8 Aralık 2025 Pazartesi

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın 2025 Doha Forumu Konuşması

 

Giriş

2003 yılından beri Katar'ın başkenti Doha'da düzenlenen Doha Forumu (Doha Forum), güncel uluslararası meselelerin üst düzey konuklarca değerlendirildiği önemli bir diplomatik etkinlik olarak sivrilmiştir. Etkinliğin 2025 yılı organizasyonu da önemli devlet adamları ve konuşmacıların yer aldığı seçkin bir platform olarak kıymetlendirilmiştir. Bu etkinlikte Türkiye adına Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yer almıştır. Bu yazıda, Fidan'ın etkinlikte yaptığı konuşma özetlenerek değerlendirilecektir.

Doha Forumu logosu

Hakan Fidan'ın Doha Konuşması

Ünlü İngiliz The Guardian gazetesi editörü Patrick Wintour'un moderatörlüğünü yaptığı oturumda konuşan Hakan Fidan, özellikle Suriye konusuna odaklanmakta ve Türkiye'nin uzun bir sınıra sahip olduğu komşusu Suriye'de yaşananların Türkiye'yi doğrudan etkilediğini belirterek, bu konuyla ilgilenmelerinin doğal olduğunu vurgulamaktadır. Suriye iç savaşının güvenlik riskleri ve mülteci (sığınmacı) krizi nedeniyle Türkiye'ye yoğun etkilerinin olduğunu belirten Türkiye Dışişleri Bakanı, kendileri açısından en önemli meselenin ise zalim Esad rejiminin sivil halka yönelik politikaları nedeniyle Suriye'de yaşanan büyük insanlık trajedisi olduğunu söylemektedir. Beşar Esad'ın Rusya ve İran tarafından da desteklendiğini hatırlatan Fidan, Batı dünyasının Suriye muhalefetine desteğini çektikleri ve desteklerini PKK/SDG'ye kaydırdıkları dönemde kendilerinin Katar ile birlikte bu konuda yalnız kaldıklarını ama buna rağmen ilkesel duruşlarını koruduklarını ifade etmektedir.

Daha sonra en önemli konulardan olan Suriye Kürtlerinin ve PKK'nın Suriye uzantısı SDG'nin durumu hakkında değerlendirme yapmaya başlayan Fidan, kendilerinin SDG'den ne istedikleri konusunda gayet istikrarlı ve açık olduklarının altını çizerek, Ahmed Şara liderliğindeki Suriye merkezi hükümetinin de son bir yıldır bu konuda daha net bir duruş ortaya koyduğunu anımsatmaktadır. Egemen bir devlet olan Suriye'nin merkezi hükümeti ile SDG'nin kendi aralarındaki anlaşmaya karışmayacaklarını belirten Fidan, Ankara açısından önemli ve konuya müdahil olmalarını gerektiren hususun ise SDG içerisindeki geçmişte Türkiye'ye karşı silah doğrultmuş PKK'lılar olduğunu açıklamaktadır. Bu anlamda Türkiye'nin SDG'den Suriyeli olmayan PKK'lıları talep ettiğini ifade eden Türk Bakan, aynı şekilde Suriyeli olmayan Iraklı ve İranlı unsurların da Suriye'den ayrılmaları gerektiğini sözlerine eklemektedir. Sürecin zor olduğunu da kabul eden Fidan, yeni bir ordu oluşturulurken 50-60 binlik eli silahlı kişiyi tasfiye etmenin kolay olmayacağını bildiklerini ama SDG'nin sembolik adımların ötesinde işler yaparak, Suriye merkezi hükümetine ve Türkiye'ye güvenlik garantileri sağlaması gerektiğini vurgulamaktadır. Soru üzerine, Türkiye Cumhuriyeti'ne "Terörsüz Türkiye" sürecinde destek veren PKK lideri Abdullah Öcalan'ın bu süreçte önemli bir rol oynayabileceğini de kaydeden Hakan Fidan, MİT Başkanı olarak görev yaptığı dönemde Öcalan ve PKK liderliği ve barış görüşmeleri yaptıklarını ve bu konuda büyük mesafe kaydettiklerini hatırlatarak, daha sonra ise Suriye'deki gelişmelerden cesaret alan PKK'nın süreçten çekildiğini söylemektedir. Bu süreçte Öcalan'ın çok etkili olamadığını da belirten Fidan, önümüzdeki dönemde ise Öcalan'ın nasıl davranacağını bilmediğini sözlerine eklemektedir.

Soru üzerine, Gazze'deki ABD Başkanı Donald Trump öncülüğünde geliştirilen barış süreci ve Gazze Uluslararası İstikrar Gücü konusuna da değinen Hakan Fidan, bir aşamada Başkan Trump'ın İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'yu arayarak askerlerini geri çekmesini isteyebileceğini, çünkü ABD sürece müdahil olmazsa barış planının İsrail nedeniyle çökebileceğini vurgulamaktadır. ABD'nin kendisinin sponsor olduğu böyle önemli bir barış planına sahip çıkması gerektiğini de kaydeden Fidan, ABD Başkanı'nın sürece müdahil olacağını düşündüğünü de sözlerine eklemektedir. Türkiye'nin Gazze Uluslararası İstikrar Gücü'ne aktif şekilde katılım istediğini ama Başbakan Netanyahu'nun buna karşı çıktığını da söyleyen Türk Bakan, Türkiye'nin bu askeri güce katılımının barış şansını yükselteceğini belirterek, İsrail dışındaki aktörlerin buna destek olduğunu belirtmektedir. Bu konuda gerçekçi davrandıklarını da belirten Dışişleri Bakanı, öncelikli amaçlarının İsrail ile Filistin arasındaki sıcak savaşın durdurulması olduğunu söylemekte ve Gazze Uluslararası İstikrar Gücü'nün de tarafların bir daha birbirlerine saldırmalarını önlemek amacıyla oluşturulduğunu vurgulamaktadır. Başkan Trump imzalı planın kapsamlı olduğunu da izah eden Fidan, ama şimdilik önceliklerinin sınır güvenliğinin sağlanması olduğunu yinelemektedir. Ne Gazze (Filistin), ne de İsrail'in bundan sonra birbirlerini tehdit etmemeleri gerektiğini ısrarla vurgulayan Türk Bakan ve eski istihbarat şefi, polis gücünün ve Filistin Otoritesi'nin oluşturulması ve Hamas'ın silahsızlandırılması konusunu da yapılacaklar arasında saymakta ve sonuç olarak barışa ve iki devletli çözüme ulaşılması gerektiğini kaydetmektedir. Hamas'ın silahsızlandırılmasının süreçteki ilk aşama olmadığını da iddia eden Fidan, işlerinin belli bir sırayla yapılması halinde başarıya ulaşılacağını ve bu bağlamda öncelikle gerçekçi davranarak Gazze İstikrar Gücü'nü oluşturmaları ve sonrasında da Hamas'tan polis gücünü devralmaları gerektiğini sözlerine eklemektedir. Fidan, ABD'nin Rusya-Ukrayna Savaşı ile çok meşgul olduğu için Gazze'deki gelişmelerle yeterince ilgilenemediğini de ima ederek, bu konuda zamanında harekete geçilmezse sürecin amaçlarının başarılamayabileceğini ifade etmektedir. Steve Witkoff ve Marco Rubio gibi Amerikalı yöneticilerle yaptığı görüşmelerde bu konunun Washington nezdinde anlaşıldığını düşündüğünü belirten Türkiye temsilcisi, bu süreçte momentumu kaybetmemek gerektiğini ve ancak ilk süreçte başarılı olunursa ikinci aşamaya geçebileceklerini söylemektedir. 

Wintour'un sorusu üzerine Türkiye'nin Filistin'de garantör olmak istemesi konusuna da açıklık getiren Hakan Fidan, imzalanan belgelerde "garantör" ifadesinin geçmediğini ve Türkiye'nin de diğer imzacı devletler statüsünde olduğunu belirterek, buna karşın garantör olmaktan çekinmediklerini ve bu konuda sorumluluk almaya hazır olduklarını açıklamaktadır. Ateşkese rağmen İsrail'in Gazze'de saldırılara devam etmesinin aslında Türkiye'nin garantörlüğüne duyulan ihtiyacı da ortaya koyduğunu söyleyen Türk Bakan, İsrail'e karşı durabilecek bir güç sahada yer almadan İsrail'in anlaşmacı/uzlaşmacı davranmayacağını vurgulamaktadır. Fidan, bu konuda son olarak İsrail hükümetinin kendi devletine büyük zarar verdiğini ve onların acımasız yaklaşımları nedeniyle Batı dünyasında Filistin Devleti'ne olan desteğin arttığını ifade etmektedir.

Daha sonra Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda Türkiye'nin duruşunu izah eden Hakan Fidan, son dönemde ticareti baltalayan Ukrayna kaynaklı bazı saldırıların yapıldığına dikkat çekerek, bu konuda sürecin en başından beri Kiev ve Moskova ile irtibat halinde olduklarını ve krizin çözülmesi adına arabuluculuk yapmaya çalıştıklarını belirtmektedir. Fidan, bu vesileyle serbest ticarete verdikleri desteği de yinelemekte ve krizin daha da yükseltilmesine karşı olduklarını ifade etmektedir.

Değerlendirme

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın 2025 Doha Forumu konuşması oldukça başarılı geçmiş ve Türk Bakan, bu vesileyle görüşlerini kısaca da olsa açıklama fırsatı bulmuştur. Bakan'ın üzerinde durduğu birkaç kritik husus ise şöyle özetlenebilir:

  1. Suriye'de SDG'nin merkezi hükümetle uzlaşarak ve Türkiye'nin uyarılarını dikkate alarak güvenlik konusunda adımlar atması gerekmektedir.
  2. Gazze Uluslararası İstikrar Gücü konusunda İsrail hükümetinin uzlaşmaz tutumu nedeniyle ABD desteği ve müdahalesi gereklidir.
  3. Türkiye, şartlar oluşursa Gazze'de garantör olmak isteyecektir.
  4. Türkiye, Rusya-Ukrayna Savaşı'nda arabulucu olarak barışı sağlama çabalarına katkı sağlamaya devam etmektedir.

Bu hususlar, Türkiye'nin barışçıl ve Batı ile uyumlu dış politika geleneğiyle uyumlu ve makul taleplerdir. Bu nedenle, Türkiye'nin son yıllardaki dış politikasını önceki dönemlerden ayrıştırmak hatalı ve abartılı olacaktır. Cumhuriyet Türkiye'si, aynı önceki dönemler gibi, bazı eksikliklerine rağmen barış ve istikrar yolunda kararlı adımlar atmakta ve dünyada da büyük ölçüde takdir toplamaktadır. 

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok: