The Economist dergisinin 2026 yılı için tasarladığı kapak

1-) Uluslararası Hukuk ve Sistemi Ayakta Tutma Çabası Sürecek
Son yıllarda, askeri gücüne güvenerek tek taraflı hamleler yapan ve uluslararası hukuku hiçe sayan büyük devletler veya bölgesel güçler nedeniyle, 1945’ten bu yana küresel siyasete yön veren Birleşmiş Milletler (BM) sistemi giderek zayıflamış ve BM onaylı yaptırımlar bile, devletler arası bloklaşma ve girift ilişkiler nedeniyle, mütecaviz devletleri caydırmakta etkisiz kalmaya başlamıştır. Rusya (Federasyonu) ve İsrail gibi sert güçle işlerini çözmeye alışkın devletlere son yıllarda Donald Trump Başkanlığında ABD’nin (Amerika Birleşik Devletleri) de uyum sağlamasıyla birlikte, devletlerin toprak bütünlüğü, egemenliği ve iç işlerine müdahale gibi konular daha da tartışmalı hale gelmiş ve uluslararası istikrar ve barışı korumak daha zor olmaya başlamıştır. Her ne kadar Avrupa Birliği (AB), Çin (Halk Cumhuriyeti) ve Türkiye gibi devletlerin de katkılarıyla BM sistemi ayakta tutulmaya çalışılsa da, güçlü tek adam rejimlerine dayalı sert rejimlerin yaygın hale geldiği bir ortamda, uluslararası sistemin erozyonu büyük ihtimalle sürecektir. Bu konuda yeniden bir ivme yakalanması için, bence, popülist sağ hükümetlerin zayıflaması ve daha liberal ve sol siyasetlerin yükselişe geçmesi gerekmektedir. Bunun için de, aşırı sağın dünyayı bir süre daha çeşitli çatışmalara sürüklemesi ve bunun neticesinde halkların uyanması başlaması şart gözükmektedir.
2-) Teknoloji Yaşam Tarzlarımızı Değiştirmeye Başlayacak
İnternet, sosyal medya, cep telefonları, otomasyon, robotlar ve bilhassa da yapay zekâ (AI) teknolojilerinin olabildiğince hızlı ilerlemeye başlaması neticesinde, 2025’te olduğu gibi, 2026’da da yaşam tarzımız yavaş yavaş değişmeye ve dönüşmeye başlayacaktır. Bu bağlamda, çeşitli güvenlik risklerine karşın cep telefonları ve uzaktan kontrole (remote control) dayalı mekanizmalar askeriyeden tutun devlet yönetimine ve hatta adalet sistemine kadar her alanda yaygınlaşmaya başlayacaktır. Muhtemeldir ki, çok yakında pilotsuz uçaklar, pilotsuz tanklar ve savaşan robotlar gibi askeri alandaki sürpriz gelişmelerin yanı sıra, devlet yönetimi ve ekonomik politikalarda optimum kararları almak için geliştirilen yapay zekâ modülleri ve hatta tartışmalı adli süreçlerde en doğru kararı alması için görevlendirilecek özel programlar bile çeşitli devletlerce kullanılabilecektir. Bu anlamda, teknoloji, ilginçtir ki insanları bireyselleştirmekte ama aşırı bireyselleşme demokratikleşmeden çok yalnızlaşma ve otoriter sistemin gelişmesine imkân sağlamaktadır. Bunun sebebi, benim gözlemlerime göre, daha içe dönük ve kendiyle meşgul insanların demokrasi, bölgesel, ulusal veya küresel sorunlar yerine kendi bireysel gelişimleriyle hemhal olmaları ve gelişen teknolojinin de etkisiyle çoğunluk iradesi fikrinin -ki temellerini Rousseau’cu “genel irade” ve “toplumsal sözleşme” kavramlarından alan köklü bir kavramdır- değer kaybederek, doğru teknokratik karar fikrinin ön plana çıkmaya başlamasıdır. Bu da, Çin’deki ÇKP (Çin Komünist Partisi), Japonya’daki LDP (Liberal Demokrat Parti) ve genel olarak teknokratik çalışan otoriter devlet ve hükümetlerin güçlenmesine vesile olmaktadır. Bu anlamda, demokrasi, bu gidişle güçlenmeyecek, tersine daha da zayıflayacaktır.
3-) Rusya-Ukrayna Savaşı’na Trump Müdahalesi
ABD Başkanı Donald Trump’ın çözmek için ofisteki ilk gününden itibaren büyük gayret gösterdiği ve bu doğrultuda ciddi mesafe de kaydettiği Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sonlandırılmasına yönelik diplomatik çabalar, 2026’da da hız kesmeden devam edecektir. Bu konuda uluslararası hukuk ve egemen devletlerin toprak bütünlükleri konusundaki titizlikleri nedeniyle tepkili olan AB üyesi Avrupalı devletler ise, Ukrayna’yı, Putin rejimine karşı mücadeleye devam etmesi için askeri, siyasi ve ekonomik olarak destekleyeceklerdir. Savaşı Ukrayna’nın doğusunda yavaş yavaş kazanan Rusya, buna karşın çok ağır bedeller ödemekte ve inanılmaz insan kaybına uğramaktadır. BBC’nin güncel bir haberine göre[2], Rusya, şimdiden 250.000-350.000 civarında asker kaybetmiştir. Moskova’nın ekonomik kayıpları ise hesaplanması da zor ölçüde büyüktür. Her ne kadar Ukrayna’nın doğusunda Donbass bölgesinde kazanılan topraklar ve buradan elde edilecek kaynaklar ve madenlerle Rusya ekonomisindeki kayıplar bir nebze olsun düzeltilecekse de, Rusya için de savaşın birkaç yıl daha sürdürülmesi kolay olmayabilir. Ukrayna’da ise artık savaşacak nüfus bulunması bile zor hale geldiği için, 2026 yılı içerisinde Kiev’in ABD baskısıyla onay vereceği bazı tavizlerle, bu savaşın sonlandırılması mümkün olabilir. Zira tüm sorunlarına rağmen, ABD, halen AB’den sahada daha etkili bir güç durumundadır.
4-) 250. Kuruluş Yıldönümünde ABD Nereye Savrulacak?
AB’nin kurucu babalarından Jean Monnet’nin bir seferinde “demokrasinin cephaneliği” olarak tanımladığı ABD, kuruluşunun 250. yıldönümünde büyük bir kutuplaşma ortamında kan kaybetmektedir. Amerikan toplumu, küresel sisteme yön vermeye devam etmek, liberal demokratik değerlerin koruyucusu olmak ve içeride her türlü farklılığı tolere edecek çok-kültürlü bir düzen kurmak isteyen sol liberal Demokratlar ile içe kapanmacı, milliyetçi, küresel sorunlara duyarsız, demokrasiyi yaymak istemeyen ve yalnızca Amerika’nın iç meselelerini önemseyen sağ muhafazakâr Cumhuriyetçiler arasında adeta ikiye bölünmüştür. Trump’ın simgelediği sağcı Amerika şimdilik ağır basmasına karşın, New York Belediye Başkanlığı seçimlerini mucizevi bir şekilde kazanan Zohran Mamdani örneğinde olduğu gibi, Demokratların karizmatik bir liderle yeniden yükselişe geçmeleri de gayet mümkündür. Bill Clinton ve Barack Obama sonrasında karizmatik bir lider bulamayan ve Joe Biden ve Kamala Harris ile başarıya ulaşamayan Demokratlar, bu defa ara seçimleri kazanarak bir rüzgâr yakalamak isteyecek, sonrasında da Başkanlık seçimlerine uygun karizmatik bir Başkan adayı üzerinde düşünmeye başlayacaklardır. Cumhuriyetçiler ise, Trump’ın üçüncü dönem Başkanlık fantezilerinin gerçeğe dönüşmesi pek de makul gözükmediği için, J. D. Vance, Marco Rubio gibi bir “Küçük Trump” bulmaya çalışacaklardır. Her şekilde, Kasım ara seçimleri, Trump’ın kutuplaştırıcı politikalarının etkisini ölçmek açısından önemli bir test işlevi görecektir.
5-) Gazze’de Barış İçin Trump’a Müslüman Devletlerin Baskısı Sürecek
İsrail’in 7 Ekim saldırısına tepki olarak başlattığı büyük kıyımın ardından yeniden gündeme gelen Filistin Sorunu’na “iki devletli çözüm” yaklaşımı, 2026 yılı içerisinde Müslüman devletlerin yapacağı diplomatik çabalar ve ABD Başkanı’na yönelik baskılarla devam edecektir. Bu konuda yıl sonlarına doğru ABD’nin çabasıyla bir ateşkes planı kabul edilse de, henüz bu planın uygulanmasında ileri aşamaya geçilememiştir. Bunda, iktidardaki aşırı sağ eğilimli hükümetinin Gazzelileri bölgeden tamamen sürmek istediği İsrail’in ABD üzerindeki -Yahudi Lobisi’ne dayalı- muazzam etkisi, Hamas’ın tamamen elimine edilememesinin yarattığı komplikasyonlar ve dünyada genel olarak sert güç kullanımının yayılması gibi faktörler etkili olmaktadır. Ancak Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Ürdün gibi istikrarlı Müslüman devletlerin ABD üzerindeki baskısı, İsrail’in aşırı şiddet kullanımının tüm dünyada yarattığı tepkiler ve BM parametrelerinin iki devletli çözüme el vermesi nedeniyle 2026 yılı içerisinde bu konuda müspet gelişmelerin olması muhtemeldir. Trump’ın ve Netanyahu’nun çok önemsedikleri Abraham Anlaşması’nın başarıya ulaşması bağlamında da, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın dile getirdiği “Filistin Devleti’nin kurulması karşılığında İsrail’in tanınması” formülü[3], aslında İsrail’de makul bir hükümetin işbaşı yapması durumunda gayet uygulanabilecek bir plandır.
6-) Küresel Ekonomik Sorunlar Devam Edecek
Uluslararası kuruluşlar küresel ekonomide 2026 yılı için yüzde 2-3 düzeyinde bir büyüme oranı öngörseler de[4], gerek ekonominin son birkaç on yılda Asya’ya kayması ve yeni güçlerin belirlemesine dayalı olarak gelişen paylaşım sorunları, gerekse de teknolojik dönüşümlerin (yapay zekâ kullanımı, otomasyon, elektrikli arabalar vs.) yarattığı geçiş sorunları nedeniyle küresel ekonomide 2026 yılı içerisinde de kriz ortamının sürmesi beklenmektedir. Bu anlamda, özellikle ekonomik krizin derinleştiği ülkelerde toplumsal hareketlerin güçlenmesi ve siyasal istikrarsızlık ortamının artması öngörülebilir. Bu da, yalnızca devletler arasında değil, bazı devletlerin kendi içlerinde de çatışma ortamının artması anlamına gelecektir.
7-) Çin’in Yükselişi Nasıl Sürecek?
Çin’in hızlı ekonomik yükselişinin, zamanla askeri ve siyasi/diplomatik güce de dönüşerek, 2010’ların ortalarından itibaren Washington’da alarm zillerinin çalmasına neden olduğu ortadadır. Bu manada, Trump yönetiminin küresel ticareti yavaşlatmaya yönelik hamlelerinin temelinde Çin’i yavaşlatma düşüncesinin etkili olduğu dahi iddia edilebilir. Buna karşın, küresel pazarlarını çeşitlendirmeye gayret eden, iç pazarını büyüten, ASEAN üyeleri başta olmak üzere Asyalı ortaklarını kaybetmemeye özen gösteren ve AB ülkeleri ve Birleşik Krallık ile de kanalları her daim açık tutan Pekin, Şi Cinping Başkanlığında yükselişini 2026 yılında da sürdürecektir. ABD’nin küresel ticareti yavaşlatma çabaları karşısında Çin’in Kuşak Yol Projesi (BRI) gibi ticareti kolaylaştırma önerileri ise, birçok devletin Pekin’e daha pozitif yaklaşmasına vesile olabilir. Ancak Çin’in içerideki bazı uygulamalarının Batı dünyasında tepki çekmesi nedeniyle yaşadığı imaj sorununun giderilmesi adına, daha insancıl, yumuşak ve uzlaşmacı bir yönetimin kurulması yerinde olacaktır. Zira zenginleşen her toplumda olduğu gibi, Çin toplumunda da artık devletin sert yüzü tepkiyle karşılanmakta ve vatandaşlar iyi bir yaşam sürmek istemektedirler. Rejim ise, Batı karşıtlığı ve Tayvan Sorunu gibi konular üzerinden toplumu daha sıkı ve sert tutmaya gayret etmektedir. Sorunlara rağmen, Çin’in gelişimi sürecek gibi öngörülmektedir.
8-) AB’de Sorunlar
27 üyeli dev bir devlet haline gelmeye başlayan Avrupa Birliği (AB), popülizm çağında Brexit sonrasında bazı zorluklar yaşamaktadır. AB’nin eski cazibesi, genişleme sürecinin durması ve dünyada liberal değerlerin düşüşe geçmeye başlamasıyla birlikte azalmıştır. Buna karşın, AB, halen sağlam ve yerindedir. Teknokrasinin önem kazandığı yeni dönem, Brüksel için de bir şans haline gelebilir. Bu anlamda, AB şüphecisi popülist aşırı sol ve aşırı sağ akımlar karşısında, Brüksel, güçlü merkez sol, merkez ve merkez sağ liderler çıkararak, Avrupa’nın 75 yıldır devam eden sulh, refah ve bütünlüğünü sağlamayı başaran bu hayati projeye destek vermeye devam edeceklerdir. Fransa’da Emmanuel Macron’un görev süresinin sonuna doğru gelinmesi (2027 Mayıs), Almanya’da Friedrich Merz hükümetinin henüz yerinin sağlam olmaması ve Macaristan, Polonya ve kısmen İtalya’daki popülist sağ hükümetlerin görece başarıları ise AB adına tehlikeli gelişmelerdir. Keza Birleşik Krallık-İngiltere’de Nigel Farage’ın yükselişi de endişe vericidir. Bu bağlamda, AB, popülist sağ hükümetleri Birlik ruhuna uygun davranmaya yönlendirmeli, maddi desteklerle merkez çizgideki Brüksel ile uyumlu hükümetlerin başarısını garanti altına almalı, Türkiye ve Kuzey Afrika ülkeleri gibi çevredeki aktörlerin desteği ve güvenini yeniden kazanmalı ve Balkanlar genişleme süreciyle yeniden cazibe merkezi haline gelmelidir. Karadağ ve Moldova gibi devletlerin kısa sürede AB’ye üye yapılmaları bence gayet mümkündür. Keza ilerleyen yıllarda Balkanlar'daki başka devletlerin de Birliğe katılımı mümkün olabilir.
Sonuç olarak, 2026 yılı içerisinde bu 8 konu başta olmak üzere birçok konuda önemli jeopolitik ve ekonomik gelişmeler yaşanacaktır. Burada uzmanı olmadığım için işlemediğim konular arasında özellikle Çin’in dışında da Asya’nın yükselişi ve Afrika’daki demografik patlama konuları dikkatle takip edilmelidir. Dileğimiz, 2026’nın tüm halklara barış, refah ve esenlik getirmesidir. Ancak uluslararası hukukun zayıfladığı bir ortamda, bunun sağlanması bence pek de kolay olmayacaktır.
Kapak fotoğrafı: Brookings
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ
DİPNOTLAR
[1] https://www.brookings.edu/articles/a-look-back-at-2025-and-whats-in-store-for-2026-from-the-global-economy-and-development-program/; https://www.economist.com/topics/the-world-ahead-2026; https://www.economist.com/the-world-ahead/2025/11/10/tom-standages-ten-trends-to-watch-in-2026.
[2] https://www.bbc.com/news/articles/c62n922dnw7o.
[3] https://www.trtworld.com/article/342bdeaaf685.
[4] https://www.oggusto.com/trendler/2026-ekonomi-trendleri.









Hiç yorum yok:
Yorum Gönder