15 Aralık 2025 Pazartesi

Kıbrıs'ın Diplomatik Hareketliliği Artıyor

 

Türkiye'de Güney Kıbrıs Rum Kesimi/Yönetimi adıyla bilinen Kıbrıs Cumhuriyeti, 2023 yılından beri ülkenin 8. Devlet Başkanı Nikos Hristodulidis (Nikos Christodoulides) tarafından yönetilmektedir. Merkez sağ DISY partisi geleneğinden gelen Hristodulidis, 1 Ocak 2026 itibariyle Avrupa Birliği (AB) Konseyi dönem başkanlığını üstlenecek olan ülkesinde dış politikada çok aktif ve yetkin bir lider görünümündedir. Öyle ki, önceki Başkan olan Nikos Anastasiades'e yakınlığı nedeniyle "3. Anastasiades dönemi" diye başlayan Hristodulidis döneminde, Güney Lefkoşa, birçok farklı devletle Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarının paylaşılması hususunda kritik bir işlev gören deniz yetki alanı anlaşmalarını imzalamış ve ilk kez 2019'da kurulan Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz Gaz Forumu - Eastmed'in gelişimini sağlamıştır. Hristodulidis, ikili anlaşmalar yoluyla da ülkesinin konumunu güçlendirmekte ve Türkiye'yi Kıbrıs'ta bir çözüme zorlamaya çalışmaktadır. Bu yazıda, Hristodulidis'in yakın tarihli ve güncel bazı temasları değerlendirilecektir.

Daha önce Lübnan'la 2007 yılında önemli bir deniz yetki alanı anlaşması imzalamayı başaran Güney Lefkoşa, Türkiye'nin tepkilerinin de etkisiyle Lübnan Parlamentosu'na bunu 15 yıl kadar kabul ettiremese de, 26 Kasım 2025 tarihi itibariyle imzaların karşılıklı olarak atılmasıyla anlaşma sağlanmış ve Lübnan da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin pozisyonuna destek veren bir çizgiyi benimsemiştir. Daha önce İsrail (2010) ve Mısır (2003) hükümetleriyle de deniz yetki alanları anlaşması imzalamış olan Kıbrıs, 2019 yılında Türkiye'nin Libya ile imzaladığı anlaşma ile daha zor bir konuma düşse de, aynı yıl Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu (EastMed) oluşturarak Kıbrıs'ta bağımsız ve egemen bir devlet olarak yoluna devam etme hususunda önemli bir koz elde etmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte Mısır, Fransa, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin tarafından kurulan uluslararası bir kuruluş olan EastMed, Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri'ni (ABD) de gözlemci üye yaparak ciddi dış destek sağlamış durumdadır. Türkiye ise, Kıbrıs Sorunu halledilmeden böyle girişimlere başlanmasına tepki göstermekte ve öncelikle Kıbrıs'ta filli (de facto) olarak bölünmüş durumda olan iki halkın federal çözüm veya iki ayrı devletle çözüm şeklinde bir sonuca ulaşmasının ardından bölgedeki doğal kaynakların ticaretinin başlamasını savunmakta ve Türkiye'nin kuruluştan dışlanmasına şiddetle tepki göstermektedir.

Rum lider Hristodulidis, ABD ile ilişkiler konusunda da oldukça başarılı olmuş ve Joe Biden döneminde ABD ile bir stratejik ortaklık anlaşması imzalayarak olası bir Türkiye müdahalesi karşısında ülkesini güvenceye almaya çalışmıştır. Bu anlaşmanın yanı sıra, ABD'nin Güney Kıbrıs'a yönelik yıllardır süren silah ambargosu da kaldırılmıştır. Hatta Güney Lefkoşa-Washington hattında ısınan sular nedeniyle, son aylarda Kıbrıs'ın NATO üyeliği dahi gündeme gelmeye başlamıştır. Rum lider, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la da Macaristan’ın Budapeşte şehrinde düzenlenen 2024 Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi'nde gayrı resmi olarak bir araya gelmiş ve Türkiye ile Kıbrıs Sorunu'nun çözümü ve karşılıklı olarak resmi diplomatik ilişkilerin tesisi konusunda sıcak mesajlar vermeye gayret etmiştir. Nitekim yıl sonuna doğru Kıbrıs'ın kuzeyinde düzenlenen 2025 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini federal çözüm yanlısı CTP'li sosyal demokrat lider Dr. Tufan Erhürman kazanınca, Hristodulidis, Erhürman'la derhal federal çözüm görüşmelerine başlamış ve Kıbrıslı Türklere dostluk mesajları vermiştir. Hristodulidis'in bir diğer stratejik hamlesi ise, bölgenin en etkili askeri ve istihbari güçlerinden olan İsrail'den Barak MX hava savunma sistemi tedarik etmesi ve bu şekilde ABD ve İsrail üzerinde ülkesinin etki gücünü arttırması olmuştur.

Güney Kıbrıs'ın son dönemdeki etkin diplomasisi ve KKTC ile Türkiye'nin son yıllarda savunduğu "iki devletlilik" teziyle bir sonuç alınamaması neticesinde, son aylarda birçok Batılı ve Ortadoğulu lider açık şekilde Kıbrıs'ta federal çözüme destek veren açıklamalar yapmaya başlamışlardır. 2025 yılı başlarında, Avrupa Birliği'nin Orta Asya'ya yönelik açılımı ve ekonomik yatırım paketi sonucunda üç Türk devleti, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan'ın Güney Kıbrıs'a Büyükelçilik açarak Kıbrıs'ta federal çözüme destek vermelerinin ardından, son dönemde Batılı ve Arap liderlerden de peşi sıra "federal çözüm" mesajları gelmektedir. Öyle ki, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan Al Suud'un 2020 tarihli Kıbrıs ziyareti sonrasında Krallığın Güney Lefkoşa Büyükelçisi Fawaz bin Abdulrahman Alshubaili'nin geçtiğimiz gün verdiği "adada federal çözüm" mesajı ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Şeyh Mohammed bin Zayed Al Nahyan'ın Güney Kıbrıs’a resmi ziyaretinde enerji iş birliği temasını öne çıkarması, Körfez Arap ülkelerinin bu konudaki duruşunun Türklerden ziyade Rumlara yakın olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim bu bölgedeki en Türkiye yanlısı devlet olan Katar bile KKTC'yi tanımaya yanaşmamakta ve uluslararası hukuktan yana tavır almaktadır.

Kıbrıslı Rum liderin diplomatik hareketliliği, bugün (15 Aralık) gerçekleştirilen Paris ziyaretiyle bir kez daha görülmüştür. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşen Hristodulidis, bu görüşmede iki ülke arasında "stratejik ortaklık" anlaşması imzalamış ve Kıbrıs Sorunu'nun Birleşmiş Milletler parametrelerine göre çözümü konusunda Paris'in desteğini almayı başarmıştır. Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise, anlaşma sayesinde ikili ilişkileri çevre, kültür, eğitim, inovasyon, ekonomi ve savunma alanlarında bir üst seviyeye taşıyacaklarını ve bu adımların AB'nin "stratejik özerklik" anlayışı üzerine kurulu olduğunu vurgulamıştır. Bu ziyaretin hemen öncesinde AB üyeliği yolunda emin adımlarla ilerleyen Moldova'nın Cumhurbaşkanı Maia Sandu ile de görüşen Hristodulidis, bu ziyaretten de federal çözüm yönünde destek mesajı almayı başarmıştır.

Bu hareketlilik ve diplomatik ziyaretlerden çıkan mesajlar elbette başlı başına bir kanıt değildir. Ancak ilerleyen günlerde Kıbrıs'ta federal çözüm konusunda hareketlilik yaşanabileceğine dair yine de önemli sinyaller olarak değerlendirilmelidir. Bu, kuşkusuz, her iki tarafta da çözüm yanlısı liderler olması nedeniyle artık bir hayal olmaktan çıkmıştır. Ancak 2004 Annan Planı ve 2017 Crans-Montana hüsranları da hatırlanacak olursa, Kıbrıs'ta çözüm için kesin konuşmanın zor olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Türkiye'nin konumunda ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "iki devletlilik" vurgularını azaltması dikkat çekmektedir. Bu da, müzakere ve çözüm sürecine Ankara'nın engel olmayabileceğini göstermektedir. 

Dileğimiz Kıbrıs'ta iki bölgeli, iki toplumlu, halkların güven ve barış içerisinde birlikte yaşayabilecekleri, Türkiye ile dost komşuluk ilişkileri sürdürecek ve Türkiye'nin AB içerisindeki en büyük dostu olacak bir federal Kıbrıs'ın yeniden kurulması ve bu defa önceki hataları tekrarlamayarak, Ortadoğu barışı için önemli bir kavşağın aşılmasıdır. Bu bağlamda ABD'nin de tavrı oldukça merak edilmekte olup, Başkan Trump'ın ekibinin bu konuda da hazırlıklar yaptığı kaydedilmektedir. Ankara da, bu süreçte paniklememeli, barış ve çözüm çabalarına destek vermeli ve sorunun kendisinden kaynaklanmadığını bir kez daha göstermelidir.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok: