24 Ocak 2022 Pazartesi

Yeni Kitap: Türkiye-Fransa İlişkileri

 


İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci'nin Türkiye-Fransa İlişkileri adlı yeni kitabı Urzeni Yayıncılık tarafından yayımlandı. 248 sayfalık kitap, Türkiye-Fransa ilişkilerini özellikle yakın geçmiş ve günümüz itibariyle inceleyen makalelerin yer aldığı derleme bir eserdir. Kitabın Önsöz bölümünde, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri eski Bakanı ve deneyimli diplomat Yaşar Yakış, Türkiye-Fransa ilişkilerinde duayen bir isim olan akademisyen Prof. Dr. Haydar Çakmak ve Türk Dış Politikası'nda önemli eserlere imza atan akademisyen Prof. Dr. Hasret Çomak'ın görüşlerine başvurulmuştur. Kitapla ilgili tüm bilgilere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.


17 Ocak 2022 Pazartesi

ABD Başkanı Joe Biden'a Olan Destek Azalıyor


2020 yılında yapılan seçimler sonucunda Amerika Birleşik Devletleri'nin 46. Başkanı seçilen deneyimli Demokrat siyasetçi Joe Biden (1942-), son dönemde yapılan anketlere göre Amerikan halkının desteğini kaybetmeye başladı. Bu durum, 2022 yılında yapılacak olan ABD Kongresi seçimleri (Temsilciler Meclisi'nin tamamı ve Senato'nun üçte biri yenilenecek) ve tabii ki 2024 yılında yapılacak Başkanlık seçimleri için büyük önem taşıyor. Bu yazıda, Biden'ın düşen popülaritesi konusuna açıklık getirecek ve Başkan Biden'ın bundan sonra yapabileceği hamleler üzerine fikir yürüteceğim.

Reuters/Ipsos'un 12-13 Ocak 2021 tarihlerinde yaptığı güncel çalışmaya göre, Başkan Biden'ı onaylamayanların oranı yüzde 50'ye yükselirken, onaylayanların oranı ise yüzde 45'te kaldı. Başkanlığının ilk günlerine yüzde 55 onaylama ve yüzde 32 onaylamama ile başlayan ve bir ara onaylanma oranı yüzde 60'a (yüzde 59) yaklaşan Başkan Biden, böylelikle bir sene içerisinde ciddi bir yönetim başarısızlığı tablosu ortaya koymuşa benziyor. Hatta başka bazı anketlerde Biden'ın onaylanma oranını yüzde 33 olarak gösterenler bile mevcut. Türk-Amerikalı siyasal analist Ali Çınar, bu durumu Başkan Biden'ın Covid-19'la mücadele konusunda beklentileri verememesine bağlıyor ve Biden'ın bu gidişle en kötü ABD Başkanlarından biri olabileceğini iddia ediyor. Trump döneminde dünyadaki desteğini ve ruhunu kaybeden ABD'nin, Biden döneminde yeniden küresel liderlik rolünü üstlenemediği ve bu konuda müttefiklerini bile ikna edemediği bir gerçek. Üstelik Biden'ın ilerleyen yaşı nedeniyle bir dönem daha aday olması da beklenmiyor. Buna karşın, Başkan Biden'ın kalan süreçte desteğini arttırmak için yapabilecekleri mevcut.

Öncelikle, Barack Obama döneminde imzalanan ama Trump döneminde ABD'nin geri çekildiği İran nükleer anlaşması-JCPOA'in yeniden yürürlüğe sokulması, Biden'a dış politika hanesinde ciddi bir başarı puanı olarak yazılabilecek bir gelişme olur. Zira İran'ın nükleer silahlara erişiminin önlenmesi, İsrail'in güvenliğini Ortadoğu politikasında birinci gündem maddesi olarak belirlemiş olan ABD için büyük bir kazanım olur ve Başkan Biden'ın da halk ve uluslararası kamuoyu nezdinde güven tazelemesine neden olabilir. Biden'ın ekibi ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken, anlaşmanın yeniden yapılmasını sağlayabilecek yetenekte ve kapasitede kişilerdir. Her ne kadar İran bu konuda çok istekli olmasa da, ekonomik yaptırımlardan bunalan ve dünyada itibar arayan İslami rejim için de ABD ile uzlaşı büyük bir kazanç olacaktır. 

İkinci olarak, Başkan Biden, Türk-Amerikan ilişkilerini düzene sokarak da dış politikada hanesine artı puan yazdırabilir. Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi satın aldığı için ABD'nin CAATSA yaptırımlarına maruz kalan Ankara, son dönemde Batı ve özellikle de Washington ile anlaşabileceği konusunda pozitif sinyaller vermektedir.  Ankara, CAATSA yaptırımlarını kaldırmak ve F-35 programına geri dönmeye sıcak bakmakta, ancak bu konuda Washington'dan adımlar beklemektedir. Bu anlamda, Başkan Biden, Kongre'deki gücünü kullanarak CAATSA yaptırımlarının kaldırılması konusunda bazı adımlar atabilir. Biden, bu şekilde Türkiye'yi yanına çekerek, Ankara'nın demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti gibi daha çok iç politika eksenindeki konular ve Yunanistan, Kıbrıs Sorunu ve Doğu Akdeniz politikaları gibi dış politika eksenindeki konularda daha mutedil davranmasına aracı olarak, Avrupa Birliği (AB) ile de daha uyumlu bir performans sergileyebilir. 

Üçüncü olarak, Başkan Biden, demokratik olmayan rejimlerle de küresel işbirliği gerektiren konularda işbirliği yapabileceği mesajını vererek, Başkan Trump'a kıyasla dışarıdan daha fazla destek almayı deneyebilir. Zira şu bir gerçektir ki, demokrasi olmamasına karşın özellikle Çin ve Rusya gibi ülkelerin küresel siyaset ve ekonomide büyük ağırlıkları bulunmaktadır. Covid-19 pandemisiyle mücadele, küresel ekonomi, küresel ısınma, ABD'nin küresel liderliği ve Kuzey Kore gibi konularda Başkan Biden'ın Trump gibi davranmaması ve bu ülkelerin küresel sisteme potansiyel pozitif katkılarını dışlamaması gerekmektedir. Bu şekilde olursa, ABD, demokrasi retoriğinin yanında küresel istikrarı önemseyen bir aktör olarak da dünyada daha çok kabul görebilir. 

Dördüncü olarak, Başkan Biden, Trump olmaması sayesinde seçimi kazandığının farkında olarak, Donald Trump'ın siyasete dönmesi ve alışılmadık üslubuyla yeniden rakibi olarak belirmesine olanak sağlayacak adımlar atabilir. Başkan karizması olmayan Biden'ın seçimi kazanabilmesi, hakikaten de Trump'ın bazı toplumsal kesimler nezdinde asla kabul edilemeyecek bir Başkan olması sayesinde mümkün olabilmişti. Şimdi Trump'ın yokluğunda ise, Biden'ın desteğinin azalmasını doğal karşılamak lazım.

Beşinci olarak, Başkan Biden pandemi şartları ve ekonomik durumu iyileştirmek için kararlı adımlar atmaya devam etmeli ve söz verdiği şekilde pandemiyi yenen Başkan olmalıdır. Bu nedenle, aşılama ve sosyal hayatı normale döndürecek gerekli adımlar atılmalı ve ABD ve dünya genelindeki olağanüstü hal/kriz psikolojisi ortadan kaldırılmalıdır. Bu, Başkan Biden için belki de en önemli başarı olacak ve destek oranını yeniden yüzde 50'lere taşıyacaktır. Zira iç politika odaklı bir seçmen olan Amerikan halkı için, dış politikadan çok daha önemli olan Amerikalıların kendi gündelik hayatlarıdır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


14 Ocak 2022 Cuma

Teymur Qasımlı ile mülakat: Kazakistan'daki Güncel Gelişmeler


İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, 14 Ocak 2021 tarihinde Azerbaycan Diller Üniversitesi öğretim elemanı ve İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü doktora öğrencisi Teymur Qasımlı ile "Kazakistan'da Yaşanan Güncel Gelişmeler" konulu bir mülakat gerçekleştirdi. Mülakatta, Kazakistan'da yaşanan protesto gösterileri ve ülkenin iç ve dış siyasetindeki gelişmeler değerlendirildi. Aşağıdaki linkten bu mülakatı izleyebilirsiniz.






1 Ocak 2022 Cumartesi

Türk Dış Politikasında 2022 Gündemi


Giriş

Yeni bir yıla ‘merhaba’ dediğimiz bu güzel günde, “Türk Dış Politikası’nda 2022 yılı gündemi neler olabilir” sorusuna yanıt arayan bir yazıyla yeni yıla başlamayı Uluslarararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü olarak uygun gördüm. Şimdiden ülkemiz ve tüm dünyaya barış, mutluluk ve sağlık dolu bir yıl diler ve dünya siyasetinin barış ve refah içerisinde gelişeceği günler görmeyi dilediğimi belirtmek isterim. İnşallah pandemi ve ekonomik krizin yarattığı zorlukları atlatarak, demokratik ve gelişmiş bir Türkiye’yi yakın bir gelecekte göreceğiz.

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) İlişkileri

Fiilen donma noktasına gelen üyelik süreci, Türkiye ile Yunanistan arasında sınırda yaşanan mülteci krizleri ve Doğu Akdeniz’de 2020 yılı içerisinde artan gerginlikler nedeniyle son dönemde giderek sürtüşmeli bir hâl alan Türkiye-AB ilişkileri, yeni yılda da önemi koruyacaktır. Ancak bu konuda mucize beklememek gerekir. AB Dönem Başkanlığını Fransa’nın üstleneceği yeni yılda, AB’nin Türkiye’ye yönelik eleştirileri devam edecek gibi gözükmektedir. Bu eleştirilerin iki önemli kaynağı bulunmaktadır. Birincisi, Türkiye’nin içeride uyguladığı ve her noktada demokrasi ve hukuk devleti ile örtüşmediği iddia edilen rejimle ilgilidir. Bu durum, Türkiye’nin AB üyelik sürecini ve AB’ye yakın kişileri de olumsuz yönde etkilediği için, bu konuda Brüksel’in hassasiyeti bulunmaktadır. İkincisi ise, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikaları ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (resmi adı Kıbrıs Cumhuriyeti) ve Yunanistan gibi AB üyeleriyle yaşadığı gerginliklerle ilgilidir. Bu daha jeopolitik olan konuda da, AB, kendi üye devletlerini korumaya çalışmakta ve Ankara’nın politikalarını ve tavırlarını “agresif” olarak değerlendirmektedir.

Yeni dönemde, bu hususların devam etmesini öngörmek bence daha doğru olur; zira hem Türkiye’de iktidarda olan AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın milliyetçi MHP ile ittifakı sürmekte ve bu da Erdoğan ve partisini daha şahin tutum takınmaya itmektedir, hem de seçim dönemine giren ve AB Dönem Başkanlığını üstlenen Fransa’da son dönemde artan Türkiye karşıtlığı henüz tam anlamıyla giderilmiş değildir ve seçim döneminde Fransa’da Türkiye’nin bir iç politika malzemesi yapılması beklenmektedir. Her ne kadar iki ülke Cumhurbaşkanları Emmanuel Macron ve Recep Tayyip Erdoğan arasında 2021 yılı Mart ayında yapılan telekonferans görüşmesi sonrasında karşılıklı polemiklerde gözle görülür bir yumuşama yaşansa da, seçim döneminde Fransız sağı ve aşırı sağının Türkiye’nin üyeliği ve göçmen meselesi gibi konuları gündeme getirmesi ve Cumhurbaşkanı Macron’un da seçmen desteğini kaybetmemek adına bu konuları sahiplenmesi beklenebilir. Yunanistan’ın mevcut yönetiminin de Türkiye ile ilişkileri çatışmacı bir perspektifte götürmeye çalıştığı düşünülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye-AB ilişkilerinde dengenin korunacağı, ancak ilerleme kaydedilmesi pek beklenmeyen zor bir yıl öngörmek daha doğru olur.

Bu durum, aslında ilginç bir şekilde bir kısır döngüdür. Zira AB’nin Türkiye hakkında yaptığı eleştiriler (Türkiye’nin demokrasi eksiklikleri ve Doğu Akdeniz’deki şahin politikaları), büyük ölçüde Türkiye’nin AB üyelik sürecinin fiilen donmasıyla alakalıdır. AB üyeliğini hedefleyen ve buna kenetlenmiş bir Türkiye, kuşkusuz demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti gibi konularda daha reformist davranacak ve Doğu Akdeniz’de de tansiyonu arttırmak yerine düşürmeye gayret edecektir. Bu nedenle, AB liderlerinden beklentimiz, Türkiye’nin mevcut haliyle dahi olsa üyelik sürecine devam etmesini teşvik etmeleri, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize muafiyeti gibi konularda ilerleme sağlanması ve Türkiye’yi Avrupa içi bir politik malzeme haline getirmemeleridir. Bunlar olursa, Türkiye-AB ilişkilerinde hızlı bir düzelme de yaşanabilir. Ancak bunun 2022’de olabileceğini öngörmüyorum; zira AB’de, giderek artan bir şekilde, Türkiye’de bir yönetim değişikliği beklentisinin hakim olduğunu ve bu nedenle normal takvimde 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi ve parlamento seçimlerinin bekleneceğini düşünüyorum. Bu bağlamda, bu süreçte ilişkilerin kopmaması adına Almanya gibi daha orta yolcu ve Macaristan gibi Türkiye’ye destek veren AB üyelerinin tavırlarının önemli olacağını da belirtmek isterim.

Türk-Amerikan İlişkileri

Türkiye’nin bir diğer krizli konusu olan Türk-Amerikan ilişkilerinde de, 2022 yılında hızlı bir düzelme yaşanması beklenmemektedir. Zira ABD Kongresi’ndeki Türkiye karşıtı hava son yıllarda giderek güçlenmektedir, stratejik konularda genelde Türkiye’ye daha yakın duran Cumhuriyetçiler iktidardan uzaktadır ve Türkiye’nin haklı argümanları olmasına rağmen Demokrat Joe Biden yönetimi ve ABD Kongresi’nin CAATSA yaptırımlarının kaldırılması ve S-400/F-35 krizlerinin aşılması konusunda ileri bir adım atabileceğine pek ihtimal verilmemektedir. Bunların temel nedeni, AB’ye benzer şekilde, ABD’de de, Türkiye’de yaşanabilecek bir iktidar değişikliği beklentisinin güçlü olmasıdır. Bu nedenle, ABD, Türkiye’de yeni bir yönetim işbaşı yapana kadar ilişkileri bu şekilde soğuk ve mesafeli götürmeyi tercih edebilir ve yaptırımların kaldırılmasını gündemine almayı düşünmeyebilir. Ayrıca Afganistan’da ortaya çıkması beklenen potansiyel ittifakın da (Kabil Uluslararası Havaalanı’nın Türkiye tarafından işletilmesi) şimdilik gerçekleşmeyeceğini, Türkiye’nin Rusya ve Çin’le yakın ilişkileri nedeniyle başka coğrafyalarda (Ukrayna’da ve Suriye’de Rusya karşıtı bir blok, Asya-Pasifik’te Çin karşıtı bir blok) işbirliğinin imkânlarının da olası olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla, 1970’lere benzer şekilde Türk-Amerikan ilişkilerinde krizli ve inişli-çıkışlı bir seyir beklemek daha doğru olur. ABD ve AB ile sorunlu ilişkiler ise, kuşkusuz, ekonomik açıdan Türkiye’yi kırılgan bir ülke haline getirmektedir.

Türkiye-Rusya İlişkileri

Türkiye’nin tarihteki en ileri adımını atarak S-400 hava savunma sistemini satın aldığı Rusya ile ilişkiler de, birçok noktada kriz potansiyeli barındırmaktadır. İki ülke liderleri Vladimir Putin ve Erdoğan’ın gayretleriyle bu krizler yumuşatılsa da, Suriye’de İdlib’in durumu ve Türk askerlerinin varlığı, İdlib’e olası bir rejim saldırısında Türkiye’nin üzerindeki göç yükünün daha da artması gibi ciddi riskler bulunmaktadır. İstihbarat servislerinin görüştüğü belirtilen Türkiye ile Suriye’nin ilişkilerinde de henüz kayda değer bir ilerlenme sağlandığına dair elde bir veri bulunmamaktadır. Dahası, Ukrayna konusunda da Türkiye’nin tavrı Rusya’dan ziyade Ukrayna’ya daha yakındır ve uluslararası hukuk ve NATO politikaları çerçevesinde, Ankara, Rusya’nın Ukrayna’daki politikalarını eleştirmekte, ancak Moskova’ya karşı yaptırımlar rejimine dahil olmamaktadır. Rusya’nın Ukrayna’ya olası bir müdahalesi halinde ise, bu kritik denge politikasının devam ettirilmesi imkânsız hale gelebilir ve Ankara, Rusya ile ilişkilerde krizli bir döneme girmek zorunda kalabilir. Ayrıca Rusya’nın Güney Kafkasya’da da Türkiye’nin mutlak Azerbaycan yanlısı tavrından hoşnut olmayabileceği ve Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesi yaşanmazsa, bu coğrafyada da kriz potansiyelinin olduğunu eklemek gerekir. Buna karşın, ABD ve AB’ye kıyasla Rusya tarafında Türkiye’de yakın gelecekte bir iktidar değişikliği beklentisinin daha az olduğunu ve Batı ile ilişkilerinde sorunlu bir hükümetle ilişkiler daha avantajlı görüldüğü için, 2022’de Türkiye’deki hükümete destek verilebileceğini kaydetmek gerekir.

Türkiye-Çin İlişkileri

Son yıllarda ekonomik açıdan muhteşem bir grafik gösteren ve büyük bir artış gösteren Türkiye-Çin ilişkileri -ki ekonomik ilişkilerde dahi Türkiye’nin yapısal bir dış ticaret açığı sorunu bulunmaktadır-, diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yıldönümünde Doğu Türkistan krizini aşmayı başarabilmesine karşın, Batı dünyasında giderek artan Çin karşıtı söylem ve politikalar nedeniyle, bu konuda da, Ankara, yeni dönemde çok da rahat hareket edemeyecektir. AUKUS ve QUAD girişimleriyle, Washington, dış politikasında tehdit önceliğine Pekin’i yerleştirirken, Türkiye’nin de NATO üyesi bir ülke olarak Çin’le ilişkilerinde mutlak bir serbestiyet sahibi olamayacağını belirtmek gerekir. Buna karşın, Ankara, resmi olarak destek verdiği Kuşak Yol İnisiyatifi’ne söylem ve eylemleriyle destek vermeyi sürdürecek ve bu kapsamda yakın coğrafyasındaki ulaşım ve ticaret girişimlerini kolaylaştıracak hamlelere dahil olacaktır. Rıısya’ya benzer şekilde, Çin’in de Türkiye’nin iç politikasında pek taraf tutmayacağı ve iktidar değişikliği beklentisi içerisine girmeyeceği düşünülebilir. Bu da, yeni dönemde hükümetin Rusya ve Çin’le ilişkilerini geliştirmekte daha istekli davranmasına neden olabilir.

Türkiye-Ortadoğu İlişkileri

Son dönemde Katar ve Irak dışında Ortadoğu’da pek de iyi ilişkiler kuramayan Türkiye, 2022’de İsrail’le ilişkiler konusunda bazı açılımlar deneyebilir. Bunun için görüşümüzü güçlendiren birkaç temel husus bulunmaktadır. Birincisi, JCPOA anlaşmasıyla İran’ın nükleer programı denetlenemezse, Tel Aviv (Kudüs) için Ankara ilişkiler yeniden önem kazanabilir. İkincisi, Türkiye’siz bir Doğu Akdeniz işbirliği macerasının hüsranla sonuçlanabileceğine kanaat getirirse, İsrail, Türkiye ile yakınlaşmaya daha sıcak bakabilir. İsrail’de Netanyahu döneminin kapandığını ve yeni bir dönemin (Naftali Bennett) başladığını da bu noktada hatırlatmak gerekir. Üçüncüsü de, ABD ile krizlerini çözemeyen Türkiye, CAATSA yaptırımlarının kaldırılması ve ABD ile normalleşmeye gidilmesi konusunda Yahudi lobisi veya İsrail lobisinin desteğini aramayı tercih edebilir. Bu nedenlerle, 2022 yılı, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir çıkış yılı haline gelebilir. Bunu kendi tabanına anlatmak konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasal maharetiyle bir sorun yaşamasını beklemek ise gerçekçi değildir.

Bir diğer sorunlu ilişkiler olan ülke olan Mısır’la ilişkileri geliştirmek konusunda ise, iki taraf da çok istekli değildir. Zira 2013 Mısır darbesi ve 15 Temmuz darbe girişimlerini kullanarak içeride demokratik bir meşruiyet üretmeyi deneyen Türk hükümeti, bu noktada taviz vermek istememekte, Mısır’daki Sisi rejimi de Erdoğan ve Türkiye karşıtı cephe içerisinde kendisine yer edinerek meşruiyet kazanmaktadır. Bu nedenle, Mısır’la ilişkilerin normalleşmesi o kadar da kolay ve hızlı olmayabilir. Ortadoğu’da Türkiye’nin kadim dostu olarak algılanan Katar’la ilişkiler yeni dönemde de iyi seyrederken, buna bir ihtimal Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de eklenebilir.

Sonuç

Sonuç olarak, Türkiye için dış politikada 2022 yılı, her yıl olduğu gibi zor geçecektir. Ankara’nın üzerindeki baskıyı hafifletmek için yapabileceği hamleler mevcuttur. Bunlar; insani yardım politikalarının dünyaya daha iyi anlatılması ve bunlara destek sağlanması, Ermenistan’la normalleşme adımlarının atılması, Kıbrıs’ta görüşmelere kapalı tavır yerine ilkelerde kararlı, ancak görüşmeye açık yeni bir tavrın belirlenmesi ve İsrail (Yahudi) lobisi yoluyla ABD ile ilişkilerin düzeltilmeye çalışılması olarak sayılabilir. En önemlisi ise, içeride ve dışarıda demokratik ve laik hukuk devletine duyulan güvenin arttırılması ve bu sayede Türkiye demokrasisi imajının güçlendirilmesidir. Unutulmamalıdır ki, Ankara, ABD Başkanı Joe Biden’ın düzenlediği ve 100’den fazla ülkenin katıldığı Demokrasi Zirvesi’ne davet edilmemiştir. Bu, elbette Türkiye’nin demokratik gelişmişliği ile uyumlu bir durum değildir; ancak dışarıdaki algının bu halde olduğunu ve bunu düzeltmek gerektiğini de eklemek gerekir.

Doç. Dr. Ozan ÖRME