KKTC'de Tufan Erhürman'ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle yeniden hareketlenen Kıbrıs'ta, halen ateşkes statüsündeki Kıbrıs Sorunu'na kalıcı bir barış getirilmesi yönünde müspet gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Öyle ki, 20 Kasım 2025 tarihinde Birleşmiş Milletler gözetiminde iki lider (Erhürman ile Nikos Hristodulidis) arasında gerçekleştirilen pozitif görüşme sonrasında, Kıbrıs basınına yansıyan kulis bilgilerine göre, Erhürman'ın seçim kampanyasında öne sürdüğü 4 ön şartın 3'ünde Kıbrıs Rum tarafının desteği şimdiden sağlanmış durumda. Bu, ilerleyen aylarda görüşmelerin kapsamlı çözüm bağlamında ivmelenebileceğine dair çok önemli bir tespit. Bu yazıda, Kıbrıs'taki gelişmeleri özetlemeye çalışacağım.
Lefkoşa merkezli Gıynık Gazetesi'nin Politis gazetesine dayandırdığı 30 Kasım 2025 tarihli habere göre, Erhürman ile Hristodulidis’in ilk görüşmelerinde yakalanan iyi ve yapıcı ortam, Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Mehmet Dânâ ile Rum Müzakereci Menelaos Menelau’nun Cuma günkü iki saatlik görüşmesine de olumlu yansımış ve şimdiden her iki lider de BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Maria Angela Holguin ile yapacakları görüşme için hazırlanmaya başlamışlardır. Dahası, Rum lider, Nikos Hristodulidis, Erhürman'ın öne sürdüğü 4 şarttan (1. Kıbrıslı Rumlar, siyasi eşitlik ve dönüşümlü Başkanlığı kabul etmelidir, 2. Müzakereler için bir takvim belirlenmeli ve iş ağırdan alınmamalıdır, 3. Mülkiyet konusunda varılan uzlaşının bozulmayacağı taahhüt edilmelidir, 4. Kıbrıslı Rumlar müzakereleri bir kez daha terk ederlerse, statükoya dönülmeyeceği ve KKTC’nin bazı kazanımlar elde edeceği konusunda uzlaşıya varılmalıdır.) 3'üne şimdiden onay vermeye hazırdır. Habere göre, ilk 3 madde konusunda herhangi bir çekincesi olmayan Rum liderliği, dördüncü maddede geçen müzakerelerin çökmesi durumunda ne olacağı konusunda ise müzakerelerin Türk tarafı nedeniyle sonuçsuz kalması durumunda ne olacağını gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, Hristodulidis, müzakereler Kıbrıs Türk tarafı yüzünden çökerse ne olacağını sormuş ve örneğin Kapalı Maraş’ın Kıbrıslı Rumlara verilip verilmesinin gerekip gerekmeyeceğini ve Türkiye’nin bunu yazılı hale getirip getiremeyeceğini sormuştur. Bu durum, iki taraf arasında halen ciddi pürüzler olabileceğine işaret etse de, her iki liderin de Guterres Çerçevesi'ne destek vermesi, gelecek adına olumlu bir sinyaldir.
Hatırlanacak olursa, 2017 Crans-Montana'da çözümü çok olası bir ihtimal haline getiren, ama dönemin Rum lideri Nikos Anastasiades'in son anda caymasıyla sonuçsuz kalan Guterres Çerçevesi, ismini BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'ten alan Kıbrıs Sorunu konusundaki tarihi bir ilkeler manzumesidir. Buna göre, Guterres Çerçevesi şu şekilde özetlenebilir:
Güvenlik ve Garantiler: Yeni federal Kıbrıs'ta, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin eski tip garanti/güvenlik sistemleri uygulanmayacaktır. Ancak bu, "sıfır asker, sıfır garanti" demek de değildir. Bunun yerine, her iki tarafı da tatmin edecek yeni bir güvenlik/garanti sistemi müzakereler sonucunda oluşturulacaktır. Çözümle beraber asker sayısında kayda değer azalma yaşanacak, ayrıca taraflar arasında asker konusu görüşülecek ve Yunanistan ile Türkiye'nin adada belli miktarda asker bulundurması gündeme gelebilecektir.
Toprak: Toprak konusunda Mustafa Akıncı döneminde taraflar arasında büyük ölçüde uzlaşılmış ve KKTC bir miktar toprağı Rum tarafına bırakmayı taahhüt etmiştir. Özellikle Güzelyurt'un Rum tarafına verilmesi hususunda ilkesel uzlaşı kabul görmüştür.
Mülkiyet: Mülkiyet konusunda da taraflar arasında büyük ölçüde uzlaşıya varılmış ve "eşdeğer muamele" ilkesi uyarınca her iki taraftan da kişilerin hak kayıplarının önüne geçilmesi uzlaşısına varılmıştır.
Yönetim ve Güç Paylaşımı: Güç paylaşımı konusunda 2/1 oranında dönüşümlü Başkanlık prensibi kabul görmüştür. Bu, 4 yıl Rum, 2 yıl Türk Başkan anlamına gelmektedir.
Siyasi Eşitlik: Siyasi eşitlik konusunda da hiçbir sorun bulunmamakta ve Rum tarafı bu ilkeye destek vermektedir.
Bu çerçeveye her iki liderin de sıcak yaklaşması, Kıbrıs Sorunu'nda tarihi bir sürece girilebileceği ve çözüme ulaşılabileceği umudunu doğurmaktadır. Ancak tesadüfi değildir ki, Kıbrıs'ta barış rüzgarlarının esmeye başlamasıyla birlikte, her iki taraftan aşırı sağcı faşist siyasetçiler de gündemi değiştirmek ve müzakereleri sabote etmek için girişimlere başlamışlardır. Örneğin, Türkiye karşıtı popülist açıklamalarıyla bilinen Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Türkiye'yi tehdit olarak gördükleri ve önemli bir turizm merkezi olan Ege Denizi'ni "füzelerle donatmak istediklerini" belirten açıklamasıyla neye hizmet ettiğini açıkça ortaya koymuş ve barış havasını bozmaya çalışmıştır.
Dendias gibilerden farklı olarak, çözümü bölgesel barış için ileri bir unsur olarak gören yapıcı kişiler de bulunmaktadır. Örneğin, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Doğu Akdeniz'de barış için Kıbrıs'ta çözüme destek verdiklerini açıklaması önemlidir. Ayrıca Türkiye'yi seven ve destekleyen Türk Devletleri de çözüme destek olmaktadır. Örneğin, Kıbrıs Cumhuriyeti'ne Büyükelçi atayan Kazakistan, bu kararını izah etmekte ve yaptıklarının doğru olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer vermemektedir. Hatırlanacak olursa, müttefikleri Türkiye'yi uluslararası hukuka uygun çizgiye çekmek isteyen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) da 2025 Budapeşte Bildirisi ile kısa süre önce çözüme yönelik bir resmi açıklama yapmıştır. Bu açıklamayı müteakiben, birçok Türk devleti (Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan), Güney Lefkoşa'da Büyükelçilik açarak Rum Kesimi ile resmi ilişkilerini tesis etmeye başlamıştır.
Dileğimiz, Türkiye'nin BM düzenine destek veren uluslararası hukuka saygılı bir devlet olarak Kıbrıs müzakerelerine engel olmaması ve emperyalizm karşıtı bir devlet olarak adanın iki yerli halkına çözüm formülü geliştirmeleri için fırsat tanımasıdır. Bu, kesinlikle Türkiye'ye zarar değil, fayda sağlayacak bir husustur. Zira komşularıyla sorunlu ilişkilerini düzelten bir ülke, hiç şüphesiz ekonomik ve siyasi olarak kısa sürede daha da güçlenecek ve etkisi farklı şekillerde artacaktır. Şimdilerde PKK'nın tasfiyesi için tarihi bir süreç yürüten Türk hükümeti, bunu mutlaka fark etmeli ve çözüm için samimiyetle çabalamalıdır.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder