Giriş
Bu yıl içerisinde KKTC'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan hukukçu ve sosyal demokrat siyasetçi CTP'li Dr. Tufan Erhürman'ın yarattığı pozitif atmosfer sayesinde yeniden ısınan Avrupa'nın son bölünmüş başkenti Lefkoşa'daki federal çözüm atmosferi, Avrupa Birliği'nden de açık destek almayı başardı. İki liderin (Tufan Erhürman: Kıbrıslı Türkler, Nikos Hristodulidis: Kıbrıslı Rumlar) Birleşmiş Milletler gözetiminde resmi müzakereler için görüşmeye başlamaları ve görüşmelerin pozitif geçtiği yönündeki haberlerin ardından, KKTC 6. Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, geçtiğimiz gün Avrupa Komisyonu’nun Kıbrıs Özel Temsilcisi Johannes Hahn ile görüşerek Brüksel'in sürece verdiği desteğin teyidini almayı başardı.
Johannes Hahn'ın Kıbrıs Mesajları
Kıbrıs'ta federal çözüm için taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor. 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren 6 ay süreyle AB Konseyi Dönem Başkanlığını üstlenecek olan Güney Kıbrıs Rum Kesimi/Yönetimi (Kıbrıs Cumhuriyeti) Devlet Başkanı Nikos Hristodulidis'in çözüm yönündeki sıcak mesajlarının ardından, Avrupa Birliği yetkilileri de Kıbrıs'ta federal çözüme yönelik tam desteklerini açıklamaya başladılar. Örneğin, önceki gün adadaki her iki toplum lideri ve Başkan'la bir görüşme gerçekleştiren Avrupa Komisyonu’nun Kıbrıs Özel Temsilcisi Johannes Hahn, AB’nin, yeniden birleşme durumunda ortaya çıkacak uzlaşmayı ve ek finansal ihtiyaçları yansıtacak şekilde 2028-2034 bütçesine revizyon yapılmasına yönelik bir madde eklemeye hazır olduğunu açıkladı. Böylelikle, Hahn, Brüksel'in adanın iki yakasındaki gelişmişlik farklarını giderecek ve KKTC'yi AB üyeliğine hazır hale getirecek olan gerekli maddi/ekonomik kaynakların AB tarafından karşılanabileceğine dair net bir mesaj vermiş oldu. Kıbrıs Sorunu'nun çözülmesinin Türkiye-AB ilişkilerini de olumlu yönde etkileyeceğini belirten Hahn, AB, "Kıbrıs'ta barış, güvenlik, refah için çalışmaya hazırdır" mesajını verdi. Yenidüzen gazetesine verdiği mülakatta Kıbrıs'ta iki devletli çözümün mümkün olmadığını da hatırlatan Hahn, federal çözümün BM parametreleri ve uluslararası hukuk açısından tek geçerli ve mümkün çözüm yöntemi olduğunu belirtti. Kıbrıslı Türklerin lideri Tufan Erhürman'ı "açık fikirli ve yapıcı" olarak değerlendiren üst düzey AB yetkilisi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi María Ángela Holguín ile yakın ve sürekli bir iş birliği içinde çalıştığını da belirterek, AB’nin rolünün BM sürecini tamamlayıcı ve güçlendirici nitelikte olduğunu vurguladı.
Yorum
Yıllardır devam eden ve adanın kuzeyinde hukuksuz, kayıtdışı ve yalnızca Türkiye ve Kıbrıs için değil, tüm diğer devletler için de tehlikeli grupların oluşmasına zemin hazırlayan hukuksuzluk ve başıboşluk ortamının düzeltilmesi adına, Kıbrıs müzakereleri ve adanın iki tarafındaki Kıbrıslıların birleştirilmesi, son yıllarda, en makul ve hatta giderek tek makul seçenek haline gelmeye başlamıştır. Bu konuda Avrupa'da yükselen İslamofobi ve aşırı sağ hareketler haklı bazı endişeler yaratsa da, AB içerisindeki devletlerde hukuk devleti ve gelişmişlik düzeyinin Müslüman devletlere kıyasla çok daha ileri bir aşamada olması ve AB'nin sağladığı hukuki garantiler, Kıbrıslı Türkler adına önemli bir dayanak noktasıdır.
Bunların yanında, Türkiye'de hukuk devleti ve demokrasinin yeniden yeşermesi/gelişmesi adına da, Kıbrıs'ta siyasi çözüm ve AB ile iyi ilişkiler, önemli ve faydalı bir kazanım olabilecektir. Hatta bu şekilde Türkiye'nin ekonomik gelişimi bağlamında da yeniden bir ivme yakalanabilir. Bu noktada Türkiye'de iç kamuoyuna artık hamaset ve milliyetçilikten uzak ve uluslararası hukuk normlarını doğru şekilde yansıtan stratejik mesajlar verilmeli ve iki devletlilik tezinin hiçbir başka ülkede, hatta Türkiye'nin en yakın müttefiki olan devletlerde bile kabul görmediği açıklanmalıdır. Bu şekilde, Türkiye kamuoyu da olması gereken ve olacağa hazırlanmalıdır. Türkiye'nin adadaki yatırımlarının ve askeri gücünün belli ölçülerde muhafaza edilmesi ve Kıbrıs'ın kuzeyindeki Türk bölgesine Türkiye vatandaşlarının rahat giriş-çıkışlarına olanak sağlayan hukuki imtiyazların sağlanması da müzakerelerde kritik bir faktör haline gelecektir.
Sonsöz, Kıbrıs adası son 150 yıldır Osmanlı/Türkiye hâkimiyetinde olmamış ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında da Türkiye sınırlarına dahil olmamış bağımsız ve egemen bir devlettir. Türkiye, garantör haklarını kullanarak 1974'te adaya hukuki ve haklı bir müdahalede bulunmuş ve Kıbrıs'taki federatif yönetimi restore etmek için Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara tarihsel bir katkı/yardım sağlamıştır. Şimdi bu tarihsel katkının devamı adına, Ankara, federal çözüm müzakerelerine destek vermek zorundadır. Zira aksi bir yaklaşım, Türkiye'nin tavrının garantörlükten ziyade yayılmacılık (emperyalizm) olduğu düşüncesini pekiştirecektir. Bizce, ne dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit'in, ne de günümüzün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın niyetleri yayılmacılık değil, Kıbrıslı Türkleri kurtarmak olmuştur. Bu nedenle, Ankara'daki hükümetin müzakerelere engel çıkarmaması bence kimse için şaşırtıcı olmamalıdır. Son olarak, Avrupa ve Türkiye'deki aşırı sağın barış sürecine yönelik sabotajlarına karşı da AB ve Türkiye'deki güvenlik birimlerinin tetikte olmaları bu noktada elzem hale gelmiştir.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder