20 Ağustos 2021 Cuma

Doç. Dr. Ozan Örmeci Tvnet'te "Gündem Özel" Programında Afganistan'daki Gelişmeleri Yorumladı

 




İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, 19 Ağustos 2021 tarihinde Tvnet kanalında yayınlanan "Gündem Özel" programına katıldı ve Afganistan'da yaşanan güncel gelişmeleri ve bunun Türk Dış Politikası'na etkilerini değerlendirdi. Gökhan Pakkanlılar'ın sunduğu programa, Yeni Şafak gazetesi yazarı ve 25. ve 26. dönem Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Siirt milletvekili olarak görev yapan akademisyen Prof. Yasin Aktay, emekli Büyükelçi Aydın Nurhan ve Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doğan Bekin de katıldılar. Aşağıda, bu programın kaydına ulaşabilirsiniz.







19 Ağustos 2021 Perşembe

Afganistan'da Taliban Devlete El Koydu!

Giriş

Bu hafta itibarıyla uluslararası siyasette ilk gündem maddesi Afganistan’da yaşanan gelişmeler olmaya başladı. Bunun sebebi ise, ABD’nin yeni Başkanı Demokrat Joe Biden’ın Amerikan ve NATO askeri varlığını Afganistan’da sonlandırma kararı alması sonrasında, Afganistan’da yıllardır varlığını ve gücünü arttırarak sürdüren Taliban’ın beklenenden çok daha kısa sürede ülkenin neredeyse tamamında (34 vilayetten 31’inde) kontrolü sağlaması ve başkent Kabil’e de girmesi oldu. Öyle ki, 2001 yılından beri ABD ve NATO’nun müdahalesi sonrasında kurulan rejimde yaşayan Afganistan’da, son günlerde ortalarda gözükmeyen Devlet Başkanı Eşref Gani’nin özel bir helikopterle Tacikastan’a kaçarak ülkeyi terk ettiği iddia edilirken, bu süreçte Gani’nin yardımcısı Amrullah Saleh, Afganistan anayasasına göre kendisinin Cumhurbaşkanı olması gerektiğini açıkladı.[1] Gani ise, uluslararası basına yaptığı ilk açıklamada, Taliban’ın kendisine yönelik tehditleri ve ülkede iç savaş yaşanmasını önlemek amacıyla böyle bir karar aldığını belirterek, Afganistan halkına hizmet etmeye devam edeceğini açıkladı.[2]

Eşref Gani

Amerikan basınında, Gani’nin kısa süre önce siyasi sığınma hakkı elde ettiği Birleşik Arap Emirlikleri’ne geçtiği yazıldı.[3] Saleh’in Cumhurbaşkanı olduğu iddiasının ise, Taliban’ın ülkenin başkenti Kabil’de bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın kontrolünü ele geçirmesiyle[4] geçersiz olduğu anlaşıldı ve Afganistan’da Taliban’ın adeta devlete el koyduğu tescil edildi. Böylelikle, Amerikalı uzmanların çekilmelerinden birkaç ay sonra ülkede kontrolü sağlayacağını düşündükleri Taliban, beklentileri de aşarak, çok kısa bir süre içerisinde devlette kontrolü sağlamayı başardı. Bu bağlamda, bu hafta itibarıyla Afganistan’da Taliban’ın iktidara geldiği yeni bir dönemin başladığını belirtmek mümkünse de, kuşkusuz, “İmparatorluklar mezarlığı” olarak bilinen ve siyasi otorite kurmanın içerideki veya dışarıdan gelen güçler için tarihin hiçbir döneminde kolay olmadığı Afganistan’da neler yaşanacağını ilerleyen aylar ve yıllar gösterecek. Bu yazıda, Afganistan’da Taliban’ın devleti ele geçirmesi sürecini farklı yönleriyle analiz edecek ve özellikle bunun Türkiye’ye ve Türk-Amerikan ilişkilerini etkisini değerlendirmeye çalışacağım.

Taliban, Kabil’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı kontrol altına aldı

ABD-Taliban Anlaşması

ABD’nin tüm NATO unsurlarıyla birlikte Afganistan’dan çekilme kararı alması yeni ABD Başkanı Joe Biden hesabına olumsuz bir gelişme olarak kaydedilse de, aslında, ABD’nin Taliban’la müzakere ederek Afganistan’dan çekilme sürecini başlatması çok daha eskilere dayanıyor. Hatırlanacağı üzere, 44. ABD Başkanı Barack Obama ve 45. ABD Başkanı Donald Trump da Afganistan’daki Amerikan askeri varlığını sonlandırmak yönünde niyet beyan etmişler ve bunu asker sayısında azaltmaya giderek belli ölçülerde gerçekleştirmişlerdi. Hatta Başkan Trump döneminde, 29 Şubat 2020’de ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ile Taliban adına örgütün askeri liderlerinden Abdülgani Berader arasında bir anlaşma da imzalanmıştı. Anlaşmaya göre; Afganistan topraklarının ABD ve müttefiklerine karşı saldırılar için kullanılması önlenecek, ABD ve NATO’ya bağlı tüm askerler 14 ay içerisinde Afganistan’dan çekilecek ve hapisteki Taliban üyeleri serbest bırakılacaktı.[5] Buna karşın, ABD, Taliban’ın bir devlet olarak tanınmadığını da anlaşmada defalarca tekrar ettirerek, Afganistan’daki siyasi güçler arasında sürdürülecek pazarlık sonucunda, Taliban’ın da parçası olacağı daha geniş kapsamlı bir hükümet kurulmasını istediğini ortaya koymuştu.[6] Fakat Taliban’ın hızlı ilerleyişi ve devlete adeta el koyması, bu anlaşmada vurgulanan Amerikan hedeflerinin ne derece gerçekleşebileceği konusunda soru işaretleri doğmasına yol açtı.

ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ile Taliban adına Abdülgani Berader anlaşmayı imzalıyorlar (29 Şubat 2020)

ABD’deki yeni yönetimin Taliban konusundaki tavrı ise çok da müspet değildir. Her ne kadar Başkan Trump’ın JCPOA anlaşması için yaptığı türden “gördüğüm en kötü anlaşma” benzeri açıklamalar yapmasa da, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın göreve başlamadan önce ABD Senatosu oturumunda Taliban’la önceki dönemde varılan anlaşmayı inceleyeceklerini ve Afgan kadınları ve kızlarının haklarını korumayan bir anlaşmaya sıcak bakmayacaklarını belirttiğini hatırlatmak gerekir.[7] Hatta Taliban’ın kadın hakları konusundaki tutumu nedeniyle, 46. ABD Başkanı Joe Biden’ın Taliban’la yapılan anlaşmayı feshedebileceği bile düşünülüyordu. Hatta Şubat ayında konuyu değerlendiren Uluslararası Politika Akademisi (UPA) uzmanlarından Doç. Dr. Dilek Yiğit, Afganistan’da 2021 yılı başından itibaren artan şiddet dalgasını, Trump döneminde yapılan anlaşmayı gözden geçirebileceğini söyleyen Biden ve ekibine karşı Taliban tarafından verilmiş bir gözdağı olarak yorumluyordu.[8] Sonuçta, Biden ve ekibi, devlette devamlılık ilkesi gereğince anlaşmaya sadık kalarak, ABD ve NATO unsurlarının Afganistan’dan çekilmesi kararını aldı ve bunu hızlı bir şekilde gerçekleştirdi. Ancak 20 yıldır Amerikan Ordusu’nun eğitim verdiği Afganistan Ordusu’nun Taliban’a karşı belli ölçüde devleti koruyabileceği öngörülmesine karşın, bunu gerçekleşmemesi nedeniyle, Taliban, beklenenden daha hızlı ve keskin bir zafer kazandı.

Taliban’ın Siyasi İdeolojisi

Afganca veya Peştuca olarak bilinen Afganistan’ın en yaygın dilinde “talebeler/öğrenciler” anlamına gelen bir isme sahip olan Taliban veya diğer ismiyle Afganistan İslam Emirliği, 1993-1994 döneminde Afganistan’ın güneyindeki Kandahar kentinde Peştunların Ghilzai ve onların da Hotak aşiretinden gelen ve Sovyetlere karşı savaşırken yaralanmış olan Molla Ömer Ahund liderliğinde yaklaşık 50 medrese öğrencisi tarafından kurulmuş olan radikal İslam çizgisindeki bir siyasal örgüttür.[9] Taliban’ın İslami eğilimleri Suudilerin Vahhabi-Selefi İslam geleneğinin bir uzantısı şeklinde olup, Peştun yerel kültürel unsurlarıyla da desteklenmektedir.[10] Taliban’ın kuruluş aşamasında örgüte katılan unsurlar, 1980’lerde ABD ve Birleşik Krallık desteğiyle Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı savaşan mücahitler ve onların yakınlarından oluşuyordu. Bu süreçte ABD ve Batılı devletler tarafından Sovyet işgali ve komünizmin yayılması tehdidine karşın İslamcı gruplar desteklenirken, Pakistanlı araştırmacı gazeteci Ahmed Rashid’e göre, 1971’de 900 olan Pakistan’daki medrese sayısının 1988’de 8.000’in üzerine çıkması, Sovyet işgali döneminde Taliban’ın İslami düşünce temelinde siyaseten filizlenmesinin nasıl olduğunu gösteren önemli bir anekdot olarak not edilmelidir.[11] Ayrıca bu dönemde sadece ABD’nin mücahit gruplara yönelik ekonomik yardımlarının 630 milyon doları bulduğunu ve Ronald Reagan yönetiminin bu gruplara Sovyetlere karşı kullanmaları için Stinger uçaksavar füzeleri bile verdiğini belirtmek gerekir.[12] Ancak uzun vadede ABD’nin de başına bela olan bu “yeşil kuşak stratejisi”, kabul edelim ki kısa vadede ABD adına olumlu sonuçlar üretmiştir. Hatta öyle ki, ünlü Amerikalı strateji uzmanı Zbigniew Brzezinski’nin Büyük Çöküş kitabında da belirttiği üzere, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasında da Taliban ve Afganistan’daki İslamcı unsurlar önemli rol oynamışlardır.[13] Molla Ömer’in 1970’lerde Pakistan’da eğitim alması ise, Pakistan’ın Taliban üzerindeki etkisinin çok eskilere dayandığını gösteren önemli bir veridir.[14]

Molla Ömer Ahund ve ilk Taliban liderleri 1996 yılında Kabil’e girerlerken

Temel amacı Afganistan’daki yabancı işgallere ve başka ülkelere ait askeri varlıklara son vermek olan Taliban, iktidara geldiğinde ülkede İslami bir siyasal düzen kurmak isterken, yabancı güçlere karşı direnen yerel bir örgüt olarak halk arasındaki desteğini de arttırmayı başarmıştır. Molla Ömer liderliğinde 50 öğrenci ile yola çıkan örgüt, bu dönemde 20.000 kişilik güçlü bir savaşçı kadrosu oluşturmayı başarmıştır.[15] Bu süreçte, Pakistanlı Peştun etnik kökenden Mevlana Samiul Hak liderliğindeki Darul Ulum Hakkaniye medresesi öğrencilerinin önemli bir kesimi de örgüte dahil olmuştur.[16] Bunun yanında, yabancı güçlere karşı Taliban’a Pakistan istihbarat teşkilatı ISI’nın da eskiden beri ciddi destek verdiği iddia edilmektedir.[17] 1995’te ülkedeki tam 12 vilayette hâkimiyet sağlayan ve 1996’da başkent Kabil’e giren Taliban, bu dönemde ülkede asayişi sağlayarak, Afganistan İslam Emirliği’nin kurulduğunu ilan etmiştir. Molla Ömer’in Emir olduğu bu süreçte, yalnızca Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan bu yeni rejimi tanımışlardır.[18] Taliban, 5 yıllık kısa iktidarında İslam hukuku Şeriat’ın katı bir yorumunu uygularken; kadın özgürlüklerinin kısıtlanması (yanında bir erkek refakatçi olmadan kadınların sokağa bile çıkamaması, kız çocuklarının okula gönderilmemesi, burka giyilmesi zorunluluğu vs.) ve İslam hukukuna uygun ceza sistemleri (taşlama, kırbaçlama, uzuv kesme, kılıçla kafa keserek idam vs.) gibi konularda dünyada çok tepki çeken uygulamalara imza attı.

Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reagan, Beyaz Saray’da Taliban liderlerini kabul ediyor (1985)

Fakat Taliban rejimi altında, Afganistan, kısa sürede El Kaide başta olmak üzere radikal İslamcı örgütler için güvenli bir sığınma bölgesi haline geldi ve 2001 yılındaki 9/11 (11 Eylül) saldırıları sonrasında, Başkan George W. Bush döneminde, ABD, uluslararası hukuka uygun olarak El Kaide ve diğer radikal unsurları bertaraf etmek için Afganistan’a müdahale etme kararı aldı. Nitekim ABD ve NATO unsurlarının “Operation Enduring Freedom” adlı uluslararası hukuka uygun başarılı askeri müdahalesinin ardından, Taliban, ülkenin farklı bölgelerine dağılarak, buralarda gerilla tipi yöntemlerle mücadelesine devam etti. Ancak aradan geçen 20 yıllık süreçte, ABD ve Batılı ülkelerin tüm çabalarına karşın, Afganistan’da istikrarlı bir devlet sistemi kurulamadı ve özellikle kırsal eyaletlerde Taliban’ın gücü her geçen gün arttı. 2009 yılında Asya Vakfı isimli ABD merkezli vakfın yaptığı araştırma, Afganistan’da halkın yarısının Taliban’a destek verdiğini gösteriyordu.[19] Ancak aynı vakfın Birleşmiş Milletler'in de desteğiyle 2019'da yaptığı araştırmaya göre ise, Taliban'a duyulan sempati yüzde 13,4'e inmişti.[20] Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Serhat Güvenç, 20 yıldır Amerikan tarzı eğitim alan ve 2001 yılından sonra doğan çok genç nüfusun yüzde 60’ını oluşturduğu Afganistan’da Taliban’ın toplumsal desteğinin çok da güçlü olmayabileceğini ima ederek, Taliban’ın daha çok ABD’nin kaçar gibi ülkeden ayrılması sonrasında yarattığı güç boşluğunu silahlı kuvvetleriyle doldurabilme başarısına vurgu yapmaktadır.[21] NATO’nun Afganistan’daki eski Kıdemli Sivil Temsilcisi ve Türkiye Dışişleri eski Bakanı Hikmet Çetin ise, devletten maaşlarını alamayan 300.000 kişilik moralsiz Afganistan Ordusu’nun Taliban’a karşı direnemediğini belirterek, şimdilerde ılımlı mesajlar veren Taliban’ın ideolojisinin çok katı olduğunu vurgulamakta, buna karşın Pakistan etkisinde olan Taliban’la Türkiye’nin ilişkilerini sürdürmesi gerektiğini ifade etmektedir.[22] Sonuçta, günümüzde halk desteği ne düzeyde olursa olsun, 2020 anlaşmasıyla ABD tarafından muhatap kabul edilerek uluslararası meşruiyet de kazanan Taliban, böylelikle Amerikan askerlerinin çekilmesinin ardından çok kısa sürede “de facto” yönetimini kurmuş durumdadır. Taliban’ın bu başarısında, yakın geçmişte IŞİD örneğinde olduğu gibi, acımasız uygulamalarıyla halka korku saçmasının da etkili olduğu düşünülebilir.

Taliban lideri Mevlevi Haybatullah (Heybetullah) Akhunzade

Taliban’ın günümüzdeki lider kadrosuna baktığımızda; örgütün kurucu lideri Molla Ömer'in 2013 yılında hayatını kaybettiği 2015'te Taliban tarafından açıklanırken, Ağustos 2015'te örgütün başına onun sağ kolu Molla Muhammed Mansur’un getirildiği bilinmektedir.[23] Ancak Molla Mansur’un da 2016’da Pakistan’da ABD’nin düzenlediği bir hava saldırısında hayatını kaybetmesi sonrasında, Taliban’ın başına geçen yeni lider Mevlevi Haybatullah (Heybetullah) Akhunzade olmuştur.[24] Akhunzade’nin, örgüt içerisinde siyasi, dini ve askeri kararlarda son sözü söyleyecek mutlak otoritesinin olduğu bilinmektedir. Taliban’ın bundan sonra nasıl bir siyasi liderlik inşa edeceği ve devlet yönetimi ile örgüt yönetimini birleştirip birleştirmeyeceği ise ayrı bir meseledir. Ancak şu son günlerde Taliban’ın ılımlı mesajlar verme gayreti gözle görülebilen bir durumdur. Fakat bunun samimiyeti konusunda uluslararası kamuoyunda haklı şüpheler bulunmaktadır.

Taliban’ın örgüt yapısı incelendiğinde ise; liderin hemen altındaki Rahbari Şurası’nın 26 üyeden oluşan önemli bir danışma meclisi bulunduğu ve tüm askeri ve siyasi kararların verildiği ana merci olarak görev yaptığı görülmektedir. Şura’da Haybatullah Akhunzade’nin üç yardımcısı bulunmaktadır. Bunlar ise; kurucu lider Molla Ömer’in oğlu Molla Muhammed Yakup, Taliban’ın kurucularından Molla Abdulgani Baradar ve El Kaide ile de çok yakın bağları bulunan Hakkani Ağı’nın başındaki Siraceddin Hakkani’dir.[25] Taliban’ın gelir kaynaklarının başında ise haşhaş ekimi ve ticareti -ki dünyadaki haşhaş üretiminin yüzde 90’ının Afganistan’da yapıldığı tahmin edilmektedir- gelmektedir.[26] Bu bağlamda, radikal İslamcı çizgideki örgüt, ilginç bir şekilde finansmanını ilaç ve uyuşturucu ticaretinin ana maddesi olan haşhaştan kazanmaktadır. Taliban’ın 2013 yılından beri Katar’da Doha’da bir ofisi bulunmaktadır.[27] Bu anlamda, Taliban’ın uluslararası meşruiyeti olacaksa, bu konuda en büyük olası destek kaynağı Körfez ülkeleri ve Pakistan olabilecek gibi gözükmektedir. Doha’daki ofis üzerinden Taliban’ın birçok ülkeyle diplomatik temaslarının olduğunu da söylemek gerekir.

Taliban’ın lider kadrosu[28]

Taliban’ın ideolojik yapısının katmanları değerlendirildiğinde ise; Mustafa Kemal Erdemol’a göre, örgüt, artık “neo-Taliban” adı verilecek daha farklı bir ideolojik çizgiye evrimleşmiş ve “saf İslam” anlayışını savunan Deobandi doktrini ve Vahhadi geleneğinin yanında, Peştun milliyetçiliği ve köy İslam’ı denilebilecek yerel anlayışların da etkili olduğu yeni bir bilinç geliştirmiştir.[29] Bu anlamda, Vahhabi pratiklerinin yanında, Taliban’ın hukuk sisteminde Peştun yerel gelenekleri de ön plandadır.[30] Bu bilinçte etkili olan bir diğer unsur ise, küreselleşmenin etkileri ve Afganistan’ın küresel bir cihatçı çekim merkezi olması sebebiyle Taliban’ın da yıllar içerisinde uluslararasılaşmış bir yapıya bürünmesidir.[31] Nitekim örgüte katılmış çok sayıda yabancı savaşçının olması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Ayrıca İtalyan akademisyen Antonio Giustozzi’nin Koran, Kalashnikov and Laptop: The Neo-Taliban Insurgency in Afghanistan 2002-2007 adlı kitabında anlattığı üzere, örgüt, teknolojiyi kendi radikal amaçları için kullanabilen modern bir anlayışa sahiptir.[32]

Taliban ideolojisi hakkında bir kaynak: Koran, Kalashnikov and Laptop

ABD ve Batılı Güçlerin Afganistan’dan Çekilmeleri ve Çekilme Kararının ABD İç Politikasına Etkileri

ABD gibi dünyada halen süpergüç statüsünde kabul edilen tek devletin, önceden yapılan anlaşmaya rağmen Afganistan’dan kaçar gibi çekilmesi, kuşkusuz, bu ülke ve bu ülkeyle iş yapan yerel partnerler açısından oldukça olumsuz bir gelişme olmuştur. ABD Başkanı Biden ve ekibi, bu süreci maalesef çok kötü yönetmişler ve dünyadaki Amerikan liderliği algısına zarar vermişlerdir. Buna karşın, Amerikan halkının Afganistan ve Irak Savaşları sonrasında yaşanan krizler nedeniyle dış müdahaleler konusunda artık pek de istekli olmadıkları ve özellikle de Covid-19 pandemisi ve ekonomik sorunlar nedeniyle bu dönemde iç politik meselelerin ABD’de çok daha ön planda olduğu görülmektedir. Yine de, Covid-19 pandemisiyle mücadele konusunda gösterdiği iyi performansla halk desteği ve Başkanlık onayı -Oval Ofis’teki ilk aylarında- yüzde 50’lerin epey üzerine çıkan Biden’ın Afganistan’dan çekilme sürecinin ardından ilk kez yüzde 50’nin altına indiğini belirtmek gerekir.[33] Buna karşın, Biden, kararından pişman olmadığını söylemekte ve Afgan liderlerin ülkeleri için savaşmak amacıyla bir araya gelmesi gerektiğinin altını çizerek, “Yakın hava desteği sağlayarak, hava kuvvetlerinin çalışır durumda olduğundan emin olarak, kuvvetlerine yiyecek ve ekipman ikmali yaparak ve tüm maaşlarını ödeyerek verdiğimiz taahhütleri tutmaya devam etmemiz konusunda ısrar edeceğim ama savaşmayı istemek zorundalar.” şeklinde konuşmaktadır.[34] ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise, bu ayın başlarında Taliban’ın iktidarı ele geçirmesi ve vahşet işlemesi halinde Afganistan’ın bir “parya devlet” olma riskiyle karşı karşıya geleceğini söylemiştir.[35] Avrupa Birliği (AB) Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de Taliban’a yönelik olarak benzer uyarılarda bulunmuş ve uluslararası toplum tarafından Afganistan’ın izole edilebileceğini belirtmiştir.[36]

Kabil Uluslararası Havaalanı’nda son günlerde yaşanan manzaralar Afganistan’daki durumun vahametini gösterdi

Taliban’ın ülkede kontrolü sağlamasıyla eşzamanlı olarak, ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülke, diplomatik ve askeri personelini hızlı bir şekilde bu ülkeden tahliye etmeye başlamıştır. Örneğin, Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, ülkesinin Afganistan’daki askeri misyonunun sona erdiğini ve bu ülke kaynaklı tehditlerin büyük ölçüde ortadan kaldırıldığını açıklamıştır.[37] Ülkenin Savunma Bakanı Ben Wallace da, The Telegraph gazetesinde Afganistan’a ihanet etmediklerini belirten bir köşeyazısı yayınlamıştır.[38] Ülkedeki bira ve şarap stoklarını daha önce çıkaran Almanya ise, son günlerde kendi askeri personelini tahliye etmiş; ancak Alman askerlerine destek olan yerel unsurları geride bırakmıştır.[39] Almanya’ya benzer şekilde, Hollanda, İsveç, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere Batılı ülkelerin yerel unsurları geride bırakmaları ise, Afganistan’da ciddi tepkilere neden olmaktadır.[40] Ayrıca Batılı ülkelerin Kabil Uluslararası Havaalanı’ndan kalkan uçaklarına çok sayıda Afgan vatandaşının binmeye çalışması, ülke halkındaki korku ve gelecek kaygılarını gözler önüne sermiştir. Hatta öyle ki, bazı Afgan vatandaşları, kalkan uçaklarının kanatlarına vesaire tutunarak ülkeden kaçmaya çalışmış ve bu şekilde can vermişlerdir.[41] Ayrıca Birleşmiş Milletler personelinin de ülkeden tahliyesine başlanmıştır.[42] Türkiye de çok sayıda vatandaşını tahliye etmiş[43]; ancak diplomatik ve askeri personelini bu ülkede tutmaya devam etmektedir.

Türkiye’nin Sorumluluk Alma Girişimi

14 Haziran 2021 tarihindeki NATO Zirvesi’nde Joe Biden Başkan seçildikten sonra ilk kez yüz yüze görüşen Biden ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, görüşme sonrasında yaptıkları açıklamalarda ilişkilerde kopuş olmadığını belirterek, Afganistan’daki Kabil Uluslararası Havaalanı’nın işletilmesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görev alması konusunda anlaşmaya vardıklarını açıklamışlardı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da, o günlerde yaptığı açıklamada, bu anlaşmanın geçerli olduğunu vurgulamıştı.[44] Ancak Taliban’ın hızlı ilerleyişi ve bu anlaşmaya sıcak bakmaması nedeniyle bu projenin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını düşünen Prof. Serhat Güvenç, Taliban’ın Afganistan halkının Türkiye’ye yönelik düşmanca tavrının olmaması nedeniyle sert açıklamalardan kaçınsa dahi, yabancı güçleri ülkede istemediğini belirtmektedir.[45] Fakat Taliban’ın geçmişteki kısa iktidarında yaşadığı başarısızlıktan ders çıkararak, bu defa daha fazla uluslararası destek almaya ve meşruiyetini arttırmaya çalışacağı da öngörülebilir bir durumdur. Yine de, Taliban’ın bu konudaki son açıklamasının “Egemenliğimizin ihlali ve ulusal çıkarlarımıza aykırı” şeklinde olduğunu not etmek gerekir.[46]

Biden ve Erdoğan NATO Zirvesi’nde Kabil Havaalanı’nın TSK unsurları tarafından işletilmesi konusunda anlaştıklarını açıklamışlardı

Bu anlamda, Afganistan’la tarihsel bağları olan Türkiye’nin Taliban ve Pakistan’ın onayıyla Afganistan’ın dünyaya açılan en önemli kapısı durumundaki Kabil Uluslararası Havaalanı’nı işletmesi, düşünce olarak o kadar da kötü bir proje olmayabilir. Zira bu, sanılanın aksine, Afganistan’ı askeri olarak işgal etmek falan değildir ve 1979’daki Sovyet ve 2001’deki ABD askeri müdahaleleriyle de kesinlikle kıyaslanamaz. Fakat sorun şu ki, yüz binlerce insanın ülkeden kaçmaya çalıştığı böyle bir dönemde o havaalanını işletmek ve kontrol etmek, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) gibi başarılı bir ordunun bile kolaylıkla yapabileceği bir görev değildir. Taliban dışında da birçok eli silahlı radikal grubun bulunduğu Afganistan’da bunun yol açacağı terör ve güvenlik risklerini ise saymak bile gereksizdir. Bu anlamda, Türkiye’nin Afganistan’a müdahil olma girişimleri, şimdilik sonuç vermeyecek gibi gözükmektedir. Türkiye kamuoyunda da bu yönde bir istek gözlemlenmezken, ABD’nin bu zor görev karşısında Türkiye’ye ne vaat ettiğinin açıklanmaması da bir diğer sorun kaynağıdır. Zira Mehmetçik bu zor görevi üstlense dahi, ancak bunun karşılığında Türk-Amerikan ilişkilerinde önemli bir kazanım olması halinde (örneğin CAATSA yaptırımlarının kaldırılması ve ABD’nin Türkiye’ye ekonomik yardım başlatması) bu görev toplumca da desteklenecektir. Ancak böyle bir kazanım olmadan ve Türkiye’nin bu kadar sıkıntılarının olduğu bir dönemde bu misyonun kabul edilmesi, kuşkusuz Türkiye’nin güvenlik önceliklerine de ters düşen bir durumdur. Bu anlamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başkan Biden’ın anlaşmaları konusunda kamuoyuna daha detaylı bilgi verilmesi elzem bir husustur. Bunun yanı sıra, birazdan anlatacağım Afganistan kaynaklı kitlesel göç riski nedeniyle, Türkiye, Taliban olsun veya olmasın Afganistan’da istikrarlı bir yönetime ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Taliban’a yönelik ılımlı açıklamalarını[47] garip karşılamamak gerekir. Zira Taliban’ın şeytanlaştırıldığı ve dışlandığı bir düzlemde, kuşkusuz, Türkiye’ye ve hatta Avrupa’ya gelen Afgan göçü artacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’nin siyasal sistemi ve toplumunun Taliban’la benzerlikleri oldukça sınırlı olsa da, Afganistan özelinde halk desteğine sahip olabiliyorsa, kuşkusuz, bu ülkede istikrarlı bir yönetimin kurulması ve düzensiz göçün önlenmesi konusunda Taliban’ın çabaları faydalı olacaktır. Burada kritik husus, Taliban’ın bundan sonra ne ölçüde radikal İslam çizgisinde davranacağıdır ki, bunu ne ölçüde az yaparlarsa, başarı şansları o kadar artacaktır.

Bölgedeki Önemli Aktörlerin Tavrı: Pakistan, Çin, Rusya, Türkmenistan, Hindistan, İran

Afganistan, yaklaşık 37,5 milyonluk nüfusa sahip 652,230 km²’lik oldukça büyük bir ülkedir.[48] Tamamı Müslüman olan ülkede, nüfusun yüzde 85-90 arasında Sünni, yüzde 10-15 arasında da Şiilerden oluştuğu düşünülmektedir.[49] Ülkede Peştunlar dışında Özbekler, Tacikler, Hazarlar, Beluçlar gibi farklı etnik gruplar da bulunmaktadır. Eskiden beri dağlık bölgeleri ve zor koşullarıyla bilinen Afganistan, tarih boyunca kontrol etmek ve birliği sağlamanın zor olduğu bir coğrafya olarak görülmüş ve zaten bu nedenle “İmparatorluklar mezarlığı” olarak adlandırılmıştır. Bu bağlamda, Afganistan’ın oldukça dışa kapalı bir ülke olduğunu da belirtmek gerekir. Afganistan’ın sınır komşuları ise; batıda İran, güneyde ve doğuda Pakistan, kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan ve Wakhan (Vakhan) Koridoru sayesinde doğuda Çin’dir.[50]

Afganistan haritası

Afganistan, 19. yüzyıldan itibaren daima önemli bir jeopolitik coğrafya olmuş ve başta İngiltere ve Rusya arasındaki “Büyük Oyun” olmak üzere, ABD-Sovyet ve bugün de ABD-Çin rekabeti gibi stratejik mücadelelerde hep ön plana çıkmıştır. Ekonomisi büyük ölçüde haşhaş ticaretine bağımlı olan Afganistan (ki son yıllarda haşhaş üretiminin çok ciddi arttığı belirtilmektedir)[51], ayrıca 1 trilyon dolar ila 3 trilyon dolar arasında gelir getirebileceği öngörülen lityum rezervleri açısından da çok önemli bir ülkedir.[52] Tıp ve teknolojide (cep telefonu bataryaları, pil vs.) çok önemli bir maden olan lityum, Afganistan’da istikrarlı bir rejim kurulması halinde bu ülkenin temel kalkınma metası haline gelebilir. Bunun dışında, kuşkusuz ABD-Çin rekabeti ve Kuşak Yol İnisiyatifi’nin geleceği gibi konular bağlamında da, Afganistan, oldukça önemli bir ülkedir. Zaten tam da bu nedenle, ABD ve Batı’nın Afganistan’dan bu kadar kolay vazgeçmesi kafa karıştıran bir karar olmuş ve farklı düşüncelerin oluşmasına zemin hazırlamıştır.


Wakhan Koridoru sayesinde Afganistan Çin’in de sınır komşusu oluyor

ABD, bu hamlesiyle kendisine yönelik terör tehditlerini Taliban’la anlaşarak bertaraf ettikten sonra, bölgede kaos ortamı ve istikrarsızlık yaratmak istiyor da olabilir. Bir diğer senaryo ise, ABD’nin Taliban’ın kuracağı rejimin yaratacağı tepkileri öngörerek, sonraki askeri müdahalesine yönelik şimdiden hazırlanmaya başlamasıdır. 2001’de George W. Bush’u dünyanın en önemli ve en çok tanınan kişisi haline getiren Afganistan müdahalesi, Taliban’ın istikrarlı bir rejim kuramaması durumunda sonraki ABD Başkanı’nın da (özellikle Cumhuriyetçi Başkanların dış müdahalelere yatkınlıkları bilinmektedir) en öncelikli gündem maddesi haline gelebilir. Bu bağlamda, 2024 ABD Başkanlık seçiminde, Donald Trump, Mike Pence, Jeb Bush ve Mike Pompeo gibi adayların Afganistan konusunu Demokratlar aleyhine kullanmaları da akla yatkın bir senaryodur. Fakat radikal İslam’ın şeytanlaştırılacağı bir düzlemde, Biden sonrasında Demokrat liderliğe ve Başkanlığa oynaması beklenen Başkan Yardımcısı Kamala Harris de, Hindistan ve Asya kökleri olan modern bir kadın olmasıyla, bu süreçte önemli bir figür haline gelebilir. Zira şurası bir gerçektir ki, radikal İslam’ı seven ve destekleyen ülke sayısı dünyada çok azdır.

Çin’in Kuşak Yol İnisiyatifi’nin kara ayağında Afganistan ve özellikle Pakistan kilit ülke durumundalar

Bu bağlamda, ABD’nin bölgeyi istikrarsızlaşma girişimlerinden en çok Afganistan’ın komşuları etkilenebileceği için, bölge ülkelerinden şimdilik sağduyulu tepkiler gelmektedir. Örneğin, Çin, Taliban’ın iktidara gelmesini, “Afgan halkının tercihlerine saygılıyız” şeklinde yorumlamış[53] ve ABD’nin bölgeden çekilmesini bir kazanım olarak değerlendirmiştir. Ancak elbette, Taliban’ın istikrarsız bir rejim kurması ve bölgedeki serbest ticareti engellemesi durumunda, Çin, bu gidişattan hiç de memnun olmayacaktır. Bugüne kadar dış askeri müdahale deneyimi olmayan Çin’in böyle bir senaryoda Afganistan’a müdahale edip etmeyeceği ise ayrı bir muammadır. Unutulmamalıdır ki, Afganistan ve Pakistan, Çin’in Kuşak Yol İnisiyatifi için de kilit ülkelerdir. Bu anlamda, Çin, Afganistan’da radikalizmden uzak, halk desteği yüksek ve ticarete yatkın hükümetleri tercih edecek ve bu doğrultuda Kabil’e destek verecektir.

Benzer şekilde, Rusya da, kendi içindeki Müslüman nüfusu da düşünerek, radikal İslam’ın Afganistan’da kök salmasını ve yayılmasını istemez. Bu anlamda, her ne kadar Moskova’dan gelen ilk tepkiler gayet ılımlı ve olumlu olsa da[54], Taliban’ın radikalizme yönelmesi durumunda, Rusya da, Çin gibi, bu gelişmelerden rahatsız olacaktır. Moskova, ayrıca, Pekin’e benzer şekilde, yeni rejimin meşrulaşması konusunda kilit aktörlerden biri haline gelmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin de bu sürece dahil olması, Rusya ve Çin açısından da bir kazanım olarak kıymetlendirilebilir.

TAPI projesi

Türkmenistan doğalgazını Afganistan üzerinden Pakistan ve Hindistan’a taşıyacak TAPI doğalgaz boru hattı projesi (Turkmenistan–Afghanistan–Pakistan–India Pipeline) nedeniyle, Afganistan, Türkmenistan açısından da kritik bir ülkedir. 2018 yılında yapımına başlanan bu proje, Afganistan ve Türkmenistan’ın kalkınması, küresel sisteme eklemlenmesi ve Pakistan ve Hindistan’ın enerji ihtiyaçlarının karşılanması adına önemli bir girişimdir.

Taliban’ı “Pakistan’ın piyonu” olarak değerlendiren Hindistan ise, ABD’nin çekilme kararından rahatsızlık duyan ülkelerin başında gelmektedir.[55] Dış politikada ABD’ye Çin’e kıyasla daha yakın duran Narendra Modi Başbakanlığındaki Hindistan, yeni dönemde Taliban ve Pakistan kaynaklı tehditler nedeniyle Çin’le işbirliğine yönelmeyi de deneyebilir. Ayrıca TAPI projesi sayesinde, Hindistan’ın da Afganistan’ın istikrarına katkı sunması şaşırtıcı bir gelişme olmayacaktır.

Bölgedeki en önemli ülke ise kuşkusuz Pakistan’dır. Hindistan’la Keşmir Sorunu nedeniyle kötü ilişkileri bulunan Pakistan, Afganistan ve özellikle Taliban’la ise tarihsel olarak yakın ilişkilere sahiptir. Hatta Taliban’ın kurulması ve serpilmesi sürecinin, Batı dünyasında büyük ölçüde Pakistan istihbarat teşkilatı ISI’nın destekleriyle gerçekleşmiş olduğu görüşü kabul görmektedir. Bu bağlamda, Pakistan, kendisiyle iyi ilişkileri olan istikrarlı bir Taliban yönetimine destek verebilecek bir diğer önemli ülkedir.

İran ise, Taliban’la yaşadığı mezhepsel rekabet ve ideolojik ayrılıklara karşın, Taliban’ın Afganistan özelinde bir realite olduğunun farkındadır. İran, çok sayıda Afgan nüfusa da ev sahipliği yapmaktadır ve Afgan göç rotasının Türkiye ile birlikte en önemli bileşeni durumundadır. Bu anlamda, İran, Taliban’ın başta olmadığı bir rejimi tercih etmektedir ve Taliban’ın çok güçlenmesinden endişe etmektedir.[56] İran’ın çıkarları, bu bağlamda Afganistan’ın diğer komşularından farklılaşabilir.

Sonuçta, ABD ve Batılı güçlerin kendilerine terör tehditleri yönelmediği sürece Afganistan’ı terk edebilecekleri, ancak bu süreçte kaos yaşanması durumunda liberal müdahaleci eğilimlerin yeniden güçleneceği düşünülebilir. Bu durum, ABD başta olmak üzere bu ülkelerin iç siyasetlerinde önemli bir gündem maddesi haline gelebilir ve Demokratlar karşısında Cumhuriyetçileri güçlendirebilir. Bu nedenle, Batı ülkelerini ve ABD’yi bölgeden uzak tutmak isteyen Çin, Rusya ve Pakistan gibi ülkelerin yeni rejime destek vermeleri şaşırtıcı değildir.

Afganistan Göç Hareketliliği ve Türkiye’ye Olası Etkileri

Afganistan’da Taliban’ın iktidara gelmesinin bir diğer önemli sonucu ise, 1980’lerden beri devam eden Türkiye’ye yönelik Afgan göçünün hızlanmasıdır. Bu konu, özellikle son bir aydır Türkiye kamuoyunun gündemindedir ve halkta tepkilere yol açmaktadır. Her ne kadar 3,7 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’de, henüz Afgan sığınmacıların sayısı henüz düşük olsa da, İran sınırından elini kolunu sallaya sallaya özgürce geçen yüzlerce Afgan gencinin görüntülerinin kamuoyuna düşmesi, hükümeti son günlerde zor duruma düşürmüştür. Bu konuda hem İran yetkilileri, hem de Türk yetkililerin gerekli önlemleri almadıkları anlaşılmaktadır. Ekonomik kriz ve yangınlar nedeniyle zaten gergin olan toplum, bir de yeni bir göç dalgası riski karşısında Türkiye’de oldukça agresif davranmaya meyillidir. Bu bağlamda, her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan tepkileri önlemek adına İran sınırına duvar örüleceğini açıklasa da[57], toplumdaki hassasiyetler ve endişeler henüz sona ermiş değildir.

Afganistan’dan Türkiye’ye gelen sığınmacıların izledikleri farklı göç rotaları[58]

Afgan vatandaşlarının 2020 yılı içerisinde siyasi sığınma başvurusu yaptıkları ülkelere bakıldığında da, Türkiye, 125.000’in üzerinde başvuru ile uzak ara ilk sıradadır.[59] Türkiye’yi 33.103 başvuruyla Almanya, sonrasında Yunanistan, Fransa, Pakistan, Hindistan, Avusturya, Belçika, İngiltere ve Avustralya gibi ülkeler takip etmektedir. Türkiye’de Suriye iç savaşına bağlı olarak gelişen düzensiz göçün yol açtığı sorunlar ve son dönemde yaşanan ekonomik problemler vs. düşünüldüğünde, Afgan sığınmacılar konusunda Türkiye’nin çok dikkatli davranmasının gerektiği ortadadır. Zira geçtiğimiz günlerde Ankara’nın Altındağ ilçesinde yaşanan ve toplumun geneline mal edemeyeceğimiz münferit olaylar (sığınmacılara yönelik linç girişimleri), ülkedeki aşırı milliyetçi çevrelerin ve provokasyon amacındaki grupların da etkisiyle, kısa sürede Afgan ve Suriyeli sığınmacıları hedef alan büyük bir kampanyaya dönüşebilir. Bu bağlamda, hükümet dışında Türkiye’de üniversitelere, aydınlara ve medyaya da büyük görev düşmektedir. En önemli görev ise kuşkusuz devletin göç konusunda net bir politika belirlemesi ve bunu kararlılıkla uygulamasıdır. Zira belirsizlikler, aşırı ideolojik gruplara ve provokasyonlara uygun ortam yaratmaktadır.

2020'de Afganların en çok sığınma başvurusu yaptığı ülkeler


Sonuç

Sonuç olarak, Afganistan’da ABD’nin hızlı geri çekilmesiyle başlayan süreç, beklendiği üzere Taliban’ın iktidara gelmesiyle neticelenmiştir. Ancak Taliban’la doğrudan temas etmekte tereddüt eden Batılı ülkeler, bu ülkede daha geniş katılımlı ve çok radikal olmayan bir İslami hükümet kurulmasını istemektedirler. Bu süreçte kuşkusuz Taliban’ın ne derece uzlaşmacı ve makul davranacağı Afganistan’ın geleceğini belirleyecektir. Radikal İslam çizgisini benimseyen bir Taliban’ın Afganistan’ın gelişimine katkı sunması kolay değildir. Diğer bir husus ise, Afganistan’ın büyük güçler arasında bir güç mücadelesine dönüşebilme riskidir. Bu bağlamda, Afganistan’da istikrarlı ve ılımlı bir rejimin kurulması, göç endişesi ve ekonomik sorunlar yaşayan Türkiye için olumlu bir gelişme olacaktır. Bu nedenle, Taliban’la temas etmek ve ılımlı mesajlar vermek bence çok da yanlış değildir. Ancak burada kritik husus, Taliban’ın Türkiye’yi örnek alması ve modernleşmeye çalışması olacaktır. Ayrıca TSK'nın Afganistan'da tüm önemli aktörlerle anlaşarak görev alması, eğer geçmişte Kore Savaşı'nda olduğu gibi Türkiye'nin küresel sistem ve Batı blokundaki yerini sağlamlaştıracaksa, bu, elbette yanlış bir adım olmaz. Fakat Mehmetçik'in canı kıymetli olduğu için, ancak doğru bir görev tanımı içerisinde ve gerekli koşullar sağlanarak böyle bir sorumluluk üstlenilmeli ve bu konu iç siyasete karıştırılmamalıdır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA

[1] Sözcü (2021), “Afganistan’dan kaçan Eşref Gani ile ilgili yeni iddia”, 17.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/afganistandan-kacan-esref-gani-ile-ilgili-yeni-iddia-6598982/.

[2] Sözcü (2021), “Afganistan’ı terk eden Eşref Gani’den ilk açıklama”, 15.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/afganistani-terk-eden-esref-ganiden-ilk-aciklama-6595217/.

[3] Marc Santora & Matthew Rosenberg & Adam Nossiter (2021), “The Afghan president who fled the country is now in the U.A.E.”, The New York Times, 18.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/2021/08/18/world/asia/ashraf-ghani-uae-afghanistan.html.

[4] Sözcü (2021), “Taliban, Afganistan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı ele geçirdi”, 15.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/taliban-afganistan-cumhurbaskanligi-sarayini-ele-gecirdi-6594960/.

[5] Oğuzhan Manioğlu (2020), “Afganistan, ABD İçin İkinci Bir Vietnam Mı?”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2020/03/04/afganistan-abd-icin-ikinci-bir-vietnam-mi/.

[6] Anlaşmanın İngilizce orijinal metni şuradan okunabilir; “Agreement for Bringing Peace to Afghanistan between the Islamic Emirate of Afghanistan which is not recognized by the United States as a state and is known as the Taliban and the United States of America February 29, 2020 which corresponds to Rajab 5, 1441 on the Hijri Lunar calendar and Hoot 10, 1398 on the Hijri Solar calendar”, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.state.gov/wp-content/uploads/2020/02/Agreement-For-Bringing-Peace-to-Afghanistan-02.29.20.pdf.

[7] Ozan Örmeci (2021), “ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde Yaptığı Konuşma”, Uluslararası Politika Akademisi, 08.02.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2021/02/08/abd-disisleri-bakani-antony-blinkenin-senato-dis-iliskiler-komitesinde-yaptigi-konusma/.

[8] Dilek Yiğit (2021), “Biden ve Taliban”, Uluslararası Politika Akademisi, 06.02.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2021/02/06/biden-ve-taliban/.

[9] Medyascope (2021), “Taliban, Afganistan’ı geri aldı: Hareketin tarihi ve ideolojisi hakkında bilmeniz gerekenler”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://medyascope.tv/2021/08/16/taliban-afganistani-geri-aldi-hareketin-tarihi-ve-ideolojisi-hakkinda-bilmeniz-gerekenler/.

[10] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[11] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[12] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[13] Ozan Örmeci (2016), “Zbigniew Brzezinski’den ‘Büyük Çöküş’”, Uluslararası Politika Akademisi, 01.12.2016, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2016/12/01/zbigniew-brzezinskiden-buyuk-cokus/.

[14] CNN Türk (2021), “Taliban nasıl kuruldu, ne yaptı?”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cnnturk.com/video/dunya/taliban-nasil-kuruldu-ne-yapti.

[15] CNN Türk (2021), “Taliban nasıl kuruldu, ne yaptı?”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cnnturk.com/video/dunya/taliban-nasil-kuruldu-ne-yapti.

[16] Mustafa Bag (2021), “Taliban örgütü nedir? Nasıl ortaya çıktı? Amacı nedir? Arkasında kimler var?”, Euronews, 17.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2021/08/14/taliban-orgutu-nedir-nasil-ortaya-cikti-amaci-nedir-arkasinda-kimler-var.

[17] Medyascope (2021), “Taliban, Afganistan’ı geri aldı: Hareketin tarihi ve ideolojisi hakkında bilmeniz gerekenler”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://medyascope.tv/2021/08/16/taliban-afganistani-geri-aldi-hareketin-tarihi-ve-ideolojisi-hakkinda-bilmeniz-gerekenler/.

[18] CNN Türk (2021), “Taliban nasıl kuruldu, ne yaptı?”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cnnturk.com/video/dunya/taliban-nasil-kuruldu-ne-yapti.

[19] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[20] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[21] Medyascope (2021), “Güne Bakış: Serhat Güvenç ile Taliban’ın Kabil’e girmesi, Fırat Fıstık ile Karadeniz’de sel felaketi”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=RfcFekumORI.

[22] Milliyet (2021), “Hikmet Çetin’den kritik uyarı! Afganistan’ı bekleyen en büyük tehlike…”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/hikmet-cetinden-kritik-uyari-afganistani-bekleyen-en-buyuk-tehlike-6575978.

[23] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[24] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[25] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[26] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[27] Ece Göksedef (2021), “Taliban: Afganistan'da 20 yıl sonra yeniden kontrolü sağlayan örgüt nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi?”, 21.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781.

[28] Mustafa Bag (2021), “Taliban örgütü nedir? Nasıl ortaya çıktı? Amacı nedir? Arkasında kimler var?”, Euronews, 17.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2021/08/14/taliban-orgutu-nedir-nasil-ortaya-cikti-amaci-nedir-arkasinda-kimler-var.

[29] Mustafa Kemal Erdemol (2021), “Artık Neo-Taliban var”, Cumhuriyet, 18.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/artik-neo-taliban-var-1861347.

[30] Mustafa Kemal Erdemol (2021), “Artık Neo-Taliban var”, Cumhuriyet, 18.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/artik-neo-taliban-var-1861347.

[31] Mustafa Kemal Erdemol (2021), “Artık Neo-Taliban var”, Cumhuriyet, 18.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/artik-neo-taliban-var-1861347.

[32] Paula Hanasz (2008), “Taliban: çift kişilik mi?”, NATO Review, 14.05.2008, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.nato.int/docu/review/tr/articles/2008/05/14/taliban-cift-kisilik-mi/index.html.

[33] FiveThirtyEight, “How unpopular is Joe Biden?”, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://projects.fivethirtyeight.com/biden-approval-rating/.

[34] Dilara Zengin (2021), “ABD Başkanı Biden, Afganistan'dan çekilme kararından pişman olmadığını söyledi”, Anadolu Ajansı, 10.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-baskani-biden-afganistandan-cekilme-kararindan-pisman-olmadigini-soyledi/2330583.

[35] Medyascope (2021), “Taliban, Afganistan’ı geri aldı: Hareketin tarihi ve ideolojisi hakkında bilmeniz gerekenler”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://medyascope.tv/2021/08/16/taliban-afganistani-geri-aldi-hareketin-tarihi-ve-ideolojisi-hakkinda-bilmeniz-gerekenler/.

[36] Medyascope (2021), “Taliban, Afganistan’ı geri aldı: Hareketin tarihi ve ideolojisi hakkında bilmeniz gerekenler”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://medyascope.tv/2021/08/16/taliban-afganistani-geri-aldi-hareketin-tarihi-ve-ideolojisi-hakkinda-bilmeniz-gerekenler/.

[37] Zuhal Demirci (2021), “İngiltere Başbakanı Johnson, ülkesinin Afganistan'daki askeri misyonunun sona erdiğini açıkladı”, Anadolu Ajansı, 08.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingiltere-basbakani-johnson-ulkesinin-afganistandaki-askeri-misyonunun-sona-erdigini-acikladi/2298258.

[38] Ben Wallace (2021), “We have not betrayed Afghanistan”, The Telegraph, 14.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.telegraph.co.uk/news/2021/08/14/have-not-betrayed-afghanistan/

[39] Erbil Başay (2021), “Afganistan’dan daha önce bira kutularını çıkaran Almanya’nın Afgan yerel personeli tahliye edememesine eleştiri”, Anadolu Ajansı, 17.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/afganistan-dan-daha-once-bira-kutularini-cikaran-almanya-nin-afgan-yerel-personeli-tahliye-edememesine-elestiri-/2338184.

[40] Sabah (2021), “Batılı ülkelere tepki yağıyor: Afgan personeli terk ettiniz!”, 17.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.sabah.com.tr/dunya/2021/08/17/batili-ulkelere-tepki-yagiyor-afgan-personeli-terk-ettiniz.

[41] CNN Türk (2021), “Afganistan'dan şoke eden görüntüler: Kaçmak için tutundukları uçağın kanadından düştüler”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cnnturk.com/dunya/afganistandan-soke-eden-goruntuler-kacmak-icin-tutunduklari-ucagin-kanadindan-dustuler.

[42] Sputnik Türkiye (2021), “BM, Afganistan'daki 100'e yakın uluslararası personelini Kazakistan'a tahliye edecek”, 18.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/20210818/bm-afganistandaki-100e-yakin-uluslararasi-personelini-kazakistana-tahliye-edecek-1048140569.html.

[43] Kenan Irtak (2021), “Afganistan'dan tahliye edilen Türk vatandaşları yaşadıklarını anlattı”, Anadolu Ajansı, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/afganistandan-tahliye-edilen-turk-vatandaslari-yasadiklarini-anlatti/2337132.

[44] Sözcü (2021), “Sullivan duyurdu: Erdoğan ve Biden anlaştı”, 17.06.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/sullivan-duyurdu-erdogan-ve-biden-anlasti-6492308/.

[45] Medyascope (2021), “Güne Bakış: Serhat Güvenç ile Taliban’ın Kabil’e girmesi, Fırat Fıstık ile Karadeniz’de sel felaketi”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=RfcFekumORI.

[46] BBC Türkçe (2021), “Taliban Türkiye'yi Kabil Havalimanı güvenliği konusunda uyardı: 'Egemenliğimizin ihlali ve ulusal çıkarlarımıza aykırı'”, 13.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57820058.

[47] Bakınız; Cumhuriyet (2021), “Erdoğan: Taliban yöneticilerinin yaptığı itidalli ve ılımlı açıklamaları bizler de memnuniyetle karşılıyoruz”, 18.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/erdogan-taliban-yoneticilerinin-yaptigi-itidalli-ve-ilimli-aciklamalari-bizler-de-memnuniyetle-karsiliyoruz-1861618; Cumhuriyet (2021), “Bakan Çavuşoğlu'ndan tepkiler üzerine yeni açıklama: "Taliban'ı benimsiyoruz demedik"”, 18.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bakan-cavusoglundan-tepkiler-uzerine-yeni-aciklama-talibani-benimsiyoruz-demedik-1861429.

[48] World Factbook, “Afghanistan”, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/afghanistan/.

[49] World Factbook, “Afghanistan”, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/afghanistan/.

[50] The Washington Post, “Afghanistan”, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.washingtonpost.com/wp-srv/world/countries/afghanistan.html#:~:text=Afghanistan%20is%20bordered%20by%20Iran,and%20largest%20city%20is%20Kabul..

[51] BBC Türkçe, “Afyonun Afganistan’dan İngiltere’ye yolculuğu”, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/resources/idt-sh/opium_turkish.

[52] MEPA News (2021), “Afganistan'daki lityum rezervleri ve önemi”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.mepanews.com/afganistandaki-lityum-rezervleri-ve-onemi-46495h.htm; Julia Horowitz (2021), “The Taliban are sitting on $1 trillion worth of minerals the world desperately needs”, CNN, 19.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://edition.cnn.com/2021/08/18/business/afghanistan-lithium-rare-earths-mining/index.html.

[53] Cumhuriyet (2021), “Çin’den Taliban açıklaması: 'Afgan halkının tercihine saygılıyız”'”, 16.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/cinden-taliban-aciklamasi-afgan-halkinin-tercihine-saygiliyiz-1860880.

[54] DW Türkçe (2021), “Rusya: Taliban olumlu sinyaller veriyor”, 17.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/rusya-taliban-olumlu-sinyaller-veriyor/a-58887793.

[55] Dilek Yiğit (2021), “ABD Afganistan’dan Çekilirken Hindistan ve Taliban”, Uluslararası Politika Akademisi, 23.02.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2021/02/23/abd-afganistandan-cekilirken-hindistan-ve-taliban/.

[56] Hakkı Uygur & Rahimullah Farzam (2021), “ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi bölge ülkeleri için ne anlama geliyor?”, Anadolu Ajansı, 10.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/abd-nin-afganistan-dan-cekilmesi-bolge-ulkeleri-icin-ne-anlama-geliyor/2329768.

[57] Cumhuriyet (2021), “Erdoğan'dan 'sınıra duvar örme' açıklaması”, 15.08.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/erdogandan-sinira-duvar-orme-aciklamasi-1860633.

[58] Beşire Korkmaz & Ezgi Toprak (2021), “Taliban’ın ilerlediği Afganistan’dan Türkiye’ye göç yolculuğu”, Teyit.org, 19.07.2021, Erişim Tarihi: 19.08.2021, Erişim Adresi: https://teyit.org/dosya-talibanin-golgesindeki-afganistandan-turkiyeye-goc-yolculugu.

[59] BBC Türkçe, https://twitter.com/bbcturkce/status/1428122054096793606,


15 Ağustos 2021 Pazar

Emekli Tümgeneral Dr. Hüsmen Akdeniz'le Mülakat: Türk-Amerikan İlişkileri


İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, 15 Ağustos 2021 tarihinde Emekli Tümgeneral Dr. Hüsmen Akdeniz’le yeni kitabı Diplomatik İlişki Kuruluşundan Günümüze Osmanlı/Türkiye-ABD İlişkileri: Olaylar, Krizler, Strateji ve Politikalar kitabı temelinde Türk-Amerikan ilişkileri temalı bir mülakat gerçekleştirdi. Aşağıda bu mülakatın kaydını izleyebilirsiniz.

Diplomatik İlişki Kuruluşundan Günümüze Osmanlı/Türkiye-ABD İlişkileri: Olaylar, Krizler, Strateji ve Politikalar




13 Ağustos 2021 Cuma

Gazeteci Kamil Erdoğdu’dan ‘Bilmediğimiz Çin’


Yaklaşık 18 yıl Çin’de yaşayan Türk gazeteci Kamil Erdoğdu, şimdilerde CRI Türk yani China Radio International’ın Türkiye şubesi Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapmaktadır. Daha önce Sabah, Yeni Yüzyıl ve Aydınlık gibi gazeteler ve BBC Türkçe, Anadolu Ajansı, Deutsche Welle ve TRT gibi önemli kurumlarda çalışan Erdoğdu, 2021 yılı Temmuz ayında Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki gözlem ve güncel siyasal-diplomatik gelişmeleri konu alan Bilmediğimiz Çin adlı bir kitap yayımlamıştır. Kırmızıkedi Kitabevi’nin yayımladığı kitap, 258 sayfalık bir gazeteci eseri olarak Çin hakkında araştırma yapan akademisyen ve düşünce kuruluşu çalışanlarının da okuması gereken bir çalışma olarak dikkat çekmektedir.

Kamil Erdoğdu

Kitabı merak edip okumak isteyenler için bu yazıda kitabın tamamı özetlenemeyecek olsa da, kitaba dair bazı temel bilgiler ve kitapta işlenen önemli fikirler bu yazıda okurlarımıza aktarılacaktır. Öncelikle, kitabın tam 18 farklı ve kısa bölümden oluştuğu söylenmelidir. Bu bölümler ise şöyledir; “ABD-Çin Rekabeti”, “Medya Savaşı”, “Covid-19”, “Uygur Konusu”, “Tayvan Sorunu”, “Hong Kong Sorunu”, “İnsan Hakları”, “Aydın Sorunu”, “Türkiye-Çin İlişkileri”, “Çin’e Özgü Sosyalizm”, “Siyaset”, “Ekonomi”, “Eğitim”, “Bilim ve Teknoloji”, “Uygarlık”, “Spor”, “Yaşam” ve “Söyleşi”.

Bilmediğimiz Çin

“ABD-Çin Rekabeti” başlıklı birinci bölümde, yazar, Amerikalı uzmanların Çin yükselişini kesinlikle ciddiye aldıklarını ve bu nedenle küresel liderliği Çin’e kaptırmak konusunda ciddi bir panik içerisine girdiklerini; ancak bu yolda geliştirdikleri yanlış politikalarla yalnızca ABD-Çin ilişkilerine değil, küresel ekonomiye ve istikrara da zarar verdikleri görüşünü örneklerle destekleyerek açıklamaya çalışmaktadır. Yazar, özellikle kitabın yazıldığı dönem olan ABD’deki Donald Trump Başkanlığında izlenen politikaları mercek altına almakta ve eleştirmektedir. Erdoğdu, ABD’nin bireycilik temelli toplum düzeni ve liderlik stili ile Çin’deki ortak akıl temelli liderliği de kıyaslamakta ve Çin modelinin daha üstün olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca, ABD’nin diğer ülkelere yönelik eleştirel tavrına karşın, dünyada en fazla polis şiddeti vakası ve suç olayının yaşandığı ülkelerden biri olarak ABD’nin demokrasi ve insan hakları konusunda ileri bir ülke ve iyi bir model olmadığını vurgulamakta ve kısa süre önce gerçekleşen George Floyd cinayetini gündeme getirmektedir. Deneyimli gazeteci, ABD’nin Uygur Sorunu ve Çin’le alakalı diğer konularda da amacının insan haklarını geliştirmek değil, Çin’e zarar vermek olduğunun altını çizmektedir.

“Medya Savaşı” başlıklı ikinci bölümde, Kamil Erdoğdu, son birkaç yılda Batı dünyasının basın-yayın organlarında başlayan Çin karşıtı kara propagandaya dikkat çekmektedir. Yazara göre, Amerika’daki The New York Times gibi gazeteler ve İngiliz BBC kuruluşu başta olmak üzere bazı Batılı basın-yayın organları, evrensel nitelikte olan habercilik ve gazetecilik mesleklerinden tamamen saparak, son dönemde adeta siyasi ve istihbari kuruluşlar gibi hareket etmekte ve Çin karşıtı yalan ve abartılı haberler üretmektedirler. Bu durum ise, sadece ABD-Çin ve Batı-Çin ilişkilerini olumsuz etkilememekte; aynı zamanda ABD’de eğitim alan ve yaşayan Çinlileri zor duruma düşürmekte ve ABD’de Çinliler başta olmak üzere Asyalılara yönelik bazı ırkçı saldırıları da kışkırtmaktadır. Oysa ABD-Çin rekabeti, Barack Obama ve öncesi dönemlerde olduğu gibi, daha düzeyli bir rekabet halinde de sürdürülebilir. Yazar, bu bağlamda Türkiye’den de Karar gazetesini Çin karşıtı propagandanın merkezi olarak işaret etmektedir. Sözcü ve Hürriyet gazetelerinden de örnekler sunan yazar, bu bağlamda Çin’e yönelik iddialarının genelde ya tamamen uydurma, ya da abartılı olduğunun altını çizerken, dünyada bu konuda en abartılı ve şahin tutumu ise BBC’nin gösterdiğini vurgulamaktadır.

“Covid-19” başlıklı üçüncü bölümde, gazeteci Kamil Erdoğdu, koronavirüs veya Covid-19 pandemisi döneminde yoğunlaşan Çin karşıtı haber ve siyasi demeçleri aktarmakta ve bu yolla nasıl Çin düşmanlığının yayıldığını izah etmeye çalışmaktadır. Ona göre, Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görüldüğü doğru olmakla birlikte, Covid-19 virüsünün Çin’de ortaya çıktığına dair henüz bir kanıt bulunamamış ve Çin’e yönelik asılsız suçlamalar da Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından büyük ölçüde yalanlanmıştır. Çin aşısı Sinovac’la ilgili olarak yürütülen kara propaganda kampanyasına da açıklık getiren gazeteci, Çin aşısının dünyada birçok ülkede onaylandığı ve Türkiye’deki Sağlık Bakanlığı’nın da Çin aşısının başarı oranı hakkında çok yüksek bir seviye (yüzde 91) açıkladığını vurgulamaktadır. Yazar, bu bağlamda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın tavrını överken, İYİ Parti lideri Meral Akşener ve CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan ülkücü siyasetçi Mansur Yavaş’ın tavırlarını eleştirmektedir. Zira Türkiye-Çin ilişkilerini bozmak için bu siyasetçilerin ne olduklarını veya harita üzerindeki yerlerini bile bilmedikleri bölgeler ve konular hakkında kesin yargı içeren ifadeler kullanmaları, yazara göre siyasi bir tavırdan ziyade, propaganda ve Batı’ya yaranma amacı taşımaktadır. Ayrıca, yazar, Çin’in aşısı hakkındaki endişelere karşıt olarak, Çin’in uzay çalışmaları ve yapay zeka gibi yüksek teknoloji gerektiren konularda küresel lider düzeyinde olduğuna dair bazı yorumlarda bulunmaktadır.

“Uygur Konusu” başlıklı dördüncü bölümde, Erdoğdu, Çin’in Uygurlara yönelik kampları zaten resmi olarak kabul ettiğini, ancak Batı dünyasının basın-yayın organlarında bu kamplar için kullanılan “toplama kampı” gibi ifadelerin hatalı olduğunu belirterek, Sincan bölgesinde yaşayan Uygurların doğum oranlarının Çin’in Han nüfusundan fazla olduğuna dair resmi verileri paylaşmaktadır. Yazar, ayrıca, 2009 Urumçi Olayları sırasında da ölenlerin büyük çoğunluğu etnik Han kökenli olmasına karşın, olayın Uygurlara yönelik soykırım gibi yansıtılmasının doğru olmadığını iddia etmektedir. Bu olaylara ilişkin olarak yayınlanan haberlerde sahte fotoğraflar kullanıldığını da iddia eden deneyimli gazeteci, Covid-19 üzerinden Pekin’e yönelik kara propaganda çabaları tutmayınca, Batı’da yeni hedefin Uygur Sorunu olarak seçildiğini düşünmektedir. Çin hükümetinin Sincan bölgesindeki eşitsizlikleri ve etnik-sosyal gerginlikleri zaten resmi raporlarda da vurguladığını ve bunu çözmek için çaba gösterdiğini belirten yazar, Mustafa Kemal Atatürk gibi emperyalizme ilk büyük tokadı atmış bir kurucu lideri olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) bile son dönemde Çin karşıtı propaganda faaliyetlerine dahil olduğunu ve CHP’nin son Çin raporunu partinin ABD temsilcisinin hazırladığını belirtmektedir.

“Tayvan Sorunu” başlıklı beşinci bölümde, Erdoğdu, Tayvan’ın ABD tarafından Çin karşıtı politikalar için araçsallaştırıldığını ve sadece 15 kadar ülkenin bu devletle resmi ilişkilerinin bulunduğunu belirterek, bu sorunda da daha çok ABD propagandasının etkili olduğunu ima etmektedir.

“Hong Kong Sorunu” adlı altıncı bölümde, yazar, bu sorunun da ABD ve Birleşik Krallık tarafından Çin karşıtlığı için kullanıldığını ve Türk basınında bu konuda akıl karışıklığı ve bulanıklık olduğunu ifade etmektedir. Zira ona göre, 1997 yılından itibaren Çin’in toprak parçası olan Hong Kong, 1984 anlaşması gereği bazı özel haklara sahip olmakla birlikte, artık Çin’in bir iç meselesi haline gelmiştir.

“İnsan Hakları” başlıklı yedinci bölümde, gazeteci-yazar, ABD’nin dünyada en fazla insanı hapiste tutan bir devlet olarak dünyaya insan hakları konusunda ders vermesinin abes olduğunu, Amerikan sisteminin en eşitliksiz sistem olduğunu ve ABD’nin başka ülkeleri eleştirmeden önce aynaya bakması gerektiğini ifade etmektedir.

“Aydın Sorunu” başlıklı sekizinci bölümde ise, Erdoğdu, Türkiye ve dünyada aydınların ve akademisyenlerin ABD-Çin rekabeti konusunda tarafsız davranamadıklarını belirterek, Türkiye’den de önemli bazı gazeteci ve akademisyenlerin bu konuda Batı propagandasına kapılarak hatalı hareket ettiklerini iddia etmektedir. Yazar, Çin karşıtlığının akıldışı hale gelmesini, Çin’in aşı bulmasına üzülen akademisyenler örneğiyle açıklamaktadır. Erdoğdu, bu bağlamda Kuşak Yol İnisiyatifi’ne yönelik tepkileri de eleştirerek, Türkiye'de kendilerini Çin uzmanı olarak lanse eden kişilerin Çin’i iyi bilmediklerini vurgulamaktadır.

“Türkiye-Çin İlişkileri” adlı dokuzuncu bölümde, Erdoğdu, öncelikle Türkiye’deki gazeteci-yazar takımının Amerikancı propagandanın etkisinde olduklarını ve sanki Akdeniz’de Türkiye’ye toplarını çeviren Rus gemileri ya da Suriye’de Türkiye karşıtı gruplara binlerce tır silah gönderen ABD değilmiş gibi Pekin’i Türkiye’nin düşmanı gibi göstermeye çalışmanın abes olduğunu belirtmektedir. Yazar, Çin’in Kuşak Yol İnisiyatifi’nin bölgesel kalkınmayı amaçlayan uluslararası bir proje olduğunu ve Çin kadar diğer devletlere de fayda sağlayacağını belirterek, ABD eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gibi siyasetçilerin Çin’in diğer ülkelerle ilişkilerini bozmak için gayret gösterdiklerini iddia etmektedir.

“Çin’e Özgü Sosyalizm” başlıklı onuncu bölümde, yazar, Çin Komünist Partisi-ÇKP’nin 1970’lerin sonundan itibaren dünyaya açılma süreciyle birlikte farklı ve Çin’e özgü bir sosyalizm anlayışını benimsediğinin altını çizerek, bunu Marksizm’in yerelleşmesi kavramıyla açıklamaktadır. Erdoğdu’ya göre, Çin’deki siyasi sistem tam olarak tek-parti rejimi de değildir; zira ÇKP liderliğinde oluşmuş bir çok partili danışma sistemi vardır. Bu bağlamda, Deng Xiaoping’in Çin’in dönüşümünü başlatan reformist lider olarak önemine dikkat çeken Erdoğdu, 1974 yılında Suna Kan’ın konser vermek için gittiği Çin’de onu dinleyen tek üst düzey ÇKP yetkilisinin de Deng olduğuna vurgu yapmaktadır. Deng Xiaoping’in Çin’in halen Hong Kong ve Macau’da uyguladığı “tek ülke, iki sistem” düşüncesinin de mimarı olduğunu hatırlatan Erdoğdu, Çin’in afyon toplumundan süpergüçlüğe giden süreçte Mao Zedong’un önderlik ettiği Çin Komünist Devrimi ile birlikte yaşadığı dönüşümleri de bu bölümde kısaca anlatmaktadır.

“Siyaset” başlıklı on birinci bölümde, yazar, Çin siyasetinde “halka hizmet etmek” düşüncesinin tek geçerli ilke olduğunu ve bunun Batılı siyasal sistemlerden farklı olduğunu vurgulamaktadır. Çin’in son birkaç on yılda fakirlikle mücadele anlamında büyük başarılar kazandığını da belirten yazar, bunun Çin’e özgü sosyalizm sistemiyle başarıldığını vurgulamaktadır.

“Ekonomi” adlı on ikinci bölümde, yazar, ABD seçimle ilgilenirken, Çin’in neredeyse tamamen ekonomi odaklı bir anlayışla hareket ettiğini ve bu sayede ekonomik büyüme ve gelişimini sürdürebildiğini vurgulamaktadır.

“Eğitim” başlıklı on üçüncü bölümde, Erdoğdu, Çin eğitim sisteminde Atatürk’ün önemli bir devrimci olarak öğrencilere öğretildiğini ve Sun Yat Sen gibi büyük bir lider olarak anlatıldığını belirtmektedir.

“Bilim ve Teknoloji” başlıklı on dördüncü bölümde, Erdoğdu, Çin’in uzay teknolojisi başta olmak üzere ileri teknolojide Batı’dan üstün bir konuma geçmesi nedeniyle bu alanda da Çin karşıtı propagandanın yapıldığını ve Pekin’in uluslararası topluma karşı şeffaf olduğunu vurgulamaktadır.

“Uygarlık” başlıklı on beşinci bölümde, araştırmacı yazar, Çin’in önemli bir medeniyet olduğunu çeşitli farklı örnekler üzerinden açıklamaya çalışmaktadır.

“Spor” başlıklı on altıncı bölümde, yazar, daha çok bir masa tenisi (pingpong) ülkesi olarak bilinen Çin’in aslında futbolun da ilk kez oynandığı ülke olduğunu vurgulayarak, Çin’in son yıllarda sporda da büyük bir atılım yaptığını kaydetmektedir.

“Yaşam” başlıklı on yedinci bölümde, yazar, Çin’deki yaşama dair (hayvan sevgisi vs.) bazı örnekler sunmakta ve Çin’e dair önyargıların bir bölümünün yanlış olduğunu anlatmaktadır. Öyle ki, Çin’de kedi ve köpekler için bile mezarlıklar bulunmaktadır.

“Söyleşi” başlıklı on sekizinci ve son bölümde ise, Kamil Erdoğdu, kendisinin verdiği bir mülakatı okurlarla paylaşmaktadır.

Sonuç olarak, Kamil Erdoğdu’nun bu eseri kolay okunur ve Çin karşıtı haberlere ve yazılara cevap verir nitelikte bir eser olarak dikkat çekmekte ve okunmayı hak etmektedir. Kitapta vurgulanan temel düşünceler ise şöyle özetlenebilir:

  • Çin yükselişi ve ABD’nin düşüşü nedeniyle Batı dünyasında Çin karşıtı propaganda faaliyetleri son birkaç yılda yoğunlaşmış durumdadır.
  • Türkiye’den de bu sürece isteyerek veya istemeyerek eklemlenen çok sayıda gazeteci, akademisyen ve yazar mevcuttur.
  • Çin, sorunlarına rağmen sürekli olarak gelişen ve dünya barışı ve istikrarına katkı sunan bir ülkedir.
  • Çin uzmanı olarak geçinen kişiler Çin’i gerçekten bilmiyorlar ve araştırmıyorlar.

 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ