28 Şubat 2022 Pazartesi

Yeni Makale: 2022 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci'nin "2022 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri" başlıklı makalesi, UPA Strategic Affairs dergisinin 3. cilt 1 nolu sayısında yayımlandı. Aşağıdaki linkten bu makaleye ulaşabilirsiniz. 

26 Şubat 2022 Cumartesi

Doç. Dr. Ozan Örmeci, DHA'ya Rusya-Ukrayna Savaşı'nın Türkiye'ye Etkileri Hakkında Değerlendirmelerde Bulundu

 


İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, Rusya-Ukrayna Savaşı ve savaşın Türkiye'ye olası etkileri hakkında Demirören Haber Ajansı'na (DHA) değerlendirmelerde bulundu. Aşağıdaki linklerden bu habere ulaşabilirsiniz.


24 Şubat 2022 Perşembe

Doç. Dr. Ozan Örmeci'den Yeni Sunum: "Rusya-Ukrayna Krizinde Türkiye’nin Tutumu"

 

İstanbul Kent Üniversitesi, 24 Şubat 2022 tarihinde “Uluslararası Politikada Rusya-Ukrayna Krizi” başlıklı bir e-panel düzenledi. Moderatörlüğünü İstanbul Kent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasret Çomak’ın yaptığı etkinliğe, konuşmacı olarak; emekli Oramiral ve 17. Deniz Kuvvetleri Komutanı Salim Dervişoğlu, İstanbul Kent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hasret Çomak, Ankara Hacı Bayram Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Burak Şakir Şeker, İstanbul Kent Üniversitesi öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, Çin’deki Şanghay Jiaotong Üniversitesi’nden Dr. Onur Sabri Durak ve Rusya’daki Rostov Güney Federal Üniversitesi’nden doktora öğrencisi Okay Deprem katıldılar. Bu yazıda, Doç. Dr. Ozan Örmeci’nin bu e-panelde yaptığı sunuma yer verilecektir.

E-panel afişi

Giriş

Son yıllarda hem Rusya (Federasyonu), hem de Ukrayna ile yakın ilişkileri olan Türkiye, Rusya-Ukrayna krizinden en olumsuz etkilenebilecek ülkelerin başında gelmektedir. Zira her iki ülkeyle de yoğun siyasi ve ekonomik ilişkileri olan Türkiye, -ki stratejik olarak Rusya ile ilişkiler doğalgaz ithalatı, Akkuyu Nükleer Santrali, Türk Akımı projesi, 4-5 kat daha yüksek ticaret hacmi ve S-400 hava savunma sistemi gibi konular nedeniyle çok daha önemli durumdadır- olası bir çatışma/savaş durumunda yalnızca turizm gelirlerinden mahrum kalmayacak, Rusya’ya olan yoğun doğalgaz bağımlılığı nedeniyle Batı dünyasının uygulamaya sokması muhtemel yaptırımlara katılmak konusunda büyük bir ikilem yaşayacak, artması muhtemel doğalgaz ve petrol fiyatları nedeniyle ekonomik zorlanmaya tabi olacak ve dış politikasında zorlu kararlar vermek durumunda kalacaktır.

Bu çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi makamları (T.C. Cumhurbaşkanlığı, T.C. Dışişleri Bakanlığı vs.) tarafından Rusya-Ukrayna krizi konusunda yapılan açıklamalar incelenecek ve Türkiye’nin krizde gösterdiği tutum analiz edilerek yorumlanmaya çalışılacaktır.

T.C. Dışişleri Bakanlığına Göre Türkiye-Rusya İlişkileri

“Türkiye-Rusya İlişkileri” başlıklı notta, T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından; Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin köklü bir geçmişinin olduğu, Soğuk Savaş dönemi sonrasında ilişkilerde yeni işbirliği imkân ve perspektiflerinin ortaya çıktığı, 1990’lı yıllardaki hızlı ekonomik gelişimin ardından 2000’li yılların başında iki ülke siyasi liderlikleri arasında tesis edilen yakın diyalogla yeni bir döneme girildiği ve 2010 yılında kurulan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi (YDİK) ile ilişkilerin kurumsal bir zemine oturtulduğu kaydedilmiştir.[1] Ayrıca, Türkiye-Rusya ilişkilerinin Suriye kriziyle alakalı askeri hareketlilikler nedeniyle geçtiğimiz yıllarda ciddi bir sınama maruz kaldığı, ancak bu süreç sonrasında 2016’dan itibaren ilişkilerin normalleşmeye başladığı belirtilerek, iki ülke ilişkilerinde itici gücün ekonomi olduğu ifade edilmiştir.[2] Öyle ki, iki ülke arasındaki karşılıklı yatırımlar 10’ar milyar ABD doları düzeyinde seyrederken, 2019 yılında 7 milyondan fazla, 2021 yılında ise pandemiye rağmen 5 milyon Rus turistin ülkemizi ziyaret ettiği vurgulanmıştır.[3] Ek olarak, Türkiye’nin Moskova’daki Büyükelçiliğinin yanı sıra, Kazan, Novorossisk ve St. Petersburg’da muvazzaf Başkonsolosluklarının, Yekaterinburg’da ise Fahri Konsolosluğunun bulunduğu belirtilmiştir.[4]

“Rusya Federasyonu'nun Ekonomisi” başlıklı notta, T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından; son yıllarda ikili ticaret hacminin 22 ila 30 milyar ABD doları seviyesinde değiştiği, ikili ticaret dengesinin Rusya lehine bir hayli bozuk olduğu (5’e 1), Türkiye’den Rusya’ya ihraç edilen başlıca ürünlerin yaş meyve ve sebze, kara ulaşım araçları ve bunların aksam parçaları, tekstil ve hazır giyim ürünleri, elektrikli makine ve cihazlar, değişik sanayi kollarında kullanılan makine ve cihazlar, metallerden nihai ürünler ve ayakkabı olduğu, Rusya’dan ithal edilen başlıca ürünlerin ise mineral yakıtlar-yağlar, taşkömürü, ayçiçek, aspir ve pamuk tohumu yağları, demir ve çelik ve alüminyum olduğu belirtilmiştir.[5] Son olarak, Rusya’nın Türkiye’deki yatırımlarının değerinin -Akkuyu projesi hariç- 10 milyar dolar düzeyinde olduğu vurgulanmıştır.[6]

Rusya ile ilişkilerde T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın pozitif bir dil kullanmaya gayret ettiği ve sorunlu alanları öne çıkarmadığı, buna karşın “stratejik ortak” veya “müttefik” gibi ifadelere yer vermediği görülmektedir. Bir NATO üyesi ve Batı dünyasının parçası olan Türkiye için, kuşkusuz, bu, olağan bir durumdur.

T.C. Dışişleri Bakanlığına Göre Türkiye-Ukrayna İlişkileri

“Türkiye-Ukrayna Siyasi İlişkileri” başlıklı notunda, T.C. Dışişleri Bakanlığı, Türkiye-Ukrayna ilişkilerinin 3 Şubat 1992 tarihinde tesis edildiğini ve 2011 yılında kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey (YDSK) mekanizmasıyla ilişkilerin “stratejik ortaklık” düzeyine yükseltildiğini belirtmiştir.[7] Türkiye ile Ukrayna arasındaki ticaret hacmi 2020 yılı itibariyle 4,68 milyar ABD doları olarak belirtilirken, Türk firmalarının bu ülkedeki toplam yatırım tutarının üçüncü ülkeler üzerinden gerçekleştirilenlerle beraber yaklaşık 4 milyar dolar olduğu ve 2021 yılında Ukrayna’dan Türkiye’ye gelen turist sayısının 2 milyonu aştığı hatırlatılmıştır.[8] Ayrıca, Ukrayna ile ekonomik ve beşeri ilişkilerin güçlendirilmesi hedefi doğrultusunda 1 Haziran 2017 tarihi itibariyle iki ülke arasında kimlikle seyahat rejiminin uygulamaya konulduğu ve Türkiye’nin Kiev Büyükelçiliği dışında Odessa’da muvazzaf Başkonsolosluğunun ve Harkiv şehrinde Fahri Konsolosluğunun bulunduğu ifade edilmiştir.[9]

“Ukrayna’nın Ekonomisi” başlıklı notunda, T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye ile Ukrayna arasındaki ekonomik ilişkilerin son yıllarda 4-5 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleştiği, ticaret dengesinin küçük bir farkla da olsa Türkiye’nin lehine olduğu, Ukrayna’ya ihraç edilen başlıca ürünlerin kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar ve aletler, buzdolapları, dondurucular ve diğer soğutucu ve dondurucu cihazlar, demir ve çelik, elektrikli makine ve cihazlar ve telefon cihazları olduğu, Ukrayna’dan ithal edilen başlıca ürünlerin ise demir ve çelik, hububat, mısır, yağlı tohum ve meyveler, muhtelif tane, tohum ve meyveler, soya fasulyesi, gıda sanayiinin kalıntı ve döküntüleri olduğu açıklanmıştır.[10]

T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın Ukrayna ile ilişkileri -Rusya ile ilişkilerden farklı olarak- “stratejik ortaklık” bağlamında ele aldığı, buna karşın Türkiye-Ukrayna ticaret hacminin Türkiye-Rusya ticaret hacminin yaklaşık altıda biri düzeyinde olduğu da bu noktada belirtilmelidir.

Kırım İlhakı

Türkiye, ilk günden itibaren Rusya’nın Kırım ilhakına karşıt bir pozisyon almıştır. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Türk devlet adamları, ilk günden itibaren Rusya’nın Kırım ilhakını tanımadıklarını belirten açıklamalar yapmışlardır. Örneğin, 2015 yılı içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan bir açıklamada, -ki buna benzer açıklamalar müteaddit defalar yapılmıştır- “Türkiye, Kırım’ın ilhakını tanımamıştır ve tanımayacaktır” diye kesin ifadelere başvurulmuştur.[11] 2020 yılında yapılan bir açıklamada ise, Kırım’ın yasadışı ilhakının 6. yıldönümü olduğu vurgulanmış ve 16 Mart 2014 tarihindeki referandumun gayrimeşru olduğu ifade edilmiştir.[12]

2021 yılının 23 Ağustos tarihinde, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de düzenlenen Kırım Platformu Kuruluş Zirvesi’ne katılmış ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne Türkiye’nin desteğinin güçlü olduğunu ve uluslararası toplumun bu uluslararası hukuk ihlaline karşı tek bir ses olması gerektiğini vurgulamıştır.[13]

T.C. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Tanju Bilgiç de, 20 Eylül 2021 tarihinde yaptığı açıklamada, 2021 yılında Kırım’da da düzenlenen Rusya Federasyonu Devlet Duması seçimlerinin Kırım itibariyle sonuçlarının Türkiye açısından hukuki bir geçerliliği bulunmadığını hatırlatmış ve Kırım’ın hukuka aykırı ilhakını tanımadığını teyit etmiştir.[14]

2022 yılında yapılan “Ukrayna’da Son Durum” başlıklı güncel bir açıklamada da, Türkiye’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediği ve Kırım’ın yasadışı ilhakını tanımadığı hatırlatılmış ve Ukrayna’daki krize uluslararası hukuk temelinde diplomatik yollardan çözüm bulunmasını savunduğu belirtilmiştir.[15]

Sonuçta, Türkiye, Rusya’nın Kırım ilhakını tanımamakta ve bunu “gayrımeşru” ve “yasadışı” olarak değerlendirmektedir.

Kırım Tatarlarının Durumu

Rusya’nın Kırım ilhakına destek vermeyen ancak Batılı ülkeler tarafından uygulanan yaptırım rejimine dahil olmayan Türkiye, soydaş bir halk olan Kırım Tatarlarının haklarının korunması konusunda da bugüne kadar aktif bir üslup benimsemiştir. 16 Eylül 2014 tarihinde Kırım’ın yerli halkı olan Tatar toplumunun meşru temsil organı Kırım Tatar Milli Meclisi’ne (KTMM) ve bazı üyelerinin evlerine yapılan ve silahlı görevlilerin de yer aldığı bildirilen baskınları kınayan[16] Ankara, bu konuyu ilerleyen zamanlarda da sık sık gündeme getirmiştir. Örneğin, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 10 Kasım 2014 tarihinde Kiev’e resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve “Kırım Tatarlarının durumu Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Kırım Tatarları, maalesef bugün de facto yönetim tarafından baskı altında tutulmaktadır.” şeklinde bir açıklama yapmıştır.[17]

3 Şubat 2022 tarihinde yapılan bir açıklamayla da, Türkiye-Ukrayna ilişkilerinin 30. yıldönümü kutlanmış ve Ukrayna ile Türkiye arasında dostluk ve işbirliği köprüsü kuran Kırım Tatarlarının hak ve menfaatlerinin korunması için ortaya konulan ortak çabaların Türkiye-Ukrayna ilişkilerini daha da güçlendirdiği vurgulanmıştır.[18]

Sonuçta, Türkiye için soydaş bir halk olan Kırım Tatarlarının durumu önemli bir mesele olmaya devam etmekte ve bu konuda Rusya’ya karşı olumsuz bir tutum takınılarak, Ukrayna devletinin duruşu desteklenmektedir.

Ukrayna’nın NATO Üyeliği

Türkiye, Ukrayna’nın NATO’ya üyelik talebine resmi destek vermektedir. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la 2021 yılı Nisan ayında yaptığı görüşme sonrasında, “Erdoğan, Ukrayna'nın NATO'ya katılım talebine destek veriyor” açıklamasını yapmış[19] ve bu açıklama Türk makamlarınca reddedilmemiştir.

Sonuçta, Türkiye, diğer NATO müttefikleri gibi Ukrayna’nın NATO üyeliğine prensipte karşı çıkmamakta, ancak bu konuyu resmi ağızlardan açıkça ifade etmemeye ve Rusya’nın tepkisini çekmemeye gayret etmektedir.

Doğu Ukrayna’daki Çatışmalar

Türkiye, Doğu Ukrayna’daki çatışmalar konusunda bugüne kadar Minsk Anlaşmalarını işaret eden yapıcı bir tutum belirlemiş ve sorunun diplomatik yollarla ve müzakere ile çözülmesini talep etmiştir. Örneğin, dönemin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Hüseyin Müftüoğlu, 20 Temmuz 2017 tarihinde yaptığı basın toplantısındaki bir soruya cevaben, Ankara’nın Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı kesimlerin yeni bir devlet kurdukları yönündeki beyanlarını Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ihlali olarak gördüğünü ve başta Minsk süreci olmak üzere bu amaca yönelik tüm barışçıl girişimleri desteklemeye devam ettiğini ifade etmiştir.[20]

Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy da, 26 Temmuz 2020 tarihinde yaptığı bir açıklamada, Türkiye’nin Ukrayna'nın doğusunda 27 Temmuz 2020 itibariyle kalıcı ve kapsamlı ateşkesin tesisine ilişkin ilave ve güçlendirici tedbirlerin alınması yönünde AGİT Üçlü Temas Grubu bünyesinde sağlanan uzlaşıyı memnuniyetle karşıladığını ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün muhafazası ve Minsk Anlaşmalarının uygulanması temelinde, bölgede barışın sağlanmasına yönelik çabalara desteğini sürdüreceğini ifade etmiştir.[21]

Sonuç olarak, Rusya’nın birkaç gün önce Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini tanımasına kadar, Ankara, Minsk Anlaşmalarını önemseyen ve çözüm için Ukrayna’nın toprak bütünlüğü temelinde bir anlayışı benimseyen yaklaşım benimsemiştir. Türkiye, bu anlamda Minsk Anlaşmalarını barış yolunda faydalı ve uygulanabilir olarak görmüş ve her iki ülkenin de lehine olarak değerlendirmiştir.

Ukrayna’ya SİHA Satışları

Türkiye, 2019’dan bu yana Ukrayna’ya -sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte- onlarca Bayraktar TB2 silahlı insansız hava aracı (SİHA) satmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 Şubat 2022 tarihindeki Kiev ziyaretinde, iki ülkenin Türk yapımı insansız hava araçlarının üretileceği bir fabrika için anlaşma imzaladıkları da basına duyurulmuştur.[22] Böylelikle, iki ülke bundan sonra ortak SİHA da üreteceklerdir. Savunma ve güvenlik uzmanı Arda Mevlütoğlu’na göre, Ukrayna, son yıllarda artan şekilde Türkiye'nin en önemli savunma partnerlerinden biri haline gelmiştir.[23]

Fakat Türkiye ile derin ilişkileri olan Rusya, Türkiye’nin Ukrayna’ya SİHA satışlarından memnun değildir. Öyle ki, 2021 yılı Ekim ayında Ukrayna Ordusu Türk yapımı bir insansız hava aracının Rus destekli ayrılıkçılara ait bir D-30 topunu imha ettiğini gösterdiğini belirttiği bir video paylaştığında, Kremlin, Türkiye’yi, insansız hava araçlarının “bölgeyi istikrarsızlaştırma” riski taşıdığı konusunda uyarmıştır.[24]

Sonuçta, Rusya’nın uyarı ve çekincelerine karşın, Türkiye Ukrayna’ya SİHA satışını sürdürmüş ve hatta bu ülke ile ortak SİHA üretimi için harekete geçmiştir.

Rusya’nın Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini Tanıması

Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini tanıma kararı alması ve Donbass bölgesinin tarihsel olarak Rusya toprağı olduğunu iddia ederek bölgeye barış gücü göndermeye karar verdiğini açıklaması sonrasında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hemen bir açıklama yaparak, “Kararı kabul edilmez olarak değerlendiriyoruz. Tarafları sağduyu ve uluslararası hukuka riayete çağırıyoruz.” diye konuşmuştur.[25] AK Parti Grup Başkan Vekili Bülent Turan ise, sosyal medya hesabından, “Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne saygı duyulmalıdır. Tarihteki mevcut konulardan/durumlardan yola çıkılırsa tüm dünyanın sınırlarının yeniden çizilmesi gerekir. Dünyanın artık kaosa, krize, savaşa, istikrarsızlığa değil; huzura ve barışa ihtiyacı var.” ifadelerini kullanmıştır.[26] Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise, Alman Die Welt gazetesine verdiği röportajda, Ukrayna krizi bağlamında Rusya’nın sınırlarını yeniden çizmek istediğini belirtmiş, buna karşın “Rusya’yı dinlemek ve stratejik endişelerini anlamanın gerekli olduğunu” da sözlerine eklemiştir.[27]

22 Şubat 2022 tarihinde Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan resmî açıklamada ise şu ifadelere yer verilmiştir: “Rusya Federasyonunun, sözde Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetleri’ni tanıma kararı Minsk Anlaşmaları’na aykırı olduğu gibi, Ukrayna’nın siyasi birliğinin, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün açık ihlali anlamına gelmektedir. Rusya’nın söz konusu kararını kabul edilmez buluyoruz ve reddediyoruz. Bu vesileyle Ukrayna’nın siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına bağlılığımızı vurguluyor, tüm ilgili taraflara sağduyu ve uluslararası hukuka riayet çağrısı yapıyoruz.[28] Ayrıca, Bakanlıktan aynı gün içerisinde yapılan bir başka açıklamayla, T.C. vatandaşlarının Ukrayna’nın Doğu bölgelerinden ayrılmaları ve gerekli durumlarda Kiev Büyükelçiliği ile temas etmeleri tavsiye edilmiştir.[29]

Türkiye’nin Ukrayna-Rusya Krizindeki Tavrında Etkili Olan Parametreler

Son yıllarda ekonomik açıdan zorlu bir süreçten geçen Türkiye, Rusya-Ukrayna krizine öncelikle barış ve uluslararası hukuk perspektifinden yaklaşmaktadır. Nitekim Ukrayna’ya SİHA satışları gerçekleştirmesine karşın, doğal kaynaklarından ziyade ticaretle ekonomisini geliştiren bir ülke olan Türkiye için, bulunduğu bölgenin bir barış ve istikrar adası olması çok gereklidir. Bu anlamda, Ankara, Moskova ile Kiev arasında bir savaş yaşanmasını istememekte ve bu doğrultuda kışkırtıcılıktan ziyade yapıcı tavır sergilemektedir.

Türkiye’nin krizdeki politikasını belirleyen ikinci önemli parametre ekonomik perspektiftir. Ekonomist Dr. Murat Kubilay, doğalgaz ve buğdayda tedarik değil, fiyat artışı kaynaklı sorun yaşanabileceğine işaret etmekte ve Ankara’nın ithalat faturasının artacağını belirtmektedir.[30] Nitekim son dönemde petrol fiyatları son 7 yılın zirvesine ulaşmış ve olası tedarik sıkıntısı nedeniyle petrol ve doğalgaz fiyatlarında artış yaşanmaya başlamıştır.[31] Ekonomi konusunda Rusya’ya doğalgaz konusunda çok ciddi, Ukrayna’ya da hububat konusunda kayda değer bağımlılığı olan Türkiye için, Ukrayna ile ikili ticari ilişkilerin yaklaşık 6 katı durumundaki Rusya ile ticari ilişkiler daha önemlidir. Zira Rusya ile ilişkiler enerji (doğalgaz) gibi çok stratejik bir metayı kapsamakta ve boyut olarak da çok daha fazladır. Buna karşın, Türkiye’nin Ukrayna ile ticari ilişkileri daha dengeli ve hatta Türkiye lehineyken, Rusya ile ticarette Türkiye büyük dış ticaret açığı vermektedir. Ayrıca her iki ülkeden de gelen turist sayısının azalması Türkiye açısından ekonomik bir kayıp olacaktır.

Türkiye’nin krizdeki tutumunun üçüncü önemli boyutu Karadeniz güvenliğidir. Rusya’nın Kırım’ı kontrol etmesi sonrasında Karadeniz’de avantajlı bir konuma geçmesi, Türkiye’nin jeopolitik algılamalarına yön vermektedir. Türkiye’nin bu doğrultuda en önemli kozu ise Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir.

Türkiye’nin krizdeki tutumunu etkileyen dördüncü önemli parametre ise Batılı müttefikleri ile ilişkileridir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve Fransa gibi önemli Avrupa ülkeleriyle ilişkileri son derece sorunlu bir dönemden geçen Türkiye için, Ukrayna krizi, Batı’nın adeta gözüne girmek ve yeniden Batı dünyasındaki yerini sahiplenebilmek için bir fırsat yaratabilir. Nitekim Washington’un CAATSA yaptırımlarına maruz kalan Ankara için, bu krizde gösterilecek Batı yanlısı tavır, F-35/S-400 krizinin aşılması anlamında da bir manivela işlevi görebilir. Ancak ekonomik çekinceler ve Rusya’ya doğalgazdaki bağımlılık nedeniyle, bu konuda sert bir tavrın gösterilip gösterilmeyeceği büyük bir merak konusudur. Nitekim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, yaptırımlar konusunda Ankara’nın çok istekli olmadığını, 2021 yılı sonlarında “Türkiye olarak yaptırımların sorunları çözeceğine inanmıyoruz. Geçmişte şu ülkeye veya bu ülkeye uygulandı ama çözmedi. Bazen biz yaptırımların konusu olduk. Yaptırımlar sorunları çözmez. Yaptırımlar yerine örneğin anlamlı caydırıcılığımız olmalı. Türkiye olarak inandığımız şey caydırıcılık ve diyalog arasında doğru bir denge. Ukrayna'ya veya başka bir ülkeye kimse sadece yaptırımlar yoluyla yardım edemez.” açıklamasını yaparak göstermiştir.[32] Buna karşın, Kırım ilhakı sonrasında yaptırımlara katılmayan Ankara’nın, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün bir kez daha görmezden gelindiği Doğu Ukrayna kararı sonrasında sertleşeceği düşünülebilir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda NATO Liderler Zirvesi sonrasında bir çalışma yapılacağını ifade etmiştir.[33]

Sonuç

Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2022 yılı Ocak ayında konu kızışmaya ve uluslararası gündemi belirlemeye başlandığında, “Rusya’nın Ukrayna'yı işgal etmesinin akılcı bir adım olmayacağını” ve “böyle bir durumda da Türkiye’nin Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün yanında olacağını” söylemiştir.[34] Erdoğan, krizin iyice tırmandığı 2022 Şubat ayı sonlarında Rusya’nın Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetlerini tanıma kararı sonrasında da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiş ve Zelenski, sosyal medya hesabından “Erdoğan ile telefonda görüştüm. Rusya'nın provokatif kararlarına karşı Ukrayna’nın yanında olduğu için minnettar olduğumuzu söyledim. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yanı sıra Ukrayna, Almanya ve Türkiye arasında bir zirve düzenlenmesi fikrini desteklediği için teşekkür ettim.” açıklamasını yapmıştır.[35] Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki en güncel açıklaması ise “Rusya’dan da, Ukrayna’dan da vazgeçmemiz mümkün değil. Bizim derdimiz, öyle bir adım atalım ki hiçbirinden vazgeçmeden bu işi çözelim.” şeklinde olmuştur.[36]

Sonuçta, Türkiye’nin Rusya-Ukrayna krizi konusunda tutumu değerlendirildiğinde şu gibi tespitler yapılabilir: Türkiye, bugüne kadar uluslararası hukuka dayalı olarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklemiş, Kırım ilhakına hiçbir surette destek vermemiş, Kırım Tatarlarının durumunu ısrarla dile getirmiş, Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda destekleyici ama alçak tonda bir pozisyon almış, Doğu Ukrayna’daki çatışmalara Minsk Anlaşmaları kapsamında diplomatik çözüm getirilmesi gerektiğini savunmuş, Ukrayna’ya SİHA (silahlı insansız hava aracı) satışı konusunda geri adım atmamış, Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçı Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin Moskova tarafından tanınmasını kınamış, buna karşın Rusya ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini de bozmamaya gayret göstermiştir. Türkiye’nin olası bir işgale kadar bu çizgisini sürdürmeye devam edeceği, ancak Rus askerleri ve tanklarının Ukrayna’yı işgale başlaması durumunda daha farklı ve Batı yanlısı bir tavır alabileceği düşünülebilir. Zira bir Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO üyesi olan Türkiye, adımlarını uluslararası hukuka uygun atmaya ve devletlerin toprak bütünlüklerini desteklemeye gayret etmektedir. Bu noktada Ankara’yı cesur adımlar atmak konusunda frenleyen husus ise Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığıdır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

KAYNAKÇA

 

[1] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Rusya İlişkileri”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/turkiye-rusya-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[2] A.g.e.

[3] A.g.e.

[4] A.g.e.

[5] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Rusya Federasyonu'nun Ekonomisi”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/rusya-ekonomisi.tr.mfa.

[6] A.g.e.

[7] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Ukrayna Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/turkiye-ukrayna-siyasi-iliskileri_.tr.mfa.

[8] A.g.e.

[9] A.g.e.

[10] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Ukrayna'nın Ekonomisi”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/ukrayna-ekonomisi.tr.mfa.

[11] CNNTürk (2015), “Erdoğan: "Rusya’nın Kırım’ı ilhakını tanımıyoruz"”, 04.08.2015, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/-erdogan-rusya-nin-kirim-i-ilhakini-tanimiyoruz.

[12] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2020), “No: 74, 16 Mart 2020, Kırım’ın Yasadışı İlhakının Altıncı Yıldönümü Hk.”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/no_74_-kirim-in-yasadisi-ilhakinin-altinci-yildonumu-hk.tr.mfa.

[13] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2021), “Sayın Bakanımızın Kırım Platformu Kuruluş Zirvesi’ne katılımı, 23 Ağustos 2021”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-uluslararasi-kirim-platformu-kurulus-zirvesi-ne-katilimi.tr.mfa.

[14] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2021), “SC-40, 20 Eylül 2021, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Tanju Bilgiç’in Kırım’da Gerçekleştirilen Seçimler Hakkındaki Soruya Cevabı”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/sc_-40_-kirim-da-gerceklestirilen-secimler-hk-sc.tr.mfa.

[15] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Ukrayna’da Son Durum”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/ukrayna_da-son-durum-ve-ikili-iliskiler.tr.mfa.

[16] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2014), “No: 296, 17 Eylül 2014, Kırım Tatar Milli Meclisi’ne (KTMM) ve Meclis Üyelerinin Evlerine Yapılan Baskınlar Hk.”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/no_-296_-17-eylul-2014_-kirim-tatar-milli-meclisi_ne-_kktm_-ve-meclis-uyelerinin-evlerine-yapilan-saldirilar-hk_.tr.mfa.

[17] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2014), “Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Ukrayna'da”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-cavusoglu-ukrayna_da.tr.mfa.

[18] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2022), “No: 42, 3 Şubat 2022, Ukrayna ile Diplomatik İlişkilerimizin Tesisinin 30’uncu Yıldönümü Hk.”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/no_-42_-ukrayna-ile-diplomatik-iliskilerimizin-tesisinin-30-uncu-yildonumu-hk.tr.mfa.

[19] Sputnik Türkiye (2021), “Zelenskiy: Erdoğan, Ukrayna'nın NATO'ya katılım talebini destekliyor”, 16.04.2021, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/20210416/zelenskiy-erdogan-ukraynanin-natoya-katilim-talebini-destekliyor-1044285646.html.

[20] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2017), “SC-41, 20 Temmuz 2017, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Hüseyin Müftüoğlu'nun Ukrayna’nın Doğusundaki Ayrılıkçı Kesimlerin İfadelerine İlişkin Bir Soruya Cevabı”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/sc_-41_-disisleri-bakanligi-sozcusunun-ukraynanin-dogusundaki-ayrilikci-kesimlerin-ifadelerine-iliskin-sc.tr.mfa.

[21] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2020), “SC-69, 26 Temmuz 2020, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Ukrayna'nın Doğusundaki Ateşkese İlişkin Varılan Uzlaşı Hakkındaki Soruya Cevabı”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/sc_-69_-ukrayna-nin-dogusundaki--ateskese-iliskin-varilan-uzlasi-hk-sc.tr.mfa.

[22] Dilge Timoçin (2022), “Türk SİHA’ları Ukrayna Krizinde Belirleyici mi?”, Amerika’nın Sesi, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.amerikaninsesi.com/a/turk-sihalari-ukrayna-krizinde-belirleyici-mi-/6432719.html.

[23] BBC Türkçe (2022), “Ukrayna - Rusya krizi: Türk SİHA'larının olası bir çatışmada rolü ne olur?”, 12.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60353475.

[24] Çağıl Kasapoğlu (2022), “Ukrayna krizi: Türkiye'nin insansız hava araçları dünya genelinde çatışmaları nasıl şekillendiriyor?”, BBC Türkçe, 06.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-60258180.

[25] Mümin Altaş & Merve Yıldızalp & Selma Kasap (2022), “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Rusya’nın sözde Donetsk ve Luhansk'ı tanıma kararı kabul edilemez”, Anadolu Ajansı, 22.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/politika/cumhurbaskani-erdogan-rusya-nin-sozde-donetsk-ve-luhanski-tanima-karari-kabul-edilemez/2509815.

[26] DW Türkçe (2022), “Rusya'nın kararından sonra Türkiye ne yapacak?”, 22.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/rusyan%C4%B1n-karar%C4%B1ndan-sonra-t%C3%BCrkiye-ne-yapacak/a-60869297.

[27] DW Türkçe (2022), “Kalın: Putin sınırları yeniden çizmek istiyor”, 20.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/kal%C4%B1n-putin-s%C4%B1n%C4%B1rlar%C4%B1-yeniden-%C3%A7izmek-istiyor/a-60848436.

[28] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2022), “No: 57, 22 Şubat 2022, RF’nin sözde Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetleri’ni tanıma kararı hk.”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/no_-57_-rf-nin-sozde-donetsk-ve-luhansk-cumhuriyetleri-ni-tanima-karari-hk.tr.mfa.

[29] T.C. Dışişleri Bakanlığı (2022), “Ukrayna’nın Doğu Bölgelerine Seyahat ve Güvenlik Durumu Duyurusu, 22 Şubat 2022”, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/ukrayna-ya-iliskin-seyahat-uyarisi_22-02-2022.tr.mfa.

[30] Emre Deveci (2022), “Ukrayna krizi Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek?”, Sözcü, 22.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2022/ekonomi/ukrayna-krizi-turkiye-ekonomisini-nasil-etkileyecek-6967350.

[31] BBC Türkçe (2022), “Rusya-Ukrayna krizi: Petrol fiyatları yedi yılın zirvesinde”, 22.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60475319.

[32] Ömer Tuğrul Çam (2021), “Çavuşoğlu, Rusya ve Ukrayna'ya sükunet tavsiye etti”, Anadolu Ajansı, 01.12.2021, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/cavusoglu-rusya-ve-ukraynaya-sukunet-tavsiye-etti/2435391.

[33] Sondakika.com (2022), “Türkiye Rusya'ya yaptırım uygulayacak mı? Erdoğan herkesin merak ettiği soruyu yanıtladı”, 23.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.sondakika.com/ekonomi/haber-turkiye-rusya-ya-yaptirim-uygulayacak-mi-erdogan-14753080/.

[34] DW Türkçe (2022), “Erdoğan: Rusya'nın Ukrayna'ya saldırması akılcı olmaz”, 27.01.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fan-rusyan%C4%B1n-ukraynaya-sald%C4%B1rmas%C4%B1-ak%C4%B1lc%C4%B1-olmaz/a-60569444.

[35] Sözcü (2022), “Rusya-Ukrayna gerilimi… Reuters: İşte Türkiye’nin seçenekleri”, 22.02.2022, Erişim Tarihi: 23.03.2022, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2022/dunya/rusya-ukrayna-gerilimi-reuters-iste-turkiyenin-secenekleri-6967953/.

[36] CNNTürk (2022), “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Rusya’dan da Ukrayna’dan da vazgeçmemiz mümkün değil”, 23.02.2022, Erişim Tarihi: 23.02.2022, Erişim Adresi: https://www.cnnturk.com/dunya/son-dakika-cumhurbaskani-erdogandan-flas-ukrayna-aciklamasi.

14 Şubat 2022 Pazartesi

Ukrayna İçin 'Finlandiyalaşma'

 

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) resmi makamlarınca Rusya’nın Ukrayna işgalinin her an başlayabileceği uyarıları yapılırken[1], Ukrayna-Rusya ilişkileri adına en uygun modelin “Finlandiyalaşma” (Finlandisation/Finlandization) olduğu yönünde uluslararası basında ciddi yayınlar yapılıyor.[2] Peki ama Finlandiyalaşma veya Finlandiya modeli ile kastedilen nedir?

Finlandiya haritası

Finlandiyalaşma, Finlandiya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında dev komşusu Sovyetler Birliği ile kurduğu ilişki modelini anlatmak için kullanılan bir tabirdir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Ukrayna konusunda Rusya’da yaptığı temaslarla da tekrar gündeme gelen bu kavram, Finlandiya’nın 1948 yılında Moskova ile yaptığı anlaşmadan başlayarak, askeri bloklara (NATO ve Varşova Paktı) üye olmayarak tarafsız kalmaya çalışması ve hem Batı, hem de Doğu ile iyi ilişkiler geliştirmeye çalışmasına dayalı bir modeldir. Bu doğrultuda, Helsinki, 1972 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na, 1973 yılında da COMECON’a gözlemci üye olmuştur. Bu sayede, Finlandiya, sosyoekonomik açıdan gelişim göstermiş ve bir demokrasi olarak zaman içerisinde Avrupa Birliği’nin parçası haline gelmiştir.

Bu bağlamda, Ukrayna için günümüzde önerilen de benzer bir formüldür. Ukrayna, NATO’ya üye olmayarak askeri taraf olmaktan kaçınmalı ve hem Batı, hem de Rusya ile yoğun ekonomik ve siyasi ilişkiler kurarak kendi demokrasisini geliştirmeye odaklanmalıdır. Bu sayede, jeopolitik algılamaları nedeniyle NATO ile sınır komşusu olmaktan çekinen Rusya’nın hedefi durumuna düşmeyecek olan Kiev, hem Batı, hem de Rusya’dan yatırım ve destek alabilecektir. Rusya ile iyi ilişkiler kurulması, ülke içerisindeki aşırı milliyetçi grupları da dizginleyecek ve gelişmekte olan Ukrayna demokrasisine katkı sağlayacaktır. Ayrıca demokrasisi gelişen bir Ukrayna’nın AB üyeliğinin günün birinde gerçekleşmesi de daha mümkün hale gelecektir.

Ancak Serhiy Kudelia gibi uzmanlara göre bunu gerçekleştirmek de o kadar kolay değildir.[3] Öncelikle, tarafsızlık politikası Ukrayna’nın yakın zamana kadar zaten uyguladığı bir siyasadır ve 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesine engel olmamıştır. Ancak kabul etmek gerekir ki, Moskova, o dönemde Viktor Yanukoviç’in iktidardan devrilmesi ve Batı yanlısı protesto gösterileri ve şiddet eylemleri nedeniyle Kırım ilhakına yönelmiş ve Doğu Ukrayna’da Rusya yanlısı milisleri desteklemeye başlamıştır. Ancak Ukrayna yeniden denge politikasına yönelirse, Moskova da buna karşılık ortamı yumuşatacak bazı adımlar atacaktır.

İkinci olarak, tarafsızlığın Rusya yörüngesine girmek anlamına geleceği yönünde çeşitli ön kabul ve endişeler mevcuttur. Elbette, Rusya gibi büyük bir ülkeyle komşuluk etmek kolay değildir; ancak AB ile yoğun ekonomik, siyasal ve kültür ilişkiler ve ABD ile kurulan müttefiklik ilişkisi devam ettiği sürece, Kiev’in hassas bir denge üzerinden dış politikasını yeniden kurgulaması bence mümkündür.

Üçüncü olarak, Rusya’ya ne kadar güvenilebileceği konusunda çeşitli endişeler mevcuttur. Zira Moskova’nın ulusal çıkarları söz konusu olduğunda ve jeopolitik tehdit algılaması arttığında istediği şekilde politikalar uygulayabildiği 2008 Gürcistan ve 2014 Kırım örneklerinde iki defa somut olarak ispatlanmıştır. Nitekim 1994 yılında Budapeşte Memorandumu (Budapeşte Protokolü) ile nükleer silahlarını Rusya’ya teslim eden Ukrayna, toprak bütünlüğünü garanti altına aldığını düşünse de[4], Rusya, Kırım hamlesiyle anlaşmaya ve hukuka uygun hareket etmeyebileceğini göstermiştir. Ancak bu noktada Rus siyasal zihninde NATO olgusunun etkisinden ve NATO ile komşu olunmaması konusunda var olan kararlılıktan söz etmek yerinde olacaktır. Bu nedenle, Ukrayna’nın NATO üyeliği gündemden düşerse, Moskova’nın yatıştırılması mümkün olabilecektir.

Dördüncü olarak, tarafsızlığın Rusya’nın saldırganlığını arttıracağını düşünenler vardır. Ancak Azerbaycan’ın son dönemde uluslararası hukuka saygı ve Moskova ile düzeyli ilişkiler temelinde geliştirdiği politikanın sonuç verdiği de düşünülürse, Rusya ile arasını düzeltmiş bir Ukrayna’nın Rusya’nın saldırgan politikalarına kurban olmayacağı düşünülebilir. Zira Ukrayna, Rusya için tarihsel ve duygusal açıdan önemli ve her zaman “Rus dünyası”nda (Russkiy Mir) merkezde yer almış bir ülkedir.

Beşinci ve son olarak, Ukrayna halkı 2021 Kasım ayındaki güncel bir referanduma göre yüzde 54 oranında NATO üyeliğine destek vermektedir.[5] Buna karşılık, üyeliğe karşı çıkanlar ancak yüzde 28 oranında kalmaktadır. Elbette halk tercihlerine uygun kurgulanmış bir dış politikanın başarılı şekilde icra edilmesi şansı artar. Ancak bu noktada Kiev’i zor bir ikilem beklemektedir. ABD ve Batı dünyası, ABD Başkanı Joe Biden’ın çok açık şekilde ifade ettiği üzere, Ukrayna-Rusya savaşında ekonomik yaptırımlarla yetinecek ve askeri yöntemlere başvurmayacaktır.[6] Bu önlemler Rusya ekonomisine ağır darbe vuracak olsa bile, mevcut kısmen izole edilmiş haline rağmen Çin ve diğer devletlerle geliştirdiği güçlü ilişkilerle, Moskova’nın senelerce dayanabilmesi mümkün gözükmektedir. Bu nedenle, Ukrayna yönetimi, halkı ve askerlerinin can güvenliğini riske atmak yerine, daha makul ve orta yolcu bir politika izlemeye yönelebilir. Bu konuda Fransa, Almanya ve Türkiye gibi ülkelerin gayretle yardımcı olmaya çalışacakları da ortadadır

Sonuç olarak, savaş tamtamlarının çaldığı ve askeri tatbikatların devam ettiği bir ortamda karamsar olmak kolaysa bile, barış ve diplomasiye inananlar için her zaman bir çıkış yolu olduğunu belirtmek gerekir. Son olarak, önümüzdeki birkaç gün kritik olacak ve iki ülke lideri Vladimir Putin ve Volodimir Zelenskiy adına oldukça gergin geçecektir. Dileğimiz barışın kazanmasıdır...

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

[1] BBC Türkçe (2022), “ABD, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik işgal hareketinin 'her an başlayabileceğini' duyurdu”, 11.02.2022, Erişim Tarihi: 14.02.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60343618.

[2] The Economist (2022), “What is “Finlandisation”?”, 11.02.2022, Erişim Tarihi: 14.02.2022, Erişim Adresi: https://www.economist.com/the-economist-explains/2022/02/11/what-is-finlandisation.

[3] Bakınız; Serhiy Kudelia (2022), “NATO or Bust: Why Do Ukraine’s Leaders Dismiss Neutrality as a Security Strategy?”, Russia Matters, 09.02.2022, Erişim Tarihi: 14.02.2022, Erişim Adresi: https://russiamatters.org/analysis/nato-or-bust-why-do-ukraines-leaders-dismiss-neutrality-security-strategy.

[4] Nihal Bengisu Karaca (2021), “Budapeşte Memorandumu'nu anmadan Ukrayna konuşmak”, Habertürk, 17.04.2021, Erişim Tarihi: 14.02.2022, Erişim Adresi: https://www.haberturk.com/yazarlar/nihal-bengisu-karaca/3042775-budapeste-memorandumu-nu-anmadan-ukrayna-konusmak.

[5] “Public Opinion Survey of Residents of Ukraine: 6-15 November, 2021”, IRI, Erişim Tarihi: 14.02.2022, Erişim Adresi: https://www.iri.org/wp-content/uploads/2022/02/FOR-RELEASE-2021-November-Survey-of-Residents-of-Ukraine_ENG.pdf, s. 54.

[6] Amerika’nın Sesi (2022), ‘‘ABD Ukrayna’ya Asker Gönderirse Dünya Savaşı Çıkar’’, 11.02.2022, Erişim Tarihi: 14.02.2022, Erişim Adresi: https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-ukraynaya-asker-gonderirse-dunya-savasi-cikar/6436781.html.


10 Şubat 2022 Perşembe

Turkey in Three Blocs


Zülfü Livaneli, famous musician and novelist, several years ago wrote that Turkey was heading towards a great polarization between Islamists, Kurds, and Turkish nationalists.[1] Livaneli later revised his views and wrote that the polarization was taking place between Islamists, Kurds, and secularists.[2] Unfortunately, Livaneli’s prediction became a self-fulfilling prophecy and in recent years polarization between three major blocs in Turkey have increased considerably. In this piece, I am going to explain three different electoral blocs in Turkey.

Zülfü Livaneli

Although on the paper Turkey is a monolithic country with 99.8 % Muslim population, in fact there are different social groups and ethnic cleavages. First of all, around 19 % of the population have Kurdish origin and identity. In addition, among the Muslim population, a considerable portion consists of Alevis, a different and secularized Muslim sect.

The biggest bloc in Turkey is the Islamist-nationalist bloc that consists of various conservative, Islamists, and nationalist groups as well as center-right voters. This group appeals to nearly 55 % of the total population and historically acts as a unified force when there is a charismatic leader. The most important common denominator for this group is the Sunni-Islam identity. This group rules Turkey since 2002 with AK Parti (Justice and Development Party) coming to power and will continue to have high chances to win elections in the future due to its population density. But the problem for this group now is that the economy of Turkey is not going very well in recent months with the rising inflation and the devaluation of Turkish lira against U.S. dollar and euro. So, the ruling bloc of AK Parti and Turkish nationalist MHP (Nationalist Action Party) under the banner of People’s Alliance (Cumhur İttifakı) might have difficult days ahead especially if they lose the next presidential election in 2023. One other key problem for this group is that due to MHP’s Turkish nationalist rhetoric and policies, Kurds and even Islamist Kurds who supported the governing bloc against the secular establishment with the hope of establishing a more democratic moderate Islamist regime in the past now support the opposition.

The second bloc consists of various segments of secularists and it is differentiated from the governing bloc on the basis of people’s secular lifestyles. Of course, Kemalist-social democratic CHP (Republican People’s Party) is the leading party within this bloc. CHP appeals to social democrats, democratic socialists, secular liberals, Kemalists, and secular nationalists at the same time. Good Party (İYİ Parti) on the other hand is a new right-wing political party that strengthens this bloc by stealing votes from classical Turkish nationalist party, MHP. İYİ Parti is differentiated from MHP by its strong secular identity and opposition to AK Parti and Erdoğan regime. This group reaches 30-35 % of the population and in case they might choose a charismatic candidate who could appeal to Kurds and some groups within the Islamist bloc, they might rule Turkey for a while. Istanbul mayor Ekrem İmamoğlu for the moment seems to be the ideal candidate but due to CHP’s insistence on parliamentary system, Mr. İmamoğlu might not want to become a temporary President who would give up from his powers. In that case, CHP leader Kemal Kılıçdaroğlu might become the presidential candidate of the Nation Alliance (Millet İttifakı). On the other hand, this bloc’s biggest disadvantage is the existence of strong prejudices and opposition towards the authoritarian single-party era between 1923 and 1950 among the conservative and Islamist circles.

Finally, the third bloc consists of Kurds. Kurds were able to establish their own political parties since the mid-1990s and have become an independent political actor in recent decades. Although Turkish State repeatedly closed down pro-Kurdish political parties, Kurds each time were able to establish a new and stronger political party. This bloc appeals to approximately 15 % of total population having adopted Kurdish identity and culture. They made significant electoral gains with HDP (Peoples’ Democratic Party) under the leadership of young and charismatic Selahattin Demirtaş, who is now imprisoned. Many Kurds in the past supported the Erdoğan regime and voted for AK Parti since the government was implementing the peace process. However, I think Kurds will now support the opposition since the peace process was collapsed and the government is getting more nationalist.

The leader who will govern Turkey has to be embraced by different blocs and should have a mixed identity. Strong secularist rhetoric might not be enough for winning the election like Islamist and/or Turkish only rhetoric. Turkey needs a new political rhetoric appealing to all different blocs similar to early AK Parti era.

Assoc. Prof. Ozan ÖRMECİ

[1] https://www.gazetevatan.com/yazarlar/zulfu-livaneli/chp-ve-uc-kutuplu-turkiye-18454.

[2] https://t24.com.tr/yazarlar/zulfu-livaneli/uc-kutuplu-turkiye-gerceklesti,11527.




8 Şubat 2022 Salı

La Turquie Entourée de Trois Blocs

 

Zülfü Livaneli, musicien et romancier, est l’un des intellectuels les plus connus en Turquie. Selon lui, la Turquie est composée de trois blocs en matière d’identité politique. Certes, cette prédiction a été devenue réelle dans les années dernières. Malheureusement la Turquie se trouve désormais dans l’impasse avec les islamistes-nationalistes, les séculaires et les kurdes. Dans cet article, je vais parler de la Turquie entourée de trois blocs.



Zülfü Livaneli

Selon les statistiques officielles, la Turquie est un pays presque monolithique. 99.8 % des gens sont musulmans et il y a peu de chrétiens et de juifs. En plus, 70-75 % des gens ont adopté l’identité turque grâce au succès de la révolution kémaliste. 19 % de la population sont d’origine kurde, mais le pays n’a pas de problèmes avec l’identité. Mais, comme Livaneli a écrit en 2003 (les islamistes, les nationalistes turques et les nationalistes kurdes)[1] et a révisé en 2015 (les islamistes, les séculaires et les kurdes)[2], il y a un pays fortement divisé en trois parties par l’identité politique.

Le bloc des islamistes et des nationalistes, qui sont représentés par le l’Alliance Populaire (Cumhur İttifakı) sous la houlette de l’AKP (Parti de la justice et du développement) et du MHP (Parti d’action nationaliste), compose la grande partie de la population turque au niveau de l’identité politique. Quasiment 55 % des électorats de ce bloc se définissent comme étant musulmans et sunnites mais il possède quand même de différents composants. Par exemple, pour réduire la présence de l’état kémaliste et l’influence de l’armée sur le gouvernement démocratique au néant, les kurdes et les libéraux avaient soutenu ce bloc dans les années 2000s en ayant espéré qu’ils puissent créer une synthèse entre l’islam et la démocratie. En fait, la plupart de ce bloc n’étaient pas constituées des islamistes radicales. Il y avait des musulmanes modérées et des opportunistes qui voulaient profiter du gouvernement. Ce bloc serait toujours dominant dans les élections tant qu’il y a un leader charismatique qui sait bien consolider son électorat et qu’il gère bien l’économie. Comme le port des voiles était interdit dans les écoles à une époque, les gens conservateurs se sentaient exclus de la société. Donc, l’interdiction du voile était devenue un prétexte que les électeurs du bloc islamo-nationaliste puissent se rassemblent sous le même drapeau politique. Mais dans les mois derniers, l’économie de la Turquie s’est détériorée à tel point que les libéraux et les opportunistes ont commencé à abandonner le bateau. Les kurdes ont déjà quitté le bloc à cause de l’alliance électorale entre l’AKP et le MHP, le parti ultranationaliste turc. Maintenant le bloc qui gouverne la Turquie depuis 2002 est en vrai danger.

Le deuxième bloc de la Turquie est composé des séculaires, représentées par le bloc d’Alliance de la Nation (Millet İttifakı) avec le CHP (Parti républicain du peuple) et le Bon Parti (İYİ Parti). Ce bloc représente 30-35 % des électorats en Turquie. Ce n’est pas un bloc monolithique non plus; il y a des gens séculaires très nationalistes comme les électeurs du Bon Parti ou ceux qui sont  kémalistes et sociaux-démocrates comme les électeurs de CHP. L’alliance de la Nation ne peut gagner les élections que si elle a un leader charismatique qui pourra s’adresser aux kurdes en même temps qu’aux électeurs du bloc islamo-nationaliste. Néanmoins, le CHP est mal vu par les électorats conservateurs à cause du régime autoritaire qu’il avait mis en place entre 1923-1950. Il y a des gens qui ne pensent jamais à voter pour le CHP à cause des reformes séculaires de Mustafa Kemal Atatürk, le fondateur de la Turquie moderne et le premier leader du CHP. C’est pour cela que le CHP essaye de dépasser les barrières psychologiques avec de nouveaux visages politiques comme Ekrem İmamoğlu, le maire d’Istanbul qui a réussi de recevoir le soutien des islamistes et des kurdes aussi. Pour l’élection prochaine, le CHP doit choisir un candidat comme İmamoğlu mais le chef du parti Kemal Kılıçdaroğlu veut aussi être candidat dans les élections présidentielles. Le fait que l’économie turque s’affaiblisse pourrait frayer le chemin aux séculaires vers leurs arrivées au pouvoir.

Le troisième bloc, c’est le bloc des kurdes, représenté par le HDP (Parti démocratique des peuples), le parti pro-kurde. Les kurdes, depuis les années de 1990s, veulent devenir un acteur indépendant dans la vie politique de la Turquie. Même si l’Etat turc a fermé les partis pro-kurdes à plusieurs reprises, les kurdes ont réussi de les rétablir. Alors maintenant l’Etat turc peut fermer le HDP dans les mois prochains pour empêcher les kurdes de devenir un acteur politique indépendant, mais je ne pense pas que cela change l’attitude et la volonté des kurdes à long terme. Les Kurdes va probablement soutenir l’opposition dans l’élection prochaine. Car, le bloc islamo-nationaliste a changé son attitude contre les kurdes quand le MHP était devenu un composant essentiel de ce bloc et a commencé à dominer Erdoğan et son parti, l’AKP.  

Nous pouvons voir des électorats de chaque couleur dans tous les pays et ce n’est pas une anomalie. Mais le problème en Turquie c’est que ces blocs sont trop idéologiques et hostiles les uns contre les autres. Dans la vie quotidienne et en scène politique, les gens peuvent facilement devenir vulgaires quand il y a une dispute parmi eux. Il y aura évidemment le gagnant de cette élection. Mais ce problème dont j’ai parlé précédemment en faisant la référence à ce que Monsieur Zülfü Livaneli avait dit sur la répartition politique en Turquie existent vraiment.

Correcteur d’orthographe et de grammaire : Berkay TEMEL

Dr. Ozan ÖRMECİ