26 Şubat 2013 Salı

CHP Avrupa Birliği Temsilcisi Kader Sevinç'le Mülakat


CHP Avrupa Birliği Temsilcisi Sayın Kader Sevinç'le Genel Koordinatörü olduğum Uluslararası Politika Akademisi (UPA) adına yaptığım mülakatı sizinle paylaşıyorum. Mülakata buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Dr. Ozan ÖRMECİ

22 Şubat 2013 Cuma

Güney Kıbrıs'ta Anastasiades Dönemine Doğru



Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde ikinci turu bu Pazar günü düzenlenecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini DİSİ (DISY) adayı Nikos Anastasiades’in kazanması bekleniyor. Anastasiades (Anastasiadis) ilk turda da yüzde 45 oyla AKEL’in desteklediği en yakın rakibi Stavros Malas’ın 20 puan önünde birinci olmuştu.[1] Pazar günü de bu iki aday Güney Kıbrıs’ın 5 yıl süreyle görev yapacak 7. Cumhurbaşkanı olmak için yarışacaklar. Anketler ve tahminler Anastasiades’in rahat bir zafere ulaşacağını gösteriyor. Bunda Güney Kıbrıs’ın içerisinde bulunduğu ekonomik krizin seçmende yarattığı tepki en büyük etken. Büyük umutlarla ve barış rüzgarlarıyla başa geçen AKEL’in komünist Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas ise Yunanistan’daki ekonomik krizin kurbanı olarak siyaset sahnesine kötü bir veda gerçekleştiriyor. Daha çok Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki ekonomik krizin, yeni bulunan doğal gazın ve Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin engellenmesine yönelik başlıkların seçim konusu yapıldığı bu dönemde ilk kez adı sıklıkla Türkiye basınında geçmeye başlayan Rumların muhtemel yeni lideri Nikos Anastasiades’i şimdi biraz daha yakından tanıyalım.
1946 doğumlu deneyimli bir politikacı olan Nikos Anastasiades[2], 1997’den beri DİSİ partisinin lideri olarak Rum siyasetinde önemli bir yer tutuyordu. Anastasiades’in kişisel olarak verdiği desteğe rağmen Annan Planı’na büyük ölçüde karşı çıkan DİSİ, 1976 yılında uzun yıllar partinin lideri olarak kalan Rumların eski Cumhurbaşkanlarından Glafkos Klerides tarafından kurulmuş, muhafazakar Hıristiyan değerler ve piyasa ekonomisini savunan merkez sağ bir parti ve Avrupa Birliği’nde merkez sağı buluşturan Avrupa Halk Partisi’nin (European People’s Party-EPP) de bir üyesi.[3] Bir avukat olan Anastasiades, Atina’da National and Kapodistrian University of Athens’deki hukuk lisans eğitiminin ardından denizcilik hukuku alanındaki yüksek lisansını İngiltere’de University College London’da tamamlamış.[4] Yurda dönüşünde denizcilik hukuku alanında uzmanlaşan “Anastasiades & Partners”[5] adlı hukuk firmasını kuran Anastasiades, Güney Kıbrıs Temsilciler Meclisi’ne ilk olarak 1981 yılında seçilmiş.[6] Daima Limasol şehrinden aday olarak Parlamento’ya giren Anastasiades, 1997 yılından beri partisinin liderliğini yapıyor ve bir anlamda Cumhurbaşkanlığına hazırlanıyordu. Türkiye’de oldukça az tanınan Anastasiades, Andri Moustakoudis ile evli ve iki kız çocuğu babasıdır.[7]
Anastasiades’in siyasi fikirlerine de kısaca göz atalım. DİSİ partisinin eskiden beri savunduğu Rum ordusu Kıbrıs Ulusal Muhafızları’nı yarı-profesyonelleştirme ve zorunlu askerliğin süresini kısaltma fikri Anastasiades’in de sıklıkla kullandığı bir siyasi argüman.[8] Daha önce askerliğin 25 aydan 14 aya indirilmesi konusundaki girişimi 2011 yılında partisi tarafından engellenen Anastasiades, seçim kampanyası döneminde daha önce verdiği sözünü Cumhurbaşkanı olursa ilk 100 günde gerçekleştireceğini vaadetti.[9] Annan Planı’na zamanında aldığı tepkilere göğüs gererek destek verdiği bilinen Anastasiades, sağın desteğini aldığı için seçilirse büyük olasılıkla daha önceki çizgisini bir ölçüde revize etmek durumunda kalacak ve daha milliyetçi-muhafazakar bir söylem geliştirecek gibi duruyor. Hatırlanacağı gibi Anastasiades seçim öncesinde Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un desteğini de almıştı.[10] Ancak koşullara koşut olarak Anastasiades’in dış politikada nasıl bir yön izleyeceğini biraz da zaman belirleyecek.
Daha önce Dimitris Hristofyas’ın vetosu nedeniyle gerçekleşmeyen Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin NATO’ya üyeliğinin muhtemel Anastasiades Cumhurbaşkanlığı döneminde kısa vadede gerçekleşebileceği iddia ediliyor.[11] Ancak geleneksel olarak üçüncü dünyacılık ve solun çok güçlü olduğu Kıbrıs’ta siyaset yapan Anastasiades, bu gerçeği fark etmiş olmalı ki Avrupa yanlısı politikalarının yanında Çin Halk Cumhuriyeti’ne de göz kırparak bu ülke ile özellikle enerji, dış yatırımlar ve turizm alanında ilişkilerini geliştirmek istediklerini belirtiyor ve Çin ile AB arasındaki ilişkilerin gelişmesinde de köprü rolü oynayabileceklerini iddia ediyor.[12]
Anastasiades hakkında bir diğer ilginç iddia ise, geçtiğimiz gün Girne Amerikan Üniversitesi’nde düzenlediğimiz yuvarlak masa toplantısında misafirimiz olan Türk kökenli Alman siyasetçi Ozan Ceyhun’un dile getirdiği kendisinin Rusya’ya yakın bir siyasetçi ve bir dönem Rus Gazprom şirketinde avukatlık yapmış bir isim olması.[13] Anadili gibi Rusça konuşan Hristofyas’tan sonra Rum Kesimi’nin başına yine Rusya ile yakın ilişkileri bulunan bir siyasetçinin gelmesi ihtimali kanımca tesadüfi olamaz. Ekonomik krizdeki Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin bir süredir Rusya’dan ekonomik yardım almaya çalıştığı iddiaları zaten daha önce de uluslararası basında yer almıştı.[14] Bu nedenle enerji politikaları açısından oluşan işbirliği ortamının yanında, geleneksel olarak Amerikan müttefiki olarak bilinen Türkiye’nin ABD’den Kıbrıs konusunda alacağı sinyaller de Kıbrıs’ın ve başa geçmesi durumunda Anastasiades’in geleceği hakkında belirleyici rol oynayacaktır.
Anastasiades’i en çok uğraştıracak konu ise önceki yönetimden devralacağı büyük ekonomik kriz olacak. Önceki Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın Brüksel’den gelen tüm baskılara rağmen imzalamadığı Kıbrıs Rum Yönetimi’nin borcunun dörtte üçünü ödeyene kadar Almanya’nın bütçe denetimine ve “çok sıkı bir mali disiplinin altına” sokulmasını öngören programla ilgili memorandumu imzalamak Anastasiades’e kalmış gözüküyor.[15] Ayrıca olası Anastasiades döneminde KKTC ile süregelen barış görüşmelerinin Cumhurbaşkanları değil, Dış İşleri Bakanları tarafından sürdürülmesi muhtemel bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’de basının bugüne kadar fazla ilgi göstermediği Anastasiades’in ismini seçilmesi durumunda bundan sonra sıklıkla duymaya başlayacağız gibi görünüyor. Özellikle Türkiye’den KKTC’ye getirilecek su ve elektriğin yanında Güney Kıbrıs Rum Kesimi açıklarında bulunan doğal gaz rezervlerinin güvenli ve uygun maliyetli bir şekilde Avrupa’ya arzı meselesi Anastasiades ve Kıbrıs sorununu önümüzdeki günlerde Türkiye’de ve dünyada yeniden önemli bir gündem maddesi yapacağa benziyor. Bunun yanısıra elbette ABD-Rusya Federasyonu ilişkilerinin seyri ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin durumu Kıbrıs konusunda etkili olacak diğer önemli faktörler olarak karşımıza çıkıyor.
Dr. Ozan ÖRMECİ

[1] “Güney Kıbrıs’ta başkanlık seçimlerinin ikinci turu Pazar günü”, Kıbrıs Postası, Erişim Adresi:http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/58/news/99556/PageName/RUM_BASINI, Erişim Tarihi: 22 Şubat 2013.
[2] Anastasiades’in resmi web sitesine buradan ulaşılabilir; http://www.anastasiades.com.cy/.
[3] Slomp, Hans. 2011. “Europe, A Political Profile: An American Companion to European Politics: An American Companion to European Politics”, ABC-CLIO, p. 690, Erişim Adresi:http://books.google.com.tr/books?id=LmfAPmwE6YYC&pg=PA690&redir_esc=y#v=onepage&q&f=false, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.
[4] “Nikos Anastasiades”, Wikipedia, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Nicos_Anastasiades, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.
[5] Web sitesi için; http://www.anastalaw.com.cy/.
[6] “Nikos Anastasiades”, Wikipedia, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Nicos_Anastasiades, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.
[7] “Biographical Note: Anastasiades Nicos”, House of Representatives, Erişim Adresi:http://www.parliament.cy/parliamenteng/003_02_biography/anastasiadis.htm, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.
[8] “Reduction of military conscription in Cyprus”, Wikipedia, Erişim Adresi:http://en.wikipedia.org/wiki/Reduction_of_military_conscription_in_Cyprus, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.
[9] “Nikos Anastasiades”, Wikipedia, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Nicos_Anastasiades, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.
[10] “Kilisenin Anastasiadis’i desteklediği bildirildi”, Kıbrıs Postası, Erişim Adresi:http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/58/news/99565/PageName/RUM_BASINI, Erişim Tarihi: 22 Şubat 2013.
[11] “Nikos Anastasiades”, Wikipedia, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Nicos_Anastasiades, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.

[12] “Senior Chinese official plans closer Cypriot links”, China Daily USA, Erişim Adresi:http://usa.chinadaily.com.cn/china/2012-08/21/content_15693353.htm, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.
[13] Örmeci, Ozan, “Ozan Ceyhun’la Yuvarlak Masa Toplantısı”, Ulus923, Erişim Adresi:http://ulus923.com/13/56393/0/ozan-ceyhun-la-yuvarlak-masa-toplantisi.html, Erişim Tarihi: 21 Şubat 2013.
[14] Keating, Joshua, “Cyprus turns to Russia for love”, Foreign Policy, Erişim Adresi:http://blog.foreignpolicy.com/posts/2012/06/19/cyprus_turns_to_russia_for_love, Erişim Tarihi: 22 Şubat 2013.
[15] Atun, Ata, “Kıbrıslı Rumlar nereye koşuyor”, Kıbrıs Postası, Erişim Adresi:http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/1/col/97/art/17676/PageName/KIBRIS_POSTASI, Erişim Tarihi: 22 Şubat 2013.

21 Şubat 2013 Perşembe

Ozan Ceyhun'la Yuvarlak Masa Toplantısı


Dün danışmanı olduğum Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Kulübü (GAÜSBUİK) Türk kökenli Alman siyasetçi Ozan Ceyhun’u 2 saatlik bir yuvarlak masa toplantısında ağırladı. Ozan Ceyhun daha önce Avrupa Parlamentosu milletvekilliği yapmış ve Almanya’da SPD ve Yeşiller Partisi bünyesinde siyasette etkin olmuş sosyal demokrat olarak bilinen bir isim. Ceyhun ayrıca ünlü yazarımız Demirtaş Ceyhun’un oğlu olarak da biliniyor. Kısa süre öncesine kadar Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün danışmanı olan Ozan Ceyhun, şimdilerde Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın fahri danışmanlığı görevini üstlenmiş ve Türkiye’de çeşitli belediyelere AB projeleri konusunda danışmanlık hizmeti veriyor. Kulüp yönetiminden 11 öğrencimle beraber sayın Ceyhun’a yönelttiğimiz sorulardan aldığımız cevapların satırbaşlarını sizinle paylaşmak isterim.

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini değerlendiren Ozan Ceyhun, Avrupa Birliği’ni gözümüzde büyütmememiz gerektiğini, ancak AB’nin hala Türkiye’ye demokratik, ekonomik ve hayat standartları anlamında çok önemli kazanımlar sağlayabilecek önemli bir medeniyet projesi olduğunu söyleyerek Türkiye’nin AB üyeliği hedefinin hayal olmadığını ve 2023 dolaylarında gerçekleşebileceğini belirtti. Türkiye’den KKTC’ye su ve elektriğin sağlanması, Güney Kıbrıs’ta da doğal gazın bulunması nedeniyle adanın her iki yakasında da işbirliğinin büyük kazanımlar doğurabileceği bir ortamın oluşmaya başladığına dikkat çeken Ceyhun, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde Başkan seçilmesi beklenen Nikos Anastiasidis’in Gazprom ve Rusya’ya yakın olduğunu belirterek enerji alanında atılacak adımların adanın geleceği açısından belirleyici rol oynayabileceğini ifade etti.

Türkiye siyasetinde son dönemde yaşanan süreçleri demokratik normalleşme olarak değerlendiren ancak demokrasiye geçiş sürecinde yaşanan bazı olumsuzluklara işaret eden Ceyhun, Türkiye’nin kendi kimliği ve modeliyle de AB’de yer alabileceğini ve Avrupa’da dinin rolünün Türkiye’den az olmadığını iddia etti. Avrupa’da nüfusu ve eğitim/kariyer seviyesi giderek yükselen Türklerin ekonomik ve siyasal yaşamda da çok daha iyi noktalara gelmeye başladığını belirten Ceyhun, Türkiye’nin bu kişilerle daha yakından ilgilenmesi durumunda Avrupa siyasetindeki ağırlığını da arttırabileceğine dikkat çekti. CHP’nin artık sosyal demokrat ya da Kemalist çizgisini netleştirip buna göre siyaset üretmesi gerektiğini belirten Ceyhun, partiyi şu anki haliyle bir iktidar alternatifi olarak göremediğini söyleyerek Türkiye’de siyasetin ve dengelerin son dönemde büyük ölçüde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde olduğunu belirtti. Ceyhun PKK ile silah bırakma müzakerelerine tam destek vererek, Kürt sorunu ve PKK teröründen kurtulmuş bir Türkiye’nin çok daha güçlü ve başarılı olacağına inanandığını söyledi. Ceyhun son olarak Almanya ve genel olarak Avrupa’da siyasal hedeflerini gerçekleştirdiğini ve bundan sonra teklif gelir ve koşullar uygun olursa Türkiye’de bir siyasal kariyeri olabileceğini belirtti.

Dr. Ozan ÖRMECİ 


17 Şubat 2013 Pazar

Sosyal Demokrat Siyaset Bilimci Aydın Cıngı ile Mülakat


Sosyal demokrat siyaset bilimci Sayın Aydın Cıngı ile UPA adına geçtiğimiz günlerde bir e-mülakat gerçekleştirdim. Bu mülakata bu linke tıklayarak ulaşabilirsiniz. Sevgilerimle.

Dr. Ozan ÖRMECİ

15 Şubat 2013 Cuma

Avrupa Birliği vs. Şanghay İşbirliği Örgütü


TUİÇ Akademi Dergisi‘nin bir sonraki sayısında yayınlanacak röportajdan alıntıdır.


Geçtiğimiz haftalarda Türk dış politikasında kamuoyunu Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan’ın “Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı” adı altında ortak askeri bir yapı kuracaklarını açıklamaları ve Başbakan Erdoğan’ın daha önce bir Rusya ziyaretinde de dile getirdiği Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyeliğiyle ilgili açıklaması belirledi. Her iki gündem maddesinin ortak özelliği de Avrupa Birliği üyelik süreci tıkanmışa benzeyen Türkiye’nin Asya’daki açılımlarına işaret etmesiydi. Bu gelişmelerle birlikte gerçekten Şanghay İşbirliği Örgütü ya da Avrasya Birliği gibi bir proje Avrupa Birliği’ne alternatif olabilir mi tartışmaları Türkiye’de alevlendi.

Aslında bu tartışmaların zamanlaması çok manidar. Bilindiği gibi AB üyesi ülkeler son 3 senedir ciddi ekonomik sorunlarla boğuşuyorlar ve eski performanslarında değiller. Dahası Türkiye’nin AB üyeliği Fransa ve Almanya gibi iki lider ülkenin bu sürece olumsuz bakışları ve Kıbrıs sorunu nedeniyle çıkmaza girmişe benziyor. Tüm engeller aşılsa dahi biliyoruz ki Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğini istemeyen yaygın ve örgütlü bir kesim var ve Avrupalı liderler de bu trendi engelleyeceklerine bu konu vasıtasıyla partilerine oy devşirmeye çalışıyorlar. Bu aslında AB’deki vizyonsuzluğa işaret ediyor. Maalesef Avrupa’da AB’yi kuran Jean Monnet ve benzeri fikir adamlarının kemiklerini sızlatacak ölçüde bir vizyonsuzluk hakim. Arap Baharı sürecinde Türkiye’yi birliğe kabul etmeyen AB’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan kendisini soyutlayamayacağı açıkça ortaya çıktı. Günümüzün küreselleşen dünyasında büyümek ve ayakta kalmak isteyen bir birliğin bırakın izole olmayı daha da yayılmayı istemesi lazım. Maalesef bu noktada din-kültür farkları ekonomik ve siyasi menfaatlerin önüne geçecek kadar rol oynamaya başladı. Bu da çok sağlıksız bir durum ve AB’nin kuruluş ilkeleriyle de çelişiyor. İngiltere’nin de bu vizyonsuzluğa tepki olarak son dönemde AB’den ayrı ses vermeye başladığını, hatta Başbakan David Cameron’un bir daha seçimleri kazanırsa ülkesinin AB üyeliğini referanduma götürebileceğini açıkladığını görüyoruz.

Bana kalırsa AB ulus-devletler temelinde ve derinleşmeyi biraz azaltarak/erteleyerek Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan gibi ülkeleri de bünyesine katabilirse gerçekten bir dünya devi olabilir. Aksi takdirde Çin’in hızlı yükselişi ve ABD hegemonyası altında küçülmeye mahkum kalacaktır. Avrupa’da artan yaşlı nüfus ve genel olarak nüfusun azalması gibi faktörler de Avrupa’yı zayıflatıyor. Aşınan aile değerleri ve modernizmin iflası Avrupa’yı derinden sarsıyor. Ancak Avrupa’nın hala çok büyük avantajları da var. Bugün kültürel açıdan ve yaşam kalitesi yönünden varlıklı ve iyi eğitimli kesimlerin hala yaşamak isteyecekleri ülkelerin çoğu Avrupa’da. Örneğin ben bir akademisyen olarak öncelikle Avrupa’da çalışmak ve yaşamak isterim zira medeni açıdan Avrupa’da yaşam hala Asya ülkelerinin önünde. Bu sayede AB elbette nitelikli beyin göçünü sağlayarak ayakta kalmayı deneyebilir. Ayrıca hala çok büyük bir akademik ve sanatsal birikim Avrupa’da mevcut. Ancak kendilerini yenileyememeleri gibi bir sorun gözlemliyorum. Belki de Avrupa’nın yeni bir Rönesans’a ihtiyacı var ve bence bunu ancak Türkiye’yi AB üyeliğine kabul ederek ve Türk-İslam medeniyetinden bazı unsurları da kendisine katarak yapabilir. Avrupa’da hala kafası çalışan insanlar olduğunu düşünüyorum, bu nedenle mutlaka önümüzdeki dönemde ekonomik sorunları aşarak bir atılım yapacaklarını ve Türkiye’nin üyeliğini gündemlerine ciddi şekilde alacaklarını düşünüyorum. Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande bu konuda kilit rol oynayabilir. Kendisi ekonomik programının aldığı tepkilere rağmen dış politika alanında çetin ceviz olduğunu Mali’de gösterdi ve Türkiye’nin AB üyeliği konusunda da ben pozitif bir yaklaşımı olduğuna inanıyorum. Birkaç gün önce yapılan Laurent Fabius-Ahmet Davutoğlu görüşmesinde de Fransa’nın bir müzakere başlığı konusunda vetosunu kaldıracağı sinyallerinin verilmesi önemli. Ancak bu hemen AB üyelik yolu Türkiye’ye yeniden açıldı anlamına gelmiyor.

Türkiye’nin AB üyeliği gerçekleşmezse elbette Türkiye biçare durumda kalmayacaktır. Genç nüfusu ve ilerleyen teknolojisiyle Türkiye tüm eksikliklerine rağmen 21. yüzyılın NBA tabiriyle “most improved player”ı olmaya adaydır. Şanghay İşbirliği Örgütü kuşkusuz Türkiye’nin AB üyelik hedefi sona ererse en ciddi alternatiflerinden biri olacaktır. Bu örgütün demokrasi kriterlerinin AB’ye göre daha düşük olması Türkiye açısından olumsuz bir faktör olarak görülebilir, ki bu haklıdır. Ancak Kürt sorunu ve PKK terörü nedeniyle köşeye sıkıştırılan Türkiye için ŞİÖ devlet hassasiyetleri açısından iyi bir liman işlevi de görebilir. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın açıklamasının öncelikle AB’ye yönelik bir mesaj gayreti olduğuna inansam da, kesinlikle ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde Erdoğan’ın daha en azından birkaç yıl yönlendireceğini öngördüğüm Türkiye, ŞİÖ üyeliği ve Avrasya açılımları yolunda çok ciddi ve sağlam adımlar atabilir. Bu kimseyi şaşırtmamalıdır. Erdoğan gibi tarihe geçmek ve Türkiye’ye damgasını vurmak isteyen bir liderin bunu yapması mümkündür. Dediğim gibi benim açımdan ŞİÖ üyeliğiyle ilgili en temel sorun demokrasi kriterlerinin düşük olmasıdır. Ancak Türkiye’de demokrasi adına teröre destek vermek, insanların milli-manevi hassasiyetlerini kaşımak gibi öyle yanlış işler yapıyorlar ki bakarsınız halkımızın büyük bölümü de bu sürece destek verir. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin de son derece kurnaz bir lider ve Batı’dan kopan Avrasyacı bir Türkiye’nin Türk dünyasında ve genel olarak Asya’da kendi kontrolü dışında etkinliğini istemeyecektir. Bu nedenle Türkiye, Kitsikis’in deyimiyle bir “ara bölge” olma işlevini sürdürmelidir ve sürdürecektir. Türkiye’nin Batı-Doğu dengesinde kritik bir rolü bulunmaktadır.


Dr. Ozan ÖRMECİ 


2 Şubat 2013 Cumartesi

TBMM İzlenimleri




29-30 Ocak tarihlerinde danışmanı olduğum Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Kulübü – GAÜSBUİK’ten öğrencilerim ve eşimle beraber Ankara’da çeşitli temaslarda bulunduk. TBMM’deki üç büyük parti olan AKP, CHP ve MHP’nin grup toplantılarına katıldığımız ve birçok siyasi ile görüştüğümüz bu iki günde gördüklerim ve işittiklerimden yola çıkarak izlenimlerimi sizinle paylaşmak isterim.

Öncelikle söylemem gerekir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi 1960’ların başında yapılmasına karşın halen görkemini koruyan oldukça güzel bir yapı. Tüm öğrencilerimizin ve vatandaşlarımızın demokrasinin mabedi olan ve Kurtuluş Savaşı’mızı da yöneten kurum olan gazi TBMM’yi görmelerini dilerim. TBMM Genel Kurul Salonu oldukça ferah. Tepedeki görkemli avizeler ve “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazısı hemen dikkatimizi çekiyor. Dilerim bu kutlu çatı hep milletimizin esenliği için çalışır.

29 Ocak Salı günü ilk adresimiz MHP grup toplantısıydı. Oldukça kalabalık olan salonda ilk göze çarpan Sayın Koray Aydın oldu. Aydın Kurultay’ı kaybettikten sonra şu an için biraz yalnız gözükse de, sonraki döneme yatırım yapmaya devam ediyor. MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli saygıdeğer bir devlet adamı ve vatan sevgisi ve demokrasiye bağlılığı asla tartışılmayacak bir lider. Konuşması da gayet iyi hazırlanmış ve çağın ruhunu yakalayan bir metin. Ancak metni fazla vurgu yapmadan kağıttan okuması heyecan dozunu düşürüyor. MHP’nin İmralı sürecinde tepki göstermemesi partinin genetik yapısına ters düşer. Ancak bu muhalefeti serinkanlı ve demokrasi sınırları içerisinde yapması takdire değer. MHP’de bir diğer dikkat çeken isim ile ilerleyen saatlerde TBMM koridorlarında rastladığımız İzmir milletvekili Oktay Vural. Bakanlık yapmış ve partinin medyada en sık görülen ismi. Vural oldukça kilo vermiş ve formda gözüküyor. İlerleyen yıllarda partinin kilit isimlerinden olacaktır. Kendisiyle hatıra fotoğrafı çektirip ayaküstü sohbet ettik. Ayrıca umuyorum Mayıs başında kendisini Denizli’de UPA Siyaset Okulu’nda ağırlayacağız. MHP’nin bir diğer önemli ismi yine akşama doğru kuliste görüştüğümüz Iğdır milletvekili Sinan Oğan. Genç, karizmatik ve dış politika alanında oldukça bilgili bir isim. Türksam’daki çalışmaları sayesinde Türk dünyasının ve dünyanın dört bir yanındaki Türklerin sorunlarını ana akım medya ve entelektüellerimizin gündemine sokmayı başarmış değerli bir insan. Kendisi gençleri dış politika alanında çalışmaya ve yazmaya çağırıyor ve UPA’ya destek veriyor. Ayrıca terörle müzakere sürecinden de rahatsızlığını açıkça ama sakin bir şekilde dile getiriyor. Öğrencilerimiz de en çok o konuda huzursuz.     

Salı günü ikinci adresimiz TBMM İdare Amiri ve Ak Parti Çorum milletvekili Salim Uslu. Medyada özellikle Kamer Genç’i kürsüden iterek uzaklaştırması sonrası çok tepki almış Uslu, yüzyüze tanışıldığında ise sakin ve beyefendi bir insan. Bize Hak-İş çatısı altındaki sendikal çalışmalarından söz etti ve Kıbrıs’la ilgili anılarını paylaştı. Çocuklarının başörtüsü yasağı nedeniyle geçmişte KKTC’de okuması nedeniyle Kıbrıs’a özel bir sempatisi olduğunu anlıyoruz. Gençlere oldukça sıcak yaklaştı ve bize TBMM’de her türlü desteği-yardımı sağladı. AK Parti Bursa milletvekili İsmail Aydın da bize 1 saat ayırarak farklı konularda öğrencilerimin kimi zaman medyada göremediğimiz ölçüde muhalif sorularına içtenlikle cevap verdi. Siyasetçilerimizin nazik ve demokrat olmaları gençlerimizi de pozitif etkiliyor. Keşke bu seviyeyi birbirlerine karşı da her zaman koruyabilseler. Ayrıca İç İşleri eski Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu’ya da rastladık. Sağ siyasetin kadrolu bakanlarından Aksu adeta iktidarın kokusunu alan bir isim olarak biliniyor ve şimdilik AKP’de siyasal hayatına devam ediyor.

Sırada CHP grubu var. Oldukça kalabalık, vatandaş ana muhalefet partisinde umut görmek istiyor. Medyatik isimler bir bir yanımızdan geçiyor. Gürsel Tekin, Adnan Keskin, Akif Hamzaçebi, Güldal Mumcu ve hemen yanında genç siyasetçi Gökçe Pişkin... Emine Ülker Tarhan da kürsüde yerini aldı. Böylesi zarif ve iyi eğitimli bir Türk kadınının TBMM’de olması genç kızlarımız için ne kadar güzel bir örnek. Kılıçdaroğlu da alkışlar arasında sahnede. Hitabetini Genel Başkan olduktan sonra çok geliştirmiş. Ancak okuduğu metni beğenmiyoruz. Belli ki daha iyi danışmanlar lazım. Türkiye’de bu kadar çok sorun varken ana muhalefet partisinin daha etkili olması gerekiyor ama olmuyor. Yine de ana muhalefet partisi üzerindeki ölü toprağını atmışa benziyor. Grup sonrası Deniz Baykal ve ekibinin salondan ayrılması ise her türlü dedikoduya yol verir cinsten. Zaten biz de Baykal’ı ziyaret etmeye gidiyoruz. Ancak yolda Gürsel Tekin’i görünce fotoğraf için duruyoruz. Gürsel Tekin TBMM’nin pop starı gibi etrafında kamera ordusu ve vatandaş çemberinde ilerliyor. İspanyol aktör Javier Bardem’e benzetiyorum kendisini. Konuşması fazlasıyla halktan... Bir fotoğraf için durup kartımızı veriyoruz. Sırada Aydın milletvekili Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar var. Her öğrencinin “Keşke böyle bir rektörümüz olsa” diyeceği genç, dinamik ve sıcakkanlı bir isim. Bizi Deniz Baykal’ın odasına götürüyor. Baykal çok sıcak, daha önce de görüştüğümüz için artık beni tanıyor ve hemen ilgileniyor. Kıbrıs’la ilgili anılarını paylaşıp, öğrencilerimden Girne Amerikan Üniversitesi hakkında bilgi ediniyor. 2. dönemde program uyarsa Kıbrıs’ta bir konferans için sözleşiyoruz.

CHP kanadıyla görüşmelerimiz kuliste de devam ediyor. İşte son günlerde yaptığı açıklamalarla Türkiye’nin gündemine oturan Prof. Dr. Birgül Ayman Güler... Kendisiyle daha önce Uşak’ta tanışmışlığımız var, bu nedenle hemen bize ilgi gösteriyor. Bir fotoğrafın ardından ertesi gün öğle yemeği için sözleşiyoruz. Ancak hocamızın yoğun programı nedeniyle ertesi gün yemeği yalnız yiyebileceğiz. Yazık ki kendisine son açıklamaları ile ilgili soru soramıyoruz. Yine kuliste Şafak Pavey’i görüyoruz. TBMM’de olmasından gurur duyduğumuz gözlerinin içi gülen ve içimizi ısıtan bir isim. Kamer Genç’i de ziyaret ediyoruz. Kamer Bey Türkiye’nin gidişatından çok umutsuz ve gençleri mücadeleye çağırıyor. 40 yıla yakın süredir siyasetin içinde ve çok deneyimli bir isim. Biraz önce Salim Uslu ile de görüştüğümüzü söyleyince espriler yapılıyor. “Olayların adamı” Hüseyin Aygün ekibiyle beraber hızlıca yanımızdan geçiyor, konuşma fırsatı bulamıyoruz. İlk gün bu şekilde sona eriyor...

İkinci gün yani 30 Ocak’ta sabah erken yine TBMM Dikmen Kapısı’ndayız. Bu defa AK Parti grubu var. Bize başlama saati 10.30 gibi söylendiği için saat 10.00’da salondayız ancak grubun 11.30’da başlayacağı anons ediliyor. İçeride beklemedeyiz. Başörtülü kadınlar izleyiciler arasında çoğunlukta. Yavaş yavaş partinin ağır topları geliyor. En çok merak ettiğimiz isimlerden Hakan Şükür, Numan Kurtulmuş ve Ahmet Davutoğlu’nu gözlerimiz arıyor ancak salonda göremiyoruz. Başbakan Erdoğan alkışlar arasında sahnede. Hitabetine en muhalif olanlar bile hayran. Konuşma çok iyi ellerden çıkma belli. Güzel espriler, yeri geldiğinde halkı etkilemeye yönelik demagojik söylemler. 4 Bakan değişikliğiyle ilgili konuşurken eski Bakanları övdükten sonra salonda alkış kopuyor. Ancak dikkatle izliyorum İdris Naim Şahin ve Ertuğrul Günay Başbakan’ı alkışlamıyorlar. Bu kadar tepki doğal olsa gerek. İktidar nimetleri sayesinde AK Parti grubunun rahatlığı hiçbir partide yok. Oturarak keyifli bir şekilde Başbakan’ı dinleyebiliyoruz.

Çıkışta öğrencilerimin bir bölümü içeride kalıp temaslara devam ediyor. Ben, eşim ve 2 öğrencim ise KKTC Ankara Büyükelçisi Sayın Mustafa Lakadamyalı’yı ziyarete gidiyoruz. 2. vatanımız olan KKTC’nin Büyükelçiliği’nde işler yoğun ancak bizi sıcak karşılıyorlar. Sayın Lakadamyalı bize 45 dakika ayırıyor ve sorularımızı içtenlikle yanıtlıyor. Kıbrıs sorununda yakın gelecekte neler olabilir kafamızda daha iyi şekillenmeye başlıyor. Kendisine teşekkür edip ayrılıyoruz. Ben gruptan ayrılırken öğrencilerim TBMM’de temaslara devam ediyor, daha sonrasında da Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Mustafa Kamalak’ı Saadet Partisi Genel Merkezi’nde ziyaret ediyorlar. Mustafa Beyi de umuyorum Mayıs başında Denizli’de UPA Siyaset Okulu’nda ağırlayacağız. Bu şekilde 2 günlük yoğun ve yorucu bir diplomasi trafiğinin sonuna geliyoruz. Öğrencilerim son derece mutlu, ülkeyi yönetenlerin halka dokunması ve yakın olması sorunları çözmese bile en azından acıları azaltıyor. Umarım bunu daha iyi anlarlar...


Dr. Ozan Örmeci