Giriş
Geçtiğimiz gün yapılan seçimler sonucunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (kısaca KKTC) 6. Cumhurbaşkanı seçilen hukukçu genç siyasetçi Dr. Tufan Erhürman, 13 Kasım 2025 tarihinde ilk resmi yurt dışı ziyaretini ülkesini tanıyan tek devlet olan Türkiye'ye gerçekleştirdi. Adada geleneksel olarak federal çözümü savunan Cumhuriyetçi Türk Partisi'nden (kısaca CTP) seçilmesi nedeniyle Türkiye ile ilişkilerde sorun yaşayabileceğinden endişe edilen Erhürman, hatırlanacak olursa bu konuda seçim sonrasında dengeli mesajlar vermiş ve Ankara ile koordinasyon içerisinde hareket edeceğini açıklamıştı.
Erhürman'ın Kısa Ankara Ziyareti
Günübirlik ziyareti kapsamında Anıtkabir ziyareti sonrasında Ankara-Beştepe'deki T.C. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ağırlanan Erhürman, yaklaşık 90 dakika süren görüşmenin ardından KKTC'ye döndü. Görüşmenin ardından iki lider ortak bir basın toplantısı düzenlerken, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki devletli çözüm konusundaki kararlı duruşunu yineleyerek, Kıbrıs'ta Erhürman'ın seçilmesiyle yeniden gündeme gelen federalizm tartışmalarına sıcak yaklaşmadığını bir kez daha gösterdi. Erdoğan, "1968'den beri yapılan ve bir sonuca varamayan müzakerelere artık sırf dostlar alışverişte görsün diye devam etmeyeceğimizi 2017'de Rum tarafının masayı terk etmesiyle çökmesinin ardından ortaya koymuştuk" diyerek, iki devletlilik tezinin bir anda ortaya çıkmadığını ve önceki süreçlerde yaşanan hayal kırıklıkları ve Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklerle eşit statüyü hiçbir zaman kabul etmemeleri nedeniyle Ankara tarafından benimsendiğini vurguladı. Türkiye Cumhurbaşkanı, Kıbrıs Sorunu çözülmeden ve Annan Planı'nın reddedilmesinin ardından Kıbrıslı Rumların Avrupa Birliği'ne üye yapılmasını da eleştirdi. Tufan Erhürman'ın "egemen eşitlik" temalı mesajlarını da öven Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs Türk halkının esenliği için yeni projeler ve yatırımlar yapılabileceğini de belirterek, bu konuda sorumlu olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ı işaret etti. Erdoğan, KKTC'nin kurulmasında büyük emekleri olan Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş'ı da anarak, bu şekilde "iki devletlilik" tezinde kararlı olunduğunu ortaya koydu ve adada yeşeren çözüm umutlarının gerçekçi olmadığını açıkça ifade etti.
KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Tufan Erhürman ise, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen nakliye uçağında vefat eden şehitleri anarak başladığı konuşmasında, KKTC-Türkiye ilişkilerinin "özel bir ilişki" olduğunu vurguladı. KKTC Cumhurbaşkanlarının seçildikten sonra ilk ziyaretlerini daima Ankara'ya yaptığını da hatırlatan Erhürman, Türkiye'nin adadaki garantör statüsü ve Kıbrıslı Türklere her zaman destek veren destekleyici tutumuna vurgu yapmasının ardından, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin "kurucu eşit ortağı" olan Kıbrıslı Türklerin adanın enerji ve ticaret imkânlarına ortak olması gerektiğini belirtti. Erhürman, adanın güneyinde artan silahlanma arayışlarını da eleştirerek, Kıbrıslı Türklerin adanın tamamında egemenlik hakları sahibi olduğunun altını çizdi. Kıbrıslı Türklerin geçmişte ortaya koydukları çözüm iradesine karşın sorunun halen çözülememiş olmasını anımsatan KKTC Cumhurbaşkanı, bu konuda Batı dünyası tarafından uygulanan politikaları da üstü kapalı şekilde eleştirmiş oldu. Erhürman, bölgesel risklere de dikkat çekerek, her sorunun diyalog ve müzakere ile çözülmesi gerektiğini kaydetti. Kıbrıs'a dönüşü sonrasında da bir açıklama yapan Erhürman, bu ziyaretin bir "başlangıç olduğunu" ve "istişarelerin önümüzdeki günlerde artarak devam edeceğini" söyledi.
Değerlendirme
KKTC'nin yeni Cumhurbaşkanı Dr. Tufan Erhürman'ın Ankara ziyareti, karşılıklı olumlu mesajlara ve jestlere karşın, bence iki lider ve devletin Kıbrıs Sorunu'ndaki ayrışan perspektiflerini de ortaya koymuştur. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "iki devletlilik" vurgusu ile Erhürman'ın "kurucu eşit ortak" yaklaşımı, net olarak Kıbrıs'ta farklı çözüm modellerine işaret etmektedir. Bu noktada belirleyici olan faktörler ise uluslararası hukuk ve güç dengesi olacaktır. Uluslararası hukuk konusunda kuşkusuz KKTC Cumhurbaşkanı'nın yaklaşımı -BM Güvenlik Konseyi'nin bu konudaki önceki kararları da düşünüldüğünde- daha doğru gözükmektedir. Ancak siyasetin diğer önemli bileşeni olan güç perspektifinden yaklaşıldığında, bölgenin en güçlü ve iri devleti olan Türkiye'nin kendisi için kritik mahiyetteki Kuzey Kıbrıs'tan vazgeçmeye yanaşması bence makul bir yaklaşım değildir. Bu nedenle, ekonomik ve güvenlik alanlarında ipleri elinde tutan Ankara'nın bastırmasıyla, Kıbrıs Sorunu'nda yeni dönemde de çözüm umudu bir başka bahara kalabilecektir. Ancak Kıbrıslı Türklerin ve Avrupa Birliği'nin girişimleriyle müzakereler için ön görüşmelerin başlaması, iki toplum liderinin (Erhürman ve Hristodulidis) bir araya gelmeleri ve hatta BM gözetiminde müzakerelerde yeni bir dönemin başlatılması bence mümkün olabilecek gelişmelerdir. Brüksel'in Ankara'ya uzatacağı havuçların etkisine göre (Türkiye'nin SAFE programına kabulü, ekonomik destek ve yatırımlar vs.), bu konudaki ilerlemeler daha kayda değer bir hâl de alabilir. Ancak gözlemlerim ve önceki deneyimlerim, Türkiye'nin kendisinin AB'ye dahil olmadığı bir denklemde Kıbrıs'ta çözüme sıcak yaklaşmayacağı yönündedir.
Bu bağlamda, Erhürman ile Erdoğan'ın ayrışan perspektifleri, aslında bir bütünü tamamlayan iki parça olarak da değerlendirilebilir. Zira Kıbrıslı Türklerin çözüm yanlısı olmaları ve müzakereleri zorlamaları ve müzakerelerin Rumlar tarafından kadük bırakılması, KKTC'nin tanınması ve üzerindeki yaptırımların kaldırılması noktasında daima pozitif sonuçlar üretmiştir. Buna karşın, Türkiye'nin gerçekçi ve güce dayalı ihtiyatlı perspektifi de, Kıbrıs'ta bir oldu-bitti ile sorunun haksız şekilde çözülmesine engel olan akılcı bir yaklaşımdır. Bu nedenle, iki Türk liderin açıklamalarını birbirlerine tezat olarak görmemek ve yeni dönemde KKTC 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dönemindeki gibi siyasi krizler ve polemikler beklememek yerinde olacaktır.
Sonsöz, dileğimiz tüm ilgili aktörlerin makul davranmasıyla Kıbrıs Sorunu'nun bu ülke halklarının tercihlerine göre çözümlenmesidir. Çünkü dünyadaki her bir bireyin tanınan, iyi işleyen ve uluslararası temsili olan bir devlette yaşamaya hakları vardır. Emperyalizme karşı bir devlet olan Türkiye, Kıbrıs'ta iki devletliliği emperyal güdülerle değil, tamamen toplumsal ve siyasal gerçekler temelinde savunmaktadır. Zira hatırlanacak olursa, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında adada akan kan durmuş ve adaya sulh gelmiştir. Türkiye, bu bağlamda, gelecekte günün birinde iki devletlilik veya Kıbrıs'ın Türkiye'ye iltihakını gerçekleştirecek güçte büyük bir devlettir. Ancak bunun kısa ve orta vadede mevcut uluslararası sistem içerisinde gerçekleşmesi zor olduğu için, Türkiye'nin AB'ye dahil olacağı/eklemleneceği bir denklemde, Kıbrıs Sorunu'nun iki bölgeli, iki toplumlu ve iki eşit ortağa dayalı federasyon modeliyle çözümlenmesi de gayet mümkün hale gelebilir. Bu nedenle, Kıbrıs'ta diyalog ve müzakereleri desteklemek ve Kıbrıslı Türklerin çözüm iradesine engel olmamak çok önemli ve Ankara'ya özgür dünyada büyük prestij kazandıracak bir durumdur.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder