Fransa'da çalkantılı siyasi süreçler devam ediyor... Nitekim 2017 ve 2022'deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandıktan sonra içeride ekonomik sorunlar ve siyasi kutuplaşma nedeniyle zorluk yaşayan ve halk nezdindeki destek ve popülaritesi azalan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son bir yılda 4. Başbakanı'nın (Gabriel Attal, Michel Barnier ve François Bayrou'dan sonra) istifasını aldıktan sonra, 4. Başbakanı olan Sebastien Lecornu'yu bir kez daha hükümeti kurması için görevlendirdi. Macron, bu şekilde, aşırı sağ ve aşırı sol kesimler ve partilerden yükselen istifa ve erken seçim taleplerine de set çekerek, dünya jeopolitiği açısından büyük riskler barındıran bu zor dönemde görevinin başında kalmak istediğini ortaya koydu.
Yeniden göreve başlayan Lecornu, bu defa daha farklı isimlere kabinesinde yer verirken, temel görevinin yıl sonuna ulaşmadan Fransa'nın yeni bütçesinin onaylanması olduğunu ilan etti. Yeni kabinede Jean-Noël Barrot Dışişleri Bakanı olarak makamını korurken, Catherine Vautrin Silahlı Kuvvetler Bakanı, Gérald Darmanin Adalet Bakanı, Roland Lescure de Finans Bakanı olarak görevlendirildi. Deneyimli isimlerden Rachida Dati Kültür Bakanı, Paris Emniyet Müdürü Laurent Nuñez İçişleri Bakanı, Devlet Demiryolları SNCF’nin eski patronu Jean-Pierre Farandou Çalışma Bakanı, WWF Fransa’nın eski Başkanı Monique Barbut ise Çevre Bakanı olarak kabine yer aldılar. Kabinenin tüm listesine buradan ulaşılabilir.
Yeniden göreve başlayan Başbakan Sebastien Lecornu, "yeni hükümetin partizan çıkarlara kurban edilmemesi" gerektiği uyarısını yaparken, muhalif kanat ve partilerden Lecornu hükümetine olumsuz yaklaşımlar gelmeye devam ediyor. Örneğin, Ulusal Birlik (RN) partisi lideri Jordan Bardella hükümeti "kötü bir şaka" olarak nitelendirirken, merkez sağ Cumhuriyetçiler Partisi (LR) lideri Bruno Retailleau hükümette yer almayacaklarını açıkladı. Uusal Meclis'te 60 kadar sandalyeye sahip olan Sosyalist Parti (PS) grubu ise, hükümetin planlanan emeklilik reformu konusunda geri adım atmaması durumunda anayasanın 49.3 maddesini kullanarak hükümete güvensizlik oyu verebileceklerini ilan etti.
Bu süreçte Cumhurbaşkanı Macron'a yönelik tepkiler de artıyor. Genç yaşlarında Fransa siyasetine damgasını vuran Emmanuel Macron, artık nasıl bir siyasi miras bırakacağı sorunsalıyla da karşı karşıya. Zira çok iyi başlayan Macron dönemi, Avrupa Birliği içerisindeki uyumun korunması, Fransa-Almanya ekseninin uyumlu hareket etmesi ve COVID-19 krizinin atlatılması gibi krizlerden başarıyla çıkmasına ve genç Cumhurbaşkanı'nın ülkenin geleceğiyle ilgili iddialı projeleri heyecan yaratmasına karşın, gündelik siyasette Macron'un da birçok Avrupa ülkesindeki merkez sol, merkez veya merkez sağ lidere benzer şekilde sağ popülistler karşısında zorlandığı anlaşılıyor. Özellikle aşırı sol ve aşırı sağın talepleri Fransa'da hükümeti zorlarken, Rusya'nın Ukrayna Savaşı nedeniyle yarattığı güvenlik endişeleri de Avrupa'nın sınırlı kaynaklarını bilim ve inovasyondan ziyade savunmaya harcamasına yol açıyor. Bu da, Avrupa'nın kalkınma ve bilimsel ilerleme planlarını sekteye uğratıyor.
Bir diğer önemli sorun ise Fransız siyasal sisteminde partilerin aşırı kutuplaşması nedeniyle hükümet kurmanın zor hale gelmesi... Hatta bu nedenle, uluslararası basın-yayın organları, Fransa Başbakanlığını eleştirel ve mizahi bir şekilde "dünyanın en kötü işi" olarak değerlendiriyorlar. Bu sistemik kriz 6. Cumhuriyet'in Başkanlık sistemine geçiş veya parlamenter sisteme dönüşle kurulmasına vesile olur mu bilemiyoruz, ancak Fransa'nın ciddi jeopolitik riskler ortamında daha istikrarlı ve güvenilir bir görüntü vermesi kuşkusuz kendisi ve müttefikleri adına olumlu bir gelişme olacaktır.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder