1943 doğumlu Amerikalı siyasetçi ve akademisyen Robert Gates[1],
2006-2011 yılları arasında ülkesinde Savunma Bakanlığı yapmış çok önemli bir
devlet adamıdır. Gates, George W. Bush ve Barack Obama gibi iki rakip partiden
seçilen iki farklı Başkan döneminde koltuğunu koruyabilmiş Amerika tarihindeki
tek Savunma Bakanı olarak da haklı bir şöhrete sahiptir. Gates, ayrıca
1991-1993 döneminde George H. W. Bush’un Başkanlığında CIA Direktörlüğü de
yapmış olan Amerikan güvenlik bürokrasisi açısından son derece kıdemli ve
önemli bir kişidir. Gates, geçtiğimiz gün Charlie Rose’un sunduğu talk-show
programına katılmış ve bu programda ABD-Çin ilişkileri, Kuzey Kore nükleer programı
ve dünya siyaseti hakkında önemli değerlendirmelerde bulunmuştur.[2]
Bu yazıda, Robert Gates’in bu programda dile getirdiği görüşlerden en önemli
bölümler özetlenmeye çalışılacaktır.
Programın ilk bölümünde, Charlie Rose, henüz yeni bir Çin
gezisinden dönen Robert Gates’e Çin’le ilgili gözlemleri ve ABD-Çin
ilişkilerinin seyri hakkında sorular sormaktadır. Gates, Çin’in hakikaten de
son dönemde Yeni İpek Yolu olarak adlandırılan çok önemli bir jeo-ekonomik hamle
yaptığını ve Çin Komünist Partisi ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in ülke
içerisinde büyük bir hâkimiyet kurduğunu söylemekte ve Çin’in dışa
açılma/yayılma açısından şu an dünyadaki en atak ülke olduğunu kabul
etmektedir. Ancak Gates’e göre, Çin’in askeri açıdan ABD ile rekabet edebilmesi
henüz imkânsızdır ve Amerikan Ordusu dünyadaki öncü konumunu korumaktadır. Amerikalı
akademisyen Graham Allison’ın dikkat çektiği[3]
Thucydides Tuzağı[4] riskinin
ABD-Çin ilişkilerinde yaşanmasının zorunlu olmadığını belirten Gates,
jeostratejik açıdan ABD ile Çin’in düşman olmasının temel bir dayanağının
olmadığını iddia etmektedir. Bu bağlamda, Pekin ile Washington’ı iki rakip
olarak değerlendiren, ama bu ikilinin düşman olmalarının gerekmediğini de söyleyen
Gates, buna karşın ilişkilerin iki tarafça da son derece dikkatli
yönetilmesinin gerekli olduğuna vurgu yapmaktadır. Çin’in gelecek vizyonunu
şekillendirebilmesi için en son ihtiyacı olan şeyin ABD ile askeri bir
çatışmaya girmek olduğunu düşünen Gates, bu bağlamda Çinlilerin de ABD gibi
ikili ilişkileri yönlendirmek ve yönetmek konusunda dikkatli davranacağını
iddia etmektedir. Çin’de Komünist Partisi ve Şi Cinping’in son dönemde siyasal istikrarı
sağlaması gibi olumlu gelişmelerin yanında, çevre sorunları, tüketim
ekonomisine geçiş sancıları, yaklaşık 200 milyon insanın kırsal bölgelerden
şehirlere göç etmesi ve orta sınıflaşmanın doğal bir sonucu olan Çinlilerin
komünist ideallerden ziyade artık bireysel menfaatlerini düşünmeye başlaması
(daha iyi yaşam standartlarına kavuşmak) gibi son derece zorlu gelişmelerin de eşzamanlı
olarak yaşandığını belirten Gates, bu gibi taleplerin karşılanamaması durumunda
Komünist Parti’nin meşruiyetinin sorgulanmaya başlayabileceğini ima etmektedir.
Çinlilerin ABD hakkında ne düşündüğü sorulduğunda ise, Gates, 2008’e kadar
Çinlilerin ABD’nin gelişim düzeyi ve refah seviyesine gıptayla ve hatta
kıskançlıkla yaklaştığını, ancak son yıllarda 2008 ekonomik krizinin de
etkisiyle Amerikan ekonomik modelinin geçerliliğini kaybetmeye başladığını ve
bunun Çinlilere kendi ekonomik modellerinin (sosyalist piyasa ekonomisi) daha
iyi olabileceği inancını yerleştirdiğini belirtmektedir. Gates, Amerika’nın bir
demokrasi olarak son yıllarda siyaseten çok dağınık bir görüntü çizmesi ve
büyük projeler gerçekleştirememesinin, Pekin’i siyasal modeli konusunda da özgüvenli
davranmaya yönlendirdiğini vurgulamaktadır. Ayrıca Amerikalıların -sanıldığının
aksine- uluslararası topluma yön verme içgüdülerinin çok güçlü olmadığını ve
son yıllarda uzun süren ve sonuçları çok başarılı olmayan savaşlar nedeniyle
kendi iç meselelerine odaklanmanın daha gerekli/önemli olduğuna inanmaya
başlamalarının da Çin’in dünyaya açılma motivasyonunu arttırdığını belirten
Gates, bu doğrultuda ABD’nin ancak güçlü Başkanlar döneminde dış politikada
müdahaleci politikalara yönelebildiğini vurgulamaktadır. ABD’nin son dönemde
uluslararası kamuoyunda saygınlığının azaldığına da dikkat çeken ABD eski
Savunma Bakanı, bunun iki temel sebebinin ise 2008 ekonomik krizi ve ABD iç
politikasında yaşanan tıkanıklık olduğunu vurgulamaktadır. ABD’nin son dönemde eğitim
reformu, göçmen reformu ve altyapı yenilenmesi gibi konularda hiçbir aşama
kaydedemediğine dikkat çeken Gates, bu nedenle Amerikan tipi ekonomik ve siyasi
gelişme modelinin (demokrasi ve devlet kontrolünde olmayan serbest piyasa
ekonomisi) dünyada daha az popüler hale gelmeye başladığına dikkat çekmekte ve
devlet destekli otoriter kapitalist gelişim modelinin (Rusya ve Çin’in
uyguladığı) giderek güç kazandığına işaret etmektedir.
Programın ikinci bölümünde Kuzey Kore nükleer krizine
odaklanan Robert Gates, farklı Amerikan Başkanları ve devlet adamlarının 25 yıldır
Kuzey Kore ile nükleer programı konusunda anlaşmaya çalıştıklarını, ama geçen
yıllar içerisinde bunun hiçbir işe yaramadığını, bu nedenle de Başkan Donald
Trump’ın meseleye yaklaşımının doğru olduğunu iddia etmektedir. Kim Jong-Un döneminde hızlanan nükleer
çalışmaları sayesinde Kuzey Kore’nin her an ABD’yi vurabilecek kapasitede
nükleer başlıklı kıtalararası balistik füzelere sahip olabileceğini kaydeden
Gates, bu noktadan sonra Realizm (Gerçekçilik) temelli bir dış politika
geliştirmek gerektiğini düşünmektedir. Bu doğrultuda, Gates’e göre Kim Jong-Un’un
nükleer silah yapmaktan vazgeçmesi için ABD tarafından ikna edilebilmesi artık
bir fantezidir. Zira Libya’da Kaddafi rejiminin nükleer programından vazgeçmesi
sonrasında başına gelenler, Irak’ta Saddam Hüseyin’in nükleer silah yapmaya
yönelmemesi nedeniyle ABD tarafından kolaylıkla devrilmesi ve Ukrayna’nın Soğuk
Savaş sonrasında nükleer silahlarını Rusya’ya teslim etmesi sonrasında bugün
yaşadıkları (Kırım’ı kaybetmesi), Kuzey Kore rejimini bu konuda çok katı bir
tutuma itmekte ve ne olursa olsun nükleer programına devam etmelerine neden
olmaktadır. Bunun kabul edilemez olduğunu düşünen Gates ise, bu durumun bölgede
Japonya ve Güney Kore gibi ülkeleri de nükleer silahlanmaya iteceğini ve Uzak Asya’da
nükleer çoğalma tehlikesinin yaşanacağını söylemektedir. Bu konuda ekonomik
yaptırımların yeterli olmadığına ve Çinlilerin de gayretlerine karşın Kim
Jong-Un’u caydıramadığına dikkat çeken Amerikalı eski Bakan, Kuzey Kore nükleer
programı konusunda diplomatik bir çözüm olacaksa, bunun ancak ABD ile Çin
arasında yapılacak bir ikili anlaşma sayesinde gerçekleşebileceğini söylemektedir.
Bu iki ülkenin ortak çabalarıyla, Pyongyang rejiminin Washington tarafından
tanınması ve hatta rejimin değiştirilmeye çalışılmayacağını içeren bir barış
anlaşması imzalanması halinde Kuzey Kore’nin bir ihtimal ikna edilebileceğini
düşünen Gates, aksi takdirde Çin’in hiç istemediği şekilde bölgede büyük bir
silahlanma ve nükleer silahlara yönelme trendinin başlayacağını iddia
etmektedir. Oysa bu durum, kuşkusuz hızlı ekonomik büyüme sayesinde istikrar ve
başarı kazanan Pekin rejimi açısından son derece zorlayıcı bir gelişme
olacaktır. Dolayısıyla, Kuzey Kore’nin nükleer programından vazgeçmek konusunda
ikna edilebilmesi, yalnızca ABD, Japonya ya da Güney Kore için değil, Çin
açısından da aslında son derece faydalı olacaktır.
Programın üçüncü bölümünde Donald Trump’ın ABD Başkanlığını
değerlendiren Robert Gates, öncelikle Trump’ın Washington’daki siyasal elitlerin
yıllardır görmezden geldiği milyonlarca orta-alt sınıf mensubu Amerikalının
öfkesine tercüman olduğunu ve bu sayede Başkan seçilebildiğini, ancak bundan
sonra toplumu daha birleştirici/bütünleştirici bir Başkan olması gerektiğini
söylemektedir. Trump’ın bu konudaki başarısını zamanın göstereceğini belirten
Gates, bugüne kadar 8 farklı ABD Başkanı ile çalıştığını, ancak son dönemde
Beyaz Saray’ın Kongre ile ilişkiler konusunda tarihte ilk kez bu kadar yoğun
biçimde isteksiz davrandığını söylemektedir. Gates, programın son bölümünde ise
Katar ve Orta Doğu politikası hakkında görüşlerini açıklamaktadır.
Programın genel bir değerlendirmesini yapmak gerekirse, Gates’in
aktif görevde olmamasına ve akademisyenlik yapmasına karşın güncel gelişmeleri
çok yakından takip ettiği ve ABD-Çin ilişkileri ve Kuzey Kore nükleer krizi
konusunda önemli önerilerinin olduğu belirtilebilir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[4] Uluslararası
sistemde ekonomik, siyasi veya stratejik açıdan hızlı bir yükselme sürecine
giren bir devlet, hâlihazırda hâkim durumda olan devlet veya devletlerde alarm
zillerinin çalmasına neden olur görüşü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder