Bir ülkenin ekonomik performansını ölçen ve gelecek adına olumlu veya olumsuz sinyaller olduğunu gösteren en önemli iktisadi kriter, o ülkenin yıllık gayrisafi milli hasıla (GDP) büyüme oranıdır. Bilindiği üzere, gayrisafi milli hasıla, bir ülke vatandaşlarının bir yıl içinde ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamıdır. Ekonomik büyüme ise, bir ülke ekonomisinde mal ve hizmet üretimi miktarında ve para yaratımında artış oranına göre değişen bir veridir. Büyüme, geleneksel olarak reel gayrisafi yurtiçi hasıla veya gayrisafi milli hasıla olarak hesaplanır. Bu bağlamda, mal ve hizmetlerin üretim miktarı ve yine para piyasalarındaki duruma bağlı olarak, bir ülkenin yüksek büyüme oranları yakalaması, ekonominin daha da gelişeceği ve gelir seviyesinin zamanla artacağına işaret eder.
Elbette, gelişmiş ekonomiler için yüksek büyüme oranlarını yakalamak daha zordur. Zira bu ülkelerde altyapı sorunları (büyük yol-ulaşım, konut ve enerji projeleri vs.) önceki yıllarda büyük ölçüde çözümlendiği ve yine orta gelir tuzağını aşan yüksek ekonomik standart hedefine halihazırda ulaşıldığı için, gelişmiş ülke ekonomilerinde pozitif yönlü cüzi büyüme oranları da başarısızlık olarak kabul edilmez. Bu bağlamda, gelişmiş ülkelerde doğurganlık ve nüfusun kendini yenilemesi (replacement level) konusunda yaşanan yerinde sayma ve hatta gerileme de ekonomik büyüme açısından negatif bir faktördür. Buna karşın, henüz gelişim-kalkınma süreci devam eden, göç ve doğum yoluyla nüfusu istikrarlı şekilde artan ve büyük altyapı projelerine hız veren ülkelerde, ekonomik büyüme oranları rekor düzeylere ulaşabilmektedir. Bu durum, elbette yüksek ekonomik büyüme düzeyi yakalayan gelişmekte olan devletlerin gelişmiş devletlerden daha iyi durumda oldukları anlamına gelmez. Ancak mevzubahis ülkelerdeki ekonomik canlılığa ve yatırım konusundaki fırsatlara işaret eder.
Bu doğrultuda, 2024 yılında farklı ülkelerdeki ekonomik büyüme oranlarını Dünya Bankası (WB) verilerine göre değerlendirdiğimizde, bazı ülkelerin üstün performans göstermeleri dikkat çekmektedir. Aşağıda bu konuda bir liste sunulmuştur.
Ülke | 2024 yılı büyüme oranı (%) |
Guyana | 43,4 |
Gürcistan | 9,4 |
Samoa | 9,4 |
Kırgızistan | 9 |
Ruanda | 8,9 |
Eritre | 8,7 |
Nijer | 8,4 |
Tacikistan | 8,4 |
Belize | 8,2 |
San Marino | 7,9 |
Benin | 7,5 |
Etiyopya | 7,3 |
Yeşil Burun Adaları (Cape Verde) | 7,3 |
Vietnam | 7,1 |
Senegal | 6,9 |
Demokratik Kongo Cumhuriyeti | 6,7 |
Özbekistan | 6,5 |
Hindistan | 6,5 |
Uganda | 6,1 |
Kamboçya | 6 |
Malta | 6 |
Cibuti | 6 |
Fildişi Sahili | 6 |
Ermenistan | 5,9 |
Gambiya | 5,7 |
Filipinler | 5,7 |
Gana | 5,7 |
Gine | 5,7 |
Tanzanya | 5,5 |
Togo | 5,3 |
Kiribati | 5,3 |
Moritanya | 5,2 |
Maldivler | 5,1 |
Malezya | 5,1 |
Guam | 5,1 |
Endonezya | 5 |
Sri Lanka | 5 |
Mali | 5 |
Burkina Faso | 5 |
Çin Halk Cumhuriyeti | 5 |
Dominika | 5 |
Tablodan da anlaşılabileceği üzere, gelişmiş Batılı ülkelerin ekonomileri son yıllarda yüksek büyüme oranlarına ulaşmakta zorlanmakta ve gelişmekte olan veya eski tabirle geri kalmış ülkelerde oluşan yüksek büyüme oranları ile küresel ekonomik eşitsizliklerde kısmi de ilerlemeler sağlanabilmektedir. Nitekim yukarıdaki listede yer alan ve 2024 yılında yüzde 5'in üzerinde ekonomik büyüme sağlayan ülkelerin neredeyse tamamı Batılı gelişmiş devletlerin dışındaki ülkelerdir.
PWC'ye göre satın alma gücü paritesi (PPP) bağlamında 2016 ve 2050'de dünyanın en büyük ekonomileri
Ayrıca bu ülkeler arasında dünyanın en büyük ve rekabetçi ekonomilerine yakın performansı olan devasa nüfuslu Hindistan, Endonezya ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi devletler de yer almaktadır. Bu durum, birçok gelecek projeksiyonuna da yansıyan şekilde, Çin, Hindistan ve Endonezya'nın yakın gelecekte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile birlikte dünyanın en büyük ekonomik güçleri olacağını teyit etmektedir.
Böyle bir ortamda gerileyecek olan Almanya, Birleşik Krallık (İngiltere), Fransa ve İtalya gibi büyük Batılı güçler ise, kuşkusuz kendi değerlerine yakın olan gelişmekte olan ülkeleri de kendi Birliklerine veya nüfuz alanlarına dahil ederek, küresel ekonomide cazibe merkezi olmayı sürdürmeye çalışacaklardır. Tesadüfi değildir ki, 2024 Dünya Bankası verilerine göre, San Marino ve Monako gibi küçük devletler sayılmazsa, en yüksek ekonomik büyüme sağlayan Avrupa'ya dahil veya yakın devletler AB dışındaki Ermenistan (yüzde 5,9), Kosova (yüzde 4,4), Rusya (yüzde 4,3), Azerbaycan (yüzde 4,1), Belarus (yüzde 4), Arnavutluk (yüzde 4), Sırbistan (yüzde 3,9), Cezayir (yüzde 3,3), Fas (yüzde 3,2), Türkiye (yüzde 3,2) ve Ukrayna'dır (yüzde 2,9). AB üyeleri arasında ise en başarılı devletler Danimarka (yüzde 3,7), Kıbrıs Cumhuriyeti/Güney Kıbrıs (yüzde 3,4) ve İspanya (yüzde 3,2) olarak öne çıkmaktadır.
Bu anlamda, Batı'nın ekonomik avantajlarını ve rekabetçi ekonomisini koruyabilmesi için, küresel ekonomide rekabetçi niteliğini koruyacak olan ABD'nin yanı sıra, Avrupa Birliği'nin de dağılmayarak ve yeni üyeleri Birliğe tam üye veya ekonomik partner yaparak ayakta kalması ve gelişmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, şimdilerde hayal gibi algılansa da, ilerleyen on yıllarda farklı bir siyasal konjonktür oluştuğunda; Türkiye'nin Birliğe üyeliği, AB'nin Güney Kafkasya'da (Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan'la ilişkiler bağlamında) daha etkin bir güç haline gelmesi, Avrupa-Ukrayna ve Avrupa-Rusya hattının yeniden işlerlik kazanması ve AB'nin Kuzey Afrika ile ilişkilerini derinleştirmesi gibi jeopolitik ve jeoekonomik gelişmeler rasyonel hale gelebilir. Ancak elbette bunların olabilmesi için AB'nin öncelikle dağılmaması ve siyasi ve ekonomik birliğini aşırı sağ akımlar karşısında koruması gerekmektedir. Zira Kishore Mahbubani ve Parag Khanna gibi birçok jeopolitika uzmanının belirttiği üzere, 21. asrın bir "Asya yüzyılı" olması beklenmektedir. Avrupa ve Batı, bu jeopolitik trendin önünde duramayacak olsa da, bu durumdan en avantajlı şekilde çıkabilmek için elindeki kartları doğru oynamak zorundadır.
Sonsöz, Türkiye de, iç siyasette yaşanan kritik sorunlara ve yüksek enflasyon başta olmak üzere ciddi ekonomik problemlere karşın, vasatın üzerindeki ekonomik büyüme performansıyla gelecek adına ümitlerini koruduğunu gösteren bir devlettir. Türkiye'nin terör ve iç huzursuzluk sorunlarını çözmesi durumunda, yeniden bölgesinde bir ekonomik cazibe merkezi olması ve AB üyeliği için avantajlı bir konuma gelmesi mümkündür. Zira AB'nin ihtiyacı olan dinamik nüfus ve yüksek büyüme oranları Türkiye'de, Türkiye'nin ihtiyacı olan yüksek teknik ve ileri hukuk düzeni ise Avrupa'dadır.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder