Siyaset Bilimi’ne de büyük katkıları olan ünlü Alman sosyolog Max Weber, devlet olma tanımlaması yaparken, üç önemli kriterden söz eder: (1) toprak bütünlüğü, (2) şiddet tekeli ve (3) halkın rızasına ve/veya katılıma dayalı meşruiyet. Bu üç iç kaynaklı faktörün yanında, günümüzde, bir devletin tanınması ve aktif şekilde uluslararası faaliyetlerine devam edebilmesi için bir de uluslararası tanınmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Bu, 1945’ten beri devam eden uluslararası düzen içerisinde, Birleşmiş Milletler’in (kısaca BM) Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu’nun onayıyla gerçekleşebilmektedir.
Buna göre, bir devletin BM üyeliği için şu adımların gerçekleşmesi gerekmektedir:
- Aday olan devlet, Genel Sekreter’e resmi bir başvuruda bulunur ve Tüzük kapsamındaki yükümlülükleri kabul ettiğini belirten yazıyı sunar.
- BM Güvenlik Konseyi, başvuruyu değerlendirir. Kabul için herhangi bir öneri, Konsey'in 15 üyesinden 9'unun olumlu oyuyla alınmalıdır; ancak Konsey’in beş daimî üyesinden (Çin, Fransa, Rusya, Birleşik Krallık ve ABD) hiçbiri başvuruya karşı oy kullanmamış olmalıdır.
- Konsey kabulü tavsiye ederse, tavsiye Genel Kurul'a değerlendirilmek üzere sunulur. Yeni bir devletin kabulü için Meclis'te üçte iki çoğunluk oyu gereklidir.
- Üyelik, kabul kararının alındığı tarihte yürürlüğe girer.
İşte bu bağlamda, iç kaynaklı kriterleri sağlamasına karşın, bazı devletler, BM Güvenlik Konseyi üyelerinden biri veya birkaç tanesinin engellemesi nedeniyle BM’ye tam üyeliklerini gerçekleştirememektedirler.
Filistin: BM’ye henüz üye olamayan devletler denince, akla gelen ilk örnek kuşkusuz Filistin Devleti’dir. BM’ye kayıtlı 193 devletten 150 civarında ülkenin desteğine ve resmi tanımasına sahip olan[1] Filistin Devleti, ayrıca 2012 yılından beri BM Genel Kurulu’nun gözlemci üyesi statüsündedir. Geçtiğimiz yıl, Filistin Devleti’nin BM’ye tam üyeliği ABD vetosu nedeniyle engellense de, Filistin Devleti’ne BM Genel Kurulu’na aktif olarak katılma hakkı da tanınmıştır. Filistin, bu bağlamda, ABD engelini aşabilirse BM’nin kayıtlı bir devleti haline gelebilir. Ancak İsrail’e tarihsel desteği ve Filistin Davasını üstlenen radikal bazı grupları bahane ederek, ABD, Filistin Devleti’nin tanınmasına henüz yeşil ışık yakmamaktadır. Lakin geçtiğimiz aylarda Gazze’de İsrail Ordusu ve hükümeti tarafından uygulanan aşırı şiddet uygulamaları nedeniyle, Filistin Davasına dünyada destek giderek artmakta ve BM Güvenlik Konseyi ve G7 üyelerinden Fransa ve İngiltere (Birleşik Krallık) ile Kanada (yalnızca G7 üyesi) gibi birçok Batılı devlet Filistin’i tanımaya hazırlanmaktadır. Bu nedenle, Filistin’in topraklarını Gazze ve Batı Şeria’da İsrail karşısında koruyabilmesi ve bu konunun gündemden kalkmaması durumunda, Filistin’in BM üyeliği, yakın gelecekte gerçekleşebilme ihtimali hayli yüksek bir senaryo haline gelmiştir. Bu konuda kritik faktör ise ABD ve İsrail üzerindeki kamuoyu baskısının arttırılması olacaktır.
Kosova: BM’ye henüz üye olamamasına karşın devletleşme sürecinde büyük mesafe kat etmiş ülkelerin başında Kosova gelmektedir. 100 civarında BM üyesi ülke tarafından tanınan[2] Kosova, Uluslararası Adalet Divanı’nın 2008 yılındaki bağımsızlık ilanının BM Tüzüğüne aykırı olmadığı yönündeki 2010 tarihli kararına[3] rağmen, Sırbistan ve Rusya ile yaşadığı sorunlar ve Çin’in bu iki ülkeye destek vermesi nedeniyle tanınmamış devlet statüsünü sürdürmektedir. NATO ve Avrupa Birliği (AB) ile bile resmi ilişkileri olan Kosova, buna karşın Sırp-Rus-Çin engelini aşmadan tam üyeliğini gerçekleştiremeyecektir. Bu ise, ABD’nin Rusya ve Çin ile stratejik bağlantıları nedeniyle, uluslararası kamuoyunda genelde ileride olması muhtemel bir gelişme olarak algılanmaktadır. Ayrıca Kosova’nın Sırbistan’la ilişkilerini normalleştirme çabaları da sürmektedir. Bu nedenle, Kosova’nın BM üyeliği bir hayal olmaktan çıkmış ve gelecek için olası bir senaryoya dönüşmüştür.
Batı Sahra: Resmi adı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti olan bu seyrek nüfuslu çöl ülkesi, yıllardır komşusu Fas’tan bağımsızlığını talep etmektedir. Ayrılma konusunda bu ülke yöneticileri ve halkına referandum formülü de önerilmiş; ancak şu ana kadar oy kullanma süreciyle ilgili anlaşmazlıklar, özellikle de son on yıllarda bölgeye göç eden binlerce Faslı göçmenin oy kullanıp kullanamayacağı konusundaki anlaşmazlık nedeniyle referandumun yapılması mümkün olamamıştır. Buna karşın, Batı Sahra, halen 22 Afrika ülkesi tarafından resmen tanınmaktadır. Daha önce çok daha fazla olan ve 1990’larda 70’leri aşan bu sayı, son yıllarda ABD’nin Fas’ın Batı Sahra’daki egemenliğini tanıması nedeniyle azalmaya başlamıştır. Bu sorun da daha uzunca bir süre belirsizliğini koruyacaktır.
Tayvan: Bir zamanlar BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimî üyesinden biri olan Tayvan, Çin’in 1970’lerde dünya sistemine kabul edilmesi ve BM Güvenlik Konseyi’ne dahil edilmesinin ardından diplomatik ilişkilerinde daha zorlu bir döneme girmiştir. Bu tarihten itibaren Çin’in baskısıyla tanınmışlığı giderek azalan Tayvan, ekonomik gücü giderek artan Pekin’in etkili diplomasisi nedeniyle günümüzde yalnızca 12 küçük devletle resmi ilişkilere sahip durumdadır.[4] Buna karşın, Tayvan, diğer devletlerle dış ilişkilerini resmi olmayan düzeyde ve ticari ofisler yoluyla sürdürebilmektedir. Tayvan, ABD ve Batılı ülkelerin de desteğine sahip durumdadır ve Çin karşısında konumunu bu şekilde güçlendirmeye çalışmaktadır. Ancak Çin’in artan gücü nedeniyle, Tayvan’ın gelecekte ekonomik ve siyasi olarak Çin’in yörüngesine girmesi ve anavatanla birleşmesi güçlü bir seçenek haline gelmeye başlamıştır. Yine de, ABD ve Japonya gibi gelişmiş devletlerin Çin'in hızlı yükselişini dengeleme direnci nedeniyle, daha uzun yıllar boyunca sorunun bu şekilde devam etmesi olasıdır.
Abhazya ve Güney Osetya: Rusya’nın 2008’deki askeri müdahalesiyle Gürcistan’dan kopararak bağımsızlığı için uygum ortam yarattığı Abhazya ve Güney Osetya, Rusya ve birkaç Rus müttefiki tarafından tanınan sınırlı tanınmışlığa sahip durumdadırlar. Bu iki devleti tanıyan devletler, Rusya’nın yanı sıra Venezuela, Nikaragua, Nauru ve Suriye’dir. Bu nedenle, Abhazya ve Güney Osetya’nın BM üyesi normal devletler haline gelmesi gerçekçi bir senaryo durumunda değildir.
Transdinyester: 1990’da Moldova’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Transdinyester, Rusya destekli ve Sovyetler Birliği’ni anımsatan komünist bir devlettir. Yalnızca Rusya’nın bağımsızlıklarını tanıdığı Abhazya ve Güney Osetya tarafından tanınan Transdinyester, bu nedenle de facto olarak yaşantısına devam eden bir devlet görünümündedir. Moldova’nın AB ile Rusya arasında giderek bir çatışma noktasına dönüştüğü bir konjonktürde, Transdinyester Sorunu, ilerleyen yıllarda yeniden gündeme gelecektir. Ancak burada yaşayan halkın Rusya yanlısı tavrı ve eski tip komünizm anlayışları, AB ve Batı ile bütünleşme noktasında ciddi bir sorundur.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC): 1974’te Türkiye’nin müdahalesiyle Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasında fiilen ikiye bölünen Kıbrıs adasında 1983’ten beri varlığını sürdüren KKTC, yalnızca anavatan Türkiye tarafından tanınmaktadır. Buna karşın, KKTC’nin yurt dışında onlarca diplomatik misyonu bulunmaktadır. KKTC, bağımsızlık konusunda BM Güvenlik Konseyi üyelerinin hiçbirinin desteğini alamadığı için, bu sorunun kısa ve orta vadede tanınmışlık statüsü ile sonuçlanması akla yatkın bir ihtimal değildir. Son yıllarda Türkiye’nin artan askeri gücü ve diplomatik kapasitesi bile bu konuda pozitif bir gelişme yaratmaya yeterli olmamış ve adada Kıbrıslı Türkler arasında federasyona dönüş seçeneği giderek daha cazip hale gelmeye başlamıştır. Buna karşın, 2004’te Annan Planı’nı reddeden Rumların milliyetçilikleri nedeniyle, sorunun daha uzun yıllar boyunca bu şekilde devamı daha akla yatkın bir ihtimal gibi gözükmektedir.
Somaliland: 1991’den bu yana Somali’den ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Afrika ülkesi Somaliland, birçok ülkeyle gayrı resmi diplomatik ve ekonomik ilişkiler kurabilmiş olmasına karşın, halen tanınmamış bir devlet statüsündedir. Hiçbir devlet tarafından resmi olarak tanınmayan Somaliland’ın geleceği, bu konuda ABD ve Çin gibi etkili diplomatik ve ekonomik aktörlerin tavrına göre şekillenecektir.
Sonuç olarak, henüz BM üyesi olmayan tanınmamış devletlerden özellikle Filistin ve Kosova’nın gelecekte BM üyesi normal ve tanınmış devletler olması mantıklı bir gelecek tahayyülü durumundayken, diğer tanınmamış devletler için bunun gerçekleşmesi oldukça zordur. Ancak elbette İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan BM düzeni, dünya siyasetini temellerinden sarsan büyük jeopolitik gelişmeler durumunda çökebilir veya revize edilebilir. Bu nedenle, halkların bağımsızlık azimleri oldukça, bu konudaki tartışma, mücadele ve müzakereler de devam edecektir.
Sonsöz, burada bahsi geçen ülkelerin yanı sıra, Birleşik Krallık'a bağlı İskoçya, Irak'a bağlı Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve İspanya'ya bağlı Katalonya (Katalunya) gibi bölgelerde de güçlü milliyetçilik ve bağımsızlık eğilimlerinin olduğu ve gelecekte bu bölgelerden de bu yönde taleplerin gelebileceğini not etmek gerekir.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ
DİPNOTLAR
[1] https://www.nytimes.com/2025/07/30/world/middleeast/palestinian-state-recognition-maps.html.
[2] Bakınız; https://worldpopulationreview.com/country-rankings/countries-that-recognize-kosovo.
[3] Bakınız; https://news.un.org/en/story/2010/07/345532.
[4] https://en.mofa.gov.tw/AlliesIndex.aspx?n=1294&sms=1007.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder