16 Eylül 2025 Salı

ABD'deki Siyasi Kutuplaşmada Kan Döküldü...

 

Giriş

Özellikle son yıllarda artan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (kısaca ABD) siyasi kutuplaşma, 45. ve 47. ABD Başkanı Donald Trump'ın uyguladığı ve tartışmalara yol açan bazı politikaların da etkisiyle, ülkenin birlik ve düzenini riske atan bir noktaya ulaşmaya başladı. Öyle ki, 10 Eylül 2025 tarihinde Utah Valley Üniversitesi'nde düzenlenen bir etkinlikte konuşma yapan son yılların en etkili genç muhafazakâr kanaat önderi Charlie Kirk, konuşması sırasında boynundan vurularak katledildi. Bu yazıda, Charlie Kirk'ün kimliği ve yaptıkları açıklandıktan sonra, bu olayın ABD'de artan siyasi kutuplaşmaya dair fay hatlarını nasıl tetiklediği kısaca tartışılacaktır.

Charlie Kirk Kimdir?

1994 doğumlu olan ve geçtiğimiz günlerde henüz 31 yaşındayken vefat eden Charlie (James) Kirk, son yıllarda YouTube'da kurduğu yayın kanalı ve bu kanal üzerinden yayınladığı farklı üniversitelerde gerçekleştirdiği tartışmalarla (debate) adından söz ettirmeyi ve fenomen olmayı başarmış sağ popülist/muhafazakâr bir Amerikalı sivil toplum önderi ve kanaat teknisyenidir. 2012 yılında çok genç bir yaştayken muhafazakâr örgüt Turning Point USA'i (TPUSA) kurarak bu örgütün İcrâ Kurulu Başkanı olarak görev yapmaya başlayan Kirk, özelikle son birkaç yılda ABD Başkanı Donald Trump'a yakın çizgide yaptığı yayınlar ve Trumpizm/MAGA çizgisine verdiği destekle biliniyordu. Üniversite mezunu olmayan Kirk, üniversitelerde görev yapan elit akademisyen ve öğrenci liderleriyle yaptığı tartışmalarda yaratıcı ve polemikli tavrıyla dikkat çekmeyi ve belli bazı kitlelerde sempati yaratmayı başarıyordu. Neticede, Cumhuriyetçi Parti'ye üye de olan Kirk, evli ve iki çocuk babası ve Amerikalı sağ/muhafazakâr kitlelerin sevdiği/beğendiği bir genç aktivistti. Kirk'ün öldürülmesi ise, ABD'de Cumhuriyetçi Parti-Demokrat Parti ikileminde demokratik düzlemde on yıllardır devam eden siyasi kutuplaşmanın artık kontrolden çıkmaya başladığını gösteren önemli bir veri olarak karşımıza çıkmaktadır.

ABD'de Siyasi Kutuplaşma Demokratik Rejimi Tehdit Ediyor

ABD'de son yıllarda yoğunlaşan siyasi kutuplaşmanın artık demokratik rejimi tehdit eder hale geldiğini gösteren Charlottesville olayları, Black Lives Matter hareketi, Donald Trump'a suikast girişimi ve son olarak Charlie Kirk suikastı gibi vahim vakalar, iki partili siyasal düzlemde her iki partinin de kendi uç unsurlarına yönelmelerinin artık ABD'de siyasi rasyoneli yok eden çok yanlış yerlere savrulduğunu ortaya koymaktadır.

Öyle ki, Pew Araştırma Merkezi'nin 2025 Temmuz tarihli güncel bir araştırması, her iki partinin de seçmen tabanının diğer tarafla uzlaşma noktasında inançlarını kaybettiğini ve Amerikan ulusu olarak tanımlayabileceğimiz geniş kitlenin giderek iki büyük kampa bölündüğünü göstermektedir. Bu Oran Cumhuriyetçilerde yüzde 79 düzeyindeyken, Demokratlarda da yüzde 83 seviyesindedir. Yani kutuplaşma karşılıklı, gerçek ve oldukça yüksektir. 

Peki, ABD'deki bu kutuplaşmanın sebebi nedir? Bu konuda Demokrat Parti'nin son yıllarda giderek bir Afrikalı Amerikalı, Hispanik ve göçmen partisine dönüşmesi, sağdan da oy çekebilen Bill Clinton gibi merkez aktörlerin artık partide tutunamaması ve onların yerine daha radikal siyaset olarak tanımlanabilecek Bernie Sanders vs. gibi ABD standartlarında aşırı sol olarak tanımlanan siyasi liderlere yönelmelerinden bahsedilebilir. Keza Cumhuriyetçi Parti'de de, klasik Cumhuriyetçi reflekslerin zayıflayarak Trumpizm veya MAGA adı verilen popülist sağ ve aşırı milliyetçi ve liberalizm-sol karşıtı damarın giderek güçlenmesi -ki bunun başlangıç noktası aslında Çay Partisi Hareketi'dir- trendinden söz edilebilir. Benzer şekilde, İsrail-Filistin Sorunu ve Rusya-Ukrayna Savaşı gibi tartışmalı büyük konularda iki büyük parti ve kitlelerinin uzlaşmaz çizgileri, ABD'deki siyasal kutuplaşmayı bu ülkenin geleceği adına son derece riskli bir hale getirmektedir. 

Türkiye'de de son yıllarda hissedilen bu tarz durumlarda, demokratik bağlamda beklenen, siyasal elitlerin rasyonel davranması, belirli bazı kırmızı çizgiler üzerinde uzlaşmaları, demokratik mekanizmaları devreye sokmaları, seçim kampanyası dönemleri dışında kutuplaşmacı üslup ve hareketlerden uzak durmaları ve genel anlamda demokrasi dışı hareketlere/gruplara mesafeli durmaları şeklinde özetlenebilir. Bunlar olmazsa ise, kuşkusuz, Çin ve Rusya gibi otoriter rejimli devletlerin son yıllarda gösterdikleri yönetişim başarıları, yalnızca ABD demokrasisinin değil, genel anlamda demokratik rejimlerin de başarısının sorgulanmasına yol açacak ve liberal dünya düzenini olumsuz bir aşamaya taşıyacaktır. 

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok: