1915 yılında Kafkas cephesine bir Türkçü-Turancı olarak giden Şevket Süreyya Aydemir, bilindiği üzere burada geçirdiği yıllar ve KUTV’da aldığı eğitim sonrası ülkesine örgütlü bir komünist olarak dönmüştür. Türkiye’ye dönüşünden sonra TKP’de siyasi faaliyetlerine devam eden, bir yandan da öğretmen olarak çalışan Aydemir, Mayıs 1925’te TİÇSF’nin Amele ve Teali Cemiyeti adına üzerinde “dünyanın bütün işçileri birleşiniz” sloganı yazılı bir broşür dağıtması üzerine 1925 tevkifatı olarak bilinen olayda tutuklanır. Kendisine yapılan tüm telkinlere rağmen Vedat Nedim Tör’ün aksine diğer komünist arkadaşlarını ispiyonlamak istemez ve bu nedenle hapse atılır. Aydemir 10 yıl hapis cezası almış, arkadaşlarını ispiyonlayan Vedat Nedim ise serbest bırakılmıştır. Hapishanede Aydemir sosyalizm üzerine düşünmeye ve Kemalizm’e ön yargısız bir şekilde yaklaşmaya çalışır. Ona göre Kemalist Devrim dünya anti-emperyalist mücadele tarihinde Bolşevik Devrimi ile beraber yeni bir sayfa açılmasına yol açmış çok önemli bir tarihsel olaydır. Ve devrimin enternasyonal bir ideolojiye ihtiyacı vardır. Ekim 1926’da genel af ilan edilmesiyle Aydemir beklemediği şekilde serbest bırakılır. Artık daha önce Turancılık’tan komünizme sıçramış ideolojik çizgisi daha net ve şahsına münhasırdır.
Gerçekten Şevket Süreyya’nın ideolojik çizgisi hakkında net konuşmak doğru değildir. Kesin söyleyebileceğimiz şey kendisinin alışılmış kalıplara uygun bir komünist ve Kemalist olmadığıdır. Ayrıca ideolojik çizgisini net olarak belirlemeye engel teşkil edecek birkaç unsuru da belirtmeliyiz. Aydemir tek-parti döneminde bir devlet bürokratı olarak görev yapmış ve bu nedenle belki de her görüşünü istediği şekilde dile getirememiştir. İkinci olarak Aydemir’in ürünleri genelde 1920 ve 30’lar ve 1960’larda olmak üzere iki ana dönemde yoğunlaşır. Bu iki dönem arasında da belirli bazı farkların oluştuğu ortadadır. Nato sürecine rağmen 27 Mayıs sonrası Türkiye’de hızla yükselen sosyalist hareket nedeniyle 1960’larda Aydemir bazı konularda daha açık ve tutarlı bir tavır gösterme imkanı yakalamıştır. Aydemir’in ideolojik çizgisi hakkında kalıplara uygun yorumlar yapmak yerine isterseniz düşüncelerine biraz daha yakından göz atalım ve daha sonra genel bir değerlendirme yapalım. Bu konuda Aydemir’in 1920 ve 30’lardaki düşünceleri için İnkılap ve Kadro eseriyle Kadro Dergisi’ndeki yazıları ve 1960’lardaki düşünceleri için Yön Dergisi’ndeki yazıları ve Yön Dergisi hakkındaki kitaplardan yararlanmak sanırım faydalı olacaktır.
Şevket Süreyya; Kadro dergisinin ilk sayısının ilk sayfasında yer alan yazısında Kadro Hareketi ve kendisinin ideolojik çizgisi hakkında önemli ipuçları vermektedir. Bu yazı Aydemir açıkça amaçlarının Kemalist Devrim’in ideolojisini belirlemek ve içini doldurmak olduğunu belirtmiştir. Aydemir’e göre inkılâp henüz bitmiş değil, yeni başlamıştır. Ona göre askeri ve siyasal alanda yapılan devrimler, ekonomik ve siyasal alanda devam etmeli ve ideolojik bir temele oturtularak güçlendirilmeli, anlam kazanmalıdır. Kemalist Devrim genişlemeli ve derinleştirilmelidir. “O henüz son sözünü söylemiş, son eserini vermiş değildir. Tavsiye edilmiş bir zemin üstünde yarın ki Türk cemiyetinin, kendine has ve kendine uygun binası kurulabilmek için, inkılâbımız derinleşme ve genişlemelidir” (Aydemir, “Kadro”, sayfa 3, Kadro no:1). İnkılâp ve Kadro eserinde Aydemir Kemalist Devrim’in yerel ve milli bir ideolojiden çok tüm milli kurtuluş mücadelelerine örnek olacak âlemşümul bir nitelikte olduğunu belirtmektedir. Onun düşüncesinde devrimin derinleşmesi ve korunması için şuurlu bir avangardın, kadronun devrimin ideolojisini yapması ve bunu halka yayması gerekmektedir. Aydemir ve diğer Kadrocuların ideolojik derinliğe verdikleri bu önem dünyanın 1930’larda içinde bulunduğu fazlasıyla gergin ve ideolojik siyasal ortam ve Kadrocuların Marksist geçmişleriyle alakalı olabilir. Yine Türk Devrimi’ni tarihsel süreçte bir yere oturtmak ve arkası gelmesi beklenen anti-emperyalist devrimlere öncülük edebilecek güçlü bir Türkiye isteği Kadrocuların ideoloji konusundaki ısrarlarında bir etken olabilir. Zaten Aydemir bu isteğini açıkça belirtmiş ve Kemalist Devrim’i dünyanın en anlamlı olaylarından biri olarak nitelendirmiştir. “Gerek milli mahiyeti gerek beynelmilel şümul ve tesirleri itibariyle, tarihin en manalı hareketlerinden biri inkılâbımızın, zatinde mündemiç bu ileri fikir ve prensip unsurlarını, şimdi inkılâbın seyri içinde ve onun icaplarına uygun bir şekilde izah işi, bugünkü Türk inkılâp münevverliğine düşen vazifelerin en acil ve en şereflisidir” (Aydemir, “Kadro”, sayfa 3, Kadro no:1). Aydemir’e göre işte tüm bu düşünceleri gerçekleştirmek için Cumhuriyet’in ilerici bir yönetici kadro gereksinimi vardır. “İnkılâbın irade ve menfaati, inkılâbı duyan ve yürüten azlık, fakat şuurlu bir avangardın, azlık fakat ileri bir KADRO’nun iradesinde temsil olunur. Bu kadro, inkılâbın şeniyetinden çıkarılan ve onun seyrine uygun bir şekilde izah edildikçe şekilleşen ve nazariyeleşen prensipleri kendine şuur edinir” (Aydemir, “Kadro”, sayfa 3, Kadro no:1). İşte Kadro Hareketi devlet elitlerine yakın bir grup olarak bu ideolojiyi belirlemeye talip olarak ortaya çıkmıştır.
Aydemir’in görüşlerini daha iyi anlayabilmek için isterseniz diğer ideolojileri yaklaşımı konusunda bazı noktalara değinelim. Aydemir ve diğer Kadrocuların liberalizme bakışı gayet açık ve net bir şekilde olumsuz ve küçümseyicidir. Kadrocular liberalizmi kapitalizmin demokrasiyle beraber kullandığı bir kılıf ve araç olarak görmüş ve bu nedenle şiddetle eleştirmişlerdir. Onlara göre kapitalist sistemin göbeğinde yer alan ülkeler diğer çevresel ülkeleri müstemleke (sömürge) ya da yarı-müstemleke (yarı-sömürge) haline getirmektedir. Özellikle Vedat Nedim’in işlediği bu kategorizasyonlarıyla Kadrocular Dünya Sistemi Teorisi’nin ulaştığı değerlendirmeye yaklaşık 40 yıl öncesinden ulaşabilmişlerdir. Yine Aydemir ve diğer Kadro Dergisi yazarlarının üzerinde durduğu bir konu 3 farklı ekonomi modelidir. Birinci model Sovyetler Birliği’nin başını çektiği, sosyalist ülkelerde görülen ve işçi sınıfı diktatoryasına dayalı planlı, devletçi ekonomidir. İkinci model ABD ve Milletler Cemiyeti ülkelerinde görülen ve büyük eşitsizliklere yol açtığı için eleştirilen kapitalist gelişme yoludur. Kadrocuların üzerinde durduğu yeni üçüncü model ise, bağımsız bir ulusal ekonomi arayışında olan ülkelerin izlemesi gereken ve bu ülkeleri sömürge olmaktan kurtaracak planlı milli ekonomidir. Liberalizmi “şuursuz iktisat siyaseti” olan gören ve “anarşik” tanımını getiren Kadro Hareketi yazarları ve hareketin ideolojik lideri Şevket Süreyya Aydemir, korumacı politikaları savunmuş ve otarşizme yakın bir ekonomik sistemden yana olmuşlardır. Kadro yazarları Büyük Buhran’ı da kendi perspektiflerinden açıklamaya çalışmışlardır. Kadroculara göre anti-emperyalist devrimlerle sarsılan Batılı ülkelerde bu kriz kapitalizmin çökeceğinin işaretlerini vermektedir. “İşte şimdi biz, emperyalizmin hem çöküş ve dağılış çağı içinde, hem de artık hayat usaresi kalmayan, düşkün fakat sırnaşık teaddisi karşısındayız” (Aydemir, “Emperyalizm Şahlanıyor Mu ?”, sayfa 10, Kadro no:16). Liberallerin sistemsizlik ve metotsuzluklarında yakınan Kadrocular Lenin’in emperyalizm teorisinden de fazlasıyla etkilenmişlerdir.
Kadro Hareketi’nin ve Aydemir’in faşizm ve nasyonal sosyalizme yaklaşımı da oldukça enteresan ve tartışmalı bir konudur. Bazı akademik çalışmalarda hiç bir kanıt sunulmamakla birlikte, Kemalizm, Kadro Hareketi ve İtalyan Faşizminin üçünün de otoriter nitelikli bir eğilim içinde oldukları ana temasından hareketle Kadro’nun faşizm kategorisi içinde incelemesi gerektiği ima edilmektedir. Giacomo Carretto’nun “1930larda Kemalizm-Faşizm-Komünizm Üzerine Polemikler” adlı makalesi bu paralelde yazılmış en bilinen eserdir. ” (Türkeş, “Kadro Hareketi”, sayfa 53). Ancak Kadrocular’ın faşizme ve nasyonal sosyalizme bakışları kesin ve açık bir şekilde olumsuzdur. Kadrocular faşizmi bazı yarı-kapitalist ülkeler tarafından kullanılan ve burjuva sınıfının çıkarına yarayan bir korporatizm anlayışı olarak gördüğünü vurgulamıştır. (Belge, “Faşizm ve Türk Milli Kurtuluş Hareketi”, sayfa 36-39, Kadro no:8). Kadrocular daha sonraları fikirlerini daha da netleştirerek “faşizmin kapitalizmde doğal olarak var olan sınıf çatışmasını bastırmaya, uzlaştırmaya çalıştığını ve son analizde işçi sınıfının çıkarları pahasına sanayi burjuvazisinin çıkarlarını savunduğunu” belirtmişlerdir (Mustafa Türkeş, “Kadro Hareketi”, pg 127). Kadro’nun anti-emperyalist anlayışı da faşizm ve nasyonal sosyalizmle kesinlikle uzlaşmayacak ölçüde nettir. Kadro’nun bu tutumunu devlet politikası ve dönemsel koşullarla da açıklamak zordur. Zira İtalyan Faşizmi’nin Mare Nostrum politikası doğrultusunda Akdeniz’deki saldırgan tavrına karşı açıkça net bir tavır koyan Türkiye Cumhuriyeti devleti, Hitler’e rağmen Almanya ile olan ekonomik ilişkileri kesmemiş ve bundan istifade etmiştir. Ancak Kadrocuların hem İtalya, hem de Almanya’daki rejimlere karşı muhalif tavrı bu anlayışlarının pragmatist bir ölçekte olmadığının ispatıdır. Ayrıca Kadrocular ırkçılık karşıtı görüşlerini birçok yerde açıkça belirtmiş ve faşizm, nasyonal sosyalizm gibi sapık ideolojilere karşı mesafeli olduklarını göstermişlerdir. Milliyetçilik ve otoriterlik bağlamında Kadro Hareketi ve faşizm arasında bir ilişki kurmak zorlama olacaktır. Zira Kadrocular anti-emperyalist ve yayılmacılık karşıtı ileri bir milliyetçiliği, bağımsızlığı savunmuşlardır. Kadro ile faşizm arasında ilişki kurmak isteyenlerin sıklıkla gönderme yaptığı Yakup Kadri’nin derginin 11. sayısında yer almış “Ankara-Moskova-Roma” isimli makalesidir. Bu makalede Karaosmanoğlu Mussolini İtalya’sındaki coşkun ruhu ve disiplini övmüş ve şöyle demiştir; “Mussolini sayesinde daha doğrusu Faşizm sayesinde bütün İtalya kronometre gibi işleyen bir memleket halini almıştır” (Tekeli & İlkin, “Kadrocuları ve Kadro’yu Anlamak”, sayfa 231). Yakup Kadri gibi Kadro Hareketi içerisinde edebiyatçı kimliğiyle ön plana çıkan birinin bu sözlerinden hareketle Kadro’ya ve Şevket Süreyya’ya faşist damgası vurmak kolaya kaçmak ve makro değerlendirme yapamamak olacaktır. Zaten Kadro yazarları faşizmle ilgili görüşlerini açıkça belirtmişlerdir. Şevket Süreyya derginin 4. sayısında yayınlanan “Fikir Hareketleri arasında Türk Nasyonalizmi, FAŞİZM” isimli makalesinde faşizmin gelişmesinde İtalya’da 1918-1922 arasındaki dönemde yaşanan sancılı kapitalist süreçten bahseder ve faşizmin üzerindeki durduğu beş maddeyi sıralar: ulusal birlik, yönetici gücün tekeli, emperyalizm, devlet için yaşayan vatandaşlar ve sınıfların birliği (Aydemir, “Fikir Hareketleri arasında Türk Nasyonalizmi, FAŞİZM”, sayfa 9, Kadro no:4). Her ne kadar Kadrocularda ulusal birlik ve yönetici gücün tekeli gibi konularda faşizmle paraleller bulmak mümkün de olsa, Kadro Hareketi’nin yaptığı sınıfsal analizler ve güçlü anti-emperyalist tutumu Kadrocuları faşizmden kesin bir çizgiyle ayırmaktadır. Aydemir, Hitler’in ırkçı yönünü şu sözlerle eleştirmiştir; “Bundan başka Hitler, beyaz ırkın dünya üstünde yalnız iktisadi hakimiyetle iktifa etmesine de razı değildir. Esirlerin kanına susayan Neron gibi o da, milletlerin esaretine susamıştır” (Aydemir, “Fikir Hareketleri arasında Türk Nasyonalizmi, FAŞİZM”, sayfa 13, Kadro no:4). Tüm bu nedenlerle Kadro’nun anti-faşist bir düşünce sistemi olduğunu iddia etmek doğru olacaktır.
Kadro Hareketi’nin ve Aydemir’in sosyalizme yaklaşımıysa oldukça karışık bir konudur. Bilindiği üzere Kadro Hareketi’nin dört önemli yazarı (Aydemir, Tör, Belge, Tökin) komünist geçmişleri bulunan ve yaptıkları devletçe sürekli izlenen kimselerdir. “Bu süreç içinde bir yandan Kadro dergisi çıkarılmakta, öte yandan benimsenen ideolojik çizginin programı aydınlatılmaktadır. Şevket Süreyya’nın Murat Belge’ye anlattığına göre, devlet bu konuyla yakından ilgilenmekte ve toplantıları izletmektedir” (Tekeli & İlkin, “Kadrocuları ve Kadro’yu Anlamak”, sayfa 143-144). Kadrocuların Marksizm’den kendi istekleriyle mi vazgeçtikleri, yoksa devlet baskısı nedeniyle takiyye mi yaptıkları asla kesin olarak bilinemeyecek bir konudur. Ancak Kadrocu yazarların yaşam öykülerine ve özellikle Şevket Süreyya Aydemir’in hayatı boyunca yazdıklarına bakarsak Kadrocular Marksizm’den koparak bir üçüncü yol olarak Kemalizm-sosyalizm sentezini yapmaya çalışmışlardır. Kadrocu düşüncede ülkeler arası eşitsizlikler, ülke içerisindeki sınıfsal eşitsizliklerden daha ön plandadır. Ayrıca Türkiye gibi kapitalist gelişmenin henüz yaşanmadığı ülkelerde sınıf farklılıkların ortaya çıkmadan önlenebileceğini iddia ederek Kadrocular Marksizm’den farklı bir anlayışları olduğunu ortaya koymuşlardır. Kadrocular cüretkar bir şekilde tarihin Karl Marx’ı yanılttığını ve Türkiye’nin kapitalist dönem yaşanmadan sınıfsız toplum idealine ulaşabileceğini iddia eder. (Mustafa Türkeş, “The Ideology of the Kadro Movement: A Patriotic Leftist Movement in Turkey”, sayfa 110). Yine de Kadrocular özellikle Batı ülkelerinin tarihsel gelişimini açıklamak için tarihsel maddecilik yöntemini kullanmışlardır. Özellikle Aydemir ve Tökin’in yazılarında Marksist argümanlara sıkça rastlanabilir. Ancak Kadrocular ve özellikle Şevket Süreyya Batı ve Doğu toplumları arasındaki tarihsel-yapısal farklılıklara dikkat çekmiş ve Marksizm’in ancak batı dünyasını anlamak için kullanılabileceğini iddia etmişlerdir. Devletçi bir ekonomiyle yeni oluşmakta olan sınıflar arasındaki çatışmalar önlenecek ve Türkiye kapitalist evreyi atlayarak sosyalizme Kemalizm yoluyla ulaşabilecektir. “Kadrocular, devletçiliği sınıf kavramını yok ederek sınıflararası çatışmayı önleyecek bir politika olarak kabul etmektedirler” (Heper & Canıvar, “Ülkü ve Kadro Dergilerinde Yayınlanmış Bazı Makalelerde Beliren Devletçilik Anlayışı”, sayfa 10). Mustafa Türkeş Kadrocu yazarların tarihsel materyalizmi uygulamaktaki bu seçici tutumlarına dikkat çekmiştir. Aydemir ayrıca batıda oluşan sınıfsal eşitsizlikler kadar batı ülkelerinin sömürgecilik yoluyla doğu ülkelerinin ham madde kaynaklarını tüketerek ve bunları teknolojik, toplumsal gelişmelerinde kullanarak nasıl doğu ülkelerine üstünlük sağladıklarını belirtir. Kadrocular devletin yapmayı düşündüğü toprak reformu konusunda sosyal sınıfların varlığını kabul ederken, diğer alanlarda solidarizm anlayışına karşı çıkmamaktadırlar. Bunun nedeni sanıyorum Kadrocuların Kemalist rejimle ve onun en önemli unsurlarından biri olan Emile Durkheim’ın solidarizm anlayışıyla ters düşmemek istemeleridir. Kadroculara göre modern dünya düzeninde 3 büyük çatışma alanı ve türü vardır. Birinci çatışma işçi sınıfı ve kapitalist sınıflar arasında yaşanan ve yalnızca endüstrileşmiş Batı ülkelerinde görülen sorunlardır. İkinci tip çatışma gelimiş Batı ülkelerinin kendi aralarında yaşadıkları pazar bulma, silahlanma ve kalkınma yarışıdır. Üçüncü tip ve en önemli olan çatışmaysa gelişmiş batı toplumlarıyla kapitalistleşmemiş sömürge ya da yarı-sömürge durumundaki doğu ülkeleri arasında yaşanan sorunlardır. Aydemir’e göre Marksizm ve Faşizm gibi ideolojiler kapitalist toplumlara ait tarihsel-yapısal gelişim ve sınıf çatışmaları sonucu ortaya çıkmış düşünce sistemleridir ve Türkiye’de uygulanması imkânsızdır. Kadrocular tarihi okurken Marksist-Leninist metotlar kullanmaktan kaçınmamışlardır. Mesela Aydemir Lenin’in emperyalizm teorisinden etkilenerek The Highest Stage of Capitalism and Theses on the National and Colonial Question, emperyalizm olmadan kapitalizmin ayakta duramayacağını ve batıda sosyal devletin çökerek Marksist devrimlerin yaşanacağını ileri sürer. Bu nedenle ulusal bağımsızlık savaşları batı sömürgeciliğine ve dolayısıyla kapitalizme son verecek önemli olaylardır. Şevket Süreyya Aydemir çok başarılı bir şekilde 20. yüzyılın anti-emperyalist devrimler çağı olacağını öngörmüştür. Türkiye’yi anti-emperyalist kapitalist veya sosyalist olmayan bu bloğun lideri olarak düşünmüş ve Kemalizm’i bu yönde tüm üçüncü dünya ülkelerine model olacak bir ideoloji yorumlamış, tasarlamışlardır. Bu konuda Aydemir’e kulak verelim; “İnkılabımızın, her biri ayrı ayrı kıymettar ve orijinal olan bu fikir ve nazariye unsurları birer birer izah edildikçe, bu esaslar inkılap nesli için kriteryumlar olacak, yeni ve standartlaşmış inkılapçı tip böyle doğacaktır. Bu tip her nerede, her ne şerait içinde olursa olsun, karşılaştığı her inkılap sahasında, aynı hadiseyi aynı kriteryumlara vuracak, aynı ölçülerde düşünecek, aynı neticelere varacak ve inkılabın kendisine has CİHANI TELAKKİ TARZI böyle vücut bulacaktır” (Aydemir, “Kadro”, sayfa 3, Kadro no: 1). Toplamak gerekirse Kadro Hareketi Marksizm’den fazlasıyla etkilenmesine karşın Marksist bir hareket değildir. Diyebiliriz ki daha sonra Latin Amerika’da ve üçüncü dünya ülkelerinde belirecek olan sosyalizm anlayışına uygun bir düşünce sistemine ulaşmışlardır. Türkeş’in iddialarına karşın Kadrocuların fanatik seküler tutumları onları Sultan Galiyev ve İslami sosyalizmden de uzaklaştırmaktadır. Bu nedenlerle Kadro ile Bağımlılık Okulu ve Dünya Sistemi Teorisi arasında bir bağ kurmak daha mantıklı olacaktır.
Aydemir’in Yön Dergisi’ndeki yazıları da ideolojik çizgisini belirlemek açısından bize çok yardımcı olabilir. Aydemir Yön’deki yazılarında sıklıkla Türk sosyalizmi terimini kullanmıştır. Türkiye’nin emperyalist-kapitalist ülkelerle işbirliği yaptığından yakınan Aydemir, Demokrat Parti döneminde Cezayir’in bağımsızlığının tanınmamasının ne denli büyük bir utanç olduğundan bahseder. Aydemir’e göre Türk sosyalizminin ilk önemli ilkesi demokrasidir. Çünkü Kemalist Devrim memleketin istiklali için olduğu kadar halkın kayıtsız-şartsız hâkimiyeti için yapılmıştır. Aydemir’e göre özel mülkiyet tam anlamıyla yok edilmeyecek ancak ekonomide planlı, devletçi bir sistem belirlenecek ve bu yolla büyük sanayilerin şahısların eline geçmesine engel olunacaktır. Ayrıca büyük toprak sahiplerinin mallarına da el konulacak ve köylüler arasında eşit bir bölüşüm yaptırılacaktır. Aydemir’e göre Türk sosyalizmi dine karşı değildir ancak laikliğin yılmaz bir savunucusudur. Yine Aydemir’e göre Türk sosyalizmi bir sınıfın diğeri üstündeki diktatörlüğünü savunmamaktadır. Ve bunun için sınıfsal farklılıkların derinleşmemesi, sınıf kavgalarının önlenmesi adına planlı bir ekonomik sistem uygulanacak, adil bölüşüm sağlanacak ve tüm yurttaşlara özgür ve ferah bir yaşam olanakları tanınacaktır. Aydemir’e göre Karl Marx değerlendirmelerinde haklı olmasına karşın durum o öldüğünden beri çok değişmiştir. Marx’ın döneminde devlet tamamen burjuvazinin tekelindedir. Ancak artık devletin bir sınıfın tekelinde olma dönemi sona ermektedir. Proletarya örgütlenmiş ve demokratik yollarla haklarını savunabilmektedir. Bu nedenle devletin görevi halen ağırlığı fazla olan burjuvazinin gücünü işçi sınıfı lehine kırmak ve gerçek bir demokrasinin hüküm sürmesini sağlamaktır. Aydemir’in düşlediği defalarca belirttiği üzere imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir millettir. Ancak 1960’larda hakim olan tezler sınıfsal toplum idealine ancak proletarya diktatörlüğü ile ulaşılabileceği yönündedir ve bu nedenle Aydemir hem soldan, hem de sağdan acımasız eleştiriler almaktadır. Zaten o yıllarda sağlığı bozulacak ve çalışmalarına ara verecektir. Doğan Avcıoğlu ile yaşadığı polemik sonrası yazılarına yalnızca Cumhuriyet gazetesi’nde devam etmiş ve ideolojik tartışmalardan uzak güncel konular ve Atatürk hakkında yazılar yazmıştır.
Şevket Süreyya Aydemir’in ideolojik konumu hakkında genel bir değerlendirme yapmak gerekirse kendisi şiddetli bir anti-faşist ve anti-liberaldir. Tarihi okurken Karl Marx’tan fazlasıyla faydalanmasına karşın tam anlamıyla bir Marksist değildir ve diğer Kadro yazarları ile birlikte kendine özgü bir Kemalizm-Sosyalizm sentezi anlayışı belirlemiştir. Bu sentezde Baas Partisi düşüncesi, Dünya Sistemi Teorisi ve Bağımlılık Okulu’na benzer birçok nokta bulunmaktadır. Aydemir sınıfsız bir toplum idealinin işçi sınıfı diktatoryası olmadan yaşanabileceğine inanmış ve demokrasinin bunun için kilit unsur olduğunun altını kalınca çizmiştir. Büyük ölçekte özel mülkiyete karşı olmasına karşın tamamıyla mülkiyeti reddetmemektedir. Ekonomide savunduğu sistem planlı, devletçi bir kumanda ekonomisidir. Din karşıtı değildir ancak laikliği sonuna kadar sahiplenmektedir. Demokrasi yanlısı olmasına karşın halkın demokrasi için yeterli birikime sahip olmadığını düşünmekte ve bu nedenle eğitim sisteminin geliştirilmesine büyük önem vermektedir. Son tahlilde Aydemir’in Türk sosyalizmi ulus-devleti temel alan ve enternasyonal nitelikte bir sosyalist devrimin ancak ulus temelinde tamamlandıktan sonra gerçekleşebileceğini savunan niteliktedir. Aydemir yalnızca kendi ülkesinde ve dünyada ezilen kesimlerin yanında olmamış, dünya sisteminde diğer ülkeler karşısında ezilen ülkesinin de yanında olmuş çok önemli bir Türk aydınıdır.
KAYNAKLAR
- Tekeli, İlhan & İlkin, Selim, "Kadrocuları ve Kadro'yu Anlamak", 2003, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları
- Aydemir, Şevket Süreyya, "Suyu Arayan Adam", 2005, İstanbul: Remzi Kitabevi
- Aydemir, Şevket, Süreyya, "İnkılap ve Kadro", 1932, Ankara: Ahmet Halit Kitaphanesi
- Kadro Aylık Fikir Mecmuası, 1932, sayı 1, 2, 3, 4, 8, 12, 16, 2. Kanun
- Türkeş, Mustafa, 1999, “The ideology of the Kadro Movement: A Patriotic Leftist Movement in Turkey”, Turkey Before and After Atatürk (Sylvia Kedourie), London: Frank Cass Publishers
- Türkeş, Mustafa, 1999, “Kadro Hareketi Ulusçu Sol Bir Akım”, Ankara: İmge Kitabevi
- Harris, George, 2002, “The Communists and The Kadro Movement Shaping ideology in Atatürk’s Turkey”, İstanbul: The İsis Pres
- Harris, George S., 1975, “Türkiye’de Komünizmin Kaynakları”, İstanbul: Boğaziçi Yayınları
- Özdemir, Hikmet, 1986, “Kalkınmada Bir Strateji Arayışı Yön Hareketi”, Ankara: Bilgi Yayınevi
- Lipovsky, İgor, 1992, “The Socialist Movement in Turkey”, New York: E.J. Brill
- Biyografi.net, http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=685
- Kim Kimdir, http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=518