24 Ağustos 2022 Çarşamba

Michael Millerman'dan "Inside Putin's Brain: The Political Philosophy of Alexander Dugin"

 

Toronto Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde çalışan Michael Millerman, Siyaset Teorisi üzerine uzmanlaşmış genç bir akademisyendir. Daha önce Heidegger üzerine çalışmalar yapan Millerman, geçtiğimiz günlerde Inside Putin's Brain: The Political Philosophy of Alexander Dugin (Putin'in Beyninin İçinde: Aleksandr Dugin'in Siyasi Felsefesi) adlı önemli bir kitap yayımlamıştır. Bu kitapta, Millerman, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'in akıl hocalığını yaptığı iddia edilen en önemli kişilerden olan ve Yeni Avrasyacılık (Neo-Avrasyacılık) akımının lider isimlerinden Aleksandr Dugin'i Siyaset Teorisi bağlamında incelemiştir. Bu yazıda, kitap hakkında bazı bilgiler verilecektir.

Inside Putin's Brain: The Political Philosophy of Alexander Dugin

252 sayfalık kitap, toplam 10 bölümden oluşmaktadır. Kitabın ilk bölümünde, Dugin'in bir kitabına da isim babası olan "Dördüncü Siyaset Teorisi" kavramı Karşılaştırmalı Siyaset Teorisi açısından incelenmektedir. İkinci bölümde, Dugin'in popülist yaklaşımı, etno-sosyolojik ve varoluşsal boyutlarıyla değerlendirilmektedir. Üçüncü bölümde, Almanca "varoluş" anlamına gelen ve Martin Heidegger tarafından Varlık ve Zaman adlı eserinde kullanılan bir terim olan "Dasein" temelinde Dugin'in Dördüncü Siyaset Teorisi yaklaşımı incelenmektedir. Dördüncü bölümde, Dugin'in Heideggerciliği analiz edilmektedir. Ünlü Rus filozof, Heidegger'i öyle önemsemektedir ki, onun hakkında "Heidegger'i öğrenmek Rusya halkı ve Rus toplumu için yakın dönemde en temel stratejik görev olmalıdır" (To master Heidegger is the main strategic task of the Russian people and Russian society in the near term) bile demiştir. Kitabın beşinci bölümünde, Alman Yahudisi kökenli Amerikalı siyaset filozofu Leo Strauss temelinde Rus Heideggerciliği incelenmektedir. Altıncı bölümde, yazar, Strauss ve Dugin hakkında bazı önemli tespitler yapmaktadır. Yedinci bölümde, Dugin'in Yeni Avrasyacılığı ve Avrasya Birliği projesi analiz edilmektedir. Sekizinci bölümde, Rusya'nın gayrıresmi yeni ideolojisi olarak Avrasyacılık mercek altına alınmaktadır. Dokuzuncu bölümde, Heidegger, sağ ve sol siyasal parametreler temelinde değerlendirilmektedir. Onuncu ve son bölümde ise, "En Büyük Hediye" (The Greatest Gift) başlığı altında Dugin felsefesinde Eflatun (Platon) izleri değerlendirilmektedir. Yazar, yöntem olarak, Aleksandr Dugin'in Batı dünyasında pek bilinmeyen eserleri, konuşmaları ve derslerini incelemiş ve araştırmasını bu birincil kaynaklardan yola çıkarak yapmıştır. Bu yazıda, kitabın Uluslararası İlişkiler açısından en önemli bölümü olan yedinci bölümü (Dugin'in Yeni Avrasyacılığı ve Avrasya Birliği projesi) değerlendirilecektir.

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ülkesi Rusya ile Beyaz Rusya (Belarus) ve Kazakistan'ın dahil olacağı bir Avrasya Birliği'ni kurma niyetini ilan ettiği günün ertesinde, Financial Times'daki köşesinde, Charles Clover, bunun "Aleksandr Dugin'in başında geldiği bir grup adanmış Avrasyacı'nın işi" olduğunu yazmıştı. Hâkikaten de, ilerleyen dönemlerde Rus lider Vladimir Putin'in dış politikasına yön veren en önemli kişinin Aleksandr Dugin olduğu hakkında Türkiye'de ve Batı dünyasında çok sayıda yorum yapılmıştır. Birçok farklı dile çevrilmesine rağmen pek atıf almayan Dördüncü Siyaset Teorisi (The Fourth Political Theory) eserinde Avrasyacılık akımını "Dördüncü Siyaset Teorisi'nin ön çalışmalarından biri" olarak değerlendiren Dugin'i anlamak için, evvela onun Muhafazakârlık ideolojisine yaklaşımını bilmek gerekir.

Öncelikle, Aleksandr Dugin, Muhafazakârlık ideolojisini kendi içerisinde Gelenekçilik, Liberal Muhafazakârlık, Muhafazakâr Devrim ve Sol veya Toplumsal Muhafazakârlık olarak farklı alt kategorilere ayırmaktadır. Ona göre, Rene Guenon, Julius Evola, Titus Burckhardt ve Leopold Ziegler gibi ilerlemeyi reddeden Gelenekçilik akımından olan muhafazakârların yaklaşımları hatalıdır. Bu manada, Faşizm akımı ile yakından alakalı bu gibi isimlere Dugin'in mesafeli durduğunu belirtmek gerekir. Dugin'in düşüncesinde, Jürgen Habermas ve Francis Fukuyama gibi isimler Liberal Muhafazakârlık yaklaşımına uygun düşen filozoflardır. Dugin, yine Faşizm akımı ile yakından alakalı kabul edilen Muhafazakâr Devrim akımına uygun olarak ise; Martin Heidegger, Jünger kardeşler (Ernst Jünger ve Friedrich Georg Jünger), Carl Schmitt, Oswald Spengler, Werner Sombart ve Othmar Spann gibi isimleri saymaktadır. Georges Sorel'in temsil ettiği Sol veya Toplumsal Muhafazakârlık ise, Muhafazakârlık başlığı altındaki dördüncü farklı yaklaşımdır. Yazara göre, Avrasyacılık, Gelenekçilik ve Muhafazakâr Devrim yaklaşımı ile bazı ortak yönleri olmasına karşın farklı bir ideolojidir ve özellikle Liberal Muhafazakârlık yaklaşımını tamamen reddeder.

Avrasyacılık yaklaşımında "medeniyet" (civilization) kavramı çok merkezi ve ayırt edici bir rol oynamaktadır. Hatta bu anlamda, Batı merkezli bazı çalışmalarda Dugin için "medeniyet milliyetçisi" (civilizational nationalist) kavramı da kullanılmıştır. Bu tip yaklaşımlarda, Dugin ve Avrasyacıların Batı medeniyeti ile birlikte var olmayı kabul eden, ama aynı zamanda kendi kültürü ve coğrafyasının farklı özelliklerinin de bilincinde olan bir duruş sergiledikleri belirtilmektedir. Medeniyet milliyetçilerinin ise 3 temel yaklaşımları bulunmaktadır: 1-) Rusya'nın kendine özgü bir medeniyeti vardır, 2-) Bu medeniyetin topraksal ve siyasi özellikleri bir İmparatorluğu zorunlu kılar, 3-) İmparatorlukta merkezi rolü etnik Ruslar oynamalıdır.

Batı'daki Dugin analizlerinde ön plana çıkarılan bir diğer unsur da jeopolitik düşünce veya jeopolitikadır. Elbette, Michael Millerman da jeopolitikanın Dugin ve Avrasyacılık akımındaki önemini kabul etmektedir. Ancak Batı'daki Dugin analizlerinde Rus filozofun jeopolitik düşünceleri mercek altına alınırken, Sosyoloji, Antropoloji ve Felsefe gibi farklı alanlardaki görüşleri yeterince ilgi görmemiştir. Yazara göre, Avrasyacılığı bazen bir "bilme yöntemi" (episteme) olarak değerlendiren Dugin'in yaklaşımı dikkatle incelenirse, bu akımın en ayırt edici özelliğinin "Batılı değerlerin evrensel olarak kabul edilmemesi" olduğu anlaşılmaktadır. Zira Avrasyacılara göre, dünyadaki onca farklı kültür içerisinde, Batı kültürü "yerel ve geçici"dir. Bu anlamda, bir dönem Üçüncü Dünya ülkelerine ilham kaynağı olan Bağımlılık Okulu yaklaşımına da benzer şekilde, her ülke ve medeniyetin kendisine özgü bir gelişme modeli olabilir ve modernleşme konusunda tek bir tarihsel doğru yoktur. Hatta Avrasyacılara göre, modernleşme, Batı'ya özgü bir tarihsel modelin adıdır. Zamanın tekçi akışını (unidirectional time) reddeden Avrasyacılar, bu anlamda Batı merkezli lineer düşünce kalıplarındaki ilerleme ya da muhafazakârlık yaklaşımlarını reddetmektedirler. Tam da bu temelde, ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın kısa bir süre önce Avrasya Birliği projesini "bölgeyi yeniden Sovyetleştirme çabası" olarak değerlendirmesi, aslında lineer düşünce kalıbına uygun bir yaklaşımdır. Oysa Avrasyacılara göre, Avrasya Birliği, bir tür eskiye veya geriye dönme çabası değildir. Bu anlamda, "Putin'in Sovyetler Birliği'ni yeniden kurmak istediği" yönündeki yaklaşımları da Avrasyacılar reddetmektedirler. Bu anlamda, yazar, Yeni Avrasyacıların geriye dönme isteklerinden çok "senkronik model" yaklaşımı sergilediklerini ve geçmiş için değil, şimdi (şu an) için savaştıklarını düşünmektedir. Bu nedenle, Millerman, Dugin'in bir neo-faşist olmadığını ve farklı bir muhafazakâr olduğunu vurgulamaktadır. 

Sonuç olarak, Rusya'nın iç ve dış politikadaki beklenmedik hamlelerini daha iyi anlayabilmek için, Rus lider Putin'in en önemli akıl hocalarından olan Aleksandr Dugin'in görüşlerini daha iyi bilmek gerekmektedir. Zira Rusya her zaman var olmaya devam edecektir ve bu gizemli devletin kendi ruhani, siyasi ve toplumsal kaynaklarını bilmeden onun hakkında yorum yapmak yanıltıcı olabilir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


7 Ağustos 2022 Pazar

Kevin Rudd’dan ‘The Avoidable War’

 

1957 doğumlu Avustralya eski Başbakanı Kevin Rudd[1], 2007-2010 ve 2013 yılı içerisinde iki dönem Avustralya Başbakanı olarak görev yapmış tanınmış bir siyasetçidir. Rudd, ülkesinde uzun süre Avustralya İşçi Partisi’nin Genel Başkanlığı görevini yürütmüş ve özgürlükçü fikirleri ve entelektüel kişiliğiyle ülkesinde ve dünyada önemli ve olumlu izler bırakmıştır. Rudd’ın bilgi sahibi olduğu bir konu da Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Çince’yi çok iyi düzeyde bilen Rudd, bu ülkenin son yıllardaki hızlı yükselişi ve ABD ile rekabeti hakkında sık sık yazmakta ve önemli konuşmalar yapmaktadır.[2] Rudd, son olarak 2022 yılı Mart ayında PublicAffairs basımı yeni bir kitap yayınlamıştır. The Avoidable War: The Dangers of a Catastrophic Conflict between the US and Xi Jinping's China (Önlenebilir Savaş: ABD ile Şi Cinping Liderliğindeki Çin Arasında Yıkıcı Bir Çatışmanın Tehlikeleri) başlıklı bu kitap[3], ABD-Çin rekabetine farklı bir boyut getirmiştir. Bu yazıda, bu kitapta işlenen önemli fikirler özetlenecektir.

17 bölümden oluşan 432 sayfalık kitabın ilk bölümünde ABD-Çin ilişkilerinin tarihi değerlendirilmektedir. İkinci bölümde ise, iki ülke arasındaki güvensizlik olgusu değerlendirilmektedir. Üçüncü bölümden başlayarak, Rudd, daha uzun yıllar görevde kalması beklenen Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping’in dünya görüşünü analiz etmekte ve Şi’nin amaçlarını 10 başlık altında (İktidarda kalmak, Milli birliği sağlamak, Ekonomik refahı temin etmek, Ekonomik gelişimi çevresel faktörler temelinde sürdürülebilir kılmak, Orduyu modernize etmek, Çin’in komşularıyla ilişkilerini yönetmek, Çin’in denizlerdeki alanını güvence altına almak, Kuşak Yol İnisiyatifi ile Batı’ya ulaşmak, Çin’in Avrupa, Afrika, Latin Amerika ve Arktika’daki gücünü arttırmak ve Kurallara dayalı uluslararası düzeni değiştirmek) toplamaktadır. Bu bölümlerin ardından, yazar, Şi’nin Çin’ine karşı ABD’nin geliştirdiği stratejiyi değerlendirmekte, Çin’in 2020’lerde değişen politikasını yaklaşan 20. Çin Komünist Partisi (ÇKP) Kongresi temelinde açıklamakta, ABD-Çin ilişkilerine dair alternatif paradigmaları incelemekte ve kontrollü stratejik rekabete dair önerilerini sıralamaktadır. Bu yazıda, Rudd’a göre Şi’nin dünya görüşü ve 10 temel amacı özetlenecek, daha sonra da ABD-Çin ilişkilerine dair yazarın işlediği alternatif paradigmalar açıklanacaktır.

Çin uzmanı bir siyasetçi olan Avustralya eski Başbakanı Kevin Rudd’a göre, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping’in dünya görüşü ve amaçları 10 başlık altında özetlenebilir.

  1. İktidarda kalmak: Mao Zedong ve Deng Xiaoping’den beri iktidara gelen en güçlü Çin lideri olmak isteyen Şi Cinping, 2018 yılında Çin Ulusal Halk Kongresi’nden geçen yasa teklifiyle birlikte iki dönem Başkanlık şartının kaldırılmasıyla, ömür boyu Devlet Başkanı olabilecek bir duruma gelmiştir. Bu yıl sonbaharda düzenlenecek 20. ÇKP Kongresi’nde yeniden seçilmesi beklenen Şi, böylelikle 2027’ye kadar üçüncü dönem Başkanlığını yapabilecek ve hatta ömür boyu iktidarda kalmaya devam edebilecektir. Bu anlamda, Şi’nin temel amacı, gücünü ve yetkilerini korumaktır.
  2. Milli birliği sağlamak: Şi Cinping’in en temel amaçlarından birisi de Çin’in milli birliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamaktır. Bu anlamda, Tibet, Sincan, Hong Kong ve İç Moğolistan’da merkezi kontrolü sağlamak Şi’nin parti içerisinde ve halk nezdinde meşruiyet kaynağının temeli ve dış politikasının en önemli hedeflerinden birisidir. Bu anlamda daha büyük bir hedef ise Tayvan’ın yeniden Çin anakarasına katılmasını sağlamaktır.
  3. Ekonomik refahı temin etmek: Çin’de halk ile devlet arasındaki sosyal sözleşmenin temeli ve otoriter rejimin meşruiyetini yükselten en önemli sebeplerden birisi, ÇKP’nin yıllardır Çin’in ekonomik büyümesi konusunda istisnai bir başarı gösterebilmesidir. Bu nedenle, Çin’in ekonomik büyümesi ve refah artışının durması veya gerilemesi, Çin siyasal sisteminde meşruiyet krizine neden olabilecektir. Bunu fark eden Şi, Mao’nun “iktidar namlunun ucundadır” ilkesinin artık geçerli olmadığını bilerek, Deng Xiaoping gibi ekonomik gelişime büyük önem vermektedir. Ancak bu bağlamda, Şi, Çin ekonomisinin dış dinamiklere çok bağlı olmaması ve iç pazarın önemli hale gelmesi gibi konular üzerinde de çalışmaktadır.
  4. Ekonomik gelişimi çevresel faktörler temelinde sürdürülebilir kılmak: Çin’de son yıllarda hava, deniz, kara kirliliği ve gıda güvenliği gibi sorunlar baş göstermiştir. Ancak Çin’in son 40 yılda ekonomik büyümeyi temel hedef haline getirmesi nedeniyle, çevre sorunları genelde ihmal edilmiştir. Bu konuda bir atılım yapmayı hedefleyen Şi Cinping, Çin’in uluslararası imajını geliştirmek, iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve ülkenin geleceğini güvence altına almak için ekonomik gelişimini artık çevresel koşullarla uyumlu hale getirmeye gayret etmektedir.
  5. Orduyu modernize etmek: Şi Cinping, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun modernize edilmesi ve güçlendirilmesini yalnızca partinin/rejimin güvencesi/başarısı olarak görmemekte, aynı zamanda Çin’in bölgesel ölçekte ve uluslararası sistemde rüştünü ispat etmesinin de anahtarı olarak değerlendirmektedir. Kendisini bir asker olarak gören Şi, iktidara geldikten sonra Çin’in savaş kapasitesini arttırmak için çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bu anlamda, Çin’in askeri modernleşmesi hızlanarak devam edecektir.
  6. Çin’in komşularıyla ilişkilerini yönetmek: Tam 14 komşusu olan Çin’in komşu devletlerle ilişkilerini yönetmek oldukça önemli bir iştir. Bu anlamda, özellikle askeri açıdan güçlü bir devlet olan Rusya ile ilişkileri yönetmek başlı başına bir meseledir. Tarihsel olarak daha çok defansif hedefleri olan Çin, buna karşın farklı yöntemlerle (siyasi ve ekonomik diplomasi) komşularıyla ilişkilerini güvence altına almak ve gücünü pekiştirmek istemektedir.
  7. Çin’in denizlerdeki alanını güvence altına almak: Çin, denizlerde kendisini tehdit altında hissetmektedir. Bunun sebebi, bölgede Japonya, Güney Kore, Tayvan, Filipinler ve Avustralya gibi birçok ABD müttefikiyle çevrili olmasıdır. Çin’in Doğu Çin Denizi ve Güney Çin Denizi’ndeki hâkimiyetini sağlamak isteyen Şi, bu nedenle askeri gücünü arttırmak ve ABD’nin ülkesiyle bir savaşa girmemesini sağlamak (askeri caydırıcılık) istemektedir.
  8. Kuşak Yol İnisiyatifi ile Batı’ya ulaşmak: Çin, Batı dünyasına yönelik politikasını ise daha çok ekonomik hedefler ve Kuşak Yol Projesi ile şekillendirmek istemektedir. Bu proje ile küresel ticareti hızlandırmak ve Batı Avrupa, Ortadoğu, Avrasya ve Afrika’ya ulaşmak isteyen Pekin, bu sayede kendisine yönelik olumsuz bakışı da değiştirmeyi amaçlamaktadır.
  9. Çin’in Avrupa, Afrika, Latin Amerika ve Arktika’daki gücünü arttırmak: Çin yönetimi, özellikle gelişmekte olan ülkelerle veya eski tabirle söylersek üçüncü dünya ile ilişkilerini geliştirmek istemektedir. Bunun hem tarihsel olarak ÇKP’nin ideolojik hedefleri ve Çin’in bağlantısız dış politikasıyla, hem de stratejik olarak Batı’nın üstün olmadığı bölgelerde etkin olmakla yakından alakası vardır. Bu nedenle, yatırımlar ve ekonomik diplomasiyle, Pekin, özellikle gelişmekte olan ülkelerde güç elde etmeyi amaçlamaktadır.
  10. Kurallara dayalı uluslararası düzeni değiştirmek: Çin, artan gücüne paralel olarak, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası düzenin kurallarını da değiştirmek istemektedir. Daha çok ABD etkisinde kurulan mevcut uluslararası düzen içerisinde bunu yapmak için, Pekin, 3 aşamalı bir strateji belirlemiştir. Öncelikle, Çin, daha önce de belirtildiği üzere ihmal edilen üçüncü dünyada hâkimiyet tesis etmek istemektedir. İkinci olarak, Pekin, uluslararası kuruluşların başına Çin’e yakın kişilerin getirilmesini amaçlamaktadır. Bu stratejinin üçüncü ve son ayağında ise, Çin’in yeni uluslararası kuruluşlar oluşturması (Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi) vardır.

Kitabın 16. bölümünde, Kevin Rudd, ABD-Çin ilişkilerine dair alternatif gelecek senaryolarını değerlendirmektedir. Bu bağlamda, Rudd, tam 10 farklı senaryo ile karşımıza çıkmaktadır.

  1. Çin’in Tayvan’ı askeri müdahale ile alması ve ABD’nin tepkisiz kalması: Bu senaryoya göre, Şi Cinping, parti içerisindeki gücünü korumak (Rudd, 21. veya 22. ÇKP Kongresi öncesi bu durumun yaşanbileceğine dikkat çekmektedir) için ve ABD’nin tepkisiz kalacağına güvenerek Tayvan’ı bir askeri müdahale ile topraklarına katabilir. Bu bağlamda, Pekin, yalnızca askeri yöntemleri değil, Tayvan içerisinde isyan başlatmak, Tayvan’a yönelik büyük bir siber saldırı gerçekleştirmek ve Tayvan’ı ekonomik olarak bloke etmek gibi kapsamlı bir strateji uygulayacaktır. Bu durum, kuşkusuz, ancak Çinli liderler ABD’nin askeri olarak müdahale etmeyeceğine kanaat getirirlerse gerçekleşebilir. Ancak 23 milyonluk ve askeri açıdan güçlü sayılabilecek bir ülkeye müdahale etmek hem Çin için kolay bir zafer olmayacak, hem de Çin’in uluslararası kamuoyundaki imajını zedeleyecektir.
  2. ABD’nin Çin’in Tayvan’a askeri müdahalesini püskürtmesi: ABD’nin Tayvan’a verdiği güvenlik garantileri temelinde Çin’in askeri müdahalesini geri püskürtmesi, Çin’de büyük değişimlere neden olabilecek bir senaryo olur. Bu durumda, Şi Cinping’in iktidarı çökebilir ve hatta ÇKP’nin meşruiyeti bile tartışmalı hale gelebilir.
  3. Tayvan’a müdahale eden Çin’in ABD’yi yenmesi: Çin’in Tayvan’a müdahale etmesi durumunda ABD ile karşı karşıya gelip ABD’yi mağlup etmesi, ABD’nin Waterloo vakası olabilecektir. Bu durumda, Çin, kuşkusuz çok büyük itibar kazanacaktır ve belki de “Amerikan Yüzyılı” sona erecektir.
  4. Tayvan’da Çin-ABD yenişememesi durumu: Tayvan konusunda yaşanabilecek bir çatışmada ABD ile Çin arasında bir yenişememe (stalemate) durumu ortaya çıkarsa, Kore Savaşı benzeri yeni bir düzen kurulması muhtemeldir.
  5. Tayvan ve ABD’nin Çin’i Tayvan konusunda askeri güç kullanmaktan vazgeçirmesi: ABD için en avantajlı olan bu senaryoda, diplomatik, ekonomik, siyasi yöntemler ve askeri caydırıcılık faktörüyle birlikte, Tayvan ve ABD, Çin’i Tayvan’a müdahale etmekten vazgeçirmeyi başarmaktadırlar.
  6. Güney Çin Denizi’nde ABD ile Çin arasında sınırlı bir savaş (İkinci Tonkin Körfezi Olayı): Bu senaryoda, geçmişteki Tonkin Körfezi Olayı’na benzer şekilde, Güney Çin Denizi’nde ABD ile Çin deniz kuvvetleri arasında küçük bir çatışma yaşanmaktadır.
  7. Senkaku/Dioayu Adaları Konusunda ABD ve Japonya ile Çin’in savaşması: Bu senaryoda, Doğu Çin Denizi’nde Çin ile Japonya arasında diplomatik kriz konusu olan Senkaku/Diaoyu Adaları meselesi önem kazanarak, Çin ile ABD-Japonya arasında bir savaşa neden olmaktadır.
  8. Çin ile ABD arasında Kuzey Kore konusunda çatışma: Bu senaryoya göre, nükleer programı ve füze denemelerine devam eden ve Çin’le yakın ilişkileri olan Kuzey Kore konusunda ABD ile Çin arasında bir sıcak çatışma başlamaktadır.
  9. Çin’in askeri çatışma olmadan küresel liderliği ele geçirmesi: Şi Cinping ve Çin tarafı için en ideal olan bu senaryoda, Çin, ekonomik ve siyasi gücüyle herhangi bir askeri çatışmaya girmeden ABD’nin küresel liderliğini yavaş yavaş ele geçirmektedir.
  10. Çin’in Şi Cinping tarafından belirlenen hedeflere ulaşamaması: Bu senaryoda, Çin, Şi Cinping’in belirlediği hedeflere ulaşamamakta ve Çin’deki istikrarlı yönetim kaybolmaktadır.

Kevin Rudd imzalı bu kitap, bu gibi ilginç bilgiler ve öngörüleri içeren faydalı bir çalışmadır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

 

[1] Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Kevin_Rudd.

[2] Bakınız; http://politikaakademisi.org/2017/10/02/avustralya-eski-basbakani-kevin-rudda-gore-abd-cin-rekabeti/.

[3] Bakınız; https://www.amazon.com/Avoidable-War-Dangers-Catastrophic-Conflict/dp/1541701291.


3 Ağustos 2022 Çarşamba

Çin-Tayvan-ABD İlişkileri ve ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Olaylı Tayvan Ziyareti

 

Giriş

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin önceki gün Tayvan’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmesiyle başlayan ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (Çin) diplomatik krizi tüm hızıyla devam ediyor. Krizin aniden ortaya çıkmasıyla birlikte askeri çatışma/savaş ihtimalleri bile konuşulurken, sert söylemlere karşın Çin’in şimdilik Pelosi’nin ziyaretine bir karşılık vermemesi nedeniyle krizin yatışma ihtimali daha yüksek olasılık olarak gözüküyor.

Bu yazıda, Çin-Tayvan-ABD üçgeninde gelişen ilişkileri ve ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin olaylı Tayvan ziyaretini analiz edeceğim. Bunun için, önce tarihsel süreçte Çin-Tayvan ilişkilerine dair bilinenleri derleyecek, daha sonra Tayvan’ı diplomatik olarak tanıyan ülkeleri açıklayacak, sonra ABD-Tayvan ilişkilerinin tarihini değerlendirecek, bir sonraki bölümde Pelosi’nin tartışmalı Tayvan ziyaretini analiz edecek ve son olarak ABD’nin sertleşen Çin politikasıyla birlikte gelecek değerlendirmelerimi sizlerle paylaşacağım.

Çin-Tayvan İlişkileri

Çin-Tayvan ilişkilerinin kökenleri oldukça gerilere gitmekte ve Tarih biliminin bir konusu olmaktadır. Ancak bu konuyu BBC’nin bir haberinden kısaca özetlemek gerekirse[1];

  • Çin kayıtlarına göre, Tayvan adalarından ilk kez Çin İmparatoru’nun bölgenin keşfi için bir ekip göndermesinin ardından MS 239 yılında bahsedilmekte ve bu husus Çin tarafından Tayvan’ın tarihsel olarak kendilerine ait olduğu iddiasını desteklemek için kullanılmaktadır.
  • 1624-1661 yıllarında Hollanda sömürgesi olan Tayvan, 1683’den 1895’e kadar ise Çin’in Qing Hanedanı tarafından yönetilmiştir. Tayvan, 17. yüzyıldan itibaren Çin’den çok sayıda göçmen alırken, bunların çoğu Fujian’dan gelen Hoklo Çinleri ya da Guangdong’dan gelen Hakka Çinleri’dir.
  • 1895 yılında tarihteki ilk Japonya-Çin Savaşı’nı Japonya’nın kazanmasının ardından, Qing Hanedanı Tayvan’ı Japonya’ya bırakmak zorunda kalmış ve Tayvan, Japonya’nın kontrolüne geçmiştir.
  • İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya yenilgiye uğrayınca, Tayvan’ın kontrolünden feragat etmiş ve bunun üzerine, savaşın galip taraflarından Çin Cumhuriyeti, ABD ve İngiltere’nin de onayıyla Tayvan’ın yönetimini devralmıştır. Ancak sonraki yıllarda Çin’de iç savaş çıkıp, Çinli komünistler (Çin Komünist Partisi-ÇKP) Mao Zedong önderliğinde 1949 yılında bir devrimle Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurunca, milliyetçi Kuomintang partisi lideri Çan Kay Şek, birlikleri ve yaklaşık 1,5 milyon destekçisiyle birlikte 1949 yılında Tayvan’a kaçmıştır. Bu tarihten itibaren Tayvan önce kendisinin Çin’in gerçek temsilcisi olduğunu, sonra da bağımsız bir devlet olduğunu iddia ederken, Çin de Tayvan’ı kendisine bağlı bir eyalet olarak değerlendirmiştir.[2]
  • Çin’in 20 Ocak 1955’te Doğu Çin Denizi’ndeki Yicangşan Adaları’nı Tayvan’dan geri alması üzerine, ABD Kongresi, 24 Ocak’ta dönemin ABD Başkanı’na (Dwight D. Eisenhower) Tayvan’ın deniz aşırı topraklarını koruma yetkisi veren “Formoza Kararı”nı kabul etmiştir.[3] ABD, İkinci Dünya Savaşı boyunca Çan Kay Şek önderliğindeki milliyetçi güçleri bilfiil desteklemiş ve adeta Tayvan konusunda kendine bir tür garantör rolü edinmeye çalışmıştır. Amerikan hükümetinin bu tutumu benimsemesinde, aynı yıllarda Kore Savaşı’nda Çin’in Sovyetler Birliği ile Kuzey Kore güçlerini desteklemesi de etkili olmuştur.
  • Tayvan, 1971 yılına kadar Çin’in temsilcisi olarak Birleşmiş Milletler’de yer almış; hatta BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden biri olmuştur. Ancak 1971 yılında BM Genel Kurulu’nun aldığı tarihli 2758 sayılı karar ile[4] Çin Halk Cumhuriyeti’nin Çin’in tek temsilcisi olduğu kabul edilmiş ve Tayvan BM’den atılarak, yerine Çin dahil edilmiştir. Bu sayede, Çin, günümüze kadar 181 ülke “tek Çin politikası” (one China policy) temelinde diplomatik ilişkiler kurmuştur.
  • Tayvan’dan 1980’lerde Çin’e yapılan ziyaretleri ve yatırım önündeki engellerin hafifletmesiyle birlikte, Pekin-Taipei ilişkileri de düzelmeye başlamış ve 1991 yılında Çin Halk Cumhuriyeti ile savaş halinin son bulduğu ilan edilmiştir. Hatta 1992 yılında, taraflar arasında sözlü olarak 1992 Uzlaşması’na (1992 Consensus) varılmış[5] ve bunun üzerine, Çin, “tek ülke, iki sistem” olarak adlandırılan ve 1997 yılında Hong Kong’ta başarıyla uygulanan birleşme seçeneğini masaya sunarak, Tayvan’ın Çin’e bağlanması halinde büyük oranda özerk olmasına izin vereceğini belirtmiştir. Ancak Tayvan bu öneriyi reddetmiş ve ilişkiler -o tarihten itibaren- zaman zaman yaşanan gerginliklere rağmen günümüze kadar kopmadan devam etmiştir.
  • Ülkesini son yıllarda adeta kanatları altına alan güçlü bir lider olan Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan’la birleşmeyi önemli bir siyasi başarı projesi olarak görmektedir. Bu konuda ısrarcı olan Cinping[6], buna karşın askeri müdahale yerine “barışçıl birleşme”den söz etmekte, fakat Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen de buna şiddetle karşı çıkmaktadır.[7]

Çin ve Tayvan haritası[8]

Çin tarafına göre, gerek 1943 yılında yayımlanan Kahire Deklarasyonu, gerek 1945 yılında yayımlanan Potsdam Bildirisi, gerekse de 1971 tarihli BM Genel Kurulu kararı nedeniyle Çin’in Tayvan üzerindeki toprak egemenliği konusunda hiçbir ihtilaf yoktur. Bu bağlamda, uluslararası hukuka göre, Çin Halk Cumhuriyeti hükümeti, tüm Çin’i temsil eden tek yasal hükümettir. Ancak Tayvanlı ve Amerikalı bazı yetkililer, 1971 tarihli kararın Çin Halk Cumhuriyeti’nin Çin’in tek temsilcisi olarak tanınmasına yol verse de, Tayvan’ın varlığını yok saymadığını iddia etmektedirler.[9] Daha önemlisi, ABD Tayvan’ı bir demokrasi olduğu için korurken, Çin’in otokratik modelinin bölgede ve dünyada yayılmasından endişe etmektedir.

Tayvan’ı Tanıyan Ülkeler

23 milyon civarında nüfusu olan Çin Cumhuriyeti veya Tayvan’ı dünyada resmi olarak tanıyan ülkelerin sayısı giderek azalmaktadır. Şimdilerde bu sayı 15 (Birleşmiş Milletler üyesi 14 ülke) civarında olup, bu ülkeler; Belize, Esvatini, Guatemala, Haiti, Honduras, Marshall Adaları, Nauru, Palau, Paraguay, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Tuvalu, Vatikan ve BM üyesi olmayan Somaliland’dır.[10] Son yıllarda 1,4 milyarlık devasa bir ülke olan Çin’in diplomatik baskıları ve artan gücünün doğal bir sonucu olarak, Dominik Cumhuriyeti, Kiribati, Solomon Adaları ve Nikaragua gibi bazı ülkeler Taipei (Tayvan) ile diplomatik ilişkilerini kesmişlerdir. Tayvan’la diplomatik ilişkilerini devam ettiren ülkelerin küçük ada ülkeleri oldukları ve dünya siyasetinde ciddi bir ağırlıklarının olmadığı da düşünülürse, Tayvan’ın diplomatik açıdan zor bir durumda olduğu söylenebilir. Bunun yanında, Tayvan’ın 60’a yakın ülkede 100’ün üzerinde diplomatik misyonu olup, bu misyonlar aracılığıyla birçok ülkeyle siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler kurulmaktadır. Türkiye de 1971 yılından beri Tayvan’ı değil, Çin’i resmi olarak tanımakta ve Tayvan’la ilişkilerini Taipei’deki Türk Ticaret Ofisi[11] ve Ankara’daki Taipei Ekonomi ve Kültür Misyonu[12] aracılığıyla sürdürmektedir.[13] Bunların dışında, Tayvan’ın Freedom House tarafından yapılan ölçeklendirmede -Türkiye ve Çin’in aksine- özgür ve demokratik bir ülke olarak değerlendirildiği de unutulmamalıdır.[14]

Tayvan’ı tanıyan ülkeler[15]

ABD-Tayvan İlişkileri

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından uzun süre Tayvan’ı Çin’in resmi temsilcisi olarak tanıyan ABD, 1971 tarihli BM kararının ardından, Çin-Sovyet uyuşmazlığını (Sino-Soviet Split) da bir avantaj olarak görerek, Henry Kissinger’ın Richard Nixon Başkanlığı döneminde başlattığı Çin’le yakınlaşma politikasının devamı olarak -ki ilişkiler tarihe ilginç bir vaka olarak geçen pinpon diplomasisi ile başlamıştır-, 1979 yılında Jimmy Carter’ın Başkanlığında Çin Halk Cumhuriyeti ile resmi ilişkilerini tesis etmiştir. Bu tarihten itibaren “tek Çin politikası”nı yürürlüğe sokan Washington, böylelikle Çin ile Tayvan'ın ileride olası birleşmelerine yeşil ışık yakmış ve Tayvan’la ilişkilerini kısıtlamış, ancak Tayvan’ı korumak adına da Tayvan’la İlişkiler Yasası’nı (Taiwan Relations Act)[16] kabul ederek, olası bir Çin saldırısına karşı Tayvan adasını korumak için bu ülkeye silah satmaya ve ekonomik ilişkilerini sürdürmeye devam etmiştir.[17]

Jimmy Carter ve Deng Xiaoping

Günümüzde, ABD Dışişleri Bakanlığı, Tayvan’ı Hint Pasifik’te kritik bir partner olarak tanımlarken, bu ülkeyle resmi diplomatik ilişkilerin olmadığını vurgulamış ve ABD’nin Tayvan’ın bağımsızlığına izin vermeyen “tek Çin politikası”na bağlılığını teyit etmiştir.[18] ABD, Tayvan’a son yıllarda da yüksek düzeyde silah satışı yapmaya devam etmektedir. ABD’nin Tayvan’a silah satışları özellikle Trump döneminde zirve yapmıştır.[19]

Nancy Pelosi’nin Tayvan Ziyareti

ABD protokol sıralamasında ABD Başkanı, ABD Başkan Yardımcısı ve eyalet Başkanlarından sonra dördüncü sırada gelen ABD Temsilciler Meclisi Başkanlığı, sembolik ancak oldukça önemli bir makamdır.[20] Aslında, önceden planlanan Pelosi ziyareti, Çin’in tepkisi üzerine Nisan ayında iptal edilmiş ve basına bu şekilde bir açıklama yapılmıştır. Buna karşın, son ana kadar kesinleşmeyen Pelosi’nin Tayvan ziyareti, önceki gün ani bir şekilde yapılmıştır. Bu durum ABD Başkanı Joe Biden’ı da Çin karşısında zor bir duruma sokmuştur. Hatta Amerikan basınına göre, Biden, ziyareti yapmaması konusunda Pelosi’yi ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır.[21]

Ziyaret öncesinde Çin makamları ABD’li yetkilileri uyarmış; örneğin, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian, “Umarız ABD Çin’in verdiği güçlü ve net mesajın farkındadır. Ateşle oynarsanız yanarsınız.” demiştir.[22] Ayrıca, Çin Medya Grubu’ndan Cao Ying, yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden’ın Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile yaptığı görüşmede “tek Çin” ilkesine bağlı kalma sözünü verdiğini, ancak pratikte tersi yönde adımlar attığını dile getirmiştir.[23]

Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti diplomatik krize neden oldu

Tüm uyarılara rağmen bu ziyareti gerçekleştiren Nancy Pelosi ise, “Tayvan ile görüşmelerimiz, müttefiğimize verdiğimiz desteği doğrulamamıza ve ortak çıkarlarımızı desteklemeye odaklanacaktır. ABD'nin Tayvan halkı ile dayanışması, bugün her zamankinden daha önemlidir. Ziyaretimiz ABD'nin politikasıyla çelişmiyor.” açıklamasını yaparak, 4 günlük Asya turu kapsamında gittiği Tayvan’da Tayvan Parlamentosu’nu ziyaret etmiş ve “Tayvan dünyadaki en özgür toplumlardan biri” demiştir.[24] ABD Ulusal Güvenlik Koordinatörü John Kirby ise, Pelosi’nin ziyaretinin “tek Çin politikası”nı değiştirmediğini ve Washington’ın Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemediğini açıklamıştır.[25]

Çin Dışişleri Bakanlığı, bu ziyaret karşısında hemen bir açıklama yapmış ve bunun ABD’nin yıllardır uyguladığı “tek Çin politikası”na aykırı ve Çin’in toprak bütünlüğü ve egemenliğine karşı yapılmış bir hamle olduğunu vurgulamıştır.[26] Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de, bu ziyareti “açık bir provokasyon” olarak değerlendirerek, ABD'nin Tayvan Boğazı’nda barış ve istikrarı baltalayan bir numaralı unsura dönüştüğünü söylemiştir.[27] Ziyaret üzerine ABD’nin Çin Büyükelçisi Nicholas Burns de Çin Dışişleri Bakanlığı’na çağrılmıştır.[28] Ayrıca ziyaretin duyulmasının hemen ardından, Çin’in SU-35 savaş jetlerinin Tayvan Boğazı’nı geçtiği duyurulmuştur.[29] Ek olarak, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, Tayvan Boğazı’ndaki gerilimi tırmandırmak için provokatif eylemlerde bulunan tarafın ABD ABD olduğunu vurgulamış ve ciddileşen gerilimin tüm sorumluluğunun tamamen ABD’ye ait olduğunu açıklamıştır.[30]

Demokrat Partili Nancy Pelosi’den yıllar önce, dönemin Cumhuriyetçi Partili Temsilciler Meclisi Başkanı Newt Gingrich’in de 1997 yılında Tayvan’ı ziyaret ettiğini ve bu ziyarete Pekin tarafından büyük tepki gösterilmediğini de bu noktada hatırlamak gerekir.[31] Bu anlamda, Çin’in yıllar içerisinde değişen ve sertleşen politikasını, hem ABD’nin Donald Trump döneminden başlayarak giderek Çin karşıtı bir söylem ve politikaya yönelmesinin Pekin’de yarattığı tepkiye, hem de Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in son yıllarda sertleşen politik tutumuna bağlamak mümkündür. Ek olarak, bu durumun ABD iç politikası açısından da anlamı olduğu düşünülebilir. Zira 2022 ara seçimleri öncesinde, Demokratlar, Amerikalı seçmenlere Çin karşıtlığı konusunda Cumhuriyetçilerden geride kalmadıklarını göstermek istemiş olabilirler.

ABD’nin Çin Politikası Sertleşiyor

Çin’in ekonomik olarak güçlenmesinden ve birkaç yıl içerisinde büyük ihtimalle kendisini geçecek olmasından rahatsız olan ABD, Çin’e yönelik politikalarını giderek sertleştirmektedir. Nitekim Barack Obama’nın ikinci döneminde “Pivot to Asia” politikasını başlatan Washington, Donald Trump döneminde Çin’le ticareti sınırlandırmak adına korumacı politikalara yönelmiş ve Covid-19 (koronavirüs) salgını nedeniyle Pekin’i dünyada şeytanlaştırmaya gayret etmiştir. ABD, Joe Biden Başkanlığında da öncelik olarak Hint Pasifik’e yönelmekte ve bölge ülkeleriyle çeşitli ittifaklar inşa ederek Çin’i adeta çevrelemektedir. Örneğin, ABD’nin Birleşik Krallık ve Avustralya ile oluşturduğu AUKUS ve Avustralya, Hindistan ve Japonya ile oluşturduğu QUAD’a ek olarak, çok yakın tarihlerde ABD ile birlikte Hindistan, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) dahil olduğu I2U2 Grubu oluşturulmuştur.[32] Bunlara ek olarak, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, 12 Temmuz 2022 tarihinde, Avustralya,  Cook Adaları, Fiji, Fransız Polinezyası, Kiribati, Marshall Adaları, Mikronezya, Nauru, Yeni Kaledonya, Yeni Zelanda, Niue, Palau, Papua Yeni Gine,  Samoa, Solomon Adaları, Tonga, Tuvalu ve Vanuatu gibi üyeleri olan ve Pasifik ülkeleri arasındaki işbirliğini güçlendirme amacındaki Pasifik Adaları Forumu toplantısına katılmış ve burada yaptığı konuşmada ABD’nin bölgeye yönelik yatırım ve işbirliği planlarından söz etmiştir.[33] ABD’nin sertleşen politikalarını, bölge uzmanı Ümit Alperen’e göre sahada da görmek mümkündür. ABD, İngiltere, Japonya, Hollanda, Kanada ve Yeni Zelanda’nın Filipinler Denizi’nde 2021 yılı Ağustos ayı sonlarında çok-uluslu bir ortak deniz tatbikatı gerçekleştirmesi ve Çin’in Hong Kong nedeniyle ilişkisinin ters yüz olduğu İngiltere’nin geçtiğimiz günlerde 2008’den sonra ilk defa Tayvan Boğazı’ndan geçerek Tayvan’a savaş gemisi göndermesi gibi hususlar bu kapsamda örnek verilebilir.[34] Buna karşılık olarak, Çin de, son dönemde egemenliğini tanımadığı Tayvan’ın hava sahasının olmadığını iddia ederek ihlaller yapmakta ve Güney Çin Denizi’ndeki etkinliğini arttırmaktadır. Hatta birçok uzman, Çin’in gerekli güce ulaştığında Tayvan’ı işgal edeceğini bile iddia etmektedir.[35]

Bölgedeki ekonomik gelişmeler de ABD-Çin rekabeti açısından önemlidir. ABD, bu ülkedeki ticarete yön vermesi beklenen Trans-Pasifik Ortaklığı İçin Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma’ya (TPP veya yeni ismiyle CPTPP/Comprehensive and Progressive Agreement for Trans-Pacific Partnership) Barack Obama döneminde dahil olmuş, ancak Donald Trump döneminde bu anlaşmadan çekilmiştir. Yaklaşık 500 milyon insanı içeren bir pazarı kapsayan bu anlaşmanın mevcut üyeleri; Japonya, Malezya, Vietnam, Singapur, Brunei, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Meksika, Şili ve Peru’dur.[36]  Hatta ABD’nin anlaşmadan çekilmesi üzerine, Çin de bu anlaşmaya katılmak için 2021 yılında bir başvuru yapmış ancak henüz üyeliğe kabul edilmemiştir.[37] Anlaşmaya dahil olmak noktasında tüm üyelerin onayı gerektiği için, Çin’in Japonya ve Avustralya gibi ABD müttefikleri tarafından engellenmesi beklenmektedir. Bu anlamda, ABD-Çin rekabeti ekonomik anlamda da sürmekte ve bölge ülkelerini taraf seçmeye zorlamaktadır. Bu kapsamda, Güney Kore, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Filipinler gibi ülkeler kesin ABD yanlısı olarak nitelendirilebilirken, Kuzey Kore, Rusya ve Pakistan da Çin’e yakın ülkelerdir. Bölge dengelerini belirleyecek en önemli ülke ise Hindistan olup, bu ülkenin dış politika tavrı henüz kesin belirlenmiş değildir. Ancak Hindistan’ın ABD’ye daha yakın durduğu söylenebilir.

Sonuç

Sonuç olarak, ABD’nin Asya Pasifik veya Hint Pasifik açılımını sürdürmeye devam edeceği ve uzun vadeli rakibi olarak gördüğü Çin’le rekabete soyunacağı açıktır. Ancak, bu rekabetin bölgenin ekonomik gelişimi ve küresel barış ve istikrarı bozmadan gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu anlamda, Çin'in Covid-19 (koronavirüs) aşısı geliştirebilen az sayıda ülkelerden biri olduğu, üçüncü dünya ülkelerinin kalkınmasında (özellikle Afrika'da) önemli katkılarının olduğu ve Kuşak Yol Projesi gibi küresel ticareti hızlandıracak ve kolaylaştıracak projelere kaynaklık ettiği unutulmamalı ve bu ülke bir anda olumsuz bir konuma itilmemelidir. Zira Çin, hem nüfus, hem de ekonomi anlamında çok büyük ve küresel istikrar için olmazsa olmaz bir ülkedir. Üstelik Ukrayna'da savaşın devam ettiği bir dönemde, Çin'i uluslararası hukuk ve sisteme bağlı tutmaya çalışmak bence çok daha doğru bir tavır olacak ve dünyanın Soğuk Savaş dönemindeki gibi iki kutba bölünmesini engelleyerek, küreselleşmeyi geliştirecektir. Ancak Çin de, Şi Cinping döneminde giderek sertleşen politikaları konusunda özeleştiri yapabilmeli ve yeniden Deng Xiaoping dönemindeki mütevazı ve piyasa ekonomisini geliştiren tavra dönmelidir.

Tüm bu nedenlerle, ABD-Çin ilişkilerinde provokatif eylemlerden kaçınmak ve uluslararası uygun şekilde rekabet etmek tarafların yapabileceği en doğru tavırdır. Bu anlamda, Nancy Pelosi'nin ziyaretinin ABD'ye veya uluslararası sisteme katkısından çok zararı olmuştur denilebilir. Son olarak, Türkiye için en doğru tavır ise, gerginliklerden uzak durmak ve ekonomik ve siyasi gelişimine odaklanmaktır. Bu doğrultuda, kuşkusuz Türkiye’nin geleneksel müttefiki ABD olsa da, yeni bir küresel güç olan Çin ilişkiler de ihmal edilmemelidir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] BBC Türkçe (2022), “5 soruda Çin-Tayvan gerginliği”, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/articles/c2xgr235jrno.

[2] Ümit Alperen (2021), “Çin, Tayvan, Pasifik’te yeni dengeler, yeni krizler”, Fikir Turu, 01.11.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://fikirturu.com/jeo-strateji/cin-tayvan-pasifikte-yeni-dengeler-yeni-krizler/.

[3] Emre Aytekin (2022), “Çin-Tayvan anlaşmazlığı 70 yılı aşkın süredir askeri gerilimlere sebep oluyor”, Anadolu Ajansı, 01.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cin-tayvan-anlasmazligi-70-yili-askin-suredir-askeri-gerilimlere-sebep-oluyor/2650490.

[4] Bakınız; https://web-archive-2017.ait.org.tw/en/un-res-2758-voted-to-admit-communist-china.html.

[5] Bakınız; http://en.people.cn/200410/13/eng20041013_160081.html.

[6] BBC (2021), “China-Taiwan tensions: Xi Jinping says 'reunification' must be fulfilled”, 09.10.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-asia-china-58854081.

[7] BBC (2019), “Xi Jinping says Taiwan 'must and will be' reunited with China”, 02.01.2019, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-asia-china-46733174.

[8] David Brown (2022), “China and Taiwan: A really simple guide”, BBC, 03.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-asia-china-59900139.

[9] Legu Zhang (2021), “How China Misrepresents the U.S. ‘One China’ Policy on Taiwan”, Polygraph.info, 11.10.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.polygraph.info/a/factcheck-one-china-policy-principle/31499875.html.

[10] AlJazeera (2021), “Who are Taiwan’s diplomatic allies?”, 10.12.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2021/12/10/who-are-taiwan-diplomatic-allies.

[11] Bakınız; http://taipei.to.mfa.gov.tr/Mission.

[12] Bakınız; https://www.roc-taiwan.org/tr_tr/index.html.

[13] Tayvan Dış Ticaret Ltd. Şti., “Tayvan’ın Diplomatik Durumu ve Vize İşlemleri”, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: http://www.tayvanticaret.com/?page_id=20&fbclid=IwAR3lg0x0NJV_owzKfZx4wKrk4dwoqjqBC7_mk7lCbytIiAbsBGMUE181qt4.

[14] Freedom House, “Countries and Territories”, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://freedomhouse.org/countries/freedom-world/scores.

[15] Bloomberg (2021), “These Are All the Friends Taiwan Has Left in the World”, 10.12.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-12-10/taiwan-s-last-diplomatic-friends-make-up-0-2-of-global-gdp-map.

[16] Bakınız; https://www.congress.gov/bill/96th-congress/house-bill/2479.

[17] BBC (2021), “What is the 'One China' policy?”, 06.10.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-asia-china-38285354.

[18] U.S. Department of State (2022), “U.S. Relations With Taiwan”, 28.05.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.state.gov/u-s-relations-with-taiwan/.

[19] Lindsay Maizland (2022), “Why China-Taiwan Relations Are So Tense”, CFR, 26.05.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/backgrounder/china-taiwan-relations-tension-us-policy-biden.

[20] “THE ORDER OF PRECEDENCE OF THE UNITED STATES OF AMERICA”, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.state.gov/wp-content/uploads/2020/05/2020-Order-of-Precedence-FINAL.pdf.

[21] Christina Wilkie (2022), “Pelosi’s Taiwan trip is a new headache for Biden, increases tension with China”, CNBC, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.cnbc.com/2022/08/02/white-house-struggles-to-insulate-bidens-china-policy-from-pelosis-taiwan-trip.html.

[22] Wang Qi (2022), “China sternly warns Biden admin not to arrange Pelosi's visit to Taiwan, PLA 'will not sit idly by'”, Global Times, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.globaltimes.cn/page/202208/1271966.shtml.

[23] CRI Türk (2022), “Çin’in kara, deniz ve hava kuvvetleri savaşa hazır”, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://criturk.com/cinin-kara-deniz-ve-hava-kuvvetleri-savasa-hazir/.

[24] NTV (2022), “ABD ile Çin arasında Tayvan Krizi: ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi Tayvan'da”, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/abdile-cin-arasinda-tayvan-krizi-abd-temsilciler-meclisi-baskani-pelosi-tayvanda,ZBrZmyaBaEqLPhc5Xwy_nQ.

[25] The Print (2022), “White House says nothing changed about One China policy, US does not support Taiwan independence”, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://theprint.in/world/white-house-says-nothing-changed-about-one-china-policy-us-does-not-support-taiwan-independence/1065062/.

[26] Xinhua News (2022), “Statement by China's Ministry of Foreign Affairs on Pelosi's visit to Taiwan”, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://english.news.cn/20220802/df586fce79c04a9282c05cd26e997bb3/c.html.

[27] CRI Türk (2022), “Wang Yi: Pelosi’nin Taiwan ziyareti, açık bir siyasi provokasyon”, 03.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://criturk.com/wang-yi-pelosinin-taiwan-ziyareti-acik-bir-siyasi-provokasyon/.

[28] CRI Türk (2022), “ABD’nin Çin Büyükelçisi Burns, Çin Dışişleri Bakanlığına çağrıldı”, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://criturk.com/abdnin-cin-buyukelcisi-burns-cin-disisleri-bakanligina-cagrildi/.

[29] CRI Türk (2022), “Çin’in Su-35 jetleri Tayvan Boğazı’nı geçiyor”, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://criturk.com/cinin-su-35-jetleri-tayvan-bogazini-geciyor/.

[30] CRI Türk (2022), “Çin: Sözde “Taiwan’ın bağımsızlığı” ayrılıkçı güçlerine meydanı boş bırakmayız”, ”, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://criturk.com/cin-sozde-taiwanin-bagimsizligi-ayrilikci-guclerine-meydani-bos-birakmayiz/.

[31] Wenxin Fan (2022), “China Tolerated Visit to Taiwan 25 Years Ago. It Now Sees That as Mistake.”, The Wall Street Journal, 02.08.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.wsj.com/livecoverage/nancy-pelosi-taiwan-visit-china-us-tensions/card/china-tolerated-a-visit-to-taiwan-25-years-ago-it-now-sees-that-as-a-mistake--VNK7ekOOP0Coch9JrB03.

[32] Cenk Tamer (2022), “Batı Asya’daki “I2U2” İttifakı: Yeni Bir “QUAD” mı?”, ANKASAM, 25.07.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.ankasam.org/bati-asyadaki-i2u2-ittifaki-yeni-bir-quad-mi/.

[33] The White House (2022), “Remarks by Vice President Harris at the Pacific Islands Forum”, 12.07.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.whitehouse.gov/briefing-room/speeches-remarks/2022/07/12/remarks-by-vice-president-harris-at-the-pacific-islands-forum/.

[34] Ümit Alperen (2021), “Çin, Tayvan, Pasifik’te yeni dengeler, yeni krizler”, Fikir Turu, 01.11.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://fikirturu.com/jeo-strateji/cin-tayvan-pasifikte-yeni-dengeler-yeni-krizler/.

[35] Peter Gries & Tao Wang (2019), “Will China Seize Taiwan?”, Foreign Affairs, 15.02.2019, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.foreignaffairs.com/articles/china/2019-02-15/will-china-seize-taiwan; Derek Grossman (2018), “Beijing’s Threats Against Taiwan Are Deadly Serious”, Foreign Policy, 22.05.2018, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://foreignpolicy.com/2018/05/22/beijings-threats-against-taiwan-are-deadly-serious/; Ian Easton (2017), “Why China Plans to Invade Taiwan”, The National Interest, 11.12.2017, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://nationalinterest.org/feature/why-china-plans-invade-taiwan-23607; James Palmer (2016), “China Really Isn’t Joking About Taiwan”, Foreign Policy, 05.12.2016, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://foreignpolicy.com/2016/12/05/china-really-isnt-joking-about-taiwan/.

[36] İMMİB (2021), “Trans-Pasifik Ortaklığı'nın Potansiyeli ve Gelişmeler/ Dünya Gazetesi 21.06.2021”, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://immib.org.tr/tr/kose-yazilari-genel-sekreterden-transpasifik-ortakliginin-potansiyeli-ve-gelismeler.

[37] BBC Türkçe (2021), “Çin, Asya-Pasifik'te kendisine karşı oluşturulan ticaret anlaşmasına katılmak için başvuru yaptı”, 17.09.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58594904.