Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kısa bir süre önce yaptığı açıklamalarla gündeme gelen başkanlık sistemi ve parlamenter sistem farklılıkları, aslında uzunca bir süredir Karşılaştırmalı Politika alanında devam bir tartışmadır. Bu yazıda kısaca parlamenter sistem ve başkanlık sisteminin özelliklerini anlatarak, olumlu ve olumsuz özelliklerini tartışmaya açmaya çalışacağım.
1. PARLAMENTER SİSTEM
Parlamenter rejim tarihsel gelişmelerin ürünüdür ve esas anlamıyla 18. ve 19. yüzyıllarda İngiltere’deki uygulamalarla ilk kez ortaya çıkmıştır. Diyebiliriz ki; parlamenter rejim üç aşamalı gelişim gösteren monarşik rejimin sonuncu biçimidir. Mutlak monarşilerin yükselen burjuvazinin talepleri karşısında meşruti monarşilere dönüşmesi sonrası parlamenter monarşi diyebileceğimiz dönemle beraber parlamenter sistem Avrupa ülkelerinde gelişmeye ve yerleşmeye başlamıştır. Kıta Avrupa’sında parlamenter rejim ilk olarak 1814 yılında Fransa’da kurulmuş, Fransa’yı Belçika ve Norveç izlemiştir. Genelde parlamenter sistemlerde iki başlı yürütme vardır. Bu yürütme ikiliği; Devlet başkanı (kral veya cumhurbaşkanı) ve Başbakan’dan (hükümet ve bakanlar kurulunun başı) oluşur. Parlamenter sistemde Başbakan’ın yetkileri Devlet başkanına göre çok daha kapsamlı olmalıdır, aksi takdirde parlamenter sistem değil yarı-başkanlık sistemi oluşur. Parlamentarizm esas itibariyle üç ilkeye dayanır; yürütme ve yasama arasında eşitlik, iki güç arasında işbirliği ve her iki gücün birbiri üzerinde sahip oldukları etkileme yetenekleri. Parlamenter sistemde genellikle çift-meclisli (bicameral, Meclis-Senato) yapı görülür ancak Türkiye örneğinde olduğu gibi tek meclisli parlamenter sistem de olabilir. Parlamenter sistemde kabinenin (yürütme) uygulamalarının Parlamento tarafından denetlenmesi ve yasaların Parlamento tarafından (yasama) yapılması esastır. Parlamenter sistemin hakkıyla işleyebilmesi için parti içi demokrasinin varlığı şarttır zira genel başkanların parti içi demokrasi olmayan ortamlarda aşırı güç kazanması nedeniyle milletvekillerinin yasama erkini hakkıyla ifa etmeleri imkânsızlaşır. Parlamenter sistemler; hükümetin üstün olduğu parlamenter rejimler ve parlamentonun üstün olduğu parlamenter rejimler olarak ikiye ayrılabilir. Hükümetin üstün olduğu parlamenter rejimlere verilebilecek en iyi örnek İngiltere’dir. Bu ülkedeki iki partili siyasal sistem ve çoğunluk seçim sistemi nedeniyle gücün tek bir partide toplanması ve parti içi demokrasinin sınırlı oluşu nedeniyle başbakanların büyük güç sahibi olması bunda etkilidir. Ayrıca başbakanların kanun hükmünde kararname yetkileri vardır. Türkiye de Cumhurbaşkanı’nın aşırı yetkileri sayılmazsa bu sisteme örnek gösterilebilir. Parlamentonun üstün olduğu parlamenter rejimler daha çok geçmişte görülen (Fransız 3. ve 4. Cumhuriyeti, Federal Batı Alman Cumhuriyeti) ve başbakan ve hükümetin yetkilerinin sınırlı olduğu rejimlerdir. Çok partili siyasal sistem ve nispi temsil seçim sisteminin uygulandığı ülkelerde rejimler bu iki sistem arasında yerlerde konumlanırlar.
2. BAŞKANLIK SİSTEMİ
Başkanlık sisteminde ise parlamenter sistemden farklı olarak devlet başkanı veya Cumhurbaşkanı direkt halk tarafından seçilir. Bu sistemde yürütme devlet başkanı ve onun oluşturacağı kabineye, yasama ise Meclis’e aittir ve güçler bölüşülmüştür. Başkan halk tarafından seçildiği için güvenoyu alması gerekmez ve Meclis tarafından düşürülemez. Başkanlık sistemine en uygun örnek Amerika Birleşik Devletleri’dir. Zaten başkanlık sistemi daha çok Amerika (Kuzey ve Güney Amerika) ülkelerinde görülür. Başkanlık sisteminde bir anlamda yürütme Başkan’a, yasama Kongre’ye aittir. Başkanın Kongre’yi (Meclis) dağıtma yetkisi yoktur. Kongre’nin de Başkan’a güvensizlik oyu vererek düşürme yetkisi bulunmamaktadır. Ancak Başkan veto yetkisiyle Kongre’nin işleyişine müdahalede bulunabilir. Halk tarafından seçilen ve tüm yürütme erkini elinde bulunduran Başkan kabineyi tamamen kendisi seçer ve başka partilerden kişilerle de çalışabilir[1]. Kabine üyeleri senatör veya kongre üyesi olmak zorunda değildir. Bu sistemde güç tek bir kişiyle özdeşleşmekte, başkana çok fazla yetki verilmektedir. Başkanlık sisteminde Başkan seçildiği 4 yıl süreyle sorumsuzdur ve tüm yürütme erkini elinde bulundurur. Ancak istediği yasaları çıkarabilmek için Kongre’yi ikna etmek zorundadır. Başkanlık sistemi demokratik krizlere daha açıktır. Latin Amerika ülkelerinde Başkan’ın geniş yetkileri nedeniyle geçmişte sık sık diktatoryal rejimler kurulmuştur. Yine askeri darbeler bu ülkelerde sık görülmüştür. Başkan’ın Kongre’yi ikna edememesi durumunda bu sistemde kilitlenme (deadlock) meydana gelebilir. Başkan istediği hiçbir yasayı Kongre’den geçiremez. Demokrasinin özü kabul edilen çatışma ve uzlaşı bu sistemde fazla görülmez.
3. BAŞKANLIK SİSTEMİ VE PARLAMENTER SİSTEM KARŞILAŞTIRMASI
Yüzeysel yapılan değerlendirmelerde Başkanlık sisteminde başkanın direkt halkoyuyla seçilmesi Parlamenter sisteme göre daha demokratik bir özellik olarak vurgulanır. Oysa Parlamenter sistemde de seçmen oyunu belli bir partiye verirken o partinin liderinin başbakan olması isteğini göz önünde tutmaktadır. ABD gibi iki rakip parti arasındaki siyasal farklılıkların çok sınırlı düzeyde olduğu ülkelerde Başkanlık seçimi daha çok bir propaganda ve reklam yarışı özelliği taşımakta, adayların karizmaları ve kişisel-ticari bağlantıları seçmenin tercihinde etkili olmaktadır. Oysa Parlamenter sistemde Başbakan olması istenen kişiler partilerinin siyasal çizgilerinin temsilcileri olarak yarışmakta ve ülke genelinde daha yaygın kabul gören siyasal anlayış, ideoloji halkın oyuyla iktidara taşınmaktadır.
Karşılaştırmalı Politika uzmanı Juan Linz’e göre[2] Başkanlık sistemlerinde seçimlerde uygulanan çoğunluk sistemi nedeniyle sistem kutuplaşmanın yoğun olduğu toplumlarda çıkmaza kadar sürüklenebilmektedir. Oysa Parlamenter sistemde uygulanan nispi temsil ve d‘Hondt sistemleri gücün tek elde toplanmasındansa bölüştürülmesini sağladığı için daha sağlıklı ve demokratik bir yöntemdir. Ünlü siyaset bilimci Giovanni Sartori'nin "blame game (suçlama oyunu)" adını verdiği Başkan-Kongre zıtlaşması sorununun olmaması için ancak Amerika'da olduğu gibi rakip partilerin birbirleriyle hemen hemen aynı şeyleri söylemeleri, hedeflemeleri gerekmektedir. Oysa Parlamenter sistemde yürütme mecliste çoğunluğu bulunan, dolayısıyla yasamayı da büyük ölçüde şekillendiren parti veya partiler tarafından kurulduğu için devlet idaresi daha kolay olmakta, sistem daha zor krize girmektedir.
Juan Linz‘e göre iki sistem arasındaki bir diğer önemli fark; Başkanlık sisteminde Başkan’ın görev süresi boyunca yerini istediği sürece koruyabilmesine olanak veren düzenlemelerdir. Oysa Parlamenter sistemde mecliste hükümetin ve Başbakan’ın düşürülmesi olasıdır. Ayrıca başkanlık sisteminde tüm ulusun ve devletin tek bir kişiyle -Başkanla- özdeşleşmesi demokrasi açısından olumsuz bir eğilimdir. Zira tüm yürütme erki elinde bulunan Başkan böyle bir sistemde istediği takdirde muhalif gruplara çok sert uygulamalara yönelebilir. Başkanlık sisteminde oluşabilecek bir diğer sorun partileriyle ilişkileri sınırlı düzeyde olan Başkanların ülkeyi kurumsal olmayan şahsi bir şekilde yönetebilmelerine prim vermesidir. Oysa Parlamenter sistemde sivil toplum örgütleriyle bağlantılı olan partilerin tüm eksikliklerine rağmen kurumsal yapıları bulunmakta ve bu da demokrasinin kurumsallaşması ve pekişmesi açısından olumlu bir etki yapmaktadır.
Bunlara karşın Jose Antonio Cheibub ve Fernando Limongi “Parliamentary and Presidential Democracies Reconsidered" makalelerinde Parlamenter sistemde gerekli siyasal düzenlemelerin yapılmaması (seçimlerdeki baraj sistemi) gerçek anlamıyla azınlık hükümetlerinin kurulmasına yol açmaktadır. Zira Başkanlık sisteminde oyların yarısından bir fazla oy alan partinin adayı başkan olabilirken, Parlamenter sistemde yalnızca yüzde 10 oyla bir parti tüm yasama ve yürütme gücünü tekeline alabilmektedir. Scott Mainwaring'in “Presidentialism, Multipartism, and Democracy” makalesinde sunduğu istatistikler de Parlamenter sistemin Başkanlık sistemine göre daha başarılı olduğunu ortaya koymaktadır. Mainwaring'e göre günümüzde 31 pekişmiş demokratik rejimin yalnızca dördü Başkanlık sistemiyle yönetilmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Başkanlık sistemlerinden yalnızca yüzde 22,6'sı yaşayabilirken, bu oran Parlamenter sistemlerde yüzde 60 dolaylarındadır.
Türkiye gibi padişahlık ve tek-adam yönetimi geleneğinden gelen ve üzüntüyle söylemek gerekirse demokrasi kültürünün halkın bir bölümüne hala yerleşmediği bir ülke için de, Başkanlık sisteminin son derece sakıncalı sonuçları olabileceği ve bazı Latin Amerika ülkelerinde görülen popülist otoriter yönetimlere yol verebileceği şimdiden akıllara gelmektedir.
Ozan Örmeci
[1] ABD Başkanı Barrack Obama’nın Cumhuriyetçi Parti’den Robert Gates’i savunma bakanı olarak yeniden görevlendirmesi buna iyi bir örnektir.
[2] Başkanlık sistemi-Parlamenter sistem tartışmaları konusunda önemli bir otorite olan Juan Linz’in “The Virtues of Parliamentarism” ve “The Perils of Presidentialism” makaleleri mutlaka okunmalıdır.