Türkiye’nin açılan yeni üniversiteleri, düşünce kuruluşları ve genişleyen
vizyonuna paralel olarak, Türk Dış Politikası literatüründe de son dönemde
birbiri ardına yeni ve önemli kitaplar yayınlanmaya başladı. Bu kitaplardan
birisi de, Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim
üyesi Doç. Dr. Hüseyin Işıksal[1] ile
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü
öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Göksel’in[2]
editörlüğünde hazırlanan Turkey’s
Relations with the Middle East adlı eserdir.[3] Tam
ismi Turkey’s Relations with the Middle
East: Political Encounters after the Arab Spring (Türkiye’nin Orta Doğu ile
İlişkileri: Arap Baharı Sonrasında Karşılaşmalar) olan kitap, ünlü Springer
yayınevi tarafından basılmıştır. Bu yazıda, İngilizce olarak ve yeni yayımlanan
bu akademik kitapla ilgili bazı temel bilgiler verilecektir.
Turkey’s Relations with the Middle East
Toplam 220 sayfalık kitap, Oğuzhan Göksel’in kaleme aldığı giriş
niteliğindeki “Introduction: The Politics of Power Amidst the
Uprisings of Hope” (Giriş: Umut
Ayaklanmaları Esnasında Güç Politikaları) bölümü dışında 3 bölümden
oluşmaktadır. “The Turkish Model and Arab Spring” (Arap Baharı ve Türk Modeli)
başlıklı birinci bölümde toplam 4 makale yer almaktadır. Bunlar; Hüseyin
Işıksal’ın yazdığı “Turkish Foreign Policy, the Arab Spring, and the Syrian Crisis: One Step Forward, Two
Step Backs” (Türk Dış Politikası, Arap Baharı ve Suriye Krizi: Bir Adım İleri,
İki Adım Geri), Oğuzhan Göksel’in yazdığı “Eurocentrism Awakened: The Arab
Uprisings and the Search for a ‘Modern’ Middle East” (Avrupamerkezciliğin
Uyanışı: Arap Ayaklanmaları ve Modern Orta Doğu Arayışı), Stefano M. Torelli’nin
yazdığı “The Rise and Fall of the Turkish Model for the Middle East” (Orta Doğu
için Türkiye Modelinin Yükselişi ve Çöküşü) ve Cemal Burak Tansel’in yazdığı “Ties
that Bind: Popular Uprisings and the Politics of Neoliberalism in the Middle East” (Zorlayıcı Bağlar: Orta
Doğu’da Halk Ayaklanmaları ve Neoliberalizm Politikaları) kitap-içi
bölümleridir.
“Turkey’s Relations with Middle Eastern Powers After the Arab Spring” (Arap
Baharı Sonrasında Türkiye’nin Orta Doğu Güçleriyle İlişkileri) başlıklı ikinci
bölümde de toplam 4 makale yer almaktadır. Bunlar; Hüseyin Işıksal’ın yazdığı “Political
Chaos in Iraq, ISIS, and Turkish Foreign Policy: The High Cost of the
Westphalian Delusion” (Irak’ta Siyasi Kaos, IŞİD ve Türk Dış Politikası:
Vestfalyen Aldatmacanın Ağır Bedeli), Süleyman Elik’in yazdığı “The Arab Spring
and Turkish-Iranian Relations, 2011–2016” (Arap Bahar ve Türkiye-İran
İlişkileri: 2011–2016), Konstantinos Zarras’ın yazdığı “Assessing the Regional Influence
and Relations of Turkey and Saudi Arabia After the Arab Spring” (Arap Baharı
Sonrasında Türkiye-Suudi Arabistan İlişkilerinin Bölgesel Etkilerini
Değerlendirmek) ve Nikos Christofis’in yazdığı “Turkey, Cyprus, and the Arab
Uprisings” (Türkiye, Kıbrıs ve Arap Ayaklanmaları) bölümlerdir.
Kitabın “Turkey’s Domestic Politics and Relations with Non-State Actors
of the Middle East” (Türkiye’nin İç Politikası ve Orta Doğu’da Devlet Dışı
Aktörlerle İlişkiler) başlık üçüncü bölümünde ise toplam 5 bölüm yer almıştır. Bunlar;
Michelangelo Guida ve Oğuzhan Göksel’in birlikte yazdıkları “Reevaluating the
Sources and Fragility of Turkey’s Soft Power After the Arab Uprisings” (Arap Ayaklanmaları
Sonrasında Türkiye’nin Yumuşak Gücünün Kırılganlığını ve Kaynaklarını Yeniden
Değerlendirmek), Hakan Köni’nin yazdığı “Comparing the Political Experiences of
the Justice and Development Party in Turkey and the Muslim Brotherhood in Egypt”
(Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in
Siyasi Deneyimlerini Karşılaştırmak), Nathaniel Handy’nin yazdığı “Turkey’s
Evolving Relations with the Kurdish Regional Government (KRG) of Iraq Since the
Arab Spring” (Arap Baharı’ndan Beri Türkiye’nin Irak’a Bağlı Kürdistan Bölgesel
Yönetimi ile Kademeli Olarak Gelişen İlişkileri), Şeref Kavak’ın yazdığı “The
Arab Spring and the Emergence of a New Kurdish Polity in Syria” (Arap Baharı ve
Suriye’de Yeni Kürt İdaresinin Kurulması) ve Hüseyin Işıksal’ın yazdığı “Conclusion:
Turkey and the Middle East in an Age of Turbulence” (Sonuç: Çalkantılar Çağında
Türkiye ve Orta Doğu) başlıklı kitap-içi bölümleridir.
Doç. Dr. Hüseyin Işıksal ile Yrd. Doç. Dr.
Oğuzhan Göksel
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Göksel, “Introduction: The Politics of Power Amidst
the
Uprisings of Hope” (Giriş: Umut
Ayaklanmaları Esnasında Güç Politikaları) başlıklı kitabın giriş bölümünde, kitap hakkında önemli bilgiler vermektedir. Göksel’e göre, Arap Baharı
sürecinde hızla değişen ve uluslararası medya ve akademinin yeniden dikkatini
çeken Orta Doğu’dan artık “Yeni Orta Doğu” (New Middle East) veya “Devrim
Sonrası Orta Doğu” (Postrevolutionary Middle East) olarak söz etmek gerekmektedir. Çünkü
bu süreçte Tunus ve Mısır gibi ülkelerde rejim değişiklikleri yaşanmış
(üstelik Mısır’da iki defa), Suriye, Libya, Yemen ve Irak gibi bazı ülkelerde
de iç savaşlar ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, ayrıca, genelde Orta Doğu
politikasında müdahaleci olmayan bir devlet olarak bilinen Türkiye de Orta Doğu
politikalarına fazlasıyla müdahil olmuştur. Türkiye’de iktidardaki AK Parti’nin
özellikle 2011-2013 döneminde Mısır’a yönelik olarak izlediği aktif politika, Suriye
iç savaşında aldığı tutum, İran nükleer programı konusundaki tavrı ve
İsrail-Filistin krizi, Sünni-Şii rekabeti ve IŞİD’le mücadele gibi konularda
gösterdiği tepkiler bunun en somut ispatıdır. 2011 yılında Arap Ayaklanmaları
başladığında, Türkiye, bölge ülkelerine siyasal ve ekonomik modernleşme
açısından model bir ülke olarak sunulmuş, ama ilerleyen yıllarda Türkiye’nin kendi
demokratik ve sosyoekonomik gelişiminde yaşadığı sorunların da gösterdiği
üzere, bu modelin etkisi sınırlı kalmıştır. Göksel’e göre, titiz ve özel bir
araştırmayı gerektiren bu konuda yazılı olan kitap, bu bağlamda Türk Dış
Politikası ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri konulu diğer çalışmalardan
ayrışmaktadır.
Doç. Dr. Hüseyin Işıksal ise, “Conclusion: Turkey and the Middle East in
an Age of Turbulence” (Sonuç: Çalkantılar Çağında Türkiye ve Orta Doğu)
başlıklı kitabın son bölümünde, kitapta yer alan bazı önemli bilgileri derlemiş
ve kitabın son sözlerini kaleme almıştır. Işıksal’a göre, 1923 yılından beri Batılılaşma,
güç dengesi ve statükoyu koruma gibi prensipler üzerine inşa edilen Türk Dış
Politikası, 21. yüzyıl başında bu izolasyonist tutumundan vazgeçmeye başlamış
ve bir bakıma şartlar da bunu zorunlu kılmıştır. ABD’nin Irak’tan çekilmesi
sonrasında ortaya çıkan güç boşluğu, dış politikada Sünni ve Şii dini esaslarına
dayalı olarak hareket eden bazı devletlerin Orta Doğu’yu karıştırmaları ve Rusya’nın
bölge politikalarında görece pasif davranması sonucunda, Ankara, Orta Doğu politikasına daha fazla müdahil olmak durumunda kalmıştır. Bu bağlamda, Türk
Dış Politikası, AK Parti iktidarı döneminde 2002’den başlayarak büyük bir
dönüşüm sürecine girmiştir. Bu yeni dönemde, Osmanlı döneminden kalan tarihsel
bağlara ve komşu ülkelerdeki iç politik olaylara daha yakın ilgi
gösterilmiş ve çok boyutlu, proaktif ve daha iddialı bir diplomasi yapılmaya
gayret edilmiştir. “Komşularla sıfır sorun” sloganıyla başlatılan bu yeni
dönemde, Türkiye, tüm komşularıyla ilişkilerini düzeltmeye ve siyasi, ekonomik ve
kültürel ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır. Ayrıca yine bu dönemde, Ankara,
belki de ilk kez “yumuşak güç” unsurlarını daha etkin biçimde kullanmaya
çalışmıştır. Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile geliştirdiği yakın
ilişkiler ve bu bölge üzerinde askeri yöntemler dışında da söz sahibi olmayı
başarabilmesi, işte bu dönemin somut bir sonucudur. Ancak Orta Doğu’nun kaotik
yapısı ve Arap Baharı’nın yol açtığı gelişmelerin Türkiye’yi halklar ve
devletler arasında taraf tutmaya zorlaması, Türkiye’nin bu süreçte birçok ülke
ve aktörle ilişkilerinin bozulmasına neden olmuştur. Arap Baharı, aslında İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra Batı ülkeleri tarafından Orta Doğu’da kurulan ve
sosyopolitik gerçeklerle örtüşmeyen rejimlerin değiştirilmesi adına önemli bir
şans olmasına karşın, Batılı ülkelerin de desteğiyle bu sürecin yönetiminin Batı
karşıtı radikal grupların kontrolüne geçmesi, Orta Doğu halkları için büyük bir
fırsatın kaçmasına neden olmuştur. Özellikle Suriye’de iyi hesaplamalar
yapılmaması nedeniyle, Türkiye’nin demokrasi yanlısı iyi niyetli girişimleri,
bu ülkede kanlı bir iç savaşın derinleşmesi sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle,
Arap Baharı, bir bakıma Türk Sonbaharı’na dönüşmüştür. İşte bu kitap, bu
süreci farklı boyutlarıyla ve akademik bir gözle analiz eden özgün bir
çalışmadır.
Sonuç olarak, Işıksal ve Göksel’in editörlüğünde ve birçok yerli ve
yabancı akademisyenin katılımıyla hazırlanan bu kitap, üniversiteler ve
araştırma merkezlerinin kütüphanelerinde mutlaka yer alması gereken öncü bir
çalışmadır. Akademide, genelde Çin Halk Cumhuriyeti’nin efsanevi kurucu lideri
Mao Zedong’la özdeşleştirilen önemli bir söz vardır. Mao’ya 1950’lerde Fransız
Devrimi hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, Mao, “yorum yapmak için henüz çok
erken” yanıtını vermiştir. Bu bağlamda, Arap Baharı’nı tüm boyutlarıyla
değerlendirmek için henüz gerçekten çok erken olsa da, bu çalışma ve benzeri
çalışmalar, tarihe tanıklık eden ve bize fikir zenginliği sunan faydalı
girişimlerdir. Bu nedenle, akademisyenlere ve araştırmacılara sınırsız özgürlük
ve iyi imkânlar sunulmalı ve bu gibi kişilerin çalışmaları devlet ve sivil toplum kuruluşlarınca
desteklenmelidir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[3] Buradan alınabilir; https://www.amazon.com/Turkeys-Relations-Middle-East-Encounters/dp/3319598961.