Giriş
Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya Federasyonu arasında son dönemde Suriye içsavaşı, Ukrayna krizi ve Kırım’ı Rusya’ya bağlanması konularında ortaya çıkan zıtlık, “Yeni Soğuk Savaş” tezinin güçlenmesine neden olmuştur. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sert liderliği ve ABD politikalarına karşı -özellikle kendi yakın coğrafyasında- geliştirdiği etkili hamleler de, bu bakış açısını güçlendirmektedir. Son olarak, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un, Rus savaş uçaklarının Karadeniz’de seyir halinde olan bir Amerikan muhribine birkaç kez yakın geçiş yaptığını duyurması, ilişkilerin sorunlu niteliğini ispatlamaktadır.
[1] Ayrıca kısa bir süre önce NATO’nun Askeri Komitesi’nin Başkanlığı üstlenen Çek General Petr Pavel’e göre; Rusya, NATO üyesi ülkeler için IŞİD’le eş değerde bir tehlikedir.
[2] Lakin, bu somut verilere karşın, Yeni Soğuk Savaş tezini reddeden bazı argümanlar da bulunmaktadır. Örneğin, Andrew Monaghan’ın
[3] Mayıs 2015 tarihli ve “A ‘New Cold War’? Abusing History, Misunderstanding Russia” adlı Chatham House raporu
[4], buna örnek gösterilebilir. Bu yazıda Monaghan’ın raporunu özetleyerek Türkçe’ye çevireceğim.
Raporda Yeni Soğuk Savaş tezine karşı çıkan Monaghan, buna karşın Batı ile Rusya’nın ilişkilerinin son dönemde düşmanca bir hal aldığını kabul etmektedir. Ukrayna’da artık alenen bir vekalet savaşına dönüşen sorunlu ilişkiler, karşılıklı ekonomik yaptırımlarla daha da yıpranmıştır. Ancak herşeye rağmen ilişkileri “Soğuk Savaş” paradigması üzerine inşa etmek, Monaghan’a göre yanıltıcı olabilir. Zira artık 20. yüzyıl sona ermiştir ve Rusya’yı 21. yüzyıl parametreleri içerisinde değerlendirmek gerekir.
Arka Plan
Yeni Soğuk Savaş tartışmaları aslında 2008 yılındaki Rusya-Gürcistan Savaşı ile ilk kez ciddi anlamda gündeme gelmiştir. Bu olayın öncesinde de, Putin’in Sovyetler Birliği’nin çöküşünü “20. yüzyılın en büyük felaketi” olarak tanımlaması, 2007 yılı Şubat ayında Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı etkileyici konuşma ve özellikle 2004 yılındaki ikinci Başkanlık döneminden başlayarak Rusya’yı “yakın çevre” politikası doğrultusunda yeniden bir uluslararası güce dönüştürmeye gayret etmesi, Batı’da bu ülkeye yönelik önyargı ve korkuların artmasına neden olmuş ve Soğuk Savaş nostaljisinin de etkisiyle Yeni Soğuk Savaş tartışmaları giderek alevlenmiştir. 2008 yılındaki savaş da buna tuz-biber ekmiş ve bu argümanın bir anda gerçek gibi algılanmasına neden olmuştur.
Yeni Soğuk Savaş: Gerçek Mi, Efsane Mi?
Yeni Soğuk Savaş tartışmalarının temelinde Rusya’nın Avrupa Birliği ve NATO ile olan sorunlu ilişkileri bulunmaktadır. Rusya Federasyonu, özellikle Transatlantik güvenlik sisteminin yeni inşa modeline karşı çıkmakta ve bunu, kendisine yönelik bir tehdit olarak algılamaktadır. Ayrıca her iki tarafın değer yargılarında da ciddi farklılıklar söz konusudur. Batı’nın liberal değerleri, geçmişteki komünist değerlerle olduğu ölçüde olmasa da, Rusya’nın yeni muhafazakar ve devletçi değerleriyle zıtlık içerisindedir (values gap). Mesela bir konuşmasında Putin, Batı’yı “Tanrı’nın yolundan ve Hıristiyan değerlerden kopmak ve Şeytan’ın yolunu takip etmek” argümanıyla suçlamış ve eleştirmiştir. Putin’in Batı ülkelerinde büyük ölçüde yasal halen gelen eşcinsel evliliklere gösterdiği tepki de, buna örnek gösterilebilir. Rusya’nın anti-demokratik Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kore ve başka ülkelerle olan yakın ekonomik ve siyasi ilişkileri de, Batı demokrasisinden hazzetmemesinde önemli bir faktördür.
Monaghan’ın hiç değinmediği, ama gerçekte taraflar arasındaki ideolojik ayrışmanın en önemli unsurlarından olan bir diğer konu da, Avrupa Birliği’nin derinleşmesidir. Her ne kadar kendisi bir federal devlet olsa da, Rusya, AB’nin Kafkasya’ya kadar uzanan tek ses halindeki bir imparatorluk görüntüsü vermesinden rahatsızdır. Zira bu şekilde, Rusya’nın daha önce Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkiler temelinde yürüttüğü politikalar sonuçsuz kalmaktadır. Rusya’ya yakın ülkeler ve iktidarların (İtalya’daki Berlusconi hükümeti buna örnek verilebilir), zaman içerisinde AB yapısı içinde dönüşüme uğramaları ve Rusya karşıtı politikalara itilmeleri (son olarak Bulgaristan’ın Güney Akım Projesi’ne yönelik tavrında bu durum net bir şekilde ortaya çıkmıştır), Rusya’yı endişelendirmekte ve AB’yi yıkma ya da en azından zayıflatma hedefine yönlendirmektedir. Tüm bu nedenlerle, anlaşmazlık sadece bir jeopolitik mücadeleye indirgenemez, zira iki taraf arasında ideolojik açıdan da ciddi farklılıklar söz konusudur.
Karşıt Argümanlar
Yeni Soğuk Savaş tezine Monaghan’ın geliştirdiği en önemli eleştiri, daha çok hayalgücü ve stereotiplere dayalı bu düşünce biçiminin (Putin’in Hitler’e ya da Stalin’e benzetilmesi), bazı noktalarda gerçekçi bir temele oturmamasıdır. İlk olarak, yakın zamana kadar Rusya ile Avrupa ülkeleri arasında çok ciddi ekonomik ilişkiler bulunmaktaydı. AB ülkelerinin daha çok doğalgaz alanında Rusya’ya ciddi bağımlılığı söz konusuyken, Rusya da bu ülkelerin firmaları için (örneğin Alman otomotiv firmaları) büyük bir pazar halindeydi. Ancak Monaghan’ın bu argümanı, son yaşanan ekonomik yaptırım süreciyle beraber büyük ölçüde geçersiz kalmaktadır. Zira bu gidişle, iki taraf arasındaki ekonomik ilişkiler giderek azalacaktır.
Bir diğer karşıt argüman, her iki tarafın halen uluslararası terörizmle mücadele etmek ve kitle imha silahlarının yayılmasını önlemek gibi ortak amaçlarının bulunmasıdır. Bu durum, Yeni Soğuk Savaş argümanını zayıflatan en önemli faktörlerden biridir. Fakat, örneğin IŞİD gibi tehlikeli bir terör örgütü, aslında her iki taraf için de ortak tehdit olarak kabul edilmesi gerekirken, halen taraflardan birbirlerini suçlayıcı sesler yükselmektedir. İşte bu ortak kabul edilen değerlerin korunmasında dahi uzlaşılamaması faktörü, Yeni Soğuk Savaş tartışmalarının sürmesine neden olmakta ve Monaghan’ın argümanını yine geçersiz kılmaktadır.
Monaghan’ın bir diğer eleştirisi ise, Rusya’nın güvenlik politikalarının Batı kamuoyunda yeterince iyi algılanamaması ve Kırım’ın ilhakı gibi olayların Nazilerin ya da Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikalarına benzetilmesidir. Oysa tarihsel bazı benzerlikler olsa da, Rusya’nın Kırım ilhakı ve Ukrayna politikası, yayılmacılıktan ziyade güvenlik politikalarıyla alakalıdır. Rusya, NATO ile komşu olmak istememekte ve tarihsel olarak kendi parçası olarak gördüğü Ukrayna’yı AB ve NATO’ya kaptırmamakta ısrar etmektedir. Yani Monaghan’a göre, Rusya’nın hedefi sadece yakın çevresinde etkili bölgesel bir güç olmaktır. Ancak Rusya’nın bu hamlesinin karşılıksız kalması, 1930’larda İngiliz Başbakanı Neville Chamberlain’in “yatıştırma politikası” (appeasement policy) ile karşılaştırılmakta ve Rusya’nın başka bölgelerde de daha saldırgan davranmasından endişe edilmektedir. Rusya’nın Latin Amerika ve Çin’e açılımları da düşünülürse, “yakın çevre” retoriği de hedef şaşırtmaktadır. Rusya aslında halen küresel bir güç olma gayreti içerisindedir, ama kapasitesi henüz bunun için yeterli değildir. Monaghan’ın en güçlü argümanlarından biri bu olmakla birlikte, bu da tam anlamıyla doğrudur denilemez.
Monaghan’ın bir diğer karşı argümanı ise, NATO’nun öncelikleriyle ilgilidir. Rusya’nın Ukrayna ve Kırım politikası beğenilmese de, IŞİD terörü, Libya ve Suriye’de devam eden iç savaşlar, Irak’ın istikrarsız durumu, İsrail-Filistin çatışması, Çin Halk Cumhuriyeti’nin hızlı yükselişi, Ebola ve benzeri salgın hastalıklar ve Akdeniz’de yoğunlaşan göçmen krizi gibi sorunlar dururken, Rusya’yı tehdit algılamasının ilk sırasına koymak hatalı sonuçlar verebilir. Rusya ile cepheden zıtlaşılmaya girilmesi de, diğer tehditlerle mücadele anlamında NATO ve Batı ülkelerine engel oluşturabilir. Bu argüman, kanımca Monaghan’ın en doğru tespitidir.
Andrew Monaghan’ın üzerinde durduğu bir diğer konu ise metodolojiyle alakalıdır. Monaghan’a göre; tarih biliminin ve genel olarak sosyal bilimlerin tarihten referans alan benzerlikler üzerinde durmak şeklindeki klasik yöntemini kullanmaktansa, daha önce Fransız tarihçi Marc Bloch’un dile getirdiği, geleceği inşa etmek için bugün ve yarının parametreleri çerçevesinde düşünmek yaklaşımı daha doğru olabilir. Zira tarihsel benzerlikleri fazla ön plana çıkarmak, esnek düşünceyi ortadan kaldırabilir ve bugünün dinamiklerini yeterince doğru anlamamamıza neden olabilir. Bu da oldukça yerinde bir argümandır, fakat devletlerin ve milletlerin kollektif hafızalarında tarihsel benzerlikler çok güçlüdür. Demokrasilerde halkın göreceli ağırlığı da düşünülürse, bu argüman da kolaylıkla çürütülebilir.
Sonuç
Sonuç olarak, Andrew Monaghan’ın raporu oldukça faydalı ve Yeni Soğuk Savaş tezine karşı argümanlar geliştiren önemli bir çalışmadır. Ancak güncel veriler ve gelişmeler (AB ile Rusya’nın ticaret ilişkilerinin sınırlandırılması, ABD ile Rusya arasındaki gerginlikler ve dahası Batı güvenlik şemsiyesinin esas mimarı olan ABD’nin Rusya’ya yönelik bakışı ve iki ülke arasındaki enerji politikaları anlamındaki rekabet)
[5], bu raporu daha çok bir iyi niyet beyannamesi haline getirmektedir. Krizin daha da derinleşebileceği en ciddi noktalar ise Ukrayna ve Suriye'dir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[3] Andrew Monaghan, Chatham House Rusya ve Avrasya Programı’nda görevli bir akademisyendir. Daha önce Roma’da NATO Savunma Koleji’nde 5 yıl süreyle araştırma yapmıştır. Rus dış politikası üzerine doktora derecesini Londra’da King’s College’da Savaş Çalışmaları bölümünden almıştır. Chatham House sayfası için;
http://www.chathamhouse.org/about-us/directory/189043.