Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Eylül ayında düzenlenecek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu sırasında ülkesinin Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıklaması, kısa sürede bir domino etkisi yaratarak diğer Batılı ülkelerin de benzer pozisyon almasına yol açtı. Bunun sebebi, kuşkusuz, Fransa'nın Filistin'i tanımasıyla ilk kez bir BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ve yine ilk kez bir G7 ülkesinin Filistin'i tanıyacağını ilan etmesiydi. Nitekim Fransa'nın ardından Kanada ve Birleşik Krallık gibi diğer iki önemli Batılı devlet de Filistin Devleti'ni kısa süre içerisinde tanıyabileceklerini ilan ettiler.
Filistin Devleti'ni tanıyanlar: Yeşil
Tanıma aşamasındakiler: Sarı
Tanımayanlar: Gri
Kaynak: New York Times
Filistin Devleti'ni tanıyan ve tanımayan ülkeler haritasına baktığımızda, aslında sorunun Batı bloku ile Küresel Güney adı verilen gelişmekte olan ülkeler arasında büyük bir mücadeleye dönüştüğü ve giderek Güney Afrika'daki apartheid rejiminin 1980'lerdeki durumuna benzemeye başladığı iddia edilebilir. Hatırlanacak olursa, Güney Afrika'daki ırkçı rejim, uluslararası siyasette ve hukukta yaşanan tüm müspet ilerlemelere rağmen, ABD ile Birleşik Krallık ve onların Batılı müttefiklerinin destekleri sayesinde, 1990'lara kadar ayakta kalmaya devam edebilmiş ve ancak bu dönemde, uluslararası kamuoyunda artan tepki ve baskılar neticesinde ve Nelson Mandela'nın efsanevi liderliğinin sonucunda, 1990'ların başında yıkılarak ANC önderliğinde Güney Afrika'da demokrasiye geçilmiştir. Yukarıdaki haritaya baktığımızda da, benzer şekilde, aslında dünyadaki devletlerin dörtte üçünün (193 devletten 147'si) Filistin Devleti'ni zaten tanıdığı ve yalnızca ABD, Avrupa ülkeleri ve Avustralya ile Yeni Zelanda gibi uzaktaki Anglo Sakson devletlerin bu konuda menfi pozisyon aldıkları görülmektedir.
Lakin Fransa'nın kararı sonrasında, kısa sürede Birleşik Krallık, Kanada ve onları müteakiben Avrupa Birliği üyelerinden Malta ve Portekiz de Filistin Devleti'ni tanıma kararı aldıklarını ve bunu kısa süre içerisinde gerçekleştireceklerini açıklamışlardır. Yakın zaman öncesinde İspanya, Norveç ve İrlanda gibi başka Avrupalı devletlerin de Filistin'i tanıdıkları düşünüldüğünde, bu sayının ilerleyen günlerde 160'ları bulması ve bu konuda ABD ile İsrail'in giderek dünyadan soyutlanmaları akla yatkın bir ihtimal gibi gözüküyor. Ancak elbette Filistin Devleti'nin BM'nin normal ve tam bir üyesi olabilmesi için, ABD'nin inadının ve vetosunun kırılması gerekiyor.
Bu konuda daha önce alınan kritik BM Güvenlik Konseyi kararlarına baktığımızda; 1967 tarihli ve 242 nolu BM Güvenlik Konseyi'nin bağlayıcı kararı, aslında ABD'nin de onayıyla kabul edilmiş ve Filistin Devleti ile İsrail (Yahudi) Devleti arasındaki sınırları 1967 Altı Gün Savaşı öncesi duruma sabitleyen niteliktedir. 1968 tarihli ve 252 nolu bir diğer BM kararı da, İsrail'in Kudüs'ü başkenti yapma kararını iptal eder niteliktedir ve yine ABD onayıyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 2002 tarihli ve 1397 nolu BM Güvenlik Konseyi kararı ise, iki devletliliğe açıkça vurgu yapması açısından bir dönüm noktası kabul edilmektedir. Bu anlamda, BM Güvenlik Konseyi'nin önceki kararları düşünüldüğünde çözüm net ve sarihtir: "a-) 1967 sınırlarında, b-) Kudüs'ün iki devlet tarafından paylaşıldığı veya uluslararası özel bir statüsünün olduğu c-) iki devletli çözüm"...
Ancak elbette her koşulda İsrail'i destekleyen Donald Trump yönetimi döneminde bunun olmasına pek ihtimal verilmemektedir. Daha ziyade, bu sorun, sonraki ABD Başkanı ve yönetiminin çözebileceği bir durum olma yolunda ilerlemekte ve İsrail'in Gazze'de yaptığı ve dünyada büyük tepkilere neden olan katliam ve acımasız uygulamalar da bu süreci hızlandırmaktadır. Bu bağlamda, Filistin Sorunu olarak bilinen Arap-İsrail ihtilafı, bu gidişle ABD iç ve dış politikasında çok önemli bir meseleye dönüşecek ve sonraki seçimde Demokrat Parti'ye de iktidar kapısını aralayabilecek potansiyelde çok önemli, kritik ve hassas bir konudur. Çünkü dünyadaki uzak ara en büyük ekonomi ve askeri güç olan ABD bile, birçok Batılı müttefikinin ve uluslararası kamuoyunun desteğini kaybederek bu konuda yalnızca birkaç müttefikiyle yalnız kalmayı kabul edemez. Sonsöz, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in söylediği gibi, "Filistin Devleti'nin tanınması bir ödül değil, Filistin halkının en doğal hakkıdır"...
Kapak fotoğrafı: BBC
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder