15 Temmuz 2025 Salı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Tarihi Konuşmasına Dair

Giriş

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 12 Temmuz 2025 tarihinde, PKK kurucusu Abdullah Öcalan'ın silah bırakma çağrısı ve PKK'nın silah bırakma seremonisini müteakiben önemli ve tarihi bir konuşma yapmış ve yeni dönemde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve onun yön verdiği devletin izleyeceği politikalara dair önemli mesajlarını tüm Türkiye ve dünya halklarıyla paylaşmıştır. Bu yazıda, bu konuşmaya dair bazı gözlem ve notlar paylaşılacaktır.

Erdoğan'ın Tarihi Konuşmasından Satırbaşları

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına, 1984'ten günümüze kadar devam eden ve tüm askeri, siyasi ve ekonomik tedbirlere rağmen bugüne kadar tamamen sonlandırılamayan PKK terörünün, örgütün kurucu lideri Abdullah Öcalan'ın silah bırakma çağrısına örgütün aktif üst yönetimi ve militan kadrolarının olumlu karşılık vermesiyle birlikte sonlandırıldığı müjdesiyle başlamış ve artık "Terörsüz Türkiye" döneminin başladığını ilan etmiştir. Bu mücadelenin kolay olmadığını hatırlatan Erdoğan, Türkiye'nin 10.000 civarında güvenlik görevlisi ve yaklaşık 50.000 vatandaşını bu süreçte kaybettiğini hatırlatarak, terörle mücadele konusunda hizmet veren görevli ve vatandaşlarımıza teşekkür etmiş ve onların çabaları sayesinde PKK terör örgütünün günümüzde silah bırakma kararı aldığının altını çizmiştir. Şehitlerimizin her zaman baştacı olacağını ifade eden Erdoğan, buna karşın Türkiye'de geçmişte uygulanan hatalı politikalar nedeniyle tarihsel olarak Osmanlı/Türk jeopolitiğinin temel dinamiği olan Türk-Kürt-Arap kardeşliğinin bozulduğunu ve günümüzde izlenen yeni siyasalarla bu sorunu çözmeye çalıştıklarını kaydetmiştir. Erdoğan, geçmişte uygulanan yanlış politikalara örnek olarak; "Beyaz Toroslar" olarak da bilinen devlet adına yasadışı olarak faili meçhul cinayet işleyen suç yapılanmalarını, 12 Eylül darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevi'nde solcu Kürt mahkumlara uygulanan akılalmaz işkenceleri, Kürtçe konuşmayı suç haline getiren yasakçı faşizan zihniyeti ve terörle mücadele adına insanları evleri ve köylerinden zorla göç ettiren aşırıcı güvenlikçi politikaları vurgulamış ve artık bu tarz uygulamaların tamamen sona erdiğini belirtmiştir. Bu tarz hatalı uygulamaların terörü bitirmek bir yana, tam tersine terör örgütlerine istismar fırsatı yarattığına dikkat çeken Türkiye Cumhurbaşkanı, bu uygulamalar nedeniyle azan terör sonucunda Türkiye'nin on binlerce şehit ve insan kaybının yanı sıra, istikrarsız bir devlet haline geldiğini ve 2 trilyon dolar civarında devasa kaynaklarımızın vatandaşlarımızın esenliği yerine terörle mücadeleye ayrılmak zorunda kaldığının altını çizmiştir. Bu bağlamda, Erdoğan, terörün sonlandırılması politikasını yalnızca bir güvenlik politikası başarısı olarak lanse etmemiş, buna ek olarak genel anlamda yönetişimin birçok farklı boyutunda (istikrarlı yönetim algısı, ekonomik kaynakların optimize edilmesi) ilerleme kat edileceğini ima etmiştir.

2002'de iktidara gelmeleri sonrasında terörle mücadele için çok farklı ve kapsamlı politikalar uyguladıklarını kaydeden Erdoğan, bir yandan demokratikleşme reformları ile vatandaş memnuniyetini arttırmaya çalıştıklarını, bir yandan da yerli savunma sanayisi (drone teknolojisi vs.) ve sınır ötesi askeri operasyonlarla terörle mücadelede Türkiye'nin kapasitesini geliştirdiklerini vurgulamış ve günümüzde yaşanan pozitif gelişmelerin bu doğru politikalar sonucunda gerçekleştiğini izah etmeye çalışmıştır. Türkiye'nin artık sınırlarına tamamen hâkim olan güvenlikli bir devlet haline geldiğini belirten Erdoğan, FETÖ terör örgütünün düzenlediği 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında devleti temizleyerek bir başka tehdidi de bertaraf etmeyi başardıklarını sözlerine eklemiştir. Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli'nin büyük deneyim ve öngörüsü sonucunda yaptığı çağrı ile başlayan açılım sürecinin önemine dikkat çeken Erdoğan, bu defa süreçte güvenlik birimlerinin tam bir koordinasyon içerisinde ve temkinli olarak hareket etmeleri neticesinde terör örgütüne silah bırakma kararı aldırılabildiğinin altını çizmiş ve Dr. Devlet Bahçeli başta olmak üzere süreçte emeği olan herkese teşekkür etmiştir. Cumhurbaşkanı, bu sayede 47 yıllık terör döneminin artık sonlandırılması sürecinin başladığını söylemiş, ancak bunun bir süreç olduğunu belirterek, henüz nihai amaca ulaş ulaşılmadığını da üstü kapalı şekilde vurgulamıştır. Erdoğan, sürecin başarıya ulaşması halinde "Büyük Türkiye" ve "Güçlü Türkiye" idealine ulaşılacağını ve Türkiye Yüzyılı'nın başlayacağını da ısrarla belirtmiştir. Erdoğan, önceki dönemlerde ulaşılamayan bir başarıya erişilen bu yeni dönemde PKK'nın aldığı silah bırakma kararının bir müzakere sonucunda olmadığını da vurgulayarak, devletin gücü ve kararlı duruşu ve geçmişteki hataları kabul etmemesi neticesinde terör örgütünün de barışa razı olduğunu izah etmiştir. MHP lideri Dr. Devlet Bahçeli ile birlikte tüm eleştiri ve saldırıları göğüsleyerek bu süreci el ele götürdüklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendilerinin Türkiye aleyhine bir şeyi asla yapmayacaklarını ve herkesin bunun farkında olduğunu da sözlerine eklemiştir. Erdoğan, bu bağlamda, kimsenin endişe etmemesi gerektiğini de söyleyerek, ne yaptıklarını çok iyi bildiklerini vurgulamıştır.

12. Türkiye Cumhurbaşkanı Ekselansları Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasının son bölümünde terörle mücadele konusunda ilginç benzetme ve açıklamalara yer vererek, yine üstü kapalı biçimde önceki dönemlerde uygulanan hatalı politikalara gönderme yapmıştır. Terörün yarattığı ekosistemin yalnızca terör örgütü tarafında değil, devlet tarafında da etkili olduğunu belirten Erdoğan, bu şekilde halkın istismar edildiğini ve temiz vatanseverlik duygularının kişisel ve grupsal rant için araçsal hale getirildiğine dikkat çekmiş ve bu durumu eleştirmiştir. Bugünlerde barış sürecine karşı çıkanların işte bu odaklar olduğunu da söyleyen Erdoğan, bu grupların yanlış bilgilere dayalı kara propaganda yöntemleri ile süreci halka yanlış aksettirdiklerini ve bu şekilde kendilerine rant sağlayan çatışma ve terör sürecinin devamından medet umduklarını sözlerine eklemiştir. Milliyetçi ve vatansever olduğunu iddia eden bazı kişi ve grupların terör örgütünün silah bırakmasından duydukları rahatsızlığı belirten Erdoğan, Türk halkının bu süreçten önemli dersler çıkarması gerektiğini ifade etmiştir. Erdoğan, bu kişi ve grupların sabotaj faaliyetlerine rağmen sürecin başarıyla tamamlanacağını, terörün tamamen sona ereceğini ve neticede bu grupların işsiz kalacağını da vurgulayarak bu sürece dair kararlı duruşunu ortaya koymuştur. Erdoğan, "Türk-Kürt-Arap 86 milyonun kazanacağı Türkiye" söylemi ile de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Milli Mücadele dönemindeki birleştirici söylemlerini anımsatan bir üslubu tercih etmiştir. Erdoğan, bu sürecin devlet ve milletin birliğine kesinlikle zarar vermeyeceğini de defalarca vurgulayarak, bu konudaki eleştirileri göğüslemeye çalışmıştır.

Analiz: Erdoğan'ın Nutuk Anı veya Abraham Lincoln Dönemi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 12 Temmuz 2025 tarihli konuşması, bence, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ün 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde Ulus'taki eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurul Salonu'nda yaptığı ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) İkinci Büyük Kurultayı'nda, tam 6 gün boyunca ve toplamda 36 saat 33 dakikada okuduğu, sonradan Nutuk (Söylev) adıyla kitaplaştırılıp ölümsüz hale gelen ünlü konuşmasına benzer tarihi bir söylev olmuştur. Nasıl ki Büyük Atatürk konuşmasında Cumhuriyet rejimine geçilmesi ve iktidarı sürecinde yaptıklarını bu konuşmada izah etmeye çalıştıysa, Cumhurbaşkanı Erdoğan da 22 yıllık iktidarları süresince yaşananları bu konuşmada kısaca kendi perspektifinden özetlemeye çalışmıştır. Erdoğan, şüphesiz ki tarafsız bir vakanüvis olmadığı için, konuşmasında kendisine yakın grupları kollayan, diğerlerini ise ötekileştiren bir retorik kullanmıştır. Bu da, aslında, Erdoğan'ın Atatürk'ü örnek aldığı bir diğer unsur olarak belirtilebilir.

Erdoğan'ın konuşmasında işlenen temel hipotez, Türkiye'nin kararlı duruşları sayesinde terör illetinden artık kurtulduğudur. Bu noktada özellikle aşırı milliyetçi geniş bir tabanı olan MHP'nin sürece verdiği destek kuşkusuz inanılmaz önemlidir. Zira daha önce de defalarca belirtiğim gibi, Kürt Sorunu konusunda MHP'siz bir çözümün ülkemizde kabul görmesi olanaklı değildir.

Konuşmadaki ikinci önemli hipotez -ki Erdoğan bu konuya fazla girmek istememiştir- önceden de terörden kurtulma imkânı varsa da, Türkiye'de bazı devlet görevlileri ve vatansever-milliyetçi kitleye yön veren kanaat önderlerinin terör ekosisteminden elde ettikleri menfaat nedeniyle buna karşı çıkmış oldukları iddiasıdır. Bu, bence de haklı boyutları olan bir iddia olmakla birlikte, bu konuda devlet elindeki bilgi ve belgeleri açıklayarak halkımızı daha iyi bilgilendirmelidir.

Konuşmada işlenen üçüncü önemli hipotez, Türkiye'nin terör başta olmak üzere tüm sorunlarını çözerek artık büyük bir devlete dönüştürülmesi sürecine girdiği iddiasıdır. Bu, ekonomik sorunlar  ve demokrasi açıkları nedeniyle biraz gölgelense de, kuşkusuz terörün sonlandırılması -süreç başarıyla tamamlanırsa- gerçek, ciddi ve büyük bir başarı olarak tarihe geçecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması, çok iyi planlanmış, Büyük Atatürk'ün Nutuk konuşması ile AK Parti'nin Avrupa Birliği (AB) reform sürecinde Erdoğan'ın yaptığı ilerici konuşmaları harmanlayan güçlü bir siyasi manifesto niteliğindedir. Nitekim Erdoğan, Türk-Kürt-Arap kardeşliği söylemi ile bir yandan Türkiye ve yakın coğrafyasındaki halkların kardeşliği ve birliği düşüncesini işlerken, bir yandan da devletin geçmişteki hatalarını kabul ederek, kendisini geçmişin olumsuz bazı siyasi miras unsurlarından ayrıştıran ve reformist demokrat bir çizgiye yakınlaştıran ikili geçişken bir üslubu tercih etmiştir. Bu tercih gayet bilinçli olup, Erdoğan'ın yeni dönemde izleyeceği siyaseti de tarif etmektedir: Kürtlerin (DEM Parti) yoğun desteği ile Cumhur İttifakı iktidarının devamı.

Kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafsız bir bilim insanı olmadığı için, konuşmasında olumsuz gelişmelere pek yer verilmemiştir. Örneğin, ana muhalefet partisi CHP'ye yönelik halk tabanında kuşkuyla karşılanan yasal operasyonlar, ekonomik sorunlar, devlette son yıllarda yaygın görülen rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma vakaları gibi hususlara konuşmada hiç değinilmemiştir. Bu, kuşkusuz bir siyasetçi için anlaşılır bir durum olmakla birlikte, bir bilim insanı için bunları da gündeme getirmek daha hakkaniyetli, nesnel ve doğru olacaktır.

Ancak sonuçta olaya iyi tarafından bakmak gerekirse, terörün sona ermesi Türk Devleti ve halkı için kesinlikle olumlu bir gelişmedir. Zaten CHP de bu sürece ilkesel olarak karşı değildir; parti lideri Özgür Özel, daha ziyade yöntemsel ve diğer konular üzerinden iktidarı eleştirmektedir. Dürüst olmak gerekirse, birçok belediyesine tartışmalı şekilde hukuki operasyonlar yapılan bir partinin liderinin başka şekilde davranmasını beklemek de zordur. Ama buna rağmen, CHP'nin kurucu parti olarak tarihsel sorumluluğuyla hareket ederek, önümüzdeki aylarda normalleşme sürecine girilmesi halinde yeni bir anayasa yapımına dahil olması bence daha doğru bir tavır olacaktır. Zira 22 yıllık iktidar sonunda bence artık herkes anlamıştır ki, Erdoğan'ın niyeti Şeriat devleti kurmak, Osmanlı'yı yeniden ihya etmek veya federatif bir yönetime geçmek değildir. Erdoğan, mevcut sistemden memnuniyetsiz geniş kitleleri bazı söylem ve eylemleriyle Cumhuriyet rejimiyle barıştırmaya ve kendisi de mümkün olduğunca uzun süre iktidarda kalarak tarihe geçmeye çalışan popülist ve otoriter eğilimli bir sağ siyasetçidir. Bu yönüyle, Erdoğan, bence Amerikan İç Savaşı sonrası ABD'yi yeniden kuran Abraham Lincoln'e benzer şekilde hareket etmekte ve Büyük Atatürk'ten sonra ikinci kurucu olarak yeni ve sivil bir anayasa ile PKK terörü ve iç savaş dönemini sonlandırmayı istemektedir.

Sonuç

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması tarihe geçen önemli bir söylev olmasının yanında, yeni dönemin siyasal şifrelerini de içermektedir. Bu ise, Kürt destekli Cumhur İttifakı'nın yeni demokratik bir sivil anayasa yapması ve Erdoğan'ın üçüncü dönem Cumhurbaşkanlığı için ortak hareket edilmesine dayalıdır. Bu süreçte dışlanan aktör ise CHP olup, kuşkusuz CHP desteksiz bir anayasa ve sistemin kalıcı olması zordur. Bu nedenle, dileğimiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarın atacağı normalleşme adımları sonrasında uzlaşı ile yeni bir anayasanın yapılması ve yeniden demokratik yönetime ve AB reformlarına dönülmesidir. Bunun için Kürtlerin de gönülden destek vereceği, kültürel hakların korunarak etnik kimliklerin yok sayılmayacağı üniter ve demokratik bir devletin kurulması ise tarihsel bir zorunluluktur.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok: