Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Kasım tarihinde gerçekleşen Hamas'ın İsrail'e yönelik büyük terör saldırısı sonrasında, aynı gün düzenlenen AK Parti'nin 4. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde yaptığı konuşmada, tarafları itidalli davranmaya çağırmış ve "Türkiye olarak bu sabah İsrail'deki hadiseler ışığında tüm tarafları itidalle hareket etmeye, gerilimi tırmandıracak fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz" ifadelerini kullanmıştı. Bu açıklamalar, İsrail'in Ankara Büyükelçisi İrit Lillian tarafından da destek verici bulunmuş ve genelde uluslararası kamuoyunda olumlu ve yapıcı olarak algılanmıştı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilerleyen günlerde İsrail Ordusu'nun Gazze'yi bombalamaya ve bir kara harekâtı düzenleme hazırlıkları yapmaya başlamasının ardından üslubunu sertleştirmiş ve dün (10 Ekim 2023) Avusturya Başbakanı Karl Nehammer ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, ABD'ye yönelik sert mesajlar vermiştir. Bu yazıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tepkisi ve buna gelebilecek olası karşı tepkiler değerlendirilecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın basın toplantısı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Avusturya Başbakanı Karl Nehammer'le görüşmesinin ardından kameraların karşısına geçmiş ve ABD ile ilişkiler ve Ortadoğu bağlamında önemli mesajlar vermiştir. Konuşmasında önce Avusturya ile ilişkiler bağlamında yaşanan müspet gelişmeleri yorumlayan Erdoğan, Türkiye'nin terörle mücadele ve düzensiz göçle mücadele konularında son yıllarda yaşadığı sorunlara dikkat çekmiştir. Avusturya ile ekonomik ve siyasi ilişkilerin son yıllarda geliştiğini vurgulayan Erdoğan, ikili ticaret hacmini de kısa süre içerisinde 5 milyar dolara yükseltmeyi amaçladıklarını ifade etmiş ve karşılıklı doğrudan yatırımlardan övgüyle bahsetmiştir. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği hedefine halen destek verdiğini hatırlatan Erdoğan, buna karşın Brüksel'den aynı ölçüde destek alamadıklarını ve bu konuda tam üyelik dışında hiçbir alternatifi kabul etmediklerini söylemiştir.
Konuşmasında daha sonra Ortadoğu gündemine giren Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1967 sınırları temelinde, bağımsız, coğrafi bütünlüğü sağlanmış ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti'nin kurulması sağlanmadan Ortadoğu'ya barış ve istikrarın gelemeyeceğinin altını çizmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı, bölgedeki çatışma ve sorunların temeli olarak da bunun (Filistin Devleti'nin varlığı) kabul edilmesinde geç kalınmasını işaret etmiştir. Daha sonra bu konuda önceki gün yaptığı telefon diplomasisini aktaran Erdoğan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi, Katar Emiri Şeyh Temim ve diğer birçok devlet yöneticisiyle görüştüğünü belirterek, bu görüşmelerde bölgedeki son durumu tartıştıklarını belirtmiştir. Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'le de bu konuları görüşeceğini açıklamış ve bu konuda Türkiye'nin aktif çaba içerisinde olduğunu ima etmiştir. "Adil bir barışın kaybedeni olmaz" ilkesiyle hareket ettiklerini belirten Erdoğan, bölgedeki tüm aktörleri barışın tesisi için aktif sorumluluk almaya davet etmiştir. Sivil yerleşim yerlerini hedef almanın "kabul edilemez" olduğunu da belirten Türkiye Cumhurbaşkanı, bunun kimseye bir faydasının olmayacağını da sözlerine eklemiştir. Gazze'de olaydan sonra çok ağır bir bombardımanın başladığını söyleyen Erdoğan, bölgeye insani yardım ulaştırılması konusunda Türkiye'nin çalışmalarının sürdüğünü bildirmiştir. Türkiye'nin çatışmaların durmasını ve gerilimin düşürülmesini istediğini belirten deneyimli devlet adamı, bu konuda ellerinden geleni yapacaklarını da sözlerine eklemiştir. Ukrayna konusunda da diplomasi yoluyla barışı desteklediklerini belirten Erdoğan, tahıl koridoru konusunda da Türkiye'nin çaba içerisinde olduğunu açıklamıştır.
Erdoğan'ın özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yankı yaratan sözleri ise, Avusturya Başbakanı Karl Nehammer'in konuşmasının ardından söz almasıyla yaşanmıştır. Erdoğan, bu bölümde öncelikle her iki tarafta da çok ağır kayıplar yaşandığının altını çizmiş, daha sonra da bu noktaya nasıl gelindiğine dair görüşlerini özgürce ifade etmeye başlamıştır. Erdoğan, Filistin Sorunu'nun yıllardır çözülememesi nedeniyle bu noktaya gelindiğini belirtirken, Gazze'ye en temel insani ihtiyaç olan "su"yun bile verilmemesini eleştirmiştir. Bunun insan hakları ile bağdaşmadığını söyleyen Erdoğan, benzer şekilde elektrik verilmemesini de eleştirmiş ve bunun İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne aykırı olduğunu söylemiştir. Gazze'ye su ve elektrik verilmemesi nedeniyle hastanelerin çok zor koşullarda çalıştıklarını belirten Erdoğan, İsrail'in hastane ve ibadethaneleri de vurduğunu iddia etmiştir. Bu konuda uluslararası toplumun sessizliğini kınayan Türkiye Cumhurbaşkanı, ABD'nin bölgeye yönelik uçak gemisi göndermesini ise bölgede yapılması planlanan katliama destek olarak yorumlamıştır. Amerikan uçak gemisinin İsrail'de olmasının mantıklı olmadığını iddia eden Erdoğan, bunun bir katliam hazırlığı olduğunu açıkça söylemiştir. Sadece Suriye'de ABD'nin 20'nin üzerinde askeri üssü olduğunu söyleyen Erdoğan, bir Kuzey Amerika ülkesi olan ABD'nin bir Ortadoğu ülkesi olan Suriye'de onlarca askeri üssünün olmasını anlamlı bulmadığını ifade etmiştir. Suriye'deki 23 askeri üs vasıtasıyla ABD'nin bölgeyi karıştırdığını ima eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı ABD'nin geçtiğimiz günlerde bir Türk SİHA'sını tehdit oluşturduğu gerekçesiyle indirmesini ise eleştirmiştir. ABD'nin NATO müttefiki olan Türkiye'ye neden böyle davrandığını anlamadığını belirten Erdoğan, ABD'nin bölgedeki terör örgütlerini de eğittiğini, yetiştirdiğini, silahlandırdığını ve Ortadoğu bölgesini kan gölüne çevirdiğini iddia etmiştir. Adil bir dünya düzeni kurmaktan başka çareleri olmadığını da söyleyen Erdoğan, bu şekilde sözlerine son vermiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri uluslararası basında hemen yer alırken, Washington'dan gelen ilk tepkiler, ABD yönetiminin bu açıklamalara çok sert bir karşılık vermeye hazırlandığını gösteriyor. Washington'daki kaynaklarıma göre, ABD Kongresi bu konuda Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarını değerlendirmek için özel bir oturum bile başlatmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistin Sorunu'nun çözülmesi konusunda İsrail, ABD ve Batı dünyasına yönelik eleştirileri bence de gayet haklı ve yerinde. Zira Batılı müttefiklerimiz, burada yaşanan büyük insan hakları ihlallerini, Avrupa'nın geçmişinde yaşanan anti-Semitizm ve Nazi dönemi nedeniyle genelde görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı da şu bağlamda eleştirilebilir; İsrail halkı ve İsrailli sivillerin maruz kaldığı böylesine gaddarca ve barbarca bir saldırıdan sonra, bu konuda biraz daha empati ile hareket etmek ve daha özenli açıklamalar yapmak gerekmez miydi? Bir diğer husus, İsrail'in bu olay sonrasında aşırı tepki vererek sivilleri öldürmesi riski ortadayken, ABD'nin İsrail üzerinde etkili olabilecek ve olası büyük insan kıyımlarını engelleyebilecek tek süper güç olarak bölgeye uçak gemisini göndermesini "katliam hazırlığı" olarak değerlendirmek gerçeklerle ne ölçüde örtüşmektedir? Şüphesiz, ABD bu konuda son yıllarda güvenilir bir arabulucu olmaktan çıkmış ve tamamen İsrail yanlısı hareket etmeye başlamıştır. Bu da, eleştirilmesi gereken bir durumdur. Ancak ABD gibi insan hakları konusunda Irak Savaşı sonrasında çok daha dikkatli davranmaya başlayan bir ülkeyi katliam planlamakla suçlamak, bence aşırıya kaçan bir yorum olmuş olabilir. ABD, uçak gemisini bölgedeki Amerikan vatandaşlarını tahliye etmek için Gazze'ye göndermiştir. Yani ABD'nin amacı öncelikle Amerikan vatandaşlarını kurtarmak ve bölgeden tahliye etmektir. Washington, Gazze'ye yönelik bir tahliye koridoru kurulması için de halen İsrail ve Mısır'la görüşmeler içerisindedir.
Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'ye yönelik sert sözleri, Gazze'deki sivil kayıpların ardından gelen duygusal tepkiler olarak değerlendirilmeli ve Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir krize mahal verilmemelidir. Zira Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Murat Mercan'ın aylardır ilişkileri normalleştirmek için yaptığı çabalar da bu durumda boşa gidebilecektir. Bu nedenle, ilerleyen günlerde Türkiye Cumhurbaşkanı'ndan daha yapıcı açıklamalar beklemek bence yerinde olacaktır. Ancak şurası kesindir ki, ABD'nin İsrail-Filistin politikası tek taraflı, hatalı ve sonuç vermeyen niteliktedir. Bölgede barış için ABD'nin küresel lider gibi davranarak harekete geçmesi ve Filistin'e bir barış planı ile gelmesi şarttır. Aksi takdirde, bölgedeki çatışmalar, terör olayları ve insan kayıpları artarak devam edecektir. Bu durum ise, küresel düzeni istikrarsız hale getirdiği için, ABD'nin liderliğine de zarar verecektir. Daha da önemlisi ise, sürekli çatışma ortamında yaşamak, İsrail halkının lehine bir durum değildir. Zira barışı ve güvenliği, belki de en çok, Holokost görmüş Yahudi halkının çocukları hak etmektedir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder