Giriş
3 Kasım 2020 tarihinde düzenlenecek olan ABD Başkanlık seçimi öncesinde, mevcut Başkan Cumhuriyetçi Donald Trump ile önceki Başkan Yardımcısı ve Demokratların Başkan adayı Joe Biden, dün (29 Eylül 2020) Cleveland-Ohio’da Case Western Reserve Üniversitesi’nin Sağlık Eğitimi Kampüsü’nde ilk televizyon tartışmaları için bir araya geldiler. Fox News kanalından Chris Wallace’ın moderatör olarak görev yaptığı tartışma, yaklaşık bir buçuk saat sürdü. BBC’den Anthony Zürcher’e göre[1], tartışma boyunca sakinliğini ve soğukkanlılığını kaybetmeyen Joe Biden, tartışmadan avantajlı ayrıldı. Anketlerde de, Biden’ın Trump’a kıyasla halen daha epey farkla önde olduğunu bu noktada hatırlatmak gerekiyor. Ancak Trump'ın son dönemde atak yaparak aradaki farkı kapatmaya başladığı da anketlerde görülebilen bir gelişme. Bu nedenle, seçimlerin oldukça kıyasıya geçeceğini ve kazananın henüz belli olmadığını söylemek mümkün. Bu yazıda, Trump ile Biden arasında yapılan bu ilk tartışmada konuşulanları özetleyecek ve değerlendireceğim.
Tartışmanın kaydı
Tartışmadaki Önemli Konular
Öncelikle, tartışmada, genel olarak Başkan Trump'ın söz kesme eğiliminde olduğu, ancak zaman zaman Joe Biden'ın da söze girerek tartışma kurallarına tam olarak riayet etmediğinin görüldüğü söylenebilir. Daha önemli olan ise, Trump'ın tartışmaları kişiselleştirmek için sık sık rakibine sataşmada bulunmasıdır. Bu tarz durumlara örnek olarak; Trump'ın Biden'ın akıllı olmadığı yönündeki iddiası ve 47 yıldır siyasette hiçbir şey yapmayı beceremediği yönündeki sataşması verilebilir. Ancak Joe Biden da zaman zaman popülist hamleler yapmış ve özellikle Trump'ın zenginliği ve golf tutkusunu sık sık gündeme getirerek ve Başkan'ın ülkeyi golf sahasında yönetmeye çalıştığını belirterek, onu halka uzak bir siyasetçi olarak lanse etmeye çalışmıştır. Biden, ayrıca tartışmanın bir anında Başkan Trump için "clown" (palyaço) ifadesini de kullanmıştır.
Tartışmadaki ilk konu, ABD Yüce
Mahkemesi (Supreme Court) yargıcı Yargıcı
Ruth Bader Ginsburg’in vefatı ardından, seçimlere bir ay kalmasına karşın
Başkan Trump’ın genç ve koyu Katolik bir kadın hukukçu olan Amy Coney Barrett’ı
onun boşalan koltuğuna aday göstermesi olmuştur.[2]
Cumhuriyetçi Parti’nin halihazırda 5’e 3 üstünlüğü olan Yüce Mahkeme’de,
Barrett’ın da Senato’dan onay alarak göreve başlaması durumunda -ki Senato’da
da 53’e 47 Cumhuriyetçi üstünlüğü bulunuyor-, muhafazakâr üstünlüğünün 6’ya 3
olacağı biliniyor. Başkan Trump, bu durumu anayasal bir hak olarak
değerlendirirken, rakibi Joe Biden ise bunun gücü kötüye kullanmak olduğunu
savunuyor. Bu konuda görüşleri sorulan Başkan Trump, 2016 yılındaki seçimi
kazandıklarını ve Senato’da çoğunluklarının olduğunu, Amy Coney Barrett’ın liberallerden
de destek alan saygın ve çok iyi bir aday olduğunu, kendilerinin yerinde
Demokratların olması durumunda onların da aynı şekilde hareket edeceklerini ve
bu konudaki eleştirilerin geçersiz olduğunu söylerken, Joe Biden ise Amerikalıların
Yüce Mahkeme’ye seçecekleri kişiyi tanımaya haklarının olduğunu, ancak bunun
bir seçim sürecinde mümkün olmadığını, zira ülkede seçimlerin çoktan
başladığını ve birçok insanın posta yoluyla önceden oy verdiğini hatırlatarak,
bu sürecin bekletilmesi gerektiğini ve Trump’ın politikasının doğru olmadığını iddia
etmektedir.
Tartışmadaki ikinci önemli konu, ABD’deki
sağlık sistemiyle ilgiliydi. Moderatör Chris Wallace’ın, Başkan Trump’ın “Obamacare”
olarak bilinen ve önceki Başkan Barack Obama tarafından uygulamaya sokulan
sağlık sistemini çok sert eleştirmesine ve bunu ortadan kaldırmak için uğraş
vermesine karşın, bu konuda bir plan ortaya koyamadığını sorması üzerine,
Trump, Obamacare’in kötü bir uygulama olduğunu, kendi dönemlerinde ABD’de ilaç fiyatlarının
çok ucuzladığını ve bunun çok önemli bir gelişme olduğunu söyleyip, insülin
örneğini vermekte ve Joe Biden’ı Bernie Sanders gibi Amerikan sağlık sistemini
sosyalistleştirmeye çalışan radikal bir siyasetçi olarak takdim etmektedir. Joe Biden ise, Obamacare’in Trump’ın aktardığı gibi devlet kaynaklarını israf
eden sosyalist bir proje olmadığını, yalnızca çok zor durumda olan kişilere “Medicaid”
adıyla ilaç ve sağlık harcamalarını karşılayan bir program uyguladıklarını, bu
sayede 20 milyon insanın ülkelerinde sağlık sistemine erişim sağlayabildiğini,
Trump döneminde ilaç fiyatlarının ucuzlamadığını ve bu konuda hiçbir planı
olmayan Başkan Trump’ın halka açıkça yalan söylediğini vurgulamaktadır.
Tartışmanın üçüncü önemli konu başlığı, Covid-19 (koronavirüs) salgını olmuştur. Moderatör Chris Wallace, ABD’de şimdiye kadar 7 milyon vakanın görüldüğünü ve 200.000’den fazla insanın hayatını kaybettiğini hatırlatırken, bu konuda görüşleri sorulan Başkan adayı Joe Biden, ABD’nin dünyadaki ölümlerin yüzde 20’sinin yaşandığı bir ülke olarak bu konuda Trump döneminde çok başarısız olduğunu ve bunun sebebinin Trump olduğunu; zira bu hastalığı önceden bilen Trump’ın onları bilgilendirmediğini iddia etmektedir. Biden, ayrıca, Trump’ın Covid-19’la mücadelede hareketsiz kaldığını ve herhangi bir planının olmadığını söyleyerek, bu konuda halka ve özellikle küçük işyeri sahiplerine daha fazla destek verilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Donald Trump ise, Covid-19’un Çin’den kaynaklanan bir hastalık olduğunu, kendisi yerine Biden’ın Başkan olması durumunda ölüm sayılarının çok daha fazla olacağını ve Biden’ın iddia ettiği gibi en fazla ölümün ABD’de yaşanmamış olabileceğini; zira Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerin bu konuda gerçek rakamları yansıtmadığını vurgulamaktadır. Trump, ayrıca aşıya ulaşmaları için haftaların kaldığını ve ölüm sayılarının giderek azaldığını belirterek, bu konuda bazı Demokratların ve senelerdir Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü'nün direktörlüğünü yapan Anthony Fauci'nin de belirttiği gibi çok iyi bir iş yaptıklarını iddia etmektedir.
Tartışmada geçen dördüncü önemli konu başlığı ise ABD ekonomisinin durumu olmuştur. ABD ekonomisinin Covid-19 tedbirlerine bağlı olarak alınan "shutdown" (kapanma) kararı ardından hızlı bir şekilde toparlanma sürecine girdiğini belirten moderatör Chris Wallace’ın yorumları ardından söz alan Cumhuriyetçi Başkan adayı Donald Trump, kendisinin Başkanlığı döneminde harika bir iş çıkardıklarını ve ABD tarihinin en başarılı ekonomik performanslarından birini sergilediklerini, ancak Trump'ın "Çin hastalığı" adını verdiği Covid-19 salgını sonrasında ekonominin tüm dünyada olduğu gibi ABD'de de bozulduğunu söylemiş; buna karşın son 4 ayda milyonlarca kişiyi istihdam ederek, çok hızlı bir toparlanma sürecine girdiklerini de sözlerine eklemiştir. Joe Biden'ın Başkan seçilmesi durumunda yeniden kapanma kararı alabileceğini ve bunun ekonomiyi mahvedeceğini iddia eden Trump, ayrıca Demokrat Valilerin kapanma kararı almalarının ardında Trump yönetimindeki ekonomiyi kötü gösterme gayretinin olduğunu ve bunun Amerikan halkını olumsuz etkilediğini vurgulamaktadır. Trump, ayrıca, kapanma nedeniyle boşanma, alkol ve uyuşturucu kullanımının da arttığını savunmakta ve bu nedenle normal hayata dönülmesinin gerekli olduğunun altını çizmektedir. Demokrat Başkan adayı Joe Biden ise, Trump ve benzeri milyarderlerin Covid-19 sürecinden olumsuz etkilenmediklerini, ancak halkın bu süreçte çok kötü duruma geldiğini vurgulamakta ve Trump'ın önceki Başkan Obama döneminde yaratılan toplam iş sayısından daha az sayıda iş sayısına ulaşan ilk ABD Başkanı olarak tarihe geçeceğini iddia etmektedir. Biden, ayrıca, son dönemde ülkenin yarısında enfekte insan sayısı ve ölümlerin artmaya başladığını ve bu durumda önlemler alınması gerektiğini kaydetmektedir. Trump, bu bölümde ayrıca 2016 ve 2017 yıllarında yalnızca 750 dolar gelir vergisi ödediği iddiasını da yalanlamakta ve söz konusu dönemde milyonlarca dolar vergi ödediğini iddia etmektedir. Joe Biden ise, Trump'ın iddiasının resmi belgelere göre doğru olmadığını ve Trump'ın bir okul öğretmeninden daha az vergi ödediğini söyleyerek, Başkan seçilirse vergileri arttıracağını vaat etmektedir. Biden, ayrıca Trump'ı "ABD tarihinin en kötü Başkanı" olmakla suçlamaktadır. Biden, kendi Başkan Yardımcısı olduğu döneminde 7 milyon yeni iş yarattıklarını da belirterek, bazı alanlarda (corporate tax) vergileri yükselterek ve yerli malı tüketimini teşvik ederek ekonomiyi kısa sürede toparlayacaklarını iddia etmektedir. Bu noktada aslında her iki aday da daha az vergi alacaklarını belirtirken, Biden'ın halktan alınan vergileri, Trump'ın ise şirketlerden alınan vergileri azaltmayı ön plana koydukları anlaşılmaktadır.
Yayındaki beşinci önemli tartışma konusu, ABD'deki ırklararası ilişkiler ve ırkçılık olmuştur. Daha önce Başkan Trump'ın Charlottesville'deki olaylara gösterdiği tepki nedeniyle Başkan adayı olduğunu açıklayan Joe Biden, bu konuda -ırklararası eşitliği sağlamak için- geçmişte görev yaptıkları dönemde de büyük çaba gösterdiklerini, ancak sorunu tam olarak çözemediklerini, buna karşın Trump gibi sorunu görmezden gelmediklerini vurgulayarak, Trump'ın ırkçı grupları destekleyen ve Afrikalı Amerikalıları önemsemeyen bir kişi olduğunu söylemektedir. Trump ise, Biden'ın geçmişte Afrikalı Amerikalılar için "super predator" (vahşi) ifadesini kullandığını hatırlatarak, Biden'ın aşırı sol desteğini kaybetmemek için güvenlik konusunda zayıf davrandığını iddia etmektedir. Bu konuyla bağlantılı olarak yapılan sonraki tartışmada ise, Biden, ABD'de Afrikalı Amerikalılara yönelik sistemik bir haksızlık olduğunu söylemekte ve ülkedeki büyük çoğunluğu oluşturan namuslu polislerin George Floyd ve Breonna Taylor vakalarından rahatsızlık duyduğunu ifade etmektedir. Biden, ayrıca barışçıl gösterileri desteklediğini ama şiddet eylemlerine hiçbir zaman destek vermediğinin de altını çizmektedir. Trump ise, kısa bir süre önce sona erdirdiği "racial sensitivity" (ırk hassasiyeti) eğitimlerinin aslında ırkçılığı teşvik ettiğini iddia ederek, bu tarz eğitimlerle Amerikan karşıtlığının yayıldığını iddia etmektedir. Biden ise, Trump'ın ırkçı olduğunu belirterek, bu eğitimlerin gerekli olduğunu düşünmektedir. Bu bölümde ayrıca son dönemde ABD'de artan suç olayları, protesto gösterileri ve aşırı sol ve aşırı sağ aktivizmi de (Antifa, Black Lives Matter, Ku Klux Klan vs.) tartışılmaktadır.
Trump ile Biden arasında ilk kez yapılan Başkanlık tartışmasında öne çıkan altıncı önemli konu ise, Başkan adaylarının neden halkın kendilerini seçmesi gerektiği sorusuna verdikleri cevaplar olmuştur. Bu soruya, Trump, Covid-19 sürecine kadar ekonomik performansının tarihin en iyi performanslarından biri olduğuna vurgu yaparak ve kendisinden önceki Obama-Biden dönemini kötüleyerek cevap verirken, Biden da kendisinin Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı 8 yıllık dönemde ülkeyi ekonomik resesyondan çıkarmayı başardıklarını hatırlatarak ve Trump döneminde yaşanan olumsuzları sayarak cevap vermiştir.
Tartışmanın son bölümünde iklim değişikliği ve seçim güvenliği konuları da gündeme gelmektedir. Trump, bu bölümde seçim güvenliği konusunda posta yoluyla oy vermede hileler yaşanabileceğine dikkat çekmekte ve bu seçimin kolay sonuçlanmayacağını belli edercesine güçlü ifadeler kullanmaktadır. Biden ise, Trump'ın seçimi kaybedeceğinden korktuğu için böyle davrandığını iddia etmektedir. Bu anlamda, 2020 ABD Başkanlık seçim sonuçlarının kesinleşmesinin haftalar sürebileceği anlaşılmakta ve bu da seçim güvenliğine gölge düşürmektedir.
Genel Değerlendirme ve Sonuç
Sonuçta, tartışmanın genel bir değerlendirmesini yapmak gerekirse; Trump'ın Biden'a kıyasla tartışmada daha agresif davrandığı ve sık sık rakibinin sözünü kestiği, Biden'ın ise biraz daha sakin ve saygılı olmakla birlikte, zaman zaman Trump hakkında olumsuz ifadeler kullandığı görülmüştür. Ayrıca tartışma düzeyi beklenenin altında kalmış ve gerekli istatistiki bilgiler ve rakamlar yeterince ikna edici bir şekilde Amerikan halkına ve uluslararası kamuoyuna sunulamamıştır. Sonuç olarak, Joe Biden'ın ilerleyen yaşına rağmen Başkan olabilecek seviyede olduğu anlaşılırken, Trump'ın da siyaseti iyice öğrendiği ve kolay teslim olmayacağı görülmüştür. En önemli konu ise, kuşkusuz, seçim güvenliği olacaktır. Posta yoluyla oy vermede hile yapılmasının engellenmesi ve seçim sonuçlarının gecikmemesi, ABD demokrasisi adına önümüzdeki süreçte en önemli konular olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder