14 Eylül 2020 Pazartesi

BAE’den Sonra Bahreyn de İsrail’i Tanıma Kararı Aldı


Giriş

Geçtiğimiz haftalarda Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) İsrail’i tanıma kararı almasının ardından, 11 Eylül Cuma günü, ABD Başkanı Donald Trump’ın Bahreyn’in de İsrail’i tanıma ve bu ülkeyle diplomatik ve ekonomik ilişkilerini geliştirme kararı aldığını açıklaması[1], uluslararası basında önemli bir siyasi gündem maddesi olarak değerlendirildi. İsrail’in Körfez açılımına yıllar öncesinde vurgu yapan[2] ve BAE’nin bu kararının ardından Bahreyn’in de benzeri bir karar alabileceğini[3] yazan biri olarak, kuşkusuz, bu karar benim ve UPA okurları için sürpriz olmadı. Bu yazıda, İsrail-Bahreyn normalleşmesini ve bunun bölgesel etkilerini değerlendireceğim.

Tanıma kararı açıklaması

ABD Başkanı Donald Trump’ın verdiği haberin ertesi günü, ABD’nin Mısır’daki Büyükelçiliğince yapılan 12 Eylül 2020 tarihli resmi açıklamada[4]; ABD Başkanı Donald Trump, Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun görüşerek, Bahreyn ile İsrail’in birbirlerini tanıması konusunda uzlaşmaya vardıkları belirtilmiş ve bu gelişmenin tarihi bir dönüm noktası olduğu vurgulanarak, bu sayede Ortadoğu bölgesinde istikrar, güvenlik ve refahın artışına katkı sağlanacağı vurgulanmıştır. Açıklamada, ayrıca, iki ülke arasındaki resmi barış antlaşmasının 15 Eylül tarihinde Beyaz Saray’da imzalanacağı ve bu görüşmeye İsrail adına Başbakan Netanyahu, Bahreyn adına da Dışişleri Bakanı Abdullatif bin Raşid el-Ziyani’nin katılacağı belirtilmiştir.

İsrail Başbakanı Netanyahu, anlaşmayı “yeni bir barış döneminin başlaması” olarak değerlendirmiş ve bu sayede İsrail ekonomisinin gelişebileceğinin altını çizmiştir.[5] Filistin Otoritesi liderliği ise, anlaşmayı “Filistin Davası ve Filistin halkının sırtına saplanan hançer” olarak yorumlamıştır.[6] İran’dan ve Türkiye’den tanıma kararı hakkında olumsuz açıklamalar gelirken, BAE, Mısır ve Umman gibi ülkeler kararı desteklemişlerdir.[7] Ürdün ise, anlaşma konusunda daha nötr bir dil belirlemiş ve eleştiri ya da övgü ifadelerinden uzak durmuştur. Bu kararın Suudi Arabistan’ın rızası olmadan asla gerçekleşemeyeceğini vurgulayan Filistinli Amerikalı yazar Khalil Jahshan ise, Suudi Arabistan’ın etki alanındaki küçük bir devlet olan Bahreyn’in bu kararı almasında, Riyad’ın Trump ve ABD ile iyi ilişkileri korumak adına bir adım atmak istemesi olduğunu iddia etmektedir.[8] Dolayısıyla, bu karar, Suudi Arabistan’ın Başkan Trump’a seçim öncesinde önemli bir dış politika kozu vermesi olarak da yorumlanabilir.

Kararın bölgeye etkisi

İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki yakınlaşma, aslında 1993 tarihinde Oslo Barış Görüşmeleri’nde İsrail’in yapıcı tutumu ve bu tutumun Arap/İslam dünyasında hoş karşılanmasıyla başlamıştır. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın arabuluculuğunda gerçekleşen görüşmelerin ardından, Ürdün, İsrail’i tanıma kararı almış; ayrıca Körfez ülkelerinden birçoğu da İsrail’le ticari ilişkilerini geliştirmek için karşılıklı olarak ticari misyonlar açmayı kararlaştırmışlardır.[9] 2000 yılında İkinci İntifada’nın başlamasıyla bu ilişkiler kesilse de, İsrail ile Körfez Arap devletleri arasındaki yakınlık 2010’larda yeniden gündeme gelmeye başlamıştır. Bunun temel nedeni ise, demokrasiye geçiş baskısı hisseden Körfez devletlerinin yönetici elitlerinin ABD ve İsrail’le ilişkileri, anti-demokratik rejimleri için bir tür garanti olarak algılamaları ve İran’ın “Şii hilali” politikasıyla bölgede güçlenmesinden rahatsız olmalarıdır. Bu sayede, İsrail’le birlikte ABD destekli ve İran karşıtı bir ittifakta konumlanmak, Körfez monarşilerine nefes aldırmakta ve Batı dünyasındaki değerlerini ve itibarlarını yükseltmektedir.

Bu bağlamda, BAE’den sonra Bahreyn’in de İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesi, ABD’nin dış politikada müdahalecilikten giderek uzaklaştığı bir ortamda gerçekleşen -kuşkusuz- önemli bir hamledir. Elbette, ne BAE, ne de Bahreyn, tanıma kararları öncesinde İsrail karşıtı siyasi gruplar ve terör hareketlerinin merkezi durumunda olan ülke durumunda/statüsünde değillerdi. Bu nedenle, bu tanıma kararlarının güvenlik boyutunu çok da abartmamak ve örneğin, Mısır’ın İsrail’i tanıma kararı alması gibi Ortadoğu’da tarihin akışını değiştiren bir gelişme olarak değerlendirmemek gerekir. Ancak yine de, bu tanıma kararlarının bölge siyasetine dair birkaç önemli sonucu olduğundan söz edilebilir.

Birincisi, Trump ve Netanyahu, bu kararlarla birlikte, iç siyasette çok ihtiyaç duydukları başarı hikâyelerini yine bir şekilde elde etmeyi başarmış gözükmektedirler. Özellikle Trump için yaratılan “bilgisiz” ve “dış politikadan anlamaz” imajı, görüldüğü üzere, o kadar da doğru değildir. Elbette ABD Başkanı’nın Ortadoğu’ya yönelik akademik bilgisi son derece sınırlıdır; ancak siyaseti materyalist temelde ve daha çok bir alışveriş olarak gören Trump, kendi tarzıyla -bir şekilde- Körfez monarşilerini -önceki ABD Başkanlarının yapamadığını yaparak- ikna etmeyi başarmaktadır. Trump’ın tarihe geçmesi için gereken başarı hamlesi ise, kuşkusuz, Suudi Arabistan’ın İsrail’i tanıması ve/veya Filistin ile İsrail’i Filistin Sorunu konusunda uzlaştırması olur. Kasım ayındaki Başkanlık seçimini kazanması pek de beklenmeyen Trump, bu şekilde, ayrıca, Başkanlık dönemine birkaç başarı puanı eklemeyi de başarmıştır. Netanyahu ise, Başbakanlığının son yılına girerken, iç siyasette yeni bir seçimi zorlayacak kritik iki tanıma kararı aldırmayı başarmış durumdadır ve iktidarının ömrünü uzatmak için ilerleyen aylarda yeni bir seçim hamlesinde bulunması bile beklenebilir.

İkinci olarak, ABD’nin İsrail ile Körfez ülkelerini yakınlaştırmayı başarması, bölgede Batı müttefiki bir devlet olarak sivrilen Türkiye’nin jeopolitik konumunu ve önemini azaltmakta ve İran karşıtı çemberi genişletmektedir. Şöyle ki, daha önce ABD ile müzakerelerde -bölgede İsrail’i tanıyan çok az sayıda devletten biri olarak- oldukça güçlü durumda olan Ankara, şimdi ise bölgesel olarak nüfuzu daha fazla, ama ABD nezdindeki jeopolitik ve stratejik değeri daha düşük bir konumdadır. Bu bağlamda, bir dönemler sıklıkla dile getirilen ABD-İsrail-Türkiye stratejik üçgeni yaklaşımı, yerini -Trump döneminde- ABD-İsrail-Körfez ülkeleri üçgenine bırakmaktadır. Elbette Trump sonrasında bu çizginin -hele ki 2020 seçimlerini Joe Biden kazanırsa- aynı şekilde sürdürülmesi beklenmemelidir. Ancak Biden’ın ya da ikinci Trump dönemi sonrasında Başkan seçilecek kişinin bile, artık Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması ve İsrail-Körfez ülkeleri yakınlaşmasının korunması konularından geri adım atması zor gözükmektedir. Bu gelişmeler, kuşkusuz, İran’ın jeopolitik çevrelenmişliğini de arttırmaktadır. Özellikle Trump’ın tekrar seçilmesi durumunda, Tahran’ı çok zor günlerin beklediği açıktır. Joe Biden’ın Başkan seçilmesi durumunda İran nükleer anlaşmasını (JCPOA) yeniden yürürlüğe sokması neredeyse kesin olmasına karşın, Biden da İran’dan bölgesel istikrar konusunda daha fazla taleplerde bulunabilir. Bu nedenle, Tahran’ın, yeni dönemde, ekonomik yaptırımlardan kurtulmak adına, bölgesel nüfuzunun sınırlandırıldığı ve nükleer programına kısıtlama çekildiği yeni bir siyasi çizgiyi benimsemesi gerekecek gibi gözükmektedir.

Üçüncü olarak, bu gelişmeler, kuşkusuz, başka Arap devletlerinin de İsrail’le ilişkiler kurmak konusunda heveslenmesine neden olmaktadır. ABD’nin ekonomik destek paketleri, İsrail’in ileri teknoloji desteği, rejimler üzerindeki demokratikleşme baskısının kalkması ve uluslararası basında iyi bir itibara sahip olunması gibi avantajlar düşünülünce, birçok Arap monarşisi, İsrail’le ilişkileri geliştirmek için adeta uygun ortamı kollamaktadır. Nitekim Umman, Bahreyn’in kararının ardından yaptığı resmi bir açıklamayla, bu anlaşmayı “memnuniyet verici” olarak değerlendirmiş[10] ve benzeri bir karar almasının çok da büyük sürpriz olmayabileceğinin sinyallerini vermiştir. Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkelerden de yakın gelecekte İsrail’le ilişkileri normalleştirme konusunda ileri hamleler gelebilir. Bunun nedeni ise, İslamcı siyasetin yarattığı kaos, istikrarsızlık ve terörün, halkları bunalma, devlet yönetimlerini de endişe ortamına sürüklemesidir.

Türkiye’nin Batı için stratejik değeri azalıyor

Kararın Türk Dış Politikası açısından en endişe verici tarafı ise, Türkiye’nin Batı dünyası ve ABD-İsrail ekseni için stratejik değerinin artık azalmaya başlamasıdır. Nitekim yegâne İsrail müttefiklerinden biri olarak bir dönem bu bölgede Batı’dan önemli destek sağlamayı başaran Ankara, son dönemde İsrail’le konuşma yetisini kaybeden bir ülke olarak sürekli irtifa kaybediyor. Elbette 80 küsur milyonluk büyük bir devlet olan Türkiye, askeri açıdan bölgesel güç olma yolunda ilerlerken, bu konuyu çok da önemsemiyor olabilir. Ancak Doğu Akdeniz’de KKTC ve Libya’daki yarım-hükümet dışında hiçbir ülkeden destek bulamayan Ankara, ABD’nin de Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de giderek Türkiye karşıtı cepheye doğru kaydığı bir ortamda, çok büyük risklerle karşı karşıya olduğunu artık fark etmeli.

Türkiye’nin olası yeniden stratejik yükselişinin temelini ise İsrail’le düzelen ilişkiler oluşturacaktır. İsrail’le düzelen ilişkiler, Ankara’ya, Washington’da, Suriye’de, Libya’da ve Doğu Akdeniz’de daha fazla destek olarak geri dönecektir. Bu, kesinlikle Filistin Davası’na ihanet olarak da algılanmamalıdır. Zira İsrail ile konuşabilen ve çekincelerini anlatabilen “sempatik” bir Türkiye, Tel Aviv (Kudüs) üzerinde -eskiden olduğu gibi- daha tesirli olabilir ve bu sayede Filistin halkı ve Filistin Devleti adına daha büyük kazanımlar sağlayabilir. İsrail’in dış politika tavrı ve sicili incelendiğinde, “dost” olarak algıladığı ülkelerden gelen tepkileri daha ciddiye aldığı ve buna uygun adımlar attığı kolaylıkla fark edilecektir. Bu nedenle, gerek Doğu Akdeniz enerji kaynakları ve jeopolitik mücadelesinde, gerek İran ve Suriye politikasında, gerekse de ABD’deki nüfuz mücadelesinde, Türkiye’nin ihtiyacı olan şeyin İsrail’le ilişkileri normalleştirmek olduğu apaçık ortadadır. Türk hükümeti ve devletinin, daha fazla kriz yaşamamak için, bana kalırsa bu konuda harekete geçmesi son derece yerinde olur. Bu, kuşkusuz İsrail adına da faydalı olacaktır.

Sonuç

Sonuç olarak, BAE’nin ardından Bahreyn’in de İsrail’i tanıma kararı alması, ABD Başkanı Donald Trump’ın Amerikan dış politikasında uyguladığı yeni stratejinin somut bir sonucu ve başarısıdır. Bu, ABD’nin Ortadoğu ve özellikle Körfez bölgesindeki muazzam potansiyel gücünü Trump’ın havuç-sopa politikalarıyla daha da belirgin hale getirmesi sayesinde yaşanmıştır. Bu anlamda, Trump’ın İran’ı “şeytanlaştırma” politikası da şimdilik gayet iyi işlemektedir. Ancak Trump’ın Başkanlık seçimini kazanacak gibi gözükmemesi, bu politikalarda Joe Biden’ın Başkanlığı döneminde yumuşamaya gidilmesi ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Türkiye ise, bu süreçte dış politikasında çok zor ve yalnız bir süreçten geçmektedir. Kuşkusuz, Ankara'nın haklı olduğu birçok konu vardır; ancak maalesef diplomaside haklılık kadar güç de önemlidir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Mark Lander (2020), “Another Gulf State Recognizes Israel. Here’s Why It Matters.”, The New York Times, 12.09.2020, Erişim Tarihi: 14.09.2020, Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/2020/09/12/world/middleeast/bahrain-israel.html.

[2] Bakınız; https://www.academia.edu/38344974/_%C3%96rmeci_Ozan_2018_%C4%B0srail_Suudi_Arabistan_Yak%C4%B1nla%C5%9Fmas%C4%B1_Ger%C3%A7e%C4%9Fe_D%C3%B6n%C3%BC%C5%9Febilir_Mi_Yap%C4%B1salc%C4%B1_Realist_Bir_Analiz_International_Journal_of_Economics_Administrative_and_Social_Sciences_IJEASS_Cilt_1_no_1_Aral%C4%B1k_2018_ss_60_100.

[3] Bakınız; http://politikaakademisi.org/2020/08/17/israilin-korfez-acilimi-nasil-oluyor-ve-surer-mi/.

[4] Bakınız; https://eg.usembassy.gov/joint-statement-of-the-united-states-the-kingdom-of-bahrainand-the-state-of-israel/.

[5] Bakınız; https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/trump-duyuracak-israil-bahreyn-iliskileri-normallesiyor-6033880/.

[6] Bakınız; https://www.aljazeera.com/news/2020/09/world-reacted-bahrain-israel-normalising-ties-200911185957223.html.

[7] A.g.e.

[8] Bakınız; https://www.aljazeera.com/news/2020/09/israel-bahrain-agree-establish-full-diplomatic-ties-200911171014685.html.

[9] Mark Lander (2020), “Another Gulf State Recognizes Israel. Here’s Why It Matters.”, The New York Times, 12.09.2020, Erişim Tarihi: 14.09.2020, Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/2020/09/12/world/middleeast/bahrain-israel.html.

[10] Bakınız; https://www.aa.com.tr/tr/dunya/umman-israil-bahreyn-anlasmasini-memnuniyetle-karsiladi/1971934.


Hiç yorum yok: