2019 yılı sonlarında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhan şehrinde ortaya
çıkan ve 2020 yılı Mart ayından itibaren tüm dünyayı etkilemeye başlayan
koronavirüs veya Covid-19 salgını, uluslararası sistem, devletlerin siyasal
düzenleri ve insanların günlük hayatları ve psikolojileri üzerinde kalıcı
etkiler bırakan çok önemli bir tarihi olaydır. Koronavirüs salgınının
etkilerinin onaylanmış ve garantili bir aşı veya tedavi yöntemi bulunacağı
tarihe kadar devam etmesi ve bunun 2021 yılını bulması beklenmektedir. Bu
noktada, her ne kadar Rusya’da daha şimdiden bir aşı uygulaması devreye sokulsa
da, bunun Dünya Sağlık Örgütü (WHO) onaylı bir yöntem olmadığını belirtmek
gerekiyor. Bu yazıda, koronavirüs veya Covid-19 salgınının etkilerini farklı
kaynaklar doğrultusunda istatistiki olarak ifade etmeye çalışacağım.
İlk olarak, kuşkusuz, ölüm ve vaka sayılarıyla işe başlamak gerekiyor.
Birçok farklı kaynağa göre, devletlerin resmi açıkladıkları veriler baz
alındığında, dünyada şu ana kadar 25.638.253 koronavirüs vakasının görüldüğü
ifade ediliyor.[1] Ancak bu
resmi rakamların yalnızca testler sonucunda tespit edilen vakaları kapsadığı
düşünülürse, gerçek rakamın bunun en az 2-3 katı olabileceğini akılda tutmakta
fayda var. Bu vakalardan 17.943.513 tanesinde iyileşme gerçekleştiği
açıklanırken, koronavirüs hastalığına bağlı olarak dünyada kayıt altına alınan
ölüm sayısı ise 854.775 olarak belirtiliyor. Bu durumda, toplam vaka sayısının
yüzde 3,3’ü kadar ölüm gerçekleştiğini ve hastalığın mutlak öldürücü olmadığını
belirtmekte fayda var.
Koronavirüs salgınına bağlı olarak yaşanan hastalık, iyileşme ve ölüm sayıları[2]
Ülke bazında bakıldığında ise; toplam vaka ve ölüm sayısında Amerika
Birleşik Devletleri’nin açık farkla ilk sırada yer aldığı görülüyor. 6 milyonun
üzerinde vakanın görüldüğü ABD, 187.000’in üzerindeki ölü sayısıyla da bu
konuda oldukça olumsuz ve başarısız bir tablo ortaya koyuyor. ABD’ye benzer
şekilde, Brezilya da, 4 milyona yakın vaka ve 120.000’in üzerinde ölümle bu
alanda dünyada en kötü durumda olan ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Bu iki
ülkeyi, 3,5 milyonun üzerinde vaka ve 65.000’in üzerinde ölümle Hindistan takip
ederken, dördüncü sıradaki Rusya’da 1 milyon civarında vaka ve 17.000’in
üzerinde ölüm gerçekleştiği belirtiliyor. Ölüm sayısı açısından Meksika (64.000’den
fazla) ve Birleşik Krallık (41.000’den fazla) ülkelerin de oldukça kötü bir
performans gösterdikleri ve yeterli önlemleri alamadıkları veya geç aldıkları
bu tablodan anlaşılıyor. Türkiye ise, 270.000 civarında vaka sayısı ile, listede
Fransa’nın ardından 18 sırada yer alıyor. Türkiye’de açıklanan resmi ölüm
sayısı ise 6.370 olarak belirtiliyor. Bu noktada, listede yer alan ülkelerden
demokratik ülkelerde vaka ve ölüm sayıları konusunda çok daha şeffaf
davranıldığı, otoriter ve totaliter yönetimlerde ise vaka ve ölüm sayıları
konusunda şüpheler olduğunu belirtmekte de fayda var. Türkiye de, bu açıdan
şeffaf yönetim sergileyen bir ülke olarak dikkat çekiyor. Küçük ülkeler ve ada
ülkeleri sayılmadığında ise, dünyada koronavirüsle mücadele konusunda en
başarılı ülkelerin; Yeni Zelanda, Uruguay, Nijer, Vietnam, Çad, Myanmar (Burma),
Tanzanya, Tayvan, Burundi ve Kamboçya gibi devletler olduğunu belirtmekte fayda
var.
Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği kıtalar/bölgeler bazında onaylanmış vaka sayıları[3]
Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği kıtalar/bölgeler bazında bakılında
ise; Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının 13 milyonun üzerinde vaka sayısı ile
dünyadaki en tehlikeli coğrafya olarak dikkat çektiği belirtilebilir. İkinci sırada
yer alan Avrupa’da 4 milyonun üzerinde vaka, üçüncü sırada yer alan Güneydoğu
Asya bölgesinde yine 4 milyonun biraz üzerinde vaka, dördüncü sırada yer alan
Doğu Akdeniz’de 2 milyona yakın vaka, beşinci sırada yer alan Afrika’da 1
milyon civarında vaka ve altıncı sırada yer alan Batı Pasifik’te 500.000’e
yakın vaka görüldüğü anlaşılıyor.
Bu istatistikleri gördükten sonra, şöyle bazı önerilerde bulunabilir. Vaka
sayısının yüksek olduğu bölgeler ve ülkelerde, okullar açılmadan önce, hayatı
biraz olsun normale döndürebilmek adına yeniden uzun süreli (4-5 gün) sokağa
çıkma yasaklarını uygulamaya sokmak akıllıca bir fikir olabilir. Zira vaka
sayıları düşmeden normal hayata dönülmesi, “ikinci dalga” olarak ifade edilen
yeni bir vaka patlaması sürecinin başlamasına neden olabilecek gibi gözüküyor. Bir
diğer önemli husus ise, hijyen kurallarına uymak ve maske takmanın zorunlu bir uygulama
haline getirilmesi ve buna uymayanların cezalandırılması olmalı. Koronavirüs
salgınının kuşkusuz bu yazıda bahsedilmeyen bir de ekonomik boyutu var ki, o
alandaki çalışmaların henüz tahmini aşamada olduğu ve kesin verilere ancak tüm
dünyada 3. çeyrek rakamları açıklandığında ulaşabileceğimizi belirtmekte fayda
var. Ayrıca, son olarak, tüm dünyada bu denli zor ve tüm insanlığı ilgilendiren
bir süreç yaşanırken, ABD gibi gelişmiş bir ülke ve Yunanistan ve Türkiye gibi henüz kalkınamamış bazı devletlerde toplumların aşırı milliyetçilik bataklığına sürüklendiğini görmenin son derece
hazin olduğunu söylememiz gerekiyor.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Bakınız; https://www.coronatracker.com/ ; https://www.worldometers.info/coronavirus/,
Erişim Tarihi: 01.09.2020.
[2] Bakınız; https://www.coronatracker.com/,
Erişim Tarihi: 01.09.2020.
[3] Bakınız; https://covid19.who.int/, Erişim Tarihi: 01.09.2020.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder