Farklı toplumların kültürel değerlerini ve siyasal eğilimlerini saptamaya çalışan ve 1981 yılından beri yaklaşık olarak 100 ülkede düzenli olarak yapılan dünyanın en kapsamlı sosyal araştırma projesi olan Dünya Değerler Araştırması (World Values Survey)[1], Ronald Inglehart gibi değerli Sosyal Bilimler uzmanı akademisyenlerce dizayn edilen ve yönetilen çok önemli bir araştırmadır. Araştırmanın Türkiye ayağını ise, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yılmaz Esmer yönetmektedir.[2] Araştırma kapsamında, yaklaşık 4-5 senelik zaman dilimleri boyunca, bir ülkede yaşayan insanların değer yargıları, inançları ve “öteki” olarak kabul edilen farklı sosyal gruplara ve kişilere yönelik yaklaşımları ölçülmekte ve bu sayede o toplumdaki hoşgörü ve demokrasi düzeyi saptanmaya çalışılmaktadır. 1981-1984, 1990-1994, 1995-1998, 1999-2004, 2005-2009 ve 2010-2014 dönemlerini kapsayan 6 dalga veri setlerinin ardından[3], kurum, 2017-2020 dönemini kapsayan 7. dalga veri setini geçtiğimiz gün web sitesinden yayınlamıştır.[4] Bu yazıda, Dünya Değerler Araştırması 7. dalga veri setindeki Türkiye’ye dair önemli veriler değerlendirilecek ve Türkiye’nin muhafazakârlaşıp muhafazakârlaşmadığına dair siyasi tartışmalara bilimsel destek sunulacaktır.
Dünya Değerler Araştırması (WVS) logosu
Öncelikle, 2017-2020 dönemini kapsayan Dünya Değerler Araştırması 7. dalga veri setinin toplam 78 ülkede yapılan anket/mülakat çalışmaları sonucunda oluşturulduğunu belirtmek gerekiyor. Her ülkede 1.000 ila 7.000 kişiyle yapılan görüşmeler sonucunda oluşturulan araştırma, oldukça sağlam ve tutarlı bir metodolojik yönteme dayanıyor.[5] Mülakatlar, yüzyüze olarak ve katılımcının evinde yapılırken, katılımcıların cevapları geleneksel olarak bir kağıt forma ya da bilgisayara kaydedilebiliyor. Katılımcıların 18 yaşından büyük olmasına dikkat edilirken, bu veriler, uzman bilimadamlarınca da daha sonra kontrol ediliyor.
Dünya Değerler Araştırması 7. dalga veri setinde araştırılan 78 ülke ve bu ülkelerdeki mülakat sayısı
Dünya Değerler Araştırması 7. dalga veri seti için Türkiye’den 2018 yılı içerisinde toplam 2.415 kişiyle mülakat gerçekleştirilmiştir Bu kişilerin 1.207’si erkek, 1.208’i ise kadındır. Görüşmelerin büyük çoğunluğu (yüzde 60,8) Nisan ayında, önemli bir bölümü (yüzde 38,6) Mayıs ayında, çok küçük bir bölümü ise Mart ayında (yüzde 0,7) yapılmıştır. Katılımcıların yaş dağılımları da oldukça dengelidir. 18-29 yaş grubunda 712 kişiyle, 30-49 yaş diliminden 1.086 kişiyle, 50 ve ileri yaşlardan ise 616 kişiyle mülakat yapılmıştır. Ayrıca, araştırmaya katılanların yüzde 73,6’sı şehirlerde, yüzde 26,4’ü ise kırsal bölgelerde yaşayan kimselerdir. Mülakat sürecinde verilen cevapların tamamı geleneksel kağıt form doldurma yöntemiyle kaydedilmiştir.
Araştırmanın önemli bulguları şunlardır:
- Aile, Türk toplumu için yüzde 91,8’le en önemli değer olmaya devam etmektedir. Ancak 6. dalga veri setinde (2010-2014) yüzde 95,4 gibi çok yüksek seviyede olan bu önem, biraz olsun azalmıştır.
- Aileye verilen önemde azalma olurken, arkadaş grubu değeri 6. dalga veri setindeki yüzde 58’lik orandan, 7. dalga veri setinde yüzde 61,7 seviyesine yükselmiştir.
- Boş zaman konusuna Türkiye’de verilen önem artmaktadır. 6. dalga veri setinde yüzde 41,9 olan bu oran, bu defa yüzde 54,4’e yükselmiştir. Bu, Türk toplumunda bireyselleşmenin arttığının anlaşılması bağlamında önemlidir.
- Türkiye’de siyaseti çok önemli bulanların oranı bir önceki veri setinde yüzde 16,1 iken, şimdi yüzde 20,9 olmuştur. Bu da, siyasete verilen önemin arttığını göstermektedir.
- İş konusu, kısmi azalmaya rağmen (yüzde 49,6’dan yüzde 45,9’a gerileme) Türk toplumunda önemini korumaktadır.
- Din konusuna verilen önem, önceki veri setinde yüzde 68,1 gibi çok yüksek bir orandayken, bu defa yüzde 60 gibi daha makul bir seviyededir. Bu da, İslami siyasetin politikalarına tepki olarak, dine verilen önemde yaşanan azalmaya işaret etmektedir.
- Türk toplumunda çocuklara (yeni nesillere) aktarılması bağlamında en çok önem verilen konular; hoşgörü ve diğer insanlara saygı (yüzde 63,3), çok çalışmak (yüzde 62,3), sorumluluk bilinci (yüzde 60,9) ve dini inanç (yüzde 40,6) olarak sıralanmaktadır.
- Türk toplumu, komşu olarak istemediği gruplar bağlamında şöyle bir tablo ortaya koymaktadır: uyuşturucu bağımlıları (yüzde 88,9), eşcinseller (yüzde 75,8), alkol bağımlıları (yüzde 72,5), AIDS hastaları (yüzde 70,7), evlenmeden birlikte yaşayan çiftler (yüzde 55,4), göçmenler (yüzde 48,1), farklı dinden kişiler (yüzde 41,4), farklı ırktan kişiler (yüzde 41,2) ve farklı bir dilde konuşan kişiler (yüzde 35,9). Bu veriler, önceki dalga veri setleriyle tutarlı olmasına karşın, tüm verilerde kayda değer düşüşler yaşanması, Türkiye’de toplumun muhafazakâr değerlerden uzaklaşmaya başladığının bir diğer somut ispatı olmuştur.
- Türkiye’de toplumun ataerkil/maço karakteristiği sürmektedir. Örneğin, Türkiye’de toplumun yüzde 51,5’i, çalışan annelerin çocukların olumsuz etkilenmelerine yol açtığını düşünmektedir. Ancak bu konuda yüzde 45-46’lık karşı yönde görüş de vardır. Benzer şekilde, Türk toplumunun yüzde 51,2’si iş imkânları kısıtlı olduğunda kadınlar yerine erkeklerin istihdam edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bunun yanı sıra, toplumun 51,8’i, erkeklerin kadınlardan daha iyi siyasal lider olacaklarına dair inanç beslemektedir. Buna karşın, erkeklerin kadınlardan daha başarılı girişimci/iş insanı olacaklarına dair kanı yalnızca yüzde 46’dır. Ek olarak, toplumun halen daha 42-43’lük önemli bir bölümü kadınların kocalarından yüksek maaş almalarını sorun olarak görmektedir.
- Türkiye’de, iş imkânları daraldığında öncelikle Türk vatandaşlarının istihdam edilmesi gerektiği görüşü, toplumun 63,8’i tarafından desteklenmektedir.
- Türkiye’de çocuk yapmak, yüzde 50 düzeyinde yüksek bir oranla, toplumsal bir görev olarak algılanmaktadır.
- Türk toplumunda, yaşlı ve hasta ebeveynlere bakmak, yüzde 75,4 düzeyinde çocukların görevi olarak algılanmaktadır.
- Türkiye’de toplumun yüzde 22,3’ü “çok mutlu”, yüzde 62,7’si de “mutlu”dur. Yüzde 14-15 düzeyinde ise “mutsuz” bir kitle bulunmaktadır. Bu da, ilginç bir şekilde (tüm siyasal ve ekonomik sorunlara rağmen), halkın Türkiye’deki yaşamdan genel olarak mutlu olduğunu göstermektedir. Ancak bir önceki veri setine göre, “çok mutlu” kategorisinde ciddi azalma olduğu da görülmektedir.
Bu verilerin değerlendirmesi yapıldığında; ilk olarak muhafazakârlaşma tezinin yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak muhafazakârlaşma olmaması, Türk toplumunun Batılı toplumlara kıyasla daha muhafazakâr olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Özünde muhafazakâr ve geleneksel olan Türk toplumu, yavaş yavaş bireyselleşmeye ve liberalleşmeye başlamıştır. Ancak bu gidişat, yavaş ve zigzaglı bir dönüşüm sürecine tanıklık etmektedir. Ayrıca Türk toplumunun muhafazakârlığı dinden daha çok aile temelindedir; ancak dine verilen önem de hayli yüksektir. Bu, Türkiye’de dinin algılanması anlamında da bize kılavuzluk edebilecek bir veridir; ülkemizde kitabi/doktriner dinden ziyade, geleneksel din algılamaları ön plandadır. Dolayısıyla, yaşayan ve dönüşüme açık bir dinden ve din algısından söz etmek daha doğru olacaktır. Türkiye’de farklı/alternatif yaşam tarzları olan gruplara yönelik olumsuz bakış da giderek azalmaktadır. Bu da, toplumun çoğulcu yapıya alışmaya başladığının kanıtı olarak görülebilir. Ancak eşcinsellik, alkol, AIDS ve evlilik dışı birlikte yaşamak gibi konular, Türkiye’de halen daha büyük ölçüde tabu olarak görülmektedir.
Dünya Değerler Araştırması 7. dalga veri setindeki rakamlar, Türkiye’nin geleceği adına umut vericidir. Toplumun hoşgörülü ve farklı olana saygı gösteren yapıda bir dönüşüme açık olduğu, hatta bu yönde ilerleme kaydettiği görülmekle birlikte, geleneksel olan yapının devam ettiği de bir gerçektir. Bu durum ise, ülkemizde siyaseten neden sağ/muhafazakâr partilerin daha güçlü ve başarılı olduğuna dair önemli bir gösterge olarak kabul edilmelidir.
Dünya Değerler Araştırması 7. dalga veri setindeki rakamlar, Türkiye’nin geleceği adına umut vericidir. Toplumun hoşgörülü ve farklı olana saygı gösteren yapıda bir dönüşüme açık olduğu, hatta bu yönde ilerleme kaydettiği görülmekle birlikte, geleneksel olan yapının devam ettiği de bir gerçektir. Bu durum ise, ülkemizde siyaseten neden sağ/muhafazakâr partilerin daha güçlü ve başarılı olduğuna dair önemli bir gösterge olarak kabul edilmelidir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Resmi web sitesi için bakınız; https://www.worldvaluessurvey.org/wvs.jsp.
[2] Bakınız; http://www.worldvaluessurvey.org/WVSParticipants.jsp?INID=44.
[3] 2010-2014 veri setine dair bazı analizler için; http://politikaakademisi.org/2016/12/27/dunya-degerler-arastirmasi-2010-2014-turkiye-verileri-analizi/.
[4] http://www.worldvaluessurvey.org/WVSEventsShow.jsp?ID=413.
[5] http://www.worldvaluessurvey.org/WVSContents.jsp?CMSID=FieldworkSampling#:~:text=Survey%20method,(Computer%20Assisted%20Personal%20Interview)..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder