Son dönemde küresel siyasette tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru bir geçiş sürecinin hızlandığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçek olsa da, dünyanın askeri, siyasi ve (şimdilik) ekonomik liderliğini sürdüren Amerika Birleşik Devletleri’nin önemi ve etkisi hiç de azalmışa benzemiyor. Bu nedenle, 3 Kasım 2020’de bu ülkede düzenlenecek olan ABD Başkanlık seçimi, tüm dünyanın ilgisini çekiyor. Seçime bir yıldan fazla bir süre olmasına karşın, partiler ve adaylar arasındaki mücadele de daha şimdiden başladı. Öyle ki, geçtiğimiz günlerde, ABD’deki iki büyük partiden biri olan Demokrat Parti’nin (Demokratlar) adayları (toplam 20 aday), üst üste iki gün iki farklı canlı yayında bir araya gelerek görüşlerini dinleyicilerle paylaştılar. Bu süreçte, ABD Başkanı Donald Trump da Cumhuriyetçi Parti adına yeniden Başkan adayı olacağını resmen açıkladı. Bu yazıda, 2020 ABD Başkanlık seçimi hakkında erken bir analiz yapmaya çalışacağım.
Trump, Orlando’daki mitinginde yeniden Başkan adayı olacağını açıkladı
2016 Başkanlık seçiminde Demokrat Parti’nin favori durumdaki adayı Hillary Clinton karşısında sürpriz bir zafer kazanan ABD’nin hâlihazırdaki Başkanı Donald Trump, Amerikan anayasasının iki dönem ve 10 yıl süreyle Başkanlığa izin vermesi[1] nedeniyle 2020 seçiminde de aday olabilecek durumda. Trump, yeniden aday olacağını geçtiğimiz günlerde düzenlediği bir mitingde açıkladı. Barack Obama gibi ilk Afrikalı Amerikalı Başkan olma özelliğini taşıyan popüler bir Başkan’ın ardından görevi devralması ve siyasete yabancı olması nedeniyle hemen hemen tüm analistler tarafından başarısız olacağı düşünülen zengin işadamı Donald Trump, Başkanlığı döneminde beklenmedik bir şekilde özellikle ekonomi alanında başarılı bir performans sergilemeyi ve 2020 seçimi öncesinde iddiasını korumayı başardı.
Başkan Obama ve Başkan Trump’ın ekonomik büyüme performansları
Trump’ın en başarılı olduğu alan kuşkusuz ekonomi oldu. Bazı ülkelere karşı başlattığı ticaret savaşları ve büyük önem verdiği silah satışları nedeniyle eleştiri konusu yapılan Trump, buna karşın makroekonomik göstergeler açısından oldukça başarılı oldu. Öyle ki, son çeyrekte de yüzde 3,1 civarında bir büyümeyi sağlayan Trump, ABD gibi devasa bir ekonomiyi ortalama yüzde 3 dolaylarında büyüme oranıyla yönetmeyi başararak beklenmedik üstün bir performans sergiledi.[2] Ancak Trump’ın kısa vadede başarı getiren bu politikaları, bir yandan da Çin’le başlayan ticaret savaşları nedeniyle piyasalardaki gelecek beklentilerini olumsuz etkiledi. Trump döneminde Dow Jones Borsası rekorlar kırarken, işsizlik oranlarında da Obama döneminde başlayan gerileme devam etti. Bu sayede, ABD’de Trump döneminde resmi işsizlik oranı yüzde 3,6’ya kadar geriledi. Bu oran, 1969’dan beri en düşük seviye olarak dikkat çekiyor ve Trump’ın başarı hanesine yazılıyor. Trump döneminde Amerikalıların ortalama saat başı kazançlarının da yükselmesi de istatistiklerle ortaya konulan bir gerçek. Bu bağlamda, Trump’ın ekonomik performansı kısa vadede başarılı bir grafiği işaret ediyor. Ancak bazı uzmanlarca, orta ve uzun vadede, Çin’le başlayan ticaret savaşlarının küresel piyasalara ve ABD ekonomisine olumsuz etkilerinin de olabileceği ifade ediliyor.[3]
Başkan Obama ve Başkan Trump dönemlerindeki ABD’deki işsizlik oranları
Başkan Trump’ın ekonomideki başarılı performansına karşın, dış politikadaki hamlelerini başarılı olarak değerlendirmek oldukça zor. Zira İran nükleer anlaşması (JCPOA) başta olmak üzere Barack Obama döneminde yapılan ekonomik ve siyasi anlaşmaları iptal eden Trump, bunların yerine henüz daha iyi anlaşmalar yapmayı başaramadı. İran’a yönelik çok geniş kapsamlı yaptırımlar başlatan Trump, bu sayede bu ülkenin ekonomisini çökertmeyi başardı; ancak İslami rejimi yıkamadığı gibi, son tanker saldırıları ve Amerikan drone’unun düşürülmesi olaylarından da anlaşılabileceği üzere, Tahran’daki molla rejimini daha da saldırgan hale getirdi. Cumhuriyetçi Parti’ye yakın bir isim olan Amerikalı neo-con yazar Daniel Pipes da bu durumu onaylıyor ve Trump’ın diğer Cumhuriyetçi Başkanlar gibi ABD’yi büyük bir savaş sokmak istememesinden cesaret alan İranlıların önümüzdeki dönemde daha da saldırganlaşabileceğine dikkat çekiyor.[4] Bu bağlamda, Pipes, İran’ın nükleer tesislerine yapılabilecek sınırlı operasyonları öneriyor. İran’la yaşanan gerginlik her geçen gün artarken, yeni bir anlaşma yapılamaması durumunda bu ülkenin nükleer programına yeniden başlaması, kuşkusuz İsrail ve bölgedeki diğer ABD müttefikleri açısından oldukça olumsuz bir gelişme olacaktır.
Venezuela’da Trump yönetiminin denediği rejim değişikliği politikası da henüz sonuç vermiş durumda değil.[5] Zira bu ülkedeki Nicolas Maduro rejimi ekonomik açıdan çökmüş olmasına karşın, Trump’ın rejim değişikliği politikaları nedeniyle son dönemde halkın rejime verdiği destekte yeniden bir artış gözlemleniyor. Buna karşın, ABD’nin desteklediği muhalefet lideri Juan Guaidó da bu süreçte Venezuela halkı ve diğer ülkeler tarafından iyice tanınmayı başardı ve Maduro sonrasına dair en güçlü siyasi alternatif haline geldi. Ayrıca Venezuela’ya komşu ülkelerin çoğunun Maduro rejiminden desteklerini çekmeleri de ABD adına olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, bu konuda, Trump, ikinci döneminde daha doğru politikalar izlemesi ve uluslararası destek sağlaması durumunda sonuç alabilecek gibi gözüküyor.
Venezuela’da Trump yönetiminin denediği rejim değişikliği politikası da henüz sonuç vermiş durumda değil.[5] Zira bu ülkedeki Nicolas Maduro rejimi ekonomik açıdan çökmüş olmasına karşın, Trump’ın rejim değişikliği politikaları nedeniyle son dönemde halkın rejime verdiği destekte yeniden bir artış gözlemleniyor. Buna karşın, ABD’nin desteklediği muhalefet lideri Juan Guaidó da bu süreçte Venezuela halkı ve diğer ülkeler tarafından iyice tanınmayı başardı ve Maduro sonrasına dair en güçlü siyasi alternatif haline geldi. Ayrıca Venezuela’ya komşu ülkelerin çoğunun Maduro rejiminden desteklerini çekmeleri de ABD adına olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, bu konuda, Trump, ikinci döneminde daha doğru politikalar izlemesi ve uluslararası destek sağlaması durumunda sonuç alabilecek gibi gözüküyor.
ABD Başkanı Donald Trump, önceki gün Kuzey Kore topraklarına giriş yaparak bir ilke imza attı ve bu ülkenin lideri Kim Jong-un’la bir kez daha görüştü.
Trump’ın dış politikadaki üçüncü büyük hamlesi olan Kuzey Kore nükleer görüşmeleri de henüz sonuca ulaşmış değil. Ancak görüşmelerin ilerleyen haftalarda devam etmesi bekleniyor ve bir anlaşma ihtimali önceki ABD yönetimlerine kıyasla çok daha olası gözüküyor. Hatta Trump, geçtiğimiz gün Kuzey Kore topraklarına görev süresinde giren ilk ABD Başkanı olarak tarihe geçti ve nükleer görüşmelerin devamı için bu ülke lideri Kim-Jong’u Beyaz Saray’a davet etti.[6] Trump’ın Çin Halk Cumhuriyeti ile ticaret savaşlarını sonlandırmak için müzakerelere halen devam ettiği de düşünülürse, Kuzey Kore konusunda Çin’in de desteği sağlanarak bir uzlaşıya varılması, Trump’a dış politikada yeni bir başarı kazandırabilir.
Trump’ın dış politikadaki en iddialı politikası ise, kuşkusuz, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ve ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması oldu. Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamada, bu karara ABD ve İsrail dışında sadece 7 ülke (Guatemala, Honduras, Marshall Adaları, Mikronezya, Nauru, Palau ve Togo) destek verirken[7], ilerleyen aylarda Avustralya[8] (Batı Kudüs olarak) ve Paraguay[9] (gerçi daha sonra bu kararından vazgeçmiştir[10]) gibi bazı ülkeler de bu karara uyma kararı aldılar. Romanya[11] ve başka bazı ülkelerin de yakında bu karara uygun olarak İsrail Büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıyabilecekleri belirtiliyor. Bu konuda Trump’ın politikasının başarısını elbette tarihin akışı belirleyecektir; ancak kısa vadede düşünüldüğünde, bu hamle nedeniyle, ABD adına İslam dünyasındaki bazı müttefikleri kızdırmak ve Filistin-İsrail Sorunu konusunda arabulucu konumunu kaybetmek gibi yeni bazı risklerin ortaya çıkacağı da ortada. Ancak bunu aşmak için de, Trump, damadı Jared Kushner aracılığıyla yakında “Asrın Antlaşması” (Deal of the Century) adlı yeni bir barış planını açıklamaya hazırlanıyor. İddialara göre; Filistin Devleti’ne tanınma sağlayacak, Kudüs’ü her iki ülkenin de başkenti olarak (Batı Kudüs ve Doğu Kudüs olarak) ilan edecek ve Filistin halkına iyi ekonomik imkânlar getirecek olan bu antlaşma[12], İsrail’in 1967 sonrasında kazandığı toprakları bu ülke lehine tescil edecek olması bağlamındaysa çeşitli eleştiriler alıyor.[13] Buna karşın, Körfez ülkelerinin de destek verebileceği düşünülen bu anlaşma kabul edilir ve başarıyla uygulamaya geçerse, Trump’ın İsrail politikası konusunda da somut bir başarı kazanmış sayılabileceği ortada. Lakin İran konusunun daha da kızışması ve olası bir çatışma/savaş halinde, Trump’ın Ortadoğu politikasının olumsuz bir noktaya gelmesi riski de halen devam ediyor. Daha önemlisi, Trump’ın Avrupa Birliği ülkeleri ve NATO çatısı altında birlikte yer aldığı Batılı müttefik ülkelerle de ilişkileri son derece gergin. Hatta Türk-Amerikan ilişkilerinin de iyi bir dönemden geçmediği ortada. Bu nedenle, Trump’ın dış politikasını başarılı veya başarısızdan ziyade, henüz belirsiz ve ortada olarak değerlendirmek daha doğru olur.
Ivanka Trump, ABD'nin Kudüs'teki İsrail Büyükelçiliği'nin açılış töreni sırasında
İç politikaya bakıldığında ise; ekonomideki üstün performansına karşın, medya kuruluşları ve çalışanlarına yönelik sert yaklaşımları, aşırı sağ/faşist yaklaşımları onaylayan göçmen karşıtlığı söylemi ve alışılagelmedik kaba üslubu nedeniyle, tüm anketlerde Trump’ın onaylanma oranı (approval rating) onaylanmama oranından (disapproval rating) daha az gözüküyor. Yine de Trump’ın desteğinin yüzde 44-45 gibi yüksek bir seviyede olduğunu belirtmekte fayda var.[14] Ayrıca Trump, seçmenlerine söz verdiği ve uyuşturucu kartelleri ve suç örgütleriyle mücadelede faydalı olacağını iddia ettiği Meksika Duvarı konusunda da ABD Kongresi’nin engellemesi nedeniyle geri adım atmak durumunda kaldı ve Meksika hükümeti ile bir anlaşmaya vardı.[15] Trump’ın Maria Kasırgası sırasındaki performansı ve medyayı ve Demokratları ölü sayılarını abartmakla suçlaması da çeşitli eleştirilere konu oldu.[16] En önemlisi, Trump’ın ırkçılık konusundaki kötü sicili ve şaibeli duruşu Başkanlığı döneminde de devam etti[17] ve onun Afrikalı Amerikalılar ve Hispanikler gibi ABD’nin demografik açıdan çok önemli etnik gruplarıyla bağ kurmasına engel oldu. Dolayısıyla, Trump’ın iç kamuoyundaki desteği; geleneksel Cumhuriyetçi seçmenler, İsrail lobisi, savunma sanayii grupları ve destekçileri, ekonominin iyi gitmesinden memnun olan ideolojisiz seçmen ve son yıllarda yaşam koşullarının kötüye gitmesine tepki gösteren beyaz Amerikalı alt ve orta sınıf seçmenlerle sınırlı kaldı. Bu nedenlerle, Trump’ın başarılı olan ekonomi politikasından farklı olarak, iç politikada da durumunun -dış politikasına benzer şekilde- pozitif veya negatiften ziyade nötr durumda olduğunu söylemek gerekir.
Trump’ın onaylanma ve onaylanmama oranları
Peki, bu ortamda Cumhuriyetçi Parti adına başka bir Başkan adayının ortaya çıkma ihtimali var mı? 1991-1997 döneminde Massachusetts Valisi olarak görev yapan Bill Weld Başkan adaylığını şimdiden açıklasa da[18], Trump azledilmediği (impeachment) sürece başka bir Cumhuriyetçi’nin onun karşısında aday olması beklenmiyor. Bu nedenle, eski Tennessee Senatörü (2007-2019) Bob Corker ve 2000 ve 2016 seçimleri Başkan aday adaylarından Ohio Valisi John Kasich gibi potansiyel adayların da Trump karşısında bir şansının olabileceği düşünülmüyor. Zira mevcut Başkan’ın aday olması durumunda, teamül gereği, ABD’deki parti ve partililer, neredeyse tamamen onu destekleme kararı alıyorlar. Amerikan halkının da ilk dönemde başladığı işleri bitirmeleri adına büyük felaketlere yol açmayan Başkanlara ikinci dönem şans vermeleri oldukça güçlü bir eğilim ve yaygın bir durum. Bu bağlamda, her ne kadar Trump oldukça istisnai bir Başkan olsa da, yeniden seçilme ihtimalini kesinlikle bir mucize ya da sürpriz olarak görmemek lazım. Nitekim 2019 Haziran ayında yapılan bazı anketler, Trump’ın adı geçen Demokrat adaylar karşısında şansının olabileceğini ortaya koyuyor[19]
Demokrat Parti’de ise, Cumhuriyetçi Parti’nin aksine, bir aday bolluğu yaşanıyor. Hatta öyle ki, 26 ve 27 Haziran 2019 tarihlerinde düzenlenen ilk aday adayları toplantılarında, parti adına tam 20 aday kürsüye çıktı. Bu adaylar şu kişilerden oluşuyor: Bill de Blasio, Tim Ryan, Julián Castro, Cory Booker, Elizabeth Warren, Beto O’Rourke, Amy Klobuchar, Tulsi Gabbard, Jay Inslee, John Delaney, Marianne Williamson, John Hickenlooper, Andrew Yang, Pete Buttigieg, Joe Biden, Bernie Sanders, Kamala Harris, Kirsten Gillibrand, Michael Bennet ve Eric Swalwell. Bu adaylar dışında, Montana Valisi Steve Bullock, New York City Valisi Bill de Blasio, Miramar Valisi Wayne Messam, Irak Savaşı gazisi ve ABD Kongresi mensubu Seth Moulton ve emekli Amiral ve Kongre mensubu Joe Sestak gibi başka Demokrat adaylar da gündemde.[20] Amerika’da yaşayan ve Northwestern University’de ders veren Türk akademisyen Sinan Erensü, Demokratlar adına bu kadar çok adayın ortaya çıkmasının Trump’ın zayıflığını gösterdiğini ve Demokratların bu seçimi kazanmak konusunda son derece iddialı olduklarını iddia ediyor.[21] Ancak Demokrat Parti adına seçim öncesinde önemli bir ideolojik dönüşüm yaşanması, durumu, klasik Amerikalı seçmen açısından biraz daha bulanık hale getiriyor.
2020 Başkanlık seçimi öncesinde Demokrat aday adaylarının bolluğu dikkat çekiyor!
Birinci resim (soldan sağa): Bill de Blasio, Tim Ryan, Julián Castro, Cory Booker, Elizabeth Warren, Beto O’Rourke, Amy Klobuchar, Tulsi Gabbard, Jay Inslee ve John Delaney.
İkinci resim (soldan sağa): Marianne Williamson, John Hickenlooper, Andrew Yang, Pete Buttigieg, Joe Biden, Bernie Sanders, Kamala Harris, Kirsten Gillibrand, Michael Bennet ve Eric Swalwell.
Demokratların genç yıldızı Alexandria Ocasio-Cortez
Genelde Bill Clinton-Hillary Clinton-Barack Obama üçlüsü çizgisinde sol liberal eksen ve liberalizm ideolojisiyle özdeşleşen Demokratlar, Vermont Senatörü Bernie Sanders, Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü Elizabeth Warren ve New York’tan Temsilciler Meclisi’ne seçilen siyasetin genç yıldızı Alexandria Ocasio-Cortez gibi son dönemin popüler isimlerinin etkisiyle, son birkaç yılda giderek “demokratik sosyalist” çizgide siyaset yapan bir partiye dönüşmeye başladı. Bu durum bir Avrupa ülkesinde olsa, sol bir partinin özüne dönmesi olarak değerlendirilerek bu partiye avantaj bile sağlayabilirdi; ancak söz konusu olan ülke kapitalizmin beşiği ve Soğuk Savaş boyunca sosyalizm/komünizm korkusunun adeta bir paranoyaya dönüştüğü ABD olunca, Demokratların sola açılmaları -haliyle- 2020 Başkanlık seçimi öncesinde biraz riskli bir hamle olabileceğe benziyor.
Demokrat aday adaylarının katıldığı 26 Haziran 2019 tarihli birinci oturum
Demokrat aday adayları arasında Trump’ın karşısına çıkabilecek dört önemli ve güçlü aday var. Bunlar; demokratik sosyalist çizgide siyaset yapan Bernie Sanders, bu çizgiye yakın entelektüel sol bir aday profili çizen Elizabeth Warren, klasik liberal Demokrat Parti çizgisini devam ettiren -Obama’nın Başkan Yardımcısı- Joe Biden ve California Senatörü olarak görev yapan ve yine demokratik sosyalist çizgiye yakın bir aday olarak kabul edilen hukukçu Kamala Harris olarak sıralanabilir. Şimdi bu adayların olumlu ve olumsuz sayılabilecek özelliklerine birlikte göz atalım.[22]
Demokrat aday adaylarının katıldığı 27 Haziran 2019 tarihli ikinci oturum
Popülarite/tanınmışlık anlamında uzak ara en favori Demokrat aday durumundaki[23] Joe Biden, buna karşın daha önce iki defa (1998 ve 2008) Başkan adayı olması ve ilerleyen yaşı nedeniyle adaylığını hemen garantileyebilecek güçte değil. İşçi sınıfına ve Amerikan halkına yakın ve sevilen/sayılan bir politikacı olarak tanınan Biden, buna rağmen, Donald Trump gibi sağcı popülistlerin kolaylıkla saldırabileceği şekilde uzun yıllardır siyaset sahnesinde olan profesyonel bir siyasetçi gibi algılandığı için, şimdilerde demokratik sosyalist rüzgârların estiği Demokrat Parti’de Başkan adayı olması o kadar da kolay gözükmüyor. Buna karşın, anketlere göre, Biden, Trump karşısında aday olursa, yüzde 55’e karşı yüzde 45 oyla rahat bir seçim zaferi kazanabilir.[24] Uzun yıllar Delaware Senatörü olarak görev yapan 76 yaşındaki Biden, 2016 yılında oğlunu beyin kanseri nedeniyle kaybetmişti. Ayrıca 2003 yılında Irak Savaşı’na destek vermiş olması, Biden’a Demokrat seçmen nezdinde oy kaybettirebilecek, ama onun Cumhuriyetçi siyasetçilerle daha kolay çalışmasına vesile olabilecek bir durum.
Joe Biden
2016 Başkanlık seçimi öncesinde estirdiği sol rüzgârlar ve müthiş başarılı kampanyası ile Hillary Clinton’ı az kalsın adaylıktan edecek kadar popüler ve etkili hale gelen Vermont Senatörü demokratik sosyalist aday Bernie Sanders, ilerleyen yaşına (78) rağmen bu seçimin de Demokratlar adına favori adaylarından birisi. Anketler, Sanders’ın Trump karşısında -Biden’a benzer şekilde- yüzde 55’e karşı yüzde 45 oyla seçilebileceğini ortaya koyuyor.[25] Seçilirse ABD’nin ilk Yahudi Başkanı olacak Sanders, buna karşın sistem karşıtı (anti-establishment) görüşleri son derece sert olduğu için, seçim kampanyası döneminde Trump ve ekibinin ağır saldırılarına maruz kalabilir. Zira Sanders’ın savunduğu ücretsiz (harçsız) üniversite eğitimi, herkes için sağlık güvencesi ve zenginlerden yüksek vergi alınması gibi konular, ABD sağı tarafından kolaylıkla komünist bir komplo olarak seçmenlere sunulabilir. Ayrıca Yahudi kökenli olmasına karşın, Sanders'ın İsrail'e yönelik eleştirileri de klasik Amerikalı siyasetçilere kıyasla oldukça sert.
Yaşlı ve solcu Bernie Sanders, ABD’de şimdilerde gençlerin sevgilisi
Bir diğer etkili aday olan Elizabeth Warren, Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ders vermiş elit bir akademisyen olmasına karşın, son dönemde başarılı performansları ve sol politika önerileriyle heyecan yaratan bir aday haline gelmiş durumda. Warren, özellikle gelir eşitliği ve yolsuzluk gibi konularda orta sınıfı koruyan politikalarıyla hem klasik Demokratlar, hem de yeni ve daha soldaki genç Demokratlar için iyi bir seçenek haline gelebilir. Anketlere göre, Trump karşısında aday olursa, Warren, yüzde 53’e karşı yüzde 47 oyla ABD’nin ilk kadın Başkanı seçilebilir.[26] Warren’ın televizyon performansı da beklentilerin üstünde oldu. Öyle ki, The Guardian’dan Cas Mudde, Warren’ın televizyon tartışmasında tutku ve olguları birleştirerek en başarılı aday olarak öne çıktığını yazdı.[27] Ancak Warren’ın ulusal çapta tanınırlığı fazla değil ve Trump gibi popüler bir aday karşısında Warren’ın pek bilinmeyen bir aday olması bir dezavantaj haline gelebilir. Neyse ki, Başkan Trump, Warren'ı Pocahontas'a benzeterek son dönemde ona beklemediği bir popülarite kazandırmayı başardı.
Demokratlar adına iki güçlü kadın aday: Elizabeth Warren ve Kamala Harris
Son iddialı aday olan Kamala Harris ise, genç ve başarılı bir kadın profili olarak seçimde en çok dikkat çeken aday konumunda. Harris, Demokratların ilk tartışmasında da performansıyla diğer adayların önüne geçmeyi başardı. Californialı olan ve daha önce bu eyalette Başsavcılık yapan Harris, Jamaika ve Tamil asıllı bir anne-babanın çocuğu olarak da Amerika’nın göçmenlere açık liberal bir ülke olarak temsilini yapabilecek iyi bir aday gibi gözüküyor. Ancak hem Amerika içerisinde, hem de yurtdışında çok az tanınan Harris’in, seçime kadar mutlaka çok iyi bir halkla ilişkiler kampanyası organize etmesi ve akılda kalıcı söylem ve projelerle kendini geniş kitlelere kabul ettirmesi gerekiyor. Anketlere göre, Trump karşısında aday olursa, Harris, yüzde 52’ye karşı yüzde 48 oyla ABD’nin ilk kadın Başkanı seçilebilir.[28] CNN’den Chris Cillizza’ya göre ise, Harris, ilk televizyon tartışmasında da en başarılı Demokrat aday adayı olarak dikkat çekti ve öne çıkmayı başardı.[29]
Sonuç olarak, daha neredeyse bir buçuk yıl süre olan 2020 ABD Başkanlık seçimi konusunda yorum yapmak için henüz erken olsa da, yarışın Trump ve bu yazıda belirtilen dört önemli Demokrat aday arasında geçme ihtimali çok yüksek gözüküyor. Trump’ın başarılı ekonomik performansı ve şovmen özellikleri onu yarışta yine iddialı bir aday haline getirse de, dış politikadaki başarısızlıklar ve iç politikada bazı kesimleri rahatsız eden tavırları nedeniyle seçimin başabaş geçeceğini öngörmek yerinde olacaktır. Ayrıca Demokratlar adına şu an için favori aday durumunda olan Joe Biden’ın kampanya sürecinde daha enerjik ve atak gözükmediği takdirde bu konumunu koruması zor gözükürken, Bernie Sanders’ın aşırı sol çizgisi ve Elizabeth Warren ile Kamala Harris’in de pek tanınmayan adaylar olmaları gibi dezavantajları nedeniyle, seçimde herşeye rağmen Trump’ın ciddi anlamda şansının olduğunu belirtmekte fayda var.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] https://constitutioncenter.org/interactive-constitution/amendments/amendment-xxii.
[2] Bu konuda bir analiz için bakınız; https://www.bbc.com/news/world-45827430.
[3] Bir örneği için; https://www.straitstimes.com/asia/east-asia/trumps-raised-tariffs-in-trade-war-with-china-could-come-with-political-price-us.
[4] Bakınız; http://www.danielpipes.org/18913/is-iran-on-the-verge-of-war-with-the-us.
[5] Bu konuda bir analiz için; https://www.bloomberg.com/opinion/articles/2019-04-23/trump-s-venezuela-mistakes-are-a-gift-to-maduro.
[6] Bakınız; https://edition.cnn.com/2019/06/29/politics/kim-jong-un-donald-trump-dmz-north-korea/index.html.
[7] https://www.dw.com/en/un-votes-128-9-to-reject-us-decision-on-jerusalem/a-41892757.
[8] https://www.dw.com/tr/avustralya-bat%C4%B1-kud%C3%BCs%C3%BC-israilin-ba%C5%9Fkenti-olarak-tan%C4%B1d%C4%B1/a-46754737.
[9] https://www.yenisafak.com/dunya/kudus-provokesine-paraguay-da-katildi-3279935.
[10] https://tr.euronews.com/2018/09/07/baskent-kudus-kararini-degistiren-paraguay-a-abd-baskisi.
[11] https://www.dw.com/en/romania-to-recognize-jerusalem-as-israels-capital-pm-pledges/a-48046076.
[12] Anlaşmaya dair bazı bilgiler için; https://www.hurriyet.com.tr/amp/dunya/yuzyilin-anlasmasi-yayimlandi-41206776.
[13] Bu konuda Dr. Selim Sezer’den bazı görüşler için; https://tr.sputniknews.com/ceyda_karan_eksen/201906271039499003-damat-kushnerin-yuzyilin-anlasmasi-havuc-sopa-taktiklerine-dayaniyor/.
[14] https://www.realclearpolitics.com/epolls/other/president_trump_job_approval-6179.html.
[15] https://www.bbc.com/news/world-us-canada-48565010.
[16] https://www.amerikaninsesi.com/a/trump-maria-kasrigasinda-aciklanan-olu-sayisini-reddetti/4570005.html.
[17] https://www.washingtonpost.com/opinions/a-lot-has-changed-since-the-1994-crime-bill-but-not-trumps-racism/2019/05/31/20395ff4-82f8-11e9-bce7-40b4105f7ca0_story.html?utm_term=.203d727ccb53.
[18] https://edition.cnn.com/2019/04/15/politics/bill-weld-2020-trump/.
[19] https://www.suffolk.edu/-/media/suffolk/documents/academics/research-at-suffolk/suprc/polls/national/2019/6_19_2019_marginals_pdftxt.pdf.
[20] https://www.nytimes.com/interactive/2019/us/politics/2020-presidential-candidates.html ; https://ballotpedia.org/Presidential_candidates,_2020.
[21] Bakınız; https://www.youtube.com/watch?v=MqshpNAVOJw.
[22] Bu bölümde https://www.bbc.com/news/world-us-canada-47309795 ve https://www.nytimes.com/interactive/2019/us/politics/2020-presidential-candidates.html sitelerindeki analizlerden faydalanılmıştır.
[23] Bu konuda yapılmış güncel bir anket için bakınız; http://emersonpolling.com/2019/06/24/june-national-poll-all-eyes-on-the-democratic-debates-biden-sanders-and-warren-separate-from-the-field/.
[24] http://emersonpolling.com/2019/06/24/june-national-poll-all-eyes-on-the-democratic-debates-biden-sanders-and-warren-separate-from-the-field/.
[25] http://emersonpolling.com/2019/06/24/june-national-poll-all-eyes-on-the-democratic-debates-biden-sanders-and-warren-separate-from-the-field/.
[26] http://emersonpolling.com/2019/06/24/june-national-poll-all-eyes-on-the-democratic-debates-biden-sanders-and-warren-separate-from-the-field/.
[27] https://www.theguardian.com/commentisfree/2019/jun/29/democratic-debate-kamala-harris-elizabeth-warren-trump.
[28] http://emersonpolling.com/2019/06/24/june-national-poll-all-eyes-on-the-democratic-debates-biden-sanders-and-warren-separate-from-the-field/.
[29] https://edition.cnn.com/2019/06/27/politics/who-won-democratic-debate-night-2/index.html.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder