13 Temmuz 2019 Cumartesi

Türkiye’nin S-400 Tercihinin Analizi: Teknik Açıdan Üstün, Ancak Siyaseten Riskli



Giriş
Bir süredir Türkiye ve hatta dünya medyasının gündeminde olan ve Türk-Amerikan ilişkilerine olumsuz etkilerinin olabileceği konuşulan Rus yapımı S-400 hava savunma sisteminin ilk parçaları önceki gün Türkiye’ye geldi. Hava savunma sisteminin parçaları, Ankara’nın 35 km kuzey batısında Kahramankazan ilçesi yakınında yer alan -Türk Hava Kuvvetleri’ne ait- Mürted Hava Üssü'ne (eski ismiyle Akıncı Hava Üssü) yerleştirildi. İlerleyen aylarda yapılması planlanan iki diğer teslimatla birlikte, Türkiye’nin Rusya Federasyonu’ndan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi, kısa süre içerisinde Türkiye’de kurulu ve işlevsel hale gelmiş olacak. Ayrıca böylelikle, Türkiye’nin topraklarında hem S-400, hem de Patriot hava savunma sistemi olan[1] dünyadaki ilk ve tek ülke haline geldiği belirtiliyor.[2] Peki, daha önceki bir yazımda da detaylı bir şekilde analiz ettiğim[3] Türkiye’nin S-400 hamlesi doğru bir girişim mi ve eğer doğruysa neden medyada bu kadar yaygara koparılıyor? Bu yazıda, bu sorulara yanıt aramaya çalışacağım.

Türkiye’nin hava savunma sistemine ihtiyacı vardı
Öncelikle ekonomik açıdan son dönemde zor günler geçiren Türkiye’nin böyle bir hamle yapması konusundaki eleştirileri değerlendirmek gerekir. Bu noktada ilk tespit, elbette böyle maliyetli bir alım için zamanlamanın çok da uygun olmadığı yönünde olmalı. Zira ekonominin çok daha iyi seviyelerde olduğu 2007-2015 döneminde böyle bir ihtiyacı karşılamak çok daha yerinde olabilirdi. Ancak o dönemde Türkiye ABD’den Patriot hava savunma sistemini almaya çalıştığı ve ABD de bu satışı Türkiye’deki demokrasi açıklarını bahane ederek engellediği için, hava savunma sistemi ihtiyacının 2019 içerisinde karşılanması belli bir mantık düzlemine oturuyor.

Peki, Türkiye’nin neden bir hava savunma sistemine ihtiyacı var? Bu noktada görüştüğüm ve fikirlerine başvurduğum Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli bazı üst düzey askerler ve Türkiye’nin savunma politikaları konusunda sıklıkla yazıp-çizen Türk akademisyenler, Türkiye’nin hava savunmasının bugüne kadar sadece savaş uçaklarıyla yapılabildiğini ve bunun füze teknolojileri gelişmiş olan ülkelerin (ilk akla gelen örnek Şahap füzelerini geliştiren İran İslam Cumhuriyeti’dir) bulunduğu Ortadoğu coğrafyasında yeterli olmadığı görüşünü savunuyorlar. Bu uzmanlara göre, bir ülkenin stratejik bazı tesis ve şehirlerini (enerji üretimi açısından önemli olan Mersin-Akkuyu Nükleer Santrali, manevi değeri büyük olan Anıtkabir, 15 Temmuz darbe girişimi de düşünüldüğünde Ankara-Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türkiye ekonomisinin yarısını oluşturan İstanbul şehri veya NATO’nun füze güvenlik şemsiyesinin kapsamadığı ifade edilen Türkiye’nin güneydoğu bölgesi) füze sistemleriyle koruması, çağımızın önemli bir savunma gereği olarak vurgulanıyor. Ancak S-400’lerin alımı süreci ve sonrasında Türk medyasında çıkan çelişkili haberler, bu alımın hangi stratejik hedefler doğrultusunda yapıldığı konusunda bir bilgi kirliliği veya akıl karışıklığı olduğunu düşündürüyor. Şunu da eklemek gerekiyor ki, S-400'ler bir saldırı değil, savunma sistemi; dolayısıyla, bu sistem Türkiye'nin komşusu olan ülkelere hiçbir tehdit oluşturmadığı gibi, ancak onlardan gelebilecek tehditlere karşı Türkiye'ye avantaj sağlıyor.

Teknik açıdan mükemmel
Teknik açıdan bir değerlendirme yapıldığında, Rusya’nın henüz satışına başlamadığı S-500 dışında, S-400 hava savunma sisteminin şu an için bu alanda dünyanın en iyisi olduğu vurgulanıyor. Örneğin, Amerikan malı ve birçok NATO ülkesinde kullanılan Patriot sistemi ile kıyaslandığında, S-400, çok daha ağır basıyor. Azami hedef hızı, operasyonel menzil, radar kapsama menzili, simültane hedef kilitlenme kapasitesi ve ateşe hazır hale gelme süresi gibi tüm kriterlerde, S-400 hava savunma sistemi Patriot’a üstün geliyor. S-400 sisteminin Çin ve Avrupa yapımı hava savunma sistemlerinden de teknik açıdan daha iyi olduğu vurgulanıyor. Bu bağlamda, siyasi riskler olmasa, S-400 sisteminin alınması konusunda hiçbir eleştiri veya akıl karışıklığının yaşanmaması gerektiğini belirtmek gerekiyor.  

S-400 ve Patriot sistemleri arasında bir mukayese[4]

Siyasi riskler
O halde, teknik açıdan bu kadar üstün olduğu halde S-400 hava savunma sistemini riskli hale getiren unsurlar nedir? Bu konuda uzun bir liste oluşturmak mümkün. Öncelikle, Türkiye’nin 1950’lerden bu yana bir NATO üyesi olduğunu ve en önemli üyesi ABD olan NATO’nun Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve komünizmin yayılmacılığına karşı kurulmuş olan bir askeri birlik olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Her ne kadar Sovyetler Birliği yıkılmış olsa da, Rusya Federasyonu’nun 2000’lerde Vladimir Putin’in emriyle Gürcistan (2008) ve Ukrayna’da (2014) yapmış olduğu askeri müdahaleler ve son dönemde Avrupa ülkeleri ve hatta ABD’deki seçimleri ve siyaset kurumunu hedef alan propaganda ve siber faaliyetleriyle yeniden NATO’nun güvenlik konseptinde bir tehdit unsuru olarak üst sıralarda yer almaya başladığını belirtmek gerekiyor. Bu nedenle, Rusya’dan gelişmiş bir silah sistemi almak, Türkiye’yi NATO ve Batılı müttefikleri nezdinde güvenilmez bir partner haline getirme riski taşıyor.

İkinci olarak, genel güvenlik mimarisini NATO konsepti içerisinde oluşturan Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemini verimli bir şekilde kullanamayabileceği yönünde de ciddi eleştiri ve endişeler mevcut. Birçok uzmana göre, temelde bir füze sistemi olan S-400’ü hava savunma sistemi haline getiren unsur[5], radar sistemleriyle birlikte bunun komple bir savunma konsepti oluşturabilmesi. Ancak NATO kuvvetlerinin S-400’ün faaliyetlerinin kendisine ait diğer savunma sistemlerinin faaliyetleri konusunda Rusya’ya istihbarat sağlama olanağı vereceği yönündeki endişeler, Türkiye’nin bu sistemi verimli bir şekilde kullanamayacağı ve buna bizzat NATO tarafından karşı çıkılacağı görüşünü doğruluyor. Hatta S-400 alımı nedeniyle, Türkiye’nin ortak üreticilerinden olduğu ve gelecek adına çok önemli bir askeri kazanımı olacak F-35 savaş uçağı projesinden de dışlanabileceği ifade ediliyor. Anlaşma gereği bu konuda tahkim yolunun kapalı olması ise[6], siyasi değerlendirmelerin ağır basacağını ve Türkiye’nin ABD ve diğer NATO müttefiklerini bu konuda ikna etmesi gerektiğini düşündürüyor.

Üçüncü olarak, ABD’de Türk hükümetine yönelik tepkilerin yüksek seviyede olduğu bir dönemde yapılan bu alım, Türkiye ekonomisini olumsuz yönde etkileme riskini de beraberinde getiriyor. Şöyle ki, bu alımın ABD Kongresi’nin Ağustos 2017'de çıkardığı ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’nın (CAATSA-Countering America's Adversaries Through Sanctions Act)[7] 231. maddesinin[8] kapsamına gireceği yönünde ciddi eleştiriler mevcut.[9] Hakikaten de, bu madde, Rusya’nın istihbarat veya savunma sektörleri ile alışveriş yapan kişi veya kurumlara yönelik yaptırım uygulanmasını öngörüyor ve ABD’nin Türkiye’ye yaptırım uygulamasını neredeyse zorunlu hale getiriyor. Her ne kadar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la son görüşmesinde önceki Başkan Barack Obama’nın Türkiye’ye Patriot satmama kararını eleştiren ve Türkiye’ye yönelik herhangi bir yaptırımı gündeme getirmeyen[10] ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Kongresi’nin olası yaptırım kararını -yasaya göre- geçici süreyle kaldırma yetkisi olsa da[11], Başkan’ın bunları tamamen kaldırabilmesi için Kongre’nin onayını alması gerekiyor. Dolayısıyla, Türkiye’ye yakın durduğu izlenimi veren Başkan Trump’ın bile S-400 alımı nedeniyle Türkiye’yi yaptırımlardan kurtaramaması riski bulunuyor.

ABD’nin stratejik yaklaşım gereksinimi
Bu dezavantajlarına karşın, Türkiye’nin S-400 alımını ABD’nin bir varoluşsal mesele haline getirmemesi için Ankara’nın kullanabileceği önemli stratejik dayanaklar ve argümanlar da mevcut. Öncelikle, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun daha önce belirttikleri üzere[12], ABD’nin S-400 meselesini yaptırım ve silah ambargosuna çevirmesi durumunda, Türkiye’nin birkaç sene içerisinde yapacağı ikinci hava savunma sistemi alımında da Rusya’yı veya ABD dışında bir ülkeyi (Çin şirketi veya İtalyan-Fransız ortaklığı olan Eurosam) tercih etmesi gündeme gelebilir. Dolayısıyla, ABD’nin Başkan Obama döneminde Patriot sisteminin Türkiye’ye satışını engelleyerek yaptığı hata bir kez daha tekrar edilirse, Ankara’nın savunma sanayii ve askeri teknolojide Washington ve NATO’dan uzaklaşma süreci daha da hızlanabilir. NATO’nun ikinci büyük ordusunu ve önemli bir Amerikan savunma sanayii pazarını kendisinden uzaklaştırmak ve Rusya’ya kaptırmak ise, ABD adına önemli bir dezavantaj ve belki de tarihi bir hata olacaktır.

İkinci olarak, iç politikada son dönemde çok sıkışmaya başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisinin ABD’nin bu tavrını Türkiye’de yaygın taban bulan[13] Amerikan karşıtlığı (anti-Amerikanizm) ideolojisini körüklemek için kullanmaları durumunda, ABD’nin Türkiye ve Ortadoğu’daki etkisi daha da azalabilir. Türkiye’de bu konuda muhalefetin de ABD yanlısı bir duruşunun olmadığını bu noktada not etmek gerekir. Öyle ki, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da bugün S-400 alımını destekleyen sözler kullanmıştır.[14] Türkiye'nin ekonomik açıdan kötü gittiği bir dönemde ABD'nin Türkiye'ye yönelik olarak S-400 sistemini bahane ederek yaptırım uygulaması, ayrıca, Türkiye'deki hükümetin ekonomik kötü gidişatın sorumluluğunu kendi yönetim zaafiyetlerini unutturarak, sorumluluğu Washington'ın üzerine atması ve halkı bu yönde motive etmesi sonucunu yaratabilir.   

Üçüncü olarak, S-400 konusu nedeniyle Türkiye ile de arası açılırsa, ABD’nin Ortadoğu’daki etkisi ciddi bir düşüş sürecine girebilir ve bu bölgede Amerikan müttefikleri ve çıkarlarını korumak daha da zor hale gelebilir. İran ve Suriye’de zaten ABD karşıtı güçler hakim durumdayken, ABD’nin Yakın Doğu coğrafyasında Irak ve Türkiye üzerindeki etkisini mutlaka koruması gerekmektedir. Türkiye’nin kaybedilmesi durumunda ise (ki S-400 alımı sonrasında ‘Türkiye’nin NATO’dan çıkması gerektiği’ yönünde sözler, yıllar sonra ilk kez güçlü bir şekilde medyada dillendirilmeye başlanmıştır[15]), ABD’nin bölgesel projeleri ve planlarını gerçekleştirmesi iyice zorlaşabilir. 

Sonsöz
Türkiye ile ABD arasında büyük bir krize dönüşen S-400 gerginliği bize şunu öğretmiştir: ABD yönetimleri Türkiye’deki demokrasiden uzaklaşan yönetimleri cezalandırmak isterlerse bile, bu bağlamda askeri-stratejik unsurları tercih etmemelidirler. Böyle olursa, hem Türk-Amerikan ilişkileri, hem de genel olarak NATO işbirliği sıkıntıya girebilir. 2013 yılındaki Gezi Parkı olayları nedeniyle haklı olarak Türkiye’yi eleştiren Obama yönetimi, muhtemelen Türkiye’deki demokrasi yanlılarını desteklemek için böyle bir karar alırken, sonuçta bu karar, ilişkileri daha da kötü etkilemiş ve Türkiye demokrasisine de bir katkı sağlamamıştır. İran nükleer programının yeniden uygulamaya sokulduğu ve Suriye krizinin çözülemediği zor bir dönemde stratejik açıdan ABD’nin Türkiye’yi kaybetmemesi gerektiği de düşünülürse, S-400 krizini büyütmemek Washington için de, Ankara için de daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu noktada ABD Kongresi’nin de, Başkan Donald Trump gibi, meseleye stratejik bakması yerinde olacaktır. Zira Türk-Amerikan ilişkileri, korumaya ve geliştirmeye değer bir müttefikliktir...

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ



[1] Adana'daki İncirlik Hava Üssü'nde NATO kapsamında İspanya'ya ait Patriot Birliği bulunmaktadır.
[5] Bu konuda Prof. Dr. Mustafa Aydın’ın görüşleri için; https://www.youtube.com/watch?v=NC8J90-Vshg.
[8] Bu madde şöyledir: “Imposition of sanctions with respect to persons engaging in transactions with the intelligence or defense sectors of the Government of the Russian Federation.”
[13] Kadir Has Üniversitesi’nin 2019 yılı “Türk Dış Politikası Algıları” araştırmasında da, ABD, uzak ara Türk halkı için en büyük tehdit olarak öne çıkmaktadır. Bakınız; http://ctrs.khas.edu.tr/post/36/turk-dis-politikasi-kamuoyu-algilari-arastirmasi-2019.
[15] Bu konuda bazı görüşler için;
Prof. Dr. Burhanettin Duran - https://www.youtube.com/watch?v=S8dhF3mADgA
MHP lideri Devlet Bahçeli - https://www.youtube.com/watch?v=QUC4_PNlkno

Hiç yorum yok: