18 milyonluk sınırlı nüfusuna karşın dünyanın en büyük 18. ekonomisi olarak başarılı bir ekonomik model olarak dikkat çeken Hollanda, siyaseten ise son yıllarda İslam, göçmen ve Avrupa Birliği (AB) karşıtı aşırı sağ hareketlerin güç kazanmasıyla daha zayıf bir döneme girmiş ve siyasi krizler ülkenin tüm dünya genelindeki müspet imajına da -özellikle Müslümanlar nezdinde- zarar vermeye başlamıştır. Bu bağlamda, şimdilerde NATO Genel Sekreteri olan merkezci bir siyaset olan Mark Rutte'nin ardından ciddi bir lider boşluğu yaşayan Hollanda'da, 2023 genel seçimlerinde korkulan senaryo gerçekleşmiş ve aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) ve onun İslam karşıtı açıklamalarıyla tepki çeken tartışmalı lideri Geert Wilders, sandıktan birinci çıkmayı başarmıştır. Yüzde 23,5 gibi yüksek bir oy oranına ulaşan Wilders, buna karşın diğer siyasi partilerin koalisyon hükümetine girmek istememesi nedeniyle Başbakan olamamıştır. Bu durumun Wilders ve partisini daha da popüler hale getirmesinden ve Wilders'ın olası Başbakanlığında uygulanabilecek olan aşırı politikalarla (Müslümanları ülkeden göndermek, camileri kapatmak, AB üyeliğini referanduma götürmek vs.) Avrupa'nın kalbinde sosyal barışın bozulmasından korkulan bir ortamda dün gidilen 2025 Hollanda genel seçimlerinde ise, Wilders ve partisi PVV kısmen güç kaybetmiş ve başını merkez-merkez sol Demokratlar 66 (D66) partisi ve onun karizmatik genç lideri 1987 doğumlu Rob Jetten'in çektiği merkezci güçler toparlanmayı başarmıştır.
Geert Wilders
Henüz kesinleşmeyen seçim sonuçlarına göre, D66, seçimler sonucunda 26 veya 27 milletvekilliği kazanarak 150 sandalyeli meclisteki en büyük siyasi parti olmayı başaracaktır. Ancak görece zayıflamasına karşın Wilders ve partisi PVV'nin de halen gücünü koruduğu ve 26 milletvekilliği ile ülkedeki en büyük ikinci parti olmayı sürdürdüğü görülmektedir. Bu şekilde, aşırı sağcı Wilders'ın Hollanda'da Başbakan olması bir kez daha önlenebilecek gibi durmaktadır. Seçimden beklenmedik bir zaferle çıkan küçük partisi D66'yı zirveye taşıyan Rob Jetten ise, seçimlerde "milyonlarca Hollandalı'nın nefret ve olumsuzluk politikalarına hayır dediğini" iddia ederek, Hollanda siyasetine yeni bir soluk getirmeyi ve kendisinden yeni bir siyasi lider yaratmayı başarmıştır. Hollanda seçmenleri de, olası aşırı sağ iktidarının yaratabileceği kriz riski karşısında, 1966'dan beri siyaseten var olan ama ülkedeki en büyük 6. parti olmaktan öteye gidememiş D66'ya yüklenerek kendilerine yeni bir alternatif yaratmayı başarmışlardır. Şimdilerde Türk-Kürt asıllı siyasetçi Dilan Yeşilgöz'ün lideri olduğu Başbakan Rutte'nin eski ve köklü partisi merkez sağ Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi-VVD de 22 veya 23 milletvekilliği kazanarak koalisyon formülleri için anahtar parti haline gelmiştir. Sosyal demokrat çizgideki Yeşil Sol - İşçi Partisi/GroenLinks–PvdA (GL/PvdA) partisi ise beklentilerin altında kalmış ve Frans Timmermans liderliğinde ancak 20 civarında parlamento sandalyesi elde edebilmiştir. Henri Bontenbal liderliğindeki merkez sağ Hristiyan Demokrat Çağrısı (CDA) da büyük bir çıkış yaparak 18 milletvekilliğine hak kazanmıştır. Bir diğer çıkış yapan parti de Joost Eerdmans başkanlığındaki sağ popülist JA21 olmuş ve 9 sandalye kazanmıştır. Hollanda medyası, seçimleri "siyasi nezaket yükselişte" olarak yorumlamış ve aşırıcı partilerin güç kaybetmesini memnuniyetle karşılaşmıştır.
Dilan Yeşilgöz
Sonuç olarak, Hollanda seçimleri merkezin toparlanması ve aşırı sağın güç kaybetmesi bağlamında demokrasi adına faydalı bir gelişme olurken, hükümetin yine de ancak 4 partili bir koalisyonla kurulabilecek olması, ülkeyi siyaseten aşırıcıların toparlanabileceği bir ortama sürükleyebileceğini de not etmek gerekir. Genç lider Rob Jetten ve partisinin yeni bir liberal-sol alternatif haline gelmesi adına Hollanda ve AB'nin geleceği adına çok müspet bir gelişmedir.
Kapak fotoğrafı: Rob Jetten
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder