Giriş
2024 Paris Yaz Olimpiyat Oyunları'nın yarattığı sansasyonel tartışmalar ve organizasyona yönelik eleştirilerle bir kez daha gündeme gelen Olimpiyat oyunları veya kısaca Olimpiyatlar, kuşkusuz, insan oğlunun uluslararası, evrenselleşme veya küreselleşme arzusu ve kendi grubunu temsilen diğer bireyler ve topluluklar karşısında düzeyli ve önceden üzerinde uzlaşılmış kurallara göre rekabet etmesi gibi temalar üzerinden siyaset ve diplomasiyle de yakından alakalıdır. Elbette bayrakların, milli marşların ve ulusal sembollerin yer aldığı bir etkinlik, temel amacı siyaset olmasa da, doğası itibariyle siyasidir. Bu bağlamda, Olimpiyat başarısı, bir devletin ülkesinin vatandaşlarını sportif açıdan ne ölçüde yetiştirebildiği ve spor kültürü ve altyapısının ne kadar ileri olduğunu göstermesi bakımından gelişmişlik düzeyi açısından da bir kriter olarak kabul edilebilir. Daha da önemlisi, Olimpiyatlarda gördüğümüz barışçıl ve düzeyli ulusal rekabetin, sıklıkla savaş, terörizm ve gerginliklerle gündeme gelen uluslararası siyaset ve diplomasi alanlarına da bir model olması gerektiği gerçeğidir. Öyle ya, devletler ve farklı gruplar arasındaki siyasi mücadeleler de -Olimpiyatlardaki spor müsabakaları gibi- savaşsız, kansız ve şiddetsiz şekilde, belirli kurallara ve yetkili ve meşru mercilerin kararlarına göre çözümlenebilse, yerküre her millet ve birey için çok daha mutlu ve yaşanabilir bir yer haline gelebilirdi. Bu yazıda, 2024 Paris Yaz Olimpiyat Oyunları'ndan yola çıkarak Olimpiyatları ve Türkiye'nin Olimpiyatlardaki performansını değerlendireceğim.
Olimpiyatların Tarihçesi ve İlginç Bilgiler
İlk kez Antik Yunan medeniyeti döneminde, milattan önceki asırlarda Zeus uğruna düzenlenen spor etkinlikleriyle gündeme gelen Olimpiyat kavramı, ilerleyen asırlarda modernizmin ve ulusal devlet kavramının beşiği olan Fransa'da, eğitimci ve tarihçi Baron Pierre de Coubertin’in 1894’te kurduğu Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin önderliğinde yapılan çalışmalarla yeniden gündeme gelmiş ve buna benzer etkinliklerin dünya çapında düzenlenmesi için çalışmalara başlanmıştır. Bu sayede, Coubertin'in çalışmaları neticesinde, ilk kez 1896 yılında, Antik Yunan dönemindeki Olimpiyatlardan takriben 2.000 yıl kadar sonra, Atina'da yeniden Olimpiyat Oyunları düzenlenmeye başlamış ve her 4 yılda bir benzeri bir etkinliğin yapılması kararlaştırılmıştır.
Baron Pierre de Coubertin
2.000 yıl sonra yeniden Olimpiyatları başlatması anlamında son derece ilerici bir isim olan Baron Pierre de Coubertin, buna karşın, Viktorya Dönemi'nde yetişmesinin de etkisiyle olsa gerek, kadın-erkek ilişkilerine bakışı tartışmalı bir isim olmuştur. Öyle ki, Coubertin, kadınların Olimpiyatlarda erkeklerle birlikte kamusal alanda yer almasının organizasyonu olumsuz etkileyeceğini söylemiş ve kadınların Olimpiyatlarda yer almasına şiddetle karşı çıkmasa da, etkinliğin temelde bir erkek etkinliği olması gerektiğini savunmuştur. Bu nedenle, 1896'da Atina'da düzenlenen etkinliğe kadınların katılmasına izin verilmezken, 1900 yılında Paris'te düzenlenen ikinci Olimpiyatlarda kadınlar müsabakalara katılabilmiş ve bu etkinliğe katılan toplam 22 kadın atlet arasında yer alan İsviçreli yelkenci Hélène de Pourtalès, Olimpiyatlarda sahaya çıkan ilk kadın sporcu olarak tarihe geçmiştir. İlerleyen yıllarda ise kadınların Olimpiyatlara katılımı çok daha yaygın hale gelecektir.
Jesse Owens, Nazilerin arasında altın madalyasını alırken
İlerleyen yıllarda Olimpiyat Oyunları uluslararası siyasetin nabzının attığı etkinlikler olarak diplomaside de sivrilecektir. Öyle ki, Almanya'da beyaz Aryan ırkın diğer ırklar karşısında üstünlüğünü savunan Nazi Partisi ve Adolf Hitler'in iktidara gelmesinden sonra Berlin'de düzenlenen 1936 Olimpiyatlarında Afrikalı Amerikalı atlet Jesse Owens, kendisinin elini sıkmayı bile reddeden Nazi yetkililerinin karşısında tam 4 Olimpiyat altın madalyası alırken, ortaya çok ilginç bir siyasi tartışma ve tablo koymayı başarmıştır. Keza 1972 Münih Olimpiyat Oyunları da, Filistin davasına dikkat çekmek isteyen Kara Eylül örgütü üyesi teröristlerin İsrailli sporculara saldırması nedeniyle çok olaylı bir etkinlik olarak tarihe geçmiş ve Münih Katliamı olarak bilinen olay neticesinde birçok İsrailli sporcu öldürülmüştür. Ek olarak, 1980 Moskova Olimpiyatlarına ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülke Sovyetler Birliği'nin Afganistan işgali nedeniyle katılmazken, 1984 Los Angeles Olimpiyatlarına da SSCB ve komünist ülkeler ABD'yi protesto etmek için katılmamışlardır.
Olimpiyatlara ev sahipliği yapmak da, başlı başına diplomatik ve sportif gücü yansıtan bir husus olup, bu konuda öncülüğü ve liderliği Batılı ülkeler yapmaktadır. Dünya Savaşları nedeniyle Olimpiyatların yapılamadığı 1916, 1940 ve 1944 yılları dışında, Olimpiyat Oyunlarını düzenleyen şehirler şöyledir:
- 1896 - Atina (Yunanistan)
- 1900 - Paris (Fransa)
- 1904 - St. Louis (ABD)
- 1908 - Londra (Birleşik Krallık)
- 1912 - Stockholm (İsveç)
- 1920 - Antwerp veya Anvers (Belçika)
- 1924 - Paris (Fransa)
- 1928 - Amsterdam (Hollanda)
- 1932 - Los Angeles (ABD)
- 1936 - Berlin (Almanya)
- 1948 - Londra (Birleşik Krallık)
- 1952 - Helsinki (Finlandiya)
- 1956 - Melbourne (Avustralya)
- 1960 -Roma (İtalya)
- 1964 - Tokyo (Japonya)
- 1968 - Meksiko/Mexico City (Meksika)
- 1972 - Münih (Doğu Almanya-Almanya)
- 1976 - Montreal (Kanada)
- 1980 - Moskova (SSCB-Rusya)
- 1984 - Los Angeles (ABD)
- 1988 - Seul (Güney Kore)
- 1992 - Barcelona (İspanya)
- 1996 - Atlanta (ABD)
- 2000 - Sidney (Avustralya)
- 2004 - Atina (Yunanistan)
- 2008 - Pekin (Çin)
- 2012 - Londra (Birleşik Krallık)
- 2016 - Rio de Janeiro (Brezilya)
- 2020/2021 - Tokyo (Japonya)
- 2024 - Paris (Fransa)
- 2028 - Los Angeles (ABD)
- 2032 - Brisbane (Avustralya)
Bu bağlamda, düzenleneceği ülkeler ve şehirler kararlaştırılan 2028 ve 2032 Olimpiyatları da hesaba katıldığında, 32 Yaz Olimpiyat Oyunlarından 5'i ABD'de, 3'ü Avustralya'da, 3'ü Birleşik Krallık'ta, 3'ü Fransa'da, 2'si Almanya'da, 2'si Japonya'da, 2'si Yunanistan'da, 1'i Belçika'da, 1'i Brezilya'da 1'i Çin'de, 1'i Finlandiya'da, 1'i Güney Kore'de, 1'i Hollanda'da, 1'i İspanya'da, 1'i İsveç'te, 1'i İtalya'da, 1'i Japonya'da, 1'i Kanada'da ve 1'i Meksika'da düzenlenmiştir. Bu listede Türkiye ve Hindistan gibi uluslararası siyaset ve tarih açısından önemli ülkelerin yer almaması ise kuşkusuz organizasyonun büyük bir eksikliğidir. Nitekim bu konuda yıllardır çalışmalar yürüten İstanbul, 2036 Yaz Olimpiyat Oyunları için iddialı adaylarından birisidir. Bu anlamda Olimpiyatların şimdiye kadar hiçbir Müslüman yoğunluklu ülkeye verilmemiş olması da Batı-merkezcilik ve İslamofobi iddialarını güçlendirmekte ve İstanbul'un şansını arttırmaktadır.
2020 Olimpiyatlarına kadar olan madalya sıralaması
Olimpiyatlara sportif başarı açısından yaklaşıldığında ise, ABD, Rusya (bir dönem Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği), Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Çin, İtalya, Avustralya, Macaristan, İsveç ve Japonya gibi ülkelerin ilk sıralarda yer aldığı görülmektedir. 2024 Paris Yaz Olimpiyat Oyunlarında da durum pek değişmemiş ve yine en çok madalya ve en çok altın madalya gibi alanlarda Çin, ABD, Avustralya, Japonya, Fransa ve Birleşik Krallık gibi ülkeler en üst sıralarda yer almışlardır.
Olimpiyat Oyunlarında Türkiye
Çok zor şartlarda kurulmasının da etkisiyle her zaman ekonomik sorunlarla boğuşan gelişmekte olan bir ülke statüsündeki Türkiye, hem ülkenin genel ekonomik tablosundaki yapısal sorunlar, hem de futbol dışında diğer spor dallarına toplumda ve medyada yoğun ilgi gösterilmemesi ve bütçe ayrılmamasının da etkisiyle, 85 milyonluk yüksek nüfusuna karşın Olimpiyatlarda genelde pek başarılı olamamıştır. 2024 Paris Olimpiyatlarını 3 gümüş ve 5 bronz madalya ile 64. sırada kapatan Türkiye, aslında bu oyunlara kadar bazı spor dallarında oldukça başarılı bir performans göstermeyi başarmıştır.
Türkiye, bugüne kadar Olimpiyat Oyunlarında 41 altın madalya kazanırken, bunların 29'u güreş, 8'i de halter branşlarından gelmiştir. Bu anlamda, ülkemiz, özellikle güreş ve kısmen de halter alanında ciddi bir ekol olmayı başarmış önemli bir spor ülkesidir. Gümüş ve bronz madalyalar açısından da ülkemizin en iddialı olduğu spor branşı güreş olup, boks, taekwondo ve karate gibi branşlarda da ülkemizin kısmi başarısından söz edilebilir. Bu anlamda, Türkiye, takım sporlarında başarısız ve daha çok bireysel güç gerektiren konularda spor kültürü oluşturabilmiş bir devlet olarak dikkat çekmektedir. Ülkemizin en başarılı olduğu oyunlar ise 1960 Roma Olimpiyatları olup, bu etkinlikte, ayyıldızlılar, tamamı güreşte olmak üzere tam 7 altın madalya elde etmeyi başarmıştır.
Üçer Olimpiyat altın madalyalı küçük dev adamlar: Halil Mutlu ve Naim Süleymanoğlu
İlk altın madalyasını 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlarında Yaşar Erkan'ın güreş alanındaki başarısıyla kazanan ülkemizin Olimpiyatlardaki en başarılı sporcuları ise; 3'er altın madalya kazanan haltercilerimiz Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu, ikişer altın madalyası olan güreşçilerimiz Mithat Bayrak, Mustafa Dağıstanlı ve Hamza Yerlikaya ile 1 altın, 1 gümüş, 1 bronz Olimpiyat madalyası olan güreşçimiz Hamit Kaplan ve 1 gümüş ve 2 bronz madalya kazanmayı başarmış güreşçimiz Rıza Kayaalp'tir. Olimpiyatlarda madalya kazanan ilk kadın sporcumuz 1992 Barcelona Olimpiyatlarında bronz madalya kazanan judocu Hülya Şenyurt olurken, ilk altın madalya kazanan kadın sporcumuz ise 2004 Atina'da altın madalya kazanan halterci Nurcan Taylan olmuştur.
Türkiye, son yıllarda takım sporlarında da atılım göstermeyi başarmış ve 2024 Paris Olimpiyatlarında yarışan "Filenin Sultanları" lakaplı voleybol milli takımız madalyayı az farkla kaçırarak dördüncü olmuştur. Bu anlamda, Türkiye'nin ilerleyen yıllarda hem Olimpiyat ev sahipliği, hem de sportif başarı anlamında ciddi şansı bulunmakta olup, bu konuda en temel eksiklikler ülke ekonomisinin kötü gidişi ve spor tesis ve eğitiminin yetersizliğidir. Ayrıca ülke sporunun gelişmesi adına devşirme yöntemi de son derece gerekli ve faydalı olup, tüm İmparatorluk geleneğinden gelen devletler gibi, Türkiye'nin de özellikle eski Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasından yetenekli sporcuları kendisine çekmeyi başarması son derece akılcı ve doğru bir politika olacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak, ülkemizin her alanda gelişmesini istediğimiz gibi, spor alanında da daha başarılı bir yönetim ve performans beklemek Türk(iye) halkı olarak bizim en doğal hakkımızdır. Bunun için, devletin kaynaklarını akılcı ve halk odaklı şekilde kullanması, gereksiz masraflar ve önlenebilir savaşlardan kaçınması ve daha iyi bir spor kültürü ve altyapısı oluşturması şarttır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder