19 Eylül 2023 Salı

Türkiye-Almanya İlişkileri Tarihi

Giriş

Bu yazıda, Almanya siyasetini ve dış politikasını anlamak noktasında önemli bir konu olan ve biz Türkleri de ilgilendirdiği için ayrı bir incelemeyi gerektiren Almanya-Türkiye ilişkileri incelenecektir. Bunun için, öncelikle, “Giriş” bölümünün ardından, iki ülkenin Prusya-Osmanlı döneminde başlayan ve kısa sürede müttefiklik ve silah arkadaşlığına dönüşen ilişkilerinden başlayarak, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemleri araştırılarak, iki Almanya’nın birleşmesine kadar olan süreçte yaşanan önemli siyasi/diplomatik ilişkiler özetlenecektir. Bir sonraki bölümde, 1990’lardan günümüze iki ülke ilişkilerinde yaşanan önemli gelişmeler, ziyaretler, antlaşmalar ve yorumlar mercek altına alınacaktır. Üçüncü bölümde, iki ülkenin güncel siyasi ilişkileri değerlendirilecektir. Dördüncü bölümde, ikili ilişkilerin ekonomik boyutuna odaklanılacaktır. Beşinci ve son bölümde, güncel toplumsal/akademik/kültürel/sportif ilişkiler analiz edilecektir. Araştırma, çalışmada ulaşılan bulguların özetleneceği “Sonuç” bölümüyle nihayetlendirilecektir.

Tarihsel Süreç

Her ne kadar Türklerle Almanlar arasındaki ilk tarihsel karşılaşmanın 1097 tarihli Haçlı Seferleri arasında olduğu belirtilse de[1], devletler arasındaki ilişkiler açısından tarihsel süreç, ilk kez, 1701 yılında Brandenburg Elektörü Friedrich Wilhelm’in Berlin merkezli Prusya Krallığı’nı kurmasının ardından Osmanlı ile diplomatik ilişkileri tesis etmesiyle başlamıştır.[2] Bu şekilde başlayan Prusya (Almanya)-Osmanlı (Türkiye) diplomatik ilişkileri, Prusya Kralı II. Friedrich veya Büyük Friedrich (Friedrich der Große) döneminde, Yedi Yıl Savaşı (1756-1763) sırasında Prusya ile Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiklik ilişkisi içerisine girmeleri ile gelişmiş[3] ve Osmanlı yönetimi, bu dönemde, Avusturya, Fransa ve Rusya’nın tepkisinden çekinerek Prusya ile doğrudan ittifak yapmasa da, 1761 yılında Prusya ile kapitülasyon hükümleri taşıyan bir dostluk antlaşması imzalamıştır.[4] Bu antlaşma, 1790’da 50 yıllığına uzatılacaktır. Bu ilk dönem ilişkilerin kurulmasında etkili olan kilit aktör ise Prusya’nın İstanbul elçisi Karl Adolf Von Rexin’dir.

Ahmed Resmi Efendi Berlin’de göreve başlıyor (1763)

Bu şekilde, 1763 yılında Osmanlı’nın ilk Prusya Büyükelçisi Ahmed Resmi Efendi başkent Berlin’e ayak basmış ve göreve başlamıştır.[5] 70 küsur kişiden oluşan ve içlerinde kethüda, hazinedar, katip, imam, konakçı, silahtar, tercüman, yeniçeriler, mehter takımı, aşçılar, kahveciler, şerbetçiler, oda hizmetlileri ve iki tercümanın da bulunduğu geniş bir heyetle göreve başlayan Ahmed Resmi Efendi, görev yaptığı dönemde Kral II. Friedrich ile av partisine de, maskeli baloya da katılmış ve 1700 dolaylarında kurulan ünlü Prusya Bilimler Akademisi’ni ziyaret etmiştir.[6] Ayrıca 1798’de Prusyalı Albay Von Goetze’nin Osmanlı’ya gelmesi ve Osmanlı kara birliklerini denetlemesi de askeri iş birliği anlamında ilk girişim olarak önemli bir tarihi anekdottur.[7]

Osmanlı (Türk) elçisi Ahmed Azmi Efendi, 21 Şubat 1791’de Prusya Kralı II. Friedrich Wilhelm’e nâme-i hümâyun sunarken

Bu ilk dönemde kurulan dostluk ilişkileri ve ticari münasebetler, Osmanlı’nın çok daha yoğun şekilde İngiltere ve Fransa gibi ülkelerle yerleşik ilişkilerinin olması sebebiyle çok ilerletilemese de, ilerleyen yıllarda, bilhassa da Almanya’nın siyasi birliğini sağlamasının ardından, ikili ilişkiler hızla gelişmeye başlayacaktır. Bu dönemlerde, Almanya ile Osmanlı’yı bir araya getiren temel faktör ise, her ikisinin de İngiltere, Fransa ve Rusya gibi güçler karşısında yalnız olmalarıdır. Almanya, siyasi birliğini geç sağlayan bir ülke olarak büyük koloni imparatorlukları olan İngiltere ve Fransa’yı kendisine doğal rakipler olarak görürken, Almanca konuşan halklar ile Slav halkların ortak yaşam alanı olan Doğu Avrupa bölgesine de “drang nach osten” (doğuya doğru ilerle) politikası doğrultusunda açılım yapmak istediği için Rusya ile karşı karşıya gelmiştir. Osmanlı ise, İmparatorluğun doğal sınırlarına ulaşması, içeride herhangi bir toplumsal ilerleme sağlanmasına izin vermeyen durağan düzen ve askeri teknolojideki yetersizliklerin de etkisiyle İngiltere, Fransa ve Rusya gibi büyük güçler karşısında alınan sürekli mağlubiyetler nedeniyle, kendi bekasını sağlamak ve güçlenmek için Almanya’yı doğal bir müttefik olarak görmeye başlamıştır. Bazı tarihçiler, Osmanlı’nın denge politikasından saparak Almanya ile doğrudan müttefikliğe yönelmesinin İmparatorluğun çöküşünü hızlandırdığını iddia etseler de, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın bu dönemde Osmanlı’ya yönelik emellerinin barışçıl olmadığı ve Doğu Sorunu veya Şark Meselesi (Eastern Question) yaklaşım doğrultusunda zaten bu ülkelerce on yıllardır “Avrupa’nın hasta adamı” gözüyle bakılan Osmanlı’nın topraklarının paylaşılmasının konuşulduğu ve müzakere edildiği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla, bu dönemdeki müttefiklik, biraz da jeopolitik ve siyasi koşulların zorlamasıyla oluşmuştur.


Goltz Paşa-Sultan V. Mehmed-Enver Paşa

Bu müttefikliğin oluşması bağlamında önemli bir dönüm noktasını ise askeri iş birliği oluşturur. İlk kez ileride Almanya Genelkurmay Başkanı olacak Helmuth Karl Bernhard von Moltke’nin Türkiye’ye gelmesi (1835-1839) ile başlayan askeri iş birliği[8], daha sonra 1870’lerden başlayarak Prusya/Almanya’dan yapılan silah alımları[9] ve sonrasında da Goltz Paşa olarak bilinen Alman kurmayı Colmar von der Goltz’un Osmanlı’da göreve başlamasıyla doruk noktasına ulaşacaktır. Bu yıllardan itibaren Osmanlı Ordusu’nda baskın hale gelen Alman silahlarıyla birlikte Alman askeri doktrinleri de benimsenecek ve Almanya’ya İmparatorluğun kurtarıcısı gibi yaklaşılacaktır. Bu dönemlerde tesadüfi değildir ki, Türklerin İstiklal Marşı’nı yazan vatan şairi Mehmet Akif Ersoy bile Almanları öven dizeler yazacak ve bu ülkeye ziyarette bulunacaktır. Goltz Paşa, 1883-1895 yılları arasında Osmanlı askerî okullarında müfettişlik vazifesinde bulunmuş ve Berlin Harp Akademisi’ni örnek alarak oluşturduğu yeni askeri eğitim sistemiyle öğrenciler tarafından muazzam sevilerek Osmanlı’daki Alman hayranlığının zirve noktasına çıkmasına vesile olmuştur.[10] Goltz Paşa, Türklerle Almanları da birbirlerine çok benzetmiş ve arkadaşı Schmiterlöw’e şu ifadeleri kullanmıştır: “Eğitim görmüş Türk subayı, Prusyalıya düşünce ve yaratılışta çok yakındır”.[11] Goltz Paşa öncesinde General Kaehler (1882-1885) ve sonrasında Liman Von Sanders de (1913-1918) Osmanlı’da görev yapmış üst düzey askeri heyetlerin başında yer almışlardır.[12] Ayrıca II. Wilhelm dönemi öncesinde, I. Wilhelm döneminde de karşılıklı ekonomik münasebetlerde bir canlanma görülür. Örneğin, 1880 yılında Berlin’de kurulan Deutscher Handelsverein (Alman Ticaret Şirketi) aracılığıyla Osmanlı pazarına giren mallara halk büyük rağbet gösterince, İngiliz tüccarlar bu durumdan şikâyet ve endişe etmeye başlamışlardır.[13]

Alman Çeşmesi

Askeri yardımlaşmanın da etkisiyle, siyasi-diplomatik ilişkiler bu dönemlerde pürüzsüz ilerler ve karşılıklı ziyaretler artar. Örneğin, Kayzer II. Wilhelm, Osmanlı’yı üç farklı vesileyle (1889, 1898 ve 1917) ziyaret etmiştir. İkinci ziyaretin ardından, II. Wilhelm, kendisine Bağdat Demiryolu, Haydarpaşa’da bir liman ve Konstanza-İstanbul arasında telgraf hattı kurulması konularında söz veren[14] Sultan II. Abdülhamid’i onurlandırmak için, onun 25. cülus törenine yetişmesi amacıyla bugün halen Sultanahmet Meydanı’nda bulunan tarihi yapı Alman Çeşmesi’nin yapılmasını emretmiştir. Neo-Bizanten (Bizantomorit) üslupla yapılan ve altın mozaiklerle süslü yapı, 1901 yılı Ocak ayında açılmış ve günümüze kadar ihtişamını korumuştur. Koyu yeşil renkte kolonların taşıdığı görkemli bir kubbe ile örtülü çeşmenin tunç kitabesinde Almanca olarak “Alman Kayzeri Wilhelm II, 1898 yılı sonbaharında Osmanlıların hükümdarı haşmetlü Abdülhamid II nezdinde ziyaretinin şükran hatırası olarak bu çeşmeyi yaptırdı” yazmaktadır.

Tarabya Alman Sefareti

Bu yıllarda İstanbul’da edilen Alman menşeli başka yapılar da vardır. Örneğin, Tarabya’daki Alman Sefareti, Özel Alman Lisesi ve Sirkeci’deki Deutsche Bank bunlar arasındadır.[15] Alman Büyükelçisi’nin Tarabya'da bulunan tarihi yazlık rezidansı, günümüzde Alman-Türk Diyaloğu’nun mekânı olarak hizmet vermekte ve Almanya Büyükelçiliği ve Başkonsolosluğu, Büyükelçinin evinde kültür, politika ve ekonomi ile ilgili çeşitli organizasyonlar düzenlemektedirler.[16] 1870 yılında kurulan ve günümüzde İstanbul Kent Üniversitesi kampüsü olarak hizmet veren İstanbul-Taksim’deki tarihi Alman Hastanesi de bu döneme ait önemli bir yapıdır. Ayrıca bu dönemde İstanbul’da 14 kadar Alman okulunun açıldığı ifade edilmektedir.[17]

Bağdat Demiryolu projesi, bu dönemde kurulan Türk-Alman ittifakının sembolü olmuştur (II. Abdülhamid ve II. Wilhelm kol kola resmediliyor)

Bu dönemi en iyi karakterize eden konu ise kuşkusuz Bağdat Demiryolu projesidir.[18] İlk kez dönemin hâkim endüstriyel gücü olan İngilizler tarafından tasarlanan proje, Lord Salisbury döneminde Bab-ı Ali’ye ciddi biçimde önerilse de, o yıllarda bunun gerçekleşmesi mümkün olmamış, ilerleyen yıllarda ise Almanya ile yakınlaşma içerisine giren Osmanlı, bu projeyi Almanya ile birlikte yürütmeye sıcak yaklaşmaya başlamıştır. II. Wilhelm döneminde Almanya’nın “Weltpolitik” ile dünyaya açılmak istemesi de bunda etkili olmuş ve bu nedenle Bağdat Demiryolu Şirketi kurulmuştur. Hint deniz yolunun ve bölgedeki petrol sahalarının Alman tehdidine maruz kalmasını istemeyen İngilizlerin karşı olduğu şirkete, Osmanlı Devleti ile birlikte Avusturya, İtalya, İsviçre yüzde 20, Alman grubu yüzde 40, Anadolu Demiryolu Şirketi yüzde 10 ve Fransız Osmanlı Bankası da yüzde 30 oranında payla katılmışlardır.[19] İyi bir Müslüman olan Halife Sultan II. Abdülhamid de projeyi İstanbul ile Medine’yi bağlayacağı düşüncesiyle gönülden desteklemiş ve bu proje ve daha birçok altyapı hamlesini, Osmanlı dış politikası doğrultusunda kullanmaya gayret etmiştir. Öyle ki, büyük güçler arasında sıkışan ve ekonomik darboğaza giren Osmanlı, bu tarz projeleri Avrupalı büyük güçler arasında rekabeti kızıştıracak bir yarışa dönüştürerek, kendi menfaatlerini maksimize etmeyi ve ayakta kalmayı amaçlamıştır. Profesör William Hale, bu dönemde (II. Abdülhamid) Osmanlı’nın uyguladığı denge politikasını şu üç unsurla açıklar: (1) Panslavizm ve Balkanlar’da Rus etkisine karşı Avusturya-Macaristan’ın İstanbul’a verdiği destek, (2) Boğazların İngilizlerin veya Rusya’nın kontrolüne geçmesini önlemek adına diğer büyük güçlerin (Almanya, Avusturya-Macaristan, Fransa) Osmanlı’ya sağladığı destek ve (3) Britanya (İngiltere) ile Fransa’nın Ortadoğu’da artan nüfuzlarına karşı kendisinin bölgede etkisinin artmasını isteyen Almanya’nın Bab-ı Ali’ye sunduğu stratejik destek.[20] İşte bu politikaları tamamlayan dördüncü unsur da, bu tarz büyük altyapı hamleleri konusunda Batılılara verilen imtiyazlardır.

Kayzer II. Wilhelm ve Enver Paşa

Osmanlı-Alman yakınlaşması aslında II. Abdülhamid döneminde başlasa ve ünlü Bağdat Demiryolu başta olmak üzere birçok konuda Almanya’ya verilen projelerin temellerini vesveseli Sultan atsa da, sonradan Osmanlı-Alman müttefikliğinin sembol ismi Enver Paşa haline gelecektir. İttihatçı gözüpek bir subay olan Enver, çok hırslı, hızlı yükselmek isteyen ve savaşçı bir komutan olup, kısa boyu ve güçlü militarist eğilimleri nedeniyle o dönemlerde Avrupa basınında Napolyon Bonapart’a benzetilmiştir. Enver’in Osmanlı üzerindeki etkisi II. Meşrutiyet’in ilanı ardından o kadar artmıştır ki, Almanya’dan Osmanlı’ya giden trenlerin üzerine “Enverland” (Enver’in Ülkesi) yazılmaya başlanmıştır.[21] Harbiye Nazırı Enver Paşa, Osmanlı’nın Almanya yanında Birinci Dünya Savaşı’na girmesinde de kilit rolü oynayacak ve 2 Ağustos 1914 tarihli Türk-Alman İttifakı’nın ardından -ki bu ittifak imzalanırken Dahiliye Nazırı Talat Paşa ve Mebusan Meclisi Reisi Halil Bey de Almanya’nın İstanbul Sefiri Baron Von Wangenheim karşısında bulunuyorlardı- Alman Amirali Wilhelm Souchon’un komutasında Göben ve Breslau (Yavuz ve Midilli) Karadeniz’de Rus mevzilerini bombalayacaklardır.[22] Bu şekilde, Osmanlı Devleti ile Almanya, Birinci Dünya Savaşı'na müttefik ve silah arkadaşı olarak gireceklerdir.

Mustafa Kemal Paşa ile Veliaht Prens Mehmed Vahdettin, 1917 yılı Aralık ayında birlikte Almanya’yı ziyaret etmişlerdir

Bu noktada Türk tarih yazımında günümüzdeki büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Almanya ile ittifaka karşı çıktığı ve savaşa girilmemesini istediği yorumları yapılsa da, bu konuyu araştıran Uğur Üçüncü, Kemal Paşa’nın da aslında Almanya ile ittifakın zorunlu olduğunu düşündüğü ama Osmanlı Ordusu’nun yönetiminde Alman subaylara görev vermenin hatalı olduğunu vurguladığı anlaşılmaktadır.[23] Ulu önder Atatürk, bu konuda özellikle Suriye cephesindeki yenilginin en önemli sorumluluğunu Alman komutan Erich Von Falkenhayn’a yüklerken, başka ülke subaylarının Osmanlı’ya değil, kendi ülkelerine hizmet edeceği düşüncesiyle buna karşı çıktığı anlaşılmaktadır.[24] Ayrıca Mustafa Kemal’in 10 Ekim 1919’da Mersinli Cemal Paşa’ya yazdığı mektubundan da, İngiltere’nin savaş gemilerimize el koyması ve donanma için toplanan 7,5 milyon parayı gasp etmesi ile birlikte İstanbul’un Çarlık Rusya’sına söz verilmiş olması nedeniyle savaşa girmekten başka çare olmadığı sonucuna ulaştığı bilinmektedir.[25] Mustafa Kemal, 1917 yılının Aralık ayında Veliaht Sultan Mehmed Vahdettin Efendi ile birlikte Almanya’yı bizzat ziyaret de etmiştir.[26] Birinci Dünya Savaşı’nda gösterdiği üstün başarılardan dolayı 5 Eylül 1917’de Alman hükümeti tarafından II. rütbeden Demir Salip Nişanı almış olan Mustafa Kemal, 19 Aralık 1917’de Bad Kreuznach’a vardığında da Alman subaylardan büyük ilgi ve saygı görecektir.[27] Kültürel olarak Fransızca bilmesi ve Fransız Devrimi’nden etkilenmesi nedeniyle Fransa’ya daha yakın olsa da, Mustafa Kemal’in de özel bir Almanya karşıtı tavrının olmadığı ve hatta Osmanlı Ordusu’nda birlikte görev yapmış olmaları sebebiyle Almanya’ya sempati beslediği bile iddia edilebilir.

Neticede, II. Abdülhamid döneminde gelişen ve İttihat ve Terakki döneminde silah arkadaşlığına dönüşen Osmanlı-Alman ittifakı, Birinci Dünya Savaşı’ndan her iki ülkenin de ağır yenilgilerle ve varlıklarını riske sokan gaddar antlaşmalarla çıkmalarına yol açmıştır. Türkler, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde bir Millî Mücadele ve Ulusal Kurtuluş Savaşı vererek Sevr Antlaşması’nı yırtıp atmayı başarmış ve Lozan Antlaşması ile yeni dönemde İslamcılıktan arınmış, modern ve laik bir devlete yönelerek İmparatorluk sınırlarına kıyasla çok daha küçük ama bağımsız olmalarına olanak sağlayan Misak-ı Milli sınırlarına razı olmuştur. Almanya’da ise, Versailles (Versay) Antlaşması ile demokratik Weimar Cumhuriyeti kurulsa da, ordudan ve silahtan yoksun bırakılan ve çok ağır ekonomik koşulların dikte edildiği Almanya, kısa sürede halkın huzursuzluğu ve tepkileri nedeniyle bir askeri diktatörlüğe dönüşmüş ve Berlin’de kontrolü ele geçiren Nazi Partisi lideri ve Birinci Dünya Savaşı’nın gazi onbaşısı Adolf Hitler, ülkesini İkinci Dünya Savaşı’na neden olacak yayılmacı politikalara sürüklemiştir. Bu durumu değerlendiren Politik Psikoloji uzmanı Prof. Dr. Vamık Volkan, halkına özgüven aşılayan Atatürk’ün liderliğini “onarıcı liderlik”, halkını yıkıma ve güvensizliğe götüren Hitler’in liderliğini ise “yıkıcı liderlik” olarak yorumlar.

Prof. Ernst E. Hirsch

Cumhuriyetin bu ilk yıllarında, Türkiye, Weimar Cumhuriyeti ile önemli anlaşmalar imzalamıştır. Bunlar; 1924 tarihli Dostluk Antlaşması, 1929 tarihli Konsolosluk Antlaşması ve 1930 tarihli Ticaret Antlaşması’dır.[28] Ayrıca bu yıllardan başlayarak Almanya’da giderek güç kazanan ırkçı ve yabancı düşmanı Nazi Partisi’nden kaçan çok sayıda Yahudi asıllı veya muhalif bilim adamı, Türkiye’ye ve diğer ülkelere sığınmıştır. Nitekim Türkiye, en bilinenlerinden birisi Alman Hukuk Profesörü Ernst E. (Eduard) Hirsch olan birçok Alman bilim insanını bu dönemde ağırlamış ve bu sayede birçok bilimde ciddi atılım gerçekleştirmiştir. Türk vatandaşlığına da geçen Hirsch, bu yıllara dair anılarını ilerleyen yıllarda Aus des Kaisers Zeiten durch die Weimarer Republik in das Land Atatürks. Eine unzeitgemäße Autobiographie (Kayzer Dönemi Weimar Cumhuriyeti Atatürk Ülkesi – Anılarım) adıyla yayınlamıştır.[29] Nazi iktidarı döneminde Almanya’dan kaçıp Türkiye’ye sığınan Yahudilerin ve diğer Almanların sayısı toplamda 550 kadar olup, bunların bir bölümü çok kısa süre Türkiye’de kalmışlardır.[30] Bu kişilerden 80 kadarı ise gerçekten önemli bilim insanlarıydı. Bunlar arasında en bilinenleri ise şunlardır; Pedagoji Profesörü ve siyaset bilimci Albert Malche, Philipp Schwartz, şehir planlamacı Ernst Reuter, Hukuk felsefecisi Ernst Hirsch, İktisat Profesörü Gerhard Kessler, İktisat Profesörü Fritz Neumark, İktisat Profesörü Alexander Rüstow, sanat Profesörü Paul Hindemith, felsefeci Ernst Praetorius, tiyatro uzmanı Carl Ebert, orkestra şefi Eduard Zuckmayer, mimar ve şehir planlamacı Bruno Taut, mimar ve tasarımcı Clemens Holzmeiste ve arkeolog Hans Gustav Güterbock.[31] Bu kişilerden bazıları Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Başbakan İsmet İnönü ve görevdeki Türk hükümetlerine danışmanlık hizmeti de sunmuşlar ve Türkiye’ye önemli faydalar sağlamışlardır. Ayrıca Naziler iktidara gelmeden önce 1928 yılında Ankara Ziraat Yüksekokulu’nun kurulması için Ankara’ya gelen Oldenburg Başkanlığındaki 14 Alman tarım uzmanının Türkiye’deki çalışmaları da bu kapsamda önemlidir.[32] Bu dönemlerde Türkiye’nin Almanya’da görev yapan Büyükelçileri ise; Kemalettin Sami Gökçen (1929-1934), Hamdi Arpağ (1934-1939), Hüsrev Gerede (1939-1942) ve Mustafa Saffet Arıkan (1942-1944) olmuştur.

Franz Von Pappen

Ancak Almanya’nın giderek yayılmacı politikalara yönelmesi ve Türkiye’nin özellikle Benito Mussolini yönetiminde Faşizm’e yönelen İtalya’dan Akdeniz’de ciddi bir tehdit algılaması neticesinde, Naziler döneminde ilişkiler koparılmamakla birlikte, İngiltere ve Fransa ile yakınlaşılmaya başlanmıştır. Fakat usta bir asker olduğu kadar usta bir diplomat da olan Büyük Atatürk, bu dönemde beliren Nazi tehlikesini çok akıllıca kullanarak, Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi (1936) ile önceden bir Uluslararası Komisyon tarafından yönetilen Boğazları kontrolüne almasını ve Fransızlarla anlaşarak Hatay’ı topraklarına katmasını (1938-1939) sağlamıştır. Atatürk sonrasında ise, 1 Eylül’de başlayan Alman saldırıları ile yaklaşan büyük savaşı sezen “ikinci adam” İsmet İnönü, 19 Ekim 1939’da Ankara’da Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında Yardımlaşma Antlaşması’nın imzalanmasını sağlamıştır.[33] Bu antlaşma, tarafları birbirlerinin saldırıya uğraması durumunda savaşa girmeleri için taahhüt altına alıyordu. Ancak İsmet Paşa ve Türk yetkilileri, Fransa’nın kısa süre sonra Nazi kontrolüne geçmesi nedeniyle antlaşmanın kadük olduğunu vurgulamış ve savaşa girmeyi reddetmiştir. Bu bağlamda, Türkiye ile Almanya’nın diplomatik temasları da savaşın son dönemine kadar hiçbir zaman kopmamıştır. Hatta öyle ki, olası bir Nazi işgalinden çok çekinen Ankara, Almanya’nın eski Başbakanı ve o dönemde (1939-1944) Ankara Büyükelçisi olan Franz Von Pappen ile müzakere ederek, 1941 yılında Almanya ile Türk-Alman Dostluk Paktı’nı imzalamış ve kendisini güvenceye almıştır.

Türk-Alman Dostluk Paktı imzalanıyor (18 Haziran 1941)

18 Haziran 1941’de dönemin Türkiye Büyükelçisi Franz Von Pappen ile Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu arasında imzalanan Türk-Alman Dostluk Paktı, bu dönemde İsmet İnönü’nün Adolf Hitler ve Almanya ile bağları tamamen koparmayarak ülkesini güvence almaya çalışan politikasının bir ürünüdür. Antlaşma öncesinde İnönü ile Hitler arasında bir dizi mektup gönderilmiş ve Hitler, Türk-Bulgar sınırlarında bulunan Alman Kuvvetleri’nin Türkiye’ye yönelik bir saldırı gerçekleştirmeyeceğine dair taahhütte bulunmuştur. Bu dönemde, Türkiye, Almanya’nın yayılmacı politikalarına destek vermese de, bu muazzam askeri kuvvetle karşı karşıya gelmek istememiştir. Almanya’daki Nazi yönetimi de, jeopolitik düşünce ve ulusal çıkarları konusunda gayet katı olmasına karşın, Birinci Dünya Savaşı’nda müttefiki olan Osmanlı’nın devamı Türkiye’ye diğer devletlere kıyasla daha olumlu yaklaşmıştır. İsmet Paşa, çeşitli anı kitaplarında yazıldığına göre, bu yıllarda yeni kurulan Türk şehirlerinin tarumar olmasından ve Almanya’nın tüm Anadolu’yu işgal etmesinden çekiniyordu. Bu çekince ise gayret yerindeydi; çünkü o dönem askerî açıdan zayıf olan Türkiye, İngiliz askeri uzmanlara göre Nazi Almanya’sına sadece 16 hafta direnebilirdi.[34] Bu nedenle, Türk yetkililer, Struma Olayı’nda yüzlerce Yahudi’nin ölümünü göze almak pahasına[35], Almanya’yı kızdırmamak adına Yahudi sığınmacı gemisini reddetmek zorunda kalmış ve tam anlamıyla reelpolitik dengeler doğrultusunda kendi ulusal çıkarlarına göre hareket etmiştir. Ayrıca Türkiye, bu dönemde 21 Nisan 1944’e kadar Almanya’ya krom satışına da devam etmiş ve Alman savunma sanayisinin güçlenmesine dolaylı katkıda bulunmuştur.[36] Bu dönem politikaları günümüzde haklı olarak eleştirilse de, o yıllarda birçok devletin kendi güvenlikleri nedeniyle Nazi yönetimiyle iyi geçinmeye çalıştıkları bilinmektedir.

21 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet gazetesi manşeti dönemin reelpolitik duruşunu yansıtıyor

Nitekim Türk basını da, bu yıllarda Hitler aleyhtarı bir dil kullanmamış, hatta zaman zaman Hitler’i sempatik gösteren başlıklara bile yer vermişlerdir.[37] Bu konuda kapsamlı bir tez hazırlayan Sezen Kılıç’a göre, Türk basını, Hitler iktidarını 1933-1939 döneminde desteklerken, Nazi rejiminin Yahudi aleyhtarı politikalarını da eleştirememiştir.[38] Ayrıca bu dönemde, Ankara, 1943 yılında Almanya’dan 56 adet Alman Panzerkampfwagen III Ausf N ve 15 adet Panzerkampfwagen IV Ausf G tankı sipariş etmiştir.[39] İnönü’nün bu dönemde uyguladığı reelpolitik esaslarına dayalı dış siyasaya genelde “aktif tarafsızlık” adı verilmektedir.[40] Bu politika doğrultusunda, Ankara, İngiltere’den gelen baskılara rağmen savaşa girmemekte savaşın son anlarına kadar direnmiş ve ancak savaşın son haftalarında Almanya’ya göstermelik olarak savaş ilan etmiştir. Türkiye, bu politikası nedeniyle savaş sonrasında galip güçlerce diplomatik açıdan biraz arka planda bırakılsa da, aslında verilen kararın çok doğru olduğu, Nazi yıkımına uğrayan ve nüfusları azalan ülkelerle (Fransa, İngiltere) Türkiye’nin bugünkü durumları kıyaslandığında daha iyi anlaşılacaktır. Zira savaşa süper güç olarak giren İngiltere ve Fransa savaştan sonra bu konumlarını kaybederken, savaştan nüfusu artarak ve gelişerek çıkan Türkiye, Soğuk Savaş döneminde de ABD müttefikliği sayesinde istikrarlı bir şekilde yükselmeye devam edecek ve bir asır içerisinde yıkılmış köhne bir imparatorluktan 2000’lerde bölgesel güç iddiası taşıyan önemli bir devlet haline gelecektir.

Adnan Menderes ile Konrad Adenauer 1954 yılında Türkiye’de

Savaş sonrasında Almanya önce dörde, sonra ikiye bölünürken, Türkiye ile beraber Batı kampında yer alan Batı Almanya ile ikili ilişkileri geliştirmek amacıyla Soğuk Savaş döneminde önemli bazı ziyaretler de yapılmıştır. Örneğin, Almanya Başbakanı Konrad Adenauer 1954, Cumhurbaşkanı Theodor Heuss da 1957 yılında Türkiye’yi ziyaret etmiştir.[41] Türkiye ise, bu ziyaretlere, 1958 yılında Cumhurbaşkanı Celal Bayar ziyaretiyle karşılık vermiştir. Bu yıllarda her iki ülke de Avrupa Konseyi ve NATO’ya üye olarak bir kez daha açık müttefik haline gelmişlerdir. İlginçtir ki, bugün Batılılığı eleştiri konusu yapılan Türkiye, Avrupa Konseyi’ne Almanya’dan 1 yıl önce (1949), NATO’ya da Almanya’dan 3 yıl önce (1952) üye olmuştur. Bu durum, her iki devletin de Batı ittifakı açısından öncü ve vazgeçilmez konumlarına işaret eder. Ek olarak, 1957 yılında, iki devlet, Türk-Alman Kültür Antlaşması’nı imzalayarak, bilimsel iş birliklerine hukuki bir altyapı da kazandırmışlardır.[42]

Ayrıca bu dönemlerden başlayarak Soğuk Savaş dönemi boyunca iki ülkenin dış siyasetlerinde benzer bazı gelişmelerin yaşanması, bu iki devletin birbirlerine benzer konumları ve ortak kaderlerine işaret eder. Öyle ki, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet diktatörü Joseph Stalin’in tehditleri karşısında ABD ile yakınlaşmayı ve NATO’ya üyeliği kendisine temel ilke edinen Türkiye’ye benzer şekilde, Batı (Federal) Almanya da, hemen doğusundaki küçük yarısı Doğu Almanya’nın komünist etkisi ve Sovyet yayılmacılığı karşısında dış politikası büyük ölçüde ABD tarafından belirlenen bir ülke haline gelmiştir. Ancak Almanya, 1960’ların sonunda Willy Brandt öncülüğünde “Neue Ostpolitik” (Yeni Doğu Politikası) ile doğuya doğru ABD’den tam anlamıyla bağımsız olmasa da bazı açılımlar yapar ve komünist bloktan ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkiler tesis ederken, Türkiye de 1960’lardan başlayarak ve 1970’lerde yoğunlaşan şekilde Kıbrıslı Türklerin durumunu iyileştirmek için çaba göstermeyen Washington’la zıtlaşma ve Sovyetler Birliği ve İslam dünyası ülkeleriyle ilişkilerini geliştirerek çok boyutlu bir dış politika uygulama yoluna girecektir. Bu noktada iki ülkenin geleceği açısından farklılık yaratan önemli bir unsur ise, aslında her iki ülkenin de dahil olduğu ve destek verdiği Avrupa bütünleşmesi konusunda Almanya’nın merkezi konumda olması, Türkiye’nin ise ikincil bir aktör durumunda olması nedeniyle bu bütünleşmeye tam olarak dahil olamamasıdır. Öyle ki, Almanya, Avrupa Birliği sürecinde 2000’lerde artık Fransa’nın bile önüne geçerek Avrupa’nın en önemli devleti haline gelecekken, Türkiye, 1963 Ankara Antlaşması’na rağmen sürecin dışında kalacak ve günümüze kadar Avrupa’nın yalnızca ekonomik boyutu olan Gümrük Birliği’ne üye olabilecektir. Heinz Kramer ise, Soğuk Savaş dönemi boyunca Almanya’nın Türkiye’ye “Avrupa’daki akıl hocası (mentörü)” gibi davrandığını[43] ve ilişkilerin genelde olumlu seyrettiğini yazmıştır.

Ludwig Erhard

İlişkilerde dönüm noktası olan konu ise, hiç şüphesiz, 1961 yılında imzalanan Türkiye’den Almanya’ya işgücü gönderilmesine ilişkin antlaşmadır. Almanya’ya yönelik Türk işgücü göçü aslında 1950’lerde başlamış, ancak yoğun göçler 1961 antlaşmasını müteakiben yaşanmıştır. Bu konuda ilk çalışmaya imza atan Prof. Nermin Abadan-Unat’a göre, Türk işçilere Almanya’da misafir işçiler (Gastarbeiter) veya Türk işçiler (Türkische Arbeiter) denmiştir.[44] Almanya’nın işgücü alım politikasında ise CDU’lu Ekonomi Bakanı ve sonradan kısa süre Başbakanlık da yapan Ludwig Erhard’ın planlaması doğrultusunda, Türkiye’den işçi almak fikri ağırlık kazanmaya başlar. Bu konuda araştırma yapan Yılkın’a göre, Almanya’nın Türkiye’den işgücü talep etmesinin dört ana nedeni bulunmaktadır:[45]

  1. Türkiye’den gayri resmi yollardan getirilen kalifiyeli veya kalifiyesiz işgücü göçünü kontrol altına almak, yani Türkiye’den Almanya’ya gelen ve giden insan sayısını belirlemek ve ortaya çıkan sorunların çözümü için nihai hedefler koymak.
  2. Alman işgücü piyasasında, İtalyan ve Yunan işgücü tekelini kırmak veya dengelemek.
  3. Erhard’ın Türkiye ile Marshall Planı dönemindeki yakın mesaisi nedeniyle pozitif düşünceler sahip olması. Örneğin, o dönem Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışan Atilla Sönmez, 2010 yılında Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan anı kitabında, Ludwig Erhard’ın 1959 yılında Türkiye’ye yaptığı bir resmi ziyarette “Türkiye’nin bir ekonomik kalkınma planı yapması gerektiğini ve ortaya çıkacak işgücü fazlalığını da Almanya tarafından alınacağını söylediğini” aktarmıştır.
  4. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrasında Batı’dan uzaklaşılmasından endişe edilen Türkiye’yi Batı ittifakında tutma düşüncesi.

Bu yıllarda Almanya’nın işçi açığını kapatma politikası Türkiye’ye özgü bir politika değilse bile, bu kapsamda en yakın ilişkilerin kurulduğu ülke Türkiye olacaktır. Nitekim ilk kez 1955 yılında İtalya ile işçi alımı sözleşmesi imzalayan Almanya, 1961’de Türkiye, 1963’te Fas, 1964’te Portekiz, 1965’te Tunus ve 1968’de Yugoslavya ile de benzer anlaşmalar imzalasa da[46], Almanya’da göçmen işçi denince akla gelen ilk grup zamanla Türkler olacaktır. Türkler başta olmak üzere Almanya’nın bu yabancı işçi alımı politikası da, şüphesiz Alman ekonomik mucizesi Wirtschaftswunder’in temelini oluşturacaktır.

27 Kasım 1961’de ilk Türk işçi kafilesi Sirkeci Garı’ndan çıkıp Düsseldorf’a varıyor[47]

Ancak yüzbinlerce hatta milyonlarca Türk’ün Almanya’ya adaptasyonu ve burada yaşama karışmaları elbette kolay bir süreç olmamıştır. Özellikle sağ görüşlü ve ırki ve kültürel saflığa inanan muhafazakâr Almanlar, Türklere; (1) yetersiz eğitimleri, (2) devletten sosyal yardım almaları, (3) belli bölgelerde etnik kümelenme yapmaları, (4) dini radikalizm (Radikal İslam), (5) yüksek suç oranları ve (6) Türkiye odaklı evlilik ve aile anlayışı gibi konular[48] üzerinden eleştiriler getirmiş, hatta bu doğrultuda fiziki saldırılar bile yaşanmıştır. Almanya’da, ilginç bir şekilde, bu konuda toplumsal sorunların önüne geçmek için uyum kurslarına da ancak 2000’lerde başlanmış ve -örneğin Hollanda’ya kıyasla- çok geç davranılmıştır. Yine de, Almanya’daki Türklerin giderek topluma ve sisteme adapte oldukları ve sorunların eskiye kıyasla azaldığı belirtilebilir. Nitekim doğru düzgün Almanca bilmeyen birinci jenerasyona kıyasla, bugün Alman vatandaşı olan üçüncü ve dördüncü jenerasyon Türkler, sisteme çok daha iyi uyum sağlamışlardır.

Soğuk Savaş döneminde, ayrıca, Türkiye, Doğu blokunda yer alan Doğu (Demokratik) Almanya’yı da 1 Haziran 1974’te tanımış ve hatta iki ülke arasında 17 Haziran 1978’de Ankara’da Ekonomik Teknik, Bilimsel ve Sanayi İşbirliği Antlaşması imzalanmıştır. Ancak elbette, Ankara, Almanya olarak daha çok Batı Almanya ile ilişkilerini geliştirmiş ve Almanya’ya yerleşen Türk misafir işçiler (gastarbeiter) sayesinde de ilişkiler her alanda daha da yoğunlaşmıştır.[49]

1980’lerde ise Türk-Alman ilişkilerinde gerginlik baş göstermiş ve özellikle gelini Türk kökenli Elif Sözen olmasına rağmen Almanya’daki Türk göçmenlerin sayısını azaltmaktan bahseden CDU’lu Başbakan Helmut Kohl’a yönelik tepkiler nedeniyle ilişkiler bozulmuştur. 1990’larda, buna bir de Almanya’nın Türkiye’ye sattığı bazı silahların amaçları dışında kullanıldığı iddiasıyla Ankara’ya silah satışını durdurması eklenmiştir.[50] 1980’lerden başlayarak Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadelesinin zaman zaman düşük yoğunluklu bir iç savaşa dönüşmesi nedeniyle Avrupa ülkelerinde Türkiye’ye yönelik eleştiriler artmış ve Almanya da bu bağlamda Türkiye’nin insan haklarına uygun hareket etmediği gerekçesiyle kimi zamanlarda silah satışlarına engel çıkarmaya başlamıştır. Buna rağmen, 1980’lerde dönemin Almanya Cumhurbaşkanı Richard von Weizsacker’in Türkiye ziyaretinde gündeme getirdiği bir Türk-Alman yayınevinin kurulması ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi fikri, yıllar sonra 2009’da gerçekleşecek önemli bir fikir olarak tarihe geçmiştir.[51]

Bu yıllarda Türkiye’nin Bonn merkezli olarak görev yapan Büyükelçileri ise şu kişilerdir: Nizamettin Ayaşlı (1950-1952), Suad Hayri Ürgüplü (1952-1955), Seyfullah Esin (1955-1957), Settar İksel (1957-1961), Mehmet Baydur (1961-1964), Ziya Müezzinoğlu (1964-1966), Oğuz Gökmen (1966-1972), Vahit Halefoğlu (1972-1982), Oktay İşcen (1982-1988) ve Reşat Arım (1988-1990). Ayrıca ilginçtir ki, Türkiye, iki Almanya'nın birleşmesinin ardından Bonn'daki Büyükelçiliğini ancak 1999'da Berlin'e taşıma kararı almıştır. Bunun temel sebebi ise, Bonn'da çok geniş ve iyi bir binanın tahsis edilmiş olmasıydı.

Yakın Dönemdeki Gelişmeler

İki müttefik ve yakın ilişkileri olmasına karşın zaman zaman siyasal sorunlar yaşayan Türkiye ile Almanya’nın ilişkilerini yakın dönemde, 1990’ların ortalarından itibaren karakterize eden temel unsur, Türkiye’nin Avrupa bütünleşmesine dahil olma ve Avrupa Birliği’ne (kısaca AB) üye olma çabası olmuştur. 1995 yılında AB’nin Gümrük Birliği’ne giren Türkiye, 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde bu konuda istediğini elde edememiş, ama DSP-MHP-ANAP üçlü koalisyonu döneminde Almanya’nın da desteğiyle 1999 Helsinki Zirvesi’nde aday statüsü kazanmış ve bu yolda ilerlemeye başlamıştır. AB üyelik süreci, Türkiye’yi demokratikleştirmiş, İslam dünyası ve dünyanın geri kalanının gözünde değerli ve önemli bir ülke haline getirmiş, Türkiye’ye akan sıcak para ve yatırımları hızla artırmış ve ülkeye daha üyelik gerçekleşmeden çağ atlatmıştır.

Avrupa Birliği, Türkiye ile müzakerelere başlama kararını 17 Aralık 2014'te açıkladı ve üyelik müzakereleri 3 Ekim 2005’te başladı

Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan süreçte iki Almanya’nın birleşmesi, Avrupa bütünleşmesinin hızlanmasına ve Avrupa Topluluğu’nun “Avrupa Birleşik Devletleri” olma yolunda ilerleyen Avrupa Birliği’ne dönüşmesini tetiklerken, Türkiye, bu süreçte merkezi konumda yer almamış ve o güne kadar ABD’nin dikkatli bir şekilde uyguladığı Türk-Yunan dengesi bozulunca, Batı ittifakı içerisinde önemli bir çatlak oluşmuştur. Bu çatlak, Yunanistan’ın ardından tüm Kıbrıs’ı temsil eder şekilde Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB’ye üye olmasıyla daha da derinleşecek ve Türkiye’nin Avrupalı müttefikleriyle arası bozulacaktır. Türkiye, Başbakan Turgut Özal döneminde -14 Nisan 1987 tarihinde- Ankara Anlaşması’nda öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden AT’ye üyelik başvurusunda bulunmuştur. Komisyon, bu başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989’da açıklamış ve kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Topluluğun yeni bir üyeyi kabul edemeyeceğini belirtmiştir.[52] Ayrıca, Brüksel tarafından, Türkiye’nin Topluluğa katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda gelişmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu nedenle de, üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmemesi ve Ortaklık Anlaşması çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesi önerilmiştir.[53] Bu şekilde, Türkiye’nin AB üyelik süreci ötelenirken, Almanya’nın AB içerisindeki merkezi konumu ise artan ekonomik gücüne paralel olarak giderek artmaktadır. Türkiye, Başbakan Tansu Çiller döneminde 1995 yılında Gümrük Birliği’ne dahil olmayı ve sonrasında AK Parti döneminde 2005 yılında üyelik müzakerelerini başlatmayı başarsa da, hem Kıbrıs Sorunu, hem de farklılaşan siyasal rejimler ve çıkarlar nedeniyle üyeliğin gerçekleşmesi kısa ve orta vadede beklenmemektedir.

Dönemin iki ülke Başbakanları Gerhard Schröder ve Recep Tayyip Erdoğan

1998-2005 döneminde iktidarda olan SPD’li Başbakan Gerhard Schröder ve onun SPD-Yeşiller koalisyonu hükümetleri dönemlerinde, Almanya, Türk ve diğer azınlıkları memnun eden politikalara yönelmiş ve önceden kana dayalı olan vatandaşlık (ius sanguinis) anlayışını değiştirerek, doğulan veya yaşanılan yere göre vatandaşlık (ius soli) anlayışını benimsemiştir.[54] Bu sayede, Almanya’da doğan Türk asıllı çocuklar ve çifte vatandaşlık talep eden Türklere istedikleri verilmiştir. Almanya Nasyonal Demokrat Partisi (NPD) ve CDU/CSU’dan gelen tepkilere rağmen, kırmızı-yeşil koalisyon, bu konuda ısrarcı davranmış ve olumlu netice elde etmiştir. Ancak çifte vatandaşlık konusunda ilerleyen süreçte Türklere sorunlar çıkarılmış ve bu da Türk diasporasında tepkilere neden olmuştur.[55] Yine de, SPD-Yeşiller koalisyonu Almanya’daki Türk azınlık ve Türkiye’nin genelde desteğiyle karşılanmıştır. Bunun sebebi ise, Başbakan Gerhard Schröder ve Dışişleri Bakanı Joschka Fischer başta olmak üzere hükümetin Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine destek vermesi ve 1999 Helsinki Zirvesi’nde bu yolun açılmasıdır.[56] Ayrıca önceki dönemde iktidarda olan Helmut Kohl ve CDU’nun zaman zaman yaptığı Türk göçmen karşıtı açıklamalar da gurbetçi Türkler ve Türkiye’nin sol hükümete daha sıcak bakmasına yol açmış ve Türkiye-Almanya ilişkilerinde Bekâr’ın deyimiyle “daha az sorunlu” bir döneme girilmiştir.[57] Bayraklı, Keskin ve Eliaçık da, bu sol koalisyonu (SPD-Yeşiller) bir ara dönem olarak değerlendirmekte ve bu dönem haricinde Almanya’nın Türkiye’ye eşit bir ortak gibi yaklaşmadığını iddia etmektedirler.[58] Bu bağlamda, Türkiye’de hükümete yakın SETA düşünce kuruluşu için yazdıkları raporlarında, ismi geçen yazarlar, Almanya’nın daima Kürt ve Alevi meselelerini kaşıyarak Türkiye’yi kontrol altında tutmaya çalıştığını ifade etmektedirler.[59]

Christian Wulff’un sözleri Türkiye’de takdirle karşılanmıştı

Başbakan Angela Merkel döneminde de ilişkiler genel olarak gelişmeye devam etmiş ve Türkiye ile ilişkilere ve Türkiye’nin Avrupa’dan kopmamasına özel ihtimam gösterilmiştir. Ermağan’a göre, Almanya’dan Türkiye’ye sadece 2010 yılında yapılan siyasi ziyaretler bile Almanya’nın ikili ilişkilere verdiği değeri teyit etmektedir: zira sırası ile Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert, Eğitim ve Araştırma Bakanı Annette Schavan, Şansölye Angela Merkel ve son olarak Cumhurbaşkanı Christian Wulff bu yıl içerisinde Türkiye’ye gelmiştir.[60] Özellikle Wulff’un ziyareti sırasında “İslam’ın Almanya’nın bir parçası olduğunu” belirtmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ziyaret etmesi[61], Türkiye’de büyük yankı yaratmıştır.[62] Wulff, bu sözlerine günümüzde de sahip çıkmaktadır.[63] Merkel, Türkiye’nin AB üyeliğine hiçbir zaman sıcak bakmasa ve dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile birlikte “imtiyazlı ortaklık” (privilegierte partnerschaft) benzeri bir modele ağırlık verse de, AB üyelik sürecinin başladığını ve “ahde vefa” (pacta sunt servanda) ilkesi gereği Türkiye koşulları yerine getirirse üyeliğin gerçekleşebileceğini savunmuştur.[64]

2015 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan Başbakan Merkel’i Yıldız Sarayı’ndaki Mabeyn Köşkü'nde ağırlarken

Merkel döneminde, ayrıca, 2013 yılında iki ülke arasında Stratejik Diyalog Mekanizması oluşturularak, güvenlik, enerji, terörle mücadele ve bölgesel konularda iş birliğinin güçlendirilmesi amaçlanmıştır.[65] Başbakan Merkel, 2020 yılı Ocak ayında Türk-Alman Üniversitesi’nin açılışı kapsamında da Türkiye’ye ziyarette bulunmuştur. Merkel, konuşmasında, “Türk-Alman Üniversitesi iki ülke arasındaki iş birliğinin olağanüstü bir örneğidir, Türk-Alman ortaklığını simgelemektedir” ifadesini kullanmış ve olumlu mesajlar vermiştir.[66] Merkel, uzun iktidarı boyunca Türkiye’yi tam 12 kez (2006, 2010, 2013, 2015 Ekim, 2015, 2016 Şubat, 2016 Nisan, 2016 Mayıs, 2017, 2018, 2020, 2021) ziyaret etmiştir.[67] Bu, ilişkilere verilen önemi teyit etmektedir ki, bu yıllarda Almanya istikrarlı ve açık farklı bir şekilde Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı da olmuştur.

Şansölye Merkel, Türk-Alman Üniversitesi açılış töreninde konuşuyor (2020)

Türkiye siyasetine 2000’lerde önce Başbakan, sonra da Cumhurbaşkanı olarak damgasını vuran Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya ziyaretleri de hep ratingi yüksek ve olaylı olmuştur. Örneğin, Erdoğan’ın Başbakan olarak 2006 yılında yaptığı Almanya ziyaretine “türban” tartışması damgasını vurmuştur. Bu konuda bir vatandaşın şikayeti üzerine dönemin Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik’ten yazılı talimat olduğu yönünde yanıt alan Erdoğan, buna rağmen öfkesini gizleyememiş ve İrtemçelik’i halkın önünde azarlamıştır.[68] Cumhurbaşkanı Erdoğan, zaman zaman Almanya ile polemiğe girmesine ve sert sözler kullanmasına karşın, Almanya ziyaretinde gurbetçi Türklere daima entegrasyonu teşvik etmesiyle aslında Almanya’ya karşı oldukça dostane bir yaklaşım göstermektedir.[69] Erdoğan, bu sözleri hem Türkiye’de, hem de Almanya’da kullanarak, bu konudaki duruşunun kararlı ve net olduğunu da belirtmektedir. Ancak Erdoğan, zaman zaman Alman siyasetçilerle polemiğe girdiğinde, Almanya’daki Türklerle görüşmesinde Alman makamlarınca engeller çıkarıldığında veya iç kamuoyunda milliyetçilik kartını kullanmak istediğinde, Almanya’nın ve genel olarak Avrupa ülkelerinin (Hollanda vs.) geçmişine yönelik olumsuz bazı sözler (Nazi kalıntısı, faşist vs.) kullanabilmektedir. Erdoğan, Almanya ziyaretinde bu ülkede yaşayan Türklerle de bir araya gelmekte ve güçlü bağlar kurmaktadır.

Merkel döneminde önemli bir kriz konusu ise 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında Batılı ülkelerin ABD ve Almanya başta olmak üzere takındıkları tutum olmuştur. Gezi Parkı protestolarından beri Türkiye’deki hükümetin demokrasiden uzaklaşmasını eleştiren Batılı başkentlerden Berlin ve Washington, darbe girişimi sonrasında FETÖ terör örgütü olarak ilan edilen Fethullah Gülen cemaatine mensup kişileri barındırarak Ankara’nın tepkisini çekmiştir.[70] Nitekim bu dönemde Türkiye’nin Almanya’dan iadesini talep ettiği 4000 üst düzey kişiye Berlin tarafından iltica hakkı tanınmıştır.[71] Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye ise, bunu teröre destek kapsamında değerlendirmiş ve Almanya’yı ve ABD’yi sert sözlerle eleştirmiştir.

Yine Türkiye’nin Suriye’de 2016 sonrasında giriştiği askeri hareketlilik de Avrupa’da ve Almanya’da eleştirilere konu olmuş ve iki ülke ilişkilerini germiştir. Türkiye, IŞİD terör örgütünün yanı sıra, PKK ile bağlantılı PYD ve YPG gibi örgütlerin Suriye iç savaşı ortamında güçlendiklerine dikkat çekerek, bu konuda kendisini savunma hakkı olduğunu ifade etmiş, ancak ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler de IŞİD tehlikesi karşısında Kürt milislerin hedef alınmaması gerektiği hususu üzerinde durmuşlardır. Bir diğer önemli konu ise Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel’in tutuklanması ama Merkel’in temasları sonucunda aniden serbest bırakılması olmuştur. Ayrıca, Suriye iç savaşına bağlı olarak gelişen göç akını karşısında, Türkiye ile Avrupa Birliği, bu dönemde çok kritik bir göç anlaşmasına imza atmışlar ve Almanya da bu anlaşmada kritik rol oynamıştır.

2013 yılı Gezi Parkı gösterilerinden başlayarak Türkiye’nin demokratik gerileme sürecine girmesi de Almanya ve genel olarak AB ile ilişkilerini sürekli olarak olumsuz etkileyen bir konudur. Bu konuda, iki tarafın da haklı argümanları vardır. Örneğin, Türkiye’nin demokratik seviyesinin -koşulların da etkisiyle- son 10 yılda olumsuz yönde geliştiği yadsınamaz bir durumdur. Ancak bu Türkiye’ye özgü bir durum değildir ve bizzat AB üyeleri içerisinde bile Polonya, Macaristan vs. gibi ciddi demokratik sorunları olan ülkeler mevcuttur. Dahası, Türkiye, IŞİD, PKK ve türevleri ve son olarak da FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele ettiği için, güvenlik konusunda çok dikkatli hareket etmesi gereken bir devlettir. Bu konuda Türk hükümetinin endişeleri 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle ispatlanmış ve Türkiye’nin eli güçlenmiştir. Bu nedenle, Brüksel’in de, Türkiye’nin doğu, güney ve kuzeyinde yer alan hiçbir komşusunun demokratik olmadığı zorlu bir coğrafyada yaşadığını, bu coğrafyada terörün yaygın olduğunu ve Türkiye’nin Avrupa halklarının rahatı adına milyonlarca göçmeni barındırdığını hatırlaması gerekir.

Merkel döneminde ikili ilişkilerde pürüz yaratan önemli bir konu, diğer bazı Avrupalı ülkelere benzer şekilde, Almanya’nın da 2016 yılında Federal Meclisi’nin 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıma kararıyla başlamasıyla gelişen olumsuz süreç olmuştur.[72] Bu konu Türkiye için hassas bir mesele olup, toplumsal duygusal patlama ve öfkelere neden olmaktadır. Neyse ki, 2018’den itibaren sürdürülen diyalog, atılan karşılıklı adımlar ve üst düzeyli temaslar sayesinde ilişkilerde normalleşme sağlanabilmiş ve bu olay unutturulmuştur.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile Cumhurbaşkanı Erdoğan

Almanya’da yeni iktidara geçen Başbakan Olaf Scholz ve üçlü koalisyon hükümeti döneminde, ABD’de işbaşı yapan Demokrat Joe Biden yönetiminin çizgisiyle de uyumlu olarak, yeşil ve dijital dönüşüm ve demokratik ülkelerle iş birliği gibi konular genel ilkeler olarak öne çıkmaktadır.[73] Bu bağlamda, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize muafiyeti ve yeşil gündem gibi konular Türkiye-Almanya ilişkileri açısından önemli olmakla birlikte, Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’yı işgaliyle birlikte ilişkilerdeki güvenlik boyutu daha önemli hale gelmiştir. Türkiye, Almanya’ya benzer şekilde Rusya ile enerji başta olmak üzere birçok konuda yakın ilişkileri olan bir ülkedir. Bu süreçte, Almanya, ABD’nin ve AB’nin baskısıyla Rusya ile ilişkileri neredeyse tamamen koparma yolunu seçer ve askeri harcamalarını da rekor düzeyinde arttırırken, Türkiye ise siyaseten Ukrayna’ya destek vermesine karşın Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmamaya gayret etmektedir. Ancak bu konuda Batı’dan gelen baskılar giderek artmaktadır. Türkiye, bu bağlamda, enerji ihtiyacını başka türlü karşılayamayacağı ve Rusya’nın tamamen kaybedilmemesi gereken çok önemli ve güçlü bir devlet olduğu gibi saiklerle hareket etmektedir. AB içerisinde Macaristan gibi başka ülkeler de bu anlamda Türkiye’nin pozisyonuna yakın durmaktadır. Türkiye, İsveç’in NATO üyeliği konusunda da Batı ile uyumlu hareket etmeyi kabul etmiş, ama henüz demokrasi gereği parlamentosunda bu konuda uzlaşıyla karar alınamadığı için olumlu sonuç elde edememiştir. Ancak bu konunun kısa süre içerisinde halledilmesi beklenmektedir.

Yakın dönemde Türkiye adına Bonn ve Berlin’de görev yapan Büyükelçiler ise şu kişilerdir: Onur Öymen (1990-1995), Volkan Vural (1995-1998), Tugay Uluçevik (1998-2000), Osman Taney Korutürk (2000-2003), Mehmet Ali İrtemçelik (2003-2008), Ali Ahmet Acet (2008-2012), Hüseyin Avni Karslıoğlu (2012-2016), Ali Kemal Aydın (2016-2021) ve Ahmet Başar Şen (2021-).

Güncel Siyasi İlişkiler

Almanya resmi makamları, günümüzde, tüm sorunlara rağmen Türkiye’nin önemli bir siyasi ve ekonomik partner olduğunu vurgularken, Ankara’nın AB üyelik sürecinin de halen ucu açık şekilde devam ettiğinin altını çizmektedirler.[74] Buna karşın, Alman kamuoyu ve entelektüelleri Türkiye’nin tam üyeliğine inanmamakta ve daha çok ilişkilerin ekonomik ve siyasal açıdan sorunsuz devam edeceği bir alternatif yaratmaya meyilli durmaktadırlar. Türkiye ise, devlet politikası gereği, bu konuda bugüne kadar tam üyelik dışında hiçbir alternatifi kabul etmemiştir. Ancak son günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AB ile gerekirse yolları ayırabiliriz” diyerek bu konuda ilginç bir çıkış yapmış ve ilişkilerdeki kopuşu teyit etmiştir.[75] Bu, kuşkusuz üyelik sürecini canlandırmak için yapılan bir taktik hamle de olabilir; ancak Erdoğan’ın Kıbrıs Sorunu konusundaki milliyetçi duruşu da düşünüldüğünde, Brüksel ile iplerin atılması bir noktada kimse için şaşırtıcı olmaz.

Günümüzde Almanya’nın Ankara’daki Büyükelçiliğinin yanı sıra, İstanbul ve İzmir’de Başkonsoloslukları, Bursa, Edirne, Kayseri, Trabzon ve Bodrum’da Fahri Konsoloslukları ve Antalya’da İzmir Başkonsolosluğuna bağlı bir Konsolosluk ofisi bulunmaktadır.[76] Türkiye’nin ise Berlin’deki Büyükelçilik dışında Berlin, Düsseldorf, Essen, Frankfurt, Hamburg, Hannover, Kalsruhe, Köln, Mainz, Münih, Münster, Nürnberg ve Stuttgart’ta Başkonsoloslukları bulunmaktadır.[77] Bu anlamda, yoğun toplumsal ilişkilerin de etkisiyle diplomatik ilişkiler gayet gelişmiştir.

İkili ilişkilerde sorun yaratan önemli güncel konulardan biri Türk-Yunan Uyuşmazlığı ve zaman zaman özellikle Doğu Akdeniz ve Ege’de gerilen Türk-Yunan ilişkileridir. Özellikle 2020 yılında zirve noktasına çıkan Türk-Yunan gerginliği, Türkiye-Almanya ve genel olarak Türkiye-AB ilişkilerini de olumsuz etkilemiş ve zaten donma noktasına gelen üyelik sürecinden giderek uzaklaşılarak, husumet algısının derinleşmesine yol açmıştır. Almanya, bu süreçte örneğin Fransa’ya kıyasla Türkiye’ye daha yakın durmuş ve AB üyesi Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni savunmakla birlikte, Türkiye’yi uzaklaştırmamaya gayret etmiştir. Dönemin Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, konuşmalarında genelde iki tarafı diyaloğa davet etmiş ve açıkça Yunanistan’ı kayıran açıklamalar yapmamaya özen göstermiştir.[78] Aynı dönemde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, AB üyesi olan Yunanistan’ı koruyan ve Türkiye’yi sert sözlerle eleştiren açıklamalar yaparak Türkiye kamuoyunda tepki çekmiştir.[79]

Daha güncel bir kriz ise, 2022 yılında Almanya’nın Ekim 2020’den beri Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapan Jürgen Schulz’un -Osman Kavala davası nedeniyle Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen’in Almanya Dışişleri Bakanlığı’na çağrılmasına misilleme olarak- Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği Başkanı Faruk Kaymakçı tarafından Dışişleri Bakanlığı’na çağrılması olayıdır.[80] Bu süreçte, Ankara tarafından, Büyükelçi Schulz’a, bağımsız Türk yargısının kararlarının sorgulanamayacağı söylenmiş ve Viyana Sözleşmesi’nin ülkelerin iç işlerine müdahale etmeme ilkesi hatırlatılmıştır.[81] Bu konuda ilkesel olarak Türkiye haklı olmakla birlikte, ilerleyen günlerde bu konuda Türkiye’nin de tarafı ve ilk üyelerinden olduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de Ankara aleyhine bir karar aldığı düşünülürse[82], Berlin’in itirazlarının da önemli olduğu düşünülebilir. Zira Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden değilse bile ilk üyelerinden biri olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin denetim sürecine bireysel başvuru hakkını 1987’de ve AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini de 1990’da kabul etmiştir.[83]

Avrupa Parlamentosu’nun 2023 yılı Eylül ayında kabul edilen ve Türkiye raportörü İspanyol parlamenter Nacho Sanchez Amor tarafından kaleme alınan güncel ilerleme raporunda ise; Türkiye’nin tahıl koridoru anlaşması konusundaki çabaları övülürken, Rus medya organlarına yasak getirmeyerek Rus propagandasına izin verildiği ve bununla birlikte Rusya’yı hedef alan yaptırımların delinmesi konusunda merkez ülke haline gelinmesi hususu eleştirilmiştir.[84] Raporda, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini geciktirmesi de eleştirilmiş ve Türkiye’nin Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya’daki yürüttüğü dış politikaya da eleştirel bir tonda yaklaşılmıştır. Buna karşın, Ermenistan, Mısır, İsrail ve Körfez devletleriyle ilişkilerdeki normalleşme çabaları takdir edilmiş ve 1915 olaylarının “soykırım” olarak tanınması konusunda Ankara’ya çağrıda bulunulmuştur.[85] Raporda, Türkiye’nin adeta donmuş hale gelen AB üyelik sürecine dair olumlu bir mesaj verilmezken, üyelik yerine stratejik ortaklık önerilmekte ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ile gerekli koşulların yerine getirilmesi halinde vize serbestisi olanağından söz edilmektedir.[86] AB’ye tam üyelik isteyen Ankara için bunlar elbette yeterli bir motivasyon kaynağı değildir ve bu nedenle Türkiye-AB ilişkilerindeki olumsuz hava sürecek gibi gözükmektedir. Bu ise, kuşkusuz, Türkiye’nin demokratik rejimi ve ekonomisi açısından olumsuz gelişmelere neden olduğu gibi, Avrupa güvenliği açısından da kaçak göçmenlerin Avrupa’ya geçişinin önlenmesi ve Rusya’nın istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerine engel olunması konularında Ankara’nın istekli davranmaması halinde ciddi risklere yol açacaktır. Bu bağlamda, ABD’nin Türkiye ile AB arasındaki ilişkilere Bill Clinton döneminde olduğu gibi katkı yapması çok gereklidir. Ancak bunun için de, Washington, Türkiye’nin temel hukuk devleti ve demokrasi ilkelerine uygun hareket etmesini talep etmektedir.

Son yıllarda ayrıca Türkiye’deki siyasi ve ekonomik sorunlar nedeniyle kaçak yollardan Almanya’ya ve genel olarak Avrupa’ya göç etmek isteyenlerin sayısında adeta patlama yaşanmaktadır. Siyasi baskılar ve ekonomik sorunlar, göçü tetikleyen en önemli etken olurken, bu konuda daha ılımlı politikaları olan ve çok sayıda Türk’ün yaşadığı Almanya da haliyle Türk göçmenler için hedef ülkelerden birisi haline gelmektedir. Öyle ki, Alman resmi makamlarına göre, 2022 yılının yalnızca ilk 9 ayında 5362 Türk vatandaşı yasadışı olarak Almanya’ya girmek isterken yakalanmıştır.[87] Son yıllarda bu konuda inanılmaz bir artış yaşanmakta ve özellikle gençler Türkiye’den kaçarak Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışmaktadırlar.

DW Türkçe’nin bir video haberinde Prof. Dr. Murat Erdoğan’ın belirttiği üzere, “Türkiye’nin Avrupa’da en çok diyalog kurduğu ve zaman zaman en çok çatıştığı ülke olan Almanya, öyle ya da böyle Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısıdır. Hatta Türkiye için Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel değil, Berlin’dir.[88] Prof. Erdoğan, bu bağlamda yeni işbaşı yapan SPD-Yeşil-FDP hükümetinin insan hakları ve demokrasi konusunda Merkel dönemine kıyasla daha eleştirel olabileceğini belirtmiştir.[89] Buna karşın, Alman kamuoyunda ilişkilerde bir kopuş beklenmemektedir. Politika ve Bilim Vakfı-SWP’den Sinem Adar da bu görüşe katılmakta ve yeni hükümetin Türkiye’ye daha eleştirel yaklaşabileceğini belirtmekte, ama pratikte güvenlik meselelerinin önemini korumaya devam edeceğini vurgulamaktadır.[90] AB’nin Türkiye’ye karşı artık “bekle ve gör” politikası uyguladığını söyleyen Adar, Brüksel’de Türkiye ile ilişkilerde dikkatlerin artık Erdoğan sonrası döneme odaklandığını ifade etmekte ve bu yaklaşımın hükümete istemeden destek sağladığının altını çizmektedir.[91] Alman makamlarının son yıllarda demokrasi ve insan hakları bağlamında Türkiye’de tutuklanan gazetecilerin durumunu sormaları ve eleştirmeleri konusunda ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kişilerin gazeteci değil, terörist olduklarını ifade etmekte ve Almanya’nın Türkiye’nin iç işlerine karışamayacağını vurgulamaktadır.[92]

Güncel Ekonomik İlişkiler

Türkiye ile Almanya arasındaki ekonomik ilişkiler hayli gelişmiş ve özellikle Türkiye açısından çok önemlidir. Almanya, uzun yıllardır Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı olmasına karşın, 2022 yılından beri Rusya ve Çin’le yapılan ticaretin çok hızlı artması neticesinde, geçtiğimiz yıl üçüncü sıraya gerilemiştir. Son yıllara odaklanmak gerekirse; TÜİK resmi rakamlarına göre, Almanya, 2018 yılında toplam 36,5 milyar dolar, 2019 yılında 33,4 milyar dolar, 2020 yılında 35,5 milyar dolar ve 2021 yılında 38,5 milyar dolarla ve açık farkla Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı olmuştur.[93] Bu yıllarda dış ticarette denge hep Almanya lehine olmasına karşın, Ankara’nın ihracat-ithalat dengesi kötü olmamış ve dış ticaret açığı yüksek düzeylerde gerçekleşmemiştir. Bu anlamda, Türkiye-Almanya dış ticareti dengeli ve olumlu bir görünüme sahiptir.

2022 yılında Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortakları

2023 yılı ilk 6 ayı itibariyle Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortakları

Fakat 2022 yılında, Almanya ile dış ticaret 41,5 milyar dolar seviyesine yükselse de, Çin ve özellikle de Rusya ile yapılan dış ticaretin anormal hızlı bir artış göstermesiyle Almanya Türkiye’nin dış ticaretinde üçüncü sıraya gerilemiştir.[94] Daha da ilginci, Rusya ve Çin’le dış ticarette dengeli bir tablo olmamasına ve Ankara rekor seviyelerde (Rusya’ya karşı 1’e 8, Çin’e karşı 1’e 13) dış ticaret açığı vermesine karşın, bu durum 2023 yılının ilk 6 ayı itibariyle de sürmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşması durumu ekonomik açıdan da geçerli olmakla birlikte, Almanya, ABD, İtalya, Fransa, Birleşik Krallık (İngiltere), İspanya ve Hollanda gibi ülkelerle halen çok yoğun ekonomik ilişkiler söz konusudur. Nitekim AB geneli olarak bakıldığında, Avrupa, Türkiye’nin en büyük ihracat pazarıdır. Ayrıca Türkiye’de yaklaşık 8000 kadar Alman şirketi faaliyet göstermekte ve binlerce kişiye istihdam sağlamaktadır.[95]

Almanya’nın 2022 yılındaki en önemli dış ticaret ortakları[96]

Almanya açısından Türkiye’nin durumu Türkiye açısından Almanya’nın olduğu kadar önemli olmasa da, yine de oldukça önemlidir. Öyle ki, Türkiye, Almanya’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki tek ciddi ekonomik partneri ve genel toplamda da 15. en büyük dış ticaret ortağıdır.[97] Alman rakamlarına göre, dış ticaret hacmi 51,5 milyar avro düzeyinde olup, dengeli görünüm arz eden ikili ekonomik ilişkilerde Almanya az bir dış ticaret fazlası vermektedir. Bu da, ikili ilişkilerin önemine ve başarısına dair önemli bir durum tespitidir.

Bu tabloya Almanya kaynaklı doğrudan dış yatırımlar, gurbetçi Türklerin Türkiye’de turizm, sağlık ve konut sektöründeki yatırımları ve harcamaları ve yaklaşık 3-3,5 milyon Türk’ün Almanya’da yaşaması ve aileleriyle görüşmek için sık sık Türkiye’ye gelmeleri sebebiyle ulaşım sektöründeki sürekli canlılık da eklendiğinde, ortaya gerçekten çok önemli iki ekonomik partner ortaya çıkmaktadır. Almanya açısından da, Türkiye, Ortadoğu pazarlarına yakınlığı, ucuz ve dinamik işgücü, önemli bir pazar olması gibi gerekçelerle çok önemli bir ülkedir. Hatta siyasi ilişkilerin iyi seyretmesi durumunda, gayet muhtemeldir ki, Almanya, birçok yatırımını Türkiye’ye kaydırarak bu coğrafyadaki pivot ülkesi olarak Türkiye’yi değerlendirilebilir. Ancak Türkiye ile Almanya ve genel olarak AB arasında son yıllarda olumsuz gelişen siyasi gelişmeler, artan polemikler ve Türkiye’nin bölgesel faktörlerin de etkisiyle gerileyen demokratik rejimi gibi gerekçelerle, bu konudaki fırsatlar henüz yeterince değerlendirilememektedir.

İki ülke arasındaki temel ticaret metalarına bakıldığında ise, Türkiye, Almanya’ya giyim eşyası ve aksesuarları, kara ulaşım araçları, içten yanmalı, pistonlu motorların aksam-parçaları, kara taşıtları için aksam parçaları, tekstil elyafı ve mamulleri ihracatı yaparken, Almanya’dan daha çok otomobil, steyşın vagonlar, yarış arabaları, kara taşıtları için aksam ve parçaları, tedavi/koruyucu amaçlı ilaçlar (dozlandırılmış), elektrikli makine ve cihazlar ithal etmektedir.[98]

Turizm de, hem ekonomi, hem de toplumsal/kültürel açıdan iki ülke ilişkilerinde önemli bir konudur. Güncel verilerden gitmek gerekirse, 2022 yılı itibariyle Türkiye’ye en çok turist gönderen ülkeler şunlardır:[99]

  1. Almanya yüzde 12,74 (5,6 milyon turist),
  2. Rusya yüzde 11,74 (5,2 milyon turist),
  3. İngiltere (Birleşik Krallık) yüzde 7,56 (3,3 milyon turist).

Bu bağlamda, geçtiğimiz yıl itibariyle Türkiye’nin en önemli turizm ortağı Almanya’dır. Turizm, hem döviz girişi, hem de toplumsal/kültürel ilişkilerin gelişmesi bağlamında çok önemli ve müspet bir etkiye sahiptir. Nitekim Türk-Alman Ticaret Odası 2004 yılında Köln’de kurulurken, 2009 yılında ise Berlin’de faaliyetlerine başlamıştır.[100] Bu anlamda, Türkiye’nin 1990’ların ortalarında Gümrük Birliği’ne dahil olmasıyla başlayan süreci müteakiben, 2000’lerde Almanya ve Avrupa ülkeleriyle ticarette patlama yaşanmış ve ekonomik olarak Türkiye dışa açık bir ülke haline gelmiştir. Nitekim DEİK kapsamında Türk-Alman İş Konseyi’nin kurulmuş ve faaliyetlerini sürdürüyor olması da pozitif bir gelişmedir.[101]

Mehmet Muş ile Robert Habeck (2022)

İki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri düzenlemek adına 2013 yılında JETCO - Ekonomik ve Ticari Ortaklık Komitesi adlı bir mekanizmanın kurulması kararlaştırılmış ve bu mekanizma 2018 yılındaki ilk toplantısıyla uygulamaya geçmiştir.[102] 2018 yılındaki ilk toplantıda Almanya’yı Federal Alman Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, Türkiye’yi de Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan temsil etmişlerdir. Bu mekanizmanın ikinci toplantısı ise yine Federal Alman Ekonomi Bakanı Peter Altmaier ile Türkiye Ticaret Bakanı Mehmet Muş ve iki ülke heyetlerinin katılımıyla Ekim 2021'de gerçekleştirilmiştir. Pandemi nedeniyle video konferans olarak yapılan bu ikinci toplantının ardından[103], üçüncü ve son olarak, JETCO, Ekim 2022’de Federal Alman Ekonomi Bakanı Robert Habeck ile Türkiye Ticaret Bakanı Mehmet Muş Başkanlığında Almanya’da düzenlenmiştir.[104] JETCO, iki ülkenin ekonomik ilişkilerine nizam verebilecek önemli bir girişimdir ve amacı özel sektörü desteklemektir.

Güncel Toplumsal/Akademik/Kültürel/Sportif İlişkiler

Alman resmi makamlarına göre, Almanya’da yaşayan Türklerin sayısı yaklaşık 1,5 milyondur.[105] Ancak bu rakama Alman vatandaşlığına geçmiş olan Türkler, yani Türk asıllı Almanlar dahil değildir. Bu anlamda, Almanya’da yaşayan Türkler ve Türk asıllıların toplam sayısının 3 milyonun üzerinde olduğu düşünülmektedir.[106] Türkler, Almanya’da artık ana akım yaşamın ve siyasetin doğal bir parçası haline gelmiş ve bir nevi Almanya’da Türk ve Alman kültürlerinin sentezinden yeni bir melez kültür doğmuştur. Bugün Almancaya geçen Türk sözcüklerin sayısı hayli fazladır ki, bunlar arasında en bilinenleri döner, yoğurt, kilim, meze, kumru, baklava, kebap, çorba, turşu, lahmacun, kadayıf, şekerpare, badem, karpuz, kaymak, börek, köfte, ayran, şalgam, pilav, sucuk, karpuz ve cacık gibi daha çok gastronomi ile alakalı sözcüklerdir.[107] Bu da, Türk mutfağının Almanya’daki popülaritesine de işaret eder.

Cem Özdemir

Almanya’da Türk asıllı siyasetçi Cem Özdemir (1965-), Yeşiller Partisi’nden eş Genel Başkanlık ve Almanya’da Bakanlık seviyesine (Gıda ve Tarım Bakanı) kadar yükselmiş önemli bir başarılı entegrasyon örneğidir. Özdemir, hem Almanya, hem de Türkiye’de çok iyi tanınan bir siyasetçidir. CDU’lu muhafazakâr Alman siyasetçi ve Almanya’nın en uzun süreli Başbakanı Helmut Kohl’ün 1982'de dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ile yaptığı görüşmede “Türklerin yarısını Almanya’dan göndermek gerek” sözleri büyük tepki çekerken[108], bu konuda günümüzde tüm büyük partiler (CDU, SPD, Yeşiller), geri göndermeden ziyade entegrasyon politikalarına ağırlık vermektedirler. Buna karşın, Almanya’da Türklerin siyasal temsili konusunda ciddi sorunlar vardır. Öyle ki, 3-3,5 milyon nüfusu olan Türkler, toplam nüfusun yüzde 3-4’ünü oluştursalar da, 2005-2009 ve 2009-2013 dönemlerinde örneğin, Alman federal meclisi Bundestag’daki temsil oranları yüzde 0,8 düzeyinde olmuştur.[109] Bu anlamda, Cem Özdemir’in varlığı önemli ve değerlidir. Bir diğer önemli ana akım figür ise işadamı Vural Öger’dir. Öger Tours havayolu ve turizm firmasının kurucusu ve sahibi olan Öger, SPD’den milletvekili de olmuştur. Almanya’daki Türk asıllı başarılı meslek sahiplerine sosyolog Necla Kelek ve aşçı Ali Güngörmüş gibi isimler de eklenebilir. Ayrıca Alman üniversitelerinde de çok sayıda Türk asıllı bilim insanı görev yapmaktadır.

Uğur Şahin ve Özlem Türeci

Akademik açıdan yeni ve çok başarılı bir örnek ise, COVID-19 (koronavirüs) döneminde tüm dünyada en başarılı aşı olarak kabul edilen aşıyı geliştiren ve 2008 yılında BioNTech firmasını kuran Türk asıllı Alman doktorlar Uğur Şahin ve Özlem Türeci çifti olmuştur. Aileleri seneler önce Türkiye’den Almanya’ya göçmüş olan bilim insanları, Almanya’da göç konusunda uygulanan liberal politikaların ne kadar faydalı olabileceğine dair de somut ve güçlü bir örnek olmuşlardır. BioNTech’in CEO’su olan Prof. Dr. Uğur Şahin, aynı zamanda Mainz Üniversitesi Tıp Merkezi’nde çalışmakta, karısı Özlem Türeci ise BioNTech Tıp Şefi olarak görev yapmakta ve Kanser İmmünoterapi Derneği Başkanlığı görevini sürdürmektedir.[110] Çift, geliştirdikleri aşı sayesinde tüm dünyada koronavirüs (COVID-19) virüsünün yarattığı tehlikelerin aşılmasını sağladıkları gibi, Almanya’ya büyük ekonomik getiri ve prestij de sağlamışlardır. Ancak kısa bir süre önce çiftin Almanya’dan ayrılarak Birleşik Krallık’a taşınma ve çalışmalarını burada sürdürme kararı alması Almanya’da büyük üzüntü ve şok etkisi yaratmıştır. Çift adına konuşan Prof. Dr. Özlem Türeci, bu konuda, “Almanya’daki siyasetçiler geçici çalışma şartları konusunda nihai karar vermeli” diyerek yönetimi eleştiren bir açıklama yapmıştır.[111]

Dönerci Merkel

Almanya’da son yıllarda damgasını vuran Başbakan Angela Merkel döneminde, Almanya siyasetinde Türklere daha olumsuz yaklaşan sağ parti CDU’da da pozitif yönde bazı gelişmeler yaşanmış ve Merkel’in Türk asıllı seçmenlerden oy isterken dönerciye giderek et kesmesi ve partisinden Türk asıllı adaylar çıkarması gibi gelişmeler Almanya’daki Türk diasporası ve Türkiye’de genelde olumlu karşılanmıştır. Buna karşın, Mölnn Faciası (1992), Solingen Faciası (1993) ve Dönerci Cinayetleri veya Neo-Nazi Seri Cinayetleri (2000-2006) gibi olaylar, Almanya’da yabancı karşıtı ve aşırılıkçı grupların halen güçlü ve tehlikeli olduklarını göstermektedir. Son yıllarda yabancı ve göçmen karşıtı Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) hızlı yükselişi de bu konudaki korkuları tetiklemektedir. Buna karşın, Almanya’nın merkezi istihbarat teşkilatı olan Anayasayı Koruma Teşkilatı-BfV’nin Başkan Yardımcılığına -Başkan Thomas Haldenweg’in yardımcılığına- 2019 yılında Türk asıllı Sinan Selen’in getirilmesi entegrasyon adına olumlu bir gelişme olarak belirtilebilir.[112] Alman Devleti, bu şekilde, güvenlik birimleri içerisinde ırkçı ve yabancı karşıtı gruplara hoşgörüyle bakılmadığını da göstermek istemektedir. Bu çabalara rağmen, Almanya’da halen özellikle CDU’lu Friedrich Merz’in konuşmalarıyla hatırlanan bir “egemen kültür” veya “öncü kültür” (leitkultur) yaklaşımının olması, Almanya’da yaşayan Türkler ve genel olarak Almanya’nın çokkültürlülüğü adına ciddi bir sorundur.[113]

Almanya Türk Toplumu (TGD)

Almanya’daki Türklerin yoğun biçimde katıldıkları ve destekledikleri iki büyük kuruluş bulunmaktadır. Bunlar; Almanya Türk Toplumu (TGD) ve Diyanet İşleri Türk İslam Birliği-DİTİB’dir.[114] 2 Aralık 1995’te Almanya’daki Türkiye kökenli bireylerin kamuoyunda, politika ve yönetim mercilerinde ortak mesele ve çıkarlarını savunmak amacıyla kurulan TGD[115], Almanya’da eyalet düzeyinde meslek örgütleri de dahil olmak üzere 267 bireysel derneğin temsilcisi olarak oldukça güçlü bir toplumsal konuma sahiptir. Almanya’daki Türklerin yoğun şekilde dahil oldukları bir diğer kuruluş olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği-DİTİB ise[116], 1984 yılında 135 kuruluşun desteğiyle oluşturulan ve günümüzde 960 derneğin kendisine bağlı olduğu büyük bir yapıdır. Ancak Almanya siyasetinde, DİTİB, özellikle son yıllarda çeşitli polemiklere konu olmaktadır. Bunun nedeni, DİTİB’in Türkiye’ye ve yıllardır iktidardaki AK Parti’ye (Adalet ve Kalkınma Partisi) bağlı bir kuruluş olduğu iddiasıdır.[117]

Türk asıllı Alman siyasetçi Ozan Ceyhun, Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi oldu

Ayrıca Almanya’daki Türklerin kurduğu çeşitli siyasal partiler de olmakla birlikte, bunların etki alanları oldukça sınırlıdır. Bu partiler; BIG Partei (Yenilik ve Adalet Partisi) ve ADD (Alman Demokratlar Birliği Partisi) ve Alternative für Migranten (Göçmenler için Alternatif) partileridir.[118] Her üç parti de muhafazakâr çizgide ve Türkiye’deki Erdoğan rejimi ve AK Parti’ye yakındır. Ünlü yazar Demirtaş Ceyhun’un oğlu ve bir dönem Avrupa Parlamentosu’ndan Yeşiller ve SPD’den milletvekili olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlarından Türk asıllı Alman siyasetçi Ozan Ceyhun da bu üç partinin yöneticileriyle zaman zaman bir araya gelmektedir. Ceyhun, daha sonra Türkiye adına Avusturya Büyükelçisi olarak da atanmıştır.[119] Almanya’daki Türklerin daha yoğun oy verdikleri parti ise yıllardır SPD’dir.[120] Ancak son dönemde Türk adaylar çıkaran CDU ve Yeşiller’e de Türklerden ilgi artmaktadır. Yine de, gurbetçi Türklerin geleneksel tercihlerinin sosyal demokrat SPD olduğu söylenebilir ki bu durum anketlerle de doğrulanmaktadır.

Fatih Akın

Sanat alanında Almanya’da yaşayan milyonlarca Türk ve Türk asıllı kişiden çok başarılı örneklerin çıkması da artık kanıksanan bir durumdur. Bu konuda en bilinen örnek Türk asıllı ünlü Alman ödüllü yönetmen Fatih Akın’dır. Akın, filmlerine Türk kültürünü de yansıtan ve dünya çapında ses getiren çok başarılı bir isimdir. Özellikle “Duvara Karşı” adlı filmiyle Türkiye’de de çok popüler olan Fatih Akın, Alman sinemasının son yıllardaki en popüler ve başarılı örneklerinden birisidir. Akın dışında komedyen Kaya Yanar, tiyatro yapımcısı Şermin Langhoff, sunucu ve oyuncu Nazan Eckes, aktör Tim Seyfi, porno yıldızı ve aktris Sibel Kekilli, aktör Mehmet Kurtuluş, kısa süre önce vefat eden aktör Birol Ünel, yazar Feridun Zaimoğlu, tiyatro yönetmeni Nurkan Erpulat, komedyen Bülent Ceylan, haber sunucusu Pınar Atalay, aktör Erol Sander, komedyen ve aktör Serdar Somuncu, sanatçı Ayşe Erkmen, yazar Emine Sevgi Özdamar, aktör Fahri Yardım, aktris Aylin Tezel, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esen Cartel müzik grubu, rapçi Mero, rapçi Eko Fresh, şarkıcı Çetin Çetinkaya ve rapçi Murda gibi isimlerden söz edilebilir.[121][122][123] Ayrıca Alman asıllı veya Almanya’da doğmuş olup Türkiye’de ün kazanan Meryem Uzerli, Leyla Lydia Tuğutlu, Nur Fettahoğlu, Fahriye Evcen, Aylin Kabasakal, Selma Ergeç, Asuman Krause, Ebru Cündübeyoğlu, Yasemin Ergene, Aynur Aydın, Pamela Spence, Şebnem Schaefer, Sema Şimşek ve Aylin Coşkun gibi oyuncu, sanatçı ve modellerden söz edilebilir.[124]

Berlin Duvarı’nın dibinde Almanya’daki küçük Türkiye: Kreuzberg mahallesi

Ayrıca Almanya’daki Türklerin etkisiyle, ülkenin bazı bölgeleri mimari ve yaşamsal açıdan sanki Türkiye’deymiş gibi bir havaya neden olmakta ve dükkan tabelaları ve sokakta konuşulan dilin Türkçe olmasının da etkisiyle bu tarz yerlere “Küçük Türkiye” denilmektedir. Bu mahallelerden en meşhuru Berlin’deki Kreuzberg mahallesi olup, buradaki nüfusun kabaca üçte biri Türklerden oluşmaktadır. 2001 yılında Berlin mahallerinin yeniden düzenlenmesiyle Kreuzberg mahallesi Friedrichshain mahallesi ile birleşerek Friedrichshain-Kreuzberg olmuş ama buradaki Türk etkisini bu değişiklik etkilememiştir.[125] Burada halen kurulan Türkiye’dekine benzer pazarlar, nargile kafe ve kahvehaneler ve esnaf gelenekleriyle[126], Kreuzberg, birkaç diğer bölgeyle birlikte, Almanya’daki Türklerin sembolü haline gelmiştir.

İstanbul’daki Türk-Alman Üniversitesi (TAÜ)

Eğitim alanında da Türk-Alman iş birliği konusunda olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. Örneğin, Türk-Alman Üniversitesi (TAÜ)[127] 2010 yılında kurulmuş ve ardından eğitim faaliyetlerine başlamıştır. Kitlesel yaygın eğitim vermekten ziyade bir araştırma üniversitesi olarak kurulan yükseköğretim kurumunun Rektörü Prof. Dr. Cemal Yıldız’dır. Ücretsiz eğitim veren bir kurum olan TAÜ, günümüzde 5 fakülte ile İstanbul-Beykoz’da hizmet vermektedir. Hukuk bölümü dışında öğretim dili neredeyse tamamen Almanca olan üniversitenin 2300’ün üzerinde öğrencisi bulunmaktadır. TAÜ’ye girmek için Almanca şartı aranmamakta ve öğrencilere 1 yıl Almanca hazırlık sınıfı okutularak Almanca öğrenmeleri sağlanmaktadır. Ayrıca Türkiye’de tam 17 devlet üniversitesinde (Anadolu Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Hakkari Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Marmara Üniversitesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi ve Trakya Üniversitesi) 4 yıllık Almanca Öğretmenliği programı bulunmaktadır.[128] Bunun dışında, Marmara Üniversitesi (İşletme, Yönetim Bilişim Sistemleri) ve Yeditepe Üniversitesi (Uluslararası İşletme Yönetimi) gibi kurumlarda bazı Almanca yükseköğretim programları da uygulanmaktadır.[129] Ek olarak, Faruk Şen ve TAVAK’ın Türk-Alman Avrupa Üniversitesi kurulması konusunda yıllardır çabaları sürmektedir.[130]

Özel Alman Lisesi-Deutsche Schule Istanbul

TAÜ dışında Türkiye’de faaliyet gösteren çok sayıda Alman menşeli ya da Almanca eğitim veren ortaöğretim kurumu da bulunmaktadır. Bunlardan en meşhuru, şüphesiz Özel Alman Lisesi veya Alman Lisesi’dir (Deutsche Schule Istanbul/DS).[131] Kuruluş tarihi 1868’e kadar uzanan ortaöğretim kurumu, Almanca eğitim veren elit kurumlardan birisi olarak olumlu bir şöhrete sahiptir. Türkiye’de Almanca eğitim veren ortaöğretim kurumları, iki ülke arasında 1957’de imzalanan Kültür Antlaşması’nı esas alarak faaliyetlerini sürdürmektedirler. Alman Lisesi dışında Ernst-Reuter-Schule - Almanya Ankara Büyükelçiliği Özel Okulu, Almanya Ankara Büyükelçiliği Özel Okulu - İstanbul Şubesi, Almanya Ankara Büyükelçiliği Özel Okulu - İzmir Şubesi veya diğer ismiyle İzmir Alman Okulu, İstanbul Erkek Lisesi, İELEV Özel Lisesi[132] ve Özel St. Georg Avusturya Lisesi ve Ticaret Okulu’ndan söz edilebilir. Bunların dışında Almanca eğitim veren Kabataş Erkek Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi, İzmir Atatürk Lisesi, Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Bornova Anadolu Lisesi, İzmir Kız Lisesi, Şehit İlhan Varank Fen Lisesi, Karşıyaka Cihat Kora Anadolu Lisesi, İzmir Bahçelievler Anadolu Lisesi, Kartal Anadolu Lisesi, Adana İsmail Safa Özler Anadolu Lisesi, İstanbul Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi, Üsküdar Ahmet Keleşoğlu Anadolu Lisesi, Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi, Ankara Hacı Ömer Tarman Anadolu Lisesi, Sivas Selçuk Anadolu Lisesi, Balıkesir Fatma-Emin Kutvar Anadolu Lisesi, İzmir Yunus Emre Anadolu Lisesi, Konya Dolapoğlu Anadolu Lisesi, İstanbul Göztepe İhsan Kurşunoğlu Anadolu Lisesi, İzmir Anadolu Lisesi, İstanbul Gaziosmanpaşa Anadolu Lisesi, İstanbul Kağıthane Anadolu Lisesi, İstanbul Paşabahçe Ahmet Ferit İnal Anadolu Lisesi, Beşiktaş Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi, Balıkesir Celal Toraman Anadolu Lisesi, Bodrum Anadolu Lisesi, Ankara Şehit Cengiz Polat Anadolu İmam Hatip Lisesi, İzmir Şehit Ömer Halisdemir Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Adana Nezihe Yalvaç Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi gibi çok sayıda ortaöğretim kurumu bulunmaktadır.[133]

DTJB – Deutsch-Türkische Jugendbrücke

Kültürel ilişkiler açısından Türkiye’de Almanya denince, yazıda daha önce de bahsedilen ve Kültür Akademisi olarak kullanılan Tarabya’daki Alman Sefareti, iki ülke arasındaki öğrenci ve gençlik değişimini yoğunlaştırarak somut projeler ve mevcut programları birleştirmek suretiyle karşılıklı değişimi daha da iyileştirmek isteyen ve 2012’de kurulan Düsseldorf merkezli Gençlik Köprüsü Türkiye-Almanya (DTJB – Deutsch-Türkische Jugendbrücke)[134], İzmir, Ankara ve İstanbul’daki Almanya menşeli okulların düzenlediği çeşitli aktiviteler ve programlar ve Türkiye Almanya Kültür Forumu[135] gibi kurumlardan söz edilebilir. Bu sayede, milyonlarca Türk-Alman vatandaşın yanı sıra, diğer vatandaşlar arasında da bağlar kurulabilmektedir. Keza Türk üniversitelerinin Erasmus+ programları kapsamında da Almanya’daki üniversitelerle çok sayıda anlaşması bulunmakta ve bu sayede akademisyen ve öğrenci bazında sürekli bir ilişki sağlanmaktadır. Ek olarak, Alman vakıfları da zaman zaman Türkiye’de etkinlikler düzenlemekte ve bu da ilişkilere olumsuz katkılar yapmaktadır. Bunlar dışında, Türkiye’de İstanbul, Ankara ve İzmir’de Goethe Enstitüsü bulunmakta ve birçok faaliyet düzenlemektedir. Keza DAAD'ın da Türkiye ofisleri bulunmaktadır.


Türk-Alman Kitabevi Cafe logosu

Ek olarak, İstanbul’da Almanya denince akla gelen ilk yer olduğu için Beyoğlu-Taksim’de İstiklal Caddesi üzerinde Şişhane metro durağına yakın yerde yıllardır hizmet veren Türk-Alman Kitabevi’nden bahsetmek de bu noktada faydalı olabilir. Zira Almanca bilen ve Almanya’yı seven kişilerin uğrak yerlerinden olan bu kitabevi ve kafe, Almanya’ya özgü bazı yemekler ve içeceklerle birlikte Almanca kitapların yoğunlukla yer aldığı geniş kütüphanesiyle de beğeni toplayan ve Türkiye-Almanya arasındaki kültürel ilişkilere katkı sunan önemli bir müessesedir. Beyoğlu’nda 1955 yılından beri varlığını sürdüren kitabevinin sahibi olan ve iyi derecede Türkçe bilen Thomas Mühlbauer, babası tarafından kurulan müessesenin yıllar içerisinde herkese ve özellikle öğrencilere hitap eden bir hale geldiğini ve Almanya ile ilgilenen kişilere de yardımcı olmaya çalıştıklarını söylemektedir.[136]

Jupp Derwall

Spor ve özellikle futbol, Türkiye-Almanya ilişkilerinde ilginç bir şekilde çok pozitif etkiye sahiptir. Her iki ülke de halkların her kesimince futbolun çok sevilmesi bunda önemli bir etkendir. Birçok konuda Almanya hayranı olan Türkler, futbol konusunda da Alman disiplini ve taktiklerini genelde övmektedirler. Türkiye A milli futbol takımında Almanya’da yetişmiş çok sayıda futbolcu görev yapmaktadır. Bu konuda dönüm noktası ise 1984 yılında Türkiye’nin en popüler futbol takımlarından birisi olan Galatasaray’ın başına Alman teknik direktör Jupp Derwall’in geçmesi olmuştur. 1984-1987 döneminde Galatasaray’ı çalıştıran Derwall, bir lig, bir de kupa şampiyonluğunu kazanmasının yanı sıra, Mustafa Denizli ve Fatih Terim gibi ünlü Türk antrenörlerinin de yetişmesine katkıda bulunmuştur. Derwall’le başlayan Türk-Alman futbol diyaloğu ve diplomasisi, ilerleyen yıllarda; Karl Heinz Feldkamp (1992-1993 Galatasaray, 1999 Beşiktaş, 2007-2008 Galatasaray), Christoph Daum (1994-1996 Beşiktaş, 2001-2001 Beşiktaş, 2003-2006 Fenerbahçe, 2009-2010 Fenerbahçe, 2013-2014 Bursaspor), Reinhard Saftig (1994 Kocaelispor, 1994-1995 Galatasaray), Joachim Löw (1998-1999 Fenerbahçe), Werner Lorant (2002 Fenerbahçe, 2005-2006 Sivasspor, 2006-2007 Kayseri Erciyesspor, 2007 Kasımpaşa), Michael Skibbe (2008-2009 Galatasaray, 2011 Eskişehirspor, 2012 Karabükspor), Thomas Doll (2009-2010 Gençlerbirliği), Bernd Schuster (2010-2011 Beşiktaş) ve Ralf Zumdick (2010-2011 Gençlerbirliği) gibi Alman antrenörlerle devam etmiştir.[137] Alman antrenörler, yüksek antrenman tempoları ve disiplinleriyle genelde övülmüştür. Bunlar arasında Christoph Daum, ilginç bir şekilde halkla yakınlık kurmasıyla da dikkat çekmiş ve Türkiye’de çok popüler olmuştur. Ayrıca ünlü Türk antrenörlerden Mustafa Denizli de bir dönem Alemannia Aachen’ı çalıştırmış, Almanya doğumlu eski Türk milli futbolcu Tayfun Korkut da halen Bundesliga’da antrenörlük kariyerine devam etmektedir.

Stefan Kuntz

Alman futbolculardan da Türkiye’de başarılar kazanan ve büyük iz bırakan bazı isimler bulunmaktadır. Bunları sıralamak gerekirse; Fenerbahçe kalesini 1988-1991 döneminde koruyan Alman milli futbolcu Toni Schumacher, 1990-1995 döneminde Sarıyer, 1995-1997 döneminde Trabzonspor, 1997-2002 döneminde Kocaelispor, 2002-2003 sezonunda Konyaspor ve 2003 yılında Antalyaspor’da forma giyen ve sonradan Türk olarak Metin Mert adını alan Detlef Müller, 1992-1994 döneminde Galatasaray formasıyla savunmada çok iyi performans gösteren Falco Götz ile Reinhard Stumpf ikilisi, 1995-1996 döneminde Beşiktaş’ta gollerine devam Stephan Kuntz, 1999-2001 döneminde Beşiktaş’ta görev yapan Markus Münch, 2008-2012 döneminde Beşiktaş’ta, 2012-2013 sezonunda Kasımpaşa’da görev yapan Fabian Ernst, 2010-2013 döneminde Beşiktaş forması giyen Roberto Hilbert, 2015-2016 sezonunda Beşiktaş’ta adeta şov yapan Alman golcü Mario Gomez, 2015-2017 döneminde Beşiktaş’ta görev yapan Andreas Beck ve 2015-2017 döneminde Galatasaray, 2020-2021 döneminde Antalyaspor forması giyen Lukas Podolski isimleri sayılabilir.[138] Ayrıca bir dönem Beşiktaş’ta forma giyen eski ünlü Alman milli futbolcu Stefan Kuntz, 2021 yılında Türkiye A milli futbol takımının başına geçmiştir. Türkiye’de oldukça sevilen bir isim olan Kuntz, şimdiye kadar beklenen üstün başarıları sağlamasa da, halen görevinin başındadır.

Türk asıllı Alman milli futbolcular İlkay Gündoğan ile Mesut Özil Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşürken

Almanya’da altyapısını alıp Türkiye A milli takımı forması giyen futbolcular da iki ülke arasındaki futbol diplomasisinin önemli bir parçasıdır. Bu konuda bazı Türk asıllı futbolcuların milli takım olarak Almanya’yı tercih etmesi Mehmet Scholl, Mustafa Doğan, Mesut Özil, Emre Can, İlkay Gündoğan, Suat Serdar, Serdar Taşçı ve Kerem Demirbay örneklerinde olduğu gibi[139] zaman zaman Türk futbolseverlerde tepkilere neden olsa da, Türk milli takımını tercih eden ve futbol altyapısını Almanya’da almış birçok diğer örnek de bulunmaktadır. Nitekim İlyas Tüfekçi, Erhan Önal, Erdal Keser, Oğuz Çetin, Uğur Tütüneker, Ümit Davala, Erol Bulut, Yıldıray Baştürk, Hamit Altıntop, Halil Altıntop, Tayfur Havutçu, Ali Güneş, İlhan Mansız, Ümit Karan, Nuri Şahin, Hakan Balta, Ömer Toprak, Cenk Tosun, Hakan Çalhanoğlu, Yunus Mallı, Serdar Dursun ve Tolga Ciğerci gibi Türk milli takımlarında forma giymiş oyuncular, bu konuda ilk akla başarılı sporculardır.[140] Bu isimler, Almanya yerine Türk milli takımını tercih etmiş ve ay yıldızlı formayla uluslararası alanda mücadelede vererek Türkiye’nin uluslararası başarılarına büyük katkı sağlamışlardır. Ayrıca 1970’li yılların başında iki Türk göçmen işçi Alaattin Candar ve Ömer İlciktay tarafından SV Türk Gücü München adı ile kurulan ve günümüzde Türkgücü München (Türkgücü Münih) olarak bilinen futbol kulübü de[141] iki ülke arasındaki futbol diplomasisi adına önemli bir örnektir.  Türkgücü München dışında gurbetçi Türklerin Almanya’da kurdukları Türkiyemspor Berlin, Berlin Türkspor 1965, Berliner AK 07 ve SV Yeşilyurt takımlarından bahsedilebilir. Ayrıca Almanya’daki Türkler, yoğun olarak yaşadıkları Berlin şehrinin Bundesliga’daki temsilcisi Hertha Berlin’e destek vermektedir. Türkiye’de de, Alman futbol 1. Ligi olan Bundesliga oldukça popülerdir. Türkler, özellikle Türk asıllı Alman futbolcuların da olması sebebiyle, Alman ligini yakından takip etmektedirler. Türk futbol otoriteleri, milli takım yetkilileri ve sporseverler de, genç Türk asıllı yetenekleri keşfetmek anlamında bu lige özel bir önem atfetmektedir.

Milletler arası evlilikler de Türkiye-Almanya ilişkilerinde önemli bir konudur. Milyonlarca Türk’ün Almanya’da yaşaması ve yine de karşılıklı olarak milyonlarca insanın her sene iş ve turizm faaliyetleriyle gidip-gelmesi nedeniyle Almanya’da Türklerle evlenme çok yaygın bir durumdur. Öyle ki, 2019 yılı verilerine göre, Alman erkeklerinin en yoğun olarak (yüzde 12) eş seçtikleri millet Türklerdir.[142]

2021 yılında, Almanya ile İşgücü Anlaşması’nın imzalanmasının 60. yıldönümü vesilesiyle Almanya’da üst düzey yetkililerinin de katılımlarıyla çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. Bu konuda Almanya ve Türkiye’de düzenlenen resmi etkinliklerin yanı sıra, çeşitli akademik etkinlikler de düzenlenmiştir. Almanya'daki Türkler ve Türk asıllılar, kuşkusuz ilişkilerin geleceği adına önemli bir teminattır.

Sonuç

Sonuç olarak, başlı başına bir Tarih, Siyaset Bilimi ve hatta Almanya’daki Türklerin entegrasyon sorunları bağlamında Sosyoloji kitabı konusu olabilecek Türkiye-Almanya ilişkilerini özetlemek elbette kolay değildir. Ancak bu yazıda öne çıkan bazı bulguları değerlendirmek gerekirse, ilk olarak, Osmanlı son döneminden kaynaklanan tarihsel müttefiklik ilişkilerinin ilişkilerde pozitif bir unsur olduğu belirtilebilir. İkinci olarak, her iki ülkenin de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa Konseyi ve NATO gibi Batılı kurumlara dahil olmaları önemli bir gelişme olmuş ve ilişkilerin hukuki ve siyasi altyapısının güçlü olmasını sağlamıştır. Üçüncü olarak, 1961’de başlayan Almanya’nın Türkiye’den yoğun işgücü alımı sayesinde, ilişkiler, kopamayacak kadar gelişmiş ve derinleşmiştir. Zira siyasi/diplomatik açıdan sorunlara rağmen milyonlarca çifte vatandaşlığı veya ortak kültürel aidiyeti olan insanın kaderleri de artık ilişkilere yön vermeye başlamış ve kültürleşme süreci işlemeye başlamıştır. Dördüncü olarak, yakın dönemde Türkiye’nin Avrupa bütünleşmesine Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi gibi ülkelerin aksine dahil olamaması, ilişkilerde çok ciddi bir yapısal soruna ve kırılmaya yol açmıştır. Bu durum halledilmezse, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği adına da çok büyük bir risk ve ilişkilerde kopuş meselesi olabilecektir. Beşinci olarak, sol koalisyon döneminde Türkiye’nin AB üyeliğine destek veren Almanya’nın CDU yönetiminde bu perspektiften uzaklaşarak imtiyazlı ortaklık formülüne yönelmesi, Türkiye’nin AB’den uzaklaşmasına ve ilişkilerin gerilemesine, neticede Türkiye’nin siyasi, demokratik ve ekonomik gelişmesinin aksamasına yol açmıştır. Altıncı olarak, yıllardır Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı olan Almanya, son iki yılda bu konuda Rusya ve Çin’e geçilmiş ve üçüncü sıraya gerilemiştir. Bu, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmasına dair de önemli bir veri olmakla birlikte, halen Türkiye’nin dış ticareti büyük oradan Avrupa yönümlüdür. Yedinci olarak, Almanya ile Türkiye arasındaki toplumsal, ekonomik/ticari, akademik, eğitimsel, kültürel ve sportif bağlar o kadar güçlüdür ki, iki ülkenin birbirlerinden tamamen kopması imkân dahilinde değildir.

Tüm bu nedenlerle, Almanya-Türkiye ilişkileri önemini korumaya devam edecek ve hatta milyonlarca Türk-Alman sayesinde büyük ihtimalle daha da gelişecektir. Ancak Türkiye’nin AB üyelik yolunun Kıbrıs Sorunu ve yapısal farklılıklar nedenleriyle tıkalı olması ve Avrupa’nın demokrasiden uzaklaşan Türkiye’ye ikinci sınıf devlet yaklaşımı ilişkileri germeye devam edecektir. Bu bağlamda, sorunların yönetilebilir olmaktan çıkmaması için diplomatik nezaket ve empati gereklidir. Ayrıca, Türkiye’nin Batılı konumunun parametrelerinin belirlenmesi de çok önemli bir gereklilik olup, bu konuda Birleşik Krallık’ın özel konumu model olarak alınabilir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Nurgül Bekâr (2020), “Merkel Dönemi’nde Türkiye-Almanya İlişkileri (2005-2020)”, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 17, s. 133.

[2] Uğur Kurtaran (2015), “Osmanlı Prusya İlişkilerinin Gelişiminde Prusya Elçisi Karl Adolf Von Rexin’in Faaliyetleri (1755-1761)”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 12, Sayı: 47, s. 116.

[3] Encyclopedia.com, “Germany And The Middle East”, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.encyclopedia.com/humanities/encyclopedias-almanacs-transcripts-and-maps/germany-and-middle-east.

[4] Mustafa Albayrak (1995), “Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişimi ve Bağdat Demiryolu’nun Yapımı”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 6 (1), s. 1.

[5] Hürriyet (2013), “İlk adım böyle atılmıştı”, 02.12.2013, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.hurriyet.com.tr/gundem/ilk-adim-boyle-atilmisti-25258183.

[6] A.g.e.

[7] Mehmet Beşirli (2004), “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman Silahları”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 16, Yıl: 2004/1, s. 122.

[8] Mustafa Albayrak (1995), “Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişimi ve Bağdat Demiryolu’nun Yapımı”, s. 2.

[9] Mehmet Beşirli (2004), “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman Silahları”, s. 123.

[10] TDV İslam Ansiklopedisi, “GOLTZ, Wilhelm Colmar von der”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://islamansiklopedisi.org.tr/goltz-wilhelm-colmar-von-der.

[11] Muzaffer Tepekaya, “Osmanlı-Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türk Tarihi Araştırmaları, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.altayli.net/osmanli-alman-iliskileri-1870-1914.html, s. 2.

[12] A.g.e., s. 5.

[13] Mustafa Albayrak (1995), “Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişimi ve Bağdat Demiryolu’nun Yapımı”, ss. 4-5.

[14] Mustafa Albayrak (1995), “Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişimi ve Bağdat Demiryolu’nun Yapımı”, s. 7.

[15] Ertan Altan (2009), “Enverland'den İstanbul'a Alman mimarisi kaldı”, Yeni Şafak, 10.01.2009, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.yenisafak.com/hayat/enverlandden-istanbula-alman-mimarisi-kaldi-161730.

[16] Almanya’nın Türkiye’deki Dış Temsilcilikleri, “Modern Kullanımlı Tarihi Yazlık Rezidans”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/vertretungen/botschaft/deutschlernen/-/1792414.

[17] Fahri Türk & Servet Çınar (2013), “Türkiye ile Almanya Arasındaki Bilimsel İlişkiler: Türk-Alman Üniversiteleri”, Akademik Bakış, Cilt 7, Sayı: 13, Kış 2013, s. 47.

[18] Mustafa Albayrak (1995), “Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişimi ve Bağdat Demiryolu’nun Yapımı”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 6 (1), s. 1.

[19] Özgür Dalçık (2019), “Bağdat-Berlin Demiryolu Projesi ve Tarafların Beklentileri”, Stratejik Ortak, 16.12.2019, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://stratejikortak.com/2019/12/bagdat-berlin-demiryolu-projesi.html.

[20] Bakınız; William Hale (2013), Turkish Foreign Policy since 1774-2000, 3rd edition, Routledge, ss. 13-14.

[21] Ertan Altan (2009), “Enverland'den İstanbul'a Alman mimarisi kaldı”, Yeni Şafak, 10.01.2009, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.yenisafak.com/hayat/enverlandden-istanbula-alman-mimarisi-kaldi-161730.

[22] İbrahim Kamil (2016), “Enver Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı Sırasında Balkanları Teftişi ile İlgili Bilinmeyen İki Belge”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 18, Sayı: 2, ss. 86-88.

[23] Uğur Üçüncü (2016), “Birinci Dünya Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa’nın Osmanlı Ordusu'ndaki Alman Subaylarına Bakışı”, OTAM, 39 /Bahar 2016, ss. 263-264.

[24] A.g.e., s. 264.

[25] Resul Alkan (2021), “Alman Dışişleri Bakanlığı Belgelerinde Türk-Alman İttifakı Yorumları 1925-1926”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 45 / 2021, s. 42.

[26] İşte Atatürk, “Almanya - Atatürk'ün Yaşamından: Almanya Seyahati”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://isteataturk.com/g/icerik/Almanya---Ataturk-un-Yasamindan:-Almanya-Seyahati/746.

[27] +49 (2017), “Atatürk'ün Almanya ziyareti”, 13.02.2017, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.arti49.com/ataturkun-almanya-ziyareti-699117h.htm.

[28] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 9, Sayı: 20, s. 76.

[29] Ozan Örmeci (2017), “Ernst E. Hirsch’den ‘Anılarım’”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2017/09/19/ernst-e-hirschten-anilarim/.

[30] Holocaust Encyclopedia, “1933 Alman Bilim İnsanlarının Türkiye’ye Göçü”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://encyclopedia.ushmm.org/asset/10363.

[31] Almanya’nın Türkiye’deki Dış Temsilcilikleri, “Türkiye'ye sığınan Almanlar”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/kultur/-/1797648.

[32] Fahri Türk & Servet Çınar (2013), “Türkiye ile Almanya Arasındaki Bilimsel İlişkiler: Türk-Alman Üniversiteleri”, s. 50.

[33] İsmail Soysal (1982), “1939 Türk-İngiliz-Fransız ittifakı”, Belleten, Nisan 1982, Cilt 46, Sayı: 182, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://belleten.gov.tr/tam-metin/1734/tur.

[34] William Hale (2013), Turkish Foreign Policy since 1774-2000, s. 60.

[35] Tarihi Olaylar, “Struma Olayı”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/struma-olayi-155.

[36] Nuri Karakaş (2010), “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’nin Krom Satışı ve Müttefik Politikaları”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt XXV, Sayı: 3, s. 476.

[37] Örneğin, 21 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet gazetesinden bir başlık; “Milli Şefimizle Führer arasında samimi tebrikler”. Bakınız; Mehmet Arif Demirer (2015), “İkinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Türkiye”, Türkiye Barolar Birliği, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://web.archive.org/web/20190518030445/http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/565.pdf, s. 52.

[38] Sezen Kılıç (2009), “Türk Basını’nda Hitler Almanyası (1944-1945)”, T.C. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, s. 288.

[39] Mehmet Arif Demirer (2015), “İkinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Türkiye”, ss. 208-209.

[40] Ahmet İlyas & Orhan Turan (2012), “İnönü Dönemi Türk Dış Politikası”, Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Dergisi, Cilt 1, Sayı: 1, s. 319.

[41] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, s. 77.

[42] Fahri Türk & Servet Çınar (2013), “Türkiye ile Almanya Arasındaki Bilimsel İlişkiler: Türk-Alman Üniversiteleri”, s. 53.

[43] Aktaran: Stephen F. Zsabo (2018), “Germany and Turkey: The Unavoidable Partnership”, Brookings, Turkey Project Policy Paper no: 14, Mart 2018, s. 2.

[44] Alisait Yılkın (2021), “Almanya-Türkiye İşgücü Sözleşmesi'nin 60. Yılı”, Gazete Duvar, 30.10.2021, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.gazeteduvar.com.tr/almanya-turkiye-isgucu-sozlesmesinin-60-yili-haber-1539912.

[45] A.g.e.

[46] Hakkı Keskin (2011), Türklerin Gölgesinde Almanya: Göçün 50. Yılında Geleceğe Yönelik Uyum Politikası için Görüşler, İstanbul: Doğan Kitap, s. 37.

[47] Ayşe Mine Alioğlu (2022), “61 yıllık göçün hikayesi”, Yeni Şafak, 27.11.2022, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.yenisafak.com/hayat/61-yillik-gocun-hikayesi-3892332.

[48] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, s. 79.

[49] Ferhat Pirinççi (2005), “Alman Dış Politikasında Süreklilik ve Değişimin Alman Bölünmüşlüğü Bağlamında Analizi”, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt XXIV, Sayı: 2, s. 16.

[50] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, s. 77.

[51] Fahri Türk & Servet Çınar (2013), “Türkiye ile Almanya Arasındaki Bilimsel İlişkiler: Türk-Alman Üniversiteleri”, ss. 54-55.

[52] T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı (2023), “Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi”, 10.03.2023, Erişim Tarihi: 19.09.2023, Erişim Adresi: https://www.ab.gov.tr/turkiye-ab-iliskilerinin-tarihcesi_111.html.

[53] A.g.e.

[54] Hürriyet (2022), “Bitmeyen ‘çifte vatandaşlık’ kavgası”, 28.11.2022, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.hurriyet.com.tr/avrupa/bitmeyen-cifte-vatandaslik-kavgasi-42178374.

[55] Şener Aktürk (2010), “The Turkish Minority in German Politics: Trends, Diversification of Representation, and Policy Implications”, Insight Turkey, Kış 2010, Cilt 12, Sayı: 1, ss. 65-66.

[56] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, s. 74.

[57] Nurgül Bekâr (2020), “Merkel Dönemi’nde Türkiye-Almanya İlişkileri (2005-2020)”, s. 131.

[58] Enes Bayraklı & Kazım Keskin & Zeliha Eliaçık (2017), “Asimetriden Eşit Ortaklığa Türk-Alman İlişkileri”, SETA Analiz, Eylül 2017, Sayı: 218, s. 9.

[59] A.g.e., s. 14.

[60] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, s. 77.

[61] DW Türkçe (2010), “Cumhurbaşkanı Wulff’un Türkiye çıkarması”, 18.10.2010, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1-wulffun-t%C3%BCrkiye-%C3%A7%C4%B1karmas%C4%B1/a-6120146.

[62] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, s. 78.

[63] Yeni Posta (2021), “Eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff’a göre, “İslam hâlâ Almanya’ya ait””, 15.09.2021, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.yeniposta.net/eski-cumhurbaskani-christian-wulffa-gore-islam-hala-almanyaya-ait/.

[64] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, s. 78.

[65] Nurgül Bekâr (2020), “Merkel Dönemi’nde Türkiye-Almanya İlişkileri (2005-2020)”, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 17, s. 135.

[66] Ömer Tuğrul Çam (2020), “Merkel: Türk-Alman Üniversitesi Türk-Alman ortaklığını simgelemektedir”, Anadolu Ajansı, 24.01.2020, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/merkel-turk-alman-universitesi-turk-alman-ortakligini-simgelemektedir/1712046.

[67] Wikipedia, “List of international trips made by Angela Merkel”, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_international_trips_made_by_Angela_Merkel.

[68] Milliyet (2006), “Önce öfkelendi sonra özür diledi”, 27.05.2006, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.milliyet.com.tr/siyaset/once-ofkelendi-sonra-ozur-diledi-158364.

[69] Ömer Olcay (2021), “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Almanya'daki kardeşlerimiz göğsümüzü kabartan işlere imza atıyor”, Anadolu Ajansı, 30.10.2021, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/cumhurbaskani-erdogan-almanyadaki-kardeslerimiz-gogsumuzu-kabartan-islere-imza-atiyor/2407425.

[70] Enes Bayraklı & Kazım Keskin & Zeliha Eliaçık (2017), “Asimetriden Eşit Ortaklığa Türk-Alman İlişkileri”, s. 8.

[71] Nurgül Bekâr (2020), “Merkel Dönemi’nde Türkiye-Almanya İlişkileri (2005-2020)”, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 17, s. 136.

[72] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Almanya Federal Cumhuriyeti Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/turkiye-almanya_-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[73] Nilgün Arısan-Eralp & Senem Aydın-Düzgit & Atila Eralp & E. Fuat Keyman & Çiğdem Nas (2022), “Turkey-Germany-EU Relations in an Era of Geopolitical Turmoil”, IPC Policy Brief, Mart 2022, ss. 3-4.

[74] Federal Foreign Office (2023), “Germany and Turkey: Bilateral Relations”, 03.03.2023, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.auswaertiges-amt.de/en/aussenpolitik/laenderinformationen/tuerkei-node/turkey/228290.

[75] Bloomberg (2023), “Erdoğan: Gerekirse AB ile yolları ayırabiliriz”, 16.09.2023, Erişim Tarihi: 19.09.2023, Erişim Adresi: https://www.bloomberght.com/erdogan-gerekirse-ab-ile-yollari-ayirabiliriz-2338506.

[76] Federal Foreign Office, “German missions in Turkey”, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.auswaertiges-amt.de/en/aussenpolitik/laenderinformationen/tuerkei-node/turkey/228298?openAccordionId=item-236276-3-panel.

[77] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Yurtdışı Teşkilatı”, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/yurtdisi-teskilati.tr.mfa.

[78] Erbil Başay (2020), “Almanya Dışişleri Bakanı Maas’tan Yunanistan ve Türkiye’ye diyalog çağrısı”, Anadolu Ajansı, 25.08.2020, Erişim Tarihi: 19.09.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/almanya-disisleri-bakani-maas-tan-yunanistan-ve-turkiye-ye-diyalog-cagrisi/1952397.

[79] Çağıl Kasapoğlu (2020), “Doğu Akdeniz: Fransa, Yunanistan'a destek vererek ne yapmak istiyor?”, BBC News Türkçe, 16.09.2020, Erişim Tarihi: 19.09.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54175399.

[80] Mehmet Şah Yılmaz (2022), “Alman Büyükelçi Schulz Dışişleri Bakanlığına çağrıldı”, Anadolu Ajansı, 29.04.2022, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/alman-buyukelci-schulz-disisleri-bakanligina-cagrildi/2576528.

[81] A.g.e.

[82] BBC Türkçe (2022), “Kavala: AİHM'in kararı ne anlama geliyor, Türkiye'yi nasıl bir yaptırım bekliyor?”, 11.07.2022, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-62124161.

[83] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Avrupa Konseyi (AK)”, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/insan-haklari-ve-avrupa-konseyi.tr.mfa#:~:text=Taraf%20%C3%BClkelerin%20A%C4%B0HS'ye%20uyumunu,yetkisini%201990'da%20kabul%20etmi%C5%9Ftir..

[84] Kayhan Karaca (2023), “AP Türkiye raporu Genel Kurul'da kabul edildi”, DW Türkçe, 12.09.2023, Erişim Tarihi: 13.09.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/ap-t%C3%BCrkiye-raporu-genel-kurulda-kabul-edildi/a-66794296.

[85] A.g.e.

[86] A.g.e.

[87] Elmas Topcu (2022), “Germany: Dramatic increase in number of Turkish refugees”, DW, 11.11.2022, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/germany-dramatic-increase-in-number-of-turkish-refugees/a-63719538.

[88] DW Türkçe (2022), “"Almanya Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısı" | Türk-Alman ilişkileri - DW Türkçe”, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=r_urWOdNQ6c.

[89] A.g.e.

[90] A.g.e.

[91] A.g.e.

[92] Habertürk (2017), “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ben istesem Almanya'ya gelirim ve...”, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=jv94QNBC-rI.

[93] Ozan Örmeci (2023), “Türkiye’nin Son Yıllardaki En Önemli Dış Ticaret Ortakları”, Uluslararası Politika Akademisi, 26.07.2023, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2023/07/26/turkiyenin-son-yillardaki-en-onemli-dis-ticaret-ortaklari/.

[94] A.g.e.

[95] Federal Foreign Office (2023), “Germany and Turkey: Bilateral Relations”, 03.03.2023, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.auswaertiges-amt.de/en/aussenpolitik/laenderinformationen/tuerkei-node/turkey/228290.

[96] Destatis.de, “Economy: Foreign Trade”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.destatis.de/EN/Themes/Economy/Foreign-Trade/_node.html#sprg241706.

[97] Ozan Örmeci (2023), “Almanya Ekonomisi”, Uluslararası Politika Akademisi, 01.08.2023, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2023/08/01/almanya-ekonomisi/.

[98] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Almanya Federal Cumhuriyeti Ekonomisi”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/almanya-ekonomisi.tr.mfa.

[99] Sözcü (2023), “Türkiye’ye 2022’de 44,5 milyon yabancı turist geldi”, 31.01.2023, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2023/ekonomi/turkiyeye-2022de-445-milyon-yabanci-turist-geldi-7574815/.

[100] İsmail Ermağan (2012), “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Almanya İlişkileri”, s. 78.

[101] Can Selçuki & Dilan Tutan (2021), “The State and Future of Turkey and Germany Relations: Assessment of Existing and Emerging Economic Relationship”, EDAM, Şubat 2021, s. 14.

[102] Almanya’nın Türkiye’deki Dış Temsilcilikleri, “JETCO (Ekonomik ve Ticari Ortaklık Komitesi)”, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/wirtschaft/-/1798706.

[103] Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı (2021), “Türkiye-Almanya Ortak Ekonomi ve Ticaret Komisyonu İkinci Dönem Toplantısı yapıldı”, 13.10.2021, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/haberler/turkiye-almanya-ortak-ekonomi-ve-ticaret-komisyonu-ikinci-donem-toplantisi-yapild.

[104] Almanya’nın Türkiye’deki Dış Temsilcilikleri, “JETCO (Ekonomik ve Ticari Ortaklık Komitesi)”, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/wirtschaft/-/1798706.

[105] Destatis (2023), “Foreign population by place of birth and selected citizenships”, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.destatis.de/EN/Themes/Society-Environment/Population/Migration-Integration/Tables/foreigner-place-of-birth.html.

[106] Timur Tinç (2021), “Divided community with identity problems”, D+C, 09.02.2021, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.dandc.eu/en/article/people-germany-turkish-roots-have-identity-problems-situation-fuelled-turkish-president.

[107] Nikbinlik (2023), “Türkçeden Almancaya Geçmiş Kelimeler”, 07.04.2023, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.nikbinlik.org/turkceden-almancaya-gecmis-kelimeler/.

[108] BBC Türkçe (2013), “Kohl: Türkler'in yarısını göndermek lazım”, 02.08.2013, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/08/130802_kohl_turkler.

[109] Şener Aktürk (2010), “The Turkish Minority in German Politics: Trends, Diversification of Representation, and Policy Implications”, s. 66.

[110] BBC News Türkçe (2020), “Uğur Şahin ve Özlem Türeci: Koronavirüs aşısını bulan BioNTech'in Türk-Alman kurucuları”, 11.11.2020, Erişim Tarihi: 17.09.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54882588.

[111] Independent Türkçe (2023), “Özlem Türeci ve Uğur Şahin Almanya'yı terk ediyor... Alman basını Berlin yönetimini eleştirdi”, 24.01.2023, Erişim Tarihi: 17.09.2023, Erişim Adresi: https://www.indyturk.com/node/602961/haber/%C3%B6zlem-t%C3%BCreci-ve-u%C4%9Fur-%C5%9Fahin-almanyay%C4%B1-terk-ediyor-alman-bas%C4%B1n%C4%B1-berlin-y%C3%B6netimini.

[112] Anadolu Ajansı (2019), “Alman istihbaratının iki numarası Türk”, 21.01.2019, Erişim Tarihi: 17.09.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/alman-istihbaratinin-iki-numarasi-turk/1370718.

[113] Hakkı Keskin (2011), Türklerin Gölgesinde Almanya: Göçün 50. Yılında Geleceğe Yönelik Uyum Politikası için Görüşler, s. 48.

[114] Hakkı Keskin (2011), Türklerin Gölgesinde Almanya: Göçün 50. Yılında Geleceğe Yönelik Uyum Politikası için Görüşler, s. 45.

[115] Web sitesi için, bakınız; https://www.tgd.de/.

[116] Web sitesi için, bakınız; https://www.ditib.de/.

[117] Cem Dalaman (2019), “Almanya’da DİTİB Tartışması Bitmiyor”, VOA Türkçe, 20.01.2019, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.voaturkce.com/a/almanyada-ditib-tartsmasi-btmiyor/4751018.html.

[118] Cem Dalaman (2019), “Almanya’da Kurulan Üçüncü Muhafazakar Türk Partisi”, VOA Türkçe, 22.01.2019, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.voaturkce.com/a/almanya-da-kurulan-%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC-muhafazakar-t%C3%BCrk-partisi/4753697.html.

[119] BBC News Türkçe (2020), “Büyükelçiliği'ne atanma kararı tartışma yaratan eski Avrupa Parlamentosu üyesi”, 21.02.2020, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-51576486.

[120] Engin Karaman (2021), “Almanya seçimleri ve Türkiye kökenli seçmenler: Genç kuşağın tercihleri nasıl değişti?”, BBC News Türkçe, 24.09.2021, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58675391.

[121] Ercan Coşkun (2013), “Almanya’daki Ünlü Türkler”, DW Türkçe, 13.09.2013, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/almanyadaki-%C3%BCnl%C3%BC-t%C3%BCrkler/g-17016295.

[122] Danyal Kürel (2020), “Almanya’nın Ünlü Türkle”, Zanka, 08.10.2020, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.zanka.com.tr/12254/almanyanin-unlu-turkleri.

[123] İrem Coşkun (2021), “Şarkılarıyla Avrupa'yı İnleten 8 Gurbetçi Şarkıcı”, Onedio, 02.09.2021, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://onedio.com/haber/sarkilariyla-avrupa-yi-inleten-8-gurbetci-sarkici-1000453.

[124] Hürriyet (2020), “Almanya'da doğan ünlü Türk güzeller”, 08.07.2020, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.hurriyet.com.tr/aile/galeri-almanyada-dogan-unlu-turk-guzeller-382957/1.

[125] Supstranger (2022), “Berlin'de Türk Mahallesi Olarak Bilinen Bölge : Kreuzberg ve Tarihi”, 29.08.2022, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://supstranger.com/blog/ilginc-bilgiler/berlin-de-turk-mahallesi-olarak-bilinen-bolge-kreuzberg-ve-tarihi.

[126] Onedio (2021), “16 Adımda Yurtdışında Kendini Mahallende Gibi Hissedebileceğin Tek Yer: Kreuzberg”, 14.05.2021, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://onedio.com/haber/17-adimda-yurtdisinda-kendini-mahallende-gibi-hissedebilecegin-tek-yer-kreuzberg-980932.

[127] Web sitesi için, bakınız; https://www.tau.edu.tr/.

[128] YÖK, “Almanca Öğretmenliği Programı Bulunan Tüm Üniversiteler”, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://yokatlas.yok.gov.tr/lisans-bolum.php?b=10004.

[129] Epey (2022), “Üniversite Tercih - 2022 YKS (TYT-AYT) Taban Puanları”, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.epey.com/universite-tercih/e/YToxOntpOjEyMjk7YToxOntpOjA7czo1OiIzNzAyNiI7fX1fYjowOw==/.

[130] Fahri Türk & Servet Çınar (2013), “Türkiye ile Almanya Arasındaki Bilimsel İlişkiler: Türk-Alman Üniversiteleri”, s. 58.

[131] Web sitesi için, bakınız; https://www.ds-istanbul.net/.

[132] Almanya’nın Türkiye’deki Dış Temsilcilikleri, “Alman Yurtdışı Okulları ve Türkiye'deki Almanca Eğtimi Veren Okullar”, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/kultur/-/1797674.

[133] Tercih Koçu, “Almanca Eğitim Veren Liselerin 2024 Taban Puanları ve Yüzdelik Dilimleri”, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.tercihkocu.com/almanca-egitim-veren-liselerin-taban-puanlari-ve-yuzdelik-dilimleri/.

[134] Bakınız; https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/kultur/-/1797660.

[135] DW Türkçe (2012), “Kültür Forumu”, 13.09.2012, Erişim Tarihi: 18.09.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiye-almanya-k%C3%BClt%C3%BCr-forumu/a-16238787.

[136] IstanbulBerlin.com (2021), “Türk Kahvesinin Yanında Alman Pastası”, 23.03.2021, Erişim Tarihi: 16.09.2023, Erişim Adresi: https://www.istanbulberlin.com/thomas-muehlbauer/#:~:text=T%C3%BCrk%2DAlman%20Kitabevi%20%26%20Cafe%2C,aras%C4%B1%20kar%C5%9F%C4%B1la%C5%9Fmalarda%20oynad%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20rol%C3%BC%20anlat%C4%B1yor..

[137] Beinsports, “Son 25 yılda Türkiye'ye gelen teknik direktörler...”, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://beinsports.com.tr/fotogaleri/son-25-yilda-turkiyeye-gelen-teknik-direktorler/1.

[138] Tolga İnan (2022), “Türkiye'de forma giymiş en iyi 10 Alman futbolcu”, Goal, 11.02.2022, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.goal.com/tr/galeri-listesi/turkiye-de-forma-giymis-en-iyi-10-alman-futbolcu/bltd2c765350b2b4d3b#cs3fc8b35e6dbc1c06.

[139] Nedim Varol (2021), “Tercihini Almanya'dan Yana Kullanmış Türk Asıllı 8 Futbolcu”, 90 MIN, 28.06.2021, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.90min.com/tr/posts/tercihini-almanya-dan-yana-kullanmis-turk-asilli-8-futbolcu-01f98vr1jjwf.

[140] Artı49 (2022), “Almanya’da doğup Türkiye’yi seçen 11 futbolcu”, 23.02.2022, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.arti49.com/almanyada-dogup-turkiyeyi-secen-11-futbolcu-2363998h.htm.

[141] Fanatik (2022), “Almanya'da Türk Futbolu: Türkgücü Münih”, 26.01.2022, Erişim Tarihi: 14.09.2023, Erişim Adresi: https://www.fanatik.com.tr/futbol/almanyada-turk-futbolu-turkgucu-munih-2263257#:~:text=Evet%20Almanya'da%20yeti%C5%9Fen%20T%C3%BCrk,%C3%A7ok%20daha%20fazlas%C4%B1n%C4%B1%20sayabilece%C4%9Fimiz%20isimler.

[142] Martin Orth (2021), “Aşk, nişan, evlilik”, Deutschland.de, 27.06.2021, Erişim Tarihi: 15.09.2023, Erişim Adresi: https://www.deutschland.de/tr/topic/yasam/almanyada-esler-evlilik-ve-hayat-arkadasliklari.

Hiç yorum yok: