24 Mayıs 2021 Pazartesi

2023 Türkiye Cumhurbaşkanlığı Seçimi Öncesinde Bazı Fikir ve Öngörüler

 

Giriş

Türkiye Cumhuriyeti, 100. yıldönümünü kutlayacağı 2023 yılında (tabii ki eğer bir erken seçim olmazsa), çok önemli bir Cumhurbaşkanlığı seçimine sahne olacaktır. Türkiye’nin adeta gelecek yönelimini ve ruhunu belirleyecek olan bu seçimde, 2002’den beri iktidarda olan İslamcılıktan gelme bir sağ parti olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Büyük Birlik Partisi (BBP) ile birlikte oluşturduğu Cumhur İttifakı bloku karşısında, 2002’den beri anamuhalefet partisi konumunda olan seküler çizgideki sosyal demokrat Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile merkez sağ İYİ Parti, İslamcı Saadet Partisi ve merkez sağ Demokrat Parti’nin oluşturduğu Millet İttifakı bloku yarışacaklardır. Ayrıca, son dönemde kurulan Ali Babacan’ın DEVA Partisi ile Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’nin de bu seçimde Millet İttifakı’na (muhtemelen ikinci turda) destek vermesi beklenmektedir. Bunun dışında, Türkiye’deki Kürtlerin yoğun şekilde oy verdiği Halkların Demokratik Partisi-HDP’nin de bağımsız bir parti olarak seçime gireceği ve kendi adayını öne süreceği öngörülmektedir. Bu yazıda, iktidar ve muhalefetin 2023 stratejilerini analiz edeceğim.

Cumhur İttifakı Bloku

2002’den beri Türkiye’yi yönetmekte olan İslamcı kökenli merkez sağ-sağ bir parti olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), seçim performansı anlamında Cumhuriyet tarihinin en başarılı siyasal oluşumu olan dikkat çeken ve tarihe geçen bir partidir. AK Parti ve onun tartışmasız lideri olan 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugüne kadar girdikleri 8 ulusal seçimin[1] ve 3 referandum sürecinin[2] tamamını kazanmıştır. Bu, azımsanamayacak ve 2023 seçimleri öncesinde de AK Parti destekçilerine güven veren bir durumdur. Lakin, Türkiye’de 2002-2012 döneminde genelde daima demokratikleşme, Avrupa Birliği (AB) reformları ve daha özgür bir siyasal düzen kurma arayışında olan AK Parti, Türkiye-AB ilişkilerinin Kıbrıs engeli başta olmak üzere çeşitli sorunlar nedeniyle tıkanması, Arap Baharı sürecinde Batılı ülkelerin başta ABD olmak üzere İslami demokratik hareketler yerine askeri cunta rejimlerine arka çıkması ve Türkiye’nin 2013 sonrasında düşen ekonomik ve performansının da etkisiyle, son yıllarda daha otoriter ve devletçi politikalara yönelmiş; aşırı sağ çizgideki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Büyük Birlik Partisi (BBP) ile Cumhur İttifakı adlı bir sağ-aşırı sağ blok oluşturmuştur AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan, 2014 yılında doğrudan halk oyuyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı olmasının ardından, 1982 anayasasının öngördüğü yetkileri sonuna kadar kullanan bir Cumhurbaşkanı olmak istediğini belirtmiş; zaman içerisinde de sistemi Başkanlık sistemine dönüştürme isteğini ortaya koymuştur. Nitekim 2017 yılında “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen Başkanlık sistemine geçiş referandumunun kabulünün ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda kazanarak, tartışmasız liderliğini perçinlemiştir. Buna karşın, dünya ve Türkiye siyasetindeki olumsuz trendlerin de etkisiyle, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bugüne kadar beklenen ölçüde başarılı olamamıştır.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Millet İttifakı’nın kozlarına baktığımızda; başörtüsü (türban) ve İmam Hatiplilere uygulanan katsayı engeli gibi sorunları çözmeyi başardığı için İslamcı sağ tabanda adeta kutsiyet kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi kişisel destek ve oyu yüzde 40 civarında olan büyük bir lidere sahip olmaları, Türkiye’nin Cumhur İttifakı’nın belirlediği politikalar doğrultusunda 2016’dan itibaren yöneldiği askeri aktivizme dayalı dış politikanın 2020 Dağlık Karabağ Savaşı, Libya ve Doğu Akdeniz’deki siyasi dengeler ve Suriye’deki terör oluşumlarının (IŞİD, PYD-YPG) Türkiye sınırından uzaklaştırılması gibi konularda gösterdiği önemli başarılar, MHP ve BBP gibi milliyetçi-İslamcı tabandan toplamda yüzde 10’nun altında oy alması beklenmeyen önemli bileşenleri blok içerisinde tutmayı başarması, İsrail’in Filistin’de uyguladığı sert politikalara karşıtlık başta olmak üzere halkın genel hissiyatı ve nabzını çok iyi anlayan çizgide bir iç ve dış politika anlayışı belirlemesi, Kanal İstanbul gibi yeni projelerle sürekli medya ve seçmen algısını canlı tutması ve medyada ağırlığını hissettirmesi gibi unsurlar ön plana çıkmaktadır.

Millet İttifakı’nın dezavantajlarını değerlendirdiğimizde ise; 2002’den beri iktidarda olan Erdoğan ve AK Parti’nin haliyle yıpranma süreci yaşamaları, Türkiye ekonomisinin özellikle Rahip Brunson krizinden beri bir türlü toparlanamaması ve Türk lirasının dolar ve avro karşısında sürekli değer kaybetmesi, Türk-Amerikan ve Türkiye-AB ilişkilerinin bir türlü istikrarlı bir zemine çekilememesi, AK Parti’nin DEVA Partisi ve Gelecek Partisi gibi kendi içerisinden çıkan İslamcı-sağ nitelikte partilere oy kaybetmesi riski, Türkiye’nin çeşitli başarılar kazanan askeri aktivizme dayalı dış politikasının uluslararası kamuoyunda yarattığı tepkiler ve ekonomik zorluklar nedeniyle artık bir duraklama dönemine girilmesi, CHP ve Millet İttifakı’nın Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi yeni siyasi yıldızlar yaratabilmesi ve HDP ile Kürtlerin MHP ile ittifak nedeniyle Erdoğan’a oy vermeyecek olmaları gibi temalar öne çıkmaktadır.

Son dönemde pandemi sürecinde yaşanan ağır kayıplar ve ekonomik kriz nedeniyle oy erimesi süreci yaşayan AK Parti ve Cumhur İttifakı, buna karşın seçime kadar ekonomi ve pandemiyle mücadele gibi konularda mesafe alırsa, yeniden oy oranını yükseltebilecektir. Zira tüm çalışmalar göstermektedir ki, Türkiye halkının temel kaygısı ekonomik sorunlardır. Bunun yanı sıra, AK Parti ve Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni reforme ederek, gelen eleştirileri dizginlemek ve Avrupa standartlarında demokratik bir siyasal düzen kurmak için bazı vaatlerde bulunmak yoluna da gidebilir. Bir diğer önemli konu da seçim düzenlemesi olabilecektir. Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunda yüzde 45 oyla seçilebilmenin kabul edilmesi halinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın riskli olacak ikinci tura kalmadan seçilmesi mümkün olabilecektir.

Millet İttifakı Bloku

Anamuhalefet CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı ise, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bu defa çok daha özgüvenli ve iddialı hazırlanmaktadır. 2002’den beri Deniz Baykal’ın liderliğinde AK Parti ile siyasal-kültürel değerler üzerinden çatışmaya dayalı (laiklik-İslamcılık tartışmaları) siyaset güden ve sürekli kaybeden CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2010 yılından itibaren liderliği sürecinde ise, halkın değerleri konusunda daha özenli davranarak, farklı siyasal gruplara (İslamcılar, merkez sağcılar vs.) karşı daha kucaklayıcı bir anlayış benimsemiş ve oy oranını arttırdığı gibi, İslamcı ve sağ partilerden de blok siyasetine destek bulabilmiştir. Öyle ki, Erdoğan ve AK Parti’nin kaynağı olan Refah Partisi’nin devamı niteliğindeki Temel Karamollaoğlu liderliğindeki İslamcı SP, bugün CHP ve Millet İttifakı’nı desteklemektedir. Bunun yanı sıra, MHP’de önü kesilen Meral Akşener’in kurduğu İYİ Parti’nin istikrarlı bir şekilde yükselmesi de, sağ oyları Millet İttifakı hanesine kazandıran çok önemli bir dönüm noktasıdır. Kılıçdaroğlu’nun benimsediği blok stratejisi sayesinde, son dönemde Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi önemli AK Partililer de kendi sağ partilerini kurmuşlardır. Bu partiler henüz istenilen yüksek oy düzeyine ulaşmasalar da, AK Parti’den oy alabildikleri ortadadır. Ayrıca, özellikle Babacan’ın oy potansiyeli hayli yüksek gözükmektedir.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Millet İttifakı’nın kozlarına baktığımızda; 2002’den beri iktidarda olan Erdoğan ve AK Parti’nin yıpranma sürecine girmeleri, Türkiye’nin pandeminin de etkisiyle son birkaç yıldır ekonomide iyi bir performans gösterememesi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin henüz beklenen verimli yönetişim algısını ve modelini oluşturamaması, İYİ Parti ve DEVA Partisi’nin sağ seçmenleri AK Parti’den koparabilmeleri, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi yeni siyasal yıldızların ortaya çıkması ve bu kişilerin Cumhurbaşkanı adayı olma ihtimalleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt seçmenler nezdindeki yüksek desteğinin kalmaması, uluslararası kamuoyundan ve Batılı siyasal çevrelerden (başta ABD Başkanı Joe Biden ve ekibi olmak üzere) Türkiye’de muhalefete destek verilmesi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun son yıllarda bilge, komplekssiz ve olgun bir devlet adamı profili sergilemeye başlaması ve toplumun farklı kesimlerince de saygı görmesi gibi unsurlar öne çıkmaktadır.

Millet İttifakı’nın dezavantajlarını değerlendirdiğimizde ise; CHP’nin İslamcı-sağ tabanda halen bile önyargıları tam olarak aşamamış olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzde 40’ları bulan kişisel desteği, HDP’nin ittifaka dışarıdan desteğinin tam olarak sağlanamaması ve HDP desteği halinde blok içerisinde (özellikle İYİ Parti bağlamında) sorunlar yaşanması olasılığı, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın SP ve Gelecek Partisi ve seçmenlerini Millet İttifakı’ndan koparmaya yönelik muhtemel girişimleri, aday belirleme sürecinin krize dönüşmesi riski, doğru aday belirlenememesi durumunda seçmenlerin yeterince motive edilememesi sorunu, Kılıçdaroğlu-İmamoğlu-Yavaş üçlüsünden en doğru adayı bulma yönünde yaşanan belirsizlikler, Türkiye ekonomisinin 2023’e kadar toparlanacak olması ve en önemlisi, muhalefetin savunduğu “güçlendirilmiş parlamenter sistem” modelinin siyasal iletişim ve siyasi süreçler açısından biraz karışık bir algı yaratması (bu durumda sistem değişikliği sonrasında yeniden bir seçime gidilecek ve halkoyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı büyük ihtimalle sembolik bir makamın sahibi olacaktır) olarak sıralanabilir.

Dolayısıyla, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibini 2023 seçimi öncesinde önemli ve stratejik kararlar beklemektedir. Son dönemde kendi adaylığını gündeme getirmeye başlayan Kılıçdaroğlu, anketlerde çok ağır basan İmamoğlu-Yavaş ikilisinden birini de Cumhurbaşkanı adaylığı için tercih edebilir. Bu noktada, Kürt oylarını da toplaması muhtemel İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ismi öne çıkmaktadır. Anketlerde İmamoğlu’nun bile üzerinde başarı kazanan Mansur Yavaş ise, Kürt oyları konusunda daha dezavantajlı bir tercih olabilir. Bunlar kadar önemli diğer mesele de, CHP ve Millet İttifakı’nın iki aşamalı stratejilerini halka iyi izah etmeleri gerekmesidir. Öyle ki, ilk seçimden 6 ay veya 1 sene sonra gerekli reformların yapılıp yeniden bir Başbakan seçmek için parlamento seçimine gidilecek olması, seçmenlerin aklını karıştırabilecek ve siyasi istikrar yönünden endişeler yaratabilecek bir husustur. Muhalefet partilerinin bu konuda siyasal iletişim uzmanlarıyla entegre şekilde daha yoğun çalışmaları gerekmektedir.

Sonuç

Sonuç olarak, 2023 Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çok renkli ve kıyasıya geçeceğini öngörmek yerinde olur. Şu an için avantaj muhalefette gibi gözükse de, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, pandemi ile mücadele ve ekonomi konusunda iki yıl içerisinde bir atılım yaparak, kısa sürede durumu kendi lehlerine çevirebilirler. Bu nedenle, muhalefetin de yönetmeye hazır, yapacakları önceden planlanmış ve daha basit ve mümkünse tek aşamada çözüm öneren bir siyasi strateji benimsemesi şarttır. Aslolan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında demokratik ve gelişmeye devam eden bir ülke olmasıdır ki, bunu kim daha iyi yapacaksa, halk da o bloka yönelmelidir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] 2002, 2007, 2011, 2015 Haziran, 2015 Kasım ve 2018 parlamento seçimleri ile 2014 ve 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri.

[2] 2007, 2010 ve 2017 referandumları.


Hiç yorum yok: