Steven A. Cook[1],
Türkiye ve Orta Doğu siyaseti üzerinde yazdığı yazılarla tanınan bir CFR (Council on Foreign Relations) uzmanıdır[2].
Cook, 5 Ocak 2017 tarihinde CFR web sitesinde “Are Conditions Ripening for
Iraqi Kurdish State?” (Irak Kürt Devleti İçin Koşullar Olgunlaşıyor Mu?) adlı
önemli bir makale yazmıştır. Bu yazıda, bu makale özetlenecek ve eleştirilecektir.
Steven Cook
Önemli bir Orta Doğu uzmanı olan
Steven Cook’a göre; son dönemde Irak devletinin başarısızlığı, Suriye’deki
çözülme ve Türkiye’deki değişimler, bir Kürt devletinin kurulması konusunda
önemli fırsatlar yaratmıştır. Kürtler, Orta Doğu’da bir düzen kurucu aktör
olmaktan henüz çok uzakta olsalar da, bu bölgenin jeopolitik mücadelelerinde
askeri ve siyasi açıdan güçlenen bir unsur durumundadırlar. Bu durum, Amerika
Birleşik Devletleri’nin bölge politikaları açısından da önemli fırsatlar
yaratabilir. Cook’un iddiasına göre; ABD’de yeni seçilen Başkan Donald Trump,
kabinesini oluşturmaya ve Orta Doğu’ya yönelik politikalarını şekillendirmeye
çalışırken, bağımsızlık peşindeki Kürtlerle ortak noktada buluşma ve anlaşma
noktasına gelebilir. Cook’a göre; Suriye’deki YPG ve PYD veya Türkiye’deki PKK
gibi oluşumların devlet kurması çok zordur; buna karşın, Irak Kürtlerinin bu
açıdan büyük şansları bulunmaktadır. Bu bağlamda, IŞİD terörünün yarattığı
karmaşa ortamında, Iraklı Kürt liderler, Kürt bağımsızlığı için tarihi bir
fırsat yakalayabilirler.
Irak Kürtleri
IŞİD’in Musul’a girmesinin ardından,
Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani sık sık Irak’ın
başarısızlığına vurgu yapmakta ve kendi kontrolünde olan 3 bölgede kurulacak ve
Erbil’den yönetilecek bağımsız bir Kürt devletini kurmak istediğinin
sinyallerini vermektedir. 2016 yılı Şubat ayında, Barzani, “Orta Doğu’da
Kürtlerin varlığı bir gerçekliktir ve tüm diğer halklar gibi, Kürtler de kendi
haklarını savunabilirler. Bunlar, doğal, Tanrı tarafından verilmiş ve asla
reddedilemeyecek haklardır.” şeklinde önemli bir konuşma yapmıştır. Henüz bu
konuda bir referandum ihtimali ufukta gözükmese de, Kürt liderin yaptığı bu
vurgular önemlidir. Ancak bu vurgularda iç politik kaygılar da görülmektedir. Zira
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni hâkim olan Barzani’nin Kürdistan Demokratik
Partisi (KDP), bu tarz açıklamalarla muhalefetteki rakipleri Kürdistan Yurtseverler
Birliği (KYB) ve Goran Hareketi’ne karşı iç siyasette üstünlük sağlamaktadır. Zira
bu diğer iki siyasi hareket de Kürt bağımsızlığına karşı çıkmasalar da,
özellikle Celal Talabani ile özdeşleşen KYB, Kürt devletinin tamamen
Barzani’nin kontrolünde kurulmasına sıcak bakmamaktadır. Ayrıca şu da
unutulmamalıdır ki; Irak Kürtleri, bağımsızlık konusunu Irak merkezi hükümetine
karşı da halen önemli bir siyasi koz olarak kullanmakta ve bu sayede çeşitli
avantajlar sağlamaktadırlar. Bu sayede Kerkük’ün kendi bölgelerinde ve
kontrollerinde kalmasını sağlayan Kürtler, buna karşın, Bağdat’tan gelen Arap
milliyetçisi tepkinin hedefi durumundadır. Ayrıca IŞİD ile mücadele de,
Kürtleri son dönemde Bağdat ile yakınlaşmaya zorlamıştır. Gerçekten de, Bağdat
ve Kürtler birlikte hareket etmezlerse, IŞİD’i bölgeden (Musul) temizlemeleri
oldukça zor olabilir.
Musul’un Ötesinde
IŞİD’in Musul’dan atılması durumunda,
Kürtlerin Bağdat ile ortak hareket etmek için çok daha az nedeni kalacaktır.
Ancak Kürtler, Barzani’nin 2014 yazı ve 2015 baharında yaptığı açıklamalardan
farklı olarak, bu defa anlaşmalı bir çıkış (bağımsızlık) peşindedirler. Bağdat
ile Erbil arasında müzakere edilen anlaşmalı bir ayrılık (Kürt bağımsızlığı),
bu defa o kadar da imkânsız gözükmemektedir. Zira önceki dönemden farklı
olarak, Irak merkezi hükümeti içerisindeki bazı sesler, devlet bütçesinin yüzde
17’sinin ayrıldığı Kürt bölgesinin bağımsız olmasının kendileri için daha
faydalı olabileceğini iddia etmektedir. Bu, elbette merkezi hükümetin resmi
pozisyonu değildir; ancak yeni dönemde daha makbul bir görüş haline gelebilir.
Böyle olursa, Kürt bağımsızlığı sanıldığı ve korkulduğu kadar istikrarsızlık
yaratmayan bir şekilde gerçekleşebilir. Ancak bu durumda dahi, Kerkük ve diğer
tartışmalı bölgeler konusunda müzakere ve tartışmalar yaşanmaya devam
edecektir. Bu durumun ABD’ye etkileri ise tartışmalıdır. Amerika, bugüne kadar
Kürt bağımsızlığının Irak’ta istikrarsızlık, Türkiye’de güvenlik riskleri ve
İran’la çatışma yaratacağından endişe etmiş ve buna karşı çıkmıştır. Ayrıca
birçok analizci, bağımsız bir Kürt devletinin ekonomik olarak da ayakta
kalamayacağına dikkat çekmiştir. Ancak anlaşmalı bir bağımsızlık durumunda,
Washington’ın Erbil’le Bağdat’ı kızdırmadan bir ittifak kurabilmesi mümkün hale
gelecektir. Bağımsız Kürdistan, askeri yardım ve eğitim anlamında Amerikan
yardımlarına muhtaç olacaktır. Ekonomik anlamda da, Suriyeli mültecilerin de
etkisiyle, ABD’nin yardımları bu yeni devlet için kritik bir unsur olacaktır. Bunlara
ek olarak, Washington, bölgede önemli ve yeni bir müttefik kazanmış olacaktır.
Türkiye’nin Durumu
Mart 2003’de başlayan ABD’nin Irak
işgalinden 3 yıl sonra, Türkiye, İran’dan sonra, Irak’ın iç işlerine -Kürt
bağımsızlığını önlemek amacıyla- en çok karışan ülke haline gelmiştir. Ancak
2007’den itibaren, Ankara, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile sağlam siyasi,
ekonomik ve diplomatik ilişkiler tesis etmiştir. Türkiye’ye hâkim olan AK Parti
(Adalet ve Kalkınma Partisi) iktidarı, Irak Kürdistan’ının yapılandırılması
konusunda Türk işadamlarının öne çıkmasını sağlayıp bu bölgeden ekonomik
menfaatler elde etmeye başlayınca, ikili ilişkilerdeki siyasi rekabet olgusu
arka planda kalmaya başlamıştır. Bu süreçte, Kürdistan Bölgesel Yönetimi
Türkiye’nin bölgedeki en büyük ticari ortağı haline gelmiş ve Türkiye’ye ucuz ve
kaliteli enerji (petrol) sağlamaya başlamıştır. Dolayısıyla, Cook’a göre; Ankara,
Erbil’in Bağdat’tan bağımsızlığını hâlihazırda zımni olarak kabul etmiş
durumdadır. Ankara, Erbil’i Irak’ın geri kalanından kaynaklanan istikrarsız
duruma karşı adeta bir tampon bölge olarak değerlendirmektedir. Ankara ile
Barzani’nin ilişkileri gayet iyidir; dahası, Ankara için, Barzani’nin kuracağı Türkiye
yanlısı bir Kürt devleti, PYD-YPG’nin toprak talepleri ve PKK terörizmine
kıyasla çok daha zararsız olacaktır.
İran’dan Bakınca
Tüm bu olumlu faktörlere karşın, 5-7
milyon arası bir Kürt nüfusa ev sahipliği yapan İran, bu konuda halen çok büyük
bir engeldir. Musul Operasyonu bitene kadar, Erbil ve Tahran’ın çıkarları -IŞİD
karşısında- ortaktır. Ancak savaş bitince, fikir ayrılıkları kendiliğinden ortaya
çıkacaktır. Tahran, halen daha Irak’ın toprak bütünlüğünden yanadır ve bir Kürt
devleti fikrine karşıdır. İran, bu durumda kendi Kürtlerinin de bağımsızlık
veya özerklik talep edeceğinden endişe etmekte, dahası, böyle bir senaryonun
gerçekleşmesi durumunda, kurulacak ABD-Türkiye-Kürdistan üçgeninde, kendisinin
bölgesel etkisinin azalacağına inanmaktadır. Ancak Bağdat ile anlaşmalı bir
ayrılık/bağımsızlık olması durumunda, buna Tahran’ın karşı çıkması da artık pek
olası değildir. Bu durumda, İran da, Türkiye gibi, bağımsızlık sonrası için
kendisi adına en büyük kazanımı yapmaya çalışacaktır.
Washington’ın Tutumu
Konuya Washington açısından
bakıldığında ise, Erbil’in bağımsızlığının ABD’nin bölgeye yönelik politikaları
açısından önemli bir avantaj olması muhtemeldir; zira Washington, bu durumda,
Bağdat ve Ankara’dan farklı ve yeni bir müttefik kazanmış olacaktır. Üstelik
Kürtler, Amerikan şirket ve devletine ekonomik ve siyasi açıdan her türlü kolaylığı
sağlayabilecek durumdadır. Ayrıca Kürtlerin ABD ile yakın ilişkilere sıcak
bakan bir toplum olması da Washington’ın elini kolaylaştıracak bir faktördür.
Bu durumda, Irak’ın yönetilmesi bile daha kolay hale gelebilir. Dolayısıyla,
Cook’a göre; kıyamet senaryolarının aksine, Kürdistan’ın bağımsızlığı bugün
gayet önemli ve gerçekçi bir olasılık haline gelmiştir.
Eleştiri
Steven Cook’un kısa ama faydalı
makalesi, son dönemde birçok benzer örneğini görmeye başladığımız Irak’ta
bağımsız bir Kürt devletinin kurulması konusunda Washington’da gelen sıcak
sinyalleri gösteren önemli bir referans yazısıdır. Makalede kullanılan
argümanlar haklı ve yerindedir; lakin bu analizde Rusya’ya hiçbir parantez
açılmaması oldukça enteresandır. Zira son birkaç yıl içerisinde Suriye’ye askeri
olarak yerleşen ve Orta Doğu’daki ABD karşıtı gruplar açısından halen önemli
bir güç unsuru olan Rusya, bu senaryonun gerçekleşmemesi için herşeyi
yapabilecek olan askeri açıdan son derece güçlü bir devlettir. Moskova,
bağımsız bir Kürt devletinin Washington’ın kuklası olacağını düşünmekte ve bu
nedenle Kürt bağımsızlığına şiddetle karşı çıkmaktadır. Jet krizi ardından son
dönemde yaşanan Türk-Rus yakınlaşması ve Suriye’de Rusya’nın İran ve Türkiye
ile beraber oyun kurucu aktör durumuna geçmesi de bu analizde esgeçilmiştir.
Oysa Rusya, Kürt bağımsızlığının önlenmesi konusunda Tahran’dan açık ve büyük
destek almakta, Türkiye’yi de hızla kendi çizgisine doğru çekmektedir.
Dolayısıyla, Rusya faktörü ve onun etkileri ortadan kaldırılmadan, Kürt bağımsızlığının
gerçekleşmesi halen daha zor bir ihtimaldir. Ayrıca Türkiye’nin Erbil’in
bağımsızlığını zımni olarak kabul ettiği iddiası da tartışmalıdır. Bu konuda
hükümet içerisinde ılımlılar olsa da, son dönemde giderek milliyetçileşen
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuya sıcak bakmama ihtimali
mevcuttur. Muhalefet partileri de, Kürt bağımsızlığı konusunda -Kürt partisi
HDP haricinde- pek de istekli gözükmemektedir. Sosyal demokrat çizgideki ve
Avrupa Birliği yanlısı CHP bile, bu konuda oldukça ürkek ve devletçi
çizgidedir. Dahası, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de milliyetçi endoktrinasyona
dayalı bir kurum olarak bu gelişmeye sıcak bakması düşük bir ihtimaldir. Tüm bu
nedenlerle, Ankara’nın Kürt bağımsızlığına sıcak yaklaşması, sanıldığından daha
zor olabilir. Bu konular, kanımca Cook’un analizinde eksik kalmıştır.
Yrd. Doç. Dr. Ozan
ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder