8 Temmuz 2016 Cuma

Amerikan Think-Tank Endüstrisi


Washington D.C.’de yeni kurulan[1] Çin Halk Cumhuriyeti orijinli tek think-tank (düşünce kuruluşu) olan ICAS (Institute for China-America Studies, Çin-Amerika Çalışmaları Enstitüsü)[2], Amerika Birleşik Devletleri’ndeki think-tank endüstrisi hakkında 31 Mayıs 2016 tarihinde Alek Chance imzalı bir rapor yayınlamıştır. “Think Tanks in the United States: Activities, Agendas, and Influence” (ABD’deki Düşünce Kuruluşları: Aktiviteler, Ajandalar ve Etkileri) adlı rapor[3], Çin-ABD ilişkilerinin başta Güney Çin Denizi’ndeki ihtilaflar ve dünya ekonomik liderliği gibi konularda sorunlu bir dönemden geçtiği de düşünüldüğünde, yakından incelenmeyi hak etmektedir. Bu yazıda, bu raporu Türkçe’ye özetleyerek çevirmeye çalışacağım.

Rapora think-tank endüstrisinin ABD’de karar alma ve politika yapım sürecindeki önemine dikkat çekerek başlayan Chance, bu sektörün ABD’de 20. yüzyıl başlarında geliştiğini yazmıştır. ABD’de günümüzde 1.830 civarında düşünce kuruluşu olduğunu belirten Chance, tüm dünyada bu alanda yalnızca 6.618 kuruluş olduğunu söyleyerek, ABD’nin bu alandaki öncü konumuna dikkat çekmiştir. Bu sektörün ABD’deki yıllık geliri ise 1 milyar dolar civarındadır. Bu rakamlar, kimileri için çok da etkileyici olmasa da, Chance’e göre, ABD’deki think-tankler, politika yapım ve karar alma süreçlerinde Amerikan yüksek öğretim kurumlarından bile daha etkili konumdadır. Bunun sebebi ise, Amerikalı siyasetçiler (yasa yapıcılar) ve think-tankler arasında, yıllar içerisinde güçlü bir bağımlılık ilişkisinin kurulmuş olmasıdır. Brookings, CFR (Council on Foreign Relations) ve Carnegie Endowment gibi köklü kuruluşlar “öğrencisiz üniversite” olarak değerlendirilen saygın kurumlar olmasına karşın, Amerikan think-tanklerinin yapıları birbirinden oldukça farklıdır. Nitekim bu think-tankler arasında 290 milyon dolar geliri ve 2000 civarında çalışanı olan RAND Corporation gibi çok büyük kurumlar olduğu gibi, birkaç çalışanın yönettiği ve gazetecilik-akademisyenlik-düşünce kuruluşu arasında bir yerde konumlanan -bütçeleri 1 milyon dolardan daha küçük- kuruluşlar da vardır. ABD’de think-tanklerin bu derece önemli olmasının en önemli sebebi ise, sivil bürokrasinin zaafiyeti ve parti disiplininin olmaması nedeniyle, sistemde uzman kişilerin son derece gerekli olmasıdır. Ayrıca yayın yapma zorunluluğu hisseden akademisyenlerin aksine, ABD’de think-tank çalışanlarının özgürce çalışabilmeleri, onları daha verimli ve alanında uzman kişiler haline getirmektedir.

Amerikan think-tankleri ve çalışan sayıları

ABD’de ilk think-tank dalgası 20. yüzyıl başlarında yaşanmıştır. Bu dönemde kurulan think-tankler arasında Carnegie Endowment for International Peace (1910), Brookings Institution (1916), Hoover Institution (1919) ve Council on Foreign Relations (1921) vardır. Bu kuruluşlar, kendilerini siyasi etkiden uzak tutmayı başarmış ve farklı fikirlere yer veren demokratik yapıları sayesinde yasa ve politika yapıcılar için saygın kuruluşlar haline gelmişlerdir. Bu dönemde özellikle Büyük Buhran’ın nedenleri üzerine yapılan çalışmalarla ve ekonomik krize yönelik çözüm önerileriyle dikkat çeken birinci nesil Amerikan think-tankleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin yeni dış politikasına paralel olarak daha önemli roller üstlenmişlerdir. Örneğin, Brookings Marshall Planı’na yön verirken, CFR de ABD’nin Sovyetleri çevreleme politikasına büyük ölçüde yön veren kuruluş olmuştur. ABD Hava Kuvvetleri, think-tanklerin önemi ve ABD’nin yeni ve küresel çaptaki dış politika anlayışının gerektirdiği uzmanlığın farkına vararak, 1945 yılında RAND’ı kurmuştur. RAND ve benzeri düşünce kuruluşları, ABD’nin ikinci nesil think-tankleri olmuştur. 1973 yılında Heritage Foundation’ın kurulması ise, ABD tarihi açısından bir diğer önemli dönüm noktası olmuştur. Serbest girişimcilik ve muhafazakâr değerlerin korunması amacıyla siyasetçilere kapsamlı raporlar hazırlamak için kurulan Heritage, modern düşünce kuruluşlarının ilk örneklerinden olmuştur. Heritage, iki yönüyle önceki düşünce kuruluşlarından daha farklıdır. İlk olarak, Heritage, think-tanklerin çalışma alanlarını çok genişletmiş ve daha çok savunma politikası ve dış politika ile sınırlı olan think-tanklerin tüm siyasi konularda raporlar yazabilmesini sağlamıştır. İkinci olarak, Heritage, tarafsız think-tank tarzını sona erdirmiş ve muhafazakâr ve milliyetçi değerlerin korunması konusunda taraf olan ve bu alanda çok daha ağır basan düşünce kuruluşları ekolünü ABD’de başlatmıştır. Nitekim bir araştırmaya göre, bugün de ABD’deki sağ/muhafazakâr düşünce kuruluşları, sol/liberal düşünce kuruluşlarının 3 katı oranındadır. 1980 yılından beri, ABD’deki düşünce kuruluşlarının sayısı hızla artmaktadır. Ancak bu eğilim, siyasi/ideolojik eğilimli düşünce kuruluşlarının da hızla artmasına neden olmuştur.

Alek Chance, raporunun sonraki bölümünde Amerikan think-tank endüstrisi hakkında önemli bazı istatistiklere yer vermektedir. Buna göre;
  • ABD’de 1.830 civarında think-tank vardır.
  • Dünyadaki think-tanklerin yüzde 60’ı ABD ya da Avrupa’dadır.
  • Dünyadaki think-tanklerin yüzde 90’ı 1951’den sonra kurulmuştur.
  • Amerikan think-tanklerinin sayısı, 1980 yılından beri önceki dönemin iki katına çıkmıştır.
  • 1980 sonrası kurulan Amerikan think-tanklerinin büyük çoğunluğu, bazı özel alanlarda/konularda uzmanlaşmışlardır.
  • Amerikan think-tanklerinin yaklaşık dörtte biri Washington D.C.’dedir.
Peki, think-tankler ne iş yapar? ABD özelinde, think-tanklerin siyaset yapımında çok önemli bir yeri vardır. Örneğin, Cumhuriyetçi Parti adına Başkan seçilen Ronald Reagan, 1981 yılında Beyaz Saray’a girerken, partiye yakın en önemli düşünce kuruluşu olan Heritage Foundation, kendisine 2000 civarında farklı konuda kapsamlı politika önerileri sunan inanılmaz bir rapor hazırlamıştır. “Mandate for Leadership” adlı bu rapor, Reagan yönetimince adeta kutsal bir kitap olarak görülmüş ve politikaların belirlenmesinde kritik rol oynamıştır. Öyle ki, Reagan ofisten ayrılırken, burada yazılı olan önerilerin yüzde 60’ını gerçekleştirmiştir. Bugün de, kendi alanında uzman kişileri toplayan kaliteli think-tankler, Amerika’da özellikle dış politika yapım sürecinde çok önemli görevler üstlenirler. Siyasetçilere rapor yazan, danışmanlık hizmeti veren ve çeşitli konularda kamuoyu oluşturulmasına hizmet eden düşünce kuruluşları, aynı zamanda gazeteciler ve medya kuruluşları için de hizmet verirler. Teknik bilgi odaklı içerik oluşturmakta zorlanan televizyon kanalları, gazeteler, dergiler ve internet tabanlı haber siteleri, yayınlarında think-tanklerin uzmanlarına yer vererek, izleyicilerine ve okurlarına daha kaliteli hizmet sunabilmektedirler. ABD’de, think-tanklerin halk eğitimi ve akademik açıdan da önemli rolleri vardır. Örneğin, CFR tarafından yayınlanan Foreign Affairs dergisi ve önceden Carnegie Endowment’ın yayınladığı Foreign Policy dergisi gibi yayınlar, halkın dış politika alanında bilgilendirilmesi ve bu alanda üniversitelerde okutulan derslere güncel içerik sağlanması açısından da kritik derecede önemli roller üstlenmektedirler.

Think-tanklerin aktiviteleri kategorize edilirse, şöyle bir tablo karşımıza çıkabilir;

Kamuya Yönelik
Özel Çıkarlara Yönelik
Konferanslar, kongreler ve seminerler düzenleyerek iç ve dış politikadaki birçok konuyu tartışmaya açmak.
Hükümet görevlileri, yasa yapıcılar (milletvekilleri), Senatörler ve bürokratları kabul etmek.
Akademisyenleri halkla buluşturmak ve fikirlerinin duyulmasını sağlamak.
Başkanlık seçimleri döneminde danışma hizmeti vermek.
Kongre’de çeşitli komitelerde beyanatta bulunmak, şahitlik etmek.
İlgili kişileri davet ederek, konferans, seminer ve workshoplar düzenlemek.
Kitap, makale, broşürler yayınlamak.
Ziyaretçi olarak çeşitli bürokratların think-tanklerde görev yapmasını sağlayarak, kendilerini geliştirmelerine aracılık etmek.
Politika önerilerini özetlemek ve konuları halkın anlayabileceği basit hale getirmek için görsel ya da işitsel kaynak oluşturmak.
Önceden önemli görevlerde bulunmuş siyasetçi ve bürokratlara kadrolarında yer vererek, politika yapım sürecine katkıda bulunmak.
Web siteleri oluşturarak, yayınların meraklılarınca okunmasına aracılık etmek.
Yasa yapıcılar ve bürokratlar için özel raporlar hazırlamak.

ABD’de, think-tankleri yapıları itibariyle 4 ana kümede toplamak mümkündür. Bunlardan ilki, “öğrencisiz üniversite” olarak adlandırılan köklü ve saygın düşünce kuruluşlarıdır. Bunlar, genelde tarafsız ve partiler üstü olarak konumlanmış ve devlet katında büyük saygı gören büyük düşünce kuruluşlarıdır. İkinci tip think-tankler, “government contractors” adı verilen ve çeşitli konularda ABD’de devletten fon ya da ihale almaya çalışan daha küçük boyutta ve sadece belli konularda uzmanlaşan kurumsal yapılardır. Üçüncü tip think-tankler, aktivistlerin oluşturduğu ve belli bir konuda kamuoyu oluşturmak için kurulmuş bir nevi baskı grubu olarak çalışan düşünce kuruluşlarıdır. Bu tip think-tankler, maddi kazançtan çok, belli siyasi/ideolojik konularla ilgilenirler. Örneğin, çevreci kuruluşlar ve think-tankler, rahatlıkla bu alana dâhil edilebilir. Dördüncü tip think-tankler ise, James McGann’ın “partizan” adını verdiği ve tamamen belli bir parti ekseninde hareket eden düşünce kuruluşlarıdır. Örneğin, Heritage, Cumhuriyetçi Parti ile olan güçlü bağları nedeniyle bu tip yapıda olan bir think-tanktir. Aktivistlerin oluşturduğu üçüncü tip haricinde, tüm think-tanklerde, maddi/ekonomik çıkarlar ön plandadır.    

Amerikan think-tankleri, genelde bir CEO ya da Başkan tarafından yönetilen ve büyük kurumlarda yöneticilerinin maaşları 200.000 dolar ile 600.000 dolar arasında değişen yapıdadır. Think-tanklerin, haliyle araştırmacılara ve uzmanlara ihtiyaçları vardır. Amerikan think-tankleri, genellikle “senior fellows” ya da “resident fellows” adı verilen ve uzun süreli kontrat imzalayan kendi akademisyen ya da uzman çalışanlarını istihdam etmektedirler. Ziyaretçi (visiting) ya da “non-resident fellow” çalışanlar ise, geçici süreyle ve bir konuda araştırma yapması ve rapor yazması için kuruma dâhil edilen akademisyenlerdir. Bu tip akademisyenler maaşlı olarak çalışırken, “adjunct fellows” adı verilen bir grup uzman ve akademisyen de, bu tip kurumlarda ücretsiz olarak çalışmaktadırlar. Ayrıca think-tanklerde araştırma asistanları, editörler ve bloggerlar gibi çok farklı tipte maaşlı çalışanlar bulunmaktadır. Brookings ve CSIS gibi geleneksel think-tankler kadrolu akademisyen ve uzman araştırmacılara ağırlıkla yer verirken, daha küçük think-tanklerde blogger ya da yerinden bilgi sağlayabilen akademik derecesi olmayan kişiler de önemli roller üstlenebilirler.    

Amerikan think-tanklerinin ideolojik sınıflandırılması

Think-tanklerin finanse edilmesi de çok önemli bir konudur. Brookings ve Carnegie gibi bazı kurumlar bağışlar ve vakıf gelirlerine dayanırken, RAND gibi bazı kuruluşlar da müşterilerinden gelen kontrata dayalı gelirler sayesinde ayakta kalmaktadırlar. RAND, 2013 yılında 300 milyon dolara yaklaşan geliriyle, bu alanda istisnai bir başarı örneğidir. Ayrıca ideolojik açıdan da Amerikan think-tanklerini sınıflandırmak mümkündür. Örneğin, Heritage ve Hoover Institution gibi kurumlar muhafazakâr/sağ değerleri savunurken, Carnegie ve Brookings sol/liberal değerleri savunmaktadır. CFR daha merkezde bir kurum olarak dikkat çekerken, CSIS, Washington Institute ve RAND ılımlı/merkez sağ, Cato Institute özgürlükçü (liberter) ve CAP (Center for American Progress) sol (progressive) çizgidedir.

Amerikan think-tanklerinin etki alanına bakıldığında ise, şöyle bir durum karşımıza çıkmaktadır;
  • 1999-2008 yılları arasında uzmanlarının Kongre’deki komitelerde görüşlerine başvurulması oranlarına bakıldığında; AEI (American Enterprise Institute) yüzde 21, CSIS yüzde 17, Heritage yüzde 15, Cato Institute yüzde 13, Brookings yüzde 11, Urban Institute yüzde 10 ve diğerleri yüzde 13 ağırlığa sahiptir.
  • 1999-2008 yılları arasında ulusal medyada yer alma oranlarına bakıldığında; Brookings yüzde 26, AEI yüzde 14, Heritage yüzde 13, CSIS yüzde 9, Cato Institute yüzde 9, Urban Institute yüzde 6 ve diğerleri olarak yer almaktadır.
  • 1999-2008 yılları arasında uzmanlarının Kongre’de görüşlerine başvurulması oranlarına bakıldığında; Heritage yüzde 22, Brookings yüzde 17, RAND yüzde 12, CSIS yüzde 10, Urban Institute yüzde 9, AEI yüzde 9 ve diğerleri olarak yer almaktadır.
ABD’de ve dünyada think-tanklerin ilerleyen yıllarda daha da fazla önem kazanacağı ortadadır. Medyanın gelişmesi ve küreselleşme ve sosyal medya sayesinde başlayan bilgi bombardımanı, bu bilgileri süzüp anlamlı hale getirecek kalifiye personel ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Zaten devlet görevlileri ve üniversite personelinin geleneksel rolleri nedeniyle bu alanda yetersiz kalması, think-tankleri serbest piyasa ekonomisi koşullarında doğal olarak ortaya çıkarmış ve bugün de daha da gelişmelerine neden olmaktadır. Ancak ABD özelinde, kutuplaşan siyaset nedeniyle think-tanklerin de eskisinden farklı olarak giderek daha fazla kutuplaşabileceği düşünülebilir. Maddi zorunluluklar da, think-tanklerin tamamen tarafsız yayın yapmalarını imkânsız hale getirmektedir. Bu nedenle, think-tank ve lobi faaliyetlerini önemsemek, ancak bunun madalyonun sadece bir yüzü olduğunu akılda tutmak gerekir.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[2] Web sitesi için; http://chinaus-icas.org/.

Hiç yorum yok: