26 Kasım 2013 Salı

İran'la Nükleer Anlaşma?


Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi olan Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, İngiltere ve Fransa ile dünyanın en önemli ülkelerinden biri olan Almanya’dan oluşan P5+1 grubunun geçtiğimiz gün İran’la yaptıkları anlaşma dünya gündemine damgasını vurdu.[1] İran’ı temsilen bu ülkenin Dış İşleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve Avrupa Birliği’ni temsilen AB’nin Dış Politikadan sorumlu komiseri Catherine Ashton’ın da diğer ülke Dış İşleri Bakanları ile beraber hazır bulunduğu toplantıdan çıkan 6 aylık anlaşma, barış yolunda bir “ilk adım” olarak kabul edilebilecek olmasına karşın, İran’la uluslararası toplum arasındaki meselenin henüz tam olarak çözülmediğini belirtmek zorundayız. Bu yazıda bu anlaşmayı mercek altına alacağım.

Anlaşma ile ilgili ilk vurgulanması gereken özellik, bu anlaşmanın 6 aylık geçici bir nitelik taşımasıdır. Ancak 6 ay sonrasında iki tarafın da onayıyla anlaşma yenilenebilecek ya da daha kapsamlı yeni bir anlaşma yapılabilecektir. Antlaşmaya göre İran uranyum zenginleştirme çalışmalarını sürdürecek ama bunu % 5 oranıyla sınırlayacak, şimdiye kadar ürettiği % 20’lik zenginleştirilmiş uranyum stoklarını da etkisizleştirecektir. Ayrıca yine İran, plütonyum üretme kapasite sahip olacağı düşünülen Arak ağır su reaktörü ve Natanz ve Fordow nükleer santrallerinin çalışmalarını daha ileri düzeye götürmeyecek ve daha önce birçok defa sorun yaşadığı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) etkili denetimini kabul edecektir. Buna karşılık ise Batı ülkeleri, İran’ın 4,2 milyar dolarlık dondurulmuş mali varlıklarını serbest bırakacak, altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerle petrokimya ürünleri ticaretine koyduğu engelleri de kaldıracaktır. Emekli diplomat ve siyasetçi Dr. Onur Öymen’e göre İran’ın bu antlaşmadan elde edeceği toplam kazancın 7 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Yine Öymen’e göre bazıları bu miktarın 20 milyar doları bulacağını düşünmektedirler. Her halükarda İran’ın bu anlaşmadan ekonomik anlamda kazançlı çıkacağı ve bu sayede ekonomik yaptırımlarla köşeye sıkışmış olan rejimin biraz olsun toparlanabileceği son derece açık bir gerçektir.  

Bu anlaşmaya baktığımızda ise şu gibi çıkarımlar yapılabilir. Birçok kaynakta ifade edilen genel görüşe göre, nitelikli nükleer silah üretmek için uranyumun % 90 oranında zenginleştirilmesi gerekmektedir. Ancak bu güce erişim açısından % 20’lik zenginleştirme de ilk kritik eşiği ifade etmektedir. Bu nedenle İran’ın uranyum zenginleştirme programının sınırlandırılması, bu ülkenin nükleer silaha ulaşmasını en azından 6 ay süreyle engelleyecektir. Bu anlamda bu anlaşma ile yıllardır İran’ın uranyum zenginleştirme programına karşı çıkan ABD ve İsrail’in İran karşısında ancak bu zenginleştirme programını sınırlandırmakla yetinebildiklerini de belirtmek zorundayız. Bu durumda İran 6 ay süre ile zaman kazanacak ve eğer 6 ay sonrasında yeni bir anlaşma olmazsa uranyum zenginleştirme programına kaldığı yerden devam edebilecektir.[2] Nitekim İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Dış İşleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif bu anlaşmayı İran’ın nükleer güce ulaşma hakkının tanınması olarak yorumlamışlardır.[3] İran rejimi bu konuyu iç politikada büyük bir zafer gibi kullanmış ve rejim yanlıları Ahmedinejad sonrası kurulan yeni hükümetin henüz ilk aylarında İran’ın uranyum zenginleştirme hakkını teslim eden böyle bir anlaşmayı yapabilmesine dikkat çekmişlerdir.[4] Muhakkak ki anlaşmanın uygulaması sürecinde İran’daki ekonomik koşullar geliştikçe rejimin bu adımına verilen halk desteği de artacaktır. İçerideki ekonomik ve siyasi sorunlar nedeniyle sıkışmış durumdaki teokratik rejim, bu sayede biraz olsun nefes alabilecektir.[5] Ancak İran rejiminin uluslararası platformlarda uranyum zenginleştirmesine sınırlama getirilmesini, iç kamuoyuna yönelik ise uranyum zenginleştirme hakkının teslim edilmesini gündeme getirmesi, bu ülkenin iç ve dış siyaset söylemlerindeki farklılığı göstermekte ve çelişkili bir durumu ortaya koymaktadır. Unutulmamalıdır ki, bu anlaşma yalnızca bir ilk adımdır ve ancak bundan sonraki adımlarla desteklenebilirse bir anlam ifade edilebilecektir. Bu 6 aylık süre, bir anlamda taraflar arasında güven ortamının oluşabilmesi adına son derece kritik bir süreç olacaktır.

Anlaşma ile ilgili diğer önemli bir husus ise Almanya’nın artık dünya siyasetinde çok önemli bir aktör olarak kendisini iyiden iyiye hissettirmesi ve BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi kadar ağırlığa sahip olduğunun bu süreçte tescillenmesidir. Bu anlaşmadan en çok rahatsız olacak ülkeler ise İsrail ve başta Suudi Arabistan olmak üzere tüm Körfez ülkeleridir. Bu anlaşmayı İran rejimine bir ödün olarak okuması muhtemel bu ülkeler, daha şimdiden İran rejimine yönelik tehditkar söylemlerinin dozunu arttırmışlardır.[6] Hatta bazı görüşlere göre bu “kötü” anlaşma ile İsrail’in İran’ı vurma riski daha da artmıştır.[7] Dahası bu ülkeler açısından nükleer program kadar ciddi bir sorun olarak gözüken İran’ın Hizbullah’a yönelik desteği, Şii nüfusa yönelik politikaları (özellikle Suudi Arabistan için büyük bir tehlike arz etmektedir)[8] ya da Şahap füzelerine yönelik bir anlaşmaya varılamamış olması da, bu ülkelerin tatminsizliğini arttıracaktır.

Türkiye ise bu süreçte mezhepçi algılanan dış politikası nedeniyle arabulucu niteliğini kaybetmiş ve dışlanmış bir görüntü çizmektedir. En son olarak Mısır’la yaşanılan büyükelçi krizinden de anlaşılabileceği üzere, Türkiye’deki İslamcı rejime müttefik tek dış aktör olarak şimdilerde Mesud Barzani ve Kuzey Irak Kürtleri kalmış ve hem Batı, hem de Şii ve Sünni İslami dünya ile ilişkiler son derece bozulmuştur.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Başkanı




[2] Robert Satloff (2013), “Iran’s Nuclear Program Is Still Growing, and America’s Fist Is Shrinking”, The Washington Institute, Erişim Tarihi: 26.11.2013, Erişim Adresi: http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/irans-nuclear-program-is-still-growing-and-americas-fist-is-shrinking.
[4] “Hasan Ruhani: Büyük bir zafer elde ettik”, Dini Haberler, Erişim Tarihi: 26.11.2013, Erişim Adresi: http://www.dinihaberler.com/haber/65511/hasan-ruhani--buyuk-bir-zafer-elde-ettik-.html.
[6] Örneğin; “Israel Renews Warnings of Military Action After Iran Nuclear Deal”, Time World, Erişim Tarihi: 26.11.2013, Erişim Adresi: http://world.time.com/2013/11/24/israel-renews-warnings-of-military-action-after-iran-nuclear-deal/.
[7] “Top Israeli Official: Bad Iran Deal Makes Military Strike Likelier”, Gateway Pundit, Erişim Tarihi: 26.11.2013, Erişim Adresi: http://www.thegatewaypundit.com/2013/11/top-israeli-official-bad-iran-deal-makes-military-strike-likelier/.

Hiç yorum yok: