1 Ağustos 2010 Pazar

Jean Jaures


-->
Ünlü Fransız sosyalist fikir adamı ve politikacı Jean Léon Jaures (1859-1914); fikirleri, örnek yaşamı ve trajik ölümüyle 20. yüzyılda dünya solunda önemli izler bırakmış değerli bir isimdir. Jaures’in özellikle Türkiye’de cumhuriyetle sosyalizmin ve sol düşüncenin karşı karşıya getirilmeye çalıştığı şu günlerde yeniden hatırlanmasında büyük fayda var. Bu yazıda Jaures’in hayatını, kişiliğini, fikirlerini ve dünya solundaki yeri ve önemini açıklamaya çalışacağım.

3 Eylül 1859’da orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Jaures, amiral olan kardeşi Louis Jaures gibi Castres Koleji’nde burslu okumuş ve henüz küçük yaşlardan itibaren zekâsıyla dikkat çekmiştir. Parlak bir öğrenci olduğu için genel müfettişlerden Mösyö Deltour’un dikkatini çeker ve onun çabalarıyla eğitimine Louis-le-Grand Lisesi’nde devam eder. 1878’de Ecole Normale Superieuer’e hazırlandı ve sınavı birincilikle kazandı. 1881’de felsefe öğretmenliği sınavında üçüncü oldu. İkinci Henri Bergson, birici ise Lesbazeilles olmuştu. 1881’den 1883’e kadar Albi Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yaptı. 1883’ten 1885’e kadar Toulouse Üniversitesi’nde konferanslar verdi. Ayrıca genç yaşından itibaren siyasetle ilgilenmeye başladı ve 1885’te Tarn milletvekili seçildi. Cumhuriyetçi etiketini taşımasına karşın daha ilk günlerden fikirleriyle sosyalist solun sahiplendiği bir isim haline geldi. Meclis içerisinde hümanist kişiliği ve müthiş hitabet yeteneğiyle dikkat çekti. 1889’da seçimleri kaybetti ve yeniden edebiyat fakültesindeki yerine döndü. Bu sıralar "Duyulan Dünyanın Gerçekliği" ve "Luther, Kant, Fichte ve Hegel’de Sosyalizmin Kökenleri" adlı iki doktora tezi hazırladı. Depeche gazetesinde yazılar yazdı. Toulouse Belediye Meclisine üye seçildi ve Halk Eğitim Dairesi Müdür Yardımcılığı’na getirildi. 1893 yılından başlayarak Sosyalist Parti’ye bağlı olarak yeniden milletvekili seçildi. Yavaş yavaş Fransız siyasetinde önemli bir isim haline geliyordu. 1898 seçimlerinde yenilgiye uğradı ancak mücadeleyi bırakmadı. Özellikle Dreyfus Olayı sonrası Petite Republique’te yazılar yayınladı ve faşistlerle yiğitçe mücadele etti. Humanité dergisindeki yazılarıyla Fransız solunun en sevilen ve en çok okunan şahsı oldu. Bu dönemde sosyalistler ve cumhuriyetçileri bir arada tutan önemli bir isim haline geldi. 1914 yılında kalleş bir şekilde Raove Villain adlı bir tetikçi meczup tarafından 1. Dünya Savaşı’na karşı çıkması nedeniyle öldürüldüğü son ana kadar mücadelesine devam etti.

Jaures hümanist kişiliğiyle siyasal rakipleri tarafından da dahi sevilen ve sayılan bir insan olmuştu. İnsanları sevdiği gibi doğayı da severdi. Kendini “kültürlü bir köylü” olarak nitelendirir, kır yaşamını ve tarla işlerini severdi. Keskin bir zekâsının yanında hayattan keyif almayı bilen, yemek yemeyi, şarap içmeyi, okumayı, arkadaşlarıyla sohbet edip kahkahalar atmayı çok seven bir insandır. Lucien Levy Bruhl’e göre Jaures’in daima zayıfa olana, ezilene karşı sempati besleyen bir yanı vardır ve sosyalist eğilimlerinin temelinde de bu güdü yatmaktadır. Para hesabı yapmayı pek bilmez. Gösterişli giyim kuşamın da onun için pek bir önemi yoktur. Alçak gönüllü bir yaşantısı olmuştur. İnsanoğlunun kötülüğüne inanmak istemez. Kısa boylu, geniş omuzlu pek de çekici sayılmayabilecek bir fiziksel görüntüsü vardır. Ancak Léon Blum kendisi için “Albert Einstein’ı saymazsam, hayatımda tanıştığım beni en çok etkileyen insandır” demiştir. Jaures bir Rönesans adamıydı, bilgi dağarcığını sadece sosyalist yapıtlarla değil, her türlü kitap ve eserle daima geliştiriyordu. Bir konferans konuşmasını sonradan gazeteye dikte ettirebilecek kadar gelişmiş bir hafızası vardır. Jaures Fransız tarihinin en iyi hatiplerinden birisidir ve hatta Léon Blum’e göre Bossuet’den sonra gelen en iyi hatiptir. Konuşmaları sade ancak bilgiyle donatılmış, güzel tasarlanmış etkileyici metinlerdir. Dahası ses tonu ve jest-mimikleriyle izleyenleri adeta hiptonize eden bir tarzı vardır.

Osmanlı Devleti, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler açısından da özel bir önemi vardır Jaures’in. Jaures Balkan Savaşları ve sonrasında Türklere reva görülen eziyetleri eleştirmiş ve Türkiye’den bazı İttihatçılar ve İştirakçılarla (Hüseyin Hilmi) temas etmiş ve mektuplaşmıştır. Jaures’in İştirakçı Hilmi’ye yönelik bazı tavsiyeleri de olmuştur. İlk Türk sosyalizm kuramcılarından Şefik Hüsnü Değmer de Jaures'in öğrencisi olmuştur. Gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde Jaures Avrupa’nın Türklere yönelik vicdanlı sesi olarak daima sevilmiş ve sayılmıştır. Balkanlar’da Türklere yönelik katliamlarını kınayan Jaures 2. Meşrutiyet döneminde Türk aydınlarınca bir “hürriyet kahramanı” olarak görülmüştür. 2 Ağustos 1914 günü Osmanlı Meclis’i Mebusan’ı onun için saygı duruşunda bulunmuştur. Yahya Kemal “Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım” adlı anı kitabında Paris’te gençken sosyalistlerin düzenlediği ve Jaures’in konuşmacı olduğu mitinglere katıldığını ve ona büyük hayranlık duyduğunu itiraf eder. “Eski Paris” adlı şirinde ise şöyle yazmıştır; “Eski Paris’te bir ömür geçti; Jaures’in gür sedası devrinde, Tuncu canlandıran ilahtı Rodin, Verlaine absendi Baudelaire afyonuna, Karışan bir sihirli hazdı şiir”. İlk Türk komünistlerden Mustafa Suphi 1919’da Moskova’da toplanan Birinci Komintern Kongresi’nde Jaures’i saygıyla anar. 60 yıl sonra Ataol Behramoğlu bu sözleri Mustafa Suphi Destanı’nda şiirleştirmiştir. Büyük usta Attila İlhan da yıllar sonra bir yazısında Jaures’e olan sevgisini anlatır ve eserlerinin hala dilimize çevrilmediğinden yakınır. Arslan Başer Kafaoğlu “Enternasyonal’in Başarısızlığı” yazısında Jaures’in dünya savaşını önleme çabalarını sevgiyle anar.

Jaures’in siyasal fikirleri, düşüncelerini derli toplu ortaya koyduğu kapsamlı eserleri olmadığı için genelde az bilinen bir konudur. Jaures’in diğer bazı sosyalistlerden ayrılabilecek en belirgin özellikleri cumhuriyet rejimine duyduğu büyük sevgi ve büyük dinler konusunda oldukça saygılı tutumudur. Aklı tahttan indiren her türlü harekete karşı çıkmasına karşın, Jaures büyük dinler konusunda dikkatli ve saygılıdır. Bezirci’ye göre dinden ziyade bunun siyasal amaçlarla istismar edilmesinden rahatsız olmuştur. Ilımlı ve hümanist kişiliği nedeniyle cumhuriyetle sosyalizmi, devrimle evrimi, ulus ile insanlığı birleştirmek, uzlaştırmak istemiştir. Birleştirici felsefesi tarih anlayışına da yansır. Marks’ın ekonomik determinizmi ve materyalizmi ile idealizm arasında sentez kurmayı dener. Histoire Socialiste adlı eserinde iyi bir tarihçi olduğunu gösterir. Jaures yurtseverlik konusunda da sosyalistlere örnek bir isim olmuştur. Jaures’e göre “yurt bir gerçekliktir” ve enternasyonal bir sosyalist devrimin olabilmesi için öncelikle ulusal düzlemde sosyalist rejimlerin kurulabilmesi gerekir. Bu anlamda Jaures yurtseverliği enternasyonalizmi geliştiren bir faktör olarak görmüştür. Vatan savunması ve anti-emperyalizm Jaures’e göre sosyalizme karşıt değildir. Ancak kolonicilik, emperyalizm ve şoven yayılmacılık Jaures’e göre yurtseverlikle uzaktan yakından alakalı değildir. Bu nedenle çok sevdiği Fransa’nın 1. Dünya Savaşı’nda paylaşım kavgasına girmesini istememiş, savaşa karşı çıkmış ve bunu canıyla ödemiştir. Jaures’e göre yurttan ancak 2 yolla uzaklaşılabilir; her tarihsel topluluğu aralarında hiçbir bağ olmayan küçük gruplara, kümelere bölerek ve bütün yurtları bir ek yurdun egemenliği altına sokarak. Birinci yaklaşımla Jaures aslında sınıfsal mücadeleyi zayıflatacak sol sekterliğe, etnik milliyetçilik ve mezhepsel siyasete, ikinci yaklaşımıyla ise ulusal egemenliği yok sayan sosyalist imparatorluk projelerine (hayattayken göremediği SSCB, Stalinizm ve tek ülkede sosyalizm) karşı çıkmıştır. Jaures için yurt ve enternasyonal birbirini perçinlemiştir; “Ulusların bağımsızlığı en yüksek güvenliği Enternasyonal’de bulmaktadır. Öte yandan, Enternasyonal de en güçlü ve en soylu dayanağını bağımsız uluslarda bulmaktadır. Neredeyse insanın şöyle diyesi geliyor: Az yurtseverlik bizi Enternasyonal’den uzaklaştırır, çok yurtseverlik ise ona yaklaştırır. Bu bakımdan sosyalist ve enternasyonalist emekçilerin ulusal savunmanın örgütlerine katılmalarında hiçbir çelişme yoktur. Gerçi burjuvaların aykırı davranışları yüzünden emekçiler bazen Cumhuriyet’ten soğurlar, ama Cumhuriyet’in gerçekten tehdit edildiğini görünce öfkeyle ayağa kalkarlar ve Avrupa’da yeni bir Cumhuriyet’in kurulduğunu görünce sevinçten titrerler. Onlar için yurt da Cumhuriyet gibidir. Burjuvaların ve kapitalistlerin yurt anlayışını protesto etmek için sosyalistler yurt kavramından yüz çevirmezler, tersine ulusun bağımsızlığı tehlikeye girince dört elle sarılırlar ona” diye yazmıştır Jaures. Jaures’e göre sosyalizm; siyasal Cumhuriyet’i toplumsal Cumhuriyet’e dönüştürecek bir ileri adımdır.

Jaures için sosyalizm “uygarlığın başlangıcından bu yana insanlığın yarattığı bütün zenginliklerin, erdemlerin, güzelliklerin doruğu, toplamı, birleşme yeri, miras noktası”dır. Jaures’e göre sosyalizm insanlığın seçkin bir topluluk haline gelmesini sağlayacaktır. Sosyalizmin dayanak noktalarını Cumhuriyet fikrinde ve Fransız Devrimi’nde bulur. Jaures cumhuriyeti savunma politikasını emekçi sınıfın kavgasının bir uğrağı sayıyor, Karl Kautsky ve Eduard Bernstein arasındaki çatışmada Kautsky’e yakın duruyordu. Jaures için sentez kaçınılmaz bir gereklilikti. Bu nedenle daima uzlaştırıcı, sentezci bir siyasal çizgisi oldu. Ulusal düzeyde sosyalist mücadeleyi zayıflatan anarşist eğilimleri, sahte enternasyonalist tavırları sevmedi. Jaures tarihe büyük önem vermiş ama bazı tarihçilerin muhafazakâr-statükocu eğilimlerinden rahatsız olmuştur. Geçmişi aşırı övenler, ya da şimdiye safça hayranlık besleyip haksızlıkları dile getirmekten korkanları sevmemiştir. Ona göre geçmişe nesnel bakılmalı ve daha iyi bir gelecek kurmak için şimdi de acımasızca eleştirilebilmelidir. Laikliğin temelde bir egemenlik meselesi (meşruiyet kaynağının ruhban sınıflardan alınarak, ulus ve cumhuriyet anlayışı doğrultusunda halka verilmesi) ve insan aklının özgürleştirilmesi olduğuna inanan Jaures, dini inanca saygısızlık etmemesine karşın laikliğin korunmasına da büyük önem vermiştir. Bunlara ek olarak Jaures bireyi yok sayan ve önemsiz gören birçok sosyalist teorisyenin aksine bireye ve özellikle de aklını özgürleştirmiş bireye büyük önem veren bir sosyalizmi savunmuştur. Jaures’e göre özgür toplumu özgür birey kurabilir, bu nedenle hiçbir şey bireyin üstünde olamaz. Sosyalizm de bireyin kendini istediği alanlarda geliştireceği, istediği kadar çalışabileceği en yüksek özgürlük rejimi olacaktır. Kapitalist sistem Jaures’e göre sağladığı sahte bireysel özgürlük görüntüsü altında bireyi istemediği alanlarda kendisi için değil, başkaları için (artı değer teorisi) çalışmaya zorlayan acımasız bir sistemdir. Birey liberal düzende sermayeye ve kâr anlayışına boyun eğmiştir ve asla özgür değildir. Dış politikaya da meraklı olan Jaures, sömürgeciliği kapitalizmin bir sonucu olarak görür. Sosyalist rejimler ulusal düzeyde hâkim olursa, Jaures’e göre emperyalizm ve sömürgecilik de ortadan kalkacaktır. Bu nedenle sosyalizm dünya barışı da demektir. Sosyalizm ilkeleri Jaures’in düşüncesinde bir sosyalist ahlak yapısının oluşmasına da sebep olmuştur. Jaures’e göre sosyalist ahlak kutsal dinlerin tam anlamıyla başaramadığı ahlaklı ve dürüst toplumu kurabilecek yegane kaynaktır.

Jean Jaures; neo-liberal düzenle beraber Türkiye’yi daha da fazla kontrol etmek isteyen küresel sermayenin çıkarlarını savunan kesimler tarafından ülkemizde cumhuriyet rejimiyle sosyalizm karşı karşıya getirilmeye çalışılırken mutlaka hatırlanması gereken önemli ve değerli bir sosyalisttir.
KAYNAKLAR
- Jaures, Jean (1999), “Demokrasi, Barış ve Sosyalizm”, çeviren ve derleyen: Asım Bezirci, İstanbul: Evrensel Basım Yayın
- Bruhl, Lucien Levy (1924), “Quelques Pages sur Jean Jaures”, Paris: Rieder
- Marxist.org, “Jean Jaures archive”, http://www.marxists.org/archive/jaures/index.htm

Ozan Örmeci

Hiç yorum yok: