Giriş
Brexit sonrası Birleşik Krallık (İngiltere) ile Avrupa Birliği (AB) ve kıta Avrupası ülkeleri arasındaki ilişkilerin daha belirsiz bir sürece girebileceği düşünülürken, Londra, AB'den ayrılmasına karşın Avrupa güvenliği ve istikrarına katkı sunmayı sürdüreceğini her fırsatta göstermeye devam ediyor ve İngiltere ile AB'nin önemli ülkeleri arasındaki iş birliği azalmadığı gibi, farklı şekillerde derinleşerek devam ediyor. Nitekim geçtiğimiz yıl sonunda Almanya ve Birleşik Krallık Savunma Bakanları Boris Pistorious ile John Healey arasında imzalanan savunma antlaşmasından sonra, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un genel anlamda iyi geçen Londra ziyareti ve Alman ve İngiliz Başbakanları Friedrich Merz ile Keir Starmer arasında geçtiğimiz gün imzalanan tarihi antlaşma ile ilişkilerdeki yakınlık bir kez daha teyit edildi. Bu yazıda, İngiliz-Alman güvenlik antlaşması mercek altına alınacaktır.
Londra'nın geleneksel Avrupa tavrı: İçinde değil ama yanında
Tarihsel, idari ve sosyolojik olarak kıta Avrupa'sından hep bir ölçüde farklı olmuş ve bu konumunu genelde sürdürmek ister bir tavır takınan Birleşik Krallık, geleneksel jeopolitik perspektifinde Avrupa'yı tek bir gücün domine etmesine sıcak yaklaşmadığı gibi, bunu sağlamaya yaklaşan Avrupalı bir güç olduğunda (Napolyon Bonapart Fransa'sı veya Hitler Almanya'sı) yaşlı kıtanın siyasetine bizzat müdahalede bulunmaktan da çekinmeyen bir devlet olagelmiştir.
Buna karşın, İkinci Dünya Savaşı sonrasında süpergüç konumunu yavaş yavaş kaybeden Birleşik Krallık, Avrupa bütünleşmesine karşıt olmamış ve başlarda EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Birliği) gibi kendi alternatifini yaratmaya çalışsa da, daha sonra istikrarlı bir şekilde Avrupa Birliği'ne üye olmaya çalışmıştır. Nitekim İngiltere'nin ABD'nin truva atı olduğu düşüncesiyle Avrupa bütünleşmesine katılmasına karşı duran Fransa Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle engeli ortadan kalkınca, Londra, 1973 yılında Avrupa Birliği'ne (o dönemki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu) üye olabilmiş ve Avrupa bütünleşmesine bilfiil katılmıştır. Ancak İngiltere'nin AB üyeliği hep özel bir statüde olmuş ve Londra, zaman zaman başvurduğu "opt-out" politikaları ile göç, parasal birlik ve AB bütçesine katılım gibi bazı konularda özel pozisyon ve muafiyetler elde etmeyi başarmıştır.
Buna rağmen, AB içerisinde son yıllarda gelişen göç akınları ve karşıtlığı politikalarından olumsuz etkilenen Birleşik Krallık, AB'nin 2010'lu yıllarda Almanya'nın büyük ekonomik gücü nedeniyle adeta bir Alman İmparatorluğu'na dönüşmesinden de endişe ederek, 2016 yılında Muhafazakâr Partili Başbakan David Cameron iktidarında AB üyeliğini referanduma götürmüş ve neticede 2020 yılında sonuçlanacak sancılı bir süreç sonunda AB'den ayrılmıştır. Bu süreçte bazı ekonomik ve siyasi kayıplara da uğrayan Birleşik Krallık, buna rağmen ABD ile özel ilişkileri, dinamik ekonomisi ve yetişmiş insan gücü sayesinde kısa sürede toparlamış ve dünya siyasetindeki ağırlığından henüz fazla bir şey kaybetmemiştir. Ancak bu süreçte İngiltere'nin ABD politikalarına daha bağımlı hale geldiği de doğrulanmış ve özellikle Donald Trump gibi ABD-İngiliz değerler ortaklığının temellerini oluşturan serbest ticaret ve demokrasi savunusu gibi konularda daha farklı ve alışılmadık pozisyonlar alan bir ABD Başkanı'nın iktidarı nedeniyle, Londra, son dönemde Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini ikili ilişkiler bazında da geliştirmeye gayret etmeye başlamıştır. Bu kapsamda, 2024 yılı sonunda imzalanan ve iki ülke arasındaki askeri yatırımları geliştiren savunma antlaşması sonrasında, Londra, Berlin ile yeni bir güvenlik antlaşmasına imza atmıştır.
Birleşik Krallık-Almanya Güvenlik Antlaşması
1945 yılından beri en ciddi Alman-İngiliz antlaşması ve İkinci Dünya Savaşı'ndan beri "savunma alanında bir ilk" olarak adlandırılan ve geçtiğimiz gün iki ülke Başbakanları Keir Starmer ile Friedrich Merz arasında imzalanan antlaşma, Dostluk ve İşbirliği Anlaşması (Friendship and Cooperation Treaty) olarak adlandırılsa da, aslında iki ülke arasındaki savunma, dış politika, ekonomik iş birliği ve göç gibi çok farklı alanlarda ikili ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan kapsamlı bir güvenlik antlaşması olarak değerlendirilebilir. Nitekim 17 Temmuz'da yeni Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Londra ziyareti vesilesiyle kendisi ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer arasında imzalanan antlaşma, iki ülke arasında stratejik bağları daha da güçlendirmektedir.
7 farklı bölümden oluşan antlaşmanın ilk bölümü diplomasi, güvenlik ve kalkınma alanındadır. Bu bölümde yer alan ilk (1.) maddeye göre: iki ülke güvenlik ve dış politika konularında birbirleriyle istişare halinde hareket ederek benzer yaklaşımlar geliştirmeye çalışacak; caydırıcılık, savunma, nükleer konular, silahlanma kontrolü ve diğer önemli uluslararası güvenlik konularında stratejik iş birliklerini derinleştirecek ve daha yoğun istihbari ve güvenlik yardımlaşması sağlayacak; devlet ve devlet-dışı aktörlerden gelen tehditler konusunda kriz yönetimi bağlamında daha kapsamlı iş birliği geliştirecek; yaptırımlar konusunda ortaklaşa hareket edecek ve Dışişleri Bakanları aracılığıyla yıllık "Stratejik Diyalog" toplantıları düzenleyeceklerdir. İkinci (2.) maddede ise, benzer şekilde; iki ülkenin birbirleri ve AB ile stratejik iş birliklerinin derinleştirilmesi vurgulanmış ve uluslararası sorunlar konusunda -Fransa ile birlikte- G7 ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi çok taraflı uluslararası platformlarda ortak hareket etmeleri gerektiği belirtilmiştir. Üçüncü (3.) maddede; her iki devletin NATO üyeliklerine olan bağlılıkları vurgulanmış ve Birliğin kolektif caydırıcılık girişimlerine ve Avrupa'nın kendi güvenliğini sağlamaya yönelik çabalara destek verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Dördüncü (4.) maddede; yeni gelişen hibrit tehlikelere dikkat çekilmiş; bu konularda ortak ve gelişmiş bir kapasite geliştirilmesi gerektiği ifade edilmiş ve siber diplomasi, siber güvenlik, siber uzay ve yeni gelişen teknolojiler konusunda iş birliğine vurgu yapılmıştır. Beşinci (5.) maddede; Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda sürdürülebilir kalkınma, kriz yönetimi, barış yapma, istikrar ve insani yardım gibi konularda düzenli istişare ile iş birliği gerektiği belirtilmiştir. Altıncı (6.) ve son maddede ise; sağlık konuları ve pandemilerle mücadele alanındaki iş birliği olgusuna atıfta bulunulmuştur.
Antlaşmanın "Savunma İş Birliği" temalı ikinci bölümünde, ilk olarak yedinci (7.) madde ile; Avro-Atlantik güvenliğine ve saldırgan devletlere karşı caydırıcılık gerektiğine dikkat çekilmiş; ikili savunma iş birliğinin geliştirilmesi gerektiği belirtilmiş; ortak siyasi liderlik, güçlendirilmiş diyalog ve mutabık kalınan mekanizmalar yoluyla tarafların caydırıcılık konusunda iş birliklerini derinleştirecek ve kara, deniz, hava, uzay ve siber alanlarda gelecekteki tehditlere karşı koymak için iş birliğini düzenli olarak gözden geçirecekleri ifade edilmiş; NATO'nun kuzey ve doğu kanatlarına özel ilgi ve odaklanma paylaşan tarafların Birliğin üyeleri ve müttefikleriyle birlikte bu bölgelere yönelik caydırıcılık ve savunmayı güçlendirmek için mümkün olduğunca kuvvetlerini koordine ederek iş birliği yapacakları vurgulanmış; tarafların NATO müttefikleri olarak taahhütlerini yerine getirme ve yüksek yoğunluklu ve çok alanlı kolektif savunmaya hazır olma kararlılıklarını teyit edilerek, Savunma Planlarının uygulanmasını sağlamak için gerekli olan kuvvetler, yetenekler, kaynaklar ve altyapının sağlanacağı taahhüt edilmiş; tarafların etkili askeri yetenekleri verimli bir şekilde sağlamak, ulusal kısıtlamaları en aza indirmek ve endüstriyel rekabet gücünü güçlendirmek için uzun vadeli ortak bir yaklaşımla endüstriyel ve yetenek iş birliklerini geliştirmeye çalışacakları ilan edilmiş ve son olarak da nükleer konular da dahil olmak üzere, karşılıklı çıkarları olan savunma konuları ve küresel ufuk taraması konusunda tarafların yakın bir diyalog sürdürmeye çalışacakları belirtilmiştir. Bu bölümün sekizinci (8.) maddesinde; tarafların endüstriyel ve hükümetlerarası iş birliğinin ekonomik ve siyasi başarısını sağlamak ve hükümetlerarası programlardan veya kendi endüstrileri tarafından geliştirilen savunma ile ilgili ürünlerin kendi topraklarından transferini veya ihracatını onaylama yetkisini güvence altına almak için transferler ve ihracatlarla ilgili güvenilir bir gündemin önemini kabul ettikleri belirtilmiş; Birleşik Krallık'ın Savunma İhracat Kontrolü Anlaşması'na katıldığı tarihe kadar, savunma ihracat kontrolleri konusunda iş birliği kapsamında, Savunma İhracat Kontrolü Anlaşması'nın 1 ila 5. maddelerini ve 1 ila 3. eklerini aralarında ön olarak uygulamayı kabul ettikleri ilan edilmiş ve Birleşik Krallık'ın Savunma İhracat Kontrolü Anlaşması'na katılması durumunda, işbu maddenin 2. fıkrasının yürürlükten kalkacağı açıklanmıştır.
Antlaşmanın "İç Güvenlik, Adalet ve Göç" başlıklı üçüncü bölümünde, ilk olarak dokuzuncu (9.) madde ile; tarafların kritik altyapı dahil olmak üzere iç güvenliklerine yönelik devlet ve devlet-dışı tehditlere karşı, tüm uygun politika, hukuk, operasyonel, diplomatik ve teknolojik araç ve mekanizmaları en iyi şekilde kullanarak ve kolluk kuvvetleri ile istihbarat kurumlarının doğru araç ve yeteneklere sahip olmasını sağlayarak, yakın ve eşit bir iş birliği içinde hareket edecekleri vurgulanmış; kolluk kuvvetlerinin yeteneklerini geliştirmek için ikili olarak ve çok taraflı kuruluşlar aracılığıyla iş birliği yapılacağı, uluslararası sistemin bütünlüğünü desteklemek ve kötü niyetli aktörler tarafından suistimal edilmesini önlemek için INTERPOL ile iş birliğine gidileceği ve bu bağlamda, Europol ve Eurojust gibi AB kurumlarının hayati rolleri kabul edilerek, hibrit tehditlerin yarattığı zorluklar, organize suç ve terörizme karşı mücadelelerini güçlendirmek için başka yollar da değerlendirecekleri ifade edilmiş; gümrük makamlarının yetki alanına giren suçlar da dahil olmak üzere, uluslararası ciddi ve organize suçların önlenmesi ve bunlarla mücadele konusunda yakın iş birliği içinde olmanın uygun olduğu konusunda mutabık kalınarak, tarafların kara para aklamanın önlenmesi, terörün finansmanı, yasadışı finansal akışlar ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleye yönelik ortak çabalarda iş birliğini yeniden teyit edilmiş; göçmen kaçakçılığı ve sınır güvenliği dahil olmak üzere ciddi ve organize suçlarla mücadele dahil olmak üzere içişleri konularının tamamını kapsayan, en az yılda bir kez üst düzey yetkililer düzeyinde bir İçişleri Diyaloğu düzenlemeye edileceği belirtilmiş ve her iki ülkeye yönelik terörist tehditlere karşı, ortaya çıkan tehditlere karşı koruyucu güvenlik önlemleri de dahil olmak üzere, iş birliğini güçlendirecekleri taahhüt edilmiştir. Onuncu (10.) maddede; Birleşik Krallık ile Federal Almanya Cumhuriyeti'nin ceza adaleti konularında en etkili iş birliğini teşvik etmeye kararlı oldukları ilan edilmiş; hukukun üstünlüğü konusunda, yurtdışında da dahil olmak üzere, iş birliğini yoğunlaştırmak için çalışacak ve iç adalet sistemlerinin modernizasyonu konusunda bilgi alışverişinde bulunacakları belirtilmiş ve medeni ve aile hukukuna ilişkin konularda bilgi, en iyi uygulamalar ve teknik yardım paylaşacakları ifade edilmiştir. Bu bölümün son maddesi olan 11. maddede ise; düzensiz göç ve küresel baskılardan kaynaklanan zorlukların farkında olan Birleşik Krallık ile Almanya'nın göç, iltica ve sınırlar konusunda küresel düzeyde yürütülen tartışmalarda aktif liderlik rolünü üstlenmeyi taahhüt ettikleri, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti gibi organize sınır ötesi suçlarla mücadelede iş birliği yapacakları, iki ülkenin birbirlerine göçmen kaçakçılığı yapan suçluların kovuşturulması ve karşılıklı hukuki yardım sağlanması konusunda destek verecekleri ve sınır güvenliği ve düzenli göç sistemlerine yönelik ortak taahhütlerini teyit ettikleri açıklanmış ve tarafların insani ihtiyaçların karşılanması, eğitim ve beceri eğitimi sağlanması, istihdamın artırılması ve çatışma ve iklim değişikliğine karşı direncin güçlendirilmesi dahil olmak üzere, düzensiz göçün temel nedenlerini ele almak için menşe ve transit ülkelerle kapsamlı ortaklıkları derinleştirecekleri ve güvenli, düzenli bir göç sistemini destekleyerek, uluslararası hukuk ve insan hakları standartlarına olan bağlılıklarını paylaştıkları vurgulanmıştır.
Antlaşmanın "Ekonomik Büyüme, Dayanıklılık ve Rekabet Gücü" başlıklı dördüncü maddesinde, ilk olarak 12. madde ile; tarafların ekonomik büyümeyi, istihdam yaratmayı, dijital dönüşümü ve inovasyonu desteklemek için birlikte çalışacakları, birçok Küçük ve Orta Ölçekli İşletme dahil olmak üzere, güçlü iş dünyası ve insan ilişkileri bağlarının ekonomik ilişkilerinin temeli olduğunu kabul ettikleri ve ülkeler arasında değer zincirlerini daha da geliştirmek için ticaret ve yatırımın teşvik edilmesi alanında ortak çalışmaları sürdürmeyi taahhüt ettikleri, Dünya Ticaret Örgütü (WTO), G7 ve G20 gibi çok taraflı kuruluşlarla iş birliğini geliştirmek istedikleri ve iki ülkenin Ekonomi-Finans Bakanları arasında düzenli görüşmelerin yapılacağı belirtilmiştir. 13. maddede; enerji ve diğer stratejik sektörlerde iki ülke arasında uyumlu ve iş birliğine dayalı ilişkilerin geliştirileceği taahhüt edilmiş; 14. maddede ekonomik istikrar için birlikte çalışılacağı ilan edilmiş; 15. maddede bilim, teknoloji, araştırma gibi alanlarda iş birliği yapılacağı vurgulanmış ve 16. maddede devletin dijitalleşmesi ve modernizasyonu gibi kritik bir konuda da iş birliği gereksinimine dikkat çekilmiştir.
"Açık ve Dayanıklı Toplumlar" başlıklı beşinci bölümde, ilk olarak 17. madde ile; tarafların ülkelerinin güvenliğine katkıda bulunabilecek ve artan müdahale ve manipülasyon girişimlerine karşı koyabilecek dirençli toplumlar inşa etmek amacıyla, demokrasilerinin direncini güçlendirmeye yönelik stratejiler konusunda iş birliği yapacakları vurgulanmış ve iki devletin de ifade özgürlüğü ve din veya inanç özgürlüğünü teşvik ederken, her türlü nefret suçuyla mücadelede iş birliklerini derinleştirecekleri vurgulanmıştır. 18. maddede; tarafların vatandaşları arasında her düzeyde alışverişi teşvik etmek için engelleri azaltmaya çalışacakları, halklar arası temasların güçlendirilmesi için çaba gösterecekleri, sınır geçişlerinin daha sorunsuz olmasını teşvik edecekleri ve birbirlerinin vatandaşlarına otomatik sınır teknolojisine erişim imkânı sağlayacakları belirtilerek, ikili okul ve gençlik değişimlerine değer verildiği ve bu tür değişimleri kolaylaştıracak “İngiltere-Almanya Bağlantısı” gibi ilgili yapıların ve girişimlerin destekleneceği açıklanmıştır. Ayrıca yine bu maddede tarafların mesleki eğitim, üniversite eğitimi ve staj gibi öğrenim fırsatlarının önemini kabul ettikleri ve eğitim, beceri ve öğretim alanlarında kendi yasal çerçeveleri dahilinde karşılıklı alışverişi artırmak için ortak çaba gösterecekleri ilan edilerek, kültürel kurumlar arasında en iyi uygulamaların paylaşılmasına yönelik diyalog ve iş birliğini teşvik eden faaliyetler kapsamında British Council ve Goethe Enstitüsü arasında yakın iş birliği ve Yaratıcı Teknoloji konusunda hükümetlerarası bir Çalışma Grubu kurulması da dahil olmak üzere, kültürel ifadenin tüm alanlarında daha yakın ilişkiler kurulmasının teşvik edileceği belirtilmiştir.
"İklim, Enerji, Doğa, Çevre ve Tarım" başlıklı altıncı bölümde, ilk olarak 19. maddede; tarafların iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerin 1,5°C üzerinde tutmak için çabalarını sürdürmek amacıyla, Paris İklim Anlaşması'nın uygulanması da dahil olmak üzere, ikili ve çok taraflı işbirliğini daha da derinleştirecekleri, Birleşik Krallık-Almanya İklim Diplomasisi Diyaloğu da dahil olmak üzere, iklim dış politikası alanındaki iş birliğini ve koordinasyonu güçlendirecek, finansal akışları düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yoluyla uyumlu hale getirecek, iklim, çevre, barış ve güvenlik arasındaki etkileşimi ele alacak ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini karbonsuzlaştırmalarına ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlamalarına destek olacakları ve küresel enerji dönüşümünün ve iklim nötrlüğüne geçişin önemli toplumsal, çevresel, ekonomik ve jeopolitik etkilerini kabul eden tarafların ortaya çıkan dış politika ve güvenlik sorunlarını öngörmek ve ele almak için diyaloglarını yoğunlaştıracakları belirtilmiştir. 20. maddede; tarafların Hidrojen Ortaklığı da dahil olmak üzere Enerji ve İklim İşbirliği Ortak Bildirisi kapsamında, yenilenebilir enerji, özellikle yenilenebilir kaynaklardan elde edilen hidrojenin rolü, özellikle azaltılması zor sektörlerde karbon yakalama, kullanımı ve depolaması, enerji güvenliği, net sıfır stratejileri ve politikaları ve yeşil geçiş gibi konularda ortak hedeflerini gerçekleştirmek için birlikte çalışmayı amaçladıkları belirtilmiştir. Ayrıca tarafların Paris Anlaşması ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi'nde belirtilen hedefleri uygulamak amacıyla, enerji ve kaynak verimliliğini artırmak da dahil olmak üzere, kendi ulusal emisyon azaltım hedeflerine ulaşmak, ulusal ve küresel adil enerji geçişinin dayanıklılığını ve güvenliğini arttırmak ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilen güvenli, sürdürülebilir ve uygun fiyatlı temiz enerji sağlamak için birlikte çalışacakları vurgulanarak, iki ülkenin Kuzey Denizleri'ndeki öncü rolleri belirtilmiş ve açık deniz rüzgar enerjisi, elektrik, hidrojen ve karbondioksit altyapılarının geliştirilmesini hızlandırmak için birlikte çalışacakları ifade edilmiştir. Bu bölümün 21. ve son maddesinde ise; tarafların Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi ile uyumlu olarak, doğayı restore etmek, ormansızlaşmayı durdurmak ve tersine çevirmek, okyanusları korumak, plastik, kimyasal ve hava kirliliğini azaltmak ve doğaya dayalı çözümler aramak da dahil olmak üzere, çevre korumasını teşvik etmek ve biyoçeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için ikili ve çok taraflı olarak iş birliği yapacakları belirtilerek, yüksek hayvan refahı standartları da dahil olmak üzere, uluslararası düzeyde dayanıklı ve sürdürülebilir tarım ve gıda sistemlerini teşvik etmek için birlikte çalışılacağı ve özellikle küresel istikrar ve güvenliği sağlamak için bir araç olarak küresel gıda güvenliği ve beslenmenin sağlanmasına odaklanacakları ifade edilmiştir.
Antlaşmanın "İşbirliği Biçimleri" başlıklı yedinci ve son bölümünde, 22. maddede; tarafların her 2 yılda bir Bakan düzeyinde istişareler düzenlemeyi kabul ettikleri ve bu istişarelerde anlaşma kapsamında sonraki 2 yıllık dönem için projelerin uygulama planı onaylanacakları belirtilmiş; istişarelerin yeri, iki ülke arasında dönüşümlü olarak belirleneceği açıklanarak, tarafların uygun gördükleri durumlarda, bireysel politika konularına ilişkin Bakanlar düzeyinde diyaloglar düzenleyecekleri vurgulanmış ve Tarafların Dışişleri Bakanlıklarının bu anlaşmanın hükümlerine uygun olarak ikili ilişkileri gözden geçirmek üzere her yıl bir araya gelecekleri ilan edilmiştir. Bu bölümde, son olarak 23. maddede; ilgili Bakanlıklar arasında mevcut iş birliği anlaşmaları ve Mutabakat Zaptı'nın bu Antlaşma çerçevesinde sürdürüleceği ve devam ettirileceğinin altı çizilmiştir.
Antlaşma, "Son Hükümler" bölümünde yer alan 24, 25, 26, 27, 28, 29 ve 30. maddelerle sona ermektedir.
Yorum
İki ülke arasında imzalanan bu antlaşma, çok kapsamlı taahhüt ve stratejik bir perspektif içeren, muhtemelen aylarca süren müzakere ve istişareler sonucunda belirlenmiş ve iki ülkenin geçmişe sünger çekerek gelecekteki iş birliklerini garanti altına alan çok önemli ve dönüm noktası niteliğinde bir uzlaşıdır. Bu antlaşmada, birçok güvenlik unsuru olduğu gibi, ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel konularda da genel olarak "Batı dünyası" adı verilen siyasi blokun çerçevesini çizen yaklaşımlar yer almaktadır. Bu anlamda, Birleşik Krallık, ABD'nin Trump döneminde yaşadığı savrulmanın da etkisiyle, AB ve Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerini garanti almaya ve derinleştirmeye çalışmaktadır. Bunun temel sebebi ise, Birleşik Krallık'ın Rusya ile Ukrayna'da giriştiği jeopolitik mücadelede istediği sonuçlara ulaşamamasıdır. Bu bağlamda, Batı, Batı-dışı toplumlar üzerinden kendisini tanımlamakta ve bu yolla kendisini birleştiren değerleri (uluslararası hukuka saygı, serbest ticaret, demokratik seçimler vs.) sürekli yeniden üretebilmektedir. Birleşik Krallık ve Almanya da, bu değerlere sistematik şekilde uyum gösteren, demokratik, zengin ve barışçıl devletler olarak tanımlanabilirler. Aslında, bu durum genelde Avrupa ülkeleri için de geçerli durumdadır. Ancak dış politikada İdealizm her zaman geçerli olmayabilir ve Rusya, Çin, Türkiye, İran, İsrail vs. gibi uluslararası hukuk ve Batılı değerlerle her zaman uyum sağlamayan devletlerle ilişkilerin de belirli bir stratejik düzlemde sürdürülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, Almanya ile Birleşik Krallık, hem Realist, hem de İdealist düzlemde iki iyi müttefik devletler olarak Nazi dönemine sünger çekmiş dost ve müttefik ülkelerdir.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ