Giriş
47. ABD Başkanı Donald Trump'ın Başkan Yardımcısı olarak yarışıp geçtiğimiz aylarda yapılan seçimi kazanan ve Ocak ayında görevine başlayan J.D. Vance (James David Vance), 1984 doğumlu çok genç bir Amerikalı muhafazakâr siyasetçidir. Cumhuriyetçi Parti'den siyasete giren Vance, 2016 yılında yayımlanan Hillbilly Elegy adlı otobiyografik eseriyle ülkesinde büyük sükse yapmış ve 2023-2025 döneminde partisi adına Ohio Senatörü olarak ABD Kongresi'nde görev yapmıştır. Genç muhafazakârlara ulaşabilmesi nedeniyle Başkan Trump'ın seçim öncesinde Başkan Yardımcısı olarak ilan ettiği Vance, kültürel/ahlaki konularda bireysel olarak oldukça muhafazakâr ve Hıristiyan püriten çizgiye yakın, buna karşın fikir ve ifade özgürlüğü ile devlet müdahalesi gibi alanlarda da ultra-liberal (liberteryen) çizgidedir. Bu anlamda, Vance, Trump ve ekibinin temsil ettiği yeni MAGA (Make America Great Again) çizgisinin çok önemli bir ismi ve Trump sonrasında favori Cumhuriyetçi Parti Başkan adayıdır.
Geçtiğimiz haftalarda göreve başlamasının ardından Münih Güvenlik Konferansı'na katılarak ilk kez uluslararası podyumda boy gösteren Vance, Başkan Trump'ın kısa süre önce ilan ettiği Gazze Planı ve Ukrayna ile Rusya arasında telefon diplomasisi ile başlattığı barış girişimleri nedeniyle tüm gözlerin kendisine çevrildiği bir ortamda, Münih'te yaptığı olaylı konuşmayla bir anda uluslararası siyasetin gündemine oturmuştur. Vance'in konuşması dinleyicileri şoke ederken, bazı duraklama anlarında salondan gelen cılız alkış sesleri de adeta Başkan Yardımcısı'nın sözlerinin Avrupalı seçkin dinleyicilerde yarattığı rahatsızlığı ispatlamaktadır. Bu yazıda, J.D. Vance'in konuşması ve yeni dönem ABD-Avrupa ilişkileri değerlendirilecektir.
J.D. Vance'in Münih Konuşması: Avrupa'ya Meydan Okuyan Liberter Aşırı Sağ Çizgi
Konuşmasına teşekkürle başlayan genç Başkan Yardımcısı, geçtiğimiz yıl Senatör olarak katıldığı Münih Güvenlik Konferansı'na bu defa ABD Başkan Yardımcısı olarak katılmaktan duyduğu mutluluğu ifade ederken, konuşmasının temasını ülkesi ABD ile Avrupa ülkeleri/Avrupa Birliği (AB) arasında son yıllarda oluşan fikir ve ifade hürriyeti ile ortak değerler (shared values) konusundaki farklılıklara ayıracağını söylemiştir. Vance'e göre, Avrupa'da son yıllarda ABD ile paylaşılan ortak değerler, yani fikir ve ifade hürriyeti ile demokratik uygulamalar konusunda bir gerileme yaşanmaktadır. J.D. Vance, Avrupa'nın geleceğini tehdit eden temel unsurun da Rusya veya Çin değil, yaşlı kıtanın içerisinde son dönemde gelişen ve demokrasinin uygulanması için ciddi tehdit oluşturan devlet müdahaleleri olduğunu iddia etmektedir. Vance, bu görüşüne dayanak olarak da Romanya'da 2024 yılı sonunda düzenlenen ve aşırı sağcı bağımsız aday Călin Georgescu'nun ilk turu önde tamamlamasının ardından ikinci tur öncesinde Romanya Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Cumhurbaşkanlığı seçimini anlatmaktadır. Vance'e göre, Rusya'nın müdahale ettiği gerekçesiyle Romanya'da seçimin iptal edilmesi, Avrupa'da başka ülkelerde de (örneğin Almanya'da AfD'nin olası seçim zaferi durumunda) aşırı sağ veya diğer marjinal akımların demokratik yoldan iktidara gelmesi durumunda benzer şeylerin yapılabilmesine emsal teşkil etmesi açısından son derece riskli ve demokrasi adına olumsuz bir gelişmedir. Trump yönetiminin Avrupa güvenliğini önemsediğini ve Avrupa'nın kendi kendini savunabilenecek güce erişmesini istediğini de belirten ABD Başkan Yardımcısı, bu gidişatı Avrupa'nın demokratik değerlerinden geri çekilmesi (retreat) olarak yorumlamaktadır. Vance, bu durumun Amerika'nın liberter ve demokratik değerleriyle uyuşmadığını da sözlerine eklemektedir.
ABD ile Avrupa'nın halen aynı takımın parçası olduklarını düşündüklerini belirten Vance, Avrupa'da olduğunu iddia ettiği demokratik gerilemeye dair başka örnekler de sunarak argümanını güçlendirmeye çalışmaktadır. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve ona yakın komünist grupların uyguladığı politikaları hatırlatan Vance, AB'nin benzer bir yola girmemesi gerektiğini ima etmekte ve şaşırtma, hata yapma, icat etme ve inşa etme özgürlüklerinin hiçbir koşulda kısıtlanmaması gerektiğini söylemektedir. Bu şekilde radikal bir ifade özgürlüğü savunusu yapan J.D. Vance, insanların nasıl düşüneceği, nasıl hareket edeceği ve nasıl hissedeceği gibi konularda onları tamamen özgür bırakmak gerektiğinin altını çizmekte ve bu anlamda devlet müdahalesine karşıt bir pozisyon almaktadır. Bu bağlamda Avrupa Birliği yetkililerinin çeşitli dönemlerde sosyal medyayı kısıtlama taleplerini eleştiren Vance, bu şekilde devlet müdahalelerinin başlaması durumunda, ilerleyen dönemde Avrupa kıtasında ifade özgürlüğünün ciddi risk altına girebileceğini savunmaktadır.
Başkan Yardımcısı Vance'in bu konudaki liberter duruşu öylesine radikaldir ki, kendisi İsveç'te Kuran-ı Kerim yaktığı için hapsedilen bir Hıristiyan din adamının durumunu gündeme getirmekte ve bu eylemi de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmektedir. Vance'in verdiği bir diğer ilginç örnek de Birleşik Krallık'tandır. Vance, Kasım 2022'de -geçmişte kürtaj nedeniyle bir çocuklarının ölümüne sebep olduğunu düşündüğü için- bir kürtaj kliniğinin yakınında üç dakika dua etmek için durduğunda memurlar tarafından yapılan bir sorgulamanın ardından Bournemouth Sulh Ceza Mahkemesi'nin şok edici kararıyla suçlu bulunan Adam Smith-Connor'ın durumunu gündeme getirmekte ve devlet müdahalelerinin barışçıl ve duygusal bir eylemi bile nasıl kısıtlayabileceğini göstermektedir. İskoçya'daki bazı yasal uygulamaları da sert şekilde eleştiren J.D. Vance, fikir/ifade ve vicdan özgürlüğü konusundaki hassasiyetini gözler önüne sermekte ve önceki Demokrat ABD Başkanı Joe Biden döneminde sosyal medya şirketlerine dezenformasyon nedeniyle yapılan baskıları da eleştirmektedir. Vance'e göre, siyasi doğruculuk veya nefret söylemlerini önlemek adına ve dezenformasyonu önlemek bahanesiyle devlet eliyle yapılan baskılar bir noktada demokrasi aleyhine bir unsur haline gelebilir. Bu iş öyle kısıtlayıcı bir hâl alabilir ki, Feminizm karşıtı bir yorum dahi kadın düşmanlığı (misogyny) kapsamına sokularak ifade hürriyeti engellenebilir. Bu nedenle, ülkesi ABD'de "kasabanın yeni şerifi" olan Donald Trump yönetiminin sosyal medya da dahil olmak üzere her türlü ortamda özgürlükleri sonuna kadar savunacağını iddia eden J.D. Vance, bu konuda Avrupa'nın ise kendilerinden farklı bir konumda kaldığını düşünmektedir. Sorunlara rağmen, ifade hürriyetinin her şekilde korunması durumunda insanların doğru kararlar alacaklarını ve demokrasilerin çökmesi gibi bir risk olmadığını da belirten Vance, Münih Güvenlik Konferansı organizatörlerini de eleştirmekte ve etkinliğe Avrupa'daki aşırı sol ve aşırı sağ popülist partilerin temsilcilerinin katılmalarına izin verilmemesinden yakınmaktadır. Başkan Yardımcısı, bu durumun Sovyetler Birliği ve komünist dönemi anımsatan büyük bir gerileme olduğunu da sözlerine eklemektedir.
Konuşmasının son bölümünde Avrupalı devletlerin güvenlik harcamalarını yükseltmelerini desteklediklerini kaydeden Vance, sarkastik bir şekilde Avrupalıların "burden-sharing" (külfet paylaşımı) terimini duymamış olabileceklerini, ama yeni dönemde kendilerinden daha fazla sorumluluk beklediklerini ifade etmiştir. Bu şekilde Avrupa'nın kendi güvenliğini sağlaması halinde ABD'nin de tehdit altında olan başka coğrafyalara odaklanabileceğini düşünen Amerikalı siyasetçi, Avrupalılarla savunulacak ortak değerler konusunda anlaşamamaları durumunda savunma bütçesini tartışmanın abes olacağını da açıkça belirtmektedir. Vance'e göre güvenliğin temel mantığı, bir devletin kendi insanlarının fikirlerinden korkmaması ve bunların açıkça ifade edilmesine olanak sağlamasından geçmektedir. Bu bağlamda Avrupalı ülkeleri ve AB'yi ciddi şekilde eleştiren ABD Başkan Yardımcısı, Trump yönetiminin bakış açısını yansıtan bu konuşmayla Transatlantik ilişkiler bağlamında sorunlu geçmesi beklenen yeni dönemin sinyallerini de vermektedir. Vance, bu son bölümde Avrupa ve ABD'de büyük bir sorun haline gelen göçmen sorununa da değinmekte ve bu konuda daha katı politikalar uygulamak gerektiğinin altını çizmektedir. Başkan Yardımcısı, bu konuda Avrupalı liberal ve sol siyasetçileri de suçlayarak, onların yakın geçmişteki hatalı politikaları nedeniyle sorunun kangren haline geldiğini vurgulamaktadır. Vance, Almanya'da son dönemde yaşanan birkaç terör olayını da bu kapsamda gündeme getirmektedir. Konuşmasının sonunda dinleyicilerden iyi bir alkış alan J.D. Vance, yine de oldukça tartışmalı ve olay yaratan bir konuşmayla etkinliğe damgasını vurmuştur.
Sonuç
ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in Münih Güvenlik Konferansı konuşması değerlendirildiğinde, ABD ile Avrupa arasında son yıllarda demokrasi ve ifade hürriyeti gibi kritik konularda oluşan derin çatlakları yansıtan önemli ve çatışmacı bir konuşma olduğu söylenebilir. Bu bağlamda nesnel bir değerlendirme yapmak gerekirse; Vance'in gündeme getirdiği barışçıl kürtaj protestosu veya Romanya'da demokratik seçimlerin iptali gibi konularda haklı olabileceğini söylemek gerekirse de, Kuran-ı Kerim yakma eylemlerinin ya da toplumsal infiale neden olan provokatif söylemlerin demokrasi ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmesinin hatalı olacağını düşünüyorum. Bu nedenle, ABD bu konuda çok uç bir pozisyonu temsil ederken, Avrupa'nın pozisyonunun çok daha dengeli ve Müslüman toplumlar ve devletlerle ilişkiler açısından yapıcı olduğu söylenebilir. Avrupa'nın da kuşkusuz aşırı bürokrasi ve devletçi kültür vs. gibi eleştirilecek bazı unsurları olsa da, Kuran- Kerim yakmayı ve Müslümanları kışkırtmayı doğal ve bir tür özgürlük olarak görmenin de asla kabul edilmemesi gerektiğini belirtmem gerekiyor. Bu bağlamda, Vance'in konuşmasını ABD'nin Avrupa'daki AB karşıtı popülist sağ veya aşırı sağ hareketlere destek vereceği yeni dönemin ön sinyali olarak da değerlendirmek mümkündür ki, bu da Brüksel-Washington hattında gerilimli bir döneme işaret etmektedir. Bundan en çok fayda sağlayacak devlet ise kuşkusuz Rusya olacaktır. ,
Sonsöz, ifade hürriyeti hakikaten de en değerli ve önemli hak olsa da, bu hakkın kötüye kullanılması halinde oluşacak toplumsal sorunlara yönelik çeşitli önlemler geliştirmek de kuşkusuz devletlerin görevidir. Bunu istismar eden devletler olursa, bu konuda da halkın devreye girmesi ve demokrasiye sahip çıkması gerekmektedir.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder