RAND Corporation veya kısaca RAND[1], Amerika
Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri için araştırma ve geliştirme yapması
maksadıyla 1946 yılında Project RAND ismiyle Douglas Havacılık Şirketi
tarafından Santa Monica’da kurulmuş, daha sonra ise 1948 yılında ana şirket
bünyesinden ayrılmış, kâr amacı gütmeyen ve dünya çapında tanınan bir siyasi
strateji ve düşünce kuruluşudur.[2] Organizasyon,
ABD hükümetine milli güvenlik konularında stratejiler üretme konularındaki
çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Kuruluş, eğitim, sağlık, hukuk ve bilim
alanlarında da araştırmalar yapmaktadır. RAND’ın yaklaşık 1.700 çalışanı vardır
ve Santa Monica, Kaliforniya (merkezi), Washington D.C., Pittsburgh, Pennysylvania
(Carnegie Mellon Üniversitesi ve Pittsburgh Üniversitesi’ne bitişik), Cambridge
(İngiltere) ve Brüksel (Belçika’da) ofisleri bulunmaktadır. Kuruluşun, ayrıca uzmanlık
alanlarına göre kurulmuş bazı enstitüleri de bulunmaktadır. Örneğin, Jackson
Missisippi’de ve New Orleans Lousiana’da Körfez Eyaletleri Politikaları
Enstitüsü ve 2003 yılından beri de Doha’da (Katar) RAND-Katar Politikaları
Enstitüsü bulunmaktadır. Başkanı Michael D. Rich olan kuruluşun yayınladığı
raporlar, zaman zaman Türkiye’yi de ilgilendiren birçok kritik konuda çok
önemli bilgiler içermektedir. Bu raporlardan bir yenisi, çok kısa bir süre önce
yayınlanan Alireza Nader, Larry Hanauer, Brenna Allen ve Ali Scotten imzalı ve
“Regional Implications of an Independent
Kurdistan” başlıklı (Türkçesiyle “Bağımsız Kürdistan’ın Bölgesel Etkileri”)
rapordur.[3] Bu
yazıda, bu rapor Türkçe’ye çevrilecek ve burada seslendirilen fikirler
eleştirilecektir.
RAND Corporation logosu
Rapor, adı üzerinde, Kuzey
Irak’ta bulunan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlığını ilan etmesi
durumunda bunun yakın coğrafyasında nasıl algılanacağını araştırmaktadır. Bu
bağlamda, yazarlar, Irak’ın geri kalanı, Türkiye ve İran’ın olası bir
bağımsızlık durumunda nasıl tepki vereceğini saptamaya çalışmaktadırlar. 158
sayfalık rapor, konu hakkında pratik bilgiler içeren faydalı bir çalışma olarak
dikkat çekmektedir. Ayrıca yazarlara göre (2016: 1-2), raporda bağımsız bir
Kürdistan kurulacaktır düşüncesi savunulmamakta veya buna destek olunmamakta;
sadece böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde neler olabileceği hakkında fikir
egzersizi yapılmaya gayret edilmektedir.
“Giriş” bölümünde, ABD’nin son
dönemde İran nükleer programı konusunda bu ülke ile yapılan anlaşma ve IŞİD
tehlikesini dengelemek gibi hedeflere odaklandığı belirtilerek, Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’nin de çok önemli bir konu olduğu hatırlatılmaktadır. Kürtlerin
Birinci Körfez Savaşı öncesinde Kuzey Irak’ta de facto olarak yakaladıkları bağımsızlık, aslında o günden beri
daima gündemdedir. Saddam Hüseyin devrildiğinden beri de bu konuda çok büyük
hızla aşama kaydedilmiş; her ne kadar Bağdat’a federal devlet yapısı içerisinde
bağlı kalınsa da, bağımsızlık yönünde hemen hemen her şey ayarlanmıştır. Zira
Celal Talabani’nin Cumhurbaşkanı olarak Bağdat’ta bulunması Kürtlerin konumunu
güçlendirmiş; Kuzey Irak’taki Mesut Barzani otoritesinde de bir devlet yapısına
erişilmiştir. Irak’ın önceki Dış İşleri Bakanlarından Hoşyar Zebari’ye göre
ise, “IŞİD tehdidi nedeniyle öncelikle değişmiş ve bağımsızlık konusu bir
kenara konulmuş, ama bundan vazgeçilmemiştir” (2016: 3). Bu doğrultuda, ilk
bölümde çeşitli senaryolar tartışılmıştır.
Senaryolar
İlk senaryo (2016: 6-7),
Kürtlerin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmelerine dayanmaktadır. Bu
durumda; Kuzey Irak’ta yeni kurulacak devlete tüm dünyadaki Kürtlerden destek
gelecek, ama Kürt bölgesinde yaşayan Arap ve Türkmenler de bu durumdan
hoşnutsuz olabileceklerdir. Merkezi Irak devletinin başkenti Bağdat’ın bu
duruma tepkisi ise sert olacak ve bağımsızlık ilanı yasadışı ilan edilerek,
ülkenin gelir kaynakları engellenmeye çalışılacaktır. Ankara ise, bu duruma çok
temkinli yaklaşacak ve Bağdat ile arasını bozmadan neler yapabileceğini
hesaplayacaktır. İran’ın tepkisi ise Ankara’dan daha sert olacak ve bağımsızlığa
açık olarak karşı çıkan İran, kendi Kürt nüfusunun hareketlerini de yakından
gözlemlemeye başlayacaktır. 2014 yazında gerçekleşmesine ramak kalan bu
senaryo, yakın gelecekte de her an olabilir.
İkinci senaryo (2016: 7-8), Irak’ta
kaosun artması ve IŞİD tehdidi ve İran’ın artan etkisi nedeniyle ekonominin
bozulmasının sonucu olarak, Bağdat’ın Kuzey Irak’a maaş ödemelerini de
gerçekleştirememesi durumunda, Erbil’in yine tek taraflı bağımsızlık ilan
etmesi şeklindedir. Bu senaryoya göre; Bağdat bağımsızlık ilanına tepki göstermesine
karşın buna karşılık verebilecek bir gücü olmayacak, Türkiye ise, Suriye
Kürtlerine baskı yapılması ve enerji anlaşmalarında işbirliği karşılığında bu
yeni devleti tanıyacak ilk ülke olacaktır. Diğer ülkeler de, zamanla bağımsız
Kürdistan’ın önlenemez olduğunu düşünerek, bu ülkeyi tanımaya başlayacaklardır.
İran ise, bu konudaki çekincelerini korumaya devam edecektir. Bu senaryo da
yakın gelecekte ekonomik ve siyasi istikrarın daha da bozulması durumunda mümkün
olabilir.
Üçüncü senaryo (2016: 8-9), Kuzey
Irak’ın petrol gelirlerini arttırarak siyasi özerkliğini ve ekonomik
bağımsızlığını sağlamlaştırması ve Ankara ve Tahran’la yeni siyasi bağlar da
kurarak, bağımsızlık konusunu Bağdat ile müzakere edebilir hale getirmesi
ihtimaline dayalıdır. Bu durumda, Bağdat, daha fazla toprak kaybını önlemek ve
yeni komşusu ile düşman olmamak için bağımsızlık konusunda müzakereyi kabul
edebilecektir. Belki de en barışçıl sonuçları olacak bu senaryonun kısa vadede
gerçekleşmesi ise daha zor gözükmektedir. Zira Kuzey Irak’ın yaptığı büyük
aşamaya rağmen, siyasi ve ekonomik bağımsızlık için altyapısı henüz tam
anlamıyla oturmuş değildir.
Kürt Milliyetçiliği
Bu senaryoların hepsinde Kürt
milliyetçiliği ve Kuzey Irak’ın bağımsızlık ilanı temel etkendir. Ancak bu durumda,
Irak dışındaki Kürtlerin ne tepki vereceği henüz bilinmemektedir. Suriye, İran
ve Türkiye’de de sayıları milyonları bulan Kürtler, Kürt milliyetçiliğinin
etkisiyle bağımsız Kürdistan’a katılmak isteyebilirler. Ancak bu durum,
özellikle Ankara ve Tahran’da endişelere neden olup, bu devletleri sert
politikalara yönlendirebilir. Bağdat ise, diğer başkentlerdeki bu tepkileri de
kendisine destek haline getirerek, Kürt bağımsızlığına engel olmak için çeşitli
adımlar atabilir. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin Büyük
Kürdistan olarak bilinen plana destek olması şu an için ihtimal dışı
gözükmektedir. Zira kendisini pan-Kürdist bir lider olarak tanımlasa da,
Barzani, bölgesinin Türkiye’ye olan siyasi ve ekonomik bağımlılığı nedeniyle bu
ülke ile iyi geçinmeye çalışmakta ve Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtleri ve onların
desteklediği terör örgütü PKK’yı resmi olarak desteklememektedir. Barzani, bir
ara Suriye Kürtlerine destek verse de, Ankara’dan gelen tepkiler sonrasında
onların bağımsızlığı konusunda da herhangi bir destek açıklaması yapmamıştır.
Buna karşın, bağımsızlık ilanı durumunda Barzani ve Kuzey Irak’ın Kürt
milliyetçiliğinin gözdesi olacağı ve diğer Kürtler için bir cazibe merkezi
haline geleceği açıktır.
Arka Plan
4 ülkeye yayılmış yaklaşık 30
milyonluk nüfuslarıyla, Kürtler, ABD ve Avrupa’da da diyaspora toplulukları
olan önemli bir Ortadoğu kavmidir. Kürtlerin tarihi çok eskilere kadar uzansa
da, Kürt kimliğinin ayrı bir millet kimliği olarak oluşması son 100 yılda
gerçekleşmiştir. Sorani ve Kırmançi şeklinde iki temel lehçesi olan Kürtçe
dışında, kendilerine özgü mutfakları, giysileri ve dansları da Kürt milli
kimliğinin önemli parçalarıdır. Bugün Ortadoğu’da devam eden kaos, Kürtlere
bağımsızlık ilanı konusunda aslında yardımcı olan bir faktördür. Zira IŞİD
nedeniyle merkezi hükümetler başta Bağdat olmak üzere zayıflarken, Kürtler de
Kuzey Irak’ta özerkliklerini her geçen gün arttırmaktadırlar.
En Önemli Bulgular
Raporun en önemli bulguları şöyle
özetlenebilir:
- Kuzey Irak’ta Kürtlerin bağımsızlık ilanı Bağdat’ın
otoritesine karşı bir hamle olacak ve Bağdat’tan tepki görecektir. Buna karşın,
Irak merkezi hükümetinin Kürtlere karşı kullanabileceği unsurlar sınırlıdır.
- Kürtlerin tek taraflı bağımsızlık ilanı, Bağdat ve
Erbil’in arasını açarak, tehlikeli gelişmelere neden olabilir. Lakin zamanla
oluşan ve uzlaşıya dayalı bir ayrılık, olumsuz sonuçları minimuma indirip, her
iki tarafa da daha fazla fayda sağlayabilir.
- Kuzey Irak’taki Kürt bağımsızlığı süreci pan-Kürdist
bir nitelik kazanırsa, bu durum Tahran ve Ankara’nın da sürece olumsuz olarak
katılmalarını ve Bağdat’ın bu iki ülke ile koordineli olarak Kürtlere karşı
daha etkin olabilmelerini sağlayacaktır.
- Bir zamanlar Kürt bağımsızlığına en sert karşı çıkan
ülke olan Türkiye, şimdilerde Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile çok yakın siyasi
ve ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. Türkiye açısından Kuzey Irak Kürtlerinin
yavaş ve istikrarlı adımlarla bağımsızlığa yürümeleri olumlu bir gelişmedir;
ama ani bir bağımsızlık ilanı ve pan-Kürdist politikalar Ankara tarafından
olumsuz algılanacaktır.
- Bağımsız Kürdistan konusunda Tahran’ın tepkileri
Ankara’ya kıyasla çok daha serttir. Lakin İran bile, Kuzey Irak’taki bağımsız
bir devlet kendi Kürtlerini olumsuz olarak etkilemeyecekse, buna o kadar sert tepki
vermeyebilir.
Sonuç
RAND tarafından yayınlanan Alireza
Nader, Larry Hanauer, Brenna Allen ve Ali Scotten imzalı ve “Regional Implications of an Independent
Kurdistan” başlıklı rapor, bağımsız Kürdistan konusunda son aylarda gündeme
gelen tartışmaları ve bazı senaryoları içeren bir çalışmadır. Rapor, faydalı
kabul edilebilecek olmasına karşın oldukça eksiktir. Zira bağımsız Kürdistan
konusu, Irak, İran ve Türkiye denklemi ile açıklanabilecek ölçekte bir konu
değildir; çıkarlar ve etkiler bağlamında uluslararası hatta küresel bir
meseledir. Konuya doğrudan müdahil olan aktörler arasında Amerika Birleşik
Devletleri, Rusya Federasyonu, İsrail gibi bölgesel ve küresel anlamda etkili
ülkeler ve büyük enerji şirketleri de vardır. Dolayısıyla, bu raporun temel
eksikliği, Kürt bağımsızlığı konusunda küresel bakışın eksik kalmasıdır. Yine
raporda eksik kalan bir unsur, Kürt-Türk yakınlaşmasını sağlayan din ve tarikat
olgusunun işlenmemesidir. Oysa Nakşilik ve Nurculuk gibi Türk ve Kürtler
arasında yaygın olan ve bu iki halkı birbirine bağlayan İslami hareketler, bu
toplumların yakınlaşmasında ve düşmanlık algısının kırılmasında gelişen
ekonomik ilişkiler kadar etkili olan bir diğer faktördür. Bu doğrultuda,
Türkiye ve İran ve Kürtler ile İran arasında artan mezhepçi rekabet de
görmezden gelinmektedir. Sünni mezhebine mensup Hanefi Türkler ve büyük ölçüde diğer
bir Sünnilik kolundan olan Şafiliğe mensup Kürtler, özellikle de sağcı İslamcı
gruplar açısından, İran’ın Şii yayılmacı politikalarından da rahatsızlık duyabilir
ve bu ülkeye karşı Sünni Araplarla birlikte daha ortak çizgide politikalar
geliştirebilirler. Son olarak, bağımsız Kürdistan ihtimali durumunda bir savaş
riski her zaman olduğu için, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve bölgedeki
ülkelerin askeri kapasitelerinin de araştırılması ve karşılaştırmalı olarak
incelenmesi gerekir. Raporda, Kürtlerin bağımsızlık ilanı konusunda
cesaretlerini kıran bu faktör de görmezden gelinmiştir. Zira askeri açıdan
Kürtlere kıyasla çok daha güçlü olan Tahran ve Ankara, bir savaş durumunda
bağımsız Kürdistan’ı daha yeni doğmuşken boğma potansiyeline sahip ülkelerdir.
Bu eksiklikler dışında, rapor, faydalı bir zihin egzersizi olarak
değerlendirilebilir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan
ÖRMECİ
[1] Resmi web sitesi için; http://www.rand.org/.
Wikipedia - https://en.wikipedia.org/wiki/RAND_Corporation.
[2] Kuruluş hakkında bilgiler
buradan alınmıştır; https://tr.wikipedia.org/wiki/RAND_Corporation.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder