20 Kasım 2013 Çarşamba

ABD-İsrail Gerginliği?


İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilerin uğradığı büyük soykırım (Holokost) sonrasında kurulan İsrail’in korunması ve güvenliği, bu tarihten itibaren Amerika Birleşik Devletleri ve Batı dünyasının en önemli önceliklerinden birisi olmuştur. Psikolojik-ideolojik açıdan çok önemli olan ilişkilerin, Batı dünyası açısından zamanla gelişen stratejik bir boyutu ise; Orta Doğu’da güvenilir ve askeri açıdan güçlü bir müttefik sahibi olmak ve Filistin krizi başta olmak üzere, bu bölgede uzun süreli çatışmalar başlatarak, savunma endüstrisinin yeni silah satışları için uygun bir ortam yaratmak olmuştur. Kimilerine göre bu durum, özellikle yeni-muhafazakârlar (neo-conservatives) açısından Evanjelizm’e dayalı dini-kutsal bir nitelik de taşımaktadır. Ancak son yıllarda bu klasik şablon, özellikle de ABD Başkanlığına Barack Obama’nın seçilmesinin ardından değişmeye başlamış gibi gözükmektedir. Bu yazıda son dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nde önemli bir tartışma konusu haline gelen ABD-İsrail gerginliğine dikkat çekeceğim.
John J. Mearsheimer ve Stephen M. Walt’un 2008 yılında yayınladıkları ve güçlü ikili ilişkilere eleştirel yeni bir bakış açısı getiren “The Israel Lobby and the U.S. Foreign Policy”[1] adlı kitap sayesinde ilk kez bu derece popüler bir konu haline gelen ABD-İsrail gerginliği ve İsrail’in Amerikan dış siyaseti ve güvenlik politikasındaki yoğun etkisi, başlarda daha çok bir komplo teorisi şeklinde algılanmış, ancak ilerleyen yıllarda yaşanan bazı gelişmelerle kitaptaki tezler bir ölçüde doğrulanmıştır. Örneğin, Ocak 2009’da göreve gelen Obama’nın Filistin sorunuyla ilgili barışçıl önerilerini Benjamin Netanyahu hükümetinin hemen geri çevirmesi, bu konuda ilk dikkat çekici gelişme olmuştur. Arap Birliği’nin Haziran 2007′de oluşturduğu Arap Barış Planı’nı Obama’nın cesaretlendirmesiyle revize eden Ürdün Kralı Abdullah’ın Netanyahu tarafından refüze edilmesi ise, ilişkilerde yaşanan gerginlik açısından ikinci büyük kanıtı oluşturmuştur.[2] 2010 Eylül’ünde Obama’nın Beyaz Saray’da Netanyahu-Abbas-Mübarek-Abdullah’la gerçekleştirdiği ve Filistin müzakerelerini yeniden başlatmayı öngören inisiyatifi de, hatırlanacağı üzere Netanyahu hükümetince engellenmiştir. 2010 yılına geldiğimizde ise, İsrail’in Washington Büyükelçisi Michael Oren, ülkesi ile ABD arasındaki ilişkilerin “son 35 yıl içindeki en ciddi krizle karşı karşıya olduğu”nu söylemiştir.[3] ABD’nin o dönemdeki Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu arayarak, İsrail’in Doğu Kudüs’te Ramat Şlomo’da yapımı öngörülen 1600 konutluk yeni bir projeye onay vermesinden dolayı şiddetli eleştirilerde bulunmasının ardından patlak veren bu kriz; birçoklarına göre 1975 yılında dönemin Başbakanı İzak Rabin ile ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger arasında Sina Yarımadası’ndan kısmen çekilmeye yönelik ABD talepleri sırasında patlak veren uzlaşmazlıktan bu yana ikili ilişkilerde yaşanan en ciddi krizdir.[4] İki ülke arasındaki güvensizlik o dönem öyle ciddi boyutlara ulaşmıştır ki, eski bir CIA çalışanı ve tanınmış bir siyasal analist olan Michael Scheuer, İsrail’in ABD’de yoğun istihbarat faaliyetleri yürüttüğünü ve Amerikan teknolojisini çaldığını iddia etmiştir.[5]
İsrail-Filistin sorunu ve İsrail’in Arap ülkeleriyle ilişkileri açısından yaşanan bu krize eklemlenen bir diğer halka ise, her iki ülkenin de tehlikeli olarak gördüğü, ancak buna yönelik geliştirilmesi gereken stratejiler konusunda henüz mutlak bir uyuma ulaşamadıkları anlaşılan İran nükleer programı olmuştur. Obama yönetimi, bugüne kadar bu meselenin diplomatik yollarla çözülmesini istediğini defalarca belli etmiş ve sürekli İran’ı vurmakla tehdit eden Netanyahu yönetimine karşı durmuştur. Amerikan Başkanlık seçimlerinde Netanyahu hükümetinin çok açık bir şekilde Cumhuriyetçilerin adayı Mitt Romney’e destek çıkması da, ikili ilişkileri Obama’nın yeniden seçilmesinin ardından germiştir.[6] Gerginliğin bir diğer boyutu ise; 2012 yılında İsrailli bir milletvekili heyetinin, Washington yönetiminin bu grupta yer alan bir İsrail milletvekiline vize vermemesi üzerine ABD seyahatini iptal etmesi olmuştur. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, amacı Arapları İsrail’den kovmak olan ve 1990 yılında öldürülen Meir Kahane’nin öğretisine bağlı olduğu belirtilen Ulusal Birlik Partisi (Haihud Haleumi) milletvekili Michael Ben-Ari’ye vize vermemesiyle başlayan bu kriz de, ikili ilişkilerin geldiği olumsuz noktanın görülmesi açısından manidar olmuştur.[7] İran’ın nükleer programıyla ilgili, tüm çalışmalara rağmen bugün de iki ülke kamuoylarında bazı farklılıklar olduğu Pew Research’ün son araştırması ile ortaya çıkmıştır. Bu araştırmaya göre; Amerika’da İran hakkında oldukça olumsuz fikir sahibi olanlar yalnızca yüzde 42 iken, İsrail’de bu oran yüzde 75 dolaylarındadır.[8] Ancak İran’ın nükleer güce ulaşmasına karşı çıkanların oranına baktığımızda, yüzde 93 (ABD) ve yüzde 96 (İsrail) gibi oldukça yakın oranlar söz konusudur. Son olarak, İsrail’de İran’ın nükleer güce ulaşmasını engellemek için bu ülkeye askeri müdahale yapılmasını destekleyenlerin oranı yüzde 68 iken, ABD’de de yine yüzde 64 gibi yüksek bir orandadır.[9] Bu da, İran’a temel bakışta bazı farklılıklar olmasına karşın, bu ülkenin nükleer silaha ulaşması konusunda iki ülke kamuoyları arasında halen ortak bir algılama olduğunu göstermektedir. İran’la Cenevre’de yapılan görüşmelerin tüm umutlara rağmen sonuçsuz kalması[10] ise, ABD’de sertlik yanlısı çevrelerin önümüzdeki dönemde yeniden güçlenebileceği izlenimini yaratmaktadır.
Son olarak, ABD-İsrail ilişkilerinin bir lider ya da partinin etkisi ile kolay kolay değişmeyecek ölçekte hayati olduğunu, ancak ABD’nin Irak Savaşı sonrası oluşan kötü imajı nedeniyle son yıllarda dış politikada daha temkinli ve sorumlu davranması gerektiği olgusuna, İsrail’in sağ çevrelerinin henüz yeterince adapte olamadığını belirtmek gerekir. En ilginç olan ise; İran’ın nükleer programı konusundaki anlamsız inadı nedeniyle, bu durumun yeniden eski çizgisine dönmesinin yakın gelecekte yüksek olasılıklı gözükmesidir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Başkanı

[2] Detaylar için; Deniz Tansi (2013), “İsrail’de Yeni Dönem ve Obama’nın Ziyareti”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/israilde-yeni-donem-ve-obamanin-ziyareti/.
[3] “İsrail-ABD arasında 35 yılın en ciddi krizi”, Ntvmsnbc, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://www.ntvmsnbc.com/id/25069541/.
[4] “İsrail-ABD arasında 35 yılın en ciddi krizi”, Ntvmsnbc, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://www.ntvmsnbc.com/id/25069541/.
[5] Konuşmayı izlemek için; “Michael Scheuer – Israel Is Spying On The U.S., Stealing Technology”, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://www.youtube.com/watch?v=y1-_mpskz0A&feature=related.
[6] “Reality bites for Benjamin Netanyahu after he threw his solid support behind Mitt Romney”, The Independent, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://www.independent.co.uk/news/world/middle-east/reality-bites-for-benjamin-netanyahu-after-he-threw-his-solid-support-behind-mitt-romney-8294432.html.
[7] “İsrailli vekillerin ABD ziyareti iptal!”, CNN Türk, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://www.cnnturk.com/2012/dunya/03/13/israilli.vekillerin.abd.ziyareti.iptal/652935.0/index.html.
[8] “American-Israeli friction on Iran is evident in public opinion”, Pew Research Center, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://www.pewresearch.org/fact-tank/2013/11/20/american-israeli-friction-on-iran-is-evident-in-public-opinion/.
[9] “American-Israeli friction on Iran is evident in public opinion”, Pew Research Center, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://www.pewresearch.org/fact-tank/2013/11/20/american-israeli-friction-on-iran-is-evident-in-public-opinion/.
[10] “İran’ın nükleer programı: Cenevre’deki görüşmeler sonuçsuz kaldı”, Zaman, Erişim Tarihi: 21.11.2013, Erişim Adresi: http://www.zaman.com.tr/dunya_iranin-nukleer-programi-cenevredeki-gorusmeler-sonucsuz-kaldi_2165104.html.

Hiç yorum yok: