İttihat ve Terakki dönemi hakkında yazılan eserler genellikle Osmanlı’nın yıkımına neden siyasi gelişmeler ve savaşlar ile “triumvira” yönetimi liderlerinin hayat hikayeleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Son dönemde artan “sözde Ermeni soykırımı” iddiaları nedeniyle “tehcir” meselesi üzerine de pek çok yayın yapılmıştır. Ancak İttihat ve Terakki döneminin atlanan veya görmezden gelinen bir diğer çok önemli unsuru bu dönemde hakim olmaya başlayan ve Kemalist Devrim’e de kaynaklık etmiş modernleşme anlayışı ve çabalarıdır. Bu yazıda kısaca İttihat ve Terakki döneminde yapılan reformları anlatmaya çalışacağım.
Dağılmakta olan bir imparatorluğu kurtarmak için büyük bir azimle ve sert metodlarla hareket eden İttihat ve Terakki hareketi, üst üste alınan ağır yenilgiler ve büyük toprak kayıplarının yarattığı travmatik atmosfer içerisinde, devletin kurtuluşu için gerekli olan reçeteyi her alanda çağdaşlaşmak ve dönemin ileri Batı medeniyetini yakalamak olarak görmüş ve bu nedenle çeşitli alanlarda reform paketlerini uygulamaya sokmuşlardır. Feroz Ahmad’in çok doğru bir şekilde tespit ettiği şekilde İttihatçılar bu kaos ortamında devleti yeniden canlandırmak ve dünya devletleri arasında söz sahibi yapabilmek için adeta kumar oynuyor ve “ya hep, ya hiç” mantalitesiyle hareket ediyorlardı (Ahmad, “İttihat ve Terakki 1908-1914”, sayfa 190). Ancak çağdaşlaşma çabalarının yabancı devletlerin çıkarlarıyla çatışması nedeniyle İttihatçılar dış ve iç politikada büyük zorluklarla karşılaşıyor ve içeride karşılaştıkları -dışarıdan da büyük destek bulan- dine dayalı liberal propaganda karşısında baskıcı yöntemler uygulamaktan kaçınmıyorlardı. İttihat ve Terakki yönetimin çağdaşlaşma anlamında attığı en önemli adımlardan birisi kuşkusuz 9 Eylül 1914 tarihinde kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırmasıdır. Bu çabaların da etkisiyle 2 Ağustos 1914 tarihinde yapılan Türk-Alman ittifakı ile Osmanlı Devleti uzunca bir süre sonra bir Avrupalı devlet tarafından eşit olarak kabul edilmiştir (Ahmad, “İttihat ve Terakki 1908-1914”, sayfa 191).
İttihat ve Terakki döneminin ayırt edici özelliklerinden birisi eğitim alanında yapılan reformlardır. Tanzimat döneminden başlayarak devletin Batı karşısındaki çaresizliğini ortadan kaldırmak için eğitimi bir kurtuluş yolu olarak gören Osmanlı aydınlarının etkisiyle İttihatçı dönemde eğitime büyük yatırım yapılmıştır. İttihatçı yönetim Edirne’yi kurtarmak için para bulamadığı dönemde dahi eğitim bütçesini istikrarlı bir şekilde arttırmıştır. 1908 yılında 200 bin lira olan eğitim bütçesi 1909’da 660 bin, 1910’da 940 bin, 1914’te ise 1.237.000 liraya çıkmıştır (Avcıoğlu, sayfa 274). Bu dönemde yabancı ülkelere çok sayıda öğrenci gönderilmiş, yurtdışından çeşitli alanlarda uzmanlar getirilerek eğitim kalitesi arttırılmıştır. Ordudaki subay eksiğine rağmen Birinci Dünya Savaşı sırasında askerlik çağındaki öğretmenler askerlikten muaf tutulmuştur. Halk eğitiminin gelişmesi için Milli Talim ve Terbiye, Halka Doğru ve Türk Ocakları gibi dernekler kurulmuştur. Bu derneklerin çabalarıyla İttihat ve Terakki döneminde vatandaşın eğitilmesi için sayısız konferans düzenlenmiştir. Özellikle köylüler ve kadınların bilinçlendirilmesi için özel çaba gösterilmiştir. Ayrıca yabancı okullarda Türkçe ile tarih ve coğrafya dersleri okutulması zorunlu kılınmıştır. Türk dil ve kültürüne uygun yeni okul kitapları hazırlanmış ve yabancı klasikler dilimize çevrilmiştir.
İttihat ve Terakki döneminde sanat alanında da önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz. Öncelikle 1916 yılından itibaren her yıl bir devlet resim sergisi açılmış ve devlet resim başta olmak üzere tüm sanat dallarının yaygınlaşması için büyük çaba göstermiştir. Bu nedenle İstanbul’da biri kadınlar, biri erkekler için iki konservatuar kurulmuştur. Batı müziğinin Anadolu’ya girişi de bu sayede olacaktır. Devlet tiyatronun gelişmesi için İstanbul’daki tiyatrolara maddi yardım yapmış, bir aktör yetiştirme okulu da açılmıştır. Nitekim Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru ilk Türk kadın tiyatrocuları sahne almaya başlamıştır. Ayrıca Türk mimarisi, hattatlık ve tezhip gibi alanlarda canlandırma amaçlı çalışmalar yapılmıştır. İttihat ve Terakki döneminde sanata verilen önem gerçekten çok dikkat çekicidir.
Eğitim ve sanattan öte İttihatçı dönemin en önemli özelliği modernleşme ve laikleşme açısından önemli hukuki adımların atılmış olmasıdır. 1916 yılı parti kongresinde hükümet; şeriat ve modern kanunlar arasındaki ikiliği ortadan kaldırmak için bir kanun tasarısı hazırlamış ve tasarı ezici bir çoğunlukla kabul edilmiştir (Avcıoğlu, sayfa 275). Tasarıya göre bütün Türk vatandaşları için din farkı olmaksızın evlenme esası getirilmiştir. Dinci çevrelerden gelen büyük protestolara rağmen Kuran Türkçe’ye çevrilmiş, geleneksel cuma hutbeleri Türkçe yapılmaya başlanmıştır. Dinci yayın organları kapatılmış, toplumun dinsel dogmatizm etkisinden kurtularak laikleştirilmesi süreci başlatılmıştır.
İttihat ve Terakki dönemi kadın hakları açısından da son derece önemli adımların atıldığı bir dönemdir. Bu dönemde üniversiteler ve liseler kadınlara açılmıştır. Ziya Gökalp gibi feminizm akımını ülkeye tanıtan ilerici düşünürler çarşaf ve örtünme aleyhtarı yazılarıyla kadınların çarşaflarını çıkarmasalar bile yüzlerini açabilmelerini sağlamışlardır. Enver Paşa savaşta erkeklerin yerine kadınların çalışabilmesi için bir dernek kurmuş, bu sayede ordu atölyelerinde binlerce kadın çalışmıştır. İlk kadın iş taburu bu dernek sayesinde kurulmuştur. Tabur, Birinci Ordu hizmetinde cephe gerisinde görev yapmıştır. Kadınlı erkekli sosyal toplantılara ağırlık verilmiş, toplumun gerici uygulamalardan kurtularak kadının da yer aldığı modern hayata alışması için gayret gösterilmiştir. Gregoryen takvimin kabulü, ağırlık ve uzunluk ölçülerinde birlik, dil reformu ve izcilik kanunu birçok önemli gelişme de İttihat ve Terakki döneminde yapılmıştır. Latin harflerinin kabulü düşünülmüş ancak onun yerine eski yazının çeşitli biçimlerde okunmasını engellemek amacıyla Enver Paşa tarafından Arap harflerine bağlı kalınan sınırlı ölçekte bir harf inkılabı da yapılmıştır. Yeni futbol takımlarının kurulması ve önceden kurulmuş olanlarla beraber düzenli bir şekilde maç yapar hale getirilmesi de İttihatçı dönemin getirdiği yeniliklerden birisi olmuştur.
Ekonomik alanda da milli ve çağdaşlaşmacı bir duruşu olan İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Partisi, tüm ekonomik özerklik taleplerine karşın yabancı sermayeye olan ihtiyaçlarının farkında oldukları için bu alanda çeşitli girişimlerde bulunmuş ve özellikle Japon modernleşmesinin etkisinde kalarak bu ülkeyle ekonomik ilişkileri geliştirmek istemiştir (Ahmad, “İttihatçılıktan Kemalizme”, sayfa 33). Ancak Batılı devletlerin İttihatçıların giderek kendilerine daha fazla meydan okuyan ve halkı mobilize etmeye başlayan milliyetçi cereyanından ürkmesi neticesinde yabancı sermaye destekli ekonomik kalkınma projesi başarıyla gerçekleştirilememiş ve Japonya ile hayal edilen ölçüde ilişkiler kurulamamıştır. İttihat ve Terakki döneminde mali alanda yapılan reformlarla hükümet gelirleri yükselmesine karşın, çöken devletin mirası olan büyük dış borç neticesinde ilerleyen yıllarda bütçe açık vermeye başlamıştır (Ahmad, “İttihatçılıktan Kemalizme”, sayfa 36). Ekonomide Alman sosyalist silah tüccarı Alexander Helphand’in (Parvus) fikirlerinden etkilenen İttihatçılar liberal tabuları yıkarak, kalkınmacı-korumacı bir anlayışla Müslüman-Türk burjuvazisini güçlendirmeye çalışmıştır. Tarım alanında da toprak reformu gibi devrimci projeleri olmasına karşın, ticaret ve sanayiye daha fazla önem veren İttihatçılar, gelen baskılar neticesinde tarımı modernleştirme ve ticarileştirmeye yönelik reformlarla yetinmişlerdir.
Jön Türkler ve İttihat ve Terakki hareketleri üzerine derinlemesine araştırmalar yapan Erik-Jan Zürcher’in de açıklıkla belirttiği gibi Kemalist Devrim’in Altı Ok’unu oluşturan ilkelerin temelleri devrimden on yıllar öncesinde atılmaya başlamıştır. Mesela zaten Türk toplumsal yaşantısına yabancı olmayan ancak Osmanlı İmparatorluğu döneminde kısmen gölgelenen laiklik akımının yeniden oluşması ve güçlenmesinde Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet ve Ziya Gökalp gibi aydınların büyük katkıları olmuştur (Zürcher, sayfa 47). Türk milliyetçiliği ise Kemalist Devrim öncesinde özellikle elitler arasında oldukça gelişmiş ve kendini güçlü bir şekilde ortaya koymuş bir akımdır. İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp gibi düşünürler Kemalist milliyetçiliğin resmen kabulünden çok önce onun temel motiflerini eserlerinde kullanmışlardır. Devrimcilik veya İnkılapçılık ilkesi Kemalist ideolojide İttihat ve Terakki komitacı devrimciliğinin ötesinde bir anlam kazansa da, İttihatçıların reformizminden fazlasıyla etkilenmiştir (Zürcher, sayfa 51). İttihatçıların Fransız pozitivizmi etkisinde oluşturdukları Halkçılık ilkesi ve Devletçilik anlayışı da muğlaklığına rağmen Kemalist Devrim’e önemli ölçüde ilham kaynağı olmuştur.
Tüm bu ilerici adımlardan görüldüğü üzere Kemalist Devrim’in her devrimde olduğu gibi Jakoben özellikleri bulunmasına karşın, bu devrimi gerçekleştirenler uzaydan gelmiş değildir. Prof. Şerif Mardin ve takipçilerinin Kemalizm’i “sosyal devrim” kategorisine sokmamaları ve adeta bir “saray darbesi” konumuna indirgemeye çalışmaları bu gerçeği değiştirmez. Kemalist Devrim’in izleri ve toplumsal tabanı entelektüel alanda Jön Türkler hareketinde, siyasal olarak da İttihat ve Terakki döneminde rahatlıkla bulunabilir. Zaten Norbert Von Bischoff’un da dediği gibi “Hazır olmayan şeyi, en keskin fikir dahi hayata çağıramaz ve fikrin nefesi kendisinde değmedikçe, en hazır olay şey dahi hayata kendiliğinden doğamaz” (Avcıoğlu, sayfa 277). Burada eleştirilmesi gereken nokta entellektüel dönüşüm ve sosyal değişimin Osmanlı Devleti’ndeki askeri sınıfla (saray, bürokrasi, ordu) ve tebâ (halk) arasındaki uzak mesafe, iletişimsizlik ve etkileşimsizlikten kaynaklanan merkez-çevre karşıtlığı nedeniyle dar bir alanda gerçekleştirilmiş olmasıdır. Tabii ki bu dönemdeki liderlerin vizyonları Mustafa Kemal kadar ileri de değildir. Dahası siyasal konjonktür Mustafa Kemal’in atacağı adımların o dönemde atılabilmesini imkansız kılmaktadır. Ancak Jön Türkler ve İttihat ve Terakki döneminde atılan ilerici adımlar bir anlamda toplumu ve özellikle de merkezde yer alan dar askeri, bürokratik ve entellektüel kadroları Kemalist Devrim için hazır hale getirmiştir. Bu nedenle günümüzde İttihatçı dönemin neo-liberal çalışmalarda hedef tahtası haline getirilmesinde ve çağdaşlamacı unsurlarının görülmemesinde genel olarak Kemalist Devrim’e ve modernleşmeye duyulan bir tepkiden söz etmek sanırım yanlış olmayacaktır.
KAYNAKLAR
-Avcıoğlu, Doğan, “Türkiye’nin Düzeni”, 1974, İstanbul: Cem Yayınevi
-Ahmad, Feroz, “Modern Türkiye’nin Oluşumu”, 1993, İstanbul: Sarmal Yayınevi
-Ahmad, Feroz, “İttihat ve Terakki 1908-1914”, 2004, İstanbul: Kaynak Yayınları
-Ahmad, Feroz, “İttihatçılıktan Kemalizme”, 1999, İstanbul: Kaynak Yayınları
-Zürcher, Erik-Jan, “Kemalist Düşüncenin Osmanlı Kaynakları”, 2004, “Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce cilt 2 Kemalizm”, İstanbul: İletişim Yayınları
Ozan Örmeci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder