27 Eylül 2025 Cumartesi

UPA Yazarları Sözcü Tv'de Gündemi Yorumladılar

 

Uluslararası Politika Akademisi (UPA) yazarları Prof. Dr. Ozan Örmeci ile Doç. Dr. Deniz Tansi, 27 Eylül 2025 tarihinde Sözcü Tv'de yayınlanan "Gülinay Selçuk ile Haber Bülteni" programında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyareti ve bu ziyaret temelinde Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan güncel gelişmeleri yorumladılar. Aşağıdaki linkten bu programı izleyebilirsiniz.

ABD'nin Gazze Planı Belli Oldu

 

Giriş

Hatırlanacak olursa, 80. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında düzenlenen Müslüman Liderler Zirvesi'nde Gazze krizi ABD Başkanı Donald Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı bir oturumda kapsamlı şekilde tartışılmış ve Zirve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Gazze'de yaşanan büyük krizin durdurulması ve İsrail-Filistin Sorunu'nun barışçıl şekilde çözümlenmesi adına umut dolu açıklamalar gelmişti. Nitekim çok geçmeden, ABD Başkanı Donald Trump harekete geçti ve tepki çeken "Riviera Planı"ndan sonra Gazze krizine yönelik 21 maddelik yeni bir plan açıkladı.

Trump'ın Gazze Barış Planı

Uluslarası basına yansıdığı kadarıyla, ABD Başkanı Donald Trump'ın özel temsilcisi Steven Witkoff tarafından hazırlanan Plan, şu 21 maddeden oluşuyor:

1. Gazze, komşularına tehdit oluşturmayan, radikalleşmenin ortadan kaldırıldığı, terörden arındırılmış bir bölge olacaktır.

2. Gazze, halkının yararına yeniden geliştirilecektir.

3. İsrail ve Hamas, bu öneriyi kabul ederse, savaş derhal sona erecek, İsrail Ordusu-IDF tüm operasyonlarını durduracak ve Gazze Şeridi'nden kademeli olarak çekilecektir.

4. İsrail'in anlaşmayı kamuoyuna kabul etmesinden sonraki 48 saat içinde, tüm hayatta olan ve ölen rehineler iade edilecektir.

5. Rehineler iade edildikten sonra, İsrail, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış birkaç yüz Filistinli güvenlik mahkumunu ve savaşın başlangıcından bu yana tutuklanan 1.000'den fazla Gazze sakini ile birkaç yüz Filistinlinin cenazesini serbest bırakacaktır.

6. Rehineler iade edildikten sonra, barış içinde bir arada yaşamayı taahhüt eden Hamas üyeleri affedilecek, Gazze Şeridi'nden ayrılmak isteyen üyeler ise kabul eden ülkelere güvenli geçiş hakkı tanınacaktır.

7. Bu anlaşmaya varıldığında, Gazze Şeridi'ne yardım, Ocak 2025'teki rehine anlaşmasında belirlenen kriterlerden daha düşük olmayan oranlarda aktarılacaktır. Bu kriterler arasında günde 600 kamyon yardım, kritik altyapının rehabilitasyonu ve molozların kaldırılması için ekipmanların girişine izin verilmesi yer alıyor.

8. Yardımlar, her iki tarafın da müdahalesi olmaksızın, Birleşmiş Milletler ve Kızılhaç ile İsrail veya Hamas ile ilişkisi olmayan diğer uluslararası kuruluşlar tarafından dağıtılacaktır.

9. Gazze, anlaşma sonrasında halka günlük hizmetleri sağlamakla sorumlu olacak Filistinli teknokratlardan oluşan geçici bir geçiş hükümeti tarafından yönetilecektir. Komite, ABD'nin Arap ve Avrupalı ortaklarıyla istişare ederek kurduğu yeni bir uluslararası kuruluş tarafından denetlenecektir. Komite, Filistin Yönetimi reform programını tamamlayana kadar Gazze'nin yeniden inşası için bir finansman çerçevesi oluşturacaktır.

10. Modern Ortadoğu şehirlerinin inşasında deneyimli uzmanların bir araya getirilmesi ve yatırımları çekmek ve istihdam yaratmak amacıyla mevcut planların değerlendirilmesi yoluyla Gazze'nin yeniden inşası için bir ekonomik plan oluşturulacaktır.

11. Katılımcı ülkeler tarafından müzakere edilecek indirimli gümrük tarifeleri ve erişim oranları ile bir ekonomik bölge kurulacaktır.

12. Kimse Gazze'yi terk etmeye zorlanmayacak, ancak ayrılmayı seçenlerin geri dönmesine izin verilecektir. Ayrıca, Gazzeliler burada kalmaya teşvik edilecek ve orada daha iyi bir gelecek inşa etme fırsatı sunulacaktır.

13. Hamas, Gazze'nin yönetiminde hiçbir rol oynamayacaktır. Tüneller dahil olmak üzere, saldırı amaçlı askeri altyapının yıkılması ve inşasının durdurulması konusunda taahhüt verilecektir. Gazze'nin yeni liderleri, komşularıyla barış içinde bir arada yaşamayı taahhüt edeceklerdir.

14. Hamas ve diğer Gazze gruplarının yükümlülüklerini yerine getirmelerini ve Gazze'nin İsrail'e veya kendi halkına tehdit oluşturmamasını sağlamak için bölgesel ortaklar tarafından bir güvenlik garantisi verilecektir.

15. ABD, Arap ve diğer uluslararası ortaklarla birlikte, Gazze Şeridi'ndeki güvenliği denetlemek üzere Gazze'ye derhal konuşlandırılacak geçici bir uluslararası istikrar gücü oluşturmak için çalışacaktır. Bu güç, uzun vadeli bir iç güvenlik organı olarak görev yapacak bir Filistin polis gücü oluşturacak ve eğitecektir.

16. İsrail Gazze'yi işgal etmeyecek veya ilhak etmeyecek ve IDF, yedek güvenlik güçleri Şeritte kontrol ve istikrarı sağladıkça, şu anda işgal ettiği toprakları kademeli olarak devredecektir.

17. Hamas, bu öneriyi geciktirir veya reddederse, yukarıdaki noktalar terörden arındırılmış bölgelerde uygulanacak ve IDF bu bölgeleri kademeli olarak uluslararası istikrar gücüne devredecektir.

18. İsrail, Katar'a yönelik olarak gelecekte herhangi bir saldırı düzenlememeyi kabul etmektedir. ABD ve uluslararası toplum, Doha'nın Gazze çatışmasında önemli arabuluculuk rolünü kabul etmektedirler.

19. Gazze'de nüfusu radikalleşmeden uzaklaştırmak için bir süreç oluşturulacaktır. Bu süreç, İsrail ve Gazze'deki zihniyet ve anlatıları değiştirmek amacıyla dinler arası diyalogu da içerecektir.

20. Gazze'nin yeniden inşası ilerledikçe ve Filistin Yönetimi reform programı uygulandıkça, Filistin halkının arzusu olarak kabul edilen Filistin Devleti'nin kurulması için güvenilir bir yolun koşulları oluşabilecektir.

21. ABD, barış içinde bir arada yaşama için siyasi bir ufuk üzerinde anlaşmak üzere İsrail ve Filistinliler arasında diyalog kuracaktır.

Yorum

Planı değerlendirdiğimizde, ABD Başkanı Donald Trump'ın bu defa daha gerçekçi, uygulanabilir, ayakları yere basan ve makul bir öneriyle ortaya çıktığı söylenebilir. Plan, akan kanın durdurulması ve bölgede eziyet çeken Filistinli sivillerin kurtarılması adına son derece iyi planlanmış ve İsrail Ordusu'nun bölgeden çekilerek insani yardımların hızlı bir şekilde ulaştırılması ve Gazze'de geçici bir uluslararası yönetimin kurulması gibi temel sütunlar üzerine inşa edilmiştir. Bu, Trump yönetiminin insani duruşunu gösteren ve İsrail'i kötülemek dışında herhangi bir somut şey yapmayan sözde Filistin yanlılarından çok daha fazla Filistinlileri düşünen/kurtaran bir plandır. Öyle ki, plan uygulanabilirse, hiçbir Gazzeli ülkesini terk etmek zorunda kalmayacak, ama Hamas üyeleri isterlerse buradan ayrılabileceklerdir. Ayrıca Hamas'a ülkenin geleceğinde herhangi bir rol verilmeyecek ve Filistin'in modern ve Batı karşıtı olmayan gruplarca yönetilmesi amaçlanacaktır. Ek olarak, anlaşmada, Katar'ın İsrail'in olası müdahalelerine karşı güvenceye alınması ve Filistin'in yeniden imar edilerek kalkınması durumunda Filistin Otoritesi (Mahmud Abbas) önderliğinde Filistin Devleti'nin oluşmasına yeşil ışık yakılması gibi umut veren maddeler vardır. Ayrıca uluslararası basında eski Birleşik Krallık (İngiltere) Başbakanı Tony Blair'in bu süreçte Gazze'yi yönetebileceği yazılmaktadır ki, Blair, büyük tecrübesiyle bu işi yapabilecek çapta bir isimdir.

Bu plan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyaretinin ne denli etkili ve başarılı geçtiğinin bir diğer kanıtı olmuş ve Gazzelilerin büyük trajediden kurtulmaları adına iyi bir temel oluşturmuştur. Körfez ülkelerinin maddi destekleri de sağlanabilirse, Gazze, kısa sürede yeniden kalkınabilir, insani trajediler son bulabilir ve iki devletli çözüm temelinde hızla yol alınabilir. Bu, gayet mümkün ve ABD yönetimi için de kesinlikle istenmeyen bir durum değildir. Ancak şunu iyi anlamak gerekir ki, amaçları Filistinlilere yardım etmek değil, Gazzelilerin kanı üzerinden Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Batı'yı kötülemek olan fanatikler hiçbir zaman ve hiçbir plandan mutluluk duymayacak ve eğer onların dediklerine göre hareket edilirse, ileride ortada bir Filistin Devleti'nin kalmayacağı karanlık bir gelecek senaryosu yaşanacaktır. Bu nedenle, bu planı gerçekleştirmek herkesin görevi olmalıdır...

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

26 Eylül 2025 Cuma

Cumhurbaşkanı Erdoğan Başkan Trump'la Görüştü: Türk-Amerikan İlişkilerinde Yeni Dönem

 

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'na 15. defa hitap etmek için Amerika Birleşik Devletleri'nin New York şehrine giden 12. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Filistin Sorunu'nun Gazze krizi ile ulaştığı insanlık açısından vahim noktayı tüm dünyaya duyurduğu konuşmasının ve bunu müteakiben ABD Başkanı başkanlığında BM Genel Kurulu'nda Gazze krizini görüşmek için düzenlenen Müslüman Liderler Zirvesi'nin ardından, ABD'nin başkenti Washington DC'ye geçerek, burada Beyaz Saray'da 45. ve 47. ABD Başkanı Donald Trump'la görüştü. Önceki Başkan Joe Biden döneminde Beyaz Saray'da kabul edilmemesini ülkesi adına küçük düşürücü bir durum olarak kabul eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşadığı sorunlara karşın halen dünyanın birçok açıdan lider ülkesi kabul edilen ABD'deki temaslarına büyük önem verdiğini bu vesileyle bir kez daha göstermiş oldu.

Aslında, daha önce de birçok kez gündeme gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Beyaz Saray ziyareti, son birkaç günde gelişen hızlı gayrıresmi diplomasi neticesinde kesinleşti. Öyle ki, ana muhalefet partisi CHP'nin Genel Başkanı Özgür Özel'in gündeme getirdiği üzere, ABD Başkanı'nın oğlu Eric Trump'la geçtiğimiz günlerde Dolmabahçe Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştiren Türkiye Cumhurbaşkanı, Trump'ın oğluyla yaptığı görüşme ile bu ziyaretin altyapısını sağlamış oldu. Öyle ki, ABD Başkanı Trump, sosyal medya hesabından yaptığı duyuruda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı 25 Eylül’de Beyaz Saray’a davet ettiğini ve gündemde büyük ölçekte Boeing yolcu uçağı ile F-16 ve F-35 savaş uçakları satışının bulunduğunu açıkladı. Erdoğan'ın bu hamlesi muhalif basın-yayın organlarınca bence hatalı bir şekilde "ABD Başkanı'ndan randevu alabilmek için ticareti kullanıyor" eleştirilerine maruz kalırken, aslında Türkiye Cumhurbaşkanı, bir taşla iki kuş vurarak, Türkiye'nin hava savunması için çok gerekli olan savaş jetleri ile THY'nin ve Türkiye turizminin önemli bir ihtiyacı olan yeni yolcu uçaklarının uygun koşullarda tedarik edilebilmesi için ABD Başkanı ile kişisel yakınlığını ve aile bağlarını kullanarak ülkesi adına avantaj sağlamaya çalıştı. Şunu da belirtmek gerekir ki, devletler arası ilişkilerde bu tarz stratejik ve büyük alımların planlamaları seneler öncesinde yapılır ve kişilerin inisiyatifi genelde arka planda kalır.

25 Eylül'deki beklenen görüşme yaklaşık 2 saat 20 dakika sürmüştür. Görüşme öncesinde kapıda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı bekleyen Başkan Trump, Cumhurbaşkanı arabasıyla kapıya yanaşıp inince,  ona sıcak bir karşılama yapmış, ayrıca içeride görüşme öncesinde basın mensuplarının da katıldığı yaklaşık 25 dakikalık bir ön görüşme gerçekleştirilmiştir. Bu ön görüşmede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı öven sözler kullanan Donald Trump, Türkiye'ye ABD'den satın almak istediği sistemler konusunda yardımcı olmak istediğini belirtmiş ve ilk döneminde Rahip Brunson krizini birlikte çözdüklerini hatırlatmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, yanlış anlaşılma olmaması ve güzel Türkçemizin tüm dünyada duyulması adına Türkçe olarak yaptığı konuşmada, Türk delegasyonu olarak bu ziyaret nedeniyle çok mutlu olduklarını ve Türk-Amerikan ilişkilerinde Başkan Trump döneminde atılım yapmak istediklerini kaydetmiştir. Erdoğan, ayrıca, Heybeliada Ruhban Okulu konusunda Türkiye'nin üzerine düşen her türlü adımı atmaya hazır olduklarını belirtmiştir. Başkan Trump, ek olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşleri konusunda oldukça kararlı ve sert bir adam olmasını övmüş ve Türkiye'nin Ukrayna ile savaşa devam eden Rusya ile enerji ticaretinde kısıtlamaya gitmesini istediğini açıkça belirtmiştir. Trump, ikili ticareti geliştirmek istediklerini de belirtmiştir.

Soru-cevap kısmında ise, Başkan Trump, Türkiye'ye Patriot hava savunma sistemi, F-35 beşinci nesil savaş jetleri ve F-16 savaş jetleri konusunda yardımcı olmaya hazır olduklarını bir kez daha belirtmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, soru üzerine, Başkan Trump'ın barış girişimlerine destek verdiklerini ve onun başarılı olmasını istediklerini belirtmiştir. Başkan Trump ise, Türkiye'ye yönelik CAATSA yaptırımlarının kaldırılabileceğini söylemiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diğer liderlerle güçlü ilişkilerinden istifade ettiklerini vurgulamıştır. Bu şekilde, iki lider, görüşmeler öncesinde aralarında herhangi bir problem olmadığını ve iyi anlaştıklarını ispatlamışlar ve içerideki görüşmeler öncesinde olumlu sinyaller vermişlerdir. Başkan Trump, ayrıca, Amerikan iç kamuoyuna yönelik mesajlar da vererek, kendisinden önceki Demokrat Başkanları kötülemiş ve onların başarısızlıklarını sıklıkla gündeme getirmiştir. 

Daha sonra ise görüşmelere geçilmiş ve heyetlerin 140 dakikalık müzakereleri sonrasında yavaş yavaş uzlaşılan konular hakkında basın-yayın organlarına haberler düşmeye başlamıştır. Başkan Trump, görüşme için "harika bir görüşmeydi" ifadelerini kullanırken, yüzü gülen Cumhurbaşkanı Erdoğan da ABD'den ayrılarak Türkiye'ye dönüş için yola çıkmıştır. Görüşme sonrası T.C. İletişim Başkanı Burhanettin Duran da sosya medya hesabından bir açıklamada bulunmuş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD seyahatinin oldukça yüksek tempolu ve verimli geçtiğini belirtmiştir. Görüşmeler sırasında çekilmiş bir fotoğraf da kısa sürede olay yaratmış ve Başkan Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı koltuğuna oturturken sandalyesini çekerek jest yapması, Türk basın-yayın organlarınca iki ülke arasındaki güçlü bağların bir göstergesi olarak yorumlanmıştır. ABD dönüşü uçakta açıklamalar yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, görüşmelerde 100 milyar dolarlık ikili ticaret hacmi hedefine ulaşmak için gümrük vergilerinin gözden geçirilmesi de dahil birçok siyasi ve ekonomik konuda kapsamlı görüşmeler yaptıklarını ve bu görüşmelerin başarılı geçtiğini açıklamıştır. Görüşmelere dair basına düşen haberler incelendiğinde, birkaç konu öne çıkmaktadır:

1. Enerji İş Birliği: Rusya ve İran gibi ABD'nin hasım kabul ettiği ülkelere yoğun bir enerji bağımlılığı olan Türkiye, ABD heyeti ile varılan uzlaşı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ile ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun imzaladığı anlaşma neticesinde, yeni dönemde ABD'den LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) alımlarına başlayacaktır. Bu, Türkiye'nin enerji politikasındaki çeşitlendirme arayışının bir uzantısı olup, Rusya, İran ve Azerbaycan'la olan enerji ilişkilerini kapsamlı ölçüde etkilemeyeceği düşünülmektedir. Ayrıca iki ülke nükleer enerji alanında iş birliği konusunda da uzlaşmaya varmış ve bu konuda bir mutabakat zaptı imzalamışlardır. Bu anlaşma uyarınca, Akkuyu Nükleer Santrali sonrasında Türkiye'nin nükleer enerji konusunda ABD ile iş birliğine yönelmesi mümkün hale gelmiştir. Bu konudaki gelişmeler zaman içerisinde belli olacaktır. 

2. Boeing Alımı: Yıllardır devam eden müzakerelerin ardından, THY'nin atılım yapmasına adına, görüşmede, ilerleyen yıllarda sayısı 150'yi bulacak şekilde Boeing uçaklarının satın alınması konusunda mutabakata varılmıştır. Bu şekilde, Türkiye, THY ile turizm ve hava yolları konusunda bir dünya markası olma yolunda ilerlemektedir.

3. Heybeliada Ruhban Okulu: 1971'den beri eğitimine ara veren Heybeliada Ruhban Okulu'nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dindarlara ve inançlara saygılı laik çizgisi uyarınca, yeni dönemde yeniden eğitime başlayabilmesi konusunda ön mutabakata varılmış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu ön görüşmede açıkça belirtmiştir.

4. Savunma İş Birliği: Bu konuda henüz net açıklamalar yapılmasa da, iki liderin F-16'lar, F-35'ler ve Türkiye'nin 2030'larda üreteceği milli muharip uçak KAAN'a F110 motorunun yerleştirilmesi gibi konuları görüştükleri ve bu yönde mesafe kat edildiği düşünülmektedir. Ancak Türkiye'nin halen CAATSA yaptırımlarına maruz kalması ve bu konuda Cumhuriyetçi Parti'nin sayısal üstünlüğünün bulunduğu ABD Kongresi'nin de onayının gerekmesi nedeniyle, bu konuların çözümlenmesi biraz daha zaman alabilecektir. 

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 25 Eylül 2025 tarihli Beyaz Saray ziyareti başarılı geçmiş, iki lider bir polemik ya da kriz yaşamamış, genel olarak ticaret ve siyasi ilişkilerin uyumlu şekilde devamına destek verdikleri anlaşılmış ve kriz yaratabilecek sorunlu konulara girilmeden iş birliği konuları üzerinde durulmaya gayret edilmiştir. Beklenen savunma iş birliği ve Boeing alımları dışında Heybeliada Ruhban Okulu ve enerji iş birliği konuları ise sürpriz gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Bu ziyaret ve varılan uzlaşı, giderek çok kutuplu hale gelen bir dünyada Türk-Amerikan ilişkilerinin halen güçlü ve etkili olduğunu gösteren önemli bir adım olmuştur. Hatta Türkiye'nin dünyada eriştiği güçlü ve gelişmiş konumunu içeride daha demokratik ve liberal bir sistem uygulayarak pekiştirmesi durumunda, iki ülke arasındaki ilişkilerin yakın gelecekte daha da gelişmesi mümkündür. 

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

25 Eylül 2025 Perşembe

Prof. Dr. Ozan Örmeci, Erdoğan-Trump görüşmesini Tvnet'te yorumladı

 

Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci, bugün (25 Eylül 2025) Beyaz Saray'da gerçekleşecek olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump arasındaki görüşmeden dakikalar önce, Tvnet kanalında "Haber Merkezi" programına katılarak bu görüşmeye dair görüş ve beklentilerini izleyicilerle paylaştı. Hamza Çiftçi'nin sunduğu programa uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Cihan Günyel de katıldı. Aşağıdaki linkten bu programı izleyebilirsiniz.

24 Eylül 2025 Çarşamba

Prof. Dr. Ozan Örmeci Tercüman.com için yazdı: "Devlet Bahçeli’den TRÇ ittifakı çıkışı"

 

Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci, 24 Eylül 2025 tarihinde Tercüman.com haber portalı için Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Dr. Devlet Bahçeli'nin "TRÇ ittifakı" önerisini yorumladı. Aşağıdaki linkten bu makaleyi okuyabilirsiniz.

Tercüman.com - "Devlet Bahçeli’den TRÇ ittifakı çıkışı"

21 Eylül 2025 Pazar

Özgür Özel a été réélu président du CHP

 

Le 22e congrès extraordinaire du Parti républicain du peuple (CHP), le parti politique du fondateur de la Turquie moderne, le grand leader Mustafa Kemal Atatürk, connu pour son laïcisme et son orientation occidentale, s'est réuni aujourd'hui à Ankara, au Centre culturel et de congrès Nazım Hikmet, à la demande des délégués. Le CHP, qui avait tenu son dernier congrès le 6 avril, a été contraint de convoquer un deuxième congrès en moins d'un an. La raison en était de parer aux poursuites judiciaires visant à annuler le 38e congrès ordinaire qui s'est tenu les 4 et 5 novembre 2023, au cours duquel la direction du parti a changé de mains et Özgür Özel a été élu de manière inattendue pour remplacer Kemal Kılıçdaroğlu. Ce processus, qui a fait l'objet d'importants débats juridiques ces derniers temps, est entré dans une nouvelle phase avec la nomination de Gürsel Tekin, l'une des anciennes figures de proue du parti, au poste de président provincial d'Istanbul, et la forte probabilité que l'ancien président Kemal Kılıçdaroğlu soit réélu à la présidence à la suite du procès.

À l'issue du scrutin, Özgür Özel et son administration, qui se présentaient comme seuls candidats au congrès, ont été réélus en obtenant 835 des 917 voix exprimées. Ainsi, le 22e congrès extraordinaire est entré dans l'histoire comme l'un des congrès les plus rapides de l'histoire du CHP, et Özel a été réélu à la présidence du parti en environ 4 heures. Le discours d'ouverture d'Özel, dans lequel il a déclaré : « Nous sommes devenus assez habiles pour briser les pierres et distinguer les amis des ennemis », a attiré l'attention. Özgür Özel et la nouvelle direction du CHP, qui se sont engagés dans une polémique féroce avec l'AKP (Parti de la justice et du développement) et le gouvernement du président Recep Tayyip Erdoğan en raison des récentes opérations judiciaires contre les municipalités dirigées par le CHP, ont ainsi renouvelé leur confiance et prouvé leur force au sein de leur propre base. Cependant, les pressions judiciaires sur le CHP se poursuivent, et le résultat de ce congrès ne signifie pas que la direction du parti ne changera pas à la suite d'une décision de justice.

Les anciens présidents du CHP, Hikmet Çetin et Murat Karayalçın, ont assisté au congrès, tandis que Kemal Kılıçdaroğlu était absent de la salle. Dans la presse, on affirme que Kılıçdaroğlu croit toujours pouvoir devenir le chef du parti par décision de justice, mais on espère que la décision du tribunal après la reprise du congrès, qui était libre de tout soupçon, ne sera pas valable. Sinon, on craint que le gouvernement, ou l'État en général, ne contrôle les partis d'opposition et que le pays ne s'oriente vers un régime loin de la démocratie. D'autre part, les nombreux rapports et allégations de corruption concernant les municipalités du CHP suscitent des critiques selon lesquelles l'opposition en Turquie n'est pas suffisamment prudente et attentive. Grâce au pouvoir institutionnel de l'AKP et au grand charisme du président Erdoğan, les défenseurs de la démocratie attendent une attitude plus prudente de la part de l'administration du CHP. Cela est également essentiel pour que la Turquie dispose d'une démocratie conforme aux normes européennes.

Enfin, nous espérons que les dirigeants du CHP continueront à exercer leurs fonctions de manière démocratique et contribueront à la sécurité et à la démocratisation de la Turquie en concluant des accords avec l'AKP sur certaines questions. Un CHP fort est extrêmement bénéfique pour une Turquie démocratique et est également nécessaire pour le reste du monde. En ce sens, tout en critiquant l'AKP et le président Erdoğan sur des questions spécifiques, le CHP devrait soutenir le processus « Türkiye sans terrorisme » (Terörsüz Türkiye), agir de manière réformiste sur des questions telles qu'une nouvelle constitution civile et ne pas hésiter à rechercher la coopération. En effet, la Turquie et le monde traversent une période particulièrement difficile, et le CHP doit agir de manière responsable en raison des risques sécuritaires.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ


Özgür Özel is reelected CHP chair

 

The 22nd Extraordinary Congress of the Republican People’s Party (CHP), the political party of modern Türkiye’s founder, the great leader Mustafa Kemal Atatürk, known for its secularism and Western-oriented stance, convened today in Ankara at the Nazım Hikmet Congress and Culture Center at the request of delegates. The CHP, which held its last congress on April 6, was forced to convene a second congress within a year. The reason for this was to fend off lawsuits seeking the annulment of the 38th Ordinary Congress held on November 4-5, 2023, during which the party leadership changed hands and Özgür Özel was unexpectedly elected to replace Kemal Kılıçdaroğlu. This process, which has been the subject of major legal debates in recent times, entered a new phase with the appointment of Gürsel Tekin, one of the party’s former senior figures, as the Istanbul Provincial Chairman, and the strong possibility that former Chairman Kemal Kılıçdaroğlu would be re-elected as Chairman as a result of the lawsuit.

As a result of the election, Özgür Özel and his administration, who ran as the sole candidate in the Congress, were re-elected by securing 835 of the 917 votes cast. Thus, the 22nd Extraordinary Congress went down in history as one of the fastest congresses in CHP history, and Özel was re-elected as Chair of the party in approximately 4 hours. Özel’s opening speech, in which he stated, “We have become somewhat skilled at breaking stones and distinguishing friends from enemies”, drew attention. Özgür Özel and the new CHP leadership, who have been engaged in a fierce polemic with the AK Parti (Justice and Development Party) and President Recep Tayyip Erdoğan’s government due to recent legal operations against CHP-run municipalities, have thus renewed their confidence and proven their strength within their own base. However, legal pressures on the CHP continue, and the outcome of this Congress does not mean that the party leadership will not change as a result of a court decision.

Former CHP Chairs Hikmet Çetin and Murat Karayalçın attended the convention, while Kemal Kılıçdaroğlu was not present in the hall. In the press, it is claimed that Kılıçdaroğlu still believes he can become the party leader by court order, but it is hoped that the court’s decision after the reconvened Congress, which was free of any suspicion, will not be valid. Otherwise, there are concerns that the government, or the state in general, will control opposition parties and that the country will move towards a regime that is far from democracy. On the other hand, intense corruption reports and allegations about CHP municipalities trigger criticism that the opposition in Türkiye is not sufficiently careful and attentive. Thanks to the institutional power of the AK Parti and the extraordinary charisma of President Erdoğan, pro-democracy advocates expect a more careful performance from the CHP administration. This is also essential for Türkiye to have a democracy that meets European standards.

Finally, we hope that the CHP leadership will continue to perform its duties democratically and contribute to Türkiye’s security and democratization by reaching agreements with the AK Parti on certain issues. A strong CHP is extremely beneficial for a democratic Türkiye and is also necessary for the rest of the world. In this sense, while criticizing the AK Parti and President Erdoğan on specific issues, the CHP should support the “Türkiye without Terrorism” (Terörsüz Türkiye) process, act reformist on issues such as a new and civilian constitution, and not shy away from seeking cooperation. This is because Türkiye and the world are going through a particularly challenging period, and the CHP must act responsibly due to the security risks. 

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

19 Eylül 2025 Cuma

Japonya'da Başbakan Ishiba'nın İstifası ve Yeni Lider Seçimi

 

Giriş

Geçtiğimiz Temmuz ayında yapılan seçimlerde partisi LDP’nin başarısız bir sonuç alması üzerine zor zamanlar geçiren Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba, Danışman Meclisi (Sangiin) seçim sonuçlarını gerekçe göstererek Eylül ayı başında Başbakanlık ve LDP Genel Başkanlığından istifa ettiğini açıkladı.[1] İktidar partisinin, seçimdeki mağlubiyete rağmen “halen aynı eski parti olarak kalması ve hiçbir şeyi değiştirmemiş gibi görülmesi halinde” gelecekte var olamayacağını savunan Ishiba, “Hâlâ başarmamız gereken şeyler olduğunu düşünsem de istifa etme konusunda zor bir karar aldım” diye konuştu.[2] Bu şekilde, Asya’nın gelişmiş demokrasi ve ekonomilerinden birisi olan Japonya’da LDP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık için yeni bir mücadele ortamı oluştu.

Yeni Japonya Başbakanını belirleyecek olan ülkenin hâkim partisi LDP’nin Genel Başkanlık seçim mücadelesinin ise 4 Ekim 2025 tarihinde gerçekleştirilmesi planlandı. Seçim yarışı önemli; zira kazanan kişi otomatik olarak Japonya’nın Başbakanı ünvanını da kazanacak ve LDP’nin tarihsel öncü konumu nedeniyle bir sonraki genel seçime de çok büyük ihtimalle favori Başbakan adayı olarak girecek.

LDP’de Genel Başkan seçimleri ise şu şekilde yapılıyor:[3] LDP Genel Başkanı seçim süreci, Parti Genel Başkanı Seçimi Kuralları’nca düzenlenmektedir. Seçimlerde resmen aday olabilmek için, adayın Ulusal Meclis’te LDP üyesi olması ve en az 20 LDP milletvekilinden adaylığı için destek alması gerekmektedir. LDP, hem Meclis’teki LDP üyelerinin, hem de Japonya genelinde aidat ödeyen parti üyelerinin katıldığı iki turlu bir seçimle liderini seçmektedir. İlk turda, Meclis’teki tüm LDP üyeleri oy kullanırken, parti üyelerinin oyları orantılı olarak toplam oyların diğer yarısına eşit olacak şekilde hesaplanmaktadır. Herhangi bir aday ilk turda oyların çoğunluğunu (yüzde 50’den fazla) kazanırsa, o aday parti lideri seçilmekte, olmazsa, ikinci turda en çok oyu alan iki aday arasından yüzde 50’yi geçen yeni Genel Başkan seçilmektedir.

Seçim sürecinin netleşmesinin ardından adaylar da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu konuda ilk harekete geçen kişi ise parti Genel Sekreteri Toshimitsu Motegi olmuştur. Motegi, mevcut azınlık hükümetine atıfta bulunarak, “Partimizin karşı karşıya olduğu zorlukların üstesinden gelmek son derece zorlu bir yol olacak. Tam da böyle zamanlarda, sahip olduğum her şeyi bu millete adamak istiyorum.” diyerek adaylık niyetini ortaya koymuştur.[4] Zamanla, Hayashi Yoshimasa, Kobayashi Takayuki, Koizumi Shinjirō ve Takaichi Sanae gibi başka lider adayları da ortaya çıkmış ve yarışa dahil olmuşlardır.[5]

Adaylar

Nippon.com’un haberinden[6] aktararak, adayların genel özellikleri şöyle özetlenebilir;

Hayashi Yoshimasa

Mevcut pozisyonu: Kabine Sekreteri.

Doğum tarihi (yaş): 19 Ocak 1961 (64).

Ulusal siyasete girmeden önceki kariyeri: Mitsui & Co.; babası, Temsilciler Meclisi üyesi Hayashi Yoshirō’nun politika sekreteri.

Seçim bölgesi (seçilme sayısı): Yamaguchi 3 (2) (Temsilciler Meclisi); daha önce Yamaguchi (5) (Senato).

Parti bağlantısı: Kishida fraksiyonunun üyesiydi.

Önemli deneyimler: Dışişleri Bakanı; Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanı; Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Bakanı.

Diğer notlar: Eylül 2012'deki LDP başkanlık seçimlerinde beş aday arasında sonuncu, 2024 seçimlerinde ise dokuz aday arasında dördüncü oldu. Üst mecliste birkaç dönem görev yaptıktan sonra, 2021’De alt meclise geçti ve nihai olarak ülkenin en üst makamına yeniden aday olmak için siyasi itibarını arttırmayı hedefledi. Eski Abe fraksiyonunun üyelerinden bir miktar destek görüyor.

Kobayashi Takayuki

Mevcut pozisyonu: LDP Fikri Mülkiyet Stratejisi Araştırma Komisyonu Başkanı; LDP Güvenlik Araştırma Komisyonu Başkan Yardımcısı; LDP Ekonomik Güvenlik Teşvik Merkezi Başkanı.

Doğum tarihi (yaş): 29 Kasım 1974 (50).

Ulusal siyasete girmeden önceki kariyeri: Maliye Bakanlığı.

Seçim bölgesi (seçilme sayısı): Chiba 2 (5).

Parti bağlantısı: Nikai (Toshihiro) fraksiyonunun üyesiydi.

Önemli deneyimler: Ekonomik Güvenlik Bakanı.

Diğer notlar: Kobayashi, 2021 parti başkanlık seçimlerinde Takaichi Sanae’yi destekledi, ardından 2024’te kendisi aday oldu ve dokuz aday arasında beşinci sırada yer aldı. O yılki seçim kampanyası sırasında, kriz durumlarına müdahale etmek için ülkenin hazırlıklı olması amacıyla, Öz Savunma Kuvvetleri’nin rolünü netleştirmek üzere Japon Anayasası’nın revize edilmesini desteklediğini belirtti.

Koizumi Shinjirō

Mevcut pozisyonu: Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Bakanı.

Doğum tarihi (yaş): 14 Nisan 1981 (44).

Ulusal siyasete girmeden önceki kariyeri: ABD'li düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde araştırmacı; babası Başbakan Koizumi Jun'ichirō’nun sekreteri (2001–6).

Seçim bölgesi (seçilme sayısı): Kanagawa 11 (6).

Parti bağlantısı: Yok.

Önemli deneyimler: Çevre Bakanı; LDP Balıkçılık Politikaları Araştırma Komisyonu Başkanı; LDP Seçim Stratejisi Komitesi Başkanı; Temsilciler Meclisi Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı.

Diğer notlar: Dördüncü nesil bir politikacı olan Koizumi, 2009 yılında babası Koizumi Jun’ichirō’nun daha önce sahip olduğu Kanagawa eyaleti koltuğunu devraldı. 2019 yılında Abe Shinzō tarafından çevre bakanı olarak atandığında, savaş sonrası dönemin en genç erkek kabine üyesi oldu. Nesil değişimi isteyen LDP üyelerinin desteğini aldığı ve nispeten geniş bir kamuoyu desteğine sahip olduğu düşünülen Koizumi, 2024 başkanlık yarışının ilk tur oylamasında üçüncü sırada yer aldı.

Motegi Toshimitsu

Mevcut pozisyonu: Temsilciler Meclisi Üyesi; partide pozisyonu yok.

Doğum tarihi (yaş): 7 Ekim 1955 (69).

Ulusal siyasete girmeden önceki kariyeri: Marubeni; Yomiuri Shimbun gazetesi siyasi muhabiri; McKinsey & Company yönetim danışmanı.

Seçim bölgesi (seçilme sayısı): Tochigi 5 (11).

Parti bağlantısı: 2024’te dağılana kadar Motegi fraksiyonunun başkanıydı.

Önemli deneyimler: Dışişleri Bakanı; Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanı; LDP Politika Araştırma Konseyi Başkanı; LDP Genel Sekreteri.

Diğer notlar: 10 Eylül’de LDP Genel Başkanlığına aday olacağını açıkladı ve Nippon Ishin no Kai (Japonya Yenilik Partisi) ve Halk için Demokratik Parti ile siyasi iş birliği konusunda görüşmeye hazır olduğunu belirtti. Ayrıca, Temmuz 2025’teki üst meclis seçimleri sırasında LDP’nin tüm Japonya sakinlerine 20.000 yen nakit yardımda bulunma ve artan tüketici fiyatlarıyla mücadele etmek için yeni bir bölgesel vergi tahsis planı uygulama taahhüdünden vazgeçilmesi gerektiğini belirtti. Eylül 2024’teki LDP liderlik yarışında dokuz aday arasında altıncı sırada yer aldı.

Takaichi Sanae

Mevcut pozisyonu: LDP Kamu Güvenliği ve Terörle Mücadele Araştırma Komisyonu Başkanı.

Doğum tarihi (yaş): 7 Mart 1961 (64).

Ulusal siyasete girmeden önceki kariyeri: Matsushita Yönetim ve İdare Enstitüsü mezunu.

Seçim bölgesi (seçilme sayısı): Nara 2 (10).

Parti bağlantısı: Yok.

Önemli deneyimler: LDP Politika Araştırma Konseyi Başkanı; İçişleri ve İletişim Bakanı; Sosyal Güvenlik ve Vergi Numarası Sistemi Devlet Bakanı; Ekonomik Güvenlik Devlet Bakanı.

Diğer notlar: Abe Shinzō’nun desteğiyle, 2021 LDP liderlik yarışının ilk turunda üçüncü oldu ve yarışın galibi Kishida Fumio’ya geçildi. 2024 başkanlık yarışının ilk tur oylamasında birinci oldu, ancak ikinci tur oylamasında Ishiba Shigeru’ya yenildi.

Anketler Kimi Önde Gösteriyor?

Henüz 4 Ekim’de yapılacak Genel Başkan seçimine kadar bir süre olmasına karşın, Kyodo News[7], Yomiuri/NNN[8] ve Jiji Press[9] gibi Japonya merkezli haber kuruluşlarının yaptıkları güncel (Eylül ayı ortaları) anketler, yeni Japonya Başbakanı’nı da belirleyecek olan parti içi liderlik mücadelesinde gerçek anlamda iddiası olan iki adayın Sanae Takaichi ve Shinjirō Koizumi olduğunu göstermektedir. Diğer adaylar ise bu iki adayın oldukça gerisinde gözükmektedirler. Bu anlamda, 2025 LDP Genel Başkan seçimi, çok büyük ihtimalle, Japonya tarihinin “ilk kadın Başbakanı[10] (Takaichi) veya en genç Başbakanı (Koizumi) gibi ilginç bir neticeye vesile olacaktır. Bu da, Japonya siyasetine dinamizm katacak yeni bir gelişme olacaktır.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

DİPNOTLAR

[1] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/japonya-basbakani-isiba-secim-sonuclari-nedeniyle-gorevlerinden-istifa-karari-aldi/3680450.

[2] A.g.e.

[3] https://en.wikipedia.org/wiki/2025_Liberal_Democratic_Party_(Japan)_presidential_election.

[4] https://www.japantimes.co.jp/news/2025/09/08/japan/politics/motegi-to-run-in-ldp-presidential-race/.

[5] https://www.nippon.com/en/news/l003670/.

[6] A.g.e.

[7] https://www.chunichi.co.jp/digican/shuin2024_yoron?sjkd_page=cont_KA613b0d7b468bd_KA68c3ff5c316f0.

[8] https://www.yomiuri.co.jp/election/yoron-chosa/20250914-OYT1T50106/.

[9] https://www.jiji.com/jc/article?k=2025091800706&g=pol.

[10] https://www.aa.com.tr/en/asia-pacific/japan-s-takaichi-bids-to-become-1st-female-premier-as-koizumi-leads-ldp-race/3691504.

Prof. Dr. Ozan Örmeci'den Yeni Uluslararası Bildiri: "Turkish-American Relations in the 21st Century"

 

Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci, 18-19 Eylül 2025 tarihlerinde İstanbul Medeniyet Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Kongresi - Yeni Dünya Düzeninde Türk Dış Politikası: Diplomasi, Güvenlik, Sistem ve Kimlik" adlı uluslararası kongrenin ikinci günü olan 19 Eylül 2025 tarihinde, 14. panel olarak düzenlenen "Roundtable: Turkish-American Relations in an Era of Transition" etkinlikte konuşmacı olarak yer aldı. Alperen Özkan'ın moderatörlüğünde 

Prof. Dr. Herbert Reginbogin ve Doç. Dr. Helin Sarı Ertem gibi seçkin konukların yer aldığı panelde, Örmeci, "Turkish-American Relations in the 21st Century" adlı bir sunum gerçekleştirdi. Aşağıda, bu sunumu ve etkinlikten fotoğrafları bulabilirsiniz.









17 Eylül 2025 Çarşamba

Güney Kıbrıs'a İsrail Yapımı Hava Savunma Sistemi

 

Dünyada Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla tanınan ama Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile ilişkileri nedeniyle Güney Kıbrıs Rum Kesimi/Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olarak adlandırdığı devlet, son birkaç yılda Doğu Akdeniz'de Türkiye ile artan gerginlik nedeniyle silahlanmaya ve çeşitli savunma anlaşmalarına katılmaya gayret etmektedir. Öyle ki, 2017 Crans-Montana barış görüşmelerinden sonuç alınamaması sonrasında Ankara ve Kuzey Lefkoşa'nın "iki devletlilik" tezine yönelmesinden rahatsız olan Güney Lefkoşa, 2020 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile anlaşarak uzun süredir devam eden silah ambargosunu kaldırtmış ve sonrasında bunu uzatmış, Türkiye ve KKTC'yi dışlar şekilde Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu kurarak ve bölgedeki enerji kaynaklarının yarattığı ekonomik imkânlara başka devletleri de dahil ederek Ankara'yı köşeye sıkıştırmaya çalışmış ve Nikos Hristodulidis döneminde ABD ile yakın ilişkiler geliştirerek, bu devletle bir savunma iş birliği anlaşması imzalamıştır. Bu bağlamda, günümüzde, Güney Lefkoşa'nın NATO üyeliği dahi konuşulur hale gelmeye başlamıştır.

Bunların yanı sıra, Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin tarihsel olarak Yunanistan'la sergilediği dayanışmanın yanı sıra, son dönemde Atina'nın da etkisiyle İsrail'le de yakın iş birliğine yönelmesi gözlerden kaçmamaktadır.  Öyle ki, bu üç Türkiye karşıtı çizgide buluşan devlet, son dönemde savunmadan enerjiye birçok konuda iş birliği çizgisinde buluşmayı başarmışlardır. Türkiye'nin demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaştığı şeklinde Batı dünyasında etkili olan algı da bu süreçte etkili olurken, İsrail'deki mevcut hükümetle Gazze Krizi ve öncesinde Mavi Marmara Krizi gibi olaylarla gerilen ilişkiler de bu üçlünün bir araya gelmesinde etkili rol oynamıştır. Bu bağlamda, uluslararası ilişkilerin dinamik yapısında bir devletin başka devletlerle yakın ilişkiler kurmasının diğer tarafı da başka ittifaklara yönlendirdiği ve "dengeleme" (balancing) yaklaşımının geçerli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.

Son günlerde Güney Kıbrıs'la alakalı olarak gündeme düşen yeni bir haber ise, Güney Lefkoşa'nın 2024 yılı sonlarında İsrail'den Barak MX hava savunma sistemi aldığı ve hatta yakın tarihte bu etkili silahın ikinci partisini teslim aldığı şeklinde olmuştur. Hatta bu konuda kaydedilen bazı görüntüler de basın-yayın kuruluşları tarafından paylaşılmıştır. Limasol üzerinden adaya giren silahların iç bölgelere yerleştirildiği kaydedilirken, Güney Kıbrıs Savunma Bakanı Vassilis Palmas, Aralık 2024'te Baf’taki Andreas Papandreou Hava Üssü ve Mari’deki Evangelos Florakis Deniz Üssü’ne yeni sistemlerin konuşlandırılacağını açıklamıştı. Keza Güney Kıbrıs'ın Cumhurbaşkanı Nikos Hristodoulidis de, Barak MX teslimatıyla ilgili olarak, “Ülkemiz işgal altında. Caydırıcılığımızı artırmak için ne gerekiyorsa yapacağız.” diye konuşmuştu.

Olay şimdiden bazı Türk düşünce kuruluşlarınca ve basın-yayın organlarınca not edilirken, henüz üst düzey siyasetçilerden veya Bakanlıktan resmi bir açıklama yapılmamıştır. Bu gelişme, haliyle 1997-1998 yıllarındaki S-300 krizini akla getirmiş ve Ankara'dan gelebilecek olası tepkilerin bölgedeki tansiyonu arttırmasından endişe edilmeye başlanmıştır. Hatırlanacak olursa, Türkiye'nin büyük tepkisi sonrasında bu silahlar Güney Kıbrıs'tan Yunanistan'a satılmış ve Girit adasına yerleştirilmişti. 

Doğu Akdeniz'de devam eden gerginlik ve artan silahlanma, Türkiye'nin KKTC ile yakın ilişkilerinin önemini gösterirken, bizce ABD ile ilişkileri düzeltme konusunda çaba sarf edilmesi gerekliliğini de ortaya koymuştur. Umuyoruz ki Türkiye yönetimi bu konuda gerekli adımları atacaktır...

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ


16 Eylül 2025 Salı

ABD'deki Siyasi Kutuplaşmada Kan Döküldü...

 

Giriş

Özellikle son yıllarda artan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (kısaca ABD) siyasi kutuplaşma, 45. ve 47. ABD Başkanı Donald Trump'ın uyguladığı ve tartışmalara yol açan bazı politikaların da etkisiyle, ülkenin birlik ve düzenini riske atan bir noktaya ulaşmaya başladı. Öyle ki, 10 Eylül 2025 tarihinde Utah Valley Üniversitesi'nde düzenlenen bir etkinlikte konuşma yapan son yılların en etkili genç muhafazakâr kanaat önderi Charlie Kirk, konuşması sırasında boynundan vurularak katledildi. Bu yazıda, Charlie Kirk'ün kimliği ve yaptıkları açıklandıktan sonra, bu olayın ABD'de artan siyasi kutuplaşmaya dair fay hatlarını nasıl tetiklediği kısaca tartışılacaktır.

Charlie Kirk Kimdir?

1994 doğumlu olan ve geçtiğimiz günlerde henüz 31 yaşındayken vefat eden Charlie (James) Kirk, son yıllarda YouTube'da kurduğu yayın kanalı ve bu kanal üzerinden yayınladığı farklı üniversitelerde gerçekleştirdiği tartışmalarla (debate) adından söz ettirmeyi ve fenomen olmayı başarmış sağ popülist/muhafazakâr bir Amerikalı sivil toplum önderi ve kanaat teknisyenidir. 2012 yılında çok genç bir yaştayken muhafazakâr örgüt Turning Point USA'i (TPUSA) kurarak bu örgütün İcrâ Kurulu Başkanı olarak görev yapmaya başlayan Kirk, özelikle son birkaç yılda ABD Başkanı Donald Trump'a yakın çizgide yaptığı yayınlar ve Trumpizm/MAGA çizgisine verdiği destekle biliniyordu. Üniversite mezunu olmayan Kirk, üniversitelerde görev yapan elit akademisyen ve öğrenci liderleriyle yaptığı tartışmalarda yaratıcı ve polemikli tavrıyla dikkat çekmeyi ve belli bazı kitlelerde sempati yaratmayı başarıyordu. Neticede, Cumhuriyetçi Parti'ye üye de olan Kirk, evli ve iki çocuk babası ve Amerikalı sağ/muhafazakâr kitlelerin sevdiği/beğendiği bir genç aktivistti. Kirk'ün öldürülmesi ise, ABD'de Cumhuriyetçi Parti-Demokrat Parti ikileminde demokratik düzlemde on yıllardır devam eden siyasi kutuplaşmanın artık kontrolden çıkmaya başladığını gösteren önemli bir veri olarak karşımıza çıkmaktadır.

ABD'de Siyasi Kutuplaşma Demokratik Rejimi Tehdit Ediyor

ABD'de son yıllarda yoğunlaşan siyasi kutuplaşmanın artık demokratik rejimi tehdit eder hale geldiğini gösteren Charlottesville olayları, Black Lives Matter hareketi, Donald Trump'a suikast girişimi ve son olarak Charlie Kirk suikastı gibi vahim vakalar, iki partili siyasal düzlemde her iki partinin de kendi uç unsurlarına yönelmelerinin artık ABD'de siyasi rasyoneli yok eden çok yanlış yerlere savrulduğunu ortaya koymaktadır.

Öyle ki, Pew Araştırma Merkezi'nin 2025 Temmuz tarihli güncel bir araştırması, her iki partinin de seçmen tabanının diğer tarafla uzlaşma noktasında inançlarını kaybettiğini ve Amerikan ulusu olarak tanımlayabileceğimiz geniş kitlenin giderek iki büyük kampa bölündüğünü göstermektedir. Bu Oran Cumhuriyetçilerde yüzde 79 düzeyindeyken, Demokratlarda da yüzde 83 seviyesindedir. Yani kutuplaşma karşılıklı, gerçek ve oldukça yüksektir. 

Peki, ABD'deki bu kutuplaşmanın sebebi nedir? Bu konuda Demokrat Parti'nin son yıllarda giderek bir Afrikalı Amerikalı, Hispanik ve göçmen partisine dönüşmesi, sağdan da oy çekebilen Bill Clinton gibi merkez aktörlerin artık partide tutunamaması ve onların yerine daha radikal siyaset olarak tanımlanabilecek Bernie Sanders vs. gibi ABD standartlarında aşırı sol olarak tanımlanan siyasi liderlere yönelmelerinden bahsedilebilir. Keza Cumhuriyetçi Parti'de de, klasik Cumhuriyetçi reflekslerin zayıflayarak Trumpizm veya MAGA adı verilen popülist sağ ve aşırı milliyetçi ve liberalizm-sol karşıtı damarın giderek güçlenmesi -ki bunun başlangıç noktası aslında Çay Partisi Hareketi'dir- trendinden söz edilebilir. Benzer şekilde, İsrail-Filistin Sorunu ve Rusya-Ukrayna Savaşı gibi tartışmalı büyük konularda iki büyük parti ve kitlelerinin uzlaşmaz çizgileri, ABD'deki siyasal kutuplaşmayı bu ülkenin geleceği adına son derece riskli bir hale getirmektedir. 

Türkiye'de de son yıllarda hissedilen bu tarz durumlarda, demokratik bağlamda beklenen, siyasal elitlerin rasyonel davranması, belirli bazı kırmızı çizgiler üzerinde uzlaşmaları, demokratik mekanizmaları devreye sokmaları, seçim kampanyası dönemleri dışında kutuplaşmacı üslup ve hareketlerden uzak durmaları ve genel anlamda demokrasi dışı hareketlere/gruplara mesafeli durmaları şeklinde özetlenebilir. Bunlar olmazsa ise, kuşkusuz, Çin ve Rusya gibi otoriter rejimli devletlerin son yıllarda gösterdikleri yönetişim başarıları, yalnızca ABD demokrasisinin değil, genel anlamda demokratik rejimlerin de başarısının sorgulanmasına yol açacak ve liberal dünya düzenini olumsuz bir aşamaya taşıyacaktır. 

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

11 Eylül 2025 Perşembe

Nepal'da Sosyal Medya Kısıtlamaları ve Gençlerin Protestoları Başbakanı Devirdi

 

Giriş

Nepal veya resmi ismiyle Nepal Federal Demokratik Cumhuriyeti, neredeyse tamamen Himalayalar'ın eteklerinde ve kısmen Hint-Ganj Ovası'nda konumlanan bir Güney Asya ülkesidir. Coğrafi olarak dörtte üçü Himalaya Dağları ile çevrili olan Nepal, dünyanın en yüksek zirvesi Everest’i de içine almaktadır. Denize kapalı (landlocked) bir devlet olan Nepal, kuzeyde Çin'e bağlı Tibet Özerk Bölgesi, güney, doğu ve batıda ise 1,5 milyara yakın devasa nüfusuyla bilinen bölgenin etkili devleti Hindistan ile komşudur. Haritalarda Nepal'e komşu olarak gözüken Bangladeş ise, Nepal'in güneydoğu ucundan sadece 27 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen, bu ülkenin sınırdaşı (komşusu) değildir.

İşte bu dünyada pek bilinmeyen ve uluslararası siyasette adı sanı pek sık geçmeyen gizemli devlette, geçtiğimiz günlerde sosyal medya kısıtlamalarına yönelik tepkilerle başlayan ve ülkedeki yaygın yolsuzluk karşıtı tepkilerle birleşen -başını Z kuşağı adı verilen gençlerin çektiği- protestolar, ülkede parlamentonun yakılması ve Başbakan'ın istifası gibi büyük ve tarihi olaylara neden olmuştur. Bu yazıda, Nepal hakkında genel bilgiler verildikten sonra, bu olaylar analiz edilecektir.

Nepal haritası

Nepal Hakkında Genel Bilgiler

Başkenti Katmandu olan Nepal, 31 milyonu aşkın nüfusuyla kalabalık ve 150.000 kilometrekareden az yüzölçümüyle coğrafi açıdan küçük sayılabilecek bir ülkedir. Etnik açıdan çok farklı gruplardan oluşan Nepal, yüzde 81,2 düzeyinde Hindu, yüzde 8,2 oranında Budist, yüzde 5,1 düzeyinde Müslüman, yüzde 3,2 oranında Kirat dini mensubu ve yüzde 1,8'lik Hıristiyan nüfusa sahip dini açıdan çoğulcu bir topluma sahiptir. Buna karşın, ülke nüfusunun yüzde 81'ini oluşturan Hinduizm, Nepal toplumu ve devletinin ana rengini veren temel unsurdur.

Nepal bayrağı

IMF 2025 resmi verilerine göre 46 milyar dolarlık küçük sayılabilecek bir ekonomik büyüklüğü olan Nepal'de, yine IMF resmi verilerine göre kişi başına düşen yıllık gayrisafi milli hasıla ise 1.500 doların altındadır. Dolayısıyla, Nepal, ekonomik açıdan halen gelişmekte olan, hatta geri kalmış bir devlet statüsündedir. Ülkede nüfusun yalnızca 22'sinin şehirleşmiş alanlarda yaşaması da ülkenin şehirleşme ve kalkınma konusunda yaşadığı sorunlara ve kırsal niteliğine işaret etmektedir. Nepal'in en önemli ticaret ortakları ise; Hindistan, ABD (Amerika Birleşik Devletleri), Çin (Çin Halk Cumhuriyeti), BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Endonezya, İsviçre ve Almanya'dır.

1923 yılında kurulmuş federatif bir Cumhuriyet statüsündeki Nepal, tarihsel olarak Budizm ve özellikle Hinduizm etkisiyle şekillenmiş ve 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında İngiliz sömürgeciliğinden etkilenmiş bir devlettir. Nepal, aynı zamanda Birleşmiş Milletler (BM) ile birlikte Güney Asya Bölgesel İşbirliği Teşkilatı (SAARC) ve Bengal Körfezi Çok Sektörlü Teknik ve Ekonomik İşbirliği Girişimi (BIMSTEC) de dahil olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşların üyesi olan saygın ve dünyada tanınan bir devlettir.

1990 yılından itibaren meşruti monarşiyle yönetilen Nepal'de, 2007 yılında Kurucu Meclis tarafından geçici bir anayasa kabul edilmiş ve Mayıs 2008’de monarşi lağvedilmiştir. Böylece, ülkenin ismi Nepal Federal Demokratik Cumhuriyeti’ne dönüşmüş ve yeniden Cumhuriyet rejimine geçilerek demokratik bir düzenin temelleri atılmaya başlanmıştır. Ancak ülkenin ekonomik sorunları ve yaygın yolsuzluk olaylarının halkta yarattığı tepkiler nedeniyle, Nepal'de günümüze kadar istikrarlı bir rejimin kurulması sağlanamamıştır.

2025 Nepal Olayları 

2025 yılı Eylül ayında başlayan Nepal olaylarını tetikleyen hadise, 4 Eylül'de Nepal hükümeti tarafından Facebook, Instagram, WhatsApp, YouTube, X, Reddit ve LinkedIn gibi popüler sosyal medya araçlarının İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı'na akredite olmadıkları gerekçesiyle erişime kapatılması olmuştur. Nitekim kısa sürede gençlerin başını çektiği protestocu gruplara ekonomik sorunlar nedeniyle devlete tepkili halkın diğer kesimleri de katılmış ve ülkede büyük bir sokak hareketliliği ortaya çıkmıştır. Z Kuşağı protestoları (Gen Z protests) adı verilen gösteriler nedeniyle hükümetten bazı Bakanların istifası da protestocuları yatıştırmamış ve olaylar giderek daha da büyümüştür.

Nepal parlamentosu yanarken

Geçen günlerde polisle ve orduyla yaşanan çatışmalar sonucunda 22 kişinin ölümü ve 100'den fazla kişinin yaralanmasıyla devam eden olaylar sonucunda, Nepal'de Başbakan KP Sharma Oli istifa kararı alırken, protestocular tarafından ülkenin başkenti Katmandu'daki Parlamento binası da yakılmıştır. Ülkede halen devam eden olaylar nedeniyle askeri darbe riski de bulunmakta olup, en son 2o05 yılında böyle girişimin yaşandığı akıllarda tutulmalıdır. Göstericilerin Bakanları yakalayarak tartaklaması gibi olaylara sahne olan Nepal'de, gösterici gençlerin öfkelerinin dindirilmesi noktasında hükümetin çabalarının henüz etkili ve başarılı olamadığı görülmüştür. 

Sonuç

Sonuç olarak, ASEAN üyesi Güneydoğu Asya ülkelerinin aksine ekonomik açıdan çok kötü durumda bir devlet olan Nepal, yıllardır süregelen ekonomik açıdan başarısız yönetimlerin yarattığı tepki ortamında bir de gençlerin günümüzde en doğal ve temel hak saydıkları internet özgürlüklerini kısıtlamaya yönelince, ülkede büyük bir felaket yaşanmış ve neticede Başbakan istifa etmek zorunda kalmıştır. Bu gibi olaylar, günümüzün internet ve sosyal medya teknolojilerinin yarattığı yeni zorluklar konusunda hükümetlerin yeterince hazırlıklı ve birikimli olmadığını gözler önüne seren bir durumdur. Burada temel kriter ise, kuşkusuz, John Stuart Mill'in "zarar ilkesi" (harm principle) uyarınca, devletlerin, bireylerin özgürlüklerini diğer insanlara zarar vermek veya suç işlemek için kullanıp kullanmadıklarını diğer haklarından ayrıştırabilmesiyle oluşacaktır. Bu ise, kuşkusuz, bir öğrenme sürecine sahne olacak ve zaman alacaktır. 

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

1 Eylül 2025 Pazartesi

Yeni Makale:"The Reflections of the 2015-16 Türkiye-Russia Political Crisis in Russian Media Outlets"

 

Uluslararası Politika Akademisi Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci'nin öğrencisi Madina Adkhamova ile birlikte yazdığı "The Reflections of the 2015-16 Türkiye-Russia Political Crisis in Russian Media Outlets" adlı makale, ESCI (Q1) endeksli Russian Politics (RUPO) dergisinde yayımlandı. Aşağıdaki linkten bu makaleye ulaşabilirsiniz.

Yeni Makale: "Son Yıllarda Türkiye-İspanya İlişkileri ve Medeniyetler İttifakı Girişimi"

 

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci'nin "Son Yıllarda Türkiye-İspanya İlişkileri ve Medeniyetler İttifakı Girişimi" adlı makalesi UPA Strategic Affairs dergisinin Eylül 2025 tarihli 6. cilt 2 nolu sayısında yayımlandı. Aşağıdaki linkten bu makaleye erişebilirsiniz.

UPA Strategic Affairs Dergisinin 6. Cilt 2 Nolu Sayısı Yayımlandı

 

Uluslararası Politika Akademisi (UPA) ekibince hazırlanan ve yayın hayatına 2020 yılında başlayan UPA Strategic Affairs adlı uluslararası hakemli akademik e-derginin Eylül 2025 tarihli 6. cilt 2 nolu sayısı yayımlandı. Birçok Türk ve yabancı akademisyenin editör, hakem ve yazar olarak katkı sunduğu ve Yayın Kurulu’nda yer aldığı hakemli dergi, Sosyal Bilimler dünyasına yeni bir uluslararası akademik yayın kazandırabilmek amacıyla hazırlanmaktadır. Prof. Dr. Ozan Örmeci’nin imtiyaz sahibi ve baş editör olduğu derginin diğer baş editörlüklerini Doç. Dr. Oğuzhan Göksel, Doç. Dr. Deniz Tansi, Doç. Dr. Eren Alper Yılmaz, Dr. Cansu Arısoy Gedik, Dr. Sina Kısacık, Dr. Ahmet Ceylan, Dr. Teoman Ertuğrul Tulun, Dr. Seda Gözde Tokatlı ve Dr. Serdar Çukur üstlenirken, derginin Danışma Kurulu’nda şu kıymetli isimler yer almaktadırlar. 198 sayfalık dergiye buradan ulaşabilirsiniz. Dergide yayınlanan makalelerle ilgili detaylara ise bu linkten erişebilirsiniz.

UPA Strategic Affairs Vol. 6 No: 2 (September 2025)

DOI: https://zenodo.org/records/17017000

TABLE OF CONTENTS

  • Foreword (Ozan ÖRMECİ) (1) (03 foreword)
  • Table of Contents (2) (04 table of contents)
  • Suriye Türkmenlerinin İç Savaş Sonrası Geri Dönüş Eğilimleri (Elmashan KÜÇÜKAKBULUT) (3-26) (05 kucukakbulut)
  • 21. Yüzyılda Ortadoğu'da İki Başarısız Devletin -Irak ve Suriye- Evrensel Güvenlik Üzerinde Etkileri (Ehsan SIROUS REZAEI) (27-72) (06 rezaei)
  • Comparative Examination of Media Manipulations: 'Wag the Dog Movie' and Iraq War Examples in the Context of Political Discourses and Shaping Public Perception (İkbal Sinemden OYLUMLU) (73-97) (07 oylumlu)
  • Son Yıllarda Türkiye-İspanya İlişkileri ve Medeniyetler İttifakı Girişimi (Ozan ÖRMECİ) (98-124) (08 ormeci)
  • Civil Disobedience and Feminist Resistance in Iran: Reclaiming Agency Under Authoritarian Rule (Shaghayegh MOHEBKHODAEE) (125-171) (09 mohebkhodaee)
  • Türkiye's Political Parties in the Migration Era: An Analysis of the Migration Policies of the Parties Established After 2017 (Ahmet CEYLAN( (172-198) (10 ceylan)