19 Ağustos 2023 Cumartesi

Kıbrıs'ta BM Barış Gücü ile Çatışma


On yıllardır siyasi çözüm bekleyen bir konu olan Kıbrıs Sorunu, artık 1950'ler, 1960'lar ve 1970'lerdeki gibi Türk Dış Politikası gündemindeki en önemli mesele olmaktan çıksa da, zaman zaman yaşanan diplomatik gelişmeler (Rusya'nın KKTC'de bir Konsolosluk ofisi açması veya Türkiye Cumhurbaşkanı'nın yaptığı ziyaretler) veya yaşanan olaylarla Türkiye kamuoyu ve uluslararası basında gündeme gelmektedir. İşte geçtiğimiz gün Kıbrıs Türk halkı ve polis güçleri ile Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü (UNFICYP) arasında yaşanan çatışma da, bu açıdan Kıbrıs Sorunu'nun geldiği vahim noktayı hatırlamak açısından önemli bir gelişme olmuştur. Bu yazıda, 18 Ağustos 2023 tarihinde Pile'de meydana gelen olayları anlatacağım.

Pile-Yiğitler Yolu Projesi ara bölgeden geçiyor

Olayların temeli, KKTC Dışişleri Bakanlığı'nın aslında halkın sağlık hizmetlerine erişim ve ulaşımını kolaylaştırmak için hazırladığı Pile-Yiğitler Yolu Projesi'ne dayanıyor. Yeşil Hat içerisinde ara bölgede kalan ve Kıbrıslı Türkler ve Rumların birlikte yaşadığı bir köy olan Pile'nin (Pyla/Πύλα) KKTC ile ulaşımını geliştirmek için hazırlanan proje aslında insani gerekçelere dayansa da, bu konuda gerekli izinlerin alınmamış olması nedeniyle önceki gün BM ve Rum tarafı ile KKTC arasında bir diplomatik kriz ve BM Barış Gücü ile Kıbrıs Türk halkı ve polisi arasında da küçük çaplı fiziki çatışmalar yaşanmıştır. Pile'deki köy halkının geçimini Güney Kıbrıs'ta veya İngiliz askeri üslerinde çalışarak sağlaması ve KKTC'ye erişimde zorluk yaşamaları nedeniyle yapılan proje, aslına bakılırsa insani gerekçeleri BM ve Rum tarafına anlatılması durumunda kolaylıkla desteklenebilecek bir girişimken, bu şekilde tek taraflı davranılması çeşitli tepkilere neden olmuştur.

KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, yaptığı açıklamada, Pile-Yiğitler Yolu Projesi'nin insancıl amaçlarla ve hiçbir art niyet olmadan hazırlandığını belirterek, "Rum’un ve İngiliz üslerinin insafına terk edilen Kıbrıs Türk insanının hayatını kolaylaştırmak için böyle bir proje yapılmıştır" ifadelerini kullanmıştır. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da, "Kimsenin toprağında, malında gözümüz yok" ve "Bu yol insani maksatlar için bir ihtiyaçtır, dolayısıyla başkalarının buradan farklı manalar çıkarmanın hiçbir gereği yoktur" sözleriyle projeyi savunmuştur. Kıbrıs Türk tarafı, olayların fiziki çatışmaya dönüşmesine BM askerlerinin fiziki engelleme girişimlerinin neden olduğu açıklamış ve karşı tarafı suçlamıştır. Kıbrıs Türk tarafı, BM Barış Gücü'nün Kıbrıs Türkü dostu bir örgüt olmadığını iddia ederek, projenin tamamlanacağı da ilan etmiştir.

BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden Birleşik Krallık, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ise, BM Barış Gücü mensuplarına ve BM araçlarına yönelik fiziki saldırılar nedeniyle gelişmeleri kınarken, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de bunun uluslararası hukuk açısından kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. ABD Büyükelçiliği ise, Pile olayları sonrasında, adanın kuzeyine KKTC'ye geçmek isteyen vatandaşlarını uyararak, güvenlik gerekçeleriyle bu konuda dikkatli olmalarını belirtmiştir. Rum basınınca, olayların ardından Kıbrıs Cumhuriyeti/Güney Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in (Nikos Christodoulides) Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’i (Kyriakos Mitsotakis) telefonla arayarak ara bölgedeki olaylar konusunda ayrıntılı bilgi verdiği açıklanırken, Yunanistan da olayı kınayan resmi bir açıklama yapmıştır. Benzer şekilde, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Temsilcisi Josep Borrell de Twitter mesajında gelişmeleri kınamıştır. Yani bu konuda Batı dünyası ile Türkiye ve KKTC arasında bir diplomatik zıtlaşma yaşandığı anlaşılmaktadır. 

Peki, gelinen noktada Kıbrıs Türk tarafını aslında tarihsel sürece uygun olmayan şekilde "saldırgan taraf" gibi gösteren bu olayları nasıl yorumlamak lazım? Siyasi tarihi okuyanlar bileceklerdir ki, Kıbrıs Türk tarafı, on yıllardır kendilerini yok etmek isteyen aşırıcı Rum fanatiklerine karşı Kıbrıs adasında bir var oluş mücadelesi vermiş ve bugünkü kazanımlarını elde etmeleri kan dökerek ve Türkiye'nin askeri gücü sayesinde olmuştur. Bugün gelinen noktada elbette iki tarafta da aşırıcı kesimlerin gücü azalmış ve sağduyu ve dostane yaklaşımlar ağır basmaya başlamıştır. Fakat AB'nin Kıbrıs Sorunu'nun çözülmesine engel olduğu halde Rum Kesimi'nin Birliğe üyeliğine onay vermesiyle başlayan hatalar zinciri, gelinen noktada Türkiye-Batı ittifakını bozan temel bir mesele haline gelmiştir. Elbette bu durumdan çıkış mümkündür; bunun yolu da Kıbrıs'ta yeniden müzakere masasına dönülmesi ve ikili ve çok taraflı görüşmelerin başlatılmasıdır. Bu müzakerelerde Kıbrıs Sorunu'nun bütüncül çözümüne yönelik başarı şansı henüz yüksek gözükmese de, Kıbrıs adası açıklarında bulunan enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa'ya arzı ve Pile-Yiğitler Yolu Projesi başta olmak üzere birçok konuda iş birliği pekala mümkündür. İnsani ve ekonomik konularda her iki tarafın da somut kazanımlar sağlayabileceği ve "kazan-kazan" durumlarının ortaya çıkabileceği de düşünülürse, bunun için iki ülke liderleri Ersin Tatar ve Nikos Hristodulidis'in temas içerisinde olmaları elzemdir. Buna karşı çıkanlar ise, kuşkusuz, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarının esenliği ve iyiliğini istemeyen kişiler olacaklardır. Çünkü şimdilerde tüm siyasi/diplomatik sorunlarımızı çözemesek bile, savaşta bile diplomasinin işlediğini düşünürsek, bugün silahların sustuğu ve halkların karşılıklı olarak barış ve güven içerisinde diğer bölgeye seyahat edebildiği bir Kıbrıs'ta çözüm ve iş birliğini düşünmek ve hayal etmek kesinlikle ütopik bir yaklaşım değildir.

Son olarak, Kıbrıs'ta yaşanan olaylar nedeniyle üzüntümü ifade ederken, bu olayların görünürde olduğu gibi Kıbrıs Türk tarafının saldırganlığından kaynaklanmadığını ve konuyu senelerdir çözümsüzlüğe terk ederek Kıbrıs Türk halkını delirme noktasına getiren büyük güçlerin (ABD, AB, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa) ve Türkiye ile Yunanistan'ın da bu konuda sorumluluk sahibi olduklarını belirtmek isterim. Dünyada tüm halkların tanınmış, güvenli, dünyaya açık ve ekonomisi işleyen bir ülkede yaşamaya, iyi sağlık hizmetleri almaya ve spor müsabakalarında yarışmaya hakkı vardır, olmalıdır. Kıbrıs Türk halkını çözümsüzlük ve içe kapalılığa mahkum edenleri ise tarih affetmeyecektir. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


 

Hiç yorum yok: