Giriş
Bu yazıda, Almanya’nın dış politika geleneği analiz edilmeye
çalışılacaktır. Bu kapsamda, öncelikle Alman ulusunun ve tarihsel süreçte
kurulmuş farklı Alman devletlerinin dış politika yönelimlerine kaynaklık eden geleneksel
bazı eğilimlerden söz edilecektir. Daha sonra, günümüzün demokratik Federal
Almanya’sının kurulduğu İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar olan süreçte
Alman dış politikasında yaşanan önemli olaylar kronolojik olarak incelenecektir.
Sonraki bölümde, günümüzde Almanya dış politikasına yön veren temel ilkeler
işlenecektir. Son bölümde ise, Almanya’nın mevcut Dışişleri Bakanı Annalena
Baerbock’un dış politikaya yaklaşımı ve temel bazı görüşleri değerlendirilecektir.
1.
Tarihsel Eğilimler
Almanya dış politikasında tarihsel eğilim olarak en önemli mesele -ki
buna “Alman Sorunu”, (German Question) denmekteydi-, Avusturya
(Habsburg Hanedanı) ve birçok diğer Katolik milleti de kapsayacak şekilde büyük
bir Almanya’nın mı, yoksa Prusya’nın başını çektiği daha küçük ve Protestan bir
Almanya’nın mı birliğini sağlayacağı idi.[1] Bu
tartışma temelsiz değildi, zira 1815’den 1871’e kadar Alman Konfederasyonu’nda
37 kadar bağımsız Almanca konuşulan eyalet bulunuyordu. Bunların nasıl
birleştirileceği ise Almanya dış politikasındaki en temel meseleydi.
1807-1871 döneminde Prusya’nın genişlemesi
“Großdeutsche Lösung” (Büyük
Almanya) formülü, tüm Almanca konuşan insanları bir devlet çatısı altında
birleştirmeyi amaçlıyordu ve Avusturya İmparatorluğu ile onun destekçileri
tarafından benimsenmişti. Bu çözüm yolunda Katolisizm de Avusturya’nın dahli
anlamında daha baskın ve önemliydi. “Kleindeutsche
Lösung” (Küçük Almanya) formülü ise, Katolik Habsburg’un yönettiği
Avusturya’yı içermeyecek şekilde, sadece kuzey Alman eyaletlerini birleştirmeyi
amaçlıyordu. Prusya Krallığı tarafından benimsenen bu yaklaşımda ise
Protestanlık mezhebi ağır basıyordu. Neticede Kayzer I. Wilhelm ve Şansölye Otto
von Bismarck’ın önderliğinde 1871’de Prusya’nın Almanya’yı birleştirmesi
sayesinde “Küçük Almanya” çözümü
uygulandı. Fakat Alman halkında ve Alman dış politikasında Almanca konuşan tüm
toplulukları birleştirme düşüncesi popüler ve canlı bir ideal olarak kaldı.
Anschluss sonrasında Adolf Hitler Viyana-Heldenplatz'da Avusturya halkına hitap ediyor
Bu, ilerleyen yıllarda Almanya’da iktidara gelecek Nazilerin de toplumu
militerleştirme ve yayılmacılık eğilimlerine toplumsal destek sağlayacak önemli
bir tarihsel eğilimdir. Nitekim Nazi lideri Adolf Hitler’in tüm Avrupa’yı
işgale başlamadan önce gerçekleştirdiği yayılmacılık hamlelerinin iç kamuoyu ve
uluslararası kamuoyunda dayanak noktasını Almanca konuşan halkları birleştirme
ülküsü oluşturmaktaydı. Bu kapsamda yaşanan iki önemli tarihsel olay ise, 1938
yılında yaşanan Südetler Krizi ve Çekoslovakya’nın işgali ile yine 1938 yılında
Avusturya’nın ilhakının (Anschluß/Anschluss) gerçekleştirilmesidir.
Bu dönemde bile, aslında, Almanya’da her zaman askeri ve sert gücü
önceleyen “Realpolitik” yaklaşımla
ticaret ve barışçıl ilişkileri önceleyen “Zivilmacht”
(sivil güç) yaklaşımları arasında bir entelektüel ve siyasi mücadele
yaşanmıştır. Bismarck döneminden başlayarak Alman militarizminin ağır basması
nedeniyle “Zivilmacht” arka planda
kalmışsa da, aslında Alman siyasal düşüncesinde bu görüş de her zaman var olmuş
ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Federal Almanya’nın da özünü teşkil
etmiştir.[2] “Realpolitik” düşüncesinin güçlü olduğu
zamanlarda ise, buna paralel olarak “Machtpolitik”
(güç politikası) anlayışı da hâkim olmuş ve Alman devletleri saldırgan
politikalara yönelmişlerdir.[3] Birinci ve İkinci Dünya
Savaşı dönemlerinin Almanyası “Realpolitik” ve “Machtpolitik”in -ki ünlü Alman Siyaset
Bilimci Carl Schmitt’in “siyasal”
olanı dost-düşman ayrıştırması olarak yorumlaması da bu dönemde felsefi ve politik
düzlemde buna yardımcı olmuştur- ağır bastığı, Weimar Cumhuriyeti ve Federal
Almanya ise “Zivilmacht”ın ağır bastığı rejimler
olmuştur.
Willy Brandt döneminde uygulanan Ostpolitik’in haritası
Almanya dış politikasında bir diğer önemli dış politika eğilimi ise
kısaca “Ostpolitik” (Doğu Politikası)
olarak bilinen doğuya doğru genişleme ve nüfuz alanını artırma isteğidir.
Tarihsel olarak daha militarist-yayılmacı nitelikte olan ve “Drang nach Osten” (doğuya
doğru ilerleme) adıyla bilinen bu politika, tarihsel olarak Almanya’nın doğu bölgelerindeki nüfuzunu
artırması ve Slav coğrafyasına yayılmasını amaçlıyordu. O yıllarda “Lebensraum” (Almanların yaşam alanı)
kavramıyla meşrulaştırılan bu ideal, ilerleyen yıllarda Naziler tarafından
Barbarossa Harekâtı’na destek için de kullanılacaktır. Ancak tarihsel süreçte
başarısız olan bu politika, modern ve demokratik Federal Almanya döneminde ise,
SPD’li Başbakanlar Willy Brandt ve Helmut Schmidt gibi barışçıl ve sosyal
demokrat liderler sayesinde, Doğu Almanya, Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya,
Macaristan ve hatta SSCB gibi komünist rejimle yönetilen ülkelerle ekonomik ve
siyasi ilişkiler geliştirmek şeklinde daha farklı bir hâl almış ve bu defa
başarıyla uygulanabilmiştir. Bu yeni ve barışçıl “Ostpolitik”, 1990 yılında iki Almanya’nın birleşmesiyle başarılı
bir şekilde icra edilmiş, sonrasında AB’nin Doğu Avrupa ve Balkanlar’da üye
sayısını ve etkisini artırmasıyla da yeni bir safhaya ulaşmıştır.
Almanya’nın geleneksel Ostpolitik
politikasının modern araçlarla ve demokratik şekilde icra edilen yeni
versiyonunun pozitif etkisi şöyle de anlaşılabilir; bugün 27 üyeli AB
içerisinde, Almanya, tam 16 ülke için en önemli ihracat pazarıdır.[4]
Çekya için bu oran yüzde 33, Avusturya için yüzde 30, Polonya için yüzde 29,
Macaristan ve Lüksemburg için de yüzde 27 dolaylarındadır.[5]
Öyle ki, Romanya’nın Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis (Johannis) bile Alman
kökenlidir.[6] Tam da
bu nedenlerle, konuyu inceleyen Ulrich Beck, Almanya’nın AB ile adeta “kazara bir imparatorluk kurduğunu”
söylemiştir.[7]
Willy Brandt ve eşi Rut Brandt, Ostpolitik kapsamında Sovyet lideri Leonid Brejnev ile görüşürlerken
Modern dönemde uygulanan Ostpolitik’i
de destekler şekilde, Alman dış politikasında “Wandel durch Annäherung” (yakınlaşma yoluyla değişim) veya “Wandel durch Handel” (ticaret yoluyla
değişim) gibi önemli bir dış politika ilkesinden de söz edilebilir.[8]
Siyasi değişimi teşvik etmek amacıyla otoriter rejimlerle ticareti artırmaya ve
siyasi/diplomatik ilişkileri geliştirmeye yönelik politikaları barındıran “Wandel durch Annäherung” veya “Wandel durch Handel” yaklaşımı
neticesinde, Almanya, dış politikada çok taraflılık prensibine uygun hareket
eden ve kendisine bu şekilde ABD’den bağımsız bir alan açmayı başaran bir devlet
olmaya çalışmıştır. Almanya’da ilginçtir ki bu konuda sosyal demokratlar (SPD)
daha istekli ve başarılı olmuşlardır. Bu konuda en bilinen örnek Willy Brandt
ve Helmut Schmidt döneminde uygulanan Ostpolitik
olsa da, aslında SPD’li Başbakan Gerhard Schröder’in 1990’lar ve 2000’lerde
Rusya ile kurduğu yakın ilişkiler de bunun güncel bir örneği olarak kabul
edilebilir. Angela Merkel ve Olaf Scholz dönemlerinde Çin’in Almanya’nın en
büyük dış ticaret ortağı haline gelmesi de bir diğer ilginç ve güncel örnektir.
Yine tüm sorunlara ve Berlin’in Türkiye’yi AB tam üyesi yapmak konusundaki
isteksizliğine rağmen Ankara ile ilişkilerin koparılmaması da bir diğer ticaret
yoluyla değişim çabası örneğidir. Ancak Almanya’nın bu yaklaşımı günümüzde daha
ziyade AB çatısı altında gerçekleştirilmekte ve AB Komşuluk Politikası (ENP)
başlığı altında farklı coğrafyalara (Kuzey Afrika, Kafkasya vs.) Almanya’dan
ziyade Brüksel tarafından icra edilmektedir. Ancak AB içerisinde de en etkin
devletlerden birisi Almanya’dır ki, Avrupa Komisyonu Başkanı eski CDU’lu
Almanya Savunma Bakanı Ursula von de Leyen’dir.
2. İkinci Dünya Savaşı Sonrası Önemli Dış Politik Olaylar
Kurulduğu 1949 yılından beri günümüze kadar gelişerek ilerleyen Federal
Almanya dış politikası için kullanılan en önemli ve kilit tabir “devamlılık” olmuştur. Öyle ki, 1992-1998
döneminde Almanya Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten FDP’li siyasetçi Klaus
Kinkel, bu kavramın tartışılmaz konumunu açıklamak için Almanya’nın en önemli 3
dış politika prensibini “devamlılık, devamlılık
ve devamlılık” olarak sıralamıştır.[9]
Devamlılığı oluşturan ana eksenler ise; ABD ile kurulan ve güvenlik (askeri),
siyasi, ekonomik ve kültürel boyutları bulunan Atlantik ittifakı, başta Fransa
ve Benelüks ülkeleri olmak üzere çok sayıda Avrupa ülkesiyle kurulan ve giderek
derinleşen Avrupa entegrasyonu (bütünleşmesi) ve Rusya başta olmak üzere
Almanya’nın doğusundaki demokratik olmayan ülkelerle kurulan “Ostpolitik” (Doğu Politikası)
bağlarıdır. Ayrıca bu dönemden itibaren Prusya militarist düşünce ekolü
bırakılmış ve “Zivilmacht” (sivil
güç) anlayışı benimsenerek, demokratik ve pasifist bir dış politika
uygulanmıştır.
Modern ve demokratik Almanya’nın dış politikasını oluşturan ve ilk icra
eden kişi CDU’lu Başbakan Konrad Adenauer olmuştur. 1951-1955 döneminde
Başbakanlığının (1949-1963) yanında bizzat Dışişleri Bakanı da olan Adenauer,
daha sonra Heinrich von Brentano (1955-1961) ve Gerhard Schröder (1961-1965)
(SPD’li yakın dönem Başbakan olan değil) gibi Dışişleri Bakanları ile
çalışmıştır. Adenauer döneminde, Batı Almanya, öncelikle ABD desteğiyle
anayasal demokratik bir rejim olarak yeniden kurulmuş; dış politikasında da 2
temel ilkeyi kendisine rehber edinmiştir: ABD ile kurulan ve Almanya’nın
güvenliğini sağlayan Transatlantik ittifak ve Fransa-Almanya dostluğu başta
olmak üzere Avrupa ülkeleriyle siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştiren Avrupa
bütünleşmesi. Adenauer döneminde, Almanya, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun
(1952) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (1957) kurucu üyelerinden birisi olarak
Avrupa bütünleşmesini başlatmış ve ayrıca NATO üyesi olarak askeri bir
güvenceye kavuşmuştur (1955).
ABD Başkanı John F. Kennedy 1963 yılında Almanya’yı ziyaret ediyor ve Başbakan Konrad Adenauer tarafından karşılanıyor
Nazi dönemi hatıralarının taze olduğu bu süreçte askeri politikalara
yönelmek istemeyen ve bu konuda kendisine engeller de çıkarılan Almanya -ki
NATO için bile kuruluşun ilk Genel Sekreteri İngiliz Lord Hastings Ismay
tarafından “Almanya’yı aşağıda tutmak
için kurulmuştur” denmiştir-, “sınırlama
kültürü” adı verilen yaklaşım doğrultusunda Almanya’nın ekonomik gücüyle
dış politikada var olması anlayışını benimsemiştir.[10] Adenauer,
bu politikayı ustalıkla uygulamış ve Alman halkının ilgisini ekonomik gelişim
ve Hıristiyan değerlere odaklayarak, Nazi döneminden kaynaklanan büyük
aşağılanma ve utancı unutturmayı başarmıştır. “Westbindung” adı verilen Batı ile ilişkileri düzeltme konusunda da,
Adenauer, genel anlamda başarılı bulunmuştur. Bu döneme dair bir diğer ilginç
detay da, yayıncı Ewald-Heinrich von Kleist-Schmenzin tarafından başlatılan
ünlü Münih Güvenlik Konferansı’nın (Münchner
Konferenz für Sicherheitspolitik)[11]
1963 senesinden beri düzenlenmesi ve Transatlantik dünyanın en önemli dış
politika ve güvenlik elitlerini Almanya’da bir araya getirmesidir.[12]
Sonuç olarak, Adenauer dönemine genel olarak ABD ile müttefiklik ve Avrupa
bütünleşmesinin ilk adımları damgasını vurmuştur denilebilir.
Münih Güvenlik Konferansı logosu
Adenauer’in kurumsallaştırdığı bu genel ilkeler sonraki Hıristiyan
Demokrat Başbakanlar (Ludwig Erhard ve Kurt Georg Kiesinger) döneminde de devam
ederken, önemli bir kırılma (değişim) iktidara SPD’nin gelmesiyle olmuştur.
Nitekim 1966-1969 döneminde CDU’lu Kurt Georg Kiesinger’in SPD ile kurduğu “büyük koalisyon” hükümetinde Almanya
Dışişleri Bakanı olarak görev yapan SPD’nin genç lideri Willy Brandt 1969’da
Başbakan olunca, Almanya dış politikasında da hemen bir hareketlenme
başlamıştır. Brandt’ın “Neue Ostpolitik”
(Yeni Doğu Politikası) adı verilen bu yaklaşımıyla, Almanya, Soğuk Savaş
dönemindeki ön yargı ve korkuları aşarak, Doğu blokunda yer alan Doğu Almanya,
Polonya, Çekoslovakya ve hatta SSCB gibi ülkelerle siyasi/diplomatik ve
ekonomik ilişkiler kurmuş ve bunları geliştirmeye çalışmıştır. Oysa Brandt öncesinde
Almanya’da diplomat ve akademisyen Walter Hallstein’ın geliştirdiği “Hallstein Doktrini” kabul görüyor ve Doğu
Almanya’yı tanıyan hiçbir ülkeyle diplomatik ilişkiler kurulması istenmiyordu.
Fakat Willy Brandt ve sosyal demokratlar güç kazanınca bu yaklaşım değişti ve
Yeni Doğu Politikası (Neue Ostpolitik)
kabul görmeye başladı. Bu sayede, 1967 yılında ilk kez bir Doğu bloku ülkesi
olan Romanya ile kurulan diplomatik ilişkilerle uluslararası kamuoyunun
dikkatini çeken Brandt imzalı bu politika, hemen sonrasında Çekoslovakya ile
yapılan ticaret anlaşması ve 1968 yılında Yugoslavya ile kurulan diplomatik
ilişkiler sayesinde ciddi anlamda dikkat çekmeye başlamıştır. 1968 Prag Baharı
sürecinde Sovyet tanklarının Çekoslovakya’yı işgaliyle bu süreç yavaşlasa da,
azminde sebatkâr olan Brandt, 1970 yılında Doğu Alman lider Willi Stoph ile bir araya gelmiş ve tarihe bir
ilk olarak geçen bu görüşme sayesinde, iki Almanya’nın diplomasi ve etkileşim
süreçleri başlamıştır. Bu süreç, ilerleyen yıllarda iki Almanya’nın
birleşmesine kadar gidecektir. Yine 1970 yılında, Brandt, SSCB ve Polonya ile
anlaşmalar imzalamış ve Varşova Gettosu’nu gezerken yaptığı diz çökme eylemiyle
de (Kniefall von Warschau) tüm
dünyada sempati ve destek toplamıştır. Amerikan Time dergisi tarafından o yıl içerisinde “yılın adamı” olarak tüm dünyaya duyurulan Brandt döneminde
uygulanan Doğu Politikası, Brandt sonrasında başa geçen SPD’li Helmut Schmidt
döneminde de sürdürülmüştür. Brandt döneminde Batı Almanya dış politikasına yön
veren kişi ise FDP’li Walter Scheel -ki 1974-1979 döneminde Almanya
Cumhurbaşkanı olarak da görev yapacaktır- olmuştur.
Willy Brandt ile Willi Stoph, 1970 yılında iki Almanya’yı yeniden görüşür hale getiriyorlar
Helmut Schmidt’in (1974-1982) ve Helmut Kohl’un (1981-1998)
Başbakanlıkları döneminde Almanya dış politikasına damgasını vuran isim ise
FDP’li Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher olmuştur. Bu farklı iki Başbakan
ve çeşitli hükümetler döneminde tam 18-19 yıl (Bismarck’tan sonra Almanya’da
önemli bir devlet makamında en uzun süre görev yapan kişi kendisidir) Dışişleri
Bakanlığı yapan Genscher, bu nedenle dikkatle incelenmesi gereken bir isimdir. Bakanlığı
süresince Brandt’ın başlattığı “detant”
ve Doğu bloku ile diyalog politikasını sürdüren Genscher, “mekik diplomasisi”ne verdiği önem ve müzakereler yoluyla çözüm
konusundaki ısrarı nedeniyle o yıllarda çeşitli esprilere de konu olmuştur.
Öyle ki, Genscher için “Atlantik’in
üzerinden iki Lufthansa uçağı geçti. Her ikisinde de Genscher vardı.”
denilmiştir.[13] AGİT’in
1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi’nin hazırlanmasında da öncü rolü olan
Genscher, Almanya iç siyasetinde de adından söz ettirmiş ve 1982 yılında
partisi FDP’nin sosyal demokratlarla (SPD) kurduğu koalisyondan ayrılıp, CDU
ile ittifaka yönelmesi ve böylelikle Helmut Schmidt yerine CDU’lu Helmut
Kohl’un -seçimsiz- Başbakan olmasında etkili olmuştur. Genscher, Ostpolitik’in devamı niteliğinde
Almanya’nın tamamen ABD güdümünde bir dış politika izlemesine karşı çıkmış ve
bu yarı-nötr dış politika sayesinde “Genscherizm”
(Genscherism) adı verilen farklı bir
dış politika eğilimine de ismini vermiştir.[14]
Genscherizm’in temelinde ise, Almanya’nın Batı blokundaki ve NATO’daki
güvenilir yerini korumasına rağmen, Doğu ile Batı arasında köprü vazifesi
görmesi anlayışı vardır.[15]
Genscher’in dış politikada müzakereler konusundaki aktifliğini öven Josef Joffe
de, onun -eski başkent- Bonn’daki Dışişleri Ofisi’nden ziyade havada (uçakta)
daha fazla zaman geçirdiğini yazmıştır.[16]
Görev yaptığı 18 yılı aşkın sürede 6 farklı ABD Dışişleri Bakanı ile çalışan
Genscher’in dış politikasındaki temel sütunları oluşturan kavram ise, “Schaukelpolitik” yani “tahterevalli
politikası” sayesinde Doğu ile Batı arasında dengeleri gözetmek ve diyaloğu
koparmamak düşüncesidir.[17] Başarılarla
dolu Genscher’in dış politika kariyeri, 1990’ların başında iki Almanya’nın
birleşmesiyle doruk noktasına ulaşmış ve Almanya nihayet uzun on yıllar
sonrasında toprak bütünlüğünü sağlamayı başarmıştır. Genscher, Tek Avrupa
Senedi ve sonrasında Avrupa Topluluğu-AT’nin AB’ye dönüşüm süreçlerinde de
aktif olarak yer almıştır. Genscher sonrasında ise Kohl hükümetlerinde
Dışişleri Bakanlığını üstlenen kişi yine FDP’li Klaus Kinkel olmuştur. AB’nin
Maastricht Antlaşması sonrasında kurumsallaşmaya başladığı bu dönemde, Kinkel,
CDU/CSU ile FDP’nin iki farklı koalisyon hükümeti döneminde görev yapmış ve
Almanya’nın ekonomik liderliğini Avrupa’ya kabul ettirdiği bu dönemde işbaşında
olmuştur.
Hans-Dietrich Genscher
Helmut Kohl-Hans-Dietrich Genscher ikilisinin ardından Almanya dış
politikasında sosyal demokratların iktidarında yeni bir dönem başlamıştır.
1998-2005 dönemindeki iki farklı SPD-Yeşiller koalisyonunda Almanya dış
politikasını yöneten kişi Yeşiller Partisi’nden Joschka Fischer olmuştur. 68
kuşağından gelen farklı bir politikacı olan Fischer, 7 yılı aşkın süre görevde
kalarak, -Genscher’den sonra- modern Almanya’daki en uzun süreli Dışişleri
Bakanı olmayı başarmıştır. Göreve başlar başlamaz Kosova Krizi ile karşılaşan
Fischer, daha sonra ise Başbakanı Gerhard Schröder’in ABD ile birlikte kurulan
ve BM Güvenlik Konseyi onaylı ittifak kapsamında Afganistan’a asker
yollamasının tepkilerini göğüslemek zorunda kalmıştır. Fischer ve kırmızı-yeşil
koalisyon hükümeti, bu dönemde Afganistan’a insani yardım da sağlayarak eleştirilere
yanıt vermeye çalışmıştır. AB’nin 10 yeni üyeyi alarak en büyük genişlemesini
gerçekleştirdiği bu dönemde görevde olan Fischer, Başbakanı Schröder’in yakın
ilişkiler kurduğu Rusya’ya karşı ise eleştirel yaklaşmış ve örneğin, Ukrayna’da
2004 yılında yapılan seçimi Rusya destekli aday Viktor Yanukoviç’in
kazandığının açıklanmasından sonra yeniden sayım talep etmiştir. Bu şekilde,
Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın farklı eğilimlere öncelik vermesiyle, Almanya,
çok boyutlu ve Genscherizm’den esintiler taşıyan dış politikasını yakın dönemde
de sürdürmüştür. Fischer, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine destek vermesiyle de
hafızalarda yer etmiştir.[18]
Bu dönemde, Almanya, aslında Soğuk Savaş’ın geride kaldığını düşünerek Rusya’yı
da Avrupa sistemine dahil etme yönünde bir politika izlemiş; ancak bu ülkenin
giderek otoriterleşmesi ve yakın çevresinde saldırgan politikalara yönelmesi
neticesinde (2008 Gürcistan, 2014 Kırım, 2022 Ukrayna işgalleri), Schröder’in
güncel Doğu Politikası ilerleyen yıllarda tam anlamıyla başarıya ulaşamamıştır.
Ayrıca bu yıllarda ABD’nin BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan Irak’ı işgal
etmesi nedeniyle tüm dünyada anti-Amerikanizm (Amerikan karşıtlığı) zirveye
ulaşırken, Almanya da bundan etkilenmiş ve sosyal demokrat eğilimli hükümetin ABD
ile tarihsel müttefikliğe rağmen Rusya ile yakın ilişkiler kurması Alman ve
Avrupa kamuoyunda büyük ölçüde kabul görmüştür. Nitekim bu yıllarda 11 Eylül
(9/11) saldırıları sonrası başta ABD’ye Afganistan’a müdahale konusunda destek
veren Almanya ve Fransa, Irak Savaşı konusunda ise net olarak Başkan George W.
Bush’a karşı çıkmışlardır.[19]
Joschka Fischer
2005-2021 döneminde Almanya siyasetine damgasını vuran Angela Merkel’in
Şansölye olduğu uzun dönemde Almanya’nın görev yapan farklı Dışişleri Bakanları
ise şunlardır:
·
SPD’li
Frank-Walter Steinmeier (2005-2009),
·
FDP’li
Guido Westerwelle (2009-2013),
·
SPD’li
Frank-Walter Steinmeier (2013-2017),
·
SPD’li
Sigmar Gabriel (2017-2018),
·
SPD’li
Heiko Maas (2018-2021).
Bu yıllarda dış politikadaki atak ve vakur duruşuyla dikkat çeken
Frank-Walter Steinmeier, ilerleyen dönemde Almanya Cumhurbaşkanı olarak da
görev yapacaktır. Steinmeier ve Guido Westerwelle dönemlerinde Almanya’nın
İran’la yapılan nükleer anlaşmaya (JCPOA) BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimî
üyesinin dışında dahil edilmesi -ki bu formata P5+1 denilmiştir- Almanya’nın yıllar
içerisinde artan ekonomik gücüne paralel olarak diplomasi sahnesinde de güçlenen
rolüne dair önemli bir kanıt olmuştur.
P5+1, İran nükleer anlaşması-JCPOA’yı duyururken Almanya’yı dönemin Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier temsil ediyor
Bu dönemde AB içerisindeki hâkimiyetini iyice kabul ettiren Almanya,
Suriye iç savaşına dayalı olarak gelişen mülteci krizinin çözülmesinde Türkiye
ile bir anlaşma sağlayarak Avrupa kamuoyunu rahatlatmış, buna karşın Rusya’nın
önce Kırım’ı (2014), daha sonra da Ukrayna’yı işgaliyle (2022) başlayan süreçte
AB’nin yumuşak güç ve müzakereye dayalı politikalarının geçerliliği azalmıştır.
Benzer şekilde, AB’nin demokratikleştirici ve dönüştürücü etkisinin
hissedildiği Arap Baharı süreci, ne yazık ki Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Batı
tipi demokrasilerin kurulmasıyla sonuçlanmamış ve Tunus haricinde birçok ülkede
rejimler daha da otoriter ve güvenlikçi bir yapıya bürünmüştür. 2021
seçimlerinden sonra kurulan yeni koalisyon hükümetinde ise Yeşiller
Partisi’nden Annalena Baerbock Almanya Dışişleri Bakanı olmuştur.
3.
Günümüzde Almanya Dış Politikasının Temel
İlkeleri
Ünlü Alman uluslararası ilişkiler uzmanı Hans-Peter Schwarz, iki
Almanya’nın birleşmesi sonrası Almanya’sını anlattığı Avrupa’nın Merkezi Gücü adlı eserinde, 1994 yılına kadar
Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında uğradıkları işgalin psikolojik
etkisinden kurtulamadıklarından bahseder.[20]
Bu, yazıldığı dönem için doğru bir tespit olmakla birlikte, 2000’lerin,
2010’ların ve 2020’lerin Almanya’sında, Nazi dönemi, büyük savaş (İkinci Dünya
Savaşı) ve işgalin fiziki ve psikolojik etkileri giderek azalmıştır. Öncelikle
bu dönemde Almanya toprak bütünlüğünü yeniden sağlamış ve egemenliğini tam
kontrol altına almıştır. Ayrıca, Nazi döneminin üzerinden yıllar geçmesi
sayesinde, bu döneme dair suçluluk duyguları ve buna benzer bir şeyin yeniden
yaşanmasına dair ön yargı ve korkular da yeni nesillerde giderek azalmıştır. Nitekim
günümüzde, Almanya, dış politikada birçok konuda oldukça atak bir devlet haline
gelmiştir.
Alman resmi makamlarına göre, Almanya’nın dış politikası “değerlerin ve çıkarların gözetilmesi esası
üzerine kuruludur”.[21]
Federal Alman hükümetinin odak noktasında (1) insan haklarının korunması, (2) Avrupa
bütünleşmesi, (3) Atlantik ötesi/Transatlantik ortaklık, (4) dış politikanın
diğer ülkelerle barışçıl ve ticarete dayalı ilişkiler geliştirmek için olumlu
yönde kullanılması, (5) yeni güç merkezleri ile ilişkilerin yoğunlaştırılması, (6)
küreselleşmenin düzenlenmesi ve (7) İsrail’le güvenliğine ilişkin politikalar
geliştirilmesi gibi ilkelerden söz edilebilir. Bu ilkeler arasında en baskın
olanlar; insan haklarının korunması, Avrupa bütünleşmesinde öncü rol oynanması,
ABD ile Transatlantik ittifakının sürdürülmesi ve dış politikanın diğer
ülkelerle barışçıl ve ticarete dayalı ilişkiler geliştirmek için olumlu yönde
kullanılmasıdır.
İnsan Haklarının Korunması: Almanya dış politikasında en önemli ilke
insan haklarının korunmasıdır. Alman resmi makamlarına göre, Almanya
anayasasının 1. maddesinde belirtildiği üzere, insan hakları, her türlü siyasi
kurumun temelinde yer alır.[22]
Madde tam olarak şöyledir: “(1) İnsan
onuruna dokunulmaz. Tüm devlet otoritesi, onu gözetmek ve korumakla yükümlüdür.
(2) Alman halkı bu nedenle; ihlal edilemez ve devredilemez insan haklarını,
yeryüzündeki her türlü insani ortaklığın, barışın ve adaletin temeli olarak
kabul eder. (3) Aşağıdaki temel haklar yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı dolaysız
geçerli hukuk olarak bağlar.”[23]
Buna göre, sadece devlet içerisinde değil, uluslararası alanda da tüm
insanların onurunu ve temel haklarını korumak icap etmektedir. Almanya,
uluslararası ilişkilerinde zulmün, keyfiliğin ve sömürünün sona ermesi için
gerekli olan şartların oluşturulması için çaba sarf etmektedir.[24]
Bu nedenle, Almanya dış politikasında insan haklarına saygılı devletlerle
ilişkileri geliştirmek ve derinleştirmek, buna saygı duymayan ülkelerle ise
ilişkileri sınırlandırmak ve kesmek yaklaşımı hâkimdir.
Almanya, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği (AB)
gibi farklı çatılar altında insan haklarını dış politikada da temel bir değer
olarak savunmaktadır. Bu bağlamda, Almanya, dış politikasında BM tüzüğü ve tüm
sözleşmeleri ile Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Avrupa Konseyi’nin bir
organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanması
(bağlayıcı olması) ve AB Temel Haklar Sözleşmesi’nin uygulanması gibi kırmızı
çizgilere sahiptir. Almanya’nın bu şekilde davranması iki şekilde bu ülke adına
faydalıdır; ilki, demokratik ve insan haklarını savunan bir ülke olarak, Almanya’nın
ekonomik ve siyasi gelişimi, nitelikli (kalifiye) göç alımı ve uluslararası
platformlardaki imajı bu şekilde gelişmektedir. Zira unutulmamalıdır ki, dünyada
Naziler dönemi nedeniyle Almanya’ya yönelik çok ciddi ön yargılar halen
mevcuttur. Bu şekilde bir dış politika ile, Berlin, bu eleştirileri ve ön
yargıları da göğüsleyebilmektedir. İkinci olarak ise, Almanya, insan hakları
meselelerini kullanarak diğer devletlerin iç politikalarında bir tür siyasi
etkiye de sahip olabilmekte ve bir anlamda evrensel hukuk ve insan hakları
yoluyla yumuşak gücünü geliştirmektedir. Bu politika, genelde ABD ve AB’nin
politikalarıyla da örtüştüğü için, Almanya’nın tek başına kalmadan da
uygulayabildiği bir siyaset setidir.
Ancak insan hakları konusundaki kararlı tutumu, zaman zaman Almanya’nın
aleyhine girişimlere de yol açabilmektedir. Örneğin, Polonya, İkinci Dünya
Savaşı döneminde uğradığı zarar nedeniyle Almanya’dan rekor düzeyde bir tazminat
talep edince, Berlin, bunu kabul etmemiş ve “konunun kapandığı” şeklinde bir cevap vermiştir.[25]
Fakat aynı Almanya, 2021 yılında Namibya’da Herero ve Nama halklarından
70.000’den fazla kişiye karşı işlenen suçları “soykırım” olarak kabul etmiş ve tazminat olmasa da, jest olarak 30
yıl içinde kurbanların torunlarını desteklemek için 1,1 milyar euro (avro)
ödeneceğini bildirmiştir.[26] Dönemin
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, yaptığı yazılı açıklamada, her iki ülkeden
hükümet delegasyonlarının yaklaşık 6 yıllık müzakerelerinin ardından 1904-1908
yıllarında Korgeneral Lothar von Trotha’nın emriyle işlenen vahşetin “soykırım” olarak tanınması üzerinde
anlaştığını açıklamış ve ülkesinin insan hakları konusundaki özenli tutumunu
teyit eden bir karar alındığını ilan etmiştir.[27]
Avrupa Bütünleşmesi: Almanya, Avrupa bütünleşmesine en çok destek
veren ülkelerden birisidir. Alman resmi makamlarına göre, Almanya, Avrupa
Birliği’nin ortak güvenlik ve savunma politikalarının geliştirilmesini de
desteklemektedir.[28] Batı
Almanya, Schuman Bildirgesi ile birlikte 1950’lerden başlayarak Avrupa
bütünleşmesinin her aşamasında (AKÇT, AET, AT, AB) yer almış ve bugüne kadar
daima destekleyici bir pozisyon almıştır. Ancak Avrupa’nın savunma
politikalarının merkezileştirilmesi ve Avrupa Ordusu’nun kurulması gibi
konularda, Washington’la olan yakın bağları nedeniyle, Almanya’nın zaman zaman
yan çizebildiği görülmüştür. Benzer şekilde, Almanya, AB kapsamında Fransa’nın
kendi ulusal çıkarlarına hizmet ettiğini düşündüğü Akdeniz için Birlik (AiB)
gibi girişimlere de destek vermekten imtina etmiştir. Almanya’nın Avrupa
entegrasyonuna destek vermesi çok doğal ve haklıdır; zira bu şekilde Berlin’in
ekonomik ve siyasi nüfuzu artmakta ve dış politikadaki etkisi de
yükselmektedir. Almanya’nın en büyük ticari ortaklarının çoğu Avrupa’da ve AB
üyesi olduğu için (Hollanda, Fransa, Polonya, İtalya, Avusturya, Çekya,
İspanya, Macaristan, İsveç, Danimarka, İrlanda), bu, ekonomik açıdan da
rasyonel bir politikadır. Ayrıca bu şekilde tarihsel Alman-Fransız rekabeti de
bastırılmış ve tersine iki komşu devlet arasında iyi bir uyum yakalanmıştır.
AB’nin iki lider devletinin patronu: Olaf Scholz ve Emmanuel Macron
Almanya, Brexit sonrasında Birleşik Krallık’ın AB’den çıkmasıyla
birlikte Birlik içerisinde Fransa ile birlikte iki büyük güçten biri haline
gelmiştir. Fransa, BM Güvenlik Konseyi’ndeki daimî koltuğu ve askeri gücüyle
AB’nin sert ve politik gücünü, Almanya ise endüstriyel başarısı ve üstün ticari
kapasitesi ile AB’nin yumuşak ve ekonomik gücünü temsil etmektedir. Bu ikili
arasındaki uyumun durumu, AB’nin geleceği adına da belirleyici olacaktır. Zira
örneğin Fransa’da AB karşıtları Marine Le Pen veya başka bir AB karşıtı liderle
Emmanuel Macron’un Cumhurbaşkanlığı sonrasında sürpriz bir zafer kazanır ve bu
sayede Paris, AB yerine ulusal politikalara yönelirse, AB’nin geleceği adına da
riskli bir dönem başlayabilir. Ancak şu an için gözüken, Almanya-Fransa
tandeminin uyumunun devam edeceği ve AB’nin daha fazla küçülmeden ve hatta
Balkanlar’dan yeni üyeleri de içerisine alarak gelişmesini sürdüreceği
şeklindedir. Nitekim Pew Araştırma Merkezi’nin 2019 verilerine göre, Almanya’da
halkın yüzde 74’ü AB’yi faydalı görmektedir.[29]
AB’ye karşı çıkanların oranı ise sadece yüzde 6’dır.
Almanya’da halkın büyük çoğunluğu AB’yi faydalı görüyor
Transatlantik Ortaklık: Almanya, 1955 yılından beri NATO üyesidir.
Ayrıca Batı Almanya’nın kurulmasındaki özel konumu nedeniyle, ABD ile çok yakın
ilişkiler söz konusudur. ABD, Marshall Yardımı ile Federal Almanya’nın yeniden
kurulması sürecinde çok etkili ve faydalı olmuştur. ABD Ordusu’nun Almanya’da
halen 45 kadar askeri tesisi bulunmaktadır. Örneğin, adını Almanya’nın
güneybatısında, Rheinland Pfalz eyaleti sınırları içinde yer alan Ramstein adlı
küçük bir kasabadan alan Ramstein Hava Üssü, içerisinde yaşayan on binlerce
Amerikalı ile birlikte NATO’nun Avrupa’daki en önemli askeri ve lojistik üssü
durumundadır.[30] ABD’de
Donald Trump’ın Başkanlığı döneminde kendi milli ekonomik çıkarlarını önde
tutma kararı alan Washington, bu nedenle Almanya’dan asker çekmeye başlayınca,
bu konuda iki müttefik arasında çeşitli polemik ve tartışmalar yaşanmıştır.[31]
Bu sürecin sonrasında Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan süreçte ise,
Avrupa’nın güvenliği konusunda geliştirilen PESCO (Kalıcı Yapılandırılmış
İşbirliği) ve EI2 (Avrupa Müdahale Mekanizması) gibi girişimler hız
kazanmıştır. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü” eleştirisiyle
başlayan Avrupa’nın stratejik özerkliğe (stratejik otonomiye) yöneldiği süreç,
Cumhuriyetçi Donald Trump’tan iktidarı devralan Demokrat Joe Biden döneminde
NATO’nun Rusya karşıtlığı temelinde yeniden bütünleşmesi ve tüm Batılı
ülkelerin Washington ekseninde hizalanmasıyla duraklamış ve Transatlantik
bağlar yeniden güçlendirilmiştir. ABD, unutulmamalıdır ki, Çin’den sonra
Almanya’nın en büyük dış ticaret ortağıdır ve Çin’le ticaretin aksine, Almanya,
ABD ile ekonomik ilişkilerinde net ihracatçı durumunda çok fazla dış ticaret fazlası
vermektedir.[32]
Almanya’daki Amerikan askeri üs ve tesisleri
Fakat ABD’nin Almanya’daki etkisi zaman zaman eleştirilere neden
olabilmektedir. Özellikle Washington’ın George W. Bush döneminde Irak Savaşı
gibi uluslararası hukuka uymayan ve saldırgan politikalara yönelmesi ya da
Donald Trump dönemi gibi kendi ulusal çıkarlarına göre hareket ettiği
durumlarda, Almanya ve Fransa gibi ülkelerle olan ilişkiler gerilmektedir. Bir
diğer olumsuz husus ise, ABD’nin Almanya da dahil olmak üzere kendi
müttefiklerine yönelik istihbarat faaliyetleri gerçekleştirmesidir. Buna somut
bir örnek vermek gerekirse, 2013 yılında ABD Ulusal Güvenlik Dairesi-NSA’in
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in cep telefonu görüşmelerini dinlediği
iddiaları, NSA’nin eski sistem analisti Edward Snowden’ın ifşalarıyla ortaya
çıkmış ve iki ülke arasındaki ilişkileri bir süre germiştir.[33]
Danimarka Askeri İstihbaratı-FE’nin de dahil olduğu skandal, Merkel dışında
Frank-Walter Steinmeier ve SPD’nin o yıllardaki Başbakan adayı Peer
Steinbrück’ün de dinlendiğini ortaya koymuş ve Berlin’de ABD karşıtı hislerin
yükselişe geçmesine neden olmuştur.
ABD ve Almanya’da ikili ilişkilere verilen destek oranları
Buna rağmen, yoğun ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler nedeniyle,
Almanya’da Amerikan müttefikliğine yönelik destek hayli fazladır. Nitekim Pew
Araştırma Merkezi’nin 2022 yılı verilerine göre, ABD’de ikili ilişkilerin iyi
olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 81, Almanya’da ikili ilişkilerin iyi olduğunu
düşünenlerin oranı da yüzde 82’dir.[34]
Lakin Trump döneminde ilişkilere yönelik desteğin Almanya’da bir aralar yüzde
18’e kadar düştüğü de belirtilmelidir. Almanya’da özellikle “ich bin Berliner” olayıyla hatırlanan
John F. Kennedy, Bill Clinton ve Barack Obama gibi Başkanlara destek üst
düzeydeyken, savaşçı ve kaba Başkanlar ise pek sevilmemektedir.[35]
Almanya’da en sevilen ABD Başkanları
Dış Politikanın Diğer Ülkelerle Barışçıl ve
Ticarete Dayalı İlişkiler Geliştirmek İçin Kullanılması: Dış ticaretle gelişen ve ABD, İngiltere
(Birleşik Krallık) ve Fransa benzeri müttefikleri gibi BM Güvenlik Konseyi daimî
üyesi olmadığı için siyasal/diplomatik alanda geride kalan Almanya, bu nedenle
ticaret ve barışçıl politikaları diplomaside öncelemektedir. Bu minvalde,
Almanya, silahsızlanma, silahlanmanın denetimi ve şeffaflık yoluyla daha fazla
güvenlik ve istikrar için de dünya çapında çaba göstermektedir. Bunun yanı
sıra, daha önce de açıklanan “Wandel
durch Annäherung” (yakınlaşma yoluyla değişim) veya “Wandel durch Handel” (ticaret yoluyla değişim) gibi politika
setleriyle, Berlin, otoriter/totaliter veya Avrupa tipi demokrasi olmayan ülkelerle
ilişkileri geliştirmek ve bu şekilde dönüştürücü bir rol oynayabilmeyi
ummaktadır. Bu, Schröder-Putin örneğinde olduğu gibi her zaman istenen sonuçlar
vermese de, buna benzer şekilde Willy Brandt-Helmut Schmidt dönemlerinde
uygulanan Yeni Doğu Politikası-Ostpolitik’in
iki Almanya’nın birleşmesi ve tüm Doğu blokunun yıkılması gibi verimli sonuçlar
ürettiği de hatırlanmalıdır. Yani otoriter/totaliter rejimleri daha da
kemikleştiren sert (askeri) politikalarla sonuç alınamayacağını bilen Almanya
için, iktisadi yollarla o ülkeye girmek ve politika yapım sürecine etkide
bulunabilmek daha önemlidir.
Bu konuda güncel bir örnek ise Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel’in
terör faaliyetleri gerçekleştirdiği iddiasıyla Türkiye’de tutuklanması
sonrasında yaşanmıştır. Alman Die Welt
gazetesi Türkiye muhabiri olan Deniz Yücel, 2017’de gözaltına alınmış ve “terör örgütü propagandası yapmak” ile “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik”
suçlarından tutuklanmıştır.[36]
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Alman ajanı” olarak nitelendirilen Yücel, daha sonra ise dönemin
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ikili temasları neticesinde kısa sürede
salıverilmiş ve ülkesine dönmüştür. Almanya’nın son birkaç yıla kadar
Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı olması ve Almanya’da yaşayan
milyonlarca Türk veya Türk asıllı vatandaşın varlığı nedeniyle doğal olarak
kurulan bağlar nedeniyle Türkiye üzerindeki etkisini koruyan Almanya, bu sayede
Türkiye siyasetinde kısmen etki gösterebilmektedir. Almanya ve AB’nin, Türkiye
ile Yunanistan arasında Ege Denizi, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de yaşadıkları
gerginliklerde de ekonomik ve siyasi gücünü kullanarak sorunları çözemese bile
tarafları defalarca yatıştırmayı başardığı görülmüştür. Günümüzde Almanya
Başbakanı Olaf Scholz’un Çin’i uluslararası sistemden tamamen izole etmemek
konusunda gösterdiği yapıcı tutum da buna örnek gösterilebilir.
Deniz Yücel
Yeni Güç Merkezleriyle İlişkiler Kurulması: Almanya dış politikasında yeni güç
merkezleriyle ilişkiler kurmak ve geliştirmek de önemli bir eğilimdir. Örneğin,
bu konuda güncel bir örnek, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un 2022 yılı Kasım
ayında insan hakları konusundaki yoğun eleştirilere rağmen Çin’e yaptığı resmi
ziyarettir. Şansölye Scholz’un ziyareti öncesinde Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde yayınlanan makalesinde,
“Çok kutuplu bir dünyada yeni güç
merkezleri ortaya çıkıyor. Bu küresel güçlerle ortaklıklar kurmayı ve
ortaklıkları genişletmeyi hedefliyoruz” şeklinde ifadelere yer vermesi, Almanya
ve Avrupa kamuoyunda yoğun eleştiri konusu olmuştur.[37]
Nitekim 2022 yılı sonunda bu ülkeye resmi bir ziyaret düzenleyen Scholz[38],
ABD, AB ve hatta kendi Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ile Avrupa Komisyonu
Başkanı Ursula von der Leyen’den gelen eleştirilere rağmen, ziyaretini
başarıyla gerçekleştirmiş ve Çinli analistlerden ve siyasal otoritelerden de
destek almayı başarmıştır.[39]
Scholz ve Şi Cinping
Çin’in yükselişini yakından takip eden Almanya için, bu ülkeyle
ilişkiler geliştirmek -ABD ile kurulan yoğun güvenlik ilişkilerine rağmen-
gereklidir. Ayrıca Çin, yoğun dış ticaret açığı vermesine karşın, 2022 yılı
itibariyle -ABD’nin önünde- Almanya’nın en büyük dış ticaret ortağıdır.
Günümüzde Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle Rusya ile ilişkiler konusunda
Almanya’dan ciddi bir atak gelmese de, aslında Gerhard Schröder döneminde
Almanya Rusya ile de çok yakın ilişkiler tesis etmiş ve enerji güvenliğini
Rusya formülüyle çözmek üzerinde durmuştur. Bu anlamda, Almanya, yükselen ve
dünya siyasetinde etkili olması muhtemel tüm devletlerle ilişkilerini
geliştirmekte ve geleceğin olası bir “çok
kutuplu” yeni dünya düzenine de yatırım yapmaktadır. Nitekim Başbakan
Scholz, 2023 yılı içerisinde bir diğer yükselen güç Hindistan’a da resmi
ziyarette bulunmuş ve özellikle ekonomik ilişkileri geliştirmek için çaba
göstermiştir.[40]
Günümüzde Almanya’nın en önemli dış ticaret ortakları arasında Çin (1.
sırada), Rusya (16. sırada) ve Türkiye (15. sırada) gibi Batılı anlamda
demokrasi olmayan ülkeler de bulunmaktadır.[41]
Bu minvalde, çok kutupluluk, Almanya’nın dış politika envanterinde daha az
önemi olan ama hep elde tutulan bir enstrümandır.
Küreselleşmenin Düzenlenmesi: Almanya dış politikasında bir diğer önemli husus
ise küreselleşmenin düzenlenmesidir. Alman resmi makamlarına göre, Almanya dış
politikası, “küreselleşmenin getirdiği
fırsatların kullanılmasına ve risklerinin en aza indirilmesine taraftır”.[42]
Küreselleşmenin bağlayıcı kurallara göre şekillendirilebilmesi için, Alman dış
politikası hammadde güvenliği, iklim koruma, su sorunu, göç ve internet
özgürlüğü gibi yeni gelişen bazı siyasi konuları öncelikle gündemine
almaktadır. Bu bağlamda, federal hükümet, 2012 yılında “küreselleşmeyi şekillendirme, ortaklıkları geliştirme, sorumluluğu
paylaşma” konseptini karara bağlamıştır.[43]
Yeşiller Partisi’nin dünyadaki diğer ülkelerden farklı olarak istisnai
bir başarı gösterdiği Almanya’da, “küresel
ısınma” konusu da çok ciddiye alınmaktadır. Bu anlamda sürekli
yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak çevre güvenliği konusunda kararlı
adımlar atan Almanya, Başbakan Olaf Scholz döneminde G7 öncülüğünde “İklim Kulübü”nü de hayata geçirmiş ve
Paris İklim Sözleşmesi’nin hızlı ve iddialı bir şekilde uygulanmasını
desteklemeyi sürdürmüştür.[44]
Şansölye Olaf Scholz’un daha 2021’de Almanya Maliye Bakanı iken bir hedef
olarak ortaya koyduğu İklim Kulübü’nün hedefi; “yüksek miktarda emisyona sahip; özellikle de Çin ve ABD ile önemli AB
ticaret ortakları olmak üzere CO2 emisyonları için fiyat belirleyen ve büyük
bir sanayi sektörüne sahip ülkelerdir.”[45]
Olaf Scholz, diğer önemli Batılı liderlerle birlikte G7 İklim Kulübü’nü hayata geçirdi
İsrail’in Güvenliği: Almanya dış politikasında bir diğer önemli güncel
eğilim ise, Almanya’nın “Holokost”
(Yahudi Soykırımı) felaketindeki tarihsel sorumluluğu nedeniyle, İsrail’in
güvenliğine yönelik politikalar geliştirilmesi ve bu yöndeki politikalara
çeşitli katkılar sağlanmasıdır. Antisemitizm konusunda Yahudilere karşı
tarihsel sorumluluğu nedeniyle çok hassas olan Berlin, bu bağlamda İsrail’in
zaman zaman uluslararası hukuku aşan politikaları karşısında da genelde ya
sessiz kalmakta, ya da çok yumuşak eleştirilerde bulunmaktadır.
Almanya-İsrail ilişkileri konusunda uzman bir isim olan Prof. Dr. Ernst
Ludwig Ehrlich, İkinci Dünya Savaşı sonrasında iki ülke arasında kurulan
ilişkilerin pozitif yönümlü olduğunu vurgulamış ve Almanya’nın ABD’den sonra
İsrail’e en büyük desteği veren ülke olduğunu söylemiştir.[46]
Konunun bir diğer uzmanı olan Tarih Profesörü Michael Wolffsohn da, iki ülke
arasında “özel ilişkiler” olarak da
adlandırılan ilişkilerin karşılıklı çıkarlara uygun olduğu görüşündedir.[47]
Fakat ilişkilerde zaman zaman krizler de yaşanmıştır. Örneğin, Başbakan Helmut
Schmidt, 1980 yılında İsrail’in dünya barışına tehdit oluşturduğunu
söylemiştir.[48] SPD’li
Gerhard Schröder ve CDU’lu Norbert Blüm gibi isimler de İsrail konusunda daha
eleştirel görüşler sarf etmişlerdir. Yine de, Almanya siyaseti ve halkında
İsrail’e yönelik yaklaşım daha pozitiftir. Örneğin, 2007 yılında Pew Araştırma
Merkezi’nin bir çalışmasında, Almanya’da İsrail’e destek yüzde 34 iken,
Filistin’e yüzde 21 düzeyinde kalmıştır.[49]
Bu durum, diğer Avrupalı ülkelere kıyasla Almanya’nın Yahudi Devleti konusundaki
duyarlılığını göstermekle birlikte, İsrail’in yayılmacı ve anti-demokratik
politikalara yönelmesi, Almanya’da zaman zaman eleştirilere de neden
olabilmektedir.
2007 yılında yapılan ankette Avrupa’daki büyük ülkelerden yalnızca Almanya’da İsrail’e olan destek Filistin’e kıyasla daha yüksekti
4.
Mevcut Alman Dışişleri Bakanı Annalena
Baerbock’un Görüşleri
Almanya’da parlamenter sisteme dayalı demokratik bir siyasi rejim olduğu
için, dış politikaya yön veren en önemli aktörler Başbakan ve Dışişleri Bakanı’dır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında barışçıl, hatta pasifist bir dış politikaya
yönelen Almanya özelinde dış ticaret ve ekonomi dış politikada en temel
konulardan biri olduğu için, ekonomi ile alakalı Bakanlıkların da diplomasiye
kısmi etkisinden söz edilebilir. Ancak elbette dış politikanın ana aktörleri;
Başbakan, Dışişleri Bakanı, Federal Dışişleri Bakanlığı (kısaca AA olarak da
bilinen Auswärtiges Amt)[50]
ve devleti temsil noktasında önemli görevleri olan Cumhurbaşkanı’dır.
Annalena Baerbock
Almanya’nın mevcut Dışişleri Bakanı Yeşiller Partisi’nden Annalena Baerbock’tur. 8 Aralık 2021’den beri bu görevde olan Baerbock, 1980 Hannover doğumludur. Lisans eğitimini ülkesinde Hamburg Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında tamamlayan Baerbock, daha sonra İngiltere’de London School of Economics-LSE’de Uluslararası Kamu Hukuku alanında yüksek lisans yapmıştır. 2005-2008 döneminde Yeşiller Partisi adına Avrupa Parlamentosu üyesi olan Elisabeth Schroedter’in asistanı ve özel kalem müdürü olarak görev yapan Baerbock, 2008 yılında Berlin Hür Üniversitesi’nden doktora derecesini de almıştır. 2013’ten beri partisi adına milletvekili olan Baerbock, 2018-2022 döneminde partinin Genel Başkanlığı görevini de üstlenmiştir.[51] 2021 federal seçimleri sonrasında kurulan SPD-Yeşiller-FDP “trafik lambası” veya “trafik ışığı” koalisyonunda 2021 yılı sonunda Dışişleri Bakanı olarak görev yapmaya çalışan Baerbock, uluslararası kamuoyunda genel olarak Batıcı ve Transatlantikçi çizgide değerlendirilmektedir.
Annalena Baerbock’un dış politikadaki bazı köşeli duruş ve açıklamaları
şöyle özetlenebilir. Öncelikle, Baerbock, iş başı yaptıktan sonra Almanya dış
politikasında yeni dönemde Feminizm’in etkili olacağı açıklamış ve “feminist dış politika” kavramının içini
doldurmaya çalışmıştır. 2014 yılında dünyada ilk kez feminist dış politika
uygulayacağını ilan eden İsveç’i örnek alan Almanya’nın ilk kadın Dışişleri
Bakanı olan Baerbock, bu konuda 80 sayfalık bir kılavuz[52]
da hazırlayarak ilgili kurum ve kişilere göndermiştir.[53]
Feminist dış politikanın temelinde, kadın hakları veya daha doğru ifadeyle
toplumsal cinsiyet eşitliği (kadın-erkek eşitliği) konusunun bir dış politika
ilkesi olarak benimsenmesi ve buna uygun davranmayan ülkelerle ilişkilerin
sınırlanması vardır. İlk kez İsveç tarafından uygulanan ve daha sonra Kanada,
Meksika, Fransa ve İspanya gibi ülkelerin yetkililerinin de söz ettikleri
feminist dış politika, Almanya’nın dış ilişkilerinin kadın haklarının çok
gelişmediği İslam coğrafyası ülkeleri ve diğer bazı otoriter rejimlerle olan
ilişkilerini bozabilecek bir faktördür. İdealizm ve Eleştirel Teori çıkışlı bir
yaklaşım olan feminist dış politika, ilkesel olarak yayılmacılık, savaş,
terörizm ve militarizm politikalarına da karşı çıkar ve erkek egemen politik
söyleme şüpheyle yaklaşır.
Fakat Baerbock döneminde ilan edilen feminist dış politikanın barışçıl
eğilimine karşın, Almanya, üçlü koalisyon döneminde Rusya’nın Ukrayna işgali
nedeniyle giderek daha sert ve militarist yöntemleri benimsemek durumunda
kalmış ve neticede Başbakan Olaf Scholz, savunma harcamaları için 100 milyar
avroluk özel bir fon kurulacağını açıklamak zorunda kalmıştır.[54] Bu
fonun silahlanma ve altyapı yatırımları için kullanılacağı açıklayan Scholz,
undan böyle her yıl gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sinden fazlasını
savunmaya ayıracaklarını da ilan etmiştir. Yani Vladimir Putin Rusya’sının
yayılmacı politikalarının da etkisiyle, Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock’un feminist
ve barışçıl dış politikası, yapısal koşulların zorlamasıyla farklı bir şekle
bürünmüş ve Almanya yeniden silahlanmaya daha yoğun bütçe ayırmaya başlamıştır.
Ancak elbette bunu “ilkelerden kopuş”
olarak değil, bir “zorunluluk” olarak
değerlendirmek daha doğru olacaktır. Zira Almanya da gayet farkındadır ki,
Ukrayna’nın tamamen Rusya kontrolüne geçmesi durumunda, Polonya’dan başlayarak
tüm Doğu Avrupa ülkeleri ve hatta Almanya tehlike potasına girecektir. Bu
nedenle, Baerbock döneminde şartların zorlamasıyla Wandel durch Annäherung” veya “Wandel
durch Handel” olarak bilinen geleneksel dış politika eğilimini değiştirmek
zorunda kalan Almanya, “caydırıcılık”
ve “çevreleme” gibi kavramlara
yönelmiş, bu da Almanya ekonomisini olumsuz yönde etkilemiştir.
Bunların yanında, Baerbock döneminde Almanya dış politikasında, ABD’deki
Donald Trump yönetimi yerine işbaşına gelen Joe Biden yönetiminin yaklaşımına
da uygun olarak, Realizm yerine İdealizm (Liberalizm) temelli ve değerler
odaklı bir yaklaşım benimsenmiştir. Bu bağlamda, demokrasi, insan hakları ve
uluslararası hukuk gibi değerler ön planda tutulmuş; bu değerleri savunan ve
uygulayan devletlerle ilişkiler geliştirilmiş, buna karşı çıkan ve uymayan
devletlerle ilişkiler ise bozulmuştur. “Çıkar”
(interest) yerine “değer” (value) kavramı etrafında kurgulanan ve insan hakları, demokrasi ve
hukuk devleti odaklı bu yeni dış politika sayesinde[55],
ABD-AB ekseninde ilişkiler güçlendirilmiş ve özellikle Rusya, kısmen de Çin
karşıtlığı temelinde yeni bir Batı bloku veya Batı cephesi başarıyla
oluşturulmuştur. Bu noktada Almanya’nın yaklaşımında şu husus dikkat
çekmektedir: Berlin, karşısındaki aktör demokratik bir rejim olmasa da, uluslararası
hukuk ve BM düzenini Rusya gibi alenen ihlal etmediği müddetçe, tüm rejimlerle
(örneğin Çin) siyasi ve ekonomik ilişkilerini sürdürmek eğilimindedir. Ancak
Rusya gibi başka ülkelerin topraklarını alenen işgal eden ülkeler konusunda,
Almanya, daha köşeli tavır almak durumunda kalmaktadır.
Baerbock, göreve başladıktan sonra öncelikle Polonya’dan gelen savaş
tazminatı taleplerini reddetmiştir. ABD’deki Biden yönetimine çok yakın duran
Baerbock, 2022 yılında başlayan Rusya’nın Ukrayna işgaliyle ise büyük bir sınav
vermeye başlamıştır. Bu süreçte ABD eksenli politikalar izlemeyi sürdüren
Almanya Dışişleri Bakanı, ülkesi başta isteksiz davrandığı halde zamanla
Ukrayna’ya 2,7 milyar avro değerinde silah ve mühimmat göndermeyi kabul
etmiştir.[56] Baerbock,
Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nde 2023 yılı Ocak ayında yaptığı
konuşmada kullandığı sert ifadeler nedeniyle ülkesinde Bild gazetesinde “Rusya ile
Savaştayız” (Wir führen Krieg
gegen Russland) başlığıyla eleştirilmiştir.[57]
Nitekim Almanya Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili olay yaratan
konuşmanın ertesi gününde bu açıklamayı düzeltmek zorunda kalmış ve Almanya’nın
Rusya ile savaşta olmadığını ilan etmiştir.[58]
Baerbock, Çin’e yönelik olarak da Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığına
yönelik daha net tavır alması gerektiğine dönük bir açıklama yaparak (“tarafsızlık saldırgana destek vermektir”
minvalinde) dikkat çekmiştir.[59]
Türkiye ile ilişkiler konusunda da ABD ile uyumlu hareket eden Baerbock, Yunanistan’a
yönelik tehditler konusunda Atina’yı savunarak Ankara’yı uyarmış ve Suriye’ye
yönelik askeri operasyon konusunda da “IŞİD’in
yeniden güçlenmesi ihtimali”ni gerekçe göstererek olumsuz bir tutum
takınmıştır.[60] Annalena
Baerbock, 2022 yılında Türkiye’ye resmi bir ziyaret de yapmış ve o dönemki
mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmüştür. Almanya basınında, Baerbock’un
Türkiye ile ilişkilerde daha eleştirel olduğunu yazılmıştır.[61] Baerbock’un
en ilginç dış gezilerinden birisi ise 2023 yılı Mayıs ayında yaptığı Suudi
Arabistan ve Katar ziyaretleri olmuştur.[62] Ziyaretleri
ilginç yapan husus, Baerbock’un savunduğu feminist dış politika ile bu ülkelerin
siyasi ve sosyokültürel yapılarındaki tezat olmuştur. Buna karşın, ziyarette
başı açık olarak yer alan Alman Dışişleri Bakanı, kadın hakları konusunu da
üstelemeden dile getirmiştir.
Baerbock’un Körfez ziyaretinden bir kare
Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; Prusya’nın öncülüğünde
Almanya’nın 19. yüzyılın son çeyreğine girilirken kurulması sürecinde yalnızca
4 büyük kentte (Londra, Paris, Saint Petersburg ve Viyana) Büyükelçiliği olan Almanya’nın
günümüzde 153 Büyükelçilik, 52 Başkonsolosluk, 7 Konsolosluk ve 12 Uluslararası
Misyon olmak üzere 230’a yakın dış temsilciliği bulunmaktadır. AB üyesi olmayan
ülkelerde, Alman vatandaşları, AB üyesi başka bir ülkenin temsilciliğine
başvurma hakkına da sahiptirler. Dolayısıyla, genelde ekonomik gücüyle bilinen
Almanya, aslında hem kendi öznel gücü, hem de AB aracılığıyla diplomatik/siyasi
açıdan da kayda değer bir devlet hüviyetindedir.
Günümüzde Almanya’nın dış temsilcilikleri neredeyse tüm dünyada aktif şekilde faaliyet gösteriyor
Sonuç
Sonuç olarak, bu yazıda kısaca özetlenmeye çalışılan Almanya dış
politikası geleneğinde bazı unsurların öne çıktığı vurgulanabilir. Bunlar;
İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar etkili olan ama sonra yerini sivil güç “Zivilmacht”a bırakan “Realpolitik” geleneği -ki bu aynı
zamanda askeri/militarist düşünen yayılmacı bir devletten ticari/ekonomik düşünen
demokratik bir devlete geçişi de simgeler-, Batı ile ABD ve AB olmak üzere iki farklı
boyutta kurulan stratejik ve yaşamsal önemde ilişkiler -ki bu aynı zamanda
insan hakları ve demokrasiye dayalı dış politikanın da destekleyicisidir-, Ostpolitik düşüncesinin farklı
uygulamaları ile Doğu dünyası ve yeni yükselen güçlerle ilişkileri geliştirme
çabası ve Almanya’nın tarihsel sorumluluğu nedeniyle İsrail konusundaki özenli
tavır olarak özetlenebilir.
Milyonlarca Türk veya Türk asıllı kişinin yaşaması ve hayli iyi durumda
olan ekonomik ilişkiler nedeniyle, Almanya dış politikasında Türkiye ve Türkler
de daima önemli bir durumda olup, Almanya’nın temel istihbarat kurumu olan Federal
Anayasa Koruma Teşkilatı’nın Başkan Yardımcılığını da Türk asıllı Sinan Selen
yürütmektedir.
Kapak fotoğrafı: Foreign Policy
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Nick Ottens (2014), “Between East
and West: Germany’s Foreign Policy Traditions”, Atlantic Sentinel, 28.04.2014,
Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://atlanticsentinel.com/2014/04/between-east-and-west-germanys-foreign-policy-traditions/.
[2] Kemal İnat (2009), “Birleşme
Sonrasında Almanya‟nın Dış Politikası: ‘Normalleşme’nin Son Adımları”, Bilgi, Sayı: 18, s. 2.
[3] A.g.e., s. 12.
[4] Destatis.de, “Germany interesting
trading partner”, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://www.destatis.de/Europa/EN/Topic/Foreign-trade/EU_tradingPartner_Germany.html.
[5] A.g.e.
[6] Habertürk (2014), “Romanya'ya "Alman" cumhurbaşkanı”,
17.11.2014, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://www.haberturk.com/dunya/haber/1010221-romanyaya-alman-cumhurbaskani.
[7] LSE Blog (2013), “Five minutes
with Ulrich Beck: “Germany has created an accidental empire”, 25.03.2013,
Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://blogs.lse.ac.uk/europpblog/2013/03/25/five-minutes-with-ulrich-beck-germany-has-created-an-accidental-empire/.
[8] Christos Katsioulis (2022), “Where
is Germany’s foreign policy heading?”, IPS, 10.03.2022, Erişim Tarihi:
02.08.2023, Erişim Adresi: https://www.ips-journal.eu/topics/foreign-and-security-policy/where-exactly-is-germanys-foreign-policy-heading-5782/.
[9] Başar Şirin (2020), “Değişen Dünya
Düzeninde Yeni Alman Dış Politikası”, Ankara
Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt 19, Sayı: 2, s. 468.
[10] A.g.e., s. 470.
[11] Web sitesi için; https://securityconference.org/.
[12] Tarık Oğuzlu (2023), “3 SORUDA -
Münih Güvenlik Konferansı izlenimler”, Anadolu
Ajansı, 22.02.2023, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/3-soruda-munih-guvenlik-konferansi-izlenimler/2827563#:~:text=1963%20senesinden%20beri%20M%C3%BCnih%20G%C3%BCvenlik,g%C3%BCvenlik%20elitlerini%20bir%20araya%20getiriyor.
[13] William Tuohy (1989), “Bonn’s
Genscher Views Gorbachev Reforms as ‘Historic Opportunity’”, Los Angeles Times, 11.06.1989, Erişim
Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.latimes.com/archives/la-xpm-1989-06-11-mn-3249-story.html.
[14] Stephen Kinzer (1991), “Genscher
at Eye of Policy Debate”, The New York
Times, 22.03.1991, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/1991/03/22/world/genscher-at-eye-of-policy-debate.html.
[15] A.g.e.
[16] Josef Joffe (1998), “Review: The
Secret of Genscher's Staying Power: Memoirs of a ‘Slippery Man’”, Foreign Affairs, Cilt 77, Sayı: 1,
Ocak-Şubat 1998, s. 149.
[17] A.g.e., s. 150.
[18] DW (2004), “Fischer: Turkey Should Be Full EU Member”, 13.12.2004,
Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/fischer-turkey-should-be-full-eu-member/a-1427139.
[19] Ferhat Pirinççi (2005), “Alman Dış
Politikasında Süreklilik ve Değişimin Alman Bölünmüşlüğü”, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,
Cilt XXIV, Sayı: 2, s. 15.
[20] Kemal İnat (2009), “Birleşme
Sonrasında Almanya‟nın Dış Politikası: ‘Normalleşme’nin Son Adımları”, Bilgi, Sayı: 18, s. 1.
[21] Almanya’nın Türkiye’deki Dış
Temsilcilikleri, “Almanya‘nın dış politikasının ana hatları”, Erişim Tarihi:
02.08.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/politik/-/1794390.
[22] Almanya’nın Türkiye’deki Dış
Temsilcilikleri, “İnsan Hakları – İlkeler”, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim
Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/politik/-/1794376.
[23] Deutschland.de, “Madde 1: İnsan
Onuru”, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://www.deutschland.de/tr/topic/politika/federal-almanya-anayasasi-1-maddesi-insan-onuru.
[24] Almanya’nın Türkiye’deki Dış
Temsilcilikleri, “İnsan Hakları – İlkeler”, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim
Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/politik/-/1794376.
[25] Euronews (2023), “Polonya'nın rekor savaş tazminatı talebine
Almanya'dan 'konu kapandı' cevabı”, 03.01.2023, Erişim Tarihi: 03.08.2023,
Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2023/01/03/polonyanin-rekor-savas-tazminati-talebine-almanyadan-konu-kapandi-cevabi.
[26] NTV (2021), “Almanya, Namibya'daki soykırımı tanıdı: 30 yılda 1,1
milyar euro ödeyecek”, 28.05.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/almanya-namibyadaki-soykirimi-tanidi-30-yilda-1-1-milyar-euro-odeyecek,484WPnc9sUyUvEfyOSM8mw.
[27] A.g.e.
[28] Almanya’nın Türkiye’deki Dış
Temsilcilikleri, “Almanya‘nın dış politikasının ana hatları”, Erişim Tarihi:
02.08.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/politik/-/1794390.
[29] Pew Research Center (2019), “Most
believe EU membership has generally benefited their country”, 09.10.2019,
Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.pewresearch.org/global/2019/10/14/the-european-union/pg_10-15-19-europe-values-04-011/.
[30] Mehmet Öcal (2019), “Ramstein
Üssü: Almanya'daki tartışılan 'Küçük Amerika'”, Anadolu Ajansı, 13.05.2019, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim
Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/ramstein-ussu-almanyadaki-tartisilan-kucuk-amerika/1476994.
[31] Muhterem Dilbirliği (2020),
“ABD’nin Almanya’dan asker çekmesi ne anlama geliyor?”, Anadolu Ajansı, 11.08.2020, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim
Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/abd-nin-almanya-dan-asker-cekmesi-ne-anlama-geliyor/1938152.
[32] Ozan Örmeci (2023), “Almanya
Ekonomisi”, Uluslararası Politika Akademisi, 01.08.2023, Erişim Tarihi:
03.08.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2023/08/01/almanya-ekonomisi/.
[33] Cem Dalaman (2021), “ABD'nin
Merkel'i Dinlemesiyle İlgili Yeni Bilgiler Ortaya Çıktı”, VOA Türkçe, 31.05.2021, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.voaturkce.com/a/abd-nin-merkel-i-dinlemesiyle-ilgili-yeni-bilgiler-ortaya-cikti/5910657.html.
[34] Pew Research Center (2022),
“Record share of Germans say relations with the U.S. are good as Americans
continue to support strong ties”, 13.10.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim
Adresi: https://www.pewresearch.org/global/2022/10/17/us-german-relationship-remains-strong/pg_2022-10-17_u-s-germany_0-01/.
[35] Statista.com (2013), “Germans
Welcome Their Favorite U.S. President to Berlin”, 18.06.2013, Erişim Tarihi:
03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.statista.com/chart/1193/germans-welcome-their-favourite-us-president-to-berlin/.
[36] BBC Türkçe (2018), “Gazeteci Deniz Yücel tahliye edildi”,
16.02.2018, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-43084331.
[37] Mehmet Doğan (2022), “Almanya’nın
Dış Politikası: Yeni Güç, Yeni Sorumluluk!”, Stratejik Düşünce Enstitüsü,
24.11.2022, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://www.sde.org.tr/mehmet-dogan/genel/almanyanin-dis-politikasi-yeni-guc-yeni-sorumluluk-kose-yazisi-28151.
[38] Ozan Örmeci (2022), “Almanya’da
Koalisyon Hükümetinin Birinci Yılı ve Başbakan Olaf Scholz’un Çin Ziyareti”,
Uluslararası Politika Akademisi, 22.12.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim
Adresi: http://politikaakademisi.org/2022/12/22/almanyada-koalisyon-hukumetinin-birinci-yili-ve-basbakan-olaf-scholzun-cin-ziyareti/.
[39] Wan Hengyi (2022), “Scholz’s
reiteration against decoupling with China offers friendly signal: experts”, Global Times, 09.12.2022, Erişim Tarihi:
03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.globaltimes.cn/page/202212/1282176.shtml.
[40] DW (2023), “Germany's Scholz arrives in India to 'deepen' ties”,
25.02.2023, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/germanys-scholz-arrives-in-india-to-deepen-ties/a-64817778.
[41] Ozan Örmeci (2023), “Almanya
Ekonomisi”, Uluslararası Politika Akademisi, 01.08.2023, Erişim Tarihi:
03.08.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2023/08/01/almanya-ekonomisi/.
[42] Almanya’nın Türkiye’deki Dış
Temsilcilikleri, “Almanya‘nın dış politikasının ana hatları”, Erişim Tarihi:
02.08.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/themen/politik/-/1794390.
[43] A.g.e.
[44] Yeşil Gazete (2022), “Almanya’nın ‘İklim Kulübü’ planı hayata
geçiyor”, 13.12.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://yesilgazete.org/almanyanin-iklim-kulubu-plani-hayata-geciyor/.
[45] A.g.e.
[46] Şalom (2008), “Prof. Ehrlich ile İsrail-Almanya ilişkileri
üzerine…”, 09.01.2008, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.salom.com.tr/arsiv/haber/62650/prof-ehrlich-ile-israil-almanya-iliskileri-uzerine.
[47] Michael Wolffsohn (2018), “Almanya
- İsrail ilişkileri özel mi?”, DW Türkçe,
18.04.2018, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/yorum-almanya-i%CC%87srail-ili%C5%9Fkileri-ger%C3%A7ekten-de-%C3%B6zel-mi/a-43431254.
[48] A.g.e.
[49] Pew Research Center (2009),
“Ideological Gaps Over Israel on Both Sides of Atlantic”, 29.01.2009, Erişim
Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.pewresearch.org/global/2009/01/29/ideology-and-views-toward-the-middle-east-conflict/.
[50] Web sitesi için; https://www.auswaertiges-amt.de/de.
[51] Almanya’nın Türkiye’deki Dış
Temsilcilikleri, “Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock”, Erişim Tarihi:
02.08.2023, Erişim Adresi: https://tuerkei.diplo.de/tr-tr/annalena-baerbock-lebenslauf/2500610.
[52] Federal Foreign Office (2022), Shaping Feminist Foreign Policy - Federal
Foreign Office Guidelines, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://www.shapingfeministforeignpolicy.org/papers/Guidelines_Feminist_Foreign_Policy.pdf.
[53] Cem Dalaman (2023), “Almanya’nın
Dış Politikası "Feminist" Olacak”, VOA Türkçe, 28.02.2023, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://www.voaturkce.com/a/almanyanin-dis-politikasi-feminist-olacak-baerbock/6981993.html.
[54] Euronews (2022), “Almanya, savunma harcamaları için 100 milyar
euroluk 'özel fon' kuruyor”, 27.02.2022, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim
Adresi: https://tr.euronews.com/2022/02/27/almanya-savunma-harcamalar-icin-100-milyar-euroluk-ozel-fon-kuruyor.
[55] Christoph Hasselbach (2023),
“Germany's foreign policy: A tricky balancing act”, DW, 05.07.2023, Erişim Tarihi: 02.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/germanys-foreign-policy-a-tricky-balance-of-values-and-interests/a-65527598.
[56] Euronews (2023), “Almanya Ukrayna'ya 2,7 milyar euro değerinde
silah ve mühimmat gönderecek”, 13.05.2023, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim
Adresi: https://tr.euronews.com/2023/05/13/almanya-ukraynaya-27-milyar-euro-degerinde-silah-ve-muhimmat-gonderecek#:~:text=Haberde%20Ukrayna'ya%20verilecek%202,milyar%20euroluk%20silah%20deste%C4%9Finde%20bulunmu%C5%9Ftu..
[57] Bild (2023), “Wir führen Krieg gegen Russland”, 26.01.2023, Erişim
Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.bild.de/politik/ausland/politik-ausland/jetzt-erklaert-baerbock-ihren-hammer-satz-wir-kaempfen-krieg-gegen-russland-82689320.bild.html.
[58] DW (2023), “Germany says it is not a warring party in Ukraine”,
27.01.2023, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/germany-says-it-is-not-a-warring-party-in-ukraine/a-64541484.
[59] DW (2023), “Germany's Baerbock says China can help end Ukraine war”,
05.09.2023, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/germanys-baerbock-says-china-can-help-end-ukraine-war/a-65566298.
[60] France24 (2022), “German, Turkish diplomats spar in Istanbul”,
29.07.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.france24.com/en/live-news/20220729-german-turkish-diplomats-spar-in-istanbul.
[61] DW Türkçe (2022), “Baerbock'un Türkiye gezisi neden tartışma
yarattı?”, 31.07.2022, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/baerbockun-t%C3%BCrkiye-gezisi-neden-tart%C4%B1%C5%9Fma-yaratt%C4%B1/a-62662255.
[62] Federal Foreign Office (2023), “Visiting the Gulf: Foreign Minister Baerbock travels to Saudi Arabia and Qatar”, 15.05.2023, Erişim Tarihi: 03.08.2023, Erişim Adresi: https://www.auswaertiges-amt.de/en/aussenpolitik/laenderinformationen/saudiarabien-node/saudi-arabia-qatar-baerbock/2596646.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder