Giriş
Siyasi-diplomatik alandaki etkisi sınırlı kalsa da, ekonomik olarak
dünyanın en önemli güçlerinden birisi olan Almanya’nın dış politikasında
ağırlığı en fazla hissedilen ülkelerden birisi de kuşkusuz Amerika Birleşik
Devletleri’dir (kısaca ABD). ABD, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında
kurulan modern ve demokratik Batı (Federal) Almanya’nın temellerini atan ve bu
ülkenin ekonomik ve siyasi gelişimine en büyük katkıyı yapan devlettir. Ancak
Avrupa Birliği (kısaca AB) projesinin derinleşmesiyle birlikte, Avrupa
entegrasyonu sonucunda ABD’nin Avrupa ülkeleri ve Almanya dış politikası
üzerindeki etkisi kısmen azalmıştır. Buna son dönemde bir de Rusya’nın sistem
karşıtı hamleleri ve Çin’in ekonomik baskınlığı eklenince, ABD’nin küresel
liderliği ciddi anlamda yara almıştır. Buna karşın, ABD de, gerek NATO’yu
kullanarak askeri-güvenlik politikaları bağlamında Avrupa ülkeleri üzerindeki
etkisini ve gücünü hissettirmekte, gerekse de inanılmaz yumuşak güç kapasitesi
ile Avrupa halkları ve entelektüelleri arasında halen cazibe yaratmayı
başarmaktadır.
Bu yazıda, daha çok güncel süreçlere odaklanılarak, Almanya-ABD ikili
ilişkileri incelenecektir. Bunun için, “Giriş”
bölümünün ardından, öncelikle, iki ülke arasındaki ilişkiler tarihsel süreç
bağlamında değerlendirilecektir. Daha sonra, günümüzü de kapsayacak şekilde
yakın dönemdeki ilişkiler (Soğuk Savaş sonrası dönem) analiz edilecektir.
Araştırmanın bir sonraki bölümünde ise, iki ülkenin ekonomik ilişkileri mercek
altına alınacaktır. Araştırma, “Sonuç”
bölümüyle tamamlanacaktır.
Tarihsel Süreç
Tarihsel süreçte Almanya ve öncüsü devletlerle ABD arasındaki ilişkiyi
başlatan ilk önemli konu, 17., 18. ve 19. yüzyıllar boyunca Almanya’dan kaçan
birçok kişinin “yeni dünya” adı
verilen Amerika’da şanslarını değerlendirmek için bu ülkeye göç etmiş
olmalarıdır. Almanya’dan Amerika’ya yönelik ilk göçler 1683’te başlarken,
sonradan Philadelphia olarak anılacak bölgede bu dönemde Alman göçmenler
tarafından “Germantown” adlı bir
yerleşim birimi bile kurulmuştur.[1] 18.
ve 19. yüzyıllarda ise Alman kökenli nüfusun daha çok Pensilvanya (Pennsylvania),
Orta Batı (Midwest) ve Teksas (Texas) gibi eyaletlere yerleştikleri
yazılmaktadır. Hatta bu nedenle ABD’de “Pennsylvania
Dutch” adı verilen Amiş inancına mensup bir grup bile mevcuttur.[2] Bu
gruba “Dutch” denmesinin sebebi ise,
kendilerini “Deutsch” olarak tanıtan
Almanların zamanla bu şekilde çağrılmaya başlamalarıdır. Bu dönemde yapılan
göçlerin etkisiyle, diğer birçok kültür gibi, Alman dili ve kültürü de “Amerikalı” çatı kimliği altındaki
Amerikan kültürüne çeşitli öğeler katmaya başlamıştır. Bu öğelerden özellikle
Alman felsefesi ve eğitim sistemi ABD’de etkili olmuştur. Örneğin, ABD’deki
fiziksel eğitim ve jimnastik dersleri Prusya eğitim modelinden alınmış ve
ABD’deki anaokullarına da Almanca “kindergarten”
adı verilmiştir.[3]
ABD Sayım Bürosu’nun 2000 yılı
istatistiklerine göre, Almanlar, ülkedeki en büyük etnik grubu oluşturuyor
Ayrıca ABD’nin Almanya’daki ilk diplomatik temsilciliği daha 1790 yılının
Haziran ayında Hamburg şehrinde açılmıştır.[4] İkinci
temsilcilik ise 4 yıl sonra 1794’te Bremen’de açılmıştır. ABD, Prusya Krallığı
ile 1797’de, Alman İmparatorluğu ile de 1871’de resmi diplomatik ilişkiler
tesis etmiştir.[5] Yani ikili
diplomatik ilişkilerin önemli bir tarihsel arka planı bulunmaktadır. Bu tarihte
ABD Başkanı Ulysses S. Grant, ABD Kongresi’nde Almanya’nın bağımsızlığını
destekleyen bir konuşma dahi yapmıştır.[6]
Fakat Almanya’nın 1870’lerin başında siyasi birliğini sağlaması ve güçlü bir
devlet haline gelmesinden sonra ilişkiler gelişmeye başlasa da, aslında bu
dönemlerde siyasi ve ekonomik ilişkiler çok sınırlı kalmıştır. Bu döneme dair
ilginç bir detay ise, İkinci Samoa İç Savaşı’nda tarafların karşı karşıya
gelmiş olmaları, ancak bunu 1899 yılındaki Tripartite Kongresi’nde Samoa’yı
ikiye bölerek çözmüş olmalarıdır. Benzer şekilde, 1902-1903 döneminde Venezuela
krizinde de ikili ilişkiler bazen gerilse de, bu olay da barışçıl şekilde çözülmüş
ve Birinci Dünya Savaşı’na kadar Almanya-ABD ilişkilerinde ciddi bir sorun
yaşanmamıştır.
İkili ilişkilerin kesilmesi ise 1917 yılında Birinci Dünya Savaşı’na
ABD’nin dahliyle gerçekleşmiştir. Bu tarihte Almanya’ya savaş ilan eden
Washington, aslında savaşın başlarında tarafsız kalmak ve izolasyonist dış
politikasına devam ederek kendi iç gelişimini sürdürmek istiyordu. Fakat Almanya’nın
bu yıl içerisinde “Zimmermann Telgrafı”
aracılığıyla Meksika’ya ABD’ye karşı bir askeri birlik teklifi göndermesi[7],
ABD’nin savaşa girmesi ve Almanya ile ilişkilerini gözde geçirmesinde çok
etkili olmuştur. Savaşın ardından ise, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler
1921 yılında yeniden tesis edilmiştir.[8] Fakat
Weimar Cumhuriyeti’nin kısa sürede Naziler ve Adolf Hitler tarafından ele
geçirilerek Üçüncü Reich’ın kurulmasıyla, ilişkiler yeniden bozulmaya başlamış
ve neticede İkinci Dünya Savaşı’na giden süreç başlamıştır.
Amerikan Nazilerinin derneği Alman
Amerikan Birliği’nin bir gösterisi (1937)
Lakin Nazi döneminde de ilginç bir şekilde özellikle Alman kökenli nüfus
vasıtasıyla iki ülke ilişkileri geliştirilmeye çalışılmıştır. Örneğin,
Hitler’in iktidara gelmesinin ardından, ABD’de de Nazi hayranı “Amerikadeutscher
Volksbund” veya “German American Bund” (Alman Amerikan
Birliği) derneği kurulmuş ve Fritz Julius Kuhn önderliğindeki grup,
Amerika’daki Alman kökenli nüfus üzerinde ciddi anlamda etkili olmuştur.[9] Bu
döneme dair Amerikalı yazar Bradley W. Hart’ın yaptığı Hitler’s American Friends: The Third Reich’s Supporters in the United
States (2018, Thomas Dunne Books) araştırması
da göstermektedir ki, Alman Amerikalılar dışında da ABD’de bu yıllarda ciddi
bir Nazi destekçisi kitle bulunmaktaydı. Dönemin önemli ve popüler bir ismi
olan ve daha çok “Peder Coughlin”
olarak bilinen Kanadalı-Amerikalı Katolik rahip Charles Coughlin’in yanı sıra,
ünlü Amerikalı pilot Charles Lindbergh’in bu tarihlerdeki Yahudi karşıtı
açıklamaları, bir bakıma tüm dünyada yansımaları görülen bu karanlık dönemin
anti-Semitik ruhunu yansıtmaktadır.[10]
Kennedy’nin gafı siyasal tarihe güzel bir anekdot
olarak geçmiştir
Savaş döneminde 1941 yılında kesilen diplomatik ilişkiler, kanlı savaşın
ardından 1949 yılında Federal Almanya’nın kurulmasıyla yeniden başlayacaktır.
Bu geçiş döneminde Almanya önce dörde, sonra da ikiye bölünmüş ve ülkenin batı
bölümünde Amerikan etkisi giderek artmıştır. Bu yıllarda, Washington, Marshall
Planı doğrultusunda Batı Almanya’yı yeniden yapılandırmış ve kendisine
güvenilir ticaret ortakları ve demokratik rejimle yönetilen müttefikler bulmak
amacıyla Avrupa entegrasyonuna koşulsuz destek vermiştir. Bu yıllarda ABD’nin
Almanya iç politikasındaki tavrını belirleyen en önemli faktör, bir daha asla
Hitler ve Naziler dönemi gibi bir anomalinin ortaya çıkmamasını sağlamak
olmuştur. Dış politikada ise, Washington, George F. Kennan’ın geliştirdiği “çevreleme politikası” (containment policy) doğrultusunda
komünizmin yayılmasını engellemek için SSCB’nin etrafını sarmak ve Batı
Almanya’yı da önemli bir askeri ve istihbari üs olarak kullanmak istemiştir.[11] Almanya’da
Hıristiyan Demokrat (CDU/CSU) iktidarlar (Konrad Adenauer 1949/1963, Ludwig
Erhard 1963/1966 ve Kurt Georg Kiesinger 1966/1969) döneminde ABD ile ilişkiler
Avrupa bütünleşmesi ile beraber en önemli gündem maddesi olurken, özellikle ABD
Başkanı John F. Kennedy’nin Haziran 1963 tarihli Almanya ziyareti büyük
sansasyon yaratmış ve siyaseten de iki ülke ilişkilerine olumlu etkide
bulunmuştur. Berlin’de 26 Haziran 1963 tarihinde yaptığı konuşmada Alman halkı
ve genel olarak Avrupa halklarına özgürlük mesajları veren Kennedy’nin[12], Almanya’da
büyük destek görmesini sağlayan ziyareti sırasında “Ben Berlinliyim” (Ich bin
Berliner) demek yerine “Ben bir
reçelli çöreğim” anlamına gelen “Ich
bin ein Berliner” demesi ise şakalara konu olmuş ve bu ziyareti yıllar
içerisinde daha da popüler hale getirmiştir.
1962 yılı 14 Kasım’ında Almanya Şansölyesi Konrad Adenauer Beyaz Saray’da Başkan Kennedy ile görüşürken
Bu dönemde Almanya’nın Washington nezdindeki değeri artıran bir diğer
gelişme ise, Fransa’nın Charles de Gaulle Cumhurbaşkanlığında 1966’da NATO’nun
askeri kanadından çekilmesi olmuştur. Bu anlamda, Juneau, ABD ile ilişkiler
bağlamında Batı Almanya’nın ilk 20 yılını “Musterschiiler”
(örnek öğrenci) dönemi olarak adlandırmıştır.[13] Bu
dönemde ilişkilere yön veren kuruluşlar ise, Anne Zetsche’ye göre, 1952’de
kurulan ABD Almanya Konseyi-American
Council on Germany (ACG) ve yine 1952 yılında kurulan Atlantik Köprüsü-Atlantik-Brücke’dir (Atlantic Bridge).[14]
Bu kuruluşlar vasıtasıyla ABD ile Almanya arasında Transatlantik elit
bağlamında siyasi koordinasyon sağlanmıştır. Bu kuruluşların kurulmasında ve
gelişmesinde etkili olan elitlere bakıldığında ise -Anne Zetsche’ye göre-;
Alman-Amerikalı banker ve iş insanı Eric M. Warburg, New Yorklu entelektüel Christopher Emmet, ünlü gazeteci Marion Gräfin
Dönhoff ve CDU’lu siyasetçi Erik Blumenfeld isimleri sayılabilir.[15] Bu
sayede Almanya’nın ABD’deki imajı düzelirken, Nazi döneminin yaraları da
sarılmıştır. Bu kuruluşlarda SPD’den veya diğer partilerden ziyade CDU’nun daha
etkili olduğu da bilinen bir gerçektir. Almanya-ABD ilişkileri bağlamında konuyu inceleyen Türk Profesör Nail Alkan da,
iki ülkenin birbirlerinden uzakta olmaları nedeniyle yaşanan iki büyük dünya
savaşına karşın, Nazi yayılmacılığının ABD’yi doğrudan etkilememesi nedeniyle
halkların birbirlerini aslında hiçbir zaman tehdit olarak görmediklerini ve iki
halk arasında kalıcı bir düşmanlık hissinin oluşmadığını vurgulamaktadır.[16]
Bu dönemde Almanya Başbakanlarınca sıklıkla yapılan ABD ziyaretleri de
bu durumu teyit etmektedir. Örneğin, Konrad Adenauer; 7-10 Nisan 1953, 27-30
Ekim 1954, 13-15 Haziran 1955, 11-13 Haziran 1956, 27-29 Mayıs 1957, 15-17 Mart
1960, 11-16 Nisan 1961, 19-23 Kasım 1961, 13-16 Kasım 1962 tarihlerinde tam 9
defa ABD’yi ziyaret etmiştir ki, bu ziyaretlerden 5 tanesi resmi ziyaret olmasa
da, ziyaretlerin sıklığı ilişkilerin yoğunluğunu göstermektedir.[17]
Bu dönemde Almanya Cumhurbaşkanları Theodor Heuss bir, Heinrich Lübke de yine
bir defa ABD’yi ziyaret etmiştir. Adenauer sonrası CDU’lu Başbakanlardan Ludwig
Erhard’ın ABD’yi ziyaret sayısı 6 -ki bunlardan 5 tanesi resmi ziyaret
değildir-, Kurt-Georg Kiesinger’in de 3’tür.[18]
Hıristiyan Demokratlardan sonra gücü ele geçiren SPD iktidarlarında ise (Willy
Brandt 1969/1974, Helmut Schmidt 1974/1982), Almanya’nın doğu blokundaki
komünist ülkelerle ilişkilerini geliştirerek Ostpolitik uyguladığı farklı bir devir yaşanmıştır. Bu dönemin en
önemli olayı ise, Ostpolitik’i destekler
şekilde, ABD’nin de 4 Eylül 1974 tarihinde komünist bir devlet olan Doğu
Almanya ile diplomatik ilişkiler tesis etmesidir.[19]
Zaten bu sorun, iki Almanya’nın 1990 yılında birleşmesiyle kendiliğinden ortadan
kalkacaktır. Almanya-ABD ilişkilerini değerlendiren eski Alman Dışişleri Bakanı
(1998-2005) Joschka Fischer, ABD’nin Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında
ülkesinin yeniden inşası ve ekonomisinin canlandırılmasına rehberlik ettiğini
yazmış ve bu süreci “velayet ve vesayet”
(guardian and ward) kavramıyla izah
etmeye çalışmıştır.[20]
Fischer’e göre, Almanya’nın 1960’ların sonunda başlayıp 1970’lerde hızlanan Ostpolitik-Doğu Politikası açılımı da
aslında ABD’nin SSCB ile yaşadığı detant süreciyle uyumlu giden bir süreçtir.[21]
Bu anlamda, Soğuk Savaş sürecinde Almanya dış politikası büyük ölçüde
Washington ile uyumlu şekilde gelişmiştir. Jean-François Juneau ise, ABD’deki
Richard Nixon yönetiminin Willy Brandt ve Alman sosyal demokratlarının SSCB,
Polonya, Yugoslavya, Romanya benzeri Doğu blokundan ülkelerle ilişkiler kurması
karşısında olumlu tepki vermediğini ve bunun dönemin etkili isimleri Richard
Nixon ve Henry Kissinger’ı rahatsız ettiğini iddia etmiştir.[22]
Fakat bu açılım sürecinde Almanya’nın sergilediği politikanın amacı da aslında ABD
yerine SSCB’ye yaslanmak değil, Almanya’nın birleşmesi ve Batı Almanya’nın
güçlenmesi konusunda elini kuvvetlendirmektir.[23]
Ayrıca bir danışmanının Doğu Almanya’ya casusluk yapması nedeniyle 1974 yılında
kariyerinin zirvesindeyken istifa etmek zorunda kalan[24]
Willy Brandt’ın yaptığı tüm bu doğu açılımı gayretlerine karşın Amerikan askeri
istihbaratı Counter Intelligence Corps
(CIC) için çalıştığı da yazılmıştır.[25]
Bu iddialar da göstermektedir ki, sanılanın aksine, Brandt’ın doğu açılımı
ABD’den o kadar da ayrıksı bir girişim değildir.
ABD Başkanı Jimmy Carter ile Helmut Schmidt
Zaten Brandt’tan sonra Başbakan olan ve onun politikalarını büyük ölçüde
sürdüren Helmut Schmidt’in ve bir diğer SPD’li Fritz Erler’in Atlantik
Köprüsü’nde üst düzey görev yapmaları[26],
ABD’nin o dönemde Almanya’da sadece CDU’ya yatırım yapmadığını ve SPD
içerisinde de kendisine yakın isimleri tepe noktalara getirdiğini
düşündürtmektedir. Ayrıca koalisyon hükümetlerinde genel Dışişleri Bakanlığını alan FDP-Hür Demokratların da ABD'ye bakışının genel anlamda olumlu olduğunu belirtmek gerekir. SPD’li yıllarda Washington’la ilişkilerin sıklık düzeyine
bakıldığında ise; Willy Brandt’ın 5 defa ABD’yi ziyaret ettiği -ki bunlardan
yalnızca 2 tanesi resmi ziyarettir-, Helmut Schmidt’in ise tam 12 defa
Washington’a gittiği anlaşılmaktadır.[27]
Bu da, Soğuk Savaş süresince SPD’li yıllarda da ABD’nin Almanya dış
politikasında etkili olduğu intibaını yaratmaktadır. Bu dönemde Almanya
Cumhurbaşkanı Walter Scheel de 1975 yılında bir defa ABD’yi resmi olarak
ziyaret etmiştir.
Başkan Ronald Reagan 1987’de ünlü ‘bu duvarı yıkın’ konuşmasını yaparken sağında Başbakan Helmut Kohl onu izliyor
Soğuk Savaş’ın sonlanacağı Helmut Kohl iktidarında ise, Almanya’nın ABD
ile ilişkilerindeki uyum sürerken, Almanya’nın yeniden birleşmesi ve Avrupa
Topluluğu’nun Avrupa Birliği’ne dönüşerek büyük bir federal devlet gibi
yönetilmeye başlanması gibi kritik gelişmeler yaşandığı için, Washington’ın
Bonn/Berlin üzerindeki etkisi görece azalmış olabilir. Fakat Kohl’un da tam 21
defa ABD’yi ziyaret ettiği düşünülürse, ilişkilerin bu dönemde de ne kadar sıkı
olduğu anlaşılabilecektir.[28] Zaten
Almanya’nın birleşmesi konusunda da ABD’nin tavrı Avrupalı müttefiklerden bile
daha destekleyici olmuş ve ünlü konuşmasında, Başbakan Reagan, daha 1987’de
Berlin Duvarı için “bu duvarı yıkın”
(tear down this wall) demiştir.[29] Her
ne kadar iki Almanya’nın birleşmesi öncesinde eski ünlü Dışişleri Bakanı Henry
Kissinger, “Ben, Nazi döneminde
Almanya’da yaşadığım için, Almanya’nın birleşme sorunu ve olgusu, beni huzursuz
etmiştir.” gibi bir açıklama yapsa da, o dönem yapılan anketlerde Amerikan
halkının yüzde 61’inin buna destek olduğu ortaya konmuştur.[30] Avrupalı
müttefikler ise, bu süreçte Almanya’nın yeniden çok güçlenmesi ve savaş öncesi
döneme dönmesi endişeleri nedeniyle daha az coşkulu olmuşlardır. Uzun süreli
Helmut Kohl iktidarında Almanya Cumhurbaşkanları Kurt Carstens (1), Richard von
Weizsaecker (3) ve Roman Herzog (1) da ABD’yi ziyaret etmişlerdir.[31]
Bill Clinton ve Helmut Kohl
Helmut Kohl döneminde Washington’la ilişkiler bağlamında yaşanan en
ciddi sorunlardan birisi ise Almanya’nın Körfez Savaşı konusundaki tavrı
olmuştur. Bu dönemde Almanya’nın yeniden birleşmesinin yarattığı sorunlarla
meşgul olan Alman siyasal eliti, ekonomik gerekçelerin de etkisiyle savaşa
katılımda isteksiz davranmış ve Başbakan Kohl, Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher ve Savunma Bakanı Gerhard Stoltenberg’in 1990 yılı Ağustos ayında aldıkları
karar doğrultusunda, anayasal kısıtlamalar nedeniyle savaşa sadece finansal
destek olmak kararı almışlardır.[32] Yine
de, Soğuk Savaş dinamiklerine uygun olarak, Kohl döneminde de ABD ile ilişkiler
çok yakın ve iyi düzeydedir. Öyle ki, Kohl, “ABD ile müttefiklik bizim için bir varoluş sebebidir” bile
demiştir.[33] CDU’lu ünlü
siyasetçi Walther Leisler Kiep de, 1972 yılında ABD ile kurulan müttefiklik
ilişkisinin “modern Almanya siyasetindeki
karar verici unsur” ve adeta “ikinci
bir anayasa” olduğunu ifade etmiştir.[34]
Yani Soğuk Savaş döneminde yaşanan iktidar değişikliklerine karşın, Almanya-ABD
ilişkileri güvenlik ekseni tam oturmuş ve diğer alanlarda da hızlı bir gelişim
gösteren seyir izlemiştir. Bu bağlamda, Almanya-ABD ilişkileri, aynı dönemde gelişen
ABD-Japonya ve ABD-Türkiye ilişkilerine de benzetilebilir.
Kariyerine kabare sanatçısı olarak başlayan Almanya
doğumlu Marlene Dietrich, ünlü bir Amerikalı şarkıcı ve aktris olarak vefat
etmiştir
Bu döneme dair en önemli hususlardan biri ise Almanya’nın Amerikanlaşması
ve Amerikan kültürünün ülkeye yoğun nüfuzuna girmesidir. Bu yıllardan
başlayarak Amerikan merkezli müzik, sinema ve diğer sanat dalları Almanya’da
çok popüler olurken, Alman kültürü de benzer şekilde gelişim göstermeye
başlamıştır. Soğuk Savaş döneminde, Almanya, ABD ve Birleşik Krallık gibi
kültür endüstrisinin merkezi olan ülkeler için Berlin Duvarı ve Checkpoint
Charlie gibi sembolleriyle daha ziyade bu dönemi sembolize eden ve istihbarat
romanları ve filmlerinin -İstanbul ile birlikte- en önemli merkezlerinden biri
kabul edilen özel bir yer olmuştur. Ayrıca bu dönemde gelişen siyasi ve
ekonomik ilişkilerin etkisiyle, Alman Amerikalıların tarihi ve içlerinden çıkan
yetenekli kişiler de şöhret kazanmış ve ilgi görmüştür. ABD’de yakın geçmişe
kadar olan tarihsel süreçte ciddi başarılar ve şöhret kazanmış Alman kökenli
vatandaşlara bakılınca, bu bağlamda en önemli isimler; gazeteci ve yayıncı John
Peter Zenger (1697-1746), iş insanı Jacob John Astor (1763-1848), Amerikan İç
Savaşı’nda önemli bir isim haline gelen gazeteci ve siyasetçi Carl Schurz
(1829-1906), izafiyet teorisi ve Manhattan Projesi ile bilinen Alman Yahudisi
bilim insanı Albert Einstein (1879-1955), ünlü bir ressam olan Hilla Rebay
(1890-1967), Gazap Üzümleri ve Fareler ve İnsanlar gibi romanlarıyla
dünya çapında tanınan yazar John Steinbeck (1902-1968), 34. ABD Başkanı olarak
görev yapan Amerikalı General Dwight D. Eisenhower (1890-1969), Nazi döneminin
önemli bir bilim insanı olan ve bilimsel fayda sağlayacağı düşünülerek Nazi
döneminin ardından NASA’da çalışmalar yapması için ABD’ye getirtilen roket
teknolojisi ustası fizikçi Wernher Feiherr von Braun (1912-1977) ve ünlü
şarkıcı ve aktris Marlene Dietrich (1901-1992) olarak sıralanabilir.[35] Bu
isimlerden özellikle Marlene Dietrich’in ABD’deki “Alman” imgesinin yaratılmasında çok önemli etkisi olmuştur. Yakın
dönemde Amerikan siyasetinde etkili olmuş Alman kökenli kişilere bakınca ise,
Alman Yahudisi eski ünlü Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry
Kissinger ile eski Başkan (43. Başkan) George W. Bush’un adları sayılabilir.
Yakın Dönem
“Almanya Dış Politika Geleneği” yazımda[36]
anlattığım şekilde, modern dönem Almanya dış politikasının temel ilkeleri (1)
insan haklarının korunması, (2) Avrupa bütünleşmesi, (3) Atlantik
ötesi/Transatlantik ortaklık, (4) dış politikanın diğer ülkelerle barışçıl ve
ticarete dayalı ilişkiler geliştirmek için olumlu yönde kullanılması, (5) yeni
güç merkezleri ile ilişkilerin yoğunlaştırılması, (6) küreselleşmenin
düzenlenmesi ve (7) İsrail’le güvenliğine ilişkin politikalar geliştirilmesi
olarak özetlenebilir. Bu bağlamda, ABD ile ilişkiler, Almanya dış
politikasında, insan haklarının korunması ve Avrupa bütünleşmesi ile birlikte
en önemli üç dış politika eğiliminden biri olarak belirtilebilir.
Almanya resmi diplomatik makamlarına göre, iki ülke ilişkileri; tarihsel
bağlara dayalı yakın bir arkadaşlık ile paylaşılmış deneyimler, değerler ve
çıkarlara dayalıdır.[37] Bu
bağlamda, Berlin için Washington, Rusya’nın Ukrayna’da sergilediği saldırgan
savaş politikası, iklim değişikliği, çok taraflı uluslararası düzenin geliştirilmesi
ve COVID-19 (koronavirüs) pandemisi ile mücadele gibi konularda kritik bir
müttefik ve Transatlantik koordinasyon da Avrupa’da barış ve güvenliğin
korunması için çok önemli bir unsurdur.[38]
Almanya, Avrupa’nın güvenliği konusunda NATO’ya destek vermeyi sürdürmekte ve
bu kapsamda Almanya’da tam 34.000 Amerikan askeri görev yapmaktadır.[39]
ABD resmi makamlarına bakıldığında da, benzer açıklamalar görülmektedir.
Öyle ki, ABD Dışişleri Bakanlığı Almanya’yı ABD’nin Avrupa’daki en yakın ve
güçlü müttefiklerinden biri olarak kıymetlendirmekte ve ilişkileri yaşamsal
önemde gördüğünü vurgulamaktadır.[40]
Almanya’nın NATO, G7, G20 ve AGİT (Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı)
üyesi olduğu da vurgulanırken, iki ülkenin güvenlik ve refahının birbirlerine
bağlı olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca Alman kökenli Amerikalıların 40
milyonun üzerinde nüfusla ABD’deki en geniş etnik grup olduğu belirtilmekte ve
iki ülke ilişkilerine pozitif anlamda etki eden ve ilk kez 1952’de başlatılan
Fullbright Programı’ndan bahsedilmektedir.[41] Josef
Joffe’nin ifadesiyle ise, iki ülke arasındaki ilişkilerin üç önemli unsuru
bulunmaktadır:[42]
1. İki ülkenin kendi çıkarları,
2. Uyumlu tarihi anılar,
3. Kültürel yakınlık.
Gerhard Schröder ve Bill Clinton
Ancak kültürel yakınlık ve uyumlu tarihi anılara karşın, ulusal
çıkarların örtüşmesi konusunda tarafları ikna etmek her zaman mümkün
olmamıştır. Örneğin, Gerhard Schröder’in Başbakanlığı (1998-2005) döneminde 2003
yılında Almanya’nın -Fransa ile birlikte ve Birleşik Krallık’ın aksine- ABD’nin
uluslararası hukuka aykırı olarak Irak’ı işgal etmesine karşı çıkması, Colin
Adams’a göre 1945’ten beri müzakerelere yer vermeyen çizgide gelişen Almanya
dış politikası için tarihi bir dönüm noktasıdır.[43] ABD’de
neocon George W. Bush yönetiminin bu politikasına eklemlenen İngiliz İşçi Partisi
ve Başbakan Tony Blair de sonradan bu süreçten büyük zarar görmesine karşın,
ABD’nin büyük gücü nedeniyle, o dönemde Fransa, Almanya ve Türkiye’de savaşa karşı
çıkan siyasal elitler büyük zorluklar yaşamışlar ve birçoğu da koltuğunu kaybetmek
durumunda kalmıştır. Almanya’da bu dönemde iktidarda olan SPD’li Gerhard
Schröder, ABD politikalarının da etkisiyle Rusya ile yakın ilişkiler
geliştirmiş ve Avrupa’nın enerji güvenliği konusunda Rusya’ya önemli bir alan
açmıştır. Buna karşın, Schröder, tam 10 defa ABD’yi ziyaret etmiş ve görüş
ayrılıklarına rağmen Washington’la ilişkileri koparmayı asla düşünmemiştir. Ayrıca
2000’lerde ekonomisi iyi giden Almanya’nın AB sayesinde uluslararası siyasette
de güç kazanmaya başlaması, Brüksel’in kendisinden bağımsız gelişimi konusunda
çekinceleri olan Washington’ı her zaman memnun etmemiştir. Bu nedenle, özellikle
Cumhuriyetçi iktidarlar döneminde (oğul Bush, Trump vs.), ABD, AB’nin
gelişimini engelleyen bazı politikalar uygulamıştır.
Merkel ile Obama döneminde iki ülke
ilişkileri çok uyumlu olmuştur
İlişkilerin yakın dönemine damgasını vuran kişi ise kuşkusuz Angela
Merkel olmuştur. Almanya siyasetinde Helmut Kohl ile birlikte en uzun süre
görev yapan Başbakan olan Merkel, 16 yıllık iktidarında 17 defa ABD’yi ziyaret
etmiştir. Genelde ABD ile uyumlu politikalar geliştiren Merkel, Rusya ve onun
otoriter eğilimli lideri Vladimir Putin’le de iyi ilişkiler kurmayı başarmış ve
Rusya’nın sistem dışına tamamen çıkarılmasına neden olabilecek gelişmeleri ustalıkla
önlemiştir. Merkel’in başarısı, gidişinden sonra daha da iyi anlaşılmış ve 2022
yılında Rusya Ukrayna’yı işgal etmiştir. Ancak Barack Obama döneminde oldukça
sıcak ve iyi düzeyde olan -öyle ki, Obama 8 yıllık iktidarı boyunca Almanya’yı 6
defa ziyaret etmiş ve Merkel için “en
yakın uluslararası partnerim” demiştir[44]- ABD-Almanya
(Merkel) ilişkileri, Donald Trump döneminde ciddi bir sınamaya maruz kalmıştır.
Trump döneminde yaklaşık 70 yıllık müttefikler ilişkilerde ciddi bir kriz sürecinden geçtiler
Donald Trump döneminde (2017-2021) ABD Başkanı’nın kendisine özgü farklı
tavırları ve alışılmadık politikaları nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkiler
dibe vururken, Amerikan araştırma şirketi Pew Research Center ile Alman Körber Vakfı’nın 2018
yılı Eylül ayında yaptıkları anket çalışmasına göre, Almanların yüzde 73’ü ABD
ile ilişkileri “kötü” veya “çok kötü” olarak görmeye başlamış ve
Washington’a yönelik tepkiler artmıştır.[45]
Bu dönemde ilişkileri geren konular ise; Trump’ın Transatlantik Ticaret ve
Yatırım Ortaklığı’nı (TTIP) iptal etmesi, Almanya’nın da katkısıyla hazırlanan Paris
İklim Anlaşması’ndan çekildiğini açıklaması, benzer şekilde Almanya’nın da
katkısıyla P5+1 tarafından ilan edilen İran nükleer anlaşmasından (JCPOA)
ayrılması ve ABD’nin Almanya ve diğer NATO müttefiklerinden silahlanmaya daha
fazla pay ayrılmasını isteyerek, bu ülkeleri -bilhassa da Almanya- Avrupa’dan
asker çekmekle tehdit etmesi olmuştur.[46] Özellikle
asker çekme düşüncesi Almanya’da endişelere neden olurken, Trump’ın önerisi
sonrasında dönemin ABD Savunma Bakanı Mark Esper bu konudaki planlarını;
Almanya’dan 12.000 asker çekmek ve ABD’nin Avrupa ve Afrika Komutanlıklarının
(EUCOM ve AFRİCOM) merkez karargâhlarının Stuttgart’tan ayrılması olarak ilan
etmiştir.[47] Ayrıca
Trump’ın birçok Müslüman ülkeden kişiye yönelik seyahat yasağı ve göç
konusundaki katı tutumu da iki ülke siyasetçileri ve entelektüelleri arasında
tartışmalara neden olmuştur. İddialara göre bu dönemde, Trump, bir telefon görüşmesi
sırasında Merkel’e “aptal” (stupid) bile demiştir.[48]
Bu dönemdeki gergin ilişkileri yansıtan 2018 yılındaki G7 toplantısına dair
kare ise, durumu özetler niteliktedir. Fotoğrafta, Trump, kendinden emin ve
ilgisiz bir şekilde otururken, onu bir konuda ikna etmek isteyen Merkel
çaresizce ona bakmaktadır.[49] Trump
döneminde yaşanan ABD-AB farklılaşması, aslında Uluslararası İlişkiler alanına
hâkim olan iki temel yaklaşım farkına da işaret etmektedir. Uluslararası
sistemi bir mücadele alanı olarak gören ve “ulusal
çıkar” kavramı doğrultusunda hareket eden Trump yönetimi (Trump dışında H.R.
McMaster ve Gary Cohn’un açıklamaları da bunu göstermektedir)[50],
ilkeler üzerinden hareket eden AB ve Almanya ile bu nedenle uzlaşamamıştır.
Yine Trump döneminden başlayarak, Washington, Almanya ve diğer
müttefiklerinin Çin (özellikle teknoloji firması Huawei’ye yönelik olarak),
Rusya ve İran gibi ülkelerle ticaretini de engellemeye yönelik girişimler
yapmaya başlamış[51] ve
bunlar da genelde Avrupa kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştır. Bu dönemde ABD’nin
Avrupa ülkelerine yönelik baskılarını dönemin ABD Başkan Yardımcısı Mike
Pence’in 2019 Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşma ele vermektedir. Bu
konuşmada, Pence, “Eğer bizim Batılı
müttefiklerimiz, kendilerini Doğu’ya bağımlı hale getirirlerse, Batı’nın
savunmasını garanti edemeyiz”[52]
şeklinde güçlü bir ifade kullanmış ve Avrupa ülkelerine net bir mesaj
vermiştir. Bu konuda Amerikan tarafındaki tavrın sebebi ise Almanya’nın savunma
harcamalarına bütçesinin yüzde 2’si oranında pay ayırmamasıydı. Ayrıca Trump’ın
NATO’yu kârlı bir yapı olarak değerlendirmemesi ve ülkesine bu konuda kazık
atıldığını düşünmesi ve AB’yi ekonomik açıdan ABD’nin rakibi olarak görmesi de
diğer önemli sorunlardı.[53] Alman
kökenli olduğu yönünde iddialar da olan Trump, Almanlara yönelik kişisel antipatisini
“Almanlar kötü, çok kötüler” (Germans are bad, very bad) diyerek de
açıkça ortaya koymuştur.[54]
Trump dönemi ilişkilerde ciddi bir güven bunalımı yaratsa da, Rusya’nın Ukrayna
işgali adeta ABD’nin imdadına yetişecek ve sonraki Başkan Joe Biden döneminde
Transatlantik ilişkiler yeniden toparlanacaktır.
2023 yılı Mart ayında Almanya Başbakanı Olaf
Scholz ABD Başkanı Joe Biden’la Beyaz Saray’da görüşürken
Halen devam eden Joe Biden döneminde, ikili ilişkilerde Donald Trump
dönemine kıyasla ilerleme olduğu ortadadır. Özellikle Rusya’nın Ukrayna işgali
nedeniyle Avrupa ülkeleri yeniden ABD ile NATO kapsamında hizalanma yoluna
girmişler ve ABD de bu konuda uyum göstermiştir. Öyle ki, bitme aşamasına gelen
ve Almanya’nın enerji güvenliği adına çok kritik bir proje olan Kuzey Akım-2
projesinin Amerikalı gazeteci Seymour Hersch’ün iddiasına göre Amerikalılarca
patlatılması bile[55]
Almanya’nın Washington yanlısı tutumunu değiştirmemiştir. 2021 yılı Temmuz
ayında dönemin Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesinin ardından ABD-Almanya
ilişkilerini “demirden” (ironclad) olarak değerlendiren ABD
Başkanı Joe Biden da bu konuda olumlu mesajlar vermiştir.[56] Biden,
ayrıca Trump’ın asker çekme kararını iptal etmiş ve Almanya’ya 500 asker daha
göndermeye karar vermiştir.[57] Almanya’da
da, federal seçimler sonrasında iktidara gelen SPD’li yeni Başbakan Olaf
Scholz, savunma harcamaları konusunda Rusya’nın Ukrayna işgalini de gerekçe
göstererek kapsamlı bir atılım yapmış (Scholz, bu konuda 100 milyar euroluk
rekor düzeyinde özel bir fon vaat etmiştir[58])
ve Almanya’dan başlayarak tüm Avrupa ülkeleri Rusya ile ilişkilerini keserek
Washington’ı memnun edecek tutum takınmaya başlamışlardır. Sol gelenekten
geldiği için Rusya ile ilişkilerde daha sıcak olabileceği düşünen SPD’li
Başbakan Olaf Scholz, Rusya’nın Ukrayna işgali sonrasında “zeitenwende” (dönüm noktası) kavramıyla yeni bir dış politikaya
yönelmiştir. Ergin Yıldızoğlu’na göre, bu politikanın 4 önemli bileşeni
şunlardır: 1) Savunma harcamalarını artırmak, 2) Enerji politikasını bir ulusal
güvenlik sorunu olarak değerlendirmek, 3) Dış politikada demokratik ülkelerle
saf tutmaya çalışmak, 4) Bu konuda diğer partilerden de (CDU, Yeşiller) destek
almak.[59] Nitekim
üçlü koalisyon hükümetinde Yeşiller Partisi’nden Dışişleri Bakanı olan Annalena
Baerbock da ABD yönetimine çok yakın bir isimdir. Ayrıca bu dönemde Alman kamuoyunun
ABD’ye bakışı da düzelmiş ve Alman Körber Vakfı’nın 2022 Kasım tarihli
çalışmasında, Trump dönemi sonlarında 2020’de yüzde 18’e düşen ABD ile
ilişkilere “iyi” veya “çok iyi” olarak bakanların oranı yüzde
71’e yükselmiştir.[60]
Günümüze kadar büyük ölçüde uyumlu ve örnek bir müttefiklik ilişkisi
geliştirmeyi başaran iki ülke arasındaki temel dış politika sorunu, ABD’nin
zaman zaman Almanya ve Avrupa ülkeleri tarafından “gereksiz” ve “haksız”
bulunan savaşlara girişebilmesidir. Örneğin, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararı olmadan başlatılan 2003 Irak Savaşı, uluslararası sistemin
meşruiyetini ortadan kaldırmış ve Rusya ve Çin gibi devletlerin de benzer yolu
izlemeleri için bir emsal yaratmıştır. Bu bağlamda, ABD’nin Almanya üzerindeki nüfuzunu
değerlendiren Dr. Wolfgang Bittner, iki ülke arasındaki farklılığı Willy
Brandt’ın bir sözüyle izah etmeye çalışmaktadır: “barış her şey değildir ama barış olmadan her şey bir hiçtir”.[61]
Bu bağlamda, Almanya’da eskiden SPD’de de görev yapmış ve sonradan Sol Parti-Die Linke’ye geçmiş üst düzey sol
siyasetçi Oskar Lafontaine’in “Almanya,
bağımsız ve egemen bir ülke değil. Ukrayna Savaşı’nda, ABD’nin kuklası gibi
davranıyor. ABD’nin talebi üstüne Kuzey Akımı 2 durduruldu. Amerika’nın işgalci
savaş makinesinin en önemli halkalarından biri olan NATO Rammstein Hava Üssü de
Almanya’da. Kesinlikle bağımsız bir devlet değiliz. Bu dış politika, ülkemize
zarar veriyor.” açıklaması dikkat çekmiş ve Almanya’daki Amerikan
egemenliğine herkesin olumlu bakmadığını teyit etmiştir.[62]
Ayrıca aşırı sol dışında aşırı sağdan da ABD’nin Almanya üzerindeki
egemenliğine yönelik eleştiriler söz konusudur. Örneğin, 2022 yılı Aralık
ayında darbe girişimi gerekçesiyle bir aşırı sağ gruba polis tarafından baskın
yapılmış ve bu baskın kapsamında 1871 Alman İmparatorluğu’nu örnek alan bir
devlet oluşumu amacıyla terör örgütü kurmakla suçlanan 71 yaşındaki Heinrich
XIII Prens Reuss isimli kişi tutuklanmıştır. Darbeci lider olarak anlatılan
Heinrich XIII Prens Reuss, milliyetçi-muhafazakâr çizgide ve Almanya’nın İkinci
Dünya Savaşı sonrasında müttefiklerce yönetilen bir devlet olduğunu iddia eden
bir kişidir.[63] Ancak
aşırı sol ve aşırı sağ dışında, Almanya’daki merkez partilerin ABD’ye bakışı
gayet müspettir.
Ekonomik İlişkiler
2021 yılı itibariyle, ABD, Almanya ve AB’nin en büyük dış ticaret
ortağıdır. Bunun yanında, ABD’deki Alman şirketleri 885.000 kişiye istihdam
sağlamakta ve bu konuda üçüncü sırada yer almaktadır.[64] İlişkilerin
turizm ve kültürel ilişkiler boyutu da oldukça gelişmiştir. Her yıl çok sayıda
Alman turist ABD’yi ziyaret etmekte, benzer şekilde Amerikalı turistler de
Almanya’ya gitmektedirler.[65]
Ancak 2022 yılından itibaren Almanya dış ticaretinde birinci sırayı ABD’yi
geçen Çin almıştır. Her ne kadar Almanya Çin’e çok fazla dış ticaret açığı
verse de -ki ABD ile ilişkilerde de tam tersine çok fazla dış ticaret fazlası
vermektedir-, Çin’in bu hızlı atağı dikkat çekicidir.[66] Yine
de, Alman firmaları için en önemli dış ticaret (ihracat) pazarı ABD’dir. Çin
ise, daha çok mamul ürünlerin daha uygun koşullarda ithal edilebildiği bir pazardır.
Ancak Çin’in devasa nüfusu ve gelişen ekonomisiyle, yakın gelecekte siyasal
engellemeler olmazsa birçok ülke gibi -şimdiden 120 ülkenin en büyük dış
ticaret ortağı Pekin’dir- Almanya’nın da açık farkla en büyük ticaret ortağı
olması mümkün ve hatta olasıdır. Bu durum ise, tabii ki Çin’in Almanya
siyasetinde ABD’den daha etkili olacağı anlamına gelmeyecektir.
ABD için de Almanya ve AB pazarı asla vazgeçilemeyecek büyük bir pazardır.
Öyle ki, AB ülkeleri toplamda ABD’nin en büyük dış ticaret partneridir. AB
üyesi ülkelerde payı en yüksek ülke de Almanya’dır.[67] ABD
Dışişleri Bakanlığı’nın bilgi notuna göre, ABD’nin Almanya’ya ihracatına yön
veren en önemli sektörler; uçaklar ve parçaları, araçlar, eczacılık ürünleri,
sağlık ekipmanları, endüstriyel araç-gereç-makineler, optik ve medikal araçlar
ve elektrikli makinelerdir. Almanya’nın ABD’ye temel ihraç ürünleri ise şu
sektörlerde yoğunlaşmaktadır: araçlar, eczacılık, endüstriyel makineler, sağlık
ekipmanları ve iade edilen mallar.[68]
Doğrudan dış yatırım konusu da ekonomik ilişkilerde kayda değer öneme sahiptir. Nitekim ABD’nin Almanya’daki doğrudan dış yatırımları 148 trilyon dolar, Almanya’nın ABD’deki doğrudan dış yatırımları trilyon 522 milyar dolardır.[69]
Durumu özetlemek gerekirse, iki ülke ticari ilişkileri hayli gelişmiş ve
iyi durumdadır.
Sonuç
Sonuç olarak, ABD-Almanya ilişkileri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında
kurulan ve halen iyi şekilde devam eden örnek bir müttefiklik ilişkisidir. Her
ne kadar ABD’nin Birleşik Krallık ve İsrail’le kurduğu gibi “özel ilişkiler”den söz etmek mümkün
değilse bile, Japonya’ya ve bir dönemin Türkiye’sine benzer şekilde, Almanya’nın
başarısı, biraz da bu ülkeyi yeniden yapılandıran ABD’nin başarısı kabul
edildiği için -ki bu noktada Amerikalı analistler Batı Almanya’nın Doğu Almanya’ya
kıyasla daha gelişmiş olmasını da kendi sistemlerinin fazileti olarak
vurgularlardı- ABD, Almanya’nın gelişimi konusunda genelde destekleyici ve olumlayıcı
bir tavırdadır. Almanya’da da, ABD ile müttefikliği savunanlar ana akım medya
ve siyasette çok daha güçlü konumdadırlar. Bu bağlamda, ABD-Almanya ilişkileri,
Türk-Amerikan ilişkilerine kıyasla çok daha az sorunlu durumdadır denilebilir.
Fakat bu genel uyuma rağmen, zaman zaman ilişkilerde çeşitli sorunlar
yaşanabilmekte; bunun sebebi de barışçıl politikalar ve serbest ticaretle
gelişen Almanya’nın ABD’nin güvenlikçi ve askeri politikalarının katı olduğunu
düşündüğünü ve bunlara eklemlenmekte zorlandığı ve yine ABD’nin Almanya’ya patronluk
tasladığı zamanlarda yaşanmaktadır. Bu anlamda, Almanya için ABD’de her zaman
Demokrat iktidarlar daha tercih edilesi politikalar sergilemekte -Türkiye için de genelde tam tersi bir durumdan söz edilmektedir- ve bu nedenle
de Demokrat Başkanlara verilen destek Cumhuriyetçilere kıyasla çok daha üst seviyelerde
olmaktadır. İki ülke ilişkilerinin geleceğinde en önemli konular ise; Ukrayna politikasında ne gibi yöntemlerin tercih edileceği ve Rusya'ya nasıl yaklaşılacağı, Türkiye'ye Batı dünyasında nasıl bir rol verileceği ve Çin'le ilişkiler olacaktır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1]
William Nehra (2022), “The history between the USA and Germany”, I Am Expat,
04.07.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.iamexpat.de/expat-info/german-expat-news/history-between-usa-and-germany.
[2]
Naina Pottamkulam (2023), “Why are the Pennsylvania Dutch called so when
they're actually German?”, I Am Expat, 21.07.2023, Erişim Tarihi: 09.08.2023,
Erişim Adresi: https://www.iamexpat.de/lifestyle/lifestyle-news/why-pennsylvania-dutch-are-called-so-when-theyre-actually-german.
[3]
William Nehra (2022), “The history between the USA and Germany”, I Am Expat,
04.07.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.iamexpat.de/expat-info/german-expat-news/history-between-usa-and-germany.
[4]
U.S. Department of State (2021), “U.S. Relations With Germany”, 21.06.2021,
Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.state.gov/u-s-relations-with-germany/.
[5] A.g.e.
[6] Nail
Alkan (2000), “ABD’nin Almanya Politikası”, Avrasya
Dosyası, Yaz 2000, Cilt 6, Sayı: 2, s. 56.
[7]
İsmini dönemin Almanya Dışişleri Bakanı Arthur Zimmermann’dan alan Zimmermann Telgrafı
(Zimmerman Cable veya Zimmerman Telegram), Almanya
Dışişleri Bakanlığı’nın 1917 yılı Ocak ayında Meksika’ya ABD’nin kendilerine
savaş ilan etmesi durumunda Birinci Dünya Savaşı’na Almanya yanında dahil
olmasını öneren gizli yazışmadır. Bu yazışma, İngiliz istihbaratı tarafından
tespit edilmiş ve Amerikalılara bildirilmiştir. Zimmermann’ın Mart ayında
mesajın doğru olduğunu teyit etmesi ise Amerikalıları kızdırmış ve Nisan ayında
ABD’nin Almanya’ya savaş ilan etmesine neden olmuştur.
[8]
U.S. Department of State (2021), “U.S. Relations With Germany”, 21.06.2021,
Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.state.gov/u-s-relations-with-germany/.
[9] The Atlantic (2017), “American Nazis in
the 1930s—The German American Bund”, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.theatlantic.com/photo/2017/06/american-nazis-in-the-1930sthe-german-american-bund/529185/.
[10]
Lily Rothman (2018), “More Americans Supported Hitler Than You May Think.
Here's Why One Expert Thinks That History Isn't Better Known”, Time, 04.10.2018, Erişim Tarihi:
09.08.2023, Erişim Adresi: https://time.com/5414055/american-nazi-sympathy-book/.
[11] Nail
Alkan (2000), “ABD’nin Almanya Politikası”, s. 57.
[12]
John F. Kennedy Presidential Library and Museum, “ONE DAY IN BERLIN, 26 JUNE
1963”, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.jfklibrary.org/asset-viewer/archives/USG/USG-02-B-1/USG-02-B-1.
[13]
Jean-Frangois Juneau (2011), “The Limits of Linkage: The Nixon Administration
and Willy Brandt's Ostpolitik, 1969-72”, The
International History Review, Cilt 33, Sayı: 2, Haziran 2011, s. 277.
[14]
Colin Adams (2022), “How Germany and the United States Became Best Friends: AN
INTERVIEW WITH ANNE ZETSCHE”, Jacobin,
26.02.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://jacobin.com/2022/02/us-german-relations-atlantik-brucke-american-council-elite-organizations.
[15] A.g.e.
[16]
Nail Alkan (2000), “ABD’nin Almanya Politikası”, ss. 54-55.
[17]
U.S. Department of State – Office of the Historian, “Visits By Foreign Leaders
of Germany”, Erişim Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi: https://history.state.gov/departmenthistory/visits/germany.
[18] A.g.e.
[19]
U.S. Department of State – Office of the Historian, “A Guide to the United
States’ History of Recognition, Diplomatic, and Consular Relations, by Country,
since 1776: East Germany (German Democratic Republic)”, Erişim Tarihi:
10.08.2023, Erişim Adresi: https://history.state.gov/countries/german-democratic-republic.
[20]
Joschka Fischer (2021), “ABD-Almanya İlişkisi Nereye Gidiyor?”, Perspektif, 29.07.2021, Erişim Tarihi:
09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.perspektif.online/abd-almanya-iliskisi-nereye-gidiyor/;
Joschka Fischer (2021), “Whither the US-German Relationship?”, Project
Syndicate, 23.07.2021, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.project-syndicate.org/commentary/future-us-german-relationship-by-joschka-fischer-2021-07.
[21]
Joschka Fischer (2021), “ABD-Almanya İlişkisi Nereye Gidiyor?”, Perspektif, 29.07.2021, Erişim Tarihi:
09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.perspektif.online/abd-almanya-iliskisi-nereye-gidiyor/
[22]
Jean-François Juneau (2011), “The Limits of Linkage: The Nixon Administration
and Willy Brandt's Ostpolitik, 1969-72”, The
International History Review, Cilt 33, Sayı: 2, Haziran 2011, s. 278.
[23] A.g.e., s. 279.
[24]
Heinz Dylong (2007), “Willy Brandt anılıyor”, DW Türkçe, 08.10.2007, Erişim Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/willy-brandt-an%C4%B1l%C4%B1yor/a-2812603.
[25]
Cüneyt Karadağ (2021), “Former German Chancellor allegedly served as an
informant for US intelligence”, Anatolian
Agency, 18.12.2021, Erişim Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/en/europe/former-german-chancellor-allegedly-served-as-an-informant-for-us-intelligence/2450572.
[26]
Colin Adams (2022), “How Germany and the United States Became Best Friends: AN
INTERVIEW WITH ANNE ZETSCHE”, Jacobin,
26.02.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://jacobin.com/2022/02/us-german-relations-atlantik-brucke-american-council-elite-organizations.
[27]
U.S. Department of State – Office of the Historian, “Visits By Foreign Leaders
of Germany”, Erişim Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi: https://history.state.gov/departmenthistory/visits/germany.
[28] A.g.e.
[29] History (2018), “How Reagan’s ‘Tear Down
This Wall’ Speech Marked a Cold War Turning Point”, 01.05.2018, Erişim Tarihi:
10.08.2023, Erişim Adresi: https://www.history.com/news/ronald-reagan-tear-down-this-wall-speech-berlin-gorbachev.
[30] Nail
Alkan (2000), “ABD’nin Almanya Politikası”, ss. 61-62.
[31]
U.S. Department of State – Office of the Historian, “Visits By Foreign Leaders
of Germany”, Erişim Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi: https://history.state.gov/departmenthistory/visits/germany.
[32]
Murat Tınas (2022), “German Foreign Policy During the First Gulf Crisis:
Overcoming a Taboo on Being a Military Power on World Stage”, Istanbul Gelisim University Journal of
Social Sciences, Cilt 9, Sayı: 1, Nisan 2022, s. 6.
[33] Thomas
A. Schwartz (1995), “The United States and Germany after 1945: Alliances,
Transnational Relations, and the Legacy of the Cold War”, Diplomatic History, Güz 1995, Cilt 19, Sayı: 4, s. 555.
[34] A.g.e.
[35]
European American Relations, “Academy for Cultural Diplomacy - The
Transatlantic Relationship: Famous German-Americans”, Erişim Tarihi:
09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.culturaldiplomacy.org/academy/index.php?en_tar_famous-german-americans.
[36]
Ozan Örmeci (2023), “Almanya Dış Politika Geleneği”, Uluslararası Politika
Akademisi, 03.08.2023, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2023/08/03/almanya-dis-politika-gelenegi/.
[37]
German Missions in the United States (2022), “Germany and the USA: Bilateral relations”,
22.11.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.germany.info/us-en/welcome/germany-and-the-usa/bilaterale-beziehungen.
[38] A.g.e.
[39] A.g.e.
[40]
U.S. Department of State (2021), “U.S. Relations With Germany”, 21.06.2021,
Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.state.gov/u-s-relations-with-germany/.
[41] A.g.e.
[42]
Nail Alkan (2000), “ABD’nin Almanya Politikası”, s. 54.
[43]
Colin Adams (2022), “How Germany and the United States Became Best Friends: AN
INTERVIEW WITH ANNE ZETSCHE”, Jacobin,
26.02.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://jacobin.com/2022/02/us-german-relations-atlantik-brucke-american-council-elite-organizations.
[44] BBC News (2016), “In pictures:
Obama-Merkel relationship”, 17.11.2016, Erişim Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi:
https://www.bbc.com/news/world-europe-38010066.
[45] NTV (2018), “Alman halkı, ABD ile
ilişkileri "kötü" görüyor”, 27.11.2018, Erişim Tarihi: 09.08.2023,
Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/alman-halki-abd-ile-iliskileri-kotu-goruyor,YLpXsdUwVUO8DVxJwmzRCw.
[46]
Cem Dalaman (2017), “ABD-Almanya İlişkileri Belirsizliğini Koruyor”, VOA Türkçe, 21.10.2017, Erişim Tarihi:
09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.voaturkce.com/a/abd-almanya-iliskileri-belirsizligini-koruyor/4080384.html.
[47]
Kemal İnat (2020), “Bir Garip Almanya-Amerika Hikâyesi”, SETA, 01.08.2020,
Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.setav.org/bir-garip-almanya-amerika-hikayesi/.
[48]
Stuart Emmrich (2020), “Germany’s Angela Merkel Is Done With Donald Trump”,
10.11.2020, Vogue, Erişim Tarihi:
09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.vogue.com/article/angela-merkel-congratulates-joe-biden-ignores-donald-trump.
[49] A.g.e.
[50]
Sinem Ünaldılar Kocamaz (2020), “Donald Trump Döneminde Avrupa Birliği-ABD
İlişkileri: Liberal Dünya Düzeni, Krizler ve Ayrışan Politikalar”, Marmara Avrupa Araştırmaları Dergisi,
Cilt 28, Sayı: 2, s. 227.
[51]
Kemal İnat (2019), “Almanya-ABD Güvenlik Ortaklığı Çatırdıyor mu?”, SETA,
17.04.2019, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.setav.org/almanya-abd-guvenlik-ortakligi-catirdiyor-mu/.
[52]
Muhterem Dilbirliği (2020), “ABD’nin Almanya’dan asker çekmesi ne anlama
geliyor?”, Anadolu Ajansı, 11.08.2020,
Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/abd-nin-almanya-dan-asker-cekmesi-ne-anlama-geliyor/1938152.
[53]
Steven Pifer (2021), “Rebuilding US-German relations: Harder than it appears”,
Brookings, 25.03.2021, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.brookings.edu/articles/rebuilding-us-german-relations-harder-than-it-appears/.
[54]
Anthony Faiola (2017), “‘The Germans are bad, very bad’: Trump’s alleged slight
generates confusion, backlash”, The
Washington Post, 26.05.2017, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.washingtonpost.com/world/trumps-alleged-slight-against-germans-generates-confusion-backlash/2017/05/26/0325255a-4219-11e7-b29f-f40ffced2ddb_story.html.
[55]
Seymour Hersch (2023), “How America Took Out The Nord Stream Pipeline”,
08.02.2023, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://seymourhersh.substack.com/p/how-america-took-out-the-nord-stream.
[56] DW Türkçe (2021), “Biden: ABD-Almanya
ilişkileri demirden”, 15.07.2021, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/biden-abd-almanya-ili%C5%9Fkileri-demirden/a-58282508.
[57]
Anna Kuchenbecker (2021), “A dangerous ambiguity: Why Germany is lukewarm about
Biden’s America”, European Council on Foreign Relations, 16.07.2021, Erişim
Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://ecfr.eu/article/a-dangerous-ambiguity-why-germany-is-lukewarm-about-bidens-america/.
[58] DW Türkçe (2022), “Alman ordusu için 100
milyar euroluk ek fon”, 27.02.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/alman-ordusu-i%C3%A7in-100-milyar-euroluk-ek-fon/a-60934072.
[59]
Ergin Yıldızoğlu (2022), “‘Zeitenwende’ ama nasıl?”, Cumhuriyet, 29.08.2022, Erişim Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/zeitenwende-ama-nasil-1974720.
[60]
Laurenz Gehrke (2021), “Germans warm to US again under Biden: Report”, Politico, 22.11.2021, Erişim Tarihi:
09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.politico.eu/article/germany-us-relations-positive-again-under-joe-biden-survey/.
[61]
Wolfgang Bittner, “ABD’nin Almanya Üzerindeki Nüfuzu – Dr. Wolfgang Bittner”, PoliTeknik, Erişim Tarihi: 09.08.2023,
Erişim Adresi: https://politeknik.de/p12682/. İfadenin
İngilizcesi şöyledir; “Peace is not
everything, but without peace everything is nothing”.
[62] Oda Tv (2022), “Almanya, ABD'ye teslim”,
03.11.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.odatv4.com/dunya/almanya-abd-ye-teslim-256800.
[63]
Alper Tan (2022), “Almanya Bağımsız Bir Devlet Mi?”, Stratejik Düşünce
Enstitüsü, 21.12.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.sde.org.tr/alper-tan/genel/almanya-bagimsiz-bir-devlet-mi-kose-yazisi-29372.
[64]
German Missions in the United States (2022), “Germany and the USA: Bilateral
relations”, 22.11.2022, Erişim Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.germany.info/us-en/welcome/germany-and-the-usa/bilaterale-beziehungen.
[65] Germany
- Country Commercial Guide, “Overview: Visitor Statistics from Germany”, Erişim
Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi: https://www.trade.gov/country-commercial-guides/germany-travel-tourism.
[66]
Ozan Örmeci (2023), “Almanya Ekonomisi”, Uluslararası Politika Akademisi,
01.08.2023, Erişim Tarihi: 10.08.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2023/08/01/almanya-ekonomisi/.
[67] U.S.
Department of State (2021), “U.S. Relations With Germany”, 21.06.2021, Erişim
Tarihi: 09.08.2023, Erişim Adresi: https://www.state.gov/u-s-relations-with-germany/.
[68] A.g.e.
[69] A.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder