Giriş
ABD Başkanı Donald Trump, 28 Ocak
2020 tarihinde, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile birlikte, Beyaz Saray’da,
uzun süredir beklenen ve İsrail-Filistin Sorunu’na çözüm geliştirme
iddiasındaki “Asrın Anlaşması” (Deal of
the Century) planını açıkladı. Büyük bir halkla ilişkiler (pr) şovuna
dönüşen planın açıklanma töreni tüm dünyada merakla takip edilirken, Trump’ın
damadı Jared Kushner tarafından hazırlandığı belirtilen planın, önceden
uluslararası basında yer alan duyumların aksine, “iki devletli çözüm” temelinde
bir girişim olması dikkat çekti. Bu yazıda, ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail
Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun birlikte açıkladıkları “Asrın Anlaşması” planı
hakkında ilk izlenimlerimi paylaşacağım. Ancak elbette, 181 sayfalık planın
tamamı açıklanmadan ve okunmadan, kesin yorumlar yapmak konusunda ihtiyatlı
davranmakta fayda var.
Planın açıklandığı basın
toplantısı
Asrın Anlaşması: Trump Neler
Vaat Etti?
“Asrın Anlaşması” planına dair ilk ve en önemli tespit, basında yer alan
karamsar yorumların aksine, planın “iki devletli çözüm” temelinde geliştirilen
bir proje olmasıdır. Yani bu plan başarıyla uygulanabilirse, ki bu konuda
elbette ciddi şüpheler vardır, “Asrın Anlaşması” ile bağımsız İsrail devletine
benzer şekilde, bağımsız ve tanınmış bir Filistin Devleti kurulacaktır. Ancak
planın 4 yıl süreyle müzakere edileceğini ve henüz nihai halini almadığını da
bu noktada belirtmek gerekiyor.
İkinci önemli husus, Trump’ın daha önce ABD’nin İsrail Büyükelçiliğini de taşıdığı Kudüs’ü “İsrail’in bölünmemiş başkenti” olarak ilan etmesidir. Ancak Trump, aynı zamanda başkenti Doğu Kudüs olacak ve ABD’nin Büyükelçiliği’nin açılacağı bir Filistin Devleti’nden de söz ederek, bu konuda çelişkili bir söylem ortaya koymuştur.
Üçüncü önemli unsur, yeni Filistin Devleti’nin topraklarının şimdiki
halinin iki katına çıkarılacak olmasıdır. Dolayısıyla, eğer Trump’ın
açıklamaları doğru kabul edilirse, Filistin Devleti, bu anlaşmadan topraklarını
genişleterek çıkacaktır. Ancak bu konuda İsrail’le ortak bir komite kurulacak
ve kesin harita ilerleyen günlerde netleştirilecektir.
Dördüncü önemli konu, ABD’nin barış planını kabul etmesi durumunda Filistin
Devleti ve halkına büyük yardım ve fırsatlar sağlayacak olmasıdır. Başkan Trump’ın
söylemlerine bakılırsa; kısa sürede Filistin’de 1
milyondan fazla yeni iş imkânları yaratılacak ve Mescid-i Aksa’nın güvenli bir
şekilde herkesin ziyaret ve özgürce ibadet edebildiği bir ibadethane haline getirilmesi
sağlanacaktır.
Beşinci önemli konu ise, bu anlaşma sonrasında İsrail’in Müslüman
dünyasıyla ilişkilerinin düzeltileceği ümididir. Başkan Trump, bu anlaşmanın
ardından İslam ülkelerinin İsrail’i tanımamaları için artık bir neden
kalmadığını ima ederek, yıllarca Ortadoğu’da boş yere kan dökülmesinden
yakınmış ve artık Ortadoğu’ya huzur getirilebileceğini vurgulamıştır. Trump, ayrıca Müslüman ülkelerden Umman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn'e teşekkür etmiştir.
Asrın Anlaşması'nda yer alan harita
Plana Yönelik Eleştiriler
İlk olarak, planın açıklandığı basın
toplantısında Filistin Devleti’ni temsil eden hiçbir yetkilinin bulunmaması ve
Trump’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte bu etkinliği bir şova
dönüştürmesi, bu girişimin tek taraflı olarak yapıldığı düşüncesini güçlendiren
bir durum olmuştur. Oysa Filistin Devleti’nden bir yetkili de burada yer
alabilseydi, bu, çok daha anlamlı ve güçlü bir girişim olacak ve başarı şansı
da artacaktı.
İkinci önemli eleştiri noktası,
kuşkusuz, Kudüs konusunun muğlak bırakılması oldu. Öyle ki, bir yandan Kudüs’ü “İsrail’in
bölünmez başkenti” ilan eden Trump, öte yandan Doğu Kudüs’ü Filistin’in
başkenti olarak ilan etti. Dolayısıyla, bu konuda ABD’nin çözüm planı tam
olarak anlaşılamadı. Basında yer alan iddialara göre, plana göre Kudüs tamamen İsrail'in kontrolünde olacak, ancak Doğu Kudüs bölgesinde Filistin'e küçük bir bölge verilecek ve ABD'nin Filistin Büyükelçiliği de burada kurulacak.
Üçüncü önemli eleştiri konusu, basın
toplantısında Filistin Devleti’nin topraklarının iki katına çıkarılacağı iddia
edilirken, bir yandan da İsrail’in yeni yerleşimler inşa ettiği bölgelerin
(Batı Şeria) İsrail toprağı haline geldiğinin vurgulanmasıydı. Dolayısıyla, Filistin
Devleti’nin büyüyen topraklarının neresi olacağı konusu da anlaşılamamış oldu.
Dördüncü önemli eleştiri konusu ise,
Başkan Trump’ın “Asrın Anlaşması” planını Filistinliler için “son şans” olarak lanse
etmesi ve planın reddedilmesi durumunda Filistinliler için işlerin iyi
gitmeyeceğini ima ederek, aba altından sopa göstermesi olmuştur. Trump, ayrıca Hamas ve İslami Cihat örgütleriyle mücadele edilmesini de şart olarak öne sürmüştür.
Beşinci ve son olarak da, milyonlarca Filistinli mültecinin durumuna ilişkin, ki bu konu Filistin Sorunu olarak bilinen meselenin en önemli parametrelerinden birisidir, açıklamada hiçbir vurgunun yapılmaması bir eleştiri konusu olmuştur.
Asrın Anlaşması’nın Başarı Şansı
Başkan Trump’ın “Asrın Anlaşması” girişimi, beklenenden daha ılımlı ve olumlu bir girişim olarak yorumlanabilir. Zira bu şekilde Filistin Devleti’nin varlığının tanınması ve gelişiminin sağlanması konusunda ilk kez bir ABD Başkanı açık taahhütlerde bulunmuştur. Bu, kesinlikle küçümsenmemesi gereken bir durumdur. Ancak Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, “Yüzyılın Şamarı” olarak nitelendirdiği anlaşmayı daha şimdiden reddetmiştir. Planın doğrudan muhatabı olan Filistinlilerin desteği alınmadan, kuşkusuz, Asrın Anlaşması’nın başarıya ulaşma şansı yüksek gözükmemektedir.
Buna karşın, “Asrın Anlaşması”
konusunda Arap/İslam dünyasından destek sağlanabilirse, bu durumda plan adına
daha olumlu düşünülebilir. Özellikle Arap/İslam dünyasının önemli ülkelerinden
Suudi Arabistan, Mısır vb. devletlerin desteği sağlanabilirse, Filistin
otoritelerinin projeye bakışı da yumuşayabilir.
İran İslam Cumhuriyeti ve Türkiye’nin
ise plana karşı çıkacakları tahmin edilmektedir. İran için bu durum teokratik
rejim ve onun temellerini oluşturan anti-Siyonist ideolojiyle izah
edilebilirken, Türkiye’nin itirazının temelinde Kudüs’ün İslam dünyasındaki
önemi argümanının kullanılması muhtemeldir.
Tüm bunlar değerlendirildiğinde,
Trump’ın açıkladığı planın başarı şansı şimdilik yarı yarıyadır. Ancak
Arap/İslam dünyasından kayda değer bir destek sağlanabilirse, Türkiye ve
özellikle İran’ın muhalefetine karşın, bu plan bir şekilde hayata geçirilebilir.
Zamanlama
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun adeta bir siyasi kampanya ve hatta şova çevirdikleri basın toplantısının zamanlamasına da dikkat çekmek gerekiyor. Ülkesinde Senato’da azil (impeachment) sürecinde olan Başkan Trump, bu basın toplantısıyla İsrail yanlısı Cumhuriyetçi Parti Senatörleri ve Amerikan kamuoyunda desteğini sağlamlaştırmak ve 2020’deki Başkanlık seçimine güçlü bir aday olarak girmek istemiş olabilir. Aynı şekilde, ülkesinde çeşitli yolsuzluk soruşturmalarına konu olan Başbakan Netanyahu da, 2 Mart 2020 tarihinde yapılacak ve İsrail’in bir yıldan kısa süre içerisinde gerçekleştirdiği üçüncü seçim öncesinde siyaseten gövde gösterisi yapmayı amaçlamış olabilir. Bu anlamda, barış planının iç siyasete yönelik olarak da düşünülmüş bir girişim olduğu ve Trump ile Netanyahu'nun "bir taşla iki kuş vurmak" istedikleri söylenebilir.
Sonuç
Kuşkusuz, tüm eleştirilere karşın, Ortadoğu’da akan kanı durdurabilir ve Filistinlilere ve İsraillilere barış getirebilirse, bu proje, iyi niyetli bir girişim olarak tarihe geçer ve hatta sonuç da alabilir. Lakin Trump'ın plandaki çelişkileri ve boşlukları gidermesi ve Filistin'de kendisine bir muhatap bulması başarı için şart gözükmektedir. Aksi takdirde, bu, popülist ve içi boş bir proje ve bir iç politika malzemesi olmaktan öteye gidemeyecektir. Ayrıca bu barış planı, uluslararası kamuoyunda Trump antipatisinin ötesinde değerlendirilmeli ve Filistin halkının iyiliği de hesaba katılmalıdır. Bu nedenle, plan, güç dengeleri doğrultusunda Realist bir perspektiften okunmalı ve ileride Filistinlilerin çok daha zor duruma gelmeleri halinde haksız duruma düşmemek için, Asrın Anlaşması, önyargısız olarak değerlendirilmelidir.
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun adeta bir siyasi kampanya ve hatta şova çevirdikleri basın toplantısının zamanlamasına da dikkat çekmek gerekiyor. Ülkesinde Senato’da azil (impeachment) sürecinde olan Başkan Trump, bu basın toplantısıyla İsrail yanlısı Cumhuriyetçi Parti Senatörleri ve Amerikan kamuoyunda desteğini sağlamlaştırmak ve 2020’deki Başkanlık seçimine güçlü bir aday olarak girmek istemiş olabilir. Aynı şekilde, ülkesinde çeşitli yolsuzluk soruşturmalarına konu olan Başbakan Netanyahu da, 2 Mart 2020 tarihinde yapılacak ve İsrail’in bir yıldan kısa süre içerisinde gerçekleştirdiği üçüncü seçim öncesinde siyaseten gövde gösterisi yapmayı amaçlamış olabilir. Bu anlamda, barış planının iç siyasete yönelik olarak da düşünülmüş bir girişim olduğu ve Trump ile Netanyahu'nun "bir taşla iki kuş vurmak" istedikleri söylenebilir.
Sonuç
Kuşkusuz, tüm eleştirilere karşın, Ortadoğu’da akan kanı durdurabilir ve Filistinlilere ve İsraillilere barış getirebilirse, bu proje, iyi niyetli bir girişim olarak tarihe geçer ve hatta sonuç da alabilir. Lakin Trump'ın plandaki çelişkileri ve boşlukları gidermesi ve Filistin'de kendisine bir muhatap bulması başarı için şart gözükmektedir. Aksi takdirde, bu, popülist ve içi boş bir proje ve bir iç politika malzemesi olmaktan öteye gidemeyecektir. Ayrıca bu barış planı, uluslararası kamuoyunda Trump antipatisinin ötesinde değerlendirilmeli ve Filistin halkının iyiliği de hesaba katılmalıdır. Bu nedenle, plan, güç dengeleri doğrultusunda Realist bir perspektiften okunmalı ve ileride Filistinlilerin çok daha zor duruma gelmeleri halinde haksız duruma düşmemek için, Asrın Anlaşması, önyargısız olarak değerlendirilmelidir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder