1943 doğumlu Amerikalı
emekli asker ve siyasetçi John Kerry[1],
ABD’nin 68. Dış İşleri Bakanı (Secretary
of State) olarak 2013-2017 döneminde Başkan Barack Obama hükümetinde görev
yapmış önemli bir kişidir. Demokrat Parti mensubu olan Kerry, Massachusetts
Senatörü olarak 1985-2013 yılları arasında toplam 5 dönem ABD Kongresi’nde
görev almış ve hatta 2004 ABD Başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday George
W. Bush’a karşı Demokrat Parti’nin Başkan adayı olmayı başarmıştır. Seçimi
kaybetse de, Kerry, bu dönemde dünya çapında tanınırlığa kavuşmuş ve bu sayede
Dış İşleri Bakanlığı döneminde de neredeyse Başkan Obama kadar dikkat çekmeyi
başarmıştır. Boston College’da Hukuk ve Yale Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi
eğitimi alan Kerry, aynı zamanda bir Vietnam Savaşı gazisidir. ABD Ordusu’na
hizmetleri nedeniyle birçok madalya sahibi olan John Kerry, buna karşın, savaş dönüşünde Vietnam Savaşı protestolarına
önderlik etmiş barış yanlısı ve liberal bir siyasetçidir. Arap Baharı sürecinde
yaşanan bazı olumsuzluklara karşın, görevi süresince saygın devlet adamı imajını
korumayı başaran Kerry, Bakanlık dönemi ardından anılarını derlemiş ve bu anılarından
oluşan Everyday is Extra adlı kitabı
2018 Eylül ayı başında yayımlanmıştır.[2]
Kerry, kitabının yayımlanmasının ardından, geçtiğimiz gün “John B. Hurford
Memorial Lecture” serisi[3]
kapsamında ülkesi ABD’de David M. Rubenstein’ın Başkanlığını yaptığı bir Council
on Foreign Relations (CFR) dersine katılmış ve burada güncel Amerikan dış
politikasına dair bazı eleştirilerde bulunmuştur. Bu yazıda, Kerry’nin
görüşleri özetlenecek ve tarafsız bir gözle değerlendirilecektir.
Konuşma kaydı
John Kerry, konuşmasına,
Dış İşleri Bakanlığı dönemini özlediğini itiraf ederek başlamakta ve görevde
olduğu yıllarda dünyada ters giden bir şey gördüğünde telefonu kaldırarak bu
durumun düzeltilmesi için birşeyler yapabilecek durumda olduğunu, oysa şimdi
böyle bir gücü olmadığı için eski günlerini aradığını söylemektedir. Daha sonra
sözü Bakanlığı döneminde yapılan en önemli diplomatik anlaşmalardan biri olan
İran nükleer anlaşmasına (JCPOA) getiren Kerry, ABD Başkanı Donald Trump’ın bu
anlaşmadan çekilmesini “vahim bir hata” olarak değerlendirmekte ve daha sonra
bunun sebeplerini sıralamaktadır. İlk olarak, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin
ülkesini dünyaya açık ve uluslararası sisteme entegre hale getirmeye çalıştığını,
oysa Trump’ın anlaşmadan çekilme kararı almasının İran’da Ruhani gibi reformist
isimleri zora sokarak radikalleri güçlendirdiğini iddia eden Kerry, İran Dini
Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in anlaşma sürecine çekilmesinin kolay olmadığını
ama şimdi tüm bu sürecin boşa gittiğini anlatmaktadır. Bunun dışında, İran’la yapılan
nükleer anlaşma sonrasında, Tahran rejimiyle İran füzelerinin durumu, Orta Doğu’daki
Hizbullah etkisi, İsrail’e yönelik tehditler, Irak’taki gelişmeler, İran’ın
Yemen’e müdahalesi ve diğer birçok kritik konuda müzakere yapmaya başladıklarını
hatırlatan Kerry, Trump’ın kararıyla tüm bu ileri aşamadan geri dönmek zorunda
kaldıklarını söylemektedir. Trump’ın kararının İran’da reformistleri değil,
radikalleri başa getireceğini ve yeni bir Mahmud Ahmedinejad’ın yakında İran’ı
yönetmeye başlayabileceğini iddia eden ABD eski Dış İşleri Bakanı, bu durumunsa
İran halkı ve ABD’ye fayda sağlamayacağını düşünmektedir. Bu gelişmelerin
bölgesel barış ve istikrara da zarar vereceğini kaydeden Kerry, bölgede birçok
ülke liderinin (örneğin Ürdün Kralı Abdullah ve Mısır eski Devlet Başkanı Hüsnü
Mübarek) ABD’nin İran’ı vurması gerektiğini düşündüğünü hatırlatmaktadır. Kerry,
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun bir ABD ziyaretinde İran’ı bombalamak
için ABD Başkanı Barack Obama’dan izin istediğini, ancak Obama’nın bu düşünceye
hararetle karşı çıktığını ve diplomasiyi öne çıkardığını da sözlerine
eklemektedir. JCPOA anlaşması sayesinde İran’ın nükleer silah yapma aşamasına
gelemediğini belirten Kerry, bunun dünya tarihinde yapılmış en şeffaf ve
başarılı anlaşmalardan biri olduğunu iddia etmektedir. ABD’nin anlaşmadan
çekilmesinin ardından P5+1’in diğer ülkelerinin (Birleşik Krallık, Çin, Fransa,
Rusya + Almanya) İran’la anlaşmanın devamı için görüşmelere hız verdiklerini de
söyleyen Kerry, Paris İklim Anlaşması konusunda da Trump’ın tavrını benzer
şekilde hatalı bulmaktadır. Bu durumun Avrupa ülkelerini çok zor bir duruma
soktuğunu söyleyen Amerikalı konuşmacı, Trump’ın tavrının ABD halkına da zarar
verdiğini düşünmektedir. Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesinin de
İran nükleer anlaşmasını iptal etmek kadar vahim sonuçları olacağını belirten
Kerry, bunun ilerleyen on yıllarda ciddi çevre sorunlarına ve doğa
felaketlerine neden olacağını ve bunun sinyallerinin daha şimdiden görülmeye
başlandığını anlatmaktadır. Ayrıca çevreci teknolojilerle yaratılacak istihdamın
eski tip teknolojilerle (kömür madenleri vs.) yaratılan istihdamdan çok daha
fazla olacağını belirten Amerikalı siyasetçi, bu anlamda çevre hakları ve
ekonomik menfaatler arasında bir seçim yapılmadığını ve her iki durumda da Paris
İklim Anlaşması ve doğayla barışık yeni teknolojilerin daha avantajlı olduğunu
ısrarla vurgulamaktadır.
Everyday is Extra
Konuşmasında ABD Başkanı
Barack Obama hakkında da bazı görüşlerini ifade eden John Kerry, Obama’nın
Başkan seçilmesi sürecine kendisinin de önemli katkılarının olduğunu ve bu
nedenle Obama’nın Başkanlık yemin töreninde kendisine yazılı bir not vererek teşekkür
ettiğini anlatmaktadır. Geçmişte kendisi Başkan adayı olmasına karşın Barack
Obama’nın Dış İşleri Bakanı olarak görev yapmaktan hiçbir zaman gocunmadığını,
zira Obama’nın kendisine Amerikan diplomasisini yönetmek konusunda geniş yetkiler
verdiğini belirten Kerry, Suriye konusunda ise Obama ile bazı fikir ayrılıkları
yaşadığını samimiyetle söylemektedir. Suriye’ye henüz Rusya müdahale etmeden
önce savaşan taraflar arasında 3 aylık bir ateşkes süreci oluşturmayı
başardıklarını anımsatan Kerry, ancak Esad’ın bu anlaşmaya uymadığını ve bu
durumun kendisine olumsuz bir geri dönüşünün olmadığını görmesine üzerine daha
da cesaretlendiğini belirtmektedir. Bu süreçte Suriye’deki kimyasal silahların
yok edilmesine dair yapılan uluslararası anlaşmaya rağmen Şam rejiminin elinde
kimyasal silah kaldığının da o dönemde bilindiğini söyleyen Kerry, bu nedenle
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne gittiklerini, ancak Rusya’nın engellemeleri
nedeniyle bu konuda daha ileri gidemediklerini açıklamaktadır. Kerry, buna karşın,
Suriye rejiminin elindeki binlerce tonluk kimyasal silahların yok edilmesinin
büyük bir başarı olduğunu, zira bu sayede kimyasal silahların IŞİD tarafından
ele geçirilme ve Suriye’de veya başka ülkelerde terör saldırıları için kullanılabilme
riskinin ortadan kaldırıldığını belirtmektedir. Bu noktada dönemin Birleşik
Krallık Başbakanı David Cameron’ın Avam Kamarası’nda Suriye’ye müdahale için
yapılan oylamayı kaybetmesinin de çok etkili olduğunu belirten Kerry, ABD
Kongresi’nin de Suriye’ye müdahale konusunda istekli ve sorumlu davranmadığını ve
bu nedenle olayların farklı bir yönde gelişmeye başladığını anlatmaktadır.
Daha sonra
İsrail-Filistin Sorunu’na değinen Kerry, öncelikle bu konunun kısa vadede barışçıl
bir şekilde çözülebileceğina inanmadığını açıklamaktadır. Kendisinin bir İsrail
dostu olmasına karşın halen iki-devletli diplomatik çözümü savunduğunu belirten
Kerry, buna karşın bunu başarmanın kolay olmadığını söylemektedir. Kerry, ayrıca
İsrail’in iki-devletli bir çözüm modeli konusunda Filistin yönetimi ile
uzlaşıya varamamasının bu devlet için de ilerleyen yıllarda sorun teşkil
edeceğine dikkat çekmekte ve çok geniş Yahudi-olmayan nüfusa dayalı bir İsrail’in
aynı anda nasıl hem üniter devlet, hem de bir demokrasi olmayı başarabileceğini
anlamadığını ifade etmektedir. Oslo Anlaşması ile varılan uzlaşı parametrelerinden
başta Batı Şeria’daki durum olmak üzere son yıllarda hızla uzaklaşıldığını da
belirten Kerry, bu nedenle bu sorunun çözülmesi konusunda hiçbir umut görmediğini
ve İsrail’deki mevcut hükümetin Filistin Devleti’nin kurulmasına hiçbir şekilde
sıcak yaklaşmadığını söylemektedir.
Daha sonra Kuzey Kore
konusuna odaklanan John Kerry, Kuzey Kore konusunda kendilerinin de görevdeyken
bazı girişimlerinin olduğunu, ancak Trump yönetiminin nükleer silahları olan
Kuzey Kore’ye yönelik uyguladığı yaptırımların halen daha nükleer silahı
olmayan İran’a yönelik yaptırımlardan daha az olduğuna dikkat çekmektedir. Başkan
Obama’nın görev teslimi sırasında Donald Trump’a Kuzey Kore Sorunu’nun kendisini
en çok uğraştıracak konu olacağını söylediğini hatırlatan Kerry, kendilerinin
de Trump yönetimine Pyongyang rejimi üzerindeki baskıların ve yaptırımların arttırılmasını
tavsiye ettiklerini sözlerine eklemektedir.
Konuşmasının son bölümünde
2004 Başkanlık kampanyası döneminde yaşananları anlatan John Kerry, bazı ilginç
anekdot ve anılarla konuşmasını tamamlamaktadır. John Kerry’nin konuşmasının
bir ders değilse bile çok önemli mesaj ve bilgiler içeren faydalı bir yayın
olduğu söylenebilir. Kerry’nin kilit mesajları ise şöyle sıralanabilir: İran’la
nükleer anlaşmaya devam edilmesi, Paris İklim Anlaşması’nın imzalanması ve
diplomatik görüşmeler daha da ilerletilmeden Kuzey Kore konusunda baskı ve
yaptırımların arttırılması. Suriye konusunda ise, Kerry, açıkça söylemese bile fırsatın
kaçırılmış olduğunu düşündüğüne dair bir intiba bırakmaktadır. Kerry’nin
görüşleri kendi içerisinde tutarlı ve inandırıcı olmasına rağmen, kendi görevde
olduğu süreçte yaşanan Mısır’daki darbe yönetimine verilen destek, Türkiye gibi
önemli bir müttefiğin kaybedilme noktasına gelinmesi ve ABD’nin Filistin Sorunu’nun
çözümü konusunda İsrail yönetimi üzerinde barışı teşvik etmek bağlamında hiçbir
şekilde etkili olamaması gibi konuların Amerikan dış politikasının son
yıllardaki zaafları olarak görüldüğü ve bu zaafları Kerry’nin de gideremediğini
belirtmek bu noktada yerinde olacaktır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder