8 Ocak 2017 Pazar

Steven Cook’dan ‘Are Conditions Ripening for Iraqi Kurdish State?’


Steven A. Cook[1], Türkiye ve Orta Doğu siyaseti üzerinde yazdığı yazılarla tanınan bir CFR  (Council on Foreign Relations) uzmanıdır[2]. Cook, 5 Ocak 2017 tarihinde CFR web sitesinde “Are Conditions Ripening for Iraqi Kurdish State?” (Irak Kürt Devleti İçin Koşullar Olgunlaşıyor Mu?) adlı önemli bir makale yazmıştır. Bu yazıda, bu makale özetlenecek ve eleştirilecektir.



Steven Cook

Önemli bir Orta Doğu uzmanı olan Steven Cook’a göre; son dönemde Irak devletinin başarısızlığı, Suriye’deki çözülme ve Türkiye’deki değişimler, bir Kürt devletinin kurulması konusunda önemli fırsatlar yaratmıştır. Kürtler, Orta Doğu’da bir düzen kurucu aktör olmaktan henüz çok uzakta olsalar da, bu bölgenin jeopolitik mücadelelerinde askeri ve siyasi açıdan güçlenen bir unsur durumundadırlar. Bu durum, Amerika Birleşik Devletleri’nin bölge politikaları açısından da önemli fırsatlar yaratabilir. Cook’un iddiasına göre; ABD’de yeni seçilen Başkan Donald Trump, kabinesini oluşturmaya ve Orta Doğu’ya yönelik politikalarını şekillendirmeye çalışırken, bağımsızlık peşindeki Kürtlerle ortak noktada buluşma ve anlaşma noktasına gelebilir. Cook’a göre; Suriye’deki YPG ve PYD veya Türkiye’deki PKK gibi oluşumların devlet kurması çok zordur; buna karşın, Irak Kürtlerinin bu açıdan büyük şansları bulunmaktadır. Bu bağlamda, IŞİD terörünün yarattığı karmaşa ortamında, Iraklı Kürt liderler, Kürt bağımsızlığı için tarihi bir fırsat yakalayabilirler.

Irak Kürtleri
IŞİD’in Musul’a girmesinin ardından, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani sık sık Irak’ın başarısızlığına vurgu yapmakta ve kendi kontrolünde olan 3 bölgede kurulacak ve Erbil’den yönetilecek bağımsız bir Kürt devletini kurmak istediğinin sinyallerini vermektedir. 2016 yılı Şubat ayında, Barzani, “Orta Doğu’da Kürtlerin varlığı bir gerçekliktir ve tüm diğer halklar gibi, Kürtler de kendi haklarını savunabilirler. Bunlar, doğal, Tanrı tarafından verilmiş ve asla reddedilemeyecek haklardır.” şeklinde önemli bir konuşma yapmıştır. Henüz bu konuda bir referandum ihtimali ufukta gözükmese de, Kürt liderin yaptığı bu vurgular önemlidir. Ancak bu vurgularda iç politik kaygılar da görülmektedir. Zira Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni hâkim olan Barzani’nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP), bu tarz açıklamalarla muhalefetteki rakipleri Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Goran Hareketi’ne karşı iç siyasette üstünlük sağlamaktadır. Zira bu diğer iki siyasi hareket de Kürt bağımsızlığına karşı çıkmasalar da, özellikle Celal Talabani ile özdeşleşen KYB, Kürt devletinin tamamen Barzani’nin kontrolünde kurulmasına sıcak bakmamaktadır. Ayrıca şu da unutulmamalıdır ki; Irak Kürtleri, bağımsızlık konusunu Irak merkezi hükümetine karşı da halen önemli bir siyasi koz olarak kullanmakta ve bu sayede çeşitli avantajlar sağlamaktadırlar. Bu sayede Kerkük’ün kendi bölgelerinde ve kontrollerinde kalmasını sağlayan Kürtler, buna karşın, Bağdat’tan gelen Arap milliyetçisi tepkinin hedefi durumundadır. Ayrıca IŞİD ile mücadele de, Kürtleri son dönemde Bağdat ile yakınlaşmaya zorlamıştır. Gerçekten de, Bağdat ve Kürtler birlikte hareket etmezlerse, IŞİD’i bölgeden (Musul) temizlemeleri oldukça zor olabilir.

Musul’un Ötesinde
IŞİD’in Musul’dan atılması durumunda, Kürtlerin Bağdat ile ortak hareket etmek için çok daha az nedeni kalacaktır. Ancak Kürtler, Barzani’nin 2014 yazı ve 2015 baharında yaptığı açıklamalardan farklı olarak, bu defa anlaşmalı bir çıkış (bağımsızlık) peşindedirler. Bağdat ile Erbil arasında müzakere edilen anlaşmalı bir ayrılık (Kürt bağımsızlığı), bu defa o kadar da imkânsız gözükmemektedir. Zira önceki dönemden farklı olarak, Irak merkezi hükümeti içerisindeki bazı sesler, devlet bütçesinin yüzde 17’sinin ayrıldığı Kürt bölgesinin bağımsız olmasının kendileri için daha faydalı olabileceğini iddia etmektedir. Bu, elbette merkezi hükümetin resmi pozisyonu değildir; ancak yeni dönemde daha makbul bir görüş haline gelebilir. Böyle olursa, Kürt bağımsızlığı sanıldığı ve korkulduğu kadar istikrarsızlık yaratmayan bir şekilde gerçekleşebilir. Ancak bu durumda dahi, Kerkük ve diğer tartışmalı bölgeler konusunda müzakere ve tartışmalar yaşanmaya devam edecektir. Bu durumun ABD’ye etkileri ise tartışmalıdır. Amerika, bugüne kadar Kürt bağımsızlığının Irak’ta istikrarsızlık, Türkiye’de güvenlik riskleri ve İran’la çatışma yaratacağından endişe etmiş ve buna karşı çıkmıştır. Ayrıca birçok analizci, bağımsız bir Kürt devletinin ekonomik olarak da ayakta kalamayacağına dikkat çekmiştir. Ancak anlaşmalı bir bağımsızlık durumunda, Washington’ın Erbil’le Bağdat’ı kızdırmadan bir ittifak kurabilmesi mümkün hale gelecektir. Bağımsız Kürdistan, askeri yardım ve eğitim anlamında Amerikan yardımlarına muhtaç olacaktır. Ekonomik anlamda da, Suriyeli mültecilerin de etkisiyle, ABD’nin yardımları bu yeni devlet için kritik bir unsur olacaktır. Bunlara ek olarak, Washington, bölgede önemli ve yeni bir müttefik kazanmış olacaktır.

Türkiye’nin Durumu
Mart 2003’de başlayan ABD’nin Irak işgalinden 3 yıl sonra, Türkiye, İran’dan sonra, Irak’ın iç işlerine -Kürt bağımsızlığını önlemek amacıyla- en çok karışan ülke haline gelmiştir. Ancak 2007’den itibaren, Ankara, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile sağlam siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkiler tesis etmiştir. Türkiye’ye hâkim olan AK Parti (Adalet ve Kalkınma Partisi) iktidarı, Irak Kürdistan’ının yapılandırılması konusunda Türk işadamlarının öne çıkmasını sağlayıp bu bölgeden ekonomik menfaatler elde etmeye başlayınca, ikili ilişkilerdeki siyasi rekabet olgusu arka planda kalmaya başlamıştır. Bu süreçte, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Türkiye’nin bölgedeki en büyük ticari ortağı haline gelmiş ve Türkiye’ye ucuz ve kaliteli enerji (petrol) sağlamaya başlamıştır. Dolayısıyla, Cook’a göre; Ankara, Erbil’in Bağdat’tan bağımsızlığını hâlihazırda zımni olarak kabul etmiş durumdadır. Ankara, Erbil’i Irak’ın geri kalanından kaynaklanan istikrarsız duruma karşı adeta bir tampon bölge olarak değerlendirmektedir. Ankara ile Barzani’nin ilişkileri gayet iyidir; dahası, Ankara için, Barzani’nin kuracağı Türkiye yanlısı bir Kürt devleti, PYD-YPG’nin toprak talepleri ve PKK terörizmine kıyasla çok daha zararsız olacaktır.

İran’dan Bakınca
Tüm bu olumlu faktörlere karşın, 5-7 milyon arası bir Kürt nüfusa ev sahipliği yapan İran, bu konuda halen çok büyük bir engeldir. Musul Operasyonu bitene kadar, Erbil ve Tahran’ın çıkarları -IŞİD karşısında- ortaktır. Ancak savaş bitince, fikir ayrılıkları kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Tahran, halen daha Irak’ın toprak bütünlüğünden yanadır ve bir Kürt devleti fikrine karşıdır. İran, bu durumda kendi Kürtlerinin de bağımsızlık veya özerklik talep edeceğinden endişe etmekte, dahası, böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda, kurulacak ABD-Türkiye-Kürdistan üçgeninde, kendisinin bölgesel etkisinin azalacağına inanmaktadır. Ancak Bağdat ile anlaşmalı bir ayrılık/bağımsızlık olması durumunda, buna Tahran’ın karşı çıkması da artık pek olası değildir. Bu durumda, İran da, Türkiye gibi, bağımsızlık sonrası için kendisi adına en büyük kazanımı yapmaya çalışacaktır.

Washington’ın Tutumu
Konuya Washington açısından bakıldığında ise, Erbil’in bağımsızlığının ABD’nin bölgeye yönelik politikaları açısından önemli bir avantaj olması muhtemeldir; zira Washington, bu durumda, Bağdat ve Ankara’dan farklı ve yeni bir müttefik kazanmış olacaktır. Üstelik Kürtler, Amerikan şirket ve devletine ekonomik ve siyasi açıdan her türlü kolaylığı sağlayabilecek durumdadır. Ayrıca Kürtlerin ABD ile yakın ilişkilere sıcak bakan bir toplum olması da Washington’ın elini kolaylaştıracak bir faktördür. Bu durumda, Irak’ın yönetilmesi bile daha kolay hale gelebilir. Dolayısıyla, Cook’a göre; kıyamet senaryolarının aksine, Kürdistan’ın bağımsızlığı bugün gayet önemli ve gerçekçi bir olasılık haline gelmiştir.

Eleştiri
Steven Cook’un kısa ama faydalı makalesi, son dönemde birçok benzer örneğini görmeye başladığımız Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması konusunda Washington’da gelen sıcak sinyalleri gösteren önemli bir referans yazısıdır. Makalede kullanılan argümanlar haklı ve yerindedir; lakin bu analizde Rusya’ya hiçbir parantez açılmaması oldukça enteresandır. Zira son birkaç yıl içerisinde Suriye’ye askeri olarak yerleşen ve Orta Doğu’daki ABD karşıtı gruplar açısından halen önemli bir güç unsuru olan Rusya, bu senaryonun gerçekleşmemesi için herşeyi yapabilecek olan askeri açıdan son derece güçlü bir devlettir. Moskova, bağımsız bir Kürt devletinin Washington’ın kuklası olacağını düşünmekte ve bu nedenle Kürt bağımsızlığına şiddetle karşı çıkmaktadır. Jet krizi ardından son dönemde yaşanan Türk-Rus yakınlaşması ve Suriye’de Rusya’nın İran ve Türkiye ile beraber oyun kurucu aktör durumuna geçmesi de bu analizde esgeçilmiştir. Oysa Rusya, Kürt bağımsızlığının önlenmesi konusunda Tahran’dan açık ve büyük destek almakta, Türkiye’yi de hızla kendi çizgisine doğru çekmektedir. Dolayısıyla, Rusya faktörü ve onun etkileri ortadan kaldırılmadan, Kürt bağımsızlığının gerçekleşmesi halen daha zor bir ihtimaldir. Ayrıca Türkiye’nin Erbil’in bağımsızlığını zımni olarak kabul ettiği iddiası da tartışmalıdır. Bu konuda hükümet içerisinde ılımlılar olsa da, son dönemde giderek milliyetçileşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuya sıcak bakmama ihtimali mevcuttur. Muhalefet partileri de, Kürt bağımsızlığı konusunda -Kürt partisi HDP haricinde- pek de istekli gözükmemektedir. Sosyal demokrat çizgideki ve Avrupa Birliği yanlısı CHP bile, bu konuda oldukça ürkek ve devletçi çizgidedir. Dahası, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de milliyetçi endoktrinasyona dayalı bir kurum olarak bu gelişmeye sıcak bakması düşük bir ihtimaldir. Tüm bu nedenlerle, Ankara’nın Kürt bağımsızlığına sıcak yaklaşması, sanıldığından daha zor olabilir. Bu konular, kanımca Cook’un analizinde eksik kalmıştır.


Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ



Hiç yorum yok: