13 Ekim 2016 Perşembe

Demokratik Barış Teorisi


Uluslararası İlişkiler alanında, devletlerin hareket tarzını açıklamaya yönelik olarak hazırlanmış iki büyük teori bulunmaktadır: Realizm (Gerçekçilik) ve İdealizm (Liberalizm). Buna karşın, bu iki ana akımın görüşlerini zenginleştiren ve onlara farklı boyutlar kazandıran birçok akım da söz konusudur: Çevrecilik, Feminizm, Eleştirel Kuram (Marksizm) ve Demokratik Barış Teorisi (Democratic Peace Theory)[1] gibi… Bu yazıda, İdealizm (Liberalizm) akımına dâhil edilen ve temellerini ünlü Alman düşünür Immanel Kant’ın “Ebedi Barış” (Perpetual Peace) eserinden alan Demokratik Barış Teorisi hakkında okurlarımıza -giriş niteliğinde- kısa ama faydalı bilgiler vermeye çalışacağım.

Liberal rejimlerin daha barışçıl olduğu ve demokratik rejimle yönetilen ülkelerin birbirleriyle savaşmayacağı fikri, ilk kez ünlü Alman düşünür İmmanuel Kant’ın[2] “Ebedi Barış” adlı eserinde dile getirilmiştir. Kant’a göre; Cumhuriyetler arası bir federasyona dayalı bir dünya hükümeti oluşursa, bu şekilde ebedi (sonsuz) bir barışa da ulaşılabilirdi. Kant, demokrasiyi savaşların ilacı olarak görüyordu. Zira düz bir mantıkla düşündüğümüzde, halklar yönetimde ne kadar söz sahibi olurlarsa, savaştan kaçınma arzusu da o denli yüksek olacaktır. Oysa yalnızca bir hükümdara ya da küçük bir gruba yönetme yetkisi verilirse, bu kişiler savaştan zarar görmeyecekleri için böyle kararları daha kolay alabilirlerdi. Dolayısıyla, Kant’a göre, dünya barışı ülkelerin iç politikalarındaki demokratik yapının bir uzantısı olarak şekilleniyordu.

Immanuel Kant

Uluslararası ilişkilerde liberal/idealist yaklaşımın bir uzantısı olarak adlandırılabilecek olan Demokratik Barış Teorisi’nin[3] dayandığı iki önemli prensip bulunmaktadır;

1-) Demokratik rejimler, diğer rejimlere göre daha barışçı ve uzlaşmazlıklarını çatışma yerine görüşmelerle çözme eğilimindedirler.

2-) Demokratik rejimler, birbirleriyle ilişkilerinde daha barışçıdırlar ancak demokratik olmayan rejimlerle çatışmacı ilişkiler içerisine girebilirler.

Birçoklarına göre, bu teori, pratikte de doğrulanabilir niteliktedir. Zira 1815’ten bu yana siyasal tarih incelenirse görülecektir ki, “demokratik” olarak adlandırılan ülkeler birbirleriyle asla savaşmamışlardır. Bu nedenle, Demokratik Barış Teorisi’nin geçerliliğinin yüksek olduğu söylenebilir.
Bruce Russett

Yale Üniversitesi’nden Amerikalı Uluslararası İlişkiler Profesörü Bruce Russett[4], demokrasiler arasındaki barışı iç rejimler yerine başka unsurlarla açıklayan alternatif değerlendirmeleri ele almakta ve aslında bu değerlendirmelerin yine dönüp dolaşıp temel neden olarak demokrasiye dayandığı sonucuna varmaktadır. Bu alternatif açıklamalar şöyledir;

1-) Demokratik rejimler değil, ulus-ötesi bağlantılar ile uluslararası örgütlere üyelik barışın sebebidir. Ama Russett’a göre, zaten demokratik rejimler ülkeleri bu kurumlara üyeliğe teşvik eder.

2-) Coğrafi uzaklık, savaş olmamasının temel nedenidir. İkinci Dünya Savaşı öncesi demokratik rejimler yakın değildi; ancak şimdi, demokrasiler, dünyada birbirlerine yakın olmasına rağmen, böyle bir şey gözlemlenmemiştir.

3-) Müttefiklik bağları nedeniyle savaş olmamıştır. Ama Russett’a göre, demokrasilerin diğer rejimlere karşı müttefik olması neden değil, sonuçtur.

4-) Ekonomik refah ve siyasal istikrar nedeniyle demokratik ülkeler savaşmazlar. Ancak Russett’a göre, bu tavuk-yumurta ikileminde olduğu gibidir ve zaten demokrasiler ekonomik refah ve siyasal istikrar sağlar.

Bruce Russett’a göre, demokrasilerin kendi aralarında barışçı ve diğer rejimlerle ilişkilerinde saldırgan politikalar izlemesi iki şekilde açıklanabilir.

1-) Kültürel/normatif nedenler; demokrasilerin kendi içlerinde geliştirdikleri uzlaşma, görüşme ve şiddete başvurmaktan kaçınma gibi yöntemlere dayalı bir kültür temelinde politika yürütmelerine bağlıdır. Bu nedenle, demokratik ülkeler birbirleriyle rahat ilişki kurabilir ve uzlaşabilirler. Oysa demokrasi dışı rejimlere hep şüpheyle yaklaştıkları için, demokrasi dışı metotlara ve müdahaleciliğe yatkındırlar.

2-) Yapısal/kurumsal nedenler; demokrasilerde halkın söz sahibi olması savaş riskini azaltmaktadır. Oysa demokrasi dışı rejimlerle ilişkilerde ortaya çıkan güvensizlik, savaşa yatkınlık sağlamaktadır.

Michael Doyle

Columbia Üniversitesi’nden Amerikalı liberal Uluslararası İlişkiler Profesörü Michael Doyle[5] ise, demokrasilerin kendi aralarında savaşmamaların kaynağı olarak üç ana neden göstermektedir.

1-) Anayasa ve kanunlar (güçler ayrılığı, gücün sınırlanması, demokratik rejim),

2-) Uluslararası kanunlar (Uluslararası hukuk ve kurumların gelişmesi ve iç hukuk düzenlerinin de buna uygun olarak düzenlenmesi),

3-) Kozmopolit kanunlar (Demokratik ülkeler arasındaki yaygın ekonomik, kültürel, ticari, sosyopolitik faaliyetler ve ortak çıkarlar).

Demokratik Barış Teorisi’ne yapılan temel eleştirilerden birincisi, “demokrasi” kavramının tanımına ilişkindir. Demokrasinin net bir tanımının yapılmakta zorlanılması, bu konuda sorun yaratmaktadır (Mesela Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya demokratik sayılmıyor). İkinci olarak, demokrasi tanımı net şekilde yapılsa bile, birçoklarına göre, demokrasi ve barış arasında nedensel bir ilişki kurulması için elimizde yeterli veri bulunmamaktadır. Üçüncü olarak, birçok düşünürün aklında, demokrasiler refah ve istikrar üretmez, refah ve istikrar olan ülkelerde demokratik rejim kurulur düşüncesi vardır. Dördüncü olarak, savaşın tanımı net değildir. Demokratik ülkelerde de iç savaşlar ve isyanlar, terör olayları yaşanabilmektedir. Ayrıca demokratik ülkeler de zaman zaman birbirleriyle örtülü (proxy war) ya da soğuk savaş (cold war) şeklinde ilişkiler içerisine girebilirler.

Tüm bu gerekçelerle eleştirilmesine karşın, Demokratik Barış Teorisi’nin şimdilik elde olan sınırlı sayıdaki örneği açıklamakta başarılı olduğu belirtilebilir.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


KAYNAKLAR
- Uluslararası İlişkiler “Giriş, Kavram ve Teoriler” (editör: Prof. Dr. Haydar Çakmak), 2007, Ankara: Platin Basın Yayın Dağıtım.

Hiç yorum yok: